e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Kurtuluşumun Kudretli Kayası

Makale No. 13, 1985

Hanuka şarkısında şöyle deriz: “Kurtuluşumun kudretli kayası, Seni övmek bir sevinçtir; Dua Evimi onar, oraya şükran sunusu getireceğiz.” Şarkı, “Seni övmek bir sevinçtir” şeklindeki övgü sözleriyle başlar ve ardından “Dua Evimi onar” şeklindeki dua sözleriyle devam eder.

Daha sonra şükran ve övgü sözlerine geri döner: “Ve oraya bir şükran sunusu getireceğiz.”

Dolayısıyla, burada duanın sırasına benzer üç şey vardır:

On Sekiz’in [bir dizi dua] ilk üçü övgü ve şükrandır.

Ortadaki üçü yakarıştır.

Son üçü ise bir kez daha övgü ve şükrandır.

Böylece, “Seni övmek bir sevinçtir” dediği gibi, şimdiki zamanla başlarız, yani Senden aldığımız iyilikler için Sana şükreder ve Seni överiz. Bilgelerimizin dediği gibi, “Kişi her zaman Yaradan’ı övmeli ve sonra dua etmelidir” (Berahot [Kutsamalar], 32).

Bunun nedeni, Yaradan’ın merhametli ve lütufkâr olduğuna ve yarattıklarına iyilik yapmayı arzuladığına inanan bir kişi için duaya yer olmasıdır. Bu nedenle öncelikle Yaradan’ın övgüsünü tesis etmeliyiz, yani kişinin kendisi Yaradan’ın övgüsünü tesis etmelidir. Bu, Yaradan’ın kişinin O’nu övdüğünü görmesi gerektiği anlamına gelmez, zira Yaradan’ın insanlara ihtiyacı yoktur. Aksine, kişinin kendisi Yaradan’ın övgüsünü görmelidir ve ardından O’ndan kendisine yardım etmesini isteyebilir, çünkü O’nun amacı yarattıklarına iyilik yapmaktır.

Bu nedenle, “Seni övmek bir sevinçtir” dedikten sonra dua gelir ve “Dua Evimi onar” deriz.

“Dua Evim” nedir? Şöyle yazıldığı gibidir: “Onları bile kutsal dağıma getireceğim ve dua evimde onları mutlu edeceğim.” “Benim kutsal dağım.” Har [dağ] Hirhurim [düşünceler/tefekkürler] kelimesinden gelir, yani onlara Keduşa [kutsallık] düşünceleri getirecek -tüm düşünceleri sadece Keduşa olacaktır.

“Ve onları Benim dua evimde mutlu edeceğim” insanın kalbidir, yani orada Şehina’nın [Kutsallığın] varlığı için bir yer olacaktır. Malhut’un “dua” olarak adlandırıldığı bilindiği gibi, Şehina “dua” olarak adlandırılır, çünkü “Ama Ben tümüyle duayım” diye yazılmıştır.

“Dua Evimi onar” dan sonra “Ve oraya bir şükran sunusu getireceğiz” gelir. Buna göre, önce övgü, sonra dua ve sonra bir kez daha övgü vardır, tıpkı övgü ve şükranla sona eren duanın sıralamasında olduğu gibi.

Ancak kişi övgüyle başlamak istiyorsa ama kalbi kapalıysa ve kusurlarla dolu olduğunu hissediyorsa ve ağzını açıp şarkı söyleyemiyor ve övgüde bulunamıyorsa ne yapabilir? Tavsiye, mantık ötesi gitmek ve her şeyin “örtülü Hassadim [merhametler]” olduğunu söylemektir. Başka bir deyişle, kişi her şeyin Hesed [lütuf/merhamet] olduğunu, ancak Yaradan’ın yarattıkları için hazırladığı hazzı ve zevki görmeye henüz yetkin olmadığı için bunların kendisinden gizlendiğini söylemelidir.

Ve kişi Yaradan’ın övgüsünü tesis ettikten sonra -yani her şeyin iyi ve lütuf olduğuna mantık ötesi bir şekilde inandıktan sonra -Yaradan’ın kalbini “Dua Evim” olacak şekilde onarması yani Yaradan’ın merhametlerinin orada görünmesi için dua etmelidir. Buna “ifşa olan Hasadim” denir.

