e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ
Ana Sayfa > Kabala Video Klipleri > Kabala'nın İfşası > Kabalanın İfşası – Ders 9 – Özgür Seçim 1. Bölüm

Kabalanın İfşası – Ders 9 – Özgür Seçim 1. Bölüm

Video olarak indir –   PDF olarak indir

 

Not: Dersleri izlerken, dersin PDF formatını açıp ders’de kullanılan çizimleri takip etmeniz tavsiye edilir.

Bu derste “Özgür Seçim” konusuna değinen iki dersin birincisini işleyeceğiz. Bunun ne olduğuna ve neyde özgür olduğumuza bir bakacağız.

Özgür seçim son derece önemli bir konudur ve yeni öğrencilere maneviyatın temel prensipleri üzerine canlı dersler verirken genelde öğrencilere onlara özgür seçimle ile ilgili bir kaç sorudan ibaret bir anket veriyoruz ve ders sonrası algıları değişmiş mi ölçebiliyorlar.

Sorulan sorulardan bir tanesi de “özgür seçimim hayatta nelerde?” Genelde de öğrencilerin çoğu, aslında hemen hemen hepsi “istediğim her şeyi seçmekte özgürüm” diyorlar çünkü içinde bulundukları algı seviyesi bu şekilde; yani her türlü şeyi seçebileceklerine inanıyorlar. Bu doğru çünkü bu seviyede Yaradan bizden tümüyle gizli. Başka bir deyişle içinde bulunduğumuz koşulları yöneten kanunları algılamıyoruz. Ancak özgür irade, özgür seçim nerede bilmek çok önemli çünkü hayatımızın büyük bir bölümünü hatta tümünü bize göre özgürce inşa edebileceğimiz bir şeye çaba sarf ederek geçiriyoruz ve sanıyoruz ki bu özümüzün özgür ifadesi ve istediğimiz şeyi veya kendimizi bu şekilde inşa etmeyi biz seçtik. Belki de bazı insanlar için bu maneviyatta bile böyle olabilir; başkaları için ise farklı bir şey. Ancak kişi özünde olan bir şeyi “ben”inin ne olduğunu bilmeden nasıl ifade edebilir ki? “Ben”in arayışı aslında kişinin özgür olduğu noktayı aramasıdır. Ben olmayan bir şey tarafından sınırlanmamak, “ben” dışındaki güçler tarafından zorlanmamak ve hayatımı kendi arzuladığım şeylerin yolunda yönlendirmek ve arzuladığım sonuca ulaşmak.

Önceki derslerde yaratılışın tüm yapısında bulunan iç ve dış güçlerden etkilendiğimizi öğrendik ve bu iç ve dış parametreler sürekli üzerimizde etki yapar. İçimizde bizi etkileyen o iç parametre kişinin haz peşinde gitmesi ve ıstıraptan kendisini uzak tutması programıyla çok dar bir şekilde çalışır ama esas programımız da budur. Ancak bu, doğamızı içeren alma arzumuzu gerçekten küçümsüyoruz. Olan bitene karşılık verişimiz açısından o kadar güçlü ki aslında her koşul karşısında bu programla çalışan bir robot gibi davranıyoruz. Seçim yaptığımızı sansak bile bu parametrelerin dışında yapamayız ve hep ya haz almaya doğru ya da acıdan kaçmaya yönelik davranırız. Ek olarak yaptığımız her şey egoist bir neden için yapılır, nasıl göründüğü dışarıdan hiç fark etmez.

