e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Sabah Dersi Materyalleri > Kabala Kütüphanesi > Sabah Dersi 2019 > Sabah Dersi Materyali – Temmuz – DUA 1

Sabah Dersi Materyali – Temmuz – DUA 1

1) Zohar, Hukat 78

Buradan öğrendiğimiz üzere, yukarıda bir şeyi – eylemle veya sözle – iptal etmek isteyen kişi, eğer bu eylemi veya sözü gereğince yapmazsa hiçbir şey iptal olmaz. Dünyadaki tüm insanlar, yukarıdaki bir meseleyi iptal etmek için toplantı-evine giderler, ancak birkaçı nasıl iptal edileceğini bilir. Yaradan, bir meseleyi iptal etmek için O’na nasıl sesleneceğini bilenlere yakındır. Yazıldığı üzere: “Yaradan O’na seslenen herkese, O’na doğru şekilde seslenen herkese yakındır.” “Doğru” sözünün anlamı, doğru bir meseleyi nasıl iptal edeceğini gereğince bilen anlamındadır.

2) Rabaş, Makale 24, Çalışmada Üç Zaman (1984)

Dua kalpteki çalışmadır. Bu demektir ki, insanın kalbinin kökü alma arzusu olduğundan ve bunun zıddına ihtiyaç duyduğundan, bunu tersine çevirmek için çok çalışması gerekir. Dolayısıyla doğasından çıkmak için Yaradan’a dua etmelidir. Buna “mucize” denir ve sadece Yaradan mucize yaratabilir. Bu demektir ki, insanın kendini sevmeden çıkması mucizevi bir şeydir.

3) Rabaş, Makale 18, Çalışmada, “Sayılanda Hiçbir Kutsama Yoktur,” Ne Demektir?

Her gün Yaradan’a gözlerini açması ve böylece O’nun yüceliğini ve önemini görebilmesi için dua etmek, kişiye kalmıştır ki böylece ihsan etmek için çalışacak gücü olacaktır. Burada iki muhakeme vardır: 1) Yaradan’ına memnuniyet ihsan etmek için arzusu olması, ki bu kişinin tek özlemi olacaktır, 2) eylemleri, her şeyi Yaradan’ı memnun etmek için yapma arzusu getirmesi, amacıyla yapmak. Başka bir deyişle, ışık ve Kli elde etmek için yoğun bir şekilde çalışıp çabalamalıdır. Işık demek, gün buyunca Yaradan’a memnuniyet vermek için özlem duyacağı bir arzuyu Yaradan’ın kişiye vermesi demektir. Kli bir arzudur, yani kişi Yaradan’a ihsan etmek istemektedir. Bu ikisini Yaradan’dan almalıdır, yani hem ışığı hem de Kli’yi. Ancak kişi bunu talep etmelidir, bunun hakkında şöyle yazılmıştır, “Zion, ona ihtiyaç duymaz.” Bilgelerimiz şöyle der; “Bu, onun aranması gerektiği anlamına gelir,” yani aşağıdaki tarafından bir talep olmalıdır ki Yaradan bu ikisini, ışığı ve Kli’yi versin.

4) Rabaş, Cilt 3, 217. Makale, Uzağa Kaç Sevgilim

Ve bu yüce bir kuraldır ki, yaratılmış olan adama varlık (yaratılmış) adı verilir, yani yalnızca o ve onun dışarısında ilahi kutsallık bulunur. Bunun ardından, biri kendi nesli için dua ettiğinde buna sürgün içerisindeki ilahi kutsallık için dua ediyor denir ve kurtarılmaya ihtiyacı vardır ve işte bu sonsuzluk konusu olup, muhakkak ki bu şekilde Rahamim Işığı ifşa olabilecektir. Kişinin kolektif için dua etmesi gereğinin bir başka nedeni de Rahamim ışığını ifşa etmektir, bu ihsan etme koşulunun ışığıdır. Ve kural şudur ki form eşitliği olmadan hiçbir şey alamayız, her zaman eşitlik koşulu olmalıdır. Böylece, kendi için alma koşulu içinde çalışarak kişi kendine merhameti uyandırdığı ve daha çok dua eklediği zaman, form eşitliğinde bir kap hazırlamak için, bu yeterli olmaz, aksine alma kıvılcımları onun içini sarar. Buna göre kişi aksi istikamete hareket etmektedir, yani kişi ihsan etme kabını hazırlarken alma kabını hazırlamaktadır. Ve “O’nun niteliklerine tutun” yani tam olarak, “O merhametlidir, sen de merhametli ol.” Böylece kişi kolektif için dua etiği zaman, bu duası ile, dua edebildiği ölçüde ihsan etme koşulunda çalışıyordur, bu derecede kabını dokumaktadır, ki orada, “merhametli” denen ihsan etmenin ışığı ifşa olur. Ve merhamet ışığını edinerek kişi daha sonra “merhametli” olma koşulunu ifşa edebilir.

