e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Sabah Dersi Materyalleri > Kabala Kütüphanesi > Sabah Dersi 2018 > Sabah Dersi Materyali – Mantık Ötesi İnanç İçinde Çalışma – Haziran

Sabah Dersi Materyali – Mantık Ötesi İnanç İçinde Çalışma – Haziran

1) Rabaş, Cilt 1, Makale 3 (1985), Gerçeğin Ve İnancın Anlamı

Bize mantık ötesi inanç yolu verilmiştir, yani hislerimizi ve aklımızı dikkate almayıp, şunu söylemeliyiz; “Onların gören gözleri yok. Onların duyan kulakları yok.” Daha ziyade inanmalıyız ki, Yaradan bizim için iyi olanı bilir. O, olduğum aşamamı hissetmemi ister ve ben kendimi nasıl hissettiğimle ilgilenmem, çünkü ihsan etmek için çalışmak isterim.

Dolayısıyla temel şey şudur ki, Yaradan için çalışmam gerek. Çalışmamda bütünlük olmadığını hissetmeme rağmen, yine de üst olanın Kabında, yani üst olanın perspektifinden ben kesinlikle bütünüm. Bu nedenle çalışmamdan—Kral’a en düşük seviyede hizmet etme ayrıcalığından—hoşnudum. En azından Yaradan’ın O’na birkaç derece yakınlaşmama izin vermesi benim için büyük bir ayrıcalık.

Fakat Efendi’nin sesine kulak verdiğinde, yani tam girişte (giriş süre giden bir şeydir, çünkü her sefer düşüş yaşadığında, yeni baştan başlamalıdır. Bu nedenle buna “giriş” denir. Doğal olarak pek çok çıkış ve pek çok giriş vardır) kişi bedenine şöyle der: “Bil ki Tanrı çalışmasına girmek istiyorum. Niyetim sadece ihsan etmek ve hiç ödül almamak. Çaban karşılığında bir şey almayı ummamalısın, çünkü hepsi ihsan etmek içindir.”

2) Baal HaSulam, Şamati 108 – Eğer Beni Bir Gün Terk Edersen, Ben Seni İki Gün Terk Ederim

Fakat Efendi’nin sesine kulak verdiğinde, yani tam girişte (giriş süre giden bir şeydir, çünkü her sefer düşüş yaşadığında, yeni baştan başlamalıdır. Bu nedenle buna “giriş” denir. Doğal olarak pek çok çıkış ve pek çok giriş vardır) kişi bedenine şöyle der: “Bil ki Tanrı çalışmasına girmek istiyorum. Niyetim sadece ihsan etmek ve hiç ödül almamak. Çaban karşılığında bir şey almayı ummamalısın, çünkü hepsi ihsan etmek içindir.”

Ve eğer beden “Bu çalışmadan ne fayda alacaksın,” yani “çabalayarak yaptığım bu çalışmayı alan kim?” ya da daha basitçe, “Kimin için bu kadar çaba harcıyorum?” diye sorarsa, buna: “Yaradan emrettiği için ve Tora, Mitzvot çalışmasını mantık ötesi inançla yerine getirmemizi bize söyleyen atalarımıza inancımız tam olduğu için” diye cevap verilmelidir. Ayrıca Tora ve Mİtzvot’u mantık ötesi inançla yerine getirdiğimizde, Yaradan’ın haz elde edeceğine inanmalıyız. Kişi Yaradan’ın memnuniyetinden hoşnut olmalıdır.

Dolayısıyla burada dört unsur vardır:

  1. Atalarımızın söylediği şeyin gerçekliğine inanmak.
  2. Yaradan’ın Tora ve Mitzvot’u mantık ötesi inançla yerine getirmemizi emrettiğine inanmak.
  3. Yaratılanlar Tora ve Mitzvot’u inançla yerine getirdiğinde, bunun sevinç verdiğini bilmek.
  4. Kişi Kral’ı memnun etmeyle ödüllendirilmekten memnuniyet ve haz almalıdır. Çalışmanın önemi ve yüceliğinin derecesi kişinin çalışma sırasındaki memnuniyetiyle ölçülür. Ve bu yukarıda söylenenlere olan inancın derecesine bağlıdır.

Ayrıca bilmeliyiz ki kişi sağ taraf ile çalıştığı zaman, yukarıdan hazinenin uzatılması için doğru zamandır, zira “kutsanan kutsal olanla uyumludur.” Başka bir deyişle, kişi bütünlük içerisindeyken “kutsanmış” denir ve bu durumda form eşitliği içerisindedir, zira bütünlüğün göstergesi kişinin mutluluğundadır. Zira yoksa bütünlük içerisinde olamaz.

Hocalarımızın söylediği gibi, “Kutsallık sadece işlenen sevaptan alınan mutluluğun içerisinde kalır”. Bunun anlamı şu ki kişiye mutluluk getirmesinin nedeni işlediği sevap, şöyle ki Rav’ının kendisine sağ çizgiyi al demesindeki anlam gibi.

Dolayısıyla, kişi Rav’ının söylediklerini yerine getirir, yani kişinin sağ çizgide ilerlemesi için özel ve sol çizgide ilerlemesi için özel bir zaman vardır. Sol, sağ tarafla çelişkilidir, zira sol demek, kişinin kendi adına hesap yapmasıdır ve şimdiden Yaratan’ın yolunda ilerleyerek ne elde ettiğine bakmasıdır ve görür ki fakirdir. Peki, kişi nasıl bütünlük içerisinde olabilir?

Her halükarda, kişi Rav’ının dediklerinden dolayı mantığının üzerinde ilerlemelidir: Şöyle ki kişinin tüm bütünlüğü sadece mantığının üzerine inşa edilmiştir ve buna inanç denir. Bu şu cümlede yansıtılmaktadır; “Benim adımın geçtiği her yerde sana geleceğim ve seni kutsayacağım.” “Her yerde” demek, kişi hala kutsanmaya layık olmasa da ona “Benim kutsamamı verdim” demektir. Bunun nedeni, kişinin bir yer oluşturduğundandır, yani mutlu olacağı bir yer ve buraya Üst Işık yerleşebilir.

3) Baal HaSulam, Şamati 40 – Rav’a İnanmanın Ölçüsü Nedir?

Ayrıca bilmeliyiz ki kişi, sağ taraf ile çalıştığı zaman, yukarıdan hazinenin uzatılması için doğru zamandır, zira “kutsanan kutsal olanla uyumludur.” Başka bir deyişle, kişi bütünlük içerisindeyken “kutsanmış” denir ve bu durumda form eşitliği içerisindedir, zira bütünlüğün göstergesi kişinin mutluluğundadır. Zira yoksa bütünlük içerisinde olamaz.

Hocalarımızın söylediği gibi, “Kutsallık sadece işlenen sevaptan alınan mutluluğun içerisinde kalır”. Bunun anlamı şu ki kişiye mutluluk getirmesinin nedeni işlediği sevap, şöyle ki Rav’ının kendisine sağ çizgiyi al demesindeki anlam gibi.

Dolayısıyla, kişi Rav’ının söylediklerini yerine getirir, yani kişinin sağ çizgide ilerlemesi için özel ve sol çizgide ilerlemesi için özel bir zaman vardır. Sol, sağ tarafla çelişkilidir, zira sol demek kişinin kendi adına hesap yapmasıdır ve şimdiden Yaratan’ın yolunda ilerleyerek ne elde ettiğine bakmasıdır ve görür ki fakirdir. Peki, kişi nasıl bütünlük içerisinde olabilir?

Her halükarda, kişi Rav’ının dediklerinden dolayı mantığının üzerinde ilerlemelidir: Şöyle ki kişinin tüm bütünlüğü sadece mantığının üzerine inşa edilmiştir ve buna inanç denir. Bu şu cümlede yansıtılmaktadır; “Benim adımın geçtiği her yerde sana geleceğim ve seni kutsayacağım.” “Her yerde” demek kişi hala kutsanmaya layık olmasa da ona Benim kutsamamı verdim demektir. Bunun nedeni, kişinin bir yer oluşturduğundandır, yani mutlu olacağı bir yer ve buraya Üst Işık yerleşebilir.