Egoizmimizin hayatımızın her noktasında bizi ne kadar kontrol ettiği barizdir; sadece insanların arasındaki ilişkilere bakmanız yeterlidir. Dışarıdan her şey çok hoş gözükür, ama gerçekte olan şey şudur: Her türlü verme eyleminin arkasında kişinin kendisini tatmin etmeye yönelik bir hesabı vardır. Örneğin büyük maddi bağışlar, kişisel yardımlar, fakir ve hastalara yardım etmek için yapılan eylemler bile kişinin bu eylemlerden alacağı mutlulukla ilgilidir ve kişi alma arzusu ile yaşadığı sürece bu her zaman hesapta vardır. Ya diğer insanlardan alacağı saygı, itibar şeklinde olacaktır ya da diğerlerinden daha üstün olduğu hissinden alacağı hazdır, yaptıklarını hiç kimse bilmese bile bu hisler kişinin içinde olur. Her zaman alma arzumuzu hazla doldurma yolunda bir hesap yapılmaktadır. Her şeyi bu program yönetir ve bunun dahilinde bir koşuldan diğerine içsel haz ölçümüze göre hareket ederiz.

Dış parametre ise çevremizdir. Çevremiz gelişimimizin tüm safhalarını içinde barındırır, ta ki bu ana kadar, yaşadığımız her şey ona dahildir, şimdi kendimizi içinde bulduğumuz koşul dahil. Şimdi de içinde bulunduğumuz koşula göre geçirdiğimiz safhaların üzerinden bir geçelim.

İlk orijinal halimizde yaratılan bir varlık olarak yaratıldığımızda, Direkt Işık safhalarında Yaradan’a yönelik sadece bir ruh vardı ve aralarındaki bağ sınırsızdı. Bu, kolektif ruh olarak bilinir ya da Adam HaRişon dediğimiz ilk insan. Aslında içinde yaşadığımız koşul da budur, sadece içinde bulunduğumuz gerçeği algılama niteliğimizi kaybettik.

Gelişim safhaları vasıtasıyla bu hal giderek alçaltıldı ve gelişim ihsan etme niteliğine yönelik değil ama alma arzusunun gelişimi olarak bilinir ve sonuç itibariyle bağımsız arzusu olan bir varlık haline gelir.

Tecrübelerimizde bu gelişim şöyle yansır: [Birinci safhaya bakınız] bu safha 600,000 bağımsız parçadan oluşan bir kafes gibidir, her biri bir ruh ve hepsi birbiriyle ilişkili. Her birinin diğerine olan ilişkisi ve aralarındaki etkisi muazzam bir güçtür. Aslında her biri birbiriyle ilişkilidir tıpkı ilk yaratıldıkları haldeki gibi, ancak her bir parça bu bağ bilincini kaybetmiş durumdadır. Bu parçalarda yapılan herhangi bir şey – yani bireysel bir arzu – diğer parçalarla arasında bulunan bu bağda hissedilir. Şöyle ki, her bir parçanın içsel parametresinin etkisi tüm sistem içerisinde hissedilen muazzam bir etki oluşturur. Dolayısıyla sistemde bireysel olarak işleyen hiç bir şey yoktur. Biz bireysel olduğumuzu hissettiğimizden bireysel varmış gibi algılıyoruz çünkü hislerimiz gerçekte içinde bulunduğumuz koşulu algılamamakta.

Aramızdaki bağı hissedeceğimize, hissettiğimiz şey aslında şöyle bir şey – kişi diğerlerinden bağımsız olarak var olduğu hissinde; başkalarını kendisi için kullanan birisi ve aslında kendimizi bu şekilde hissediyoruz – hiç bir şeye bağlı değilmiş gibi. İşin gerçeği bu kolektif ruh bizim çevremiz ve toplum olarak üzerimize büyük bir baskı yapmaktadır; yani çevremizdeki her şey bizi etkilemektedir. Hissettiğimiz şeylerin çoğu buradan gelir.

Gördüğünüz gibi her yönden etkileniyoruz – hem içerden hem dışarıdan – ancak özgürlük bu maddesel dünyada bile edinilebilir bir şey, bu hayat dönemimizde – yani dinlerin dediği gibi ölümden sonra gidilecek bir yerde değil. Ancak bu çok özel bir çaba gerektirir ve amaç doğamızın üzerine çıkmaktır, bu konu çalışmaya devam ettikçe netleşecek.