5) Rabaş, Makale 10, Duaya Dair (1986)

Kişi, ihsan etme kaplarını kendi başına elde edemeyeceğini öğrenmeden önce, Yaradan’dan onları vermesini istemez. Dolayısıyla kişinin, Yaradan’ın onun duasını yanıtlaması için gerçek bir arzusu yoktur.Bu nedenle kişi, kendi başına ihsan etme kaplarını elde etmeye çalışmalıdır ve elde etmeksizin ortaya koyduğu tüm çalışmasından sonra kalbin derinliklerinden gelen gerçek bir dua başlar. O zaman yukarıdan yardım alabilir, bilgelerimizin şöyle söylediği gibi “Arınmaya gelene yardım edilir.” Ama bu dua, doğamıza zıt olduğundan ve insan kendine-sevgi denen alma arzusuyla yaratıldığından, bütün organları bu arzuya karşı çıkarken ihsan etme gücünü ona vermesi için Yaradan’a nasıl dua edebilir? Bu nedenle bu çalışmaya “dua” denir yani kişi, ona ihsan etme gücünü vermesi ve insanın alma gücünü iptal etmesi için, Yaradan’a dua edebilmek için büyük bir çaba sarf etmelidir. Bu nedenle bilgelerimiz şöyle demişler; “’Çalışacaksın,’ bu duadır, bu kalpteki çalışmadır.” Böylece onların duayı neden “kalpteki çalışma” olarak adlandırdıklarını anlayacağız. Bunun nedeni, kişinin kendine-sevgisini iptal etmek için ve ihsan etme kaplarını edinme çalışmasını üstlenmek için çok fazla çalışmak zorunda olmasıdır. Dolayısıyla ihsan etme kaplarını edinme arzusu üzerinde, kişi, dua etmeyi istemek ve ihsan etme gücünün ona verilmesi için, kendisiyle çalışmalıdır.

6) Rabaş, Makale 37, Kişiye Kim Tanıklık Eder (1985)

Kişi, Tora’nın her eylemini ve Mitzvot’u, kendisini ihsan etme amacına getirmek üzere uygulamalıdır. Sonrasında, kişi, ihsan etmekle ne kadar meşgul olması gerektiğine dair tam bir anlayışa sahip olduğu ve bu güce sahip olmadığı için acı ve ızdırap hissettiği zaman, kişinin zaten dua edecek bir şeye sahip olduğu, kalpteki çalışma için bir yeri olduğu düşünülür, çünkü kalp, neye ihtiyacı olduğunu hisseder. Böyle bir duaya, duanın cevabı gelir. Bu demektir ki kişiye bu güç, ihsan etmeyi amaçlayabilsin diye yukarıdan verilmiştir, çünkü o zaman kişi, ışığa ve Kli’ye sahip olacaktır. Ancak, eğer gösterdiği tüm çabalardan sonra, kişi yine de ihsan edememenin eksikliğini, acı ve ızdırap olarak hissetmiyorsa, ne yapabilir? Çözüm, Yaradan’dan ona “hissetmemekten dolayı eksiklik” denen Kli’yi vermesini istemektir ve ihsan edememekten dolayı hiç acı duymuyorsa, kişi bilinçsizdir. Bundan çıkan sonuç şudur, kişi, eksikliğe sahip olmadığı, Keduşa’dan (kutsallık) ne kadar uzak olduğunu hissetmediği için acı çeker. Kendisi tamamen dünyaya aittir ve fiziksel ihtiyaçları tatmin etmeyi isteyerek yaşadığı hayatın, gördüğü diğer hayvanların hayatından daha önemli olmadığını anlamaz. Eğer tüm arzularında onlara ne kadar benzer olduğunu görmeye dikkat ederse, tek farkın, insanların kurnaz olması ve başkalarını sömürme kabiliyetine sahip olması olduğunu görecektir. Hayvanlar ise başkalarını sömürecek kadar akıllı değildirler. Bazen, kişi Tora’yı çalıştığını ve Mitzvot’u yerine getirdiğini görse bile, Mitzvot’u yerine getirirken veya Tora çalışırken, Tora ve Mitzvot’a bağlanarak, Yaradan’la bağı edinmesi gerektiğini hatırlayamaz. Sanki onlar, onun için ayrı şeyler gibidir –Tora ve Mitzvot bir şey ve Yaradan başka bir şeymiş gibidir. Ve eğer kişi, eksikliğe dair herhangi bir hisse sahip olmadığı, bir hayvan gibi olduğu için pişmanlık duyuyorsa, buna da “kalpteki çalışma”, “dua” denir. Bu demektir ki kişi, bu eksiklik için, Yaradan’dan doyum alacağı, Yaradan’ın eksiklik hissiyatını vermesi için bir yere sahiptir, bu Yaradan’ın dolduracağı Kli’dir.