4) Rabaş, Cilt 1, Makale 28, Çalışmada, “Ekleme ve Geri Alma,” Ne Demektir?

Kişi mantık ötesi inanmalı ve organlarında hissedilen Yaradan’a zaten inanmakla ödüllendirildiğini düşünmelidir ve böylece Yaradan’ın bütün dünyayı iyi olan ve iyilik yapan olarak yönlendirdiğini görür ve hisseder. Her ne kadar mantık içinden baktığında tersini görse de mantık ötesinde çalışması gerekir ve ona sanki organlarında zaten hissedebilecekmiş gibi görünmesi gereken odur ki, gerçekten de Yaratan, dünyaya, iyi olan ve iyilik yapan olarak rehberlik eder.

Burada, kişi amacın önemini kazanır ve hayat bulur, yani Yaradan’a yakın olmaktan sevinç duyar. Ve böylece bir kişi, Yaradan’ın iyi olduğunu ve iyilik yaptığını söyleyebilir. Ve Yaradan’a, “Sen bizi diğer milletlerin arasından seçtin, bizi sevdin ve bizi istedin,” diyecek gücü olduğunu hisseder, zira artık Yaradan’a şükretmek için bir nedeni vardır. Ve maneviyatın önemini hissettiği ölçüde, Yaradan’ı över ve O’na şükreder.

Kişi, “Her zaman Yaratan’ın övgüsü oluşturmalıdır,” denen maneviyatın önemini hissetmeye başladığı zaman, sol çizgiye geçmesi gereken zamandır. Kişi, sadece Yaradan uğruna çalışmak için gerçekten istekliyse, mantık içinde Kralın önemini gerçekte nasıl hissettiğinin eleştirisini yapmak zorundadır.

Mantık içinde, çıplak ve muhtaç durumda olduğunu gördüğü zaman, maneviyatı yalnız mantık ötesinde önemli görür, bu hesaplama kişinin içinde bir eksiklik ve tam bir aşağılık durum içinde olmanın acısını yaratabilir. Böylece, yoklukta olduğu için yürekten dua edebilir.

5) Rabaş, Cilt 3, Makale 128, Efendiyi, Tanrımızı Yücelt

“Efendiyi, Tanrımızı Yücelt ve O’nun dağının önünde başını eğ, çünkü Efendimiz Tanrımız kutsaldır.” “Yücelt”, sözünün anlamı şudur; eğer kişi Yaradan’ın yüceliğini ve büyüklüğünü bilmek isterse, bunu yalnızca Dvekut yoluyla ve form eşitliği ile elde edebilir. Bu durumda, “form eşitliği” nedir ve form eşitliği nasıl elde edilir? “O’nun dağının önünde başını eğ.” Baş eğmek, teslim olmak demektir. Kişi kendi aklını aşağıya indirdiği ve akıl anlasa da anlamasa da dediği zaman, kişi kendini sıfırlar ve boyun eğer. Hangi niteliğin önünde boyun eğer? “O’nu kutsal dağının” önünde.

Har [dağ], Hirhurim [derin düşünce] anlamına gelir, yani düşünce anlamına gelir. “O’nun kutsallığı,” sözünde “kutsal” maddeden ayrı demektir. Bu, kendini alma arzusundan ayırmak anlamına gelir. “Boyun eğmek”, aynı fikirde olmasa bile bedeni teslim etmek ve yalnız Keduşa’nın düşüncelerini kabul etmek anlamına gelir. Bu, “Kutsal dağın önünde boyun eğ,” anlamına gelir. Neden kendimizi Keduşa’nın düşüncelerine, yani almak için almaktan ayırmaya razı olmalıyız? Çünkü Yaradan sadece ihsan ettiği için, “Efendimiz, Tanrımız kutsaldır”. Bu nedenle, kişinin Yaradan’la form eşitliğinde olması gerekir ve böylece Yaratan’ın yüceliğini elde edebiliriz. Daha sonra, Efendimiz, Tanrımızın yüceliğinin edinimini başarabiliriz.

6) Baal HaSulam, Şamati 14 – Yaradan’ın Büyüklüğü Nedir?

Yaratan’ın Romemut’u (büyüklüğü, yüceliği) kişinin mantık ötesi gitmek için gücü Yaradan’dan istemesi gerektiği anlamına gelir. Bunun anlamı; Yaradan’ın büyüklüğünün iki yorumu vardır:

  1. Bilgiyle dolmak değildir; bu kişinin sorularına cevap bulabildiği akıldır. Aksine kişi sorularını Yaradan’ın cevaplamasını ister. Buna Romemut denir, çünkü tüm bilgelik yukarıdan gelir, adamdan değil, yani bu kişi ancak kendi sorusunu cevaplayabilir anlamındadır.

Kişinin cevaplayabildiği herhangi bir şey, dış akılla cevaplanıyor sayılır. Bunun anlamı, Tora ve Mitzvot’u tutmanın değerli olduğunu alma arzusu anlıyor demektir. Ancak, eğer mantık ötesi kişiyi çalışmaya zorlarsa, buna “alma arzusunun fikrine karşı” denir.

  1. Yaradan’ın büyüklüğü demek, kişinin dileklerinin kabul olması için Yaradan’a muhtaç hale gelmesi demektir. Bu nedenle;
  1. Kişi mantık ötesi gitmeli. Böylece kişi boş olduğunu görür ve dolayısıyla Yaradan’a muhtaç hale gelir.
  2. Sadece Yaradan, kişiye mantık ötesi gidebilme gücünü verebilir. Başka bir değişle, Yaradan’ın verdiği şeye “Yaradan’ın Romemut’u” denir.

7) Rabaş, Cilt 3, Makale 224, İnancın Nedeni

İnancın nedeni, Tanrısallığın ifşası ve Şehina’nın damıtılması ile ödüllendirilmekten daha büyük bir zevk olmasıdır. Bütün bunları ihsan etme amacıyla almak için kişi, orada gizliliğin ıslahı olan, Tevrat ve Mitzvot’a bağlanmalıdır, bundan hiç bir zevk almasa bile. Buna “ödül almak için değil” denir.

Bu Kli’ye sahip olduğunda, kısa zamanda, gözü Yaratan’ın yüzünü karşılamak için açılır. Kişinin içinde, zevk almak için Yaratan’a hizmet etmeye değer diye bir arzu uyandığı zaman, hemen kısa sürede gizliliğe düşer. Bu ölüm olarak kabul edilir, bu, daha önce yaşama bağlı kaldığı ve sadece inancın gücü ile ödüllendirilmiş olduğu anlamına gelir. Bu nedenle, şimdi ıslah olduğu ve bir kez daha inançla çalışmaya başladığında, hayatın nefesini geri alır. O zaman, “Ruhumu merhametle geri verdiğin için Sana şükrederim,” der.

Bu tam olarak, bir kez daha, çalışmayı mantık ötesi inançla üstlenmesidir. Gizleme içindeyken, “Sana inancım büyüktür,” der. İnanç o kadar büyüktür ki, bunun aracılığıyla ruhunu bir kez daha edinir.

8) Rabaş, Cilt 3, Makale 236, Tüm Dünya O’nun Nuru İle Doludur

Gerçeği edinmeye uygun olmanın öncesinde, kişi gerçeğin bilgisi ve hisleri ile ölçülmeyeceğine inanmak zorundadır. Aksine buna, “gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar” diye bakmalıdır. Bu, yalnız ıslah olmak içindir ki böylece kişi mükemmelliğe erişebilsin ve başka bir gerçekliği değil, yalnız kendini hissetsin.

Çünkü kişi, mantık ötesi inanç içinde yürümeye çalışmayı, kalbine koyduğu zaman, bununla hazırlanır ve yüzün ifşasını edinir, Zohar’da verilen, Şehina’nın Rabi Şimon Bar-Yohay’a verdiği yöntem ile. Böylece hissettiği çeşitli sırlar yoluyla kişi Yaradan’ın ışığının orada var olduğu inancına gelir ve bu onu, O’nun kutsal ışığının yüzünün ifşasını edinmeye hazırlar.