Doğal dünyada nasıl oluyor bir bakalım. Hayvanlar kölelik koşulundan ne kadar nefret edildiğini bize örnekliyorlar; özgürlüğün kısıtlanmasından nefret ederler. Eğer bir hayvanı alıp kafese koyarsanız, özellikle vahşi bir hayvanı, genellikle zayıflar ve zamanla ölür. Evcil hayvanlarımızla bile ortak bir anlayış içerisinde yaşıyoruz. Özgürlüklerinin sınırlanmasına karşın onlara yiyecek, barınak, ilgi ve bakım vererek onların da alma arzusu yanlarını tatmin ediyoruz yoksa olanların özgürlüklerinin sınırlanmasından başka bir şey olmadığını görürler. Doğa bu şekilde yaratılmıştır. Özgürlük büyük bir güçtür ve her şey bu yöne doğru yönetilmektedir.

Hayvanlar doğanın kanunları dahilinde yaşadıkları için hiç hata yapmazlar. Örneğin, bir kedi masaya ya da duvarın üzerine sıçradığı zaman, yavaş çekimlerde daha net görebilirsiniz bunu, sanki bir noktada kaldırıldığı hissi vardır ve tam olarak da atlaması gereken yerin üzerine atlar. Hayvanlar hata yapmazlar çünkü bilgiyle ilerlemezler; hayvanlar kişisel olarak herhangi bir durumu değerlendirmiyorlar.

Yeni doğan bir hayvan hangi yiyeceğin kendisi için iyi olduğunu bilir; nerede bulacağını da bilir. Bunların hepsi içgüdüseldir bilgisel değil, her şey hayvan için hazır bir haldedir. Bir hayvan hata yapıyor gibi gözükse bile, örneğin bir diğer hayvanı avlayıp yiyerek, hangi hayvan için hata ki? Yiyen için mi yoksa yenilen için mi?

Biz hata olarak görüyoruz çünkü ne de olsa kısmi olarak hayvansal hayatımızın içindeyiz, hayvansal seviyeye ait bir parçamız var, sistemin tümünü dışarıdan göremiyoruz ve sanıyoruz ki biri kazanıyor ve diğeri kaybediyor. Ancak hayvanlar tam anlamıyla doğanın içinde, doğanın bir parçası olarak çalışmaktadırlar, tıpkı bir bedenin içindeki hücreler gibi sistemin içinde çalışmaktadır – ya da bedende bulunan bir organ gibi – sadece tüm bedenin var oluşu için işlemektedir, kendi mevcudiyeti için değil. Bu koşula ne zaman yaşayacağı ve ne zaman öleceği dahildir ve hayvan doğanın entegre bir parçası olduğu için buna razıdır ve bununla da hemfikirdir.

Dolayısıyla gördüğünüz gibi, her seviyede her şey önceden tayin edilmiştir. Aslında “içgüdü” dediğimiz şey bu seviyede önceden tayin edilmiştir.

Bir hayvanın koşuluna bakabilirsiniz, en azından bir biyolog bakabilir ve coğrafik olarak ve mevsimsel olarak inceleyip hayvanın yaşına göre ve çevresel koşullarına göre bir sonraki halinin ne olacağını etkileyen faktörler bilindiği için söyleyebiliriz, ancak bunu kendimiz için söyleyemeyiz. İşin açıkçası bunu görememe koşulunda “özgür seçim” tanımlamasına giriyoruz. İnsan için özgür seçim bilgi yetersizliğinden ibaret; tam anlamıyla cehalet çünkü üzerimizde etki yapan şeyleri görmüyoruz. Biz sanıyoruz ki hayatımızda olan şeyler öyle hasbelkader veya öylesine başımıza geliyor ya da kader olarak nitelendiriyoruz ve herkesin kişisel karşılık vermesiyle kendi hayatını yürüttüğünü ve yolunu tayin ettiğini sanıyoruz. Bu durum bize etki yapan şeyi algılayamadığımızdan kaynaklanıyor.