Ve sonra, “Oraya bir şükran sunusu getireceğiz,” yani kişi alma kaplarını sunma ayrıcalığına sahip olduğu için şükredecektir. Buna, alma arzusunu feda etmekle ödüllendirildiği için “Oraya şükran sunusu getireceğiz” denir. Bunun karşılığında “Tapınağın yeri” olarak adlandırılan ihsan etme arzusu gelir.

Ancak önemli olan, kişinin öncelikle alma arzusunu feda etme arzusuna sahip olmasıdır. Alma arzusu yaratılanın özü olduğu için, yaratılan bunu sever ve bunun iptal edilmesi gerektiğini aksi takdirde manevi bir şeyle ödüllendirilmesinin imkânsız olduğunu anlamak onun için çok zordur.

Maddesellikte görüyoruz ki, kişinin kendisini ilgilendiren, bedeninin içinden gelen bir arzusu ve eksikliği vardır ve ayrıca kişinin kendisinden değil, dışarıdan edindiği bir arzu vardır. Başka bir deyişle, dışarıda bu arzuyu içinde uyandıran insanlar olmasaydı, buna ihtiyacı olduğunu asla hissetmeyecekti, ancak dışarıdaki insanlar bu arzuyu içinde uyandırmıştır.

Örneğin, tek başına olan bir kişi etrafında başka hiç kimse olmasa bile yine de yemek, içmek, uyumak ve benzeri şeyleri isteyecektir. Ancak etrafında insanlar varsa, başkalarının onu zorladığı utanç meselesi vardır. O zaman etrafındaki insanların onu zorladığı şeyleri yemeli ve içmelidir.

Bu durum öncelikle kıyafet konusunda kendini gösterir. Kişi evindeyken kendisi için rahat olan şeyleri giyer. Ancak insanların arasındayken, başkalarının onu gördüğü şekilde giyinmek zorundadır. Başka seçeneği yoktur, çünkü utanç onu onların zevklerine uymaya zorlar.

Maneviyatta da durum aynıdır. Kişinin içinde maneviyat için kendisinden gelen bir arzu vardır. Başka bir deyişle, yalnızken ve etrafında onu etkileyecek ya da kendisinden arzu alacağı hiç kimse yokken bile, bir uyanış yaşar ve Yaradan’ın hizmetkârı olmayı arzular. Ancak kendi arzusu kesinlikle yeterince büyük değildir ki onu geliştirmeye ihtiyaç duymasın ve manevi hedefi edinmek için onunla çalışabilsin. Bu nedenle, tıpkı maddesellikte olduğu gibi, dışarıda onu kendi görüşlerini ve ruh hallerini takip etmeye zorlayacak insanlar aracılığıyla bu arzuyu geliştirmenin bir yolu vardır.

Bu, aynı zamanda maneviyata da ihtiyacı olduğunu gördüğü insanlarla bağ kurarak gerçekleştirilir. Ve dışarıdaki bu insanların sahip olduğu arzu kişide bir arzu uyandırır ve böylece maneviyat için büyük bir arzu duyar. Başka bir deyişle, içinden gelen arzuya ek olarak, onların kendisinde uyandırdığı maneviyat arzusunu da alır ve böylece hedefe ulaşabileceği büyük bir arzuya sahip olur.

Dolayısıyla, dost sevgisi meselesi, gruptaki her bir kişinin kendi arzusuna sahip olmasının yanı sıra, dostlarından da arzu edinmesidir. Bu, yalnızca dost sevgisiyle edinilebilecek büyük bir değerdir. Bununla birlikte, kişi kendini, yaptığı çalışmanın temelini -ister ihsan etmek ister almak olsun- inceleme ve hakikat yoluna, yani ihsan etmekten başka bir şey yapmama yoluna ulaşmak için bir şeyler yapıp yapmadığını görme arzusu olmayan dostlar arasında bulunmamaya büyük özen göstermelidir.

Ancak böyle bir grupta dostlara ihsan etme arzusu aşılamak mümkündür, yani her biri dostlarından bir eksikliği, yani kendisinin ihsan etme gücünden yoksun olduğunu özümseyecek ve yürüdüğü her yerde hevesle belki de birilerinin ona ihsan etme gücünü verebileceği bir yer arayacaktır.