Bu kişinin inancının büyüklüğü meselesidir, onu çeşitli aşağı ve gizli durumdan alıp çıkarır. Ve kendini bununla güçlendirdiği zaman Yaradan’dan kendini ifşa etmesini ister. Bunun hakkında Baal HaSulam şöyle demiştir; “liyakat kazanana kadar, uzağa kaç sevgilim,” zira Yaradan’ın ışığını ifşa etmeye uygun olmanın öncesinde, ondan bu talep edilir; “liyakat kazanana kadar, uzağa kaç sevgilim,” yani kendisini yarattıklarına ifşa etmemesi istenir, zira ifşa meselesi, yalnız yaradılışın ıslahı meselesidir.

Bu nedenle kişi kendisini iki şey için dua ederek güçlendirmelidir:

  1. Yaradan’ın ışığını ifşa etmeye hazır olsun,
  2. Yüzün ifşası için uygun olan kaplarla birleşmek için, Yaradan ona mantık ötesi inancını kuvvetlendirmesi için güç versin.

9) Rabaş, Cilt 3, Makale 68, Çalışmanın Düzeni

Başlangıçta kişi mantık ötesinde, Yaradan’ın yarattıklarına iyilik yapmak istediğine inanmak zorundadır. O, bu nedenle, yaratılışı yaratmış ve onların içine zevk alma arzusu ve özlemini damıtmıştır. Zevk alma arzusunda olan tek bir Kli vardır ve kişi yalnız özlem duyduğundan keyif alabilir. Kişi özlem duymadığı bir şeyi alamaz ve bundan keyif duyamaz, çünkü keyif almak için olan Kli’ye “imrenmek,” “özlem duymak,” vb. denir.

Ancak bu mantık ötesinde olmalıdır, zira mantık içinden baktığında O’nun ilahi yönetimini iyiliksever olarak göremez. Tersinedir, bu nedenle kişinin mantık ötesinde inanca sahip olması gerekir. Ama gerçekte, eğer O’nun rehberliği yalnız “iyidir ve iyilik yapar” yönünde ise, neden bu mantık içinde hissedilmez? Şöyle ki yaratılanlar, ihsan etme Kli’sine sahip olmadıkları sürece, aydınlığı göremezler ve karanlığın içinde kalırlar.

Kişi keyif ve zevkin mantık ötesinde var olduğuna inandığı zaman, bunu bilinçli olarak hissetme koşuluna gelir, kendi içindeki kötülüğü tanır. Bu, şudur ki, böyle bir keyif ve zevki Yaradan vermektedir, tüm bu iyiliği mantık ötesinde görmesine rağmen, bunu fark etme koşuluna erişir. Şöyle ki, tüm organlarda kendi için almanın kötülüğünün var olduğunu hisseder ve bu kişinin bolluğu almasına engel olur. Bunu takiben, mantık ötesi inanç kişinin düşmanını mantık içinde hissetmesine neden olur, onu iyiye erişmekten alıkoyanı. Bu standarttır. Şöyledir; keyif ve zevke mantık ötesinde inandığı ölçüde, kötülüğün farkındalığı koşuluna gelir. Daha sonra, bu kötülük, bu keyif ve zevke boyun eğer, zira kötülüğün farkındalığının organlardaki hissiyatı kötülüğü ıslah eder.

Bu öncelikle dua yoluyla yapılır, kişi Yaradan’dan her şeyi ihsan etmek için talep eder, buna Dvekut denir. Bu Kelim’in yoluyla, amaç, açık İlahi Yönetim içinde ifşa olur, yani gizlemeye gerek yoktur, çünkü alabilen Kelim mevcuttur.

10) Baal HaSulam, Şamati 16 – Çalışmada Efendi’nin Günü ve Efendi’nin Gecesi Nedir?

Şimdi yazılanları yorumlayabiliriz, “Rabbin gününü arzulayan size yazıklar olsun! Neden siz Rabbin gününe sahip olabilesiniz? O karanlıktır ve ışık değildir.” Konu şudur ki Rabbin gününü bekliyor olanlar, mantık ötesi edinmek için bekliyorlar anlamına gelir, öyle ki inançları sanki gözleriyle görmüş kadar güçlü olacaktır. Yani bu, Yaradan dünyaya kesinlikle iyilikle rehberlik eder manasına gelir.

Başka bir değişle, onlar Yaradan’ın dünyaya iyilikle nasıl rehberlik ettiğini görmek istemezler, çünkü görmek inanca aykırıdır. Diğer bir değişle, inanç tam olarak mantığa karşıt olan yerdedir. Ve kişi ne zaman kendi mantığına karşı olanı yaparsa, buna “mantık ötesi inanç” denir.

Bu, onların Yaradan’ın rehberliğine, yarattıkları üzerine iyiliksever olduğuna inanıyorlar anlamına gelir. Onlar kesin olarak bunu anlamamalarına rağmen, Yaradan’a “Biz mantık içinde anlaşıldığı gibi ihsan etmeyi de anlamak istiyoruz” demezler. Aksine, onlar bunun mantık ötesi inanç gibi içlerinde kalmasını isterler.

Fakat onlar Yaradan’dan kendilerine öyle bir güç vermesini isterler ki bu sanki mantık içinde görürmüş kadar güçlü bir inanç olsun. Bu inanç ile akıldaki bilgi arasında bir fark kalmayacağı anlamına gelir. Bu onların, Yaradan’a tutunmak isteyenlerin, “Yaradan’ın günü” olarak adlandırdıkları şeydir.

11) Rabaş, Cilt 1, Makale 22, Tüm Tora Tek Bir Kutsal İsimdir

Her zaman amacı göz önüne almalıyız, bu “O’nun yarattıklarına” iyilik yapmaktır. Eğer kötü eğilim gelir ve kişiye Firavunun sorularını sorarsa, kişi bunları aciz bahanelerle cevaplamamalıdır, demelidir ki, “İşte şimdi senin bu soruların sayesinde ihsan etme çalışmasına başlayabilirim.”

Bunun anlamı şudur; bizi bulunduğumuz kademeden aşağıya indirmek için gelen kötü eğilimin soruları hakkında konuşmamalıyız. Tam tersine, şimdi bu bize çalışacak bir yer vermekte ve biz bu sayede tamamlanmış olma kademesine yükseleceğiz. Bu dünyadaki her üstesinden gelmeye; “Yaradan’ın hizmetinde yürümek” denir, zira her kuruş büyük bir miktara eklenir. Her defasında üstesinden gelir ve bolluk ve bereketi edinen bir Kli haline gelmek için gereken miktara belli ölçüde ekleme yaparız.

Üstesinden gelmek demek, alma kabından bir parçayı alıp ihsan etme kabına eklemek demektir. Bu üzerine Aviut (kalınlık, alma arzusu) koymamız gereken Masah (perde) gibidir. Eğer kişinin alma arzusu yoksa, üzerine Masah koyacağı bir şeyi de yoktur. Bu nedenle, kötü eğilim bize yabancı düşünceler getirdiğinde, bu düşünceleri almak ve mantık ötesi yükselmek zamanıdır.

Bu, kişinin her şeyi ruhunun arzusuyla yapacağı bir şeydir. Şimdi kişi bu hizmetten geri çevrildiğini söylememelidir. Aksine yukarıdan kendisine düşünceler ve arzular verildiğini ve böylece bunları Keduşa’ya (Kutsallığa) almak için yer olduğunu söylemelidir.

Bunun hakkında söyle denmiştir: “Yaradan’ın yolları düzdür, erdemli orada yürür, günahkâr ise düşer.

12) Rabaş, Cilt 3, Makale 572, “İki Emek”

Bu soruların üstesinden sadece, mantık ötesinde olan inançla ulaşmak mümkündür. Kişi, günahkârın sorusunu aklın bakış açısından cevaplamak zorundadır, ne sorduğunu sormak anlamlı olur. Ancak mantık ötesi inanç içinde, bilgelerin sözlerine inanmak, Yaradan’ın uğruna olan tek yoldur. Yani, kişi Yaradan’ın uğruna tüm enerjisini ve çabasını verir, bu onun tek amacıdır ve dünya bu amaç için yaratıldı, çünkü bilgelerimiz “Bütün dünya bunun için yaratıldı” (Berahot, 6b), yani cennet korkusu için.