Dolayısıyla bulanık ve tanımlayamadığımız bir özgür seçim hissiyatımız var. Bu yüzden de insan toplumu içerisinde bir sürü farklı metotlarla özgürlük arıyoruz. Bu gelişimin en güzel örneğini de politik sistemlerin evriminde görüyoruz.

Toplumsal yapılarda olan şey bir takım sıkıntılardan ve sınırlamalardan dolayı arzularımızı tatmin edememeye gelene kadar her şey iyidir. Sistem sanki başarısız olmaya başladığı zaman içinde bir devrim olmaktadır ve değişim gerekli olur çünkü dışarıdan bir nevi baskı hissedilmektedir. Bu şekilde birçok sistemin sonradan dağıldığını görüyoruz. İlk çağlarda avcı ve biriktiren bir toplum hayatı vardı, sonrasında bu yetmedi ve diğer arzularımızı tatmin etmediğinden genişleyen bir organizasyon yapısı çağdan çağa devam etti ve kabilelerden demokrasiye kadar gelişim safhalarından geçtik. Sürekli yeni yapıların geliştirilmesi egoistik gelişimizin bir sonucudur. Bu süreçten geçiyor olmamıza rağmen tüm süreç önceden tayin edilmiştir ve aslında buna göre de asla özgürlüğe gelemeyiz çünkü mevcut doğamızın gelişiminden kaynaklanmaktadır ve özgürlük denilen o nokta veya yer bu yüzden yok.

Özgürlük denilen bu nosyonun aslında o kadar da geniş olmadığını söyleyebiliriz; aslında tayin eden çok ufak bir nokta, yaşadıklarımız arasında son derece küçük bir şey. Ancak çok küçük bir noktada özgürlüğümüz olmasına rağmen son derece güçlü ve gerekli olan her şeyi de içinde barındırmaktadır.

“Maneviyatta baskı yoktur” diye bir kanun vardır. Maneviyata özgür seçim olmadan ulaşmak mümkün değildir. Başka bir deyişle bir Kabalist öğrencisine “şunu yap, bunu yap” diye söylemez. Manevi ilerleyişte yolun her adımı özgür seçimle olmalıdır. Şöyle ki: kişi yolda kendisini özgür hissetmeli, manevi gelişimdeki her ileri adım özgürce olmak zorundadır ve hatta amaçta özgürlük olmalıdır. Sistem bu şekilde yaratıldı ve içinde de böyle ilerlemeliyiz. Yani kişi sadece arzularına göre seçmelidir. Ancak soru şu, “arzularımız nereden geliyor ve hangi arzu bana ait?”

Biz bu hayata “monte ediliyoruz”. Kendinizi sizin seçmediğiniz bir ailede buluyorsunuz. Üzerinizde bu durumda bir sürü etki var. Tüm karakter ve kişiliğiniz, değerleriniz anne ve babanız, içinde bulunduğunuz toplum, okulunuz, arkadaşlarınız kısaca sizi geliştiren tüm faktörler, sizi siz yapan her şey, değer verdiğiniz şeylerden hayallerinize kadar, sizi kısıtladığını düşündüğünüz şeyler bile sizin için o ortamda tanımlanmış durumda. Genç bir kişi olarak başkaldırabilir ve asilik yapabilirsiniz ama bu da özgür bir davranış değil sadece sizin önünüzdeki hayat koşullarının sunuluşunun sonucu, çünkü hayatınızda size etki eden şeyleri siz tayin etmiyorsunuz, sadece olaylara karar seçeneklerinizden seçim yaparak karşılık veriyorsunuz. Başka bir deyişle eğer hayatınızın nasıl olacağına dair bir hayal kuracak olursanız, hayaliniz önünüzdeki mevcut seçenekler arasından vereceğiniz karara bağlı olacak. Tıpkı bir menüden yemek seçmek gibi. Hatta okuldan ve anne ve babanızın evdeki etkilerinden ayrılıp kendi hayatınızı kurmak için adım attığınızda bile göreceğiniz şey toplumsal tüm faktörlerin sizi etkilediği olacaktır.