7) Rabaş, Makale 22, Bir Kadın Döllenirse (1986)

Ihsan etme arzusundan yoksun olduğumuzu, bu eksikliği edinmenin tek yolunun, eksiklikle insan arasındaki ‘geçiş alanın’ dua olduğunu anlayabiliriz. Yani, kişi Yaradan’dan kendisinde olmayan, eksikliğini hissetmediği bir şeyi ona vermesi için dua eder. Dolayısıyla, ‘eksiklik’ olarak adlandırılan Kli, duygusal açıdan bir eksikliktir; yani kişi, bunun eksikliğini duymaz ve dua Yaradan’ın onun eksiğini doldurması demek olan, ışığı vermesi içindir. Bundan dolayı, dolum bir eksikliktir. Böylece kişinin, Yaradan’ın ona bir eksiklik vermesi için dua etmekten başka bir seçeneği yoktur. Kli’yi, ışığa bağlayan şey de budur.

Baal HaSulam’ın, Rabbi Şimon’un söyledikleri hakkında dediği gibi: ‘Yazılan, öncelikle ceplerin boş olduğu yere gitmeli, taşmalıdır’. ‘Cep’, kişinin parayı koyduğu yer olan Kli anlamına gelir; ‘cep’ eksiklik, ‘para’ eksikliğin dolumu demektir. Bu nedenle, kişinin cebi, yani bir eksikliği yoksa, bu dolum olmamasından bile daha kötüdür, zira bu bilinçsizlik olarak kabul edilir. Bu, kişinin ihsan etme arzusunun Kli’sine sahip olmadığının eksikliğinin hissiyatına sahip olmadığı durumda, acele etmesi gerektiğini ifade eder. Ne ile? Işıkla Kli arasındaki ve eksiklikle, dolum arasında geçiş alanı olan, dua ile ki burada kişi, ihsan etmek için çalışamadığını, bu eksikliği zaten hisseder.

8) Rabaş, Makale 42, Efendiye Mutlulukla Hizmet Et

Kutsal Zohar sorar: “Efendi kırık kalbe yakındır,” diye yazılmamış mı? Yaradan’a hizmet eden, yani niyeti ihsan etmek için olan kişi, mutluluk içinde olmalıdır, çünkü Yaradan’a hizmet etmektedir. Eğer kişi çalışma sırasında mutlu değilse, bu onun Yaradan’ın yüceliğini takdir etmediğine işaret eder. Bu nedenle kişi mutlu olmadığını hissederse, Yaradan’a dua etmeli; O’nun yüceliğini hissetmesi için kalbini ve gözünü açsın diye.

Ve burada iki durum gelişir:

1) Kişi Kral’ın yüceliğini hissetmediğine hayıflanır.

2) Kişi mutlu olur, çünkü tüm hüznü manevi yoksunluktan gelmektedir; yoksunlukları alma arzusundan gelen diğer insanlar gibi değildir.

Ve kişi ona bu bilgiyi -maneviyat için endişe duyup hayıflanmayı- kimin verdiğini anlamalıdır. Ve bu onu mutlu etmelidir, çünkü Yaradan ona manevi yoksunluk hakkında düşünceler yollamaktadır; buna “Efendinin kurtarışı,” denir ve bu nedenle de kişi mutlu olmalıdır.

9) Baal HaSulam, Şamati 47- O’nun Yüceliğini Bulduğun Yerde

O’nun yüceliğini bulduğun yerde, O’nun alçakgönüllülüğünü bulursun.” Bunun anlamı şudur; daima Dvekut (bağlılık, birlik) içinde olan kişi, Yaradan’ın kendini alçalttığını görür, yani Yaradan alçak yerlerde bulunur. Kişi ne yapacağını bilmez ve bu nedenle “yüksekte tahta çıkan, aşağısını, göğü ve yeri aşağı görür,” diye yazılmıştır. Kişi Yaradan’ın yüceliğini görür ve böylece “aşağısını aşağı görür,” yani kişi göğü yere indirir. Buna verilen tavsiye şudur; bu arzu, Yaradan’dan mı diye düşün, bundan daha yüce bir şeyimiz yoktur. Yazıldığı üzere: “Yoksulu bataklık çukurundan çıkarıp kaldırdı.” Önce, kişi bir arzusu olduğunu görmeli. Eğer görmezse, bunun için, neden yok diye dua etmeli. Kişinin arzusunun olmamasının nedeni farkındalık eksikliğidir. Bundan dolayı her Mitzva’da (emirde) kişi dua etmelidir, neden farkındalığı yok, neden Mitzva’yı bütünlük içinde yerine getirmiyor diye. Başka bir deyişle, alma arzusu öyle bir örter ki kişi hakikati göremez. Eğer böylesine alçak bir durumda olduğunu görürse, kişi kesinlikle bu durumda olmayı istemeyecektir. Bunun yerine, tövbeye gelene kadar her an çalışmasında gayret gösterecektir. Yazıldığı üzere: “Mezara kadar aşağıya indirdi; yukarıya çıkardı.” Bunun anlamı; Yaradan, günahkârın tövbe etmesini isterse, cehennemi ona öyle bir aşağılık yapar ki, günahkârın kendisi öyle olmayı istemez. Bu nedenle kişinin, Yaradan ona Tora ışığı vererek gerçeği göstersin diye yalvarıp dua etmesi gerekir.

10) Baal HaSulam, Şamati 5- Lişma Yukarı’dan Gelen Bir Uyanıştır ve Neden Aşağıdan Bir Uyanışa İhtiyaç Vardır?

Bilgelerimizin yazdıkları gibi; “Çalışmayı tamamlamak senin işin değil ve bu işte tembellik yapmakta da özgür değilsin.” Bu şu demektir ki, kişi aşağıdan bir uyanış sağlamalıdır, zira bu bir dua olarak algılanır. Dua bir ihtiyaç olarak sayılır ve bir ihtiyaç olmaz ise doyum da olmaz. Dolayısıyla kişinin Lişma’ya ihtiyacı olunca, doyumu Yukarı’dan gelir, yani kişi ihtiyacını karşılayacak şeyi alır. Şöyle ki kişinin çalışması Yaratan’dan Lişma’yı alabilmesi için sadece bir eksiklik ve Kli (Kab) oluşturması için gereklidir. Ancak, kişi asla bu eksikliğin karşılığını kendisi dolduramaz, doğrusu bu Yaratan’dan bir armağandır. Ancak, dua bütün olmalıdır, kalbin derinliğinden. Şöyle ki kişi yüzde yüz bilir ki kendisine dünyada Yaratan’dan başka hiç kimse yardımcı olamaz. Peki, kişi, Yaratan’dan başka hiç kimsenin yardımcı olamayacağını nasıl bilebilir? Kişi bunu ancak elindeki tüm gücü harcadıktan sonra kendisine hiç bir şeyin yardımcı olmadığını görünce anlayabilir. Dolayısıyla, “Yaradan adına” koşulunu edinmek için kişi dünyada elinden mümkün olduğunca gelecek her şeyi yapmalıdır. O zaman kişi tüm kalbiyle dua edebilir ve Yaratan duasını duyar.

