e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Yaradan’ın Adının ‘Hakikat’ Olması Ne Demektir?

Yaradan’ın Adının ‘Hakikat’ Olması Ne Demektir?

Makale No. 3, 1988

Zohar, Haazinu’da (madde 210) şöyle yazılmıştır: ‘‘Kral’a çağrılan ve O’nu uygun bir şekilde nasıl çağıracağını bilen kişi mutludur. Eğer kişi çağırır ve kimi çağırdığını bilmezse, Yaradan ondan uzaklaşır; şöyle yazıldığı gibi, ‘Efendi O’nu çağıran herkese yakındır.’ Kime yakındır? ‘Onu hakikaten çağıran herkese’ diye yineler. Ama O’nu yalandan çağıran biri var mıdır? Rabbi Aba, ‘Evet, onu çağıran ancak kimi çağırdığını bilmeyen’ demiştir. Bunu nasıl biliriz? Çünkü ‘O’nu hakikaten çağıran herkese’ diye yazılmıştır. ‘Hakikaten’ ne demektir? Bu, her şeyin bütünlüğü olan Kral’ın yüzüğünün mührü iledir.’’

Zohar’ın bu soruya verdiği cevabı anlamak çok zordur. Onu yalandan çağıran biri var mıdır? Buna şu cevap gelir: ‘Rabbi Aba, ‘Evet, onu çağıran ancak kimi çağırdığını bilmeyen’ demiştir. Bu çok kafa karıştırıcı. Onu nasıl çağıracağını bilmeyen kişi, neden yalan söylüyor olarak kabul ediliyor? Yanıldığını söyleyebiliriz ama yalan söylediğini değil! Ayrıca yoruma getirdiği kanıt, ‘hakikat’in her şeyin bütünlüğü olan Kral’ın yüzüğü ile olduğunu söyler. Bunun, kimi çağırdığımızı bilmemiz gerektiğinin ya da buna ‘yalan’ denildiğinin kanıtı nedir?

Yukarıdakileri anlamak için ki bu gereklidir, çünkü Zohar’ın ‘Yaradan dua eden ama kimi çağırdığını bilmeyen kişiden uzaklaşır.’ sözlerine göre bunu anlayabilir miyiz? Ama kişi kimi çağırdığını nasıl bilebilir? Şüphesiz herkes Yaradan’ı çağırır. Aksi taktirde kişi kime dua eder? Öyleyse ‘kimi çağırdığı’ ne anlama gelir? Anlaması bile çok daha zor olan şey, neden ‘ve kimi çağırdığını bilmez’ dediğidir. Sonuçta kişinin kimi çağırdığını bilmesinin değil, inanmasının gerektiğini öğrendik.

Öncelikle yaratılış amacı ve yaratılışın ıslahı konusunu saptamalıyız; o zaman insanın neyi düzeltmesi gerektiğini biliriz. Yaratılış amacının aşağıda olanların haz ve memnuniyet almaları olduğu ve bu nedenle de Yaradan’ın onların içinde haz alma arzusu yarattığı, aksi taktirde dünyada var olamayacakları biliniyor. Bu arzu, onları haz almak için ellerinden gelen her şeyi yapmaya zorlar ve böylece dünyada var olabilirler.

Bununla birlikte girişlerde yazıldığı üzere, hazzın alınmasının üzerinde, bu alma arzusunun içinde utanç doğar -dürüst olmayan bir şekilde alır. Bunu düzeltmek için manevi hazzın bizden gizli olduğu ve sadece kendisi için alma arzusunun ayrıldığı ölçüde, manevi hazzın ifşa olduğu Tzimtzum (kısıtlama) ve gizlilik vardır. Eğer bir yerde alma arzusu varsa, bolluk oradan derhal ayrılır ve her ikisi aynı yerde olamaz.

Buna göre yaratılanların yaratıldığı amaca yani utanç ekmeği olmadan, bütün haz ve memnuniyeti almaya ulaşabilmeleri için ıslahlar yapıldığındaki yaratılışın ıslahını anlayabiliriz. Çalışmanın düzenini, yani Yaradan’dan haz aldığında utancın ondan uzaklaştırılması için kişinin ne yapması gerektiğini, kişi ihsan etme niyeti ile almak demek olan bu Kli’yi (kap) edinmeden önce, o zaman utanç olmadığından, form zıtlığı nedeniyle kişinin hoşnutsuzluk hissetmeyeceğini öğrendik.

Bu demektir ki, aşağıda olanın alma arzusu olmadığı ve bu alma arzusu ışık ve bollukla ilgili olarak hiçbir form eşitliği yapmadığı sürece, Tzimtzum ve gizlilik halen onun üzerindedir. Bu üst bolluğun ifşa olmadığı ve kişinin baktığı Keduşa’nın (kutsallık) herhangi bir şeyini ışık olarak değil, karanlık olarak gördüğü anlamına gelir.

Ancak bu sadece Keduşa’ya gerçekten yaklaşmak isteyen insanlar için geçerlidir. Bu düzen, yukarıdan gereksiz yere zaman kaybetmelerini istemedikleri için onlar için geçerlidir, zira onlar kutsal çalışmayı saflıkta yani ihsan etmek için elde etmeye uygundurlar. Bu insanlar eğer ihsan etmeyi amaçlamazlarsa, ışığı değil karanlığı görürler.

Diğer taraftan genel halka ait olan insanlarda, onlar için saran olarak parlayan genel ışık meselesi vardır. Onlar bundan memnundurlar ve düzeltmeleri gereken eksikliklerini hissetmezler. Bu ışık, Lo Lişma’da (Onun adına değil) aydınlatır.

Ancak kişi genel halktan ayrılmak ve Yaradan’ın işçisi olmak istediğinde, mantık ötesi inancın temelini inşa eder. Kişi et ve kanın hediyesini almak istemediğinde, açıkladığımız üzere bazen kişinin inancı Tora ve Mitzvot’a bağlanmak için yeterli olmadığında ancak bütün dostlarının Tora ve Mitzvot’a bağlandığı bir çevrede olduğu için dostlarından hediye alır. Sanki onlar arzularının bir kısmını ona veriyorlar ve kişinin arzunun parçalarının hediyelerini alması onun da Tora ve Mitzvot’a bağlanmasını sağlıyor. Dolayısıyla kişinin izlediği Tora ve Mitzvot, et ve kanın hediyesi temelinde inşa edilir ve Yaradan’a dayanmaz. Başka bir deyişle kişinin sahip olduğu Yaradan’a olan inancın gücü, onu Tora ve Mitzvot’a bağlanmaya zorlamak için yeterli değildir. Aksine onu Tora ve Mitzvot’u izlemeye iten sebep, et ve kanın hediyesidir.

Artık yiyecekler için kutsamada söylediklerimizi yorumlayabiliriz: ‘Efendimiz olan Tanrımız, bizleri ne et ve kanın hediyesine ne de onların borç vermesine muhtaç etme ama yalnızca Senin dopdolu ve açık eline ki böylece asla utanmayalım ya da rezil olmayalım.’ Kişi Yaradan’ı kutsadığında ve kendisine yiyecek verdiği için O’na teşekkür ettiğinde, yiyecekler için kutsama sırasında dikkat etmeli, var olduğu dünyadaki yiyeceklere teşekkür etmelidir. Eğer yiyeceği olmasaydı açlık çekerdi ve şimdi Yaradan ona yiyecek temin etmiştir ve bunun için, kişinin Yaradan’ın ona verdiğini hissettiği iyilik için Yaradan’a teşekkür eder.

Kişi maddesel besinlerden, Yaradan’dan aldığı manevi besinler olan manevi besinler üzerine düşünmelidir. Kişi bilmelidir ki, bedensel gıda olmaksızın maddesellikte yaşayamaz. Maneviyatta da aynı şekildedir, buna ‘Yahudi’nin hayatı’ denir. Bunun pek çok adı vardır. Bazıları ‘Tora’nın yaşamı’ ya da ‘Keduşa’nın (kutsallık) yaşamı der ve bazıları da manevi yaşamı ‘Yaradan’a bağlı yaşam’ adıyla adlandırır yani kişi ona her şeyi Yaradan’ın verdiğini söyler.

Bazen Yaradan kişinin O’ndan bir şey istemesini ister ve daha sonra ona istediğini verir. Bunun sebebi, Yaradan’ın, yaratılanların O’ndan iyilik istemelerine özlem duyması ve sonra onlara et ve kanda olduğu gibi vermesi değildir. Tam tersine bilgelerimizin şu söylediklerini yorumlamalıyız (Yevamot 64): ‘Yaradan erdemlinin duasını özler.’

Bunun sebebi Kli olmadan ışığın olmamasıdır. Bu nedenle Yaradan ihtiyaçları ya da arzuları olmadığında onlara veremez. Dolayısıyla ‘erdemlinin duasına özlem duymak,’ onların bir ihtiyaca ve bolluk için bir Kli’ye sahip olmalarına özlem duymaktır, zira erdemlinin arzusu ve ihtiyacı Yaradan’a ihsan etmektir, bu Kli ve ihtiyaç bolluğu tutabilir ve bolluk kapların kırılmasında olduğu gibi dışarıda olanlara gitmez. Aksine O günahkârların duasına özlem duymaz, zira onların Kli’si ve ihtiyacı O bolluğu Klipot’a (kabuklar) gideceği için veremediği için hiçbir şey kazanamaz ve Yaradan’ın tek kazancı O’nun ihsan ettiğindedir.