Bize reklam olarak aktarılan şeylere değer veriyoruz. Eğer başka bir şeye değer vermek istersem, o da menüden bir şey olacak. Bu içsel programımız olan bize daha fazla haz/tat/mutluluk verebilecek arzulanan şeyi seçmektir yani tatlı ve acı arasında bir seçim programı ve bunu da toplumun bize sunduğu seçenekler arasından yapacağız.

Şimdi böyle bir programa göre sürekli seçim yapma koşulundaysam buna özgürlük diyebilir miyiz?

En özel his ve düşüncelerimiz bile -ki genetik bilimi vasıtasıyla bu konu açıklanmaktadır- bize ait değiller, hepsi önceden belirlenmiş. Kişinin uyuşturucu ya da alkol alma eğiliminden, doğasının herhangi bir suça eğilimli olması ya da yasalara uyan bir insan olması, hatta dinci olmasına kadar bile kişinin beynine etki yaratan probelarla insana bu eğilim verilebilir.

Peki, bireysel olarak “ben” diyebileceğim bu özgür arzular nerede? Bu doğal bir bilim ve egoist doğamızda her şeyin ne kadar önceden programlı olduğunu bize gösteriyor. Kabala bize bunun ötesi olan manevi genetik yapımızı da gösteriyor ve bu sadece bir hayatta değil ama birçok hayatımızda ve her hayatın birçok zaman diliminin nasıl katman katman gelişimimizde sistematik olarak Reşimot olarak bilinen ruhumuzun kökünden bu dünyaya inerken geçirdiğimiz tüm izlenimlerin organize edildiği halini de ifşa etmektedir.

Peki, eğer her birimiz egoist program dahilinde kendimizi hazla dolduran ya da manevi gelişimi gerçekleştiren robotlarsak, bu sistemde özgürlük nerede? Kişinin “ben” denilen özgür olabileceği bir nokta var ama her şeyde değil. Biz tümüyle bizi içten ve dıştan geliştiren güçlerin kontrolü altındayız. Kabalada nasıl yaratılıştan sahip olduğumuz iç doğamız olan alma arzumuzu ihsan etmeye çevirerek kullanmanın bir yolu varsa aynı şekilde çevremizde de özgür olabileceğimiz bir nokta var. Bizi etkileyen sistemi öğrenip adapte olmanın bir yolu var ve bu yolla kendimizi daha üst bir seviyede var olmaya yükseltebiliriz, yani Yaradan’la bağ kurma seviyesine. Bu nokta ruhumuzun kökü. Ruhumuzun kökü özgürlüğe doğru tırmanma arzusudur ve egoist doğamızın ve çevremizin nitelik ve etkilerinden etkilenmez. Ne iç ne de dış faktörler onu etkiler.

Eğer bu tek parametreye tutunabilirsek, buna değer verir ve bunu geliştirirsek ve sadece bununla gelişirsek, o zaman bu etki seviyelerinin üzerinde var olmuş oluruz. Kabalistler de bize bunu yapabilmenin metodunu veriyorlar.

Bir sonraki derste özgürlük denilen konuyu biraz daha araştırmaya devam edeceğiz ve Baal HaSulam’ın Özgürlük adlı makalesine değineceğiz. Bu makalede bize etki eden parametreleri öğreneceğiz. Bizi nasıl tüm hayatlarımızda etkiliyorlar ve sınırlı algılarımızdan nasıl özgür olabileceğimiz o dar alanı tayin edip manevi dünyaya girip Yaratılışın Düşüncesini edinerek Yaradan’la bağ kurabiliriz, göreceğiz.

Tekrar görüşmek üzere.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,079