Bu nedenle, kişi günahkârı mantık ötesine çıkarak cevaplar ki bu akla karşıdır, akıl artık herhangi bir soru soramaz, çünkü tüm sorular mantık içindedir, oysa mantık ötesinde sorulara yer yoktur. Bu yüzden, günahkâr bu soruları sorduğunda, ona, şimdi işimi inançla yapabileceğim denir. Başka bir deyişle, gerçek şudur ki, senin soru soruyor olman ve benim seni mantık ötesi inancın içinde gidiyorum diye cevaplamam senin şunu anlamanı gerektirir, bilmelisin ki benim çalışmam mantık ötesindedir.

Bu durumda şimdi sen benim Mitzva yapmama neden oldun ve böylece şimdi herkese aşikâr oldu ki Yaradan’ın yolu yalnız inançtır.

13) Baal HaSulam, Şamati 143- İyilik İsrail İçin Olsun

“İyilik İsrail için olsun, Tanrı kalbi arınmışlar içindir.” Bilinir ki, “tek” ve “tam” küçültme adlarıdır. Bu demektir ki, Tora’da “tek” ve “tam” kelimelerinin geçtiği her cümle küçültmeyi ifade eder.

Dolayısıyla çalışmayla ilgili olarak bunu kişinin kendini küçültmesi, eksiltmesi olarak yorumlamalıyız. Düşüklük, kişinin mağrur, yani Gadlut’ta (yücelik) olma isteğine karşılık gelir. Bu demektir ki, kişi, ruhunun görmeyi ve duymayı arzuladığı her şeyi anlamak ister, fakat yine de kendini eksiltir ve Tora ve Mitzvot’u kesin bir yalınlıkla, gözü kapalı yerine getirmeye hemfikir olur. Bu “İsrail için iyi” sözünün anlamıdır. Yaşar-El (İsrail) kelimesi, Li Roş (baş (akıl) benim) kelimesinin harfleridir.

Bu demektir ki, kişi, “tam” olarak tanımlanmasına, yani küçülme ve eksilme aşamasında olmasına rağmen, Keduşa (Kutsallık) aklına sahip olduğuna inanır. Ve “tam” ile ilgili olarak bunun mutlak iyi olduğunu söyler. Sonra “Tanrı kalbi arınmışlar içindir” ayeti içinde var olur, yani arı bir kalple ödüllendirilir. Ve bu, “taştan kalbi etinden çıkaracak ve sana etten kalp vereceğim,” sözünün anlamıdır.

14) Baal HaSulam, Şamati 42- Bu Çalışmada ELUL Kısaltması Nedir?

Ancak bunun bir koşulu vardır: Önce, O’nun yüzünün gizliliği Ahoraim (arkası dönük) algısı olmadan ve O’nun yüzünün ifşasının önemli olduğunu söylenmeden önce ifşa edilmesi mümkün değildir. Bunun anlamı şudur; kişi sanki O’nun yüzünün ifşasını edinmiş gibi mutluluk içinde olmalıdır.

Ancak kişi gizliliği, ifşa ediliş gibi takdir etmeye devam edemez, ihsan etmek için çalışmak dışında. O zaman der ki: “Çalışma sırasında ne hissettiğim umurumda değil, çünkü benim için önemli olan şu; ben Yaradan’a ihsan etmek istiyorum. Eğer Yaradan, benim Ahoraim formunda çalışmamdan daha memnun kalacağını anlarsa, bunu kabul ederim.

Ancak hâlâ alma kıpırtıları varsa, kişiye düşünceler gelir ve Yaradan’ın bu dünyayı “iyidir ve iyilik yapar,” tavrı ile yönettiğine inanmakta zorlanır. HaVaYaH adındaki Yod harfinin anlamı şudur; Yod, “içinde hiç beyaz olmayan siyah nokta” denenin ilk harfidir, yani tam bir karanlık ve O’nun yüzünün gizli olmasıdır.

Bu demektir ki, kişi hiçbir desteklenmenin olmadığı bir yere, tamamen karanlık bir duruma gelmesi ile bu Üst Dünya’daki en düşük idraktir ve bu aşağıdakine Keter olur, Keter kabı ihsan etme kabı olduğu için.

Yukarı en düşük algı Malhut’tur, kendisine ait hiçbir şeyi yoktur, yani hiçbir şeye sahip değildir. Ve yalnız bu anlamda ona Malhut denir. Bu demektir ki, eğer kişi Cennetin Krallığı’nı – ki bu hiçbir şeye sahip olmama durumudur – memnuniyetle üstlenirse, bundan sonra, bu Keter hâline gelir – ki bu ihsan etme kabıdır, en saf ve temiz Kli’dir. Başka bir deyişle, Malhut’un karanlık bir durum olarak edinimi ardından Keter’in Kli’si, yani ihsan etme Kli’si hâline gelir.

15) Baal HaSulam, Şamati 53- Kısıtlama Meselesi

Kısıtlama meselesi kişinin içinde bulunduğu durumu sınırlaması ve Gadlut (Yücelik/büyüklük) derecesini istememesi. Kişinin içinde bulunduğu Gadlut derecesi ne olursa olsun, hatta kişinin en küçük Katnut (Küçüklük) derecesi bile olsa, bu sonsuza kadar yansır ve kişide Dvekut koşulu sonsuza kadar olur denir. Ancak, daha büyük Gadlut isteyen birisi olursa buna lüks denir.

“Herhangi bir üzüntü fazlalık olacaktır” cümlesinin anlamıdır, şöyle ki kişiye mutsuzluk lüks şeyler istediği zaman gelir. Bu şu demek, İsrail Oğulları (maneviyata yönlenmiş bir insana İsrail oğlu denir) Tora’yı (Tevrat ışık anlamındadır ve ıslah olmak için kullanılan metot/ilaç olarak bilinir), Musa halkını dağın eteğine getirdi, yazdığı gibi “ve dağın en alt kısmında durdular.

(Dağ kelimesi (İbranicede: Har) düşünceler demektir (İbranice: Hirhurim)). Yani Musa onları düşüncenin sonuna, anlayışa ve nedenine getirdi, olabilecek en alt dereceye. Ancak o zaman böyle bir koşulu kabul ettiler, içlerinde hiç bir tereddüt ve karşılık olmadan, sanki en büyük Gadlut derecesindelermiş gibi ve bundan mutluluk duyarak.

“Yaratan’a memnuniyetle hizmet edin” cümlesi bunu anlatmaktadır. Şöyle ki Gadlut zamanında, bizlere mutluluk duyacağımız bir iş veriyor demek alakasızdır, zira Gadlut’tayken, mutluluk kendiliğinden gelir. Bunun yerine, mutlu olmaları için verilen iş, onlara Katnut zamanında verilir, kendilerini Katnutta hissetmelerine rağmen bu aslında çok büyük bir çalışmadır.

Seviyenin esas kısmı budur denir, yani Katnut koşulunun anlaşılması. Anlayış sürekli olmalı ve Gadlut sadece bir eklemedir. Ayrıca, kişi ana bölüm için özlem duymalı, eklemeler için değil.

16) Baal HaSulam, Şamati 96- Çalışmada Ambar Ve Şarap İsrafı Nedir?

Zaten en dibe inmiş olduğu için kişinin çalışmada daha fazla aşağıya inecek yeri olmadığından, bu çalışmanın amacı aslına uygun ve doğaldır. Bu böyledir, çünkü yüce olmaya ihtiyacı yoktur, çünkü onun için bu daima yeni bir şey gibidir.

Bu demektir ki, o daima çalışmaya şimdi başlamış gibi çalışır. Cennet Krallığının sorumluluğunu mantık ötesi kabullenerek çalışır. Çalışma düzeninde oluşturduğu temel en aşağı seviyedir ve tüm çalışmayı mantık ötesi yapar. Yalnızca gerçek bir aptal inancını oturtacağı bir temel olmadan, yani destek almadan ilerleyecek kadar aşağıda olabilir.

Kişi bu çalışmayı büyük bir mutlulukla kabullenir, sanki bilgisi ve inancının kesinliğini oturtabileceği bir görüşü varmış gibi. Ve bu mantık ötesinin ölçüsü sanki mantıklıymış gibinin ölçüsü kadardır. Dolayısıyla yolunda ısrar ve sebat ederse asla düşmez. Tersine yüce bir Krala hizmet ettiğine inanarak daima memnuniyet içinde olur.

“Sabah adayacağın kuzu ve alacakaranlıkta adayacağın şu diğer kuzu. … Sabahın yemek adağı ve sonrasındaki içki adağı için,” ayetinin anlamı budur. Bu, sabah olduğunda adağını sunarken memnuniyet içinde olmak demektir, sabaha “ışık” denir, yani Tora’nın Işığı onun için tam bir netlikle parlıyor. Onun için gece gibi olsa da, adağını, yani çalışmasını aynı memnuniyetle yapar.

Bu demektir ki, Tora ve çalışmayla ilgili bir netliği olmasa da, mantık ötesi çalıştığından her şeyi memnuniyetle yerine getirir. Dolayısıyla hangi aşamada Yaradan’ın daha hoşnut olduğunu ölçemez.

17) Rabaş, Cilt 2, Makale 4, Çalışmada “Sabotör Selde Kaldı ve Öldürüldü,” Ne Demektir?

Soru şu ki, alçakgönüllülük nedir? Bir kişinin alçakgönüllü olduğu nasıl ifade edilir? Kelime anlamı, kişinin kendini zapt ettiği ve mantık ötesi çalıştığı zamandır. Kişi kendi aklını aşağı çektiği ve aklının değersiz olduğunu söylediği zaman, buna “alçakgönüllülük” denir.

Başka bir deyişle, insanın mantığı, Yaradan’ın ona tüm ihtiyaçlarını karşıladığı, durumunda Yaradan’ı sevebileceğini belirtir, alma arzusu bunu hak ettiğini düşünür.  Yani, Yaradan onu seviyor, çünkü tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. Eğer karşılamıyorsa, kişi kendini aşağıya çekip ve aklının değersiz olduğunu söyleyemez. Aksine, o zaman, Yaradan’dan uzaklaşır ve “eğer O dileklerimi yerine getirmiyorsa O’na hizmet etmenin bir değeri yoktur” der. Buna “gurur” denir, zira eğer beden talep ettiğini almazsa, kişi Yaradan’ın, “iyidir ve iyilik yapar” denen yolunu anlamak ister. Yaradan böyle gururlu bir kişi hakkında “O ve ben aynı yerde yaşayamam” der.

Ama eğer kendisini aşağı indirir ve “Yaradan’ın yollarını anlayamam,” derse ve aklının dikte ettiği şeylerin değersiz olduğunu söyler ve mantık ötesine çıkarsa, buna “alçakgönüllülük” denir. Bunun hakkındaki ayette şöyle denir: “Rab yüksek ve alçak görecek.” Kişi Yaradan ile ödüllenir, Yaradan onu yakınına getirir.

18) Rabaş, Cilt 3, Ayın Kutsanması

Kişi en düşük durumda iken, cennet krallığının yükünü kabul etmelidir ve bu durumda dahi, bundan daha düşük bir şey olmadığını, yani kişinin tamamen mantık ötesinde, akıl ve hislerinden kesinlikle hiçbir destek almadığını söylemeliyiz, üzerine bir temel inşa etmek için.

Bu durumda kişi, cennet ve yer arasında duruyormuş gibidir, tamamen desteksizdir, çünkü her şey mantık ötesindedir.

Böylece kişi, tamamen alçakta olduğu bu koşulu, ona Yaradan’ın gönderdiğini söyler, çünkü Yaradan, cennetin krallığının boyunduruğunu, bu alçakgönüllülük durumunda almasını istemektedir. Böylece kişi bunu üstlenir, çünkü mantık ötesi inanır ki şu an içinde bulunduğu durum, kendisine Yaradan’dan gelmiştir, yani Yaratan, onun bu dünyada olası en düşük durumu görmesini istiyor.

Her halükârda, her koşulda kişi Yaradan’a inandığını söylemelidir ve buna “koşulsuz teslimiyet” denir.

19) Rabaş, Cilt 2, Makale 38, Çalışmada, “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır,” Nedir?

Yenika’dan (emzirme) önce İbur (gebelik) gelir, yani yukarıdaki onu ıslah eder. Kişi doğmadan önce anne karnında olduğu gibidir, kendini annesine eğer, sıfırlar, kendine ait hiçbir fikri olmaz. Yüce bilgelerimizin dediği üzere, “annesinin içinde ve henüz doğmamış olan, annesinin yediğini yer,” herhangi bir soru sormak ya da kendi başına bir şey yapmak için kendi başına hiçbir varlığı yoktur. Ve buna, o dilsizdir, soru sormak için ağzı yoktur denir.

Gözleri kapalı, mantık ötesinde yürüyebilen kişi ve bilgelerin hikmetine inanır ve sonuna kadar ilerleyebilir. Buna ana rahmine düşme denir zira ağzı yoktur. Ana rahmine düşme, en küçük ve en kısıtlı olan Malhut durumudur ve buna Ibur denir; bu, günah ve yargılama sözlerinden gelir, şu sözlerde ima edildiği üzere; “Yaradan beni sizin hatırınız için yargıladı.”

Ve bu ceza ve yargı (Din) meselesi açıklanmalıdır. Biri gözleri kapalı, mantık ötesinde yürümek zorunda olduğu için beden buna karşı koyar ve bu nedenle sürekli olarak bunun üstesinden gelmesi gerekir. Ve buna ihlal etmek, zorluk ve gazap denir, çünkü her zaman yukarıdakinin önünde kendini eğerek ve kendini sıfırlayarak devam etmek ve yukarıdakinin ona ne istiyorsa yapmasına izin vermek zor iştir. Olası en küçük kısıtlama (Katnut) olan bu duruma, Ibur (ana rahmine düşme) denir.

20) Baal HaSulam, Şamati 121 – O, Ticaret Gemileri Gibidir

Bu, “insan sadece ekmekle değil, Efendi’sinin ağzından çıkan her şeyle yaşar,” sözünün anlamıdır. Bu demektir ki, kişinin içindeki Keduşa’nın (Kutsallık) yaşamı, özellikle O’na yaklaşmaktan, yani Keduşa’ya girme izninden dolayı değil, ama aynı zamanda çıkıştan, uzaklaşmalardan da gelir. Bu böyledir, çünkü “O bana ait” iddiasında bulunan Sitra Ahra kıyafeti vasıtasıyla, kişi bu aşamaların üstesinden gelerek kalıcı inançla ödüllendirilir.

Bu demektir ki, kişi Yaradan’la her şeyde birleşmelidir, yani O’ndan gelen çıkışlarda bile. Ve ödüllendirildiğinde, hem çıkışların hem de girişlerin O’ndan geldiğini görür.

Bu kişiyi alçakgönüllü olmaya zorlar, çünkü şimdi Yaradan’ın her şeyi, hem girişleri hem çıkışları yaptığını görür. Ve bu, Musa hakkında alçakgönüllü ve sabırlı denmesinin anlamıdır, kişi aşağılığı kabullenmelidir. Böylece her derecede bu aşağılığına tutunmalıdır. Bu aşağılığını kaybettiği anda erişmiş olduğu tüm “Musa” derecelerini derhal kaybeder.

Sabrın anlamı budur. Aşağılık herkeste vardır; fakat her insan aşağı olmanın iyi bir şey olduğunu hissetmez ve ızdırap çekmek istemez. Ancak, Musa alçak gönüllülüğe katlanır, bu nedenle aşağılık onu mutlu ettiğinden, ona “alçakgönüllü” denir.

21) Baal HaSulam, 52. Mektup

O’nun çalışmasında her bir eylem için aynı konuda iki karşıtlık vardır, çünkü alıcı iki zıtlık, beden ve ruhtan oluşur. Dolayısıyla, büyük ya da küçük her edinimde O, iki zıt form yaratır.