11) Rabaş, Makale 25, Çalışmada Baştaki Ağırlık Nedir (1987)

Dua baştaki ağırlık ile olmalıdır, yani kişi mantık ötesi inanca sahip olmadığını hissettiği zaman, yani mantığı onu ihsan etmek için çalışmasını emretmediği zaman, kişi gene de öncelikli hedefinin Yaradan ile Dvekut ile ödüllenmek olduğunu anlamalıdır. Mantığı buna karşı geldiği için, mantık ötesi gitmelidir, ki bu çok zor bir iştir. Zira kişi, tüm organlarının karşı geldiği bir şeyi ona vermesini Yaradan’dan istemektedir, bu durumda Yaradan’a ettiği her dua, olağanüstü bir çalışmadır. Bu nedenle duaya, “kalpteki çalışma,” denir, bunun anlamı, kişi ona bunun tam tersini söyleyen, aklına ve mantığına karşı gelmeyi istemektedir. Bu nedenle, buna “beynin çalışması,” denmez, yani bu, kişinin aklı ve mantığı ile anlamaya çalıştığı şey değildir. Şöyle ki, burada kişi, bunun farkında olduğu bir durumda Yaradan’a hizmet etmeyi, mantığı ile anlamayı istemez. Aksine Yaradan’a yalnız mantık ötesi inanç ile hizmet etmek ister. İşte bu nedenle, duaya “kalpteki çalışma,” denir.

12) Rabaş, Makale 236, Tüm Dünya O’nun Nuru İle Doludur

Gerçeği edinmeye uygun olmanın öncesinde, kişi gerçeğin bilgisi ve hisleri ile ölçülmeyeceğine inanmak zorundadır. Aksine buna, “gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar” diye bakmalıdır. Bu yalnız ıslah olmak içindir ki böylece kişi mükemmelliğe erişebilsin ve başka bir gerçekliği değil, yalnız kendini hissetsin. Çünkü kişi, mantık ötesi inanç içinde yürümeye çalışmayı, kalbine koyduğu zaman, bununla hazırlanır ve yüzün ifşasını edinir, Zohar’da verilen, Şehina’nın Rabi Şimon Bar-Yohay’a verdiği yöntem ile. Böylece hissettiği çeşitli sırlar yoluyla kişi Yaradan’ın ışığının orada var olduğu inancına gelir ve bu onu, O’nun kutsal ışığının yüzünün ifşasını edinmeye hazırlar. Bu kişinin inancının büyüklüğü meselesidir, onu çeşitli aşağı ve gizli durumdan alıp çıkarır. Ve kendini bununla güçlendirdiği zaman Yaradan’dan kendini ifşa etmesini ister. Bunun hakkında Baal HaSulam şöyle demiştir, “liyakat kazanana kadar, uzağa kaç sevgilim,” zira Yaradan’ın ışığını ifşa etmeye uygun olmanın öncesinde, ondan bu talep edilir; “liyakat kazanana kadar, uzağa kaç sevgilim,” yani kendisini yarattıklarına ifşa etmemesi istenir, zira ifşa meselesi, yalnız yaradılışın ıslahı meselesidir.

Bu nedenle kişi kendisini iki şey için dua ederek güçlendirmelidir:

1. Yaradan’ın ışığını ifşa etmeye hazır olsun,

2. Yüzün ifşası için uygun olan kaplarla birleşmek için, Yaradan ona mantık ötesi inancını kuvvetlendirmesi için güç versin.

13) Rabaş, Makale 12, Bu Kandiller Kutsaldır (1991)

En önemlisi duadır. Şöyle ki, kişi mantık ötesi gitmekte ona yardım etmesi için Yaradan’a dua etmelidir, bunun anlamı şudur, kişinin çalışması sanki Keduşa’nın mantığı ile ödüllenmişçesine mutluluk içinde olmalıdır ve o zaman ne kadar da mutlu olacaktır. Benzer olarak, Yaradan’dan ona bu gücü vermesini talep etmelidir ki böylece bedeni mantığının ötesinde ilerleyebilsin. Başka bir deyişle her ne kadar beden ihsan etmek için çalışmaya razı olmasa da, kişi, Yaradan’dan, yüce bir Kral’a hizmet eden birine yakışacak şekilde, mutluluk içinde çalışabilmeyi ister. Yaradan’dan, böylece memnuniyetle çalışması için, ona Yaradan’ın yüceliğini göstermesini istemez. Aksine Yaradan’dan mantık ötesi çalışmanın içinde ona sevinç duymayı vermesini ister, şöyle ki halen mantığa sahipmiş gibi olmak önemlidir.