Buna göre kişinin istediği hayatın Yaradan’la bağ kurmak olduğunu söylemeliyiz; kişi ister dua ile O’ndan kendisine bir şey vermesini istediğinde, ister Yaradan’ın kendisine verdiği şeyler için teşekkür ettiğinde, nihayetinde o zaman Yaradan’la konuşuyordur. Eğer kişi Yaradan’la sohbet ettiği gerçeğini takdir eder ve o zaman hiçbir şeyden yoksun olmadığı için yaşam uzatırsa, Yaradan’la konuşmanın bağı ona hayat verir. Yani eğer dikkatini verebilir ve herkesin saygı duyduğu etten ve kandan bir kralla konuşabildiğini imgelerse, sahip olduğu her şeyi kralla konuşmak için vermesi kişinin doğasında vardır. Bu kişi herhangi biriyle konuşmayan Kralların Kral’ı ile konuştuğuna dair inancını güçlendirebilirse, o zaman dediğimiz gibi bunda şu üç anlayışa gelmemiz gerekir:

  1. Kişi bu ülkenin bir kralı olduğunu bilmez.

  2. Bir kral olduğunu bilse bile kralın şehre geldiğini bilmez.

  3. Kralın şehre geldiğini bilse bile tüm dünyanın saygı duyduğu ve dünyadaki bütün kralların ve bakanların konuşmaya can attığı kralının önemini bilmez. Kral’la konuşma iznine sahip olduğu için şanslı iken başka neye ihtiyacı vardır ki? Yani Yaradan’ın kendisine istediği şeyi vermesine ihtiyaç duymaz, çünkü sadece kralla konuşma ayrıcalığı yeterlidir ve bu ona hayat verir. Kral’dan bir şey istemesinin sebebi, kralın ona istediğini verecek olması değildir, zira sanki dileği gerçekleşmiş gibi duanın kendisi onun için yeterlidir.

Benzer şekilde kişi Yaradan’a kendisine verdikleri için teşekkür ettiğinde, Kral’la şimdi konuşma ve Ona teşekkür etme fırsatına sahip olması gerçeğinin dışında, hediyenin boyutuna aldırmaz- bunların hepsi O’nun önemidir. Bu demektir ki, kişi Yaradan’ın ona verdiği ya da vermesini istediği verme koşulunu dikkate almıyor. Aksine tek önem verdiği şey, artık Kral’la konuştuğuna inanmasıdır.

Böyle bir durumda, kişi sahip olduklarına değer vermediğinde, alma kaplarına girene önem vermediğinde ancak ihsan etme kaplarına girenin önemini ölçtüğünde, buna ‘manevi yaşam’ denir, zira bütün düşünceleri kendi menfaati için değil, Yaradan’la Dvekut ile ödüllendirilmekle ilgilidir.

Bu insanlarda yükseliş ve düşüş meselesi olduğu söylenir. Bazen Yaradan’la Dvekut’un önemini hissederler ve bazen de Tzimtzum ve gizlilik vardır ve içinde bulundukları durumda, manevi canlılık olmaksızın ölümün tadını hissederler.

Şimdi Yaradan’ın adının ‘hakikat’ olmasıyla ve bu nedenle de O’nu yalandan çağıran kişiden O’nun uzaklaşmasıyla ilgili sorduğumuz soruyu açıklayacağız. Rabbi Aba yalandan ifadesini kimi çağırdığını bilmeyen bir kişi olarak yorumlamıştır. Şöyle sorduk: ‘Bilmeyen bir kişiye neden ‘yalancı’ denir?’

Hakikatin ne demek olduğunu anlamak için, buraya Dikna’nın on üç ıslahının yedinci ıslahının açıklandığı yerdeki yazılanları getireceğiz (On Sefirot Çalışması, bölüm 13): ‘Bu nedenle bu Tikkun’a (ıslah) O’nunla ilgili olarak ‘ve hakikat’ denir, zira aşağıdaki bu iki kutsal elmayı ifşa ederek O’nun aşağıda olanlar üzerindeki İlahi Takdiri’nin hakikati ifşa edilir. Bu nedenle O’nun İlahi Takdiri’nin açığa çıkmasına ‘ve hakikat’ denir, çünkü bu O’nun arzusunun gerçeğidir ve dünyalarda bulunan bütün gizlilikler, yalnızca O’nun İlahi Takdiri’ndeki hakikati açığa çıkarmak için gelir, bu da O’nun yarattıklarına iyilik yapmaktır.’