Yaradan çalışmasında iki anlayış vardır: 1) “dua ve yakarış” 2) “şükür ve övgü.” Doğal olarak, her ikisi de en yüksek seviyede olmalıdır. Duayı tamamlanması için kişi Yaradan’ın ona yakınlığını mecburiyet olarak hissetmelidir, çünkü sonra yakarır ve kalbini O’na açar.

Fakat tam bir şükür ve övgünün aksine, kişi Yaradan’ın ona yakınlığını artık ona ait olmayan bir ek, bütünleyici bir şey olarak hissetmelidir, çünkü “Sen’in bilmen gereken ve düşündüğün insanoğlu kim?” Sonra kişi kesinlikle Yaradan’a hizmet etmeye hazır olanların arasından onu seçtiği için bütünlük içinde O’nun yüce adına övgülerini ve şükranlarını gönderir.

Karmaşık insan için bu iki zıtlığı yerine getirmek büyük iştir, bu nedenle onlar kalbe sonsuza kadar tek seferde yerleşir.

22) Rabaş, Cilt 2, Makale 1, Çalışmada, “Bizim Senden Başka Kralımız Yok,” Nedir?

Kişinin tam ve bütün olan bir şeyi alabilmesi için, tam bir eksikliğe sahip olması gerekir, bundan dolayı, her seferinde yukarıdan, kişiye, bedeninde saklı olan eksikliği gösterilir. Bu nedenle, tam olarak, ona, doyum verdiği gibi, zira ‘bir eksiklik olmadan, doyum olmaz’, kendisine eksikliklerini göstermekle, Yaradan’ın ona iyilik yaptığını söylemelidir.

Böylece, açıklayabiliriz (Mezmurlar 89) ‘Sonsuza kadar, Yaradan’ın merhametini şarkılarla öveceğim; bütün nesillere kendi ağzımla senin sadakatini bildireceğim’. Kişi, ‘Sonsuza kadar, Yaradan’ın merhametini şarkılarla öveceğim’ sözünü ve eksikliklerle dolu olduğunu ve kalbinin, Yaradan’la bütün olmadığını gördüğünde, Yaradan için şarkı söylemenin nasıl mümkün olduğunu anlamalıdır. Ve kişi Yaradan’dan uzak olduğunu ve hatta bazen mücadeleden kaçmak istediğini hisseder. Bunun, Yaradan’ın merhameti olduğunu ve Yaradan’ı, bunun için şarkıyla öveceğini nasıl söyleyebilir ki?

Kişi bu aşağı durumda oluşunun nedeninin, şimdi daha kötü olması yüzünden olduğunu söylememeli, aksine şimdi, tüm yaptığı işler, yalnız cennet hatırına olsun diye, kendini düzeltmek istemektedir. Yukarıdan ona gerçek durumu, yani bedeninde gerçekte ne olduğu gösterilmektedir ki bu çok gizliydi ve dışarıdan görülmüyordu, ama Yaradan şimdi ona bunu göstermekte.

Bunun hakkında denilebilir ki Yaradan’ın ona içindeki kötülüğü göstermesi merhamettir, zira böylece gerçeği bilecek ve Yaradan’dan gerçek bir dua ile talepte bulunabilecek. Böylece şimdi bir yandan Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu görebilecek ve diğer yandan da kişi Yaradan’ın kendisine yakın olduğunu ve ona ihtimam gösterdiğini ve ona eksikliklerini gösterdiğini söylemelidir.

Bu nedenle kişi, merhametin var olduğunu söylemelidir, yazıldığı üzere; “sonsuza kadar Yaradan’ın merhametine şarkı söyleyeceğim.” Bu şudur, kişi bir yandan neşelidir ve şarkı söylemesi bundandır ve diğer yandan tövbe etmesi gerektiğini, yani Yaradan’ın onu yakınına getirmesi ve ona ihsan etmek için arzu, yani ikinci bir doğa vermesini istemesi gerektiğini görür.

24) Rabaş- 2. Makale 4. Çalışmada, Suyun Taşması, Nedir?

Kural şudur ki, orta çizgi, iki çizginin birleşmesidir. Keduşa’nın sağ çizgisi, mantık ötesi bakımından, bütünlük ve tamlıktır ve sol çizgi, kişinin kendisini mantık içinde, tamamlanmamış görmesi demektir, ama tam tersine, kişi eksikliklerle doludur.

Bu sebeple, orta çizgi, iki çizgiden oluşur. Şöyle ki, mantık içinde ona görünen, kendi durumunu ona gösteren mantığı olmadan önce, mantık ötesi gitmek imkânsızdır. O zaman, zihninin onu yapmaya zorunlu kıldıklarına bakmadığı söylenebilir. Daha doğrusu, aklın üstünde ilerler, bilgelerin ona söylediklerine inanır ve kendi aklını kullanmaz.

Ama ona bir şeyler söyleyen aklı ve mantığı olmazsa, mantık ötesi ilerlediği söylenemez. Bu yüzden, orta çizgiye, ‘barış’ denir, zira iki çizgiye ihtiyacı vardır. Yani, iki zıt çizgiyle ve her ikisine de ihtiyaç duyarak.

Peki ama buna, neden ‘barış’ denir? Kişi iki çizgiye birden sahip olduğu zaman, sağ çizgiyi, sol çizginin üzerinde yükseltmesi gerektiğini, Zohar’da yazdığı gibi, yorumlamalıyız. Bunun anlamı şudur, bütünlük çizgisi, sol çizgi, mantığın ötesinde, inşa edilir ve bununla Yaradan sevgisi için arzu ediniriz. Bu, mantık ötesi Segula’dır (erdem, çare, nitelik).

Bu Baal HaSulam’ın söylediği gibidir; Yaradan ona mantık ötesinde hizmet etmemizi ister, Yaradan bu yolu, yaratılmış olanların, Dvekut’la ödüllendirilmeleri için, en başarılı yol olmasından seçmiştir. Ve böylece, yazıldığı gibi (Mezmurlar 85), ‘Yaradan’ın söyleyeceklerine kulak vereceğim, çünkü O, halkına ve takipçilerine barıştan bahsedecek ve onların akılsızca yapılan işlere geri dönmelerine izin vermeyecek’. Dolayısıyla iki çizginin birleştirilmesine, ‘barış’ denir ve bu Keduşa’daki orta çizgidir.

26) Baal HaSulam, Şamati 129- Kutsallık Tozun İçinde

“Sen ızdırap düşkünüsün. Sonra tozlar içinde yıpranan bu güzellik hakkında, ‘ne onlar ne de onların ödülü’” dedi. Izdırap öncelikle mantık ötesi bir yerdedir. Ve ıstırabın ölçüsü, onun hangi ölçüde mantıkla çeliştiğine bağlıdır. Bu mantık ötesi inanç olarak kabul edilir ve bu çalışma Yaradan’a memnuniyet verir. Buna göre ödül, kişinin bu çalışmayla Yaratıcı’sına verdiği memnuniyettir.

Ancak, arada, önce kişi galip gelir ve O’nun rehberliğini haklı çıkarabilir, Kutsallık toz içindedir. Bu, Kutsal Şehina denilen, inanç yoluyla çalışma, sürgünde, tozlar içinden kalktı anlamına gelir. Ve o bunun hakkında “ne onlar ne de onların ödülü” der. Bu, o aradaki döneme tahammül edemediği anlamına gelir ve “ben buna ve ona ağlıyorum” diye verdiği cevabın anlamı budur.

27) Baal Hasulam, Şamati 200 – Masah’ın Arındırılması

Perdenin (Masah) arınması (Hizdakhut) Partzuf’da olur ve Işık’ın ayrılmasına neden olur. Ve nedeni, Tsimtsum’dan (kısıtlama) sonra, Işık sadece Masah’ın – reddeden, geri yansıyan gücün – Kli’sinden alınıp, tutulur. Ve bu Kli’nin özüdür.

Ve Kli ayrıldığında, Işık da ayrılır. Bunun anlamı şudur; Kli mantık ötesi inanç olarak kabul edilir. Böylece Işık ortaya çıkar. Ve Işık ortaya çıktığında, onun doğası Kli’yi arındırmak, Kli’yi inançtan iptal etmektir. Bu böyledir, çünkü o kendi içinde onu bilme formuna gelir ve Işık hemen onu terk eder. Bu nedenle şunu görmeliyiz ki, inancın Kli’sini, yani Masah’ı bilip anlamanın üzerine arttırmalıyız ki böylece bolluk ondan eksik olmasın.