14) Baal HaSulam, Şamati 13 – Nar

Bu, boşluk yücelikle, yani mantık ötesi ile dolu olmalı demektir ve bu gücü vermesini Yaradan’dan istemek anlamına gelir. Bu, tüm bu boşluğun yaratılmış olduğu anlamına gelecektir, yani kişinin sadece Yaradan’ın Romemut’u ile doldurulmak amacıyla, boş olduğunu hissetme durumuna gelmesi anlamındadır. Başka bir değişle, kişi mantık ötesi her şeyi alma durumundadır. Ve bu “ve Yaradan böyle yaptı, insan Yaradan’ın huzurunda korkmalı,” sözünün anlamıdır. Bunun anlamı, kişiye bu boşluk hissi ona mantık ötesi inanç durumunu üstlenmeye ihtiyaç duyması amacıyla gelir. Ve bunun için Yaradan’ın yardımına ihtiyacımız vardır. Böylece o zaman, kişi Yaradan’dan mantık ötesine inanmak için kendisine güç vermesini istemelidir. Ortaya çıkan şudur ki, tam da o zaman kişi Yaradan’dan yardım istemeye ihtiyaç duyar, çünkü dışsal olan onun zıt olanı algılamasına imkân verir. Dolayısıyla, kişinin Yaradan’ın ona yardım etmesini istemekten başka bir tesellisi kalmaz. Bu konuda “Kişinin arzusu her gün kişinin hakkından gelir ve eğer Yaradan için değilse, kişi buna galip gelemez.” denir. Bu nedenle, bu koşul; kişinin, Yaradan’dan başka ona yardım edecek kimsenin olmadığını anlaması durumudur. Ve bu şudur: “Yaradan böyle yaptı, insan Yaradan’ın huzurunda korkmalı.” Korku meselesi inanç olarak anlaşılır ve ancak ondan sonra kişi Yaradan’ın onu kurtarmasına ihtiyaç duyar.

15) Rabaş, Makale 68, Çalışmanın Düzeni

Kişi keyif ve zevkin mantık ötesinde var olduğuna inandığı zaman, bunu bilinçli olarak hissetme koşuluna gelir, kendi içindeki kötülüğü tanır. Bu, şudur ki, böyle bir keyif ve zevki Yaradan vermektedir, tüm bu iyiliği mantık ötesinde görmesine rağmen, bunu fark etme koşuluna erişir. Şöyle ki, tüm organlarda kendi için almanın kötülüğünün var olduğunu hisseder ve bu kişinin bolluğu almasına engel olur. Bunu takiben, mantık ötesi inanç kişinin düşmanını mantık içinde hissetmesine neden olur, onu iyiye erişmekten alıkoyanı. Bu standarttır. Şöyledir; keyif ve zevke mantık ötesinde inandığı ölçüde, kötülüğün farkındalığı koşuluna gelir. Daha sonra, bu kötülük, bu keyif ve zevke boyun eğer, zira kötülüğün farkındalığının organlardaki hissiyatı kötülüğü ıslah eder. Bu öncelikle dua yoluyla yapılır, kişi Yaradan’dan her şeyi ihsan etmek için talep eder, buna Dvekut denir. Bu Kelim yoluyla amaç, açık İlahi Yönetim içinde ifşa olur, yani gizlemeye gerek yoktur, çünkü alabilen Kelim mevcuttur.

16) Rabaş, Makale 24, Çalışmada, Kişi Bir Oğul ve Bir Kız Doğurmalıdır, Ne Demektir? (1991)

Kişi razı olup Yaradan’dan yardım talep ettiğinde, “alma arzusu” denen, bir zarar-verici olduğuna ve birkaç çıkış ve inişten geçtikten sonra bundan çıkamayacağına karar verdiğinde, nihayet çıplak ve çaresiz kaldığını görmektedir. O zaman duası kalbinin derinliklerinden gelir. Şöyle ki, eğer Yaradan ona yardım etmezse, bunun üstesinden gelemeyecektir. Kişi her ne kadar mantık ötesinde yalnız Yaradan’ın yardım edeceğine inanıyor olsa da mantığının içinde bunu hissetmez, zira bilmektedir ki maneviyatta bir şeyler edinmek için kendisi gayret etmiş ve çaba göstermiştir. Ancak kişi tüm bu çabalardan sonra kendisinin alma arzusunun hükmünden çıkamadığını gördüğü zaman, mantığının içinde de ona yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğini görür. Bu durumda, bilgelerimizin söylediği üzere, “Adamın (kötü) eğilimi onu her gün yener, eğer Yaradan yardım etmezse, onu yenemez,” mantık ötesinde buna inanması gerekli değildir, Tora ve Mitvot’u yerine getiren ve “mantık ötesi inanan,” Yaradan’ın sıradan hizmetkârlarının yolu budur, böylece Yaradan onlara yardım eder. Daha doğrusu, ihsan etmek için çalışmak isteyenler için bu mantık ötesi inanmak zorunda oldukları ve böylece Yaradan’ın onlara alma arzusunun hükmünden kurtulmaları için yardım edeceği, mantıklıdır.

17) Rabaş, Makale 28, Çalışmada, “Ekleme ve Geri Alma,” Ne Demektir?

Kişi mantık ötesi inanmalı ve organlarında hissedilen Yaradan’a zaten inanmakla ödüllendirildiğini düşünmelidir ve böylece Yaradan’ın bütün dünyayı iyi olan ve iyilik yapan olarak yönlendirdiğini görür ve hisseder. Her ne kadar mantık içinden baktığında tersini görse de mantık ötesinde çalışması gerekir ve ona sanki organlarında zaten hissedebilecekmiş gibi görünmesi gereken odur ki, gerçekten de Yaratan, dünyaya, iyi olan ve iyilik yapan olarak rehberlik eder. Burada, kişi amacın önemini kazanır ve hayat bulur, yani Yaradan’a yakın olmaktan sevinç duyar. Ve böylece bir kişi, Yaradan’ın iyi olduğunu ve iyilik yaptığını söyleyebilir. Ve Yaradan’a, “Sen bizi diğer milletlerin arasından seçtin, bizi sevdin ve bizi istedin,” diyecek gücü olduğunu hisseder, zira artık Yaradan’a şükretmek için bir nedeni vardır. Ve maneviyatın önemini hissettiği ölçüde, Yaradan’ı över ve O’na şükreder. Kişi, “Her zaman Yaratan’ın övgüsü oluşturmalıdır,” denen maneviyatın önemini hissetmeye başladığı zaman, sol çizgiye geçmesi gereken zamandır. Kişi, sadece Yaradan uğruna çalışmak için gerçekten istekliyse, mantık içinde Kralın önemini gerçekte nasıl hissettiğinin eleştirisini yapmak zorundadır. Mantık içinde, çıplak ve muhtaç durumda olduğunu gördüğü zaman, maneviyatı yalnız mantık ötesinde önemli görür, bu hesaplama kişinin içinde bir eksiklik ve tam bir aşağılık durum içinde olmanın acısını yaratabilir. Böylece, yoklukta olduğu için yürekten dua edebilir.

18) Rabaş, Makale 23, Gece Yatağımda

Bir adamın içinde üç ortak vardır: Yaradan, babası ve annesi. Babası ona, kişinin içindeki beyazı verir; annesi, içindeki kırmızıyı ve Yaradan ruhu verir… ‘Babası beyazı verir’, dediğimiz gibi, tamlığa, bütünlüğe, ‘beyazlık’ denir, burada kir yoktur. Burada kazanım iki mislidir: 1) Bu yolda, kişi, tamlığa ve bütünlüğe, yani Yaradan’a bağlanmış olmaktan mutluluk duyar. O’nun verdiğinin, bütünlük ve tamlık olduğuna inanır. Bütünlük, kişiyi tam ve bütün yapar, bütün ve tam da hissettirir. Doğal olarak kişi, bundan besin sağlar, böylece yaşayabilir, devam edebilir ve kutsal çalışmayı yapacak gücü bulabilir. 2) Kişinin kutsallık çalışması boyunca edindiği öneme göre, tam anlamda saf olmayan çalışmasıyla ilgili, eksiklik hissetmesi için bir yeri olacaktır. Şöyle ki, o zaman kişi çalışmadaki ihmalinden dolayı, ne kadar kaybettiğini fark edebilir, çünkü Yaradan’ın önemiyle, kendi alçaklığını, aşağıda oluşunu karşılaştırabilir ve bu, ona çalışmasında enerji verir. Ancak, kişi ayrıca kendisini düzeltmelidir, yoksa karanlıkta kalır ve ‘İhsan etme kapları’ denen, ona uygun Kelim’de (kaplar) parlayan gerçek ışığı göremez. Eksikliklerinin ıslahı için çalışırken, Kelim’in ıslahına, Nukva, eksiklik, denir. Bu, ‘Annesi, kırmızıyı verir’ olarak kabul edilir. Şöyle ki, kişi, o zaman, yoluna engel olan, onu hedefe ulaşmaktan alıkoyan, kırmızı ışığı görür. Sonra dua zamanı gelir, zira kişi, ‘akıl ve kalp’ meselesinde yaptığı çalışmanın ölçüsünü ve ihsan etme çalışmasında ilerleme kaydetmediğini, görmüştür. Ayrıca, bedeninin, kendi doğasının üstesinden gelebilmek için, zayıf olduğunu, büyük bir güce sahip olmadığını da görür. Bu sebeple, eğer Yaradan ona yardım etmezse, kaybedeceğini görür, yazıldığı gibi (Mezmurlar 127), ‘Efendi, evi inşa etmezse, inşa etmek için çalışanlar, boşuna çalışırlar’. Bu ikisinden, yani ‘baba ve anne’ denen, bütünlük ve eksiklikten, ona yardım edenin, ona bir ruh, yaşamın ruhunu verenin, Yaradan olduğu ortaya çıkar. Ve o zaman bebek, dünyaya gelir.

19) Rabaş, Makale 10, Çalışmada, “Ekin Olgunlaştığında Kral Tarlasında Ayakta Durur,” Ne Demektir? (1991)

Sol çizgide yürüyen birisi, ıslahı için iniş ve düşüş beklemediği için yukarıdan kendisine bir uyandırılış gelmesini bekleyecektir. Bunun yerine kendine solu çeker ve sonra düşüş durumunda olduğunu görür, yani ihsan etmek için tek bir arzu kıvılcımı bile yoktur, kendi menfaati için bile. Ve böylece dua etmeye gelebilir. Bilgelerimizin Davud hakkında söyledikleri hakkında Baal Sulam’ın dediği gibi, “Şafağı ben uyandırırım, şafak beni değil.” Şöyle ki, Kral Davud şafağı beklemedi, şafağa “siyah” denir, karanlıktır, yani karanlık onu uyandırır. Bunun yerine o karanlığı uyandırdı. Yaradan’dan onun için Yüzünü aydınlatmasına dua etti ve böylece karanlığa hazırlanmak için zaman kazansın ve karanlığı ıslah etmek giderek kolaylaşsın diye. Yukarıda bahsedilen iki çizgi -sağ ve sol-, üçüncü bir çizgiyi, orta çizgiyi yaratır. Bu tıpkı atalarımızın söylediği gibidir “Ve Yaradan özü ve ruhu içine yerleştirir.” Bu nedenle kişi, iki çizgideki çalışmasını tamamladığında, içindeki tüm kötülük ifşa olur. Bu böyledir çünkü iki çizgi birbirini çürüten iki ayet gibidir. Kişi, düşüş ve yükselişlerin bir sonunun olmadığını görür ve ihsan etme arzusunu edinmesine yardım etmesi için Yaradan’a içtenlikle dua eder.

20) Rabaş, Makale 300, Kıtlık İçinde Ekmek Yiyeceğin Toprak

Zohar’da yazıldığı gibi, kişi gece ve gündüz Tora ile uğraşmalıdır, gece ve gündüz onun için eşit olmalıdır. Başka bir deyişle, bütünlük olan durumuna “gündüz,” bütünlük olmayan durumuna “gece,” denir, bunlar eşit olmalıdır. Şöyle ki, eğer amacı Yaradan hatırı için ise kişi O’na memnuniyet vermek ister ve eğer Yaradan onu bütünlük olmayan durumda tutmak istiyorsa, kişi buna da razı olur. Rızasını, çalışmasını sanki bütünlük durumunda olmakla ödüllenmişçesine yaparak, gösterir. Kişi için gece ve gündüz eşit olduğunda, buna “kabul etmek,” denir. Ama eğer farklılık varsa, bu fark ölçüsünde ayrılık vardır ve bu ayrılıkta dışarıdakilere tutunma vardır. Bu nedenle, eğer kişi farklılık hissederse, Yaradan’a, onun için farklılık olmamasında ona yardım etmesi için dua etmelidir ve böylece bütünlükle ödüllenir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,076