Dolayısıyla Yaradan’ın adının ‘hakikat’ olmasıyla ilgili yazılanlar, yaratılış amacının O’nun yarattıklarına iyilik yapmak olduğu gerçeğinin belli olduğu anlamına gelir. Bu nedenle Rabbi Aba, ‘‘hakikat’ demek, her şeyin bütünlüğü olan Kral’ın yüzüğünün mührü demektir’’ der. Bunun, hakikatin her şeyin bütünlüğü olmasının bize ne ifade ettiğini anlamalıyız.

Öğrendiğimiz gibi yaratılışın tamamlanması, yaratılanların, Yaradan’ın arzusunun yaratılanların haz ve memnuniyeti alması olan yaratılış amacına ulaşmalarıdır. Her şeyin bütünlüğü, onların Yaradan’dan haz ve memnuniyet aldıklarında, ‘form eşitliği’ denilen Dvekut’tan ayrılmayacak olmalarıdır. Bu özellikle onlar haz ve memnuniyeti aldıklarında ve niyetleri ihsan etmek için olduğunda olabilir. Buna ‘her şeyin bütünlüğü’ denir.

Bu nedenle kişi Yaradan’dan onun dileğini yerine getirmesini istediğinde, O’nu çağırdığında Yaradan’ın adını bilmelidir. Aksi takdirde bu hakikat olarak değil, yalan olarak kabul edilir ve Yaradan ondan uzaklaşır.

Şunu sorduk: ‘Eğer kişi O’nun adını bilmiyorsa, bu neden yalan sayılıyor ve Yaradan ondan uzaklaşıyor?’ Cevap şudur ki, kişi Yaradan’a dua etmeye geldiğinde Yaradan’ın adının ‘hakikat’ olduğuna inanmalıdır. Yani Yaradan hakikat niteliğinin, Yaradan’ın yarattıklarına iyilik yapmak istemesinin açık olmasını ister. Eğer kişi Yaradan’ı çağırır ama Yaradan’ın adının ‘hakikat’ olduğuna, yaratılanların haz ve memnuniyet almalarını istediğine inanmazsa, O’nun yarattıklarına iyilik yapmak demek olan yaratılış amacına inanmadığı sonucu çıkar. Dolayısıyla yalandan çağırır. Yani kişi birinden kendisine, o adamın iyilik yapabileceğine inanmıyorken iyilik yapmasını ister.

Bu nedenle kişi kendisine iyilik yapması için O’nu çağırdığında, yalandan çağırır, çünkü Yaradan’ın iyi olduğuna ve iyilik yaptığına inanmaz. Bu yüzden Yaradan O’nu yalandan çağıran kişiden uzaklaşır.

Maddesellikte de görüyoruz ki, biri bir başkasından iyilik isterse ve diğeri onun iyilik yapabileceğine inanmadığını bilir ama sebepsiz yere ondan isterse, şüphesiz o kişi uzaklaşacak ve kendisine onun ne söyleyeceğini bile duymak istemeyecektir.

Benzer şekilde Yaradan, kişinin yalandan konuştuğunu, O’nu ‘hakikat’ olan, Yaradan’ın yarattıklarına gerçekten iyilik yaptığı kendi adıyla çağırmadığını bilir. Doğal olarak Yaradan ondan uzaklaşır.

Bu nedenle kişi kendisine yardım etmesi için Yaradan’a geldiğinde, o kişi kendisini Yaradan’a yaklaştırması, bağlanması için Yaradan’a dua etmeye gelirse, düzen şudur ki, kişi duadan önce kime yani Yaradan’ın hangi adına dua ettiğini incelemelidir.

Yani Yaradan’ın pek çok adı vardır. Yaradan’ın adları, O’ndan tezahür eden işleyişten sonra verilir. Bilgelerimizin söylediği gibi, her melek işleyişten sonra isimlendirilir.

Bu nedenle her şeyden önce kişi Yaradan’ın adının İyilik Yapan İyi olduğuna ve yaratılış amacının yarattıklarına iyilik yapmak olduğuna ve O’nun adının ‘hakikat’ olduğuna inanmalıdır. Islahın sonunda O’nun gerçek adı, maddesel insanların arasında olduğu gibi O’nun acı çekmemizdeki niyetinin intikam olmadığı ifşa olacaktır.

Kişi bu inanca sahip olduğunda ve Yaradan’dan kendisini yakına getirmesini istediğinde yani yukarıdan kendisine bütün eylemlerinin ihsan etmek için olduğu niteliğin derecesine ulaşması için güç vermesini istediğinde ki bu Yaradan’ın istediği şeydir – Şehina (Kutsallık) toz içinde olduğunda, O’nun ihtişamı açığa çıkacaktır, şu an olduğu gibi değil- ve kişi O’nun ihtişamının dünyada ifşa olması için dua ettiğinde, bu, kişi Yaradan’ın adını biliyor ve O’nu yalandan değil gerçekten çağırıyor olarak kabul edilir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,097