Bunun anlamı; Işıktan yoksun olan, Işıkla dolu olmayan her Kli eksiktir demektir. Bu durumda, kıtlık olan her yer inanç için bir yer haline gelir. Eğer dolu olsaydı, Kli için, inanç için bir yer olması ihtimali olmazdı.

28) Baal Hasulam, Şamati – 212 “Sağın Benimsenmesi, Solun Benimsenmesi”

8 Kislev’de Duydum, 28 Kasım 1941

Orada sağın benimsenmesi vardır ve orada solun benimsenmesi vardır. Ve her ikisi de sonsuz olmalıdır. Bunun anlamı, kişi “sağ” koşulundayken, dünyada “sol” gibi bir anlayışın olmadığını düşünmelidir. Ve ayrıca, kişi solda olduğunda, dünyada “sağ” gibi bir anlayış olmadığını düşünmelidir.

“Sağ”, Takdiri İlahi anlamına gelir ve “sol”, ödül ve cezanın rehberliği anlamına gelir. Ve sağ ve solun birlikte olması gibi bir şey olmadığını söyleyen bir akıl olmasına rağmen, kişinin mantık ötesi çalışması gerekir, yani mantık onu durdurmayacaktır.

En önemlisi mantık ötesidir. Bu, kişinin tüm çalışmasının, mantık ötesiyle yaptığı çalışma ile ölçüldüğü anlamına gelir. Ve sonra mantık içine girse bile bu önemli değildir, çünkü artık onun temelinde mantık ötesi vardır ve bu yüzden daima kökünden çeker.

Bununla birlikte, mantık içine girdiğinde, özellikle mantık içinde beslenmek ister ise, o zaman Işık derhal ayrılır. Ve eğer genişlemek isterse, mantık ötesi ile başlaması gerekir, çünkü bu onun bütün köküdür. Ve sonradan Keduşa’nın (kutsallık) mantığına varır.

29) Rabaş, Cilt 3, Makale 289, Yaradan Erdemliye Karşı Titizdir

Kişi yükseliş halindeyken, “erdemli” durumundayken, O, bu kişiye karşı, amacı Yaradan uğruna olsun, yani bu yükselişi bir destek olarak alıp, “şimdi Yaradan’a hizmet etmeye değer olduğunu görüyorum, “demesin diye titizdir, zira şimdi kişi bu çalışmadan keyif almaktadır. Zira, bu Yaradan’ın uğruna değildir, Yaradan’ın bir hizmetkarı olmasını sağlayan sebebin Yaradan’a olan inanç değil, ama duyduğu hazzın olduğu anlamına gelir. Peki, Yaratan ne yapar? Onu bu yüksek durumundan alçak bir duruma düşürür. Bu durumda derhal cezalandırılır. Bu, “O’nun etrafı çok fırtınalı” ifadesinin anlamıdır, yani Yaratan, erdemlilik zamanında titizdir. Ama kişi aşağı bir durumdayken, çalışmadan iyi bir tat hissetmediğinde, ona titizlikle davranmak anlamsızdır, çünkü o, her ne kadar düşük bir durumda olsa da Yaradan’a yaklaşmak için çalışmaktadır. Bu nedenle, ona işin lezzetinden vaz geçmesi söylenemez, çünkü şimdi zaten hiçbir tat almamaktadır. Kişinin çalışmanın lezzetini alması için Yaradan’ın verdiği darbe, kişi tarafından iyileştirilir, çünkü Yaradan’a hizmet etmenin başka bir yolu yoktur. Böylece, Yaradan’dan aldığı darbe onu iyileştirir, aksi takdirde ayrılıkta kalacaktır.

Bununla, bilgelerimizin söylediklerinin, Yaradan’ın darbeleriyle, O’nun (Mehilta BeŞalah) iyileştiğini anlıyoruz. Başka bir deyişle, bu şifadır – ona herhangi bir destek olmadan inançla çalışmak için bir yer verir. Ayrıca, bilgelerimizin şununla ne dediğini anlamalıyız, “Yaradan bir kararname çıkarır ve erdemli onu geçersiz kılar” (Moed Katan, 16). Bu, Yaradan’ın çalışmadan aldığı zevki ondan geri alan bir kararname yaptığı anlamına gelir ve çalışmadaki canlılığını birinden almaktan daha sert bir kararname yoktur. Ama erdemli bunu geçersiz kılar. Yani, eğer kişi herhangi bir canlılık ve zevke sahip olmaksızın çalışmak istediğini söylerse, o zaman bu kararname her halükarda iptal olur. Dahası, şimdi daha yüksek bir düzeye yükselir, çünkü şimdi saf bir inanç durumundadır ve kişisel bir çıkarı olmadığı görülür.

30) Baal HaSulam, Şamati 8 – Keduşa’nın (Tanrısallığın) Gölgesi ile Sitra Ahra’nın Gölgesi Arasındaki Fark Nedir?

Klipa (Kabuk) gölgesine “Başka bir tanrı verimsiz ve meyve vermez” denir. Keduşa da (Kutsallık) ise, “Gölgesi altında mutlulukla oturdum ve meyvesi damağımda tatlıydı” denir. Başka bir değişle, kişi başına gelen tüm sıkıntı ve gizliliklerin kendisine Yaratan’ın mantık ötesinde çalışmasını sağlamak için gönderdiğini hisseder.

Kişi bunu Yaratan’ın yaptığını söyleyecek gücü bulduğunda, yani Yaratan’ın kendi iyiliği için gönderdiğini ve böylelikle kişinin kendi için değil ama çalışmaya ihsan edebilmek için gelmesini sağladığını görünce, kişi bilince ulaşır. Başka bir değişle, kişi çalışmasının Yaratan’a mutluluk verdiğine inanır ve bu tümüyle mantığının üstünde bir koşuldur.

Şöyle ki, kişi Yaratan’a gölgelerin dünyadan kaldırılması için dua etmez. Aslında, kişi şöyle der; “Görüyorum ki Yaratan benim Onunla bu şekilde çalışmamı istiyor, yani tümüyle mantık ötesi.” Dolayısıyla, kişi yaptığı her şeyde derki; “Elbette bu çalışmam Yaratan’ın hoşuna gitmekte, o zaman yüzünün gizliliğinde çalışmam ya da çalışmamam neden umurumda olsun ki?”

Kişi yüzün gizliliği içerisinde ihsan etmek için çalışmak istediğinden, yani Yaratan’ın memnuniyeti için, kişinin çalışması gururunu rencide etmez, yani Yaratan’ın memnun olmadığı hissi yoktur. Aslında, kişi Yaratan’ın liderliğini kabul eder ve şöyle ki kişi çalışmasında Yaratan’ın var olduğu hissini hissetmesini ister ve kişi tüm kalbiyle bu koşulu kabul eder. Bunun böyle olmasının nedeni kişinin kendisini nasıl mutlu edeceğinden değil ama Yaratan’ı nasıl memnun edeceğini düşünmesindendir. Dolayısıyla bu gölge kişiye hayat getirir.

31) Baal HaSulam, Şamati 13 – Nar

Roş HaŞana’nın 2. gecesinde yemekte duydum, 5 Ekim, 1948

Nar, bilgelerimizin dediği üzere şu demeye gelir: “Aranızda boş olanlar bile Mitzvot ile nar gibi dolabilir.” Rimon (nar) kelimesi mantık üzeri olan Romemut (yücelik) kelimesinden gelir. Ve bunun anlamı şöyle olacaktır: “Aranızdaki boş olanlar, Mitzvot ile nar gibi dolar.” Bu dolmanın ölçüsü mantık ötesine gidebildiğiniz kadardır ve buna Romemut denir.

Var oluşun olmadığı bir yerde yalnız boşluk olur, yazıldığı üzere: “Dünya hiçbir şeyin üzerinde asılı değildi.” Boş yerin doluşunun ölçüsünün ne olduğunu nasıl bulursunuz? Bunun cevabı, kişinin mantık ötesine yükselmesi kadar.

Bu, boşluk yücelikle, yani mantık ötesi ile dolu olmalı demektir ve bu gücü vermesini Yaradan’dan istemek anlamına gelir. Bu tüm bu boşluğun yaratılmış olduğu anlamına gelecektir, yani kişinin sadece Yaradan’ın Romemut’u ile doldurulmak amacıyla, boş olduğunu, hissetme durumuna gelmesi anlamındadır. Başka bir değişle, kişi mantık ötesi her şeyi alma durumundadır.

Ve bu “ve Yaradan böyle yaptı, insan Yaradan’ın huzurunda korkmalı,” sözünün anlamıdır. Bunun anlamı, kişiye bu boşluk hissi ona mantık ötesi inanç durumunu üstlenmeye ihtiyaç duyması amacıyla gelir. Ve bunun için Yaradan’ın yardımına ihtiyacımız vardır. Böylece o zaman, kişi Yaradan’dan mantık ötesine inanmak için kendisine güç vermesini istemelidir.

Ortaya çıkan şudur ki, tam da o zaman kişi Yaradan’dan yardım istemeye ihtiyaç duyar, çünkü dışsal onun zıt olanı algılamasına imkân verir. Dolayısıyla, kişinin Yaradan’ın ona yardım etmesini istemekten başka bir tesellisi kalmaz.

Bu konuda “Kişinin arzusu her gün kişinin hakkından gelir ve eğer Yaradan için değilse, kişi buna galip gelemez.” denir. Bu nedenle, bu koşul; kişinin, Yaradan’dan başka ona yardım edecek kimsenin olmadığını anlaması durumudur. Ve bu şudur: “Yaradan böyle yaptı, insan Yaradan’ın huzurunda korkmalı.” Korku meselesi inanç olarak anlaşılır ve ancak ondan sonra kişi Yaradan’ın onu kurtarmasına ihtiyaç duyar.

32) Rabaş, Cilt 3, Makale 5, “Günahların Erdemler Haline Gelmesine Dair”

“Günahların erdemlere dönüşmesi” meselesi hakkında: Eğer kişinin içine şüphe düşerse, bu kesinlikle büyük bir günahtır, zira bu, Tanrı korusun, kişinin Klipa’ya düşmesine neden olur, buna “kökünden şüpheye düşmek” denir. Ve korku yüzünden tövbe ederse, yani kendini korumaya alır ve bu düşüncelerden etkilenmezse, o zaman “bunlar, onun için hatalara dönüşür,” yani günah değil ama hata olurlar. Ona yabancı düşünceler gelmese daha iyi olurdu ama madem geldi, şimdi kişinin, Cennet Krallığının yükünü üstlenerek, kendini korumaya almaktan başka çaresi yoktur. Ve “sevgi yüzünden” tövbe etmek de vardır ki orada kişinin inancın yükünü yeniden kabullenişi sevgi yüzündendir, burada çalışmayı sevgi yüzünden üstlenir. Yani kişi, Yaradan ona, bunlar yoluyla O’nun emirlerini yerine getirebileceği, yabancı düşünceler verdiği için memnun olur.

Bu alevin fitile bağlı oluşuna benzer: Yabancı düşünceye fitil denir, kişinin çalışmasında hatalar bulmak ister. Bu yabancı düşünceler kişinin aklı ve mantığı çerçevesi içinde kişinin, Yaradan çalışmasıyla yapacak bir şeyi olmadığını anlamasına meydan verir. Ve bu yabancı düşünceler ona geldiğinde, mantığı bunların hepsinin doğru olduğunu söylemesine rağmen, kişi hiçbir bahaneye yer vermek istemediğini söyler ve şimdi o, mantık ötesinde, inancın yolunda yürümektedir. Bu durumda, inancın alevi yabancı düşüncelerin fitili ile bağlanır. Böylece, yalnız şimdi tam olarak inanç emrini yerine getirebilmektedir. Bu yüzden şüpheleri erdemler haline gelir, aksi halde inanç anlayışından bir erdem edinemezdi. Buna “ızdırap içinde memnun,” denir. Kişi, yabancı düşünceler onun, Yaradan çalışmasında kötü konuşmasına, dedikodu yapmasına ve sivri dilli olmasına neden olarak, ona eziyet vermesinden acı çekse bile, ancak bu durumda mantık ötesi inancı yerine getirebildiği için bundan memnundur. Ve buna “Mitzva’nın sevinci,” denir.

33) Rabaş, Cilt 2, Makale 24, Çalışmada, “Eğer Acı Baharatı Yutarsa, Kişi Çalışmadan Çıkamaz” Ne Demektir?

Kişi çalışmaya başladığı zaman, inanç ile başlar, ama beden bu çalışmaya karşı koyar ve böylece çaba gösterme durumu ortaya çıkar. Kişi bedeni yenmek zorunda olduğu ve çare aradığı zaman, bilgelerimizin dediği üzere; “hilekârlık içinde savaş yapacaksın,” zira beden kendi-menfaatinden vazgeçmez. Çaba gösterdiği ölçüde, hiçbir şey yapamayacağını hissetmeye başlar. Zira kendi bakış açısına göre elinden gelen her şeyi yapmıştır. Bu çabadan sonra yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğini anlar hale gelir, durum artık kendi elinden çıkmıştır. Bundan sonra üçüncü durum – dua – gelir, bu dua kişin kalbinin en derin yerinden gelir, çünkü artık çok açık olarak ona yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğini bilir.

Ancak, ona yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğinin farkına vardığı, gerçek çarenin yalnız dua etmek olduğunu anladığı zaman bile, beden gelir ve ona der ki “Baksana şimdiye kadar ne kadar çok dua ettin ama yukarıdan hiçbirine cevap almadın. Bu yüzden ne diye Yaradan sana yardım etsin diye dua etmeye uğraşırsın ki? Görüyorsun yukarıdan sana yardım gelmiyor.” O zaman kişi dua edemez. Bu durumda bir kere daha inanç yoluyla bunun üstesinden gelmeli ve Yaradan’ın her ağzın duasını duyduğuna inanmalıyız. Ve kişinin nitelikli veya iyi olup olmadığı önemli değildir. Doğrusu şudur; aklı ona defalarca dua ettiğini ama yukarıdan hala hiç cevap almadığını, bir kere daha dua etmesinin nedensiz olduğunu gösterse bile, bu durumun üstesinden gelip mantık ötesi inanca gelmesidir.

34) Rabaş, Cilt 2, Makale 24, Çalışmada, Kişi Bir Oğul ve Bir Kız Doğurmalıdır, Ne Demektir?

Kişi razı olup Yaradan’dan yardım talep ettiğinde, “alma arzusu” denen, bir zarar-verici olduğuna ve birkaç çıkış ve inişten geçtikten sonra bundan çıkamayacağına karar verdiğinde, nihayet çıplak ve çaresiz kaldığını görmektedir. O zaman duası kalbinin derinliklerinden gelir. Şöyle ki, eğer Yaradan ona yardım etmezse, bunun üstesinden gelemeyecektir.  Kişi her ne kadar mantık ötesinde yalnız Yaradan’ın yardım edeceğine inanıyor olsa da mantığının içinde bunu hissetmez, zira bilmektedir ki maneviyatta bir şeyler edinmek için kendisi gayret etmiş ve çaba göstermiştir. Ancak kişi tüm bu çabalardan sonra kendisinin alma arzusunun hükmünden çıkamadığını gördüğü zaman, mantığının içinde de ona yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğini görür. Bu durumda, bilgelerimizin söylediği üzere, “Adamın (kötü) eğilimi onu her gün yener, eğer Yaradan yardım etmezse, onu yenemez,” mantık ötesinde buna inanması gerekli değildir, Tora ve Mitvot’u yerine getiren ve “mantık ötesi inanan,”  Yaradan’ın sıradan hizmetkârlarının yolu budur, böylece Yaradan onlara yardım eder. Daha doğrusu, ihsan etmek için çalışmak isteyenler için bu mantık ötesi inanmak zorunda oldukları ve böylece Yaradan’ın onlara alma arzusunun hükmünden kurtulmaları için yardım edeceği, mantıklıdır.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,077