Dolayısıyla, herkesin ihsan etme gücüne susamış olduğu bir gruba girdiğinde, herkes bu gücü bir diğerinden alır. Bu, kişinin kendi içinde sahip olduğu küçük güce ek olarak dışarıdan da güç alması olarak kabul edilir.

Ancak bunun karşısında, dışarıdan alabileceği bu güç ona çalışma için yakıt sağlayacak olsa bile, dışarıdan herhangi bir yardım almasının yasak olduğu bir güç vardır. Kişi bunu almamak için çok dikkatli olmalıdır. Ve kişinin çok dikkatli olması gerekir çünkü beden çalışma için özellikle dışarıdaki insanlardan güç alma eğilimindedir. Örneğin bir kişi hakkında erdemli bir kişi, bilge bir öğrenci ya da cennetten korkan bir adam olduğunun söylendiğini duyduğunda ya da hakkında gerçeği arayan bir adam olduğunun söylendiğini duyduğunda bu güç kendisine gelir. Kişi bunları duyduğunda, yani yaptığı çalışmanın takdir edildiğini duyduğunda, bu sözler ona çalışması için güç verir çünkü yaptığı çalışma için onurlandırılmaktadır.

Ve o zaman mantık ötesi bir inanca ve ihsan etme gücüne, yani Yaradan’ın ona yardım edeceğine ve bunun onun motivasyonu olmasına ihtiyaç duymaz. Bunun yerine, dışsal olanlardan yakıt alır. Başka bir deyişle, dışsal olanlar onu Tora ve Mitzvot [emir] ile meşgul olmaya zorlar.

Alçakgönüllü olmakla ilgili sorun budur -bunun nedenlerinden biri, böylece dışsal olanlara hizmet edilmeyecek olmasıdır. Bu nedenle kişi alçakgönüllülükle yürümelidir, çünkü şöyle yazılmıştır: “Ve Tanrın Efendin ile alçakgönüllülükle yürü.”

Dışsal olanlar onun dışında olan insanlardır. Daha sonra -yani kendisine saygı duyulduğunu öğrendikten sonra- Yaradan için değil, dışsal olanlar için çalışmayı öğrenir. Bu böyledir çünkü artık kendisini O’nun çalışmasına yaklaştırması için Yaradan’a ihtiyacı yoktur zira artık operatör kendisidir çünkü dışarıdaki insanlar ona çalışması ve onlar için çalışması için yakıt verirler. Başka bir deyişle, onu çalışmaya zorlayanlar onlardır ve onu Kendisi için çalışmaya zorlayan Yaradan değildir. Aksine, başkaları onu kendileri için çalışmaya zorlamaktadır, böylece ona saygı duyacaklardır vs.

Dolayısıyla bu durum yabancı bir tanrı için çalışmaya benzer. Yani, Tora ve Mitzvot’a bağlanması karşılığında ona verecekleri saygı ve benzeri ödüller için çalışmasını emrederler. Bu, eğer onun çalışmasından haberleri yoksa ve Tora’yı gören ve onunla meşgul olan birinin olduğunu görmediyse, onu çalışmaya mecbur edecek kimse olmadığı anlamına gelir. Buna “dışsal olanların tutuşu” denir ve bu yüzden kişi gizli bir şekilde çalışmalıdır.

Ancak gizli bir şekilde çalışmak yeterli değildir. Artık sadece Yaradan’ın kişiyi kutsal çalışmayı yapmaya zorladığı doğru olsa da bir şey daha olmalıdır: kişi ödül almak için çalışmamalıdır. Bu tamamen farklı bir konudur çünkü bu bizim doğamıza aykırıdır. Bizler “alma arzusu” adı verilen bir doğayla yaratıldık. Ama artık sadece ihsan etmek için çalışmalı ve kendimiz için hiçbir şey almamalıyız.

Bunun için, her birinin ihsan etmek için çalışmaları gerektiğine inanan bir toplum aramalıyız. Bu bir insanın içindeki küçük bir güç olduğundan, o da bu tür güçleri arayan insanları aramalıdır. O zaman, birleşmiş olarak, her biri diğerlerinden güç alabilir ve kişinin ihtiyacı olan tek şey budur. Ve Yaradan kişiye yukarıdan yardım gönderecektir ki ihsan yolunda yürüyebilelim.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,080