e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Sabah Dersi Materyalleri > Kabala Kütüphanesi > Sabah Dersi 2019 > Sabah Dersi Materyali – Ağustos – Düşüş Zamanında Nasıl Hareket Edilir

Sabah Dersi Materyali – Ağustos – Düşüş Zamanında Nasıl Hareket Edilir

1) Baal HaSulam, 25. Mektup

Sevgiden tövbe eden kişi, tam bir Dvekut’la yani en yüksek dereceyle ödüllendirilir ve günahları için hazır olan kişi cehennemdedir. Bunlar realitenin birbirine en uzak iki ucudur. Öyle görünüyor ki, her şeyin önceden düzenlenmiş olduğunu göstermesi ve her bir ruhun zaten onun ışığında, iyiliğinde ve sonsuzluğunda yapılandırılmış olması haricinde, “bütünlük” olarak adlandırılması gereken “tövbe” kelimesiyle ilgili olarak çok dikkatli olmalıyız. Utanç ekmeği nedeniyle çamurdan bedenle kıyafetlenene kadar, ruh kısıtlamaya gider ve sadece bu şekilde yaptığı tüm kötü eylemlerden elinde kalan ödülle beraber, Tzimtzum’dan (kısıtlama) önceki köküne döner. Ödül genel olarak gerçek Dvekut’tur, yani ruh, utanç ekmeğinden kurtulur, çünkü onun alma kapları ihsan etme kaplarına döner ve formu O’nu Yapan’la eşitlenir, bunu sana sık sık anlatmıştım. Düşme, yükselme amacıyla olursa, düşüş değil, yükseliş olarak kabul edilir. Gerçekte düşüşün kendisi, duanın harfleri bereketle dolu olduğu için yükseliştir, kısa bir duada harflerin eksikliği nedeniyle bereket az olur

3) Baal HaSulam, Şamati 172- Engeller ve Gecikmeler Konusu

Önümüze çıkan tüm engeller ve gecikmeler bir nevi yakınlaştırmadır. Yaradan bizleri yakınlaştırmak ister. Tüm bu engeller sadece bizleri yakınlaştırır, zira bunlar olmasaydı Yaradan’a yakınlaşma imkânımız hiç olmazdı. Bunun nedeni, bizlerin maddeden yaratılmış olması ve Yaradan’ın ise en yüce olmasıdır. Sadece kişi yakınlaşmaya başladığı zaman aramızdaki mesafeyi hissetmeye başlar. Dolayısıyla kişinin aştığı her engel, yolu kişiye yakınlaştırır. (Bunun nedeni kişinin uzaklaşan bir çizgide ilerlemeye alışmasıdır. Dolayısıyla kişi ne zaman kendisini uzak hissederse, süreçte hiçbir değişim etkisi yapmaz, zira baştan biliyor ki uzaklaşan bir çizgide ilerliyor. Bunun böyle olmasının sebebi, gerçeğin bu olduğundandır: bizler ile Yaradan arasındaki mesafeyi tarif edecek kelimeler yoktur. Bu yüzden, her zaman kişi, mesafeyi düşündüğünden daha uzak hisseder, ancak bu, kişi için tartışma konusu olmaz.)

4) Rabaş, Makale 44, Çalışmada, İsteğe Bağlı Savaş, Nedir?

Bir Bilgenin Meyveleri Kitabında yazıldığı üzere, ““Benim sevgilim ceylan gibidir,” bilgelerimizin dediği üzere, “Nasıl ki ceylan koşarken ardına bakar, Yaradan da İsrail’i terk ettiğinde yüzünü geriye çevirir.” Böylece yüzü Ahoraim haline gelir, yani İsrail’le tekrar bir olmak için şiddetli bir arzu ve özlem haline gelir. Bu İsrail’in içinde de Yaradan’a bağlanmak, tutunmak için şiddetli bir arzu ve özlem yaratır, bu arzu ve özlemin ölçüsü yüzün kendisidir. Bunu şöyle yorumlamalıyız; kişi aşağı bir durumdayken bu durum Yaradan ondan uzaklaştı ve kişinin çalışma için hiçbir arzu ve özlemi yok demektir. Bu Yaradan kişiye maneviyatı tatsız bir şekilde veriyor demektir. Dahası kişi kaçmak ve bu çalışmayı tamamen unutmak ister. Bu Yaradan ona Aharaim’i gösteriyor demektir. Yaradan’ın Panim’i O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusudur ve Ahoraim bunun tam tersidir. Yaradan kişiye neden Ahoraim’i gösterir? Bu maksatlıdır, bununla kişi Yaradan ile Dvekut’a doğru bir ivme kazanır, zira artık aynı aşağılık koşulda kalamaz. Buradan anlaşılan şudur ki, Ahoraim’in içindeyken Panim farkına varılır.

5) Rabaş, Makale 5, Çalışmada, “İsrail sürgündeyken, Şehina da onlarladır,” Ne Demektir? (1988)

İsrail sürgündeyken, Şehina da onlarladır,” sözünün anlamı nedir? Rabbi Şimon Ben Yohay’ın dediği gibi, “Ne zaman sürgüne giderlerse Şehina da onlarla beraberdir.” “İsrail Yaradan tarafından ne kadar da sevilir,” diye sözünü ettiği bu çalışmanın faydası nedir? Bunu şöyle yorumlamalıyız, kişi kendini sürgünde hissettiği zaman, yani çalışmada sürgünün tadını aldığı ve sürgünden kaçmak istediği zaman, bunun anlamı şudur ki kişi nereye sürgün edilirse edilsin, Şehina da onlarla beraberdir. Şöyledir, Şehina onların sürgünün tadını almasını sağlar. “Onlarla beraber,” sözünün anlamı şudur, Şehina onlara bağlıdır ve onlar Şehina’dan ayrılmamışlardır, onlar bunun düşüş olduğunu söylerler. Aksine şimdi Şehina ona, böylece Keduşa’nın derecesine tırmansın diye bir itiş vermekte ve kendini düşüş kıyafetine büründürmektedir. Kişi bunun böyle olduğunu bilir ve inanırsa, bu ona cesaret verir ve mücadeleden kaçmaz, ihsan etme çalışmasının kendisi için olmadığını söylemez, çünkü her zaman kendisinin yükseliş ve alçalış durumunda olduğunu ve durumların bir sonu olmadığını görür ve çaresizliğe düşer. Ama eğer inancın yolunda yürürse ve bilgelerimizin sözlerine inanırsa, o zaman bunun tersini söylemelidir.

6) Rabaş, Makale 29, Lişma Ve Lo Lişma (1986)

İhsan etme yolunda yürümek isteyen birisi, şunu anlamalıdır; yukarıdan ona özel bir muamele yapılmıştır, önceki durumundan aşağı indirilmiştir ki böylece amacını, yani insandan isteneni, Yaradan’ın insana vermek istediğini gerçekleştirsin. Ancak yükseliş durumunda olduğunda, Tora ve Mitzvot’a karşı arzusu olduğunda, maneviyat hakkında endişe etmesine gerek yoktur. Bunun yerine, böyle mutlu olduğu için, tüm yaşamı boyunca bu halde kalacağını görür. Anlaşılacağı üzere, aldığı iniş, kişinin kendi iyiliği içindir; yani, biraz bütünlüğe sahip olduğunu düşündüğü içinde, bulunduğu bu durumdan aşağıya indirilerek, özel bir muamele görmüştür. Bu, onun içinde bulunduğu bu durumda tüm yaşamı boyunca kalmaya razı olmasından da açıkça bellidir. Fakat şimdi, maneviyattan uzak olduğunu görür ve şöyle düşünmeye başlar: ‘Gerçekte benden istenen nedir?’ Ne yapmalıyım? Erişmem gereken amaç nedir?’ Çalışmak için gücü olmadığını görür ve kendini ‘Cennetle, yeryüzü arasında’ bir durumda bulur. Öyle ki insanın güçlenmesine, yalnızca Yaradan yardım edebilir; kişi kendi başına, ölüme mahkûmdur. Bunun hakkında şöyle söylenmiştir (Isaiah, 4:31): ‘Sadece Efendi’ye ümit bağlayan, yeniden güç kazanacaktır’. Bu, Yaradan’a ümit bağlayanlar anlamındadır. Yani dünyada, her seferinde, onlara yeniden güç kazandırarak yardım edecek, başka kimsenin olmadığını görenler demektir. Bunu takiben, bu iniş aslında yükseliştir, yani hissettikleri bu iniş, onların bir sonraki dereceye yükselmelerini sağlar, zira ‘Kli olmadan, ışık olmaz.’

7) Rabaş, Makale 6, Çalışmada İbrahim’in Sığır Çobanı ve Lot’un Sığır Çobanı Ne Demektir?

Her başlangıçta kişi, cennetin boyunduruğunu yeniden üstlenmelidir, dün Yaradan’a inancı olması yeterli değildir. Bu nedenle her defasında cennetin krallığını edinmek, yeni bir durum olarak kabul edilir, yani kişi cennetin krallığından boş olan bir yer alır ve onu cennetin krallığı ile doldurur. Böylece kişi şimdi daha önce var olmayan yeni bir şeyi açıklığa kavuşturmuştur, boş bir yeri almış ve onu cennetin krallığı ile doldurmuştur. Buna yeni bir kıvılcımı Keduşa’ya yükseltmek denir. Birçok yükselişler yoluyla, kişi, daima boş olan yerden Keduşa’ya kıvılcımlar yükseltir. Böylece her inişle yeni bir başlangıç gelir ve yeni kıvılcımlar yükselir. Bu nedenle kişi inişte olduğunu gördüğü zaman, mücadeleden kaçmamaya dikkat etmelidir, ilerlemediğini görse bile. Aksine her defasında yeniden başlamaya gayret etmelidir. Bu nedenle kişi yükseldiği zaman, tekrar eski durumuna geri geldiğini söylememelidir. Yani çalışması ile hiçbir şey yapmamıştır, çünkü şimdi eski çalışmasına geri geldiğini düşünmektedir. Aksine kişi her defasında bunun yeni bir durum olduğuna ve bu duruma ait yeni kıvılcımlar yükselttiğine inanmalıdır.

8) Rabaş, Makale 22, Tüm Tora Tek Bir Kutsal İsimdir

Her zaman amacı göz önüne almalıyız, bu “O’nun yarattıklarına” iyilik yapmaktır. Eğer kötü eğilim gelir ve kişiye Firavunun sorularını sorarsa, kişi bunları aciz bahanelerle cevaplamamalıdır, demelidir ki, “İşte şimdi senin bu soruların sayesinde ihsan etme çalışmasına başlayabilirim.” Bunun anlamı şudur; bizi bulunduğumuz kademeden aşağıya indirmek için gelen kötü eğilimin soruları hakkında konuşmamalıyız. Tam tersine, şimdi bu bize çalışacak bir yer vermekte ve biz bu sayede tamamlanmış olma kademesine yükseleceğiz. Bu dünyadaki her üstesinden gelmeye; “Yaradan’ın hizmetinde yürümek” denir, zira her kuruş büyük bir miktara eklenir. Her defasında üstesinden gelir ve bolluk ve bereketi edinen bir Kli haline gelmek için gereken miktara belli ölçüde ekleme yaparız. Üstesinden gelmek demek, alma kabından bir parçayı alıp ihsan etme kabına eklemek demektir. Bu üzerine Aviut (kalınlık, alma arzusu) koymamız gereken Masah (perde) gibidir. Eğer kişinin alma arzusu yoksa, üzerine Masah koyacağı bir şeyi de yoktur. Bu nedenle, kötü eğilim bize yabancı düşünceler getirdiğinde, bu düşünceleri almak ve mantık ötesi yükselmek zamanıdır. Bu, kişinin her şeyi ruhunun arzusuyla yapacağı bir şeydir. Şimdi kişi bu hizmetten geri çevrildiğini söylememelidir. Aksine yukarıdan kendisine düşünceler ve arzular verildiğini ve böylece bunları Keduşa’ya (Kutsallığa) almak için yer olduğunu söylemelidir. Bunun hakkında söyle denmiştir: “Yaradan’ın yolları düzdür, erdemli orada yürür, günahkâr ise düşer.

9) Rabaş, Makale 1, Çalışmada, “Bizim Senden Başka Kralımız Yok,” Nedir?

Yazıldığı üzere (Mezmurlar 89) ‘Sonsuza kadar, Yaradan’ın merhametini şarkılarla öveceğim; bütün nesillere kendi ağzımla senin sadakatini bildireceğim’. Kişi, ‘Sonsuza kadar, Yaradan’ın merhametini şarkılarla öveceğim’ sözünü ve eksikliklerle dolu olduğunu ve kalbinin, Yaradan’la bütün olmadığını gördüğünde, Yaradan için şarkı söylemenin nasıl mümkün olduğunu anlamalıdır. Ve kişi Yaradan’dan uzak olduğunu ve hatta bazen mücadeleden kaçmak istediğini hisseder. Bunun, Yaradan’ın merhameti olduğunu ve Yaradan’ı, bunun için şarkıyla öveceğini nasıl söyleyebilir ki? Kişi bu aşağı durumda oluşunun nedeninin, şimdi daha kötü olması yüzünden olduğunu söylememeli, aksine şimdi, tüm yaptığı işler, yalnız cennet hatırına olsun diye, kendini düzeltmek istemektedir. Yukarıdan ona gerçek durumu, yani bedeninde gerçekte ne olduğu gösterilmektedir ki bu çok gizliydi ve dışarıdan görülmüyordu, ama Yaradan şimdi ona bunu göstermekte. Bunun hakkında denilebilir ki Yaradan’ın ona içindeki kötülüğü göstermesi merhamettir, zira böylece gerçeği bilecek ve Yaradan’dan gerçek bir dua ile talepte bulunabilecek. Böylece şimdi bir yandan Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu görebilecek ve diğer yandan da kişi Yaradan’ın kendisine yakın olduğunu ve ona ihtimam gösterdiğini ve ona eksikliklerini gösterdiğini söylemelidir. Bu nedenle kişi, merhametin var olduğunu söylemelidir, yazıldığı üzere; “sonsuza kadar Yaradan’ın merhametine şarkı söyleyeceğim.” Bu şudur, kişi bir yandan neşelidir ve şarkı söylemesi bundandır ve diğer yandan tövbe etmesi gerektiğini, yani Yaradan’ın onu yakınına getirmesi ve ona ihsan etmek için arzu, yani ikinci bir doğa vermesini istemesi gerektiğini görür.

10) Baal HaSulam, 5. Mektup

Gerçekten seviniyorum, ancak gizli olan bozukluk ümitsiz bir durum ve onun yüzeye çıkması büyük bir kurtuluş olduğundan, henüz ortaya çıkmamış ama çıkması gereken bozukluklardan dolayı da üzüntü duyuyorum. Kural şudur ki, kişi sahip olmadığı bir şeyi veremez. Ve eğer şimdi ortaya çıkıyorsa, hiç şüphe yoktur ki gizli olanla değil, onunla başlamamız için oradadır. Bu yüzden deliklerinden çıktıkları zaman mutlu oluyorum, çünkü gözlerini onlara dikersen hepsi bir kemik yığınına dönüşür.

11) Rabaş, Makale 30, Çalışmada Menora’yı Yakmak Ne Demektir? (1989)

Elinden geldiği kadar çok çalışıp çabalayan ve iniş ve çıkışlardan geçen kişi, karanlığın tadını tattığını söyleyebilir, çünkü kendi başına alma arzusunun üstesinden gelemez. Böylece gerçeğin yolunda yürürken aldığı bu düşüşler, alacağı yardım hissiyatının araçlarıdır. “Arınmaya gelene yardım edilir,” diyen bilgelerimize inanmalıyız. İlerleme kaydetmediğini gören kişi mücadeleden kaçmamalıdır. Kişi bazen, “bu çalışma bize göre değildir, bu mücadele yolunun üstesinden gelebilen özel kişiler içindir,” diyen casusların arasından geçer. Bütün bunlar ona, her defasında ne kadar ilerleme kaydettiğini görmek zorunda hissettiği için gelir. Halbuki, karanlığı edinerek ilerlemek zorunda olduğu kişinin aklına gelmez, ihtiyacı olan tek Kli budur. Dolum almak için bir Kli gereklidir. Şöyle ki, eğer eksikliğinin dolumu yoksa, kişi karanlık hisseder. Bu nedenle, kişi çalışmada ilerlemediğini söylememelidir. Bu doğru olmadığı için mücadeleden kaçmak ister, zira her defasında ışığı edinmekten ne kadar da uzakta olduğunu görür, zira Yaradan ona “alma arzusu,” denen bir Kli vermiştir. İhsan etme arzusunu kendi başına elde edemez ve o zaman dünyasının karadığını görmeye başlar. İşte o zaman ışık, yani yukarıdan yardım gelir. Yazıldığı gibi, “Arınmaya gelene yardım edilir.”

12) Rabaş, Makale 195, Din Niteliğinin Rahamin Niteliği İle Birleşip Bütünleşmesine Dair

Çalışmanın temeli, seçmek, yani Lişma Behina’sı ile bir olmaya erişmek için hayatı seçmektir. Ve bununla kişi Hayatın Hayatı ile bir olmaya erişir. Ve ilahi yönetim açık olduğu zaman seçim yapmaya yer yoktur, bu nedenle yukarıdaki Din niteliğinde olan Malhut’u Enayim’e (gözlere) yükseltir ve böylece gizleme yapılmış olur. Yani aşağıdaki yukarısı için bir eksiklik hisseder, yukarıdaki Gadlut’da olmadığı için. Daha sonra yukarıdakinin nitelikleri aşağıdakininki ile yerleşir, yani eksiklik kalmaz. Bunu takiben, bu kaplar aşağıdaki ile eşitliğe erişir, yani aşağıdaki için geçim kaynağı olmadığı gibi yukarıdaki için de geçim kaynağı yoktur, bu nedenle kişi Tora ve Mitzvot’u tatmak zorundadır, çünkü geçimleri (rızıkları) yoktur. Ve böylece seçim yapmaya yer olur, yani aşağıdaki şunu söylemelidir; hissettiği tüm bu gizlilik, yukarıdakinin, aşağıdakinin hatırına kendini kısıtlaması yüzündendir. Ve buna “İsrail sürgüne gitti, kutsallık da onlarla sürgüne gitti” denir ve hangi lezzeti tadarsa onu söyler, yani o hayatın tadını alacak nitelikte değildir, onun fikrine göre gerçekte geçimi (rızkı) yoktur. Eğer kişi bunun üstesinden gelirse, bu besinlerde tattığı acı tadın, kendisinin bu bolluğu almaya uygun kapları olmadığı için böyle olduğunu söyler, zira kapları ihsan etme kabı değil, alma kabıdır. O vakit, yukarıdakinin kendini gizlemesine esef eder ve bununla aşağıdakinin Laşon Hara (iftira) için yeri vardır, bu aşağıdakinin MAN’ı yükseltme Behina’sıdır. Böylece yukarıdaki AHP’ını yükseltir. Bu yükseltme meselