e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada Kişi Ne Zaman “Yaradan’ın Hizmetkarı” Olarak Kabul Edilir?

Çalışmada Kişi Ne Zaman “Yaradan’ın Hizmetkarı” Olarak Kabul Edilir?

Makale 18, 1988

Zohar (Tazria, Madde 10) “Bir kadın döllenip, bir erkek çocuğu doğurursa ayeti hakkında sorar: “Rav Aha “Ve bir erkek çocuğu doğurur.” dedi. Döllediğinden dolayı, doğurur da mı? Ne de olsa, bu hamilelik gerektirir. Bu ayette, ‘Kadın hamile kalırsa bir erkek çocuk doğurur.’ demeliydi. ‘Döllenirse, doğurur.’ nedir? Rav Yosi dedi ki, ‘‘Döllenme ve gebe kalma gününden, doğum gününe kadar, bir kadının ağzında dölünden, onun erkek olup olmayacağından başka söz yoktur. Bu yüzden ‘Bir kadın döllenip bir erkek çocuğu doğurursa’ diye yazılmıştır.”

Kadının, “Döllenme ve gebe kalma gününden, doğum gününe kadar kadının ağzında dölünden, onun erkek olup olmayacağından başka söz yoktur” demesinin ne anlama geldiğini anlamalıyız ve ayette “bir kadın döllenirse” denmesinin nedeni budur. Bunu bilmek bize ne verir?

Elbette, kelimesi kelimesine cevaplar vardır. Ama biz çalışmada, bir kadının, döllenir döllenmez çocuğunun erkek olup olmayacağından endişe duymasının ne kadar önemli olduğunu anlatacağız. İlk olarak, çalışmada döllenmenin ne olduğunu bilmemiz gerekiyor. Maddesellikte, toprağa bir tohum ektiğimizde, tohumun toprakta çürüdüğünü ve ardından insanları besleyen mahsul verdiğini görürüz. Yani, ekim bize yiyecek getirir. Bir kişi tohum ekmezse, kesinlikle biçmez, “Gözyaşlarıyla ekenler şarkıyla biçerler.” yazıldığı gibi.

Yaradan’ın çalışmasında ekme nedir? İnsanda iki kuvvet olduğunu yorumlamalıyız: 1) insanın başkalarına ihsan etmek istediği şey olan ihsan etme kuvveti ve 2) alma kuvveti, yani başkalarından almayı ve kendisi için haz almayı istemek. Kişi hangi kuvveti iptal etmek isterse buna “ekme” denir. Bu kuvveti toprağa yerleştirir, tıpkı çürümeleri için tohumları toprağa koyarken olduğu gibi. Sonra, onlar yeryüzünde yok edilirler ve daha sonra dünyaya yiyecek, besin ve yaşam için mahsul verirler.

Aynı şekilde, çalışmada, bir kişi kendisi için alma arzusunu iptal etmek istediğinde, bu, onu toprağa yerleştirmek, onu “yeryüzünün tozu gibi” iptal etmek istemek olarak kabul edilir ve öyle ki, ihsan etme arzusu ondan büyüyecektir. Bir “kadın”a “kendisi için alma arzusu” denir. Onu dünyadan kaldırmak ve kökünden sökmek istediğinde, ihsan etme arzusu ondan doğar, bu da dünyaya besin, yaşam ve barış verir çünkü ihsan etme arzusunun kabı aracılığıyla, buna “form eşitliği” denir, Yaradan’ın yaratılanlara bahşetmek istediği haz ve zevki alırız. Bu yazıldığı gibidir “Bir kadın döllenirse ve bir erkek çocuğu doğurursa…” Yani, alma kaplarını gömerek, ondan bir erkek olarak kabul edilen ihsan etme arzusu ortaya çıkar.

Ancak, erkek, bir kişi eker ekmez doğmaz. Aksine, dokuz aylık hamilelik vardır. Çalışmada bunlara “yükselişler ve düşüşler” denir. Bazen sağanak bir yağmur yağar ve tüm tohumları topraktan alır. Çalışmada buna, Mi [kim] ve Ma [ne] olan “kötü su”yun gelişi denir ve Mi ve Ma birlikte, tüm tohumları dışarı çıkaran Mayim [su] olarak adlandırılır.

Yani, kişi kendisi için alma arzusunu birkaç kez yere attıktan sonra, “kim” ve “ne” düşünceleri, “Sesine itaat etmem gereken Efendi kim?” ve “Bu çalışma senin için nedir?” diye soran kötülerin argümanı “ne”dir diyen, Firavun’un argümanının “kim” olduğu yerdedir.

Bu düşünceler, hali hazırda toprağa yerleştirilmiş tohumları, tamamen alçaklık ve yozlaşma içinde yerden alır ve bir kez daha, bizler alma kapları olan bu kapları kullanmak isteriz. Ve bir kez daha, kendimizi manevi olanı sağlayacak bollukla donatacak bir şeye sahip olmayı umut edemeyiz, bolluğu alacak kaplarımız da yoktur çünkü Kli olmadan ışık olmaz.

Ancak daha sonra kişiye yukarıdan bir başka uyanış gelir ve kişi yine içindeki “kendisi için alma arzusu” denilen “kadını” döllemeye başlar. Bir kez daha onu toprağa gömer ve bir kez daha kötü bir rüzgâr ya da bir yağmur seli vb. gelir. Bu, birçok yükseliş ve düşüşe neden olur ve bu, “Gözyaşları içinde ekenler” olarak yazılan şey olarak kabul edilir. Onlar ağlıyor olarak kabul edilirler zira onlara, her zaman Yaradan’ın çalışmasına girmeye başladıkları seviyedelermiş gibi gelir.

Buradan, bir kez daha döllemek üzere olduklarında, her seferinde aynı yerden başladıklarını ve bir adım bile ileri gitmediklerini gördükleri için onların gözyaşlarına boğuldukları sonucu çıkar. Tam tersine, geriye gidiyor olduklarını görürler. Bu nedenle, tüm ekmeleri gözyaşları içindedir.

Yaradan’ın bunu neden birçok yükseliş ve düşüş olacak şekilde yaptığından, yani bundan kimin kazançlı çıkacağından zaten bahsetmiştik. Cevap, bunun insanın yararına olmasıdır çünkü Kap olmadan ışık olmaz, yani eksiklik olmadan dolum olmaz. Ve Yaradan insanın yukarıdan yardıma ihtiyaç duymasını istediğinden, yardım aracılığıyla ona yukarıdan aydınlanma bahşettiğinden, bu kişinin her seferinde ek Kutsallık alması kabul edilir. Böylece, çalışmanın sonunda, her seferinde daha büyük bir eksikliğe geldikten sonra, kişi yukarıdan kutsal bir ruh alır. Bununla kişi sürekli olarak Kutsallık’ta olmakla ödüllendirilir, Zohar’ın “Arınmaya gelene yardım edilir.” dediği gibi, ne ile? Zohar, “kutsal bir ruhla” der ve tüm bunlar kişiye yükselişler ve düşüşler yoluyla gelmiştir.

Bununla, neden özellikle “Gözyaşları içinde ekenler, şarkıyla biçerler.” anlayacağız. Bu gözyaşları içinde ektikleri için böyledir yani kişi her seferinde sanki şimdiye kadar hiçbir şey yapmamış gibi yeniden ekmeye başlaması gerektiğini görür. Zamanın ilerlediğini ve kendisinin geri gittiğini, bunun ona üzüntü ve acı verdiğini görür. Bu sayede, kişi Yaradan’ın yardımına sürekli daha muhtaç hale gelir.

Bu demektir ki, her seferinde, yukarıdan bir mucize olmadan kendini sevmekten çıkmakta, doğuştan, ne kadar aciz olduğunu görür. Tüm bu ıstıraptan, onda gerçek bir ihtiyaç ve özlem yaratılır, yani şimdi “Efendi bir ev inşa etmedikçe, onu inşa edenler boşuna çalıştılar.”(Mezmurlar 127) yazılanları görür. Sadece Yaradan yardım edebilir.

Sonuç olarak, bir kişi, özellikle “Gözyaşları içinde ekenler…” aracılığıyla Yaradan’ın kurtuluşuna olan ihtiyacı elde edebilir, çünkü o zaman “şarkıyla biçerler” gerçekleşir. Ekmek, kabı yapmak, biçmek ise ışığın alınması anlamına gelir. Yani ışık kaba gelir. Bu, eksiklik doldurulunca buna “biçmek” dendiği anlamına gelir.

Buna göre, Zohar’ın “Döllenme ve gebe kalma gününden doğum gününe kadar, bir kadının ağzında dölünden, onun erkek olup olmayacağından başka söz yoktur.” sözlerini yorumlamalıyız. Bu bize çalışmada ne öğretmek için gelir diye sorduk. Kişi kutsal çalışmaya, onu saf kılmak için başladığında bu, kişi kendisi için değil Yaradan için çalışıyor demektir, bu kişiye “önce bir kadın döllenir” denir.

Bu, çalışmanın başlangıcının, kişinin “kadın” olarak adlandırılan Nukva’nın [dişi] niteliğini toprağa gömmek istemesi olduğu anlamına gelir. Birinin toprağa tohum ektiği gibi, kişi o arzuyu toprağa eker. Bununla, yaratılan varlıkları sürdürmek için yiyecek büyür. Aynı şekilde, kendisi için alma arzusunu toprağa ektiğinde, bu şekilde çürüyecektir, yani öyle ki alma arzusunun kullanımı, ihsan etme niyeti olmadan iptal edilecektir ve kişi onu sadece ihsan etme amacıyla kullanabilmesi şartıyla kullanacaktır, ardından “bir erkek çocuk doğurur.” Yani kişi, kendisi için değil Yaradan için çalışma gücüne sahip olduğu anlamına gelen “erkek” niteliği ile ödüllendirilir.

Ancak, bu, hemen, bizler tohumu toprağa eker ekmez büyümez. Aksine, maddesellikte, bazen tüm alanı sular altında bırakan sağanak yağışlar olur ve tüm tohumlar daha toprakta çürümeden önce dışarı çıkar. Çalışmada da böyledir: Kişi, tohumu toprağa ektiği anda erkek niteliğini büyütmek ister yani öyle ki, hemen ihsan etme arzusuyla mükafatlandırılacaktır.

Ancak düzen, doğaya bir kerede karşı çıkmanın mümkün olmaması olduğundan, insan kendisi için alma arzusuyla doğduğu için, bunun sonucu olarak, her zaman üstesinden gelme meselesi vardır yani her seferinde kişi, düşüş safhasının üstesinden gelmeye başlar. Yani, dünyanın rüzgârları gelip tohumları topraktan çıkardığında -“dünyanın rüzgârları”, “ihsan etme arzusu” olarak adlandırılan Kutsallığın ruhuna yabancı olan düşüncelerdir- kişi üstesinden gelmeli ve kendisi için alma arzusunu bir kez daha toprağa ekmelidir.

Ve her seferinde, kişi kendi kendine, “Şimdi kesinlikle bir erkek çocuğum olacak” der. Yani, ”Adama” [yer/toprak/yeryüzü] Adam la Elyon [En Yüce gibi olacağım] sözlerinden gelir, yani erkek niteliği olan form eşitliği anlamında. Alma arzusu olan dişi, “En yüce gibi olacağım”da iptal edilecektir. Zohar’ın şu söylediklerini yorumlamalıyız, ”Döllenme ve gebe kalma gününden doğum gününe kadar, bir kadının ağzında dölünden, erkek olup olmayacağından başka söz yoktur.” Yani, bir kişi her üstesinden geldiğinde, şimdi erkek niteliğiyle ödüllendirileceğinden emin olmalıdır.

Buradan, her ekimde niyetin sadece bir erkek olması olduğu sonucu çıkar. Aksi halde, niyeti erkek olması değilse, bu bir şey ekmek sayılmaz. “Rüzgârı gözleyen ekmeyecek.” (Vaiz 11:4) yazılı olanın anlamı budur. Sporno bunu şöyle yorumlar, “’Rüzgârı gözleyen ekmeyecek’ Bazen tohum, onu dağıtan fırtınalı rüzgârda kaybolsa da yine de bundan endişe duyduğumuz için onu ekmekten kaçınmamalıyız.”

Onun sözlerini çalışmada yorumlamalıyız. Kişi, düşüşlerinin çok olduğunu görür ve birçok kez galip gelmiştir ve ekmiştir, rüzgâra, yani “dünyanın rüzgarları” denilen onları dağıtan yabancı düşüncelere bakmaz. Ve söylediği gibi, kişi fırtınalı rüzgâra bakmamalıdır çünkü o, Ari’nin dediği gibi; arzusu, kendi arzusuna aykırı olduğu için, alma arzusunu toprağa yerleştiren tüm tohumları dağıtmak olan Asiya dünyasının zıddındaki en sert Klipa’dır [kabuk].  Bu nedenle yazı, tohumları dağıtmak isteyen bu rüzgâra bakmamamız fakat üstesinden gelip, ekmekten kaçmamamız gerektiğini ve Yaradan’a inanmamız gerektiğini söyler ki “Efendi’nin kurtuluşu göz açıp kapayıncaya kadardır.”

Baal HaSulam, “Rüzgârı gözleyen ekmeyecek.” ifadesini, kişinin “Ben hiçbir şey yapamam ve Yaradan’ın bana yukarıdan ruhu göndermesini bekliyorum ve o zaman çalışma gücüne sahip olacağım. Bu arada oturup beklerim.” dememesi gerektiği anlamına geldiğini yorumladı.

Yazı, bununla ilgili olarak “Ve babası meseleyi tuttu.” ayetinden “rüzgârı gözler” der yani oturup bekleyen asla ekmeyecek. Tersine, kişi “aşağıdan bir uyanış” yapmalıdır ve bununla “yukarıdan bir uyanış” gelir. Bilgelerimizin dediği gibi, “Arınmaya gelene yardım edilir.” Ancak, kişi başlamalıdır.

Şimdi yazılanları yorumlayabiliriz (Malaki 2), “Dinlemezseniz ve Adımı onurlandırmayı yürekten almazsanız, laneti üzerinize gönderirim. Menilerinizi baskılayacağım ve yüzlerinize pislik bulaştıracağım.” Hatta Ezra bunu şöyle yorumlar “Meniyi baskılayacağım ki büyümesin, zira Benim sofram boştur.” Metzudat Davut, bunu “Seni uyarıyorum. Senin yüzünden meniyi baskılayacağım ki büyümesin. Ve yüzlerinize pislik bulaştıracağım. Yüzlerinize gübre bulaştıracağım.” Yineler ve yorumlar: “Yaratıklardaki en tiksindirici şey olan Bana kurban ettiğiniz hayvanların gübresini, Benim Adımı aşağıladığınız gibi, ben de sizi aşağılamak için bulaştıracağım.”

Bunu, çalışmada, toprağa çürüsün ve toprakta yok olsun diye bir tohum ektiğimiz zaman diye yorumlamalıyız ki bu, “En yüce gibi olacağım.” olarak kabul edilir, yani böylece bu ekimden bir erkek büyür. Ama ekmenin ortasında, kişi her şeyi O’nun adını yüceltmek için yapmaktan, “Adıma onurlandır.” durumundan pişmanlık duyar. Daha ziyade, kişi eker ekmez, “dünyanın rüzgarlarından” alır ve kişiye, “Peki ya kendi şanın?” diye sorarlar.

Yani, ihsan etme arzusu doğuracak olan bu toprağa ekme çalışmasından kişi kendisi için ne alacaktır? Bundan, bir kişinin kendi görkemi önünde cennetin görkemini küçük düşürmesiyle, cennetin görkemi önünde kendi görkemini iptal etmeye değmeyeceğini söylemesiyle, bu yüzden Yaradan şöyle dediği sonucu çıkar: “Lanetimi üzerinize göndereceğim, bu ihsan etme kapları aracılığıyla alamamanız için tohumun büyümeyeceği lanetidir çünkü “dünyanın rüzgârlarından” düşünceleri alır almaz hemen onların doğru olduğunu söylersiniz ve cennetin ihtişamı için çalışmaya değmez dersiniz.”

Hatta Ezra’nın, “Meniyi baskılayacağım ki büyümesin, zira Benim sofram boştur.” demesinin anlamı budur. Bu, onların Tora ve Mitzvot [emirler/iyi işler] ile meşgul oldukları, ancak niyetlerinin Yaradan uğruna olmadığı anlamına gelir. Buradan, Yaradan’ın masasının boş olduğu ve Tora ve Mitzvot’ta yaptığınız her şeyin insanın sofrası için, kişinin kendi iyiliği için olduğu sonucu çıkar. Bu nedenle, Kli’siz ışık olmayacağından, size “ihsan etme arzusu” denilen “eril” niteliğini vermeme ihtiyacınız veya Kli’niz yoktur.

Ancak soru şudur ki, eğer bir kişi gücünün yüzde yüzünü Yaradan için çalışmaya adamak istemiyorsa ve sadece küçük bir kısmı Yaradan için çalışmanın değerli olduğunu anlıyorsa ve o küçük kısımda, Yaradan, “erkek” olarak adlandırılan hiçbir ihsan etme kabının ondan büyümeyeceği bir lanet yerleştirir, bir kişi ihsan etme kaplarıyla daha nasıl ödüllendirilebilir?

Bunu Yaradan’ın yaptığı her şeyin ıslah amaçlı olduğu kuralına göre yorumlamalıyız. Yani, tohum büyütmeme laneti de yaratılanların yararınadır. Bu, “O, ölüler diyarını indirir, O kaldırır.” ayetini tefsir ettiğimiz gibi tefsir edilmelidir. Yani, kişi gerektiğinde, rüzgârın gelip tohumları dağıttığını görerek, rüzgâra karşı dayanma gücü vermesi için Yaradan’a dua etmesi gerektiğini anlar.

Yani, Yaradan ona dünyanın Kralına hizmet eden bir yaşam edinmenin önemini hissettirmelidir, çünkü her seferinde üstesinden gelip ektiğinde, rüzgâr onu hemen dağıtır ve yerden kaldırır. Bununla Tora ve çalışmayla uğraşırken, ihsan etme amacını düşünürken kişi gübrenin tadını hisseder.

Metzudat Davut’un yorumladığı gibi, “Yüzlerinize gübre bulaştıracağım.” Benim Adımı aşağıladığınız gibi, ben de sizi aşağılamak için bulaştıracağım.” Yani Tora ve Mitzvot’la uğraşırken dikkat etmediğinizde ve bunların Benim adım için olması gerektiğini düşünmediğinizde ve yaptığınız hatayı hissetmediğinizde size gübrenin tadını hissettireceğim, bu yüzden Lo Lişma’da bile [O’nun hatırı için değil] hiçbir şey yapacak gücünüz olmayacak, çünkü Lo Lişma ile meşgul olduğunuzda bile gübrenin tadını hissedeceksiniz. Bu, Lo Lişma’da hiçbir canlılığa sahip olmayacağınız için ihsan etme kaplarına ihtiyaç duymanıza neden olacaktır.

Bu lanet, kişinin kendisi için alma arzusunun toprakta iptal edilmesi için alma kaplarını toprağa ekmeye başladığında ortaya çıkar. Ama ihsan etme konusuna ihtiyacınız olduğu kadar dikkat etmiyorsunuz ve bu ekimleri, bunun bizim hayatımızdaki en kilit mesele olduğunun farkında olmadan yapıyorsunuz zira aksi halde bütünlüğe ulaşmak imkansızdır. Daha ziyade, bunu ciddiyetle yapmıyorsunuz. Bu nedenle, “Göndereceğim” der, yani Yaradan’ın Kendisi bu düşünceleri göndermiştir ve ekimleri dağıtmıştır ki böylece siz hakikat yolunda yürüyeceksiniz, böylece onlar ihsan etme kaplarına olan ihtiyacı anlayacaklar.

Şimdi anlıyoruz ki, bir kişi tüm düşüşlerinin, eğer hakikat yolunda yürümek istediği sırada meydana gelirlerse, kişi bunların hepsinin Yaradan’dan geldiğine inanmalıdır. Yani, tüm düşüşleri onun iyiliği içindir, aksi halde, kişi elindekiyle yetineceği ve bunun bir bütünlük olduğunu düşüneceği için mevcut safhasında kalacak ve hiçbir zaman gerçeğe ulaşamayacaktır. Bu nedenle kişi arınmaya geldiğinde, özellikle o zaman düşüşleri vardır, bu yüzden, kendi anlayışına göre, Katnut’unda [küçüklük/bebeklik] kalmaz.

Buna göre, Zohar’da “Çünkü Efendi’nin nasibi O’nun halkıdır” ayeti hakkında yazılanları yorumlamalıyız. Yaradan yetmiş ulusu onları yöneten hizmetkarlara verdi ve İsrail halkını yönetmek için kendisine aldı. Yani Yaradan İsrail’in hükümdarıdır ki bu, O’nun vekillerin yönetimine verdiği diğer milletlerde böyle değildir.

Fakat görünüşe göre dünya milletlerine hükmetmemesi ne anlama gelir? Bu, onların aşağılıklarından dolayı Yaradan’ın onlara hükmetmesi zor olduğu için mi böyledir? Yani, onlara hükmetmek O’nun gücünün altında mı ki, onları yönetmesine yardım edecek birine ihtiyacı vardı? Ancak bizler “Bütün eylemleri yalnız O yapar ve yapacaktır.” sözüne inanmalıyız.

Çalışmada bunun tek bir kişi için geçerli olduğunu yorumlamalıyız. Kişi, genellikle “kendisi için alma arzusu” olarak kabul edilen yetmiş ulusun yönetimi altına girdiğinde, meydana gelen kısıtlama nedeniyle Yaradan’dan ayrılır. Yani, yalnızca Yaradan’ın “tüm eylemleri yaptığı ve yapacağı” inancına sahip değildir. Sonuç olarak, bir kişi onlar canlılıklarını Kutsallıktan almaya henüz hazır değilken, Yaradan’ın yaratılanlar için hazırladığı şeyler aracılığıyla dünyadan canlılık alır, bu insanlar Yaradan’ın “İşini bıraktığını” zira onlara yönelmenin, “O’nun gücünün altında” olduğunu söylerler.

Bu, “Zohar Kitabına Giriş”te (Madde 4) yazıldığı gibidir: “Yaradan’ın tüm realiteyi yaratıp sonra da yalnız bıraktığını söyleyerek, Tora ve Mitzvot’un yükünü omuzlarına alanlar olduğunu biliyorum ki yaratılanların değersizliğinden dolayı, yüce Yaratan’ın, onların alçak küçük yollarına göz kulak olması yakışmaz.”

Sonuç olarak, bir kişi her şeyin Yaradan’dan geldiğine inanmadan önce, tüm dünyanın, doğada yetmiş nitelik olan yetmiş vekilin veya “rüzgarların geri kalanının” liderliğine verildiğini söyler, ancak onlar Yaradan’ın onu denetlediğine inanmazlar. Bu, O’nun dünyanın yönetimini yetmiş vekile devrettiği anlamına gelir. Aksine, “İsrail” olan ve Yaradan’a inanan biri, dünyanın liderinin yalnızca Yaradan olduğunu söyler ki “Bütün eylemleri O yapar ve yapacaktır.”

Şimdi sorduğumuz şeyi anlayabiliriz, Kişi ne zaman “Yaradan’ın işçisi” sayılır? Özellikle Yaradan için çalışabileceği zaman mı, yoksa çalışmanın daha başlangıcında mı? Baal HaSulam’ın “bilgeye bilgelik verecek” ayeti hakkında açıkladığına göre, soru şudur ki, bilgeler zaten bilgeliğe sahip olduklarına göre, “aptallara bilgelik verecektir” demesi gerekirdi. “Bilge”nin bilgeliği arzulayan kişi anlamına geldiğini, bilge olmayanın ise bilgelik arzusu olmadığını açıkladı, şöyle yazıldığı gibi, “Aptalın zeka için arzusu yoktur.”

Çalışmada “Yaradan’ın bir işçisi”, Yaradan için çalışmak isteyen kişi olarak yorumlanmalıdır. Başarılı olamasa da, bu gerçek bir duayı gerektirdiğinden Yaradan’ın ona yardım edecektir, eğer sağ çizgide yürümeye başlarsa yani bu kişinin zaten sağ çizgiye direnen bir “sola” sahip olduğu anlamına gelir, o zaman Yaradan’ın yolunun düzeni başlar. Bu nedenle, amacı tüm çalışmalarının Yaradan için olduğu bir safhaya gelmek olduğundan, kişi zaten “Yaradan’ın bir işçisi” olarak kabul edilir.

Ve yol boyunca birçok düşüş ve yükseliş olmasına rağmen, her şey planı takip eder, yani düşüşler de çalışmanın bir parçasıdır, çünkü bununla Yaradan’ın kurtuluşunun ihtiyacını elde ederiz. Düşüşler yoluyla, kişi kendi başına bir şey yapmanın imkânsız olduğu, fakat yalnızca Yaradan’ın yardım edebileceği kararına gelir. Bu edinime, kişi özellikle düşüşler yoluyla ulaşır.

Bu, Bir Bilgenin Meyvesi (Bölüm 1, s. 301) kitabında yazıldığı gibidir: “İnsanın dünyasında, kendi gücüyle umutsuzluğa kapıldığı zamandan daha mutlu bir safha yoktur. Yani, zaten çabalamış ve hayal edebileceği her şeyi yapmıştır fakat hiçbir çare bulamamıştır.

İşte o zaman, kişi O’nun yardımı için tüm kalbiyle dua etmeye uygun olur, çünkü kendi çalışmasının kendisine yardım etmeyeceğini kesin olarak bilir. Kendine ait biraz güç hissettiği sürece, duası tam olmayacaktır. Bunun hakkında, ‘Efendi yücedir ve alçaktaki görecektir’ denildi. Bir kişi, her türlü işte çabalayıp hüsrana uğradıktan sonra, insanların en aşağısı olduğunu ve bedeninde hiçbir hayır olmadığını bilerek, gerçek bir alçaklığa düşer. O zaman duası bütündür, çünkü o zaman tüm İsrail’in tamamı çalışmadan umutsuzluk safhasına gelmiştir. Kişi, delinmiş bir kovaya pompalayan biri gibidir. Bütün gün pompalar ama susuzluğunu giderecek bir damla suyu yoktur. İsrail Oğulları da Mısır’da öyleydiler: İnşa ettikleri her şey hemen yerin dibine battı. Aynı şekilde, O’nun sevgisi ile ödüllendirilmeyen kişi için, bir gün önce ruhunu arındırma çalışmasında yaptığı her şey, ertesi gün tamamen yanmış gibidir. Ve her gün sanki hayatı boyunca hiçbir şey yapmamış gibi yeniden başlamak zorundadır. Yukarıdakilerden, küçük veya büyük, her şeyin sadece dua ile elde edildiği sonucu çıkar.”

Bu nedenle, düşüşler aynı zamanda ıslah olarak kabul edilir, çünkü tüm çalışmaları sadece ihsan etmek için olduğunda, bir kişi onlar aracılığıyla gerçek “Yaradan’ın işçisi” olabilir. Bu nedenle kişi ihsan etmek için çalışmaya varan yola başlar başlamaz, yol boyunca üstesinden gelmesi zor birçok başarısızlık olmasına rağmen, hali hazırda “Yaradan’ın bir işçisi” olarak kabul edilir zira tüm düşüncelerinin, yalnızca kendisi için alma arzusunu bu dünyanın zenginliğiyle ve sonraki dünyanın zenginliğiyle tatmin etmekle ilgili olacağı kendisi için değil Yaradan için çalışmak ister, Zohar’da köpek gibi uluduklarının yazılı olduğu gibi, “Bize bu dünyanın zenginliğini ve bize ahiretin zenginliğini ver.”

Bu nedenle, insan her zaman üstesinden gelmeli ve sadece Yaradan’ın yardım edebileceğine inanmalıdır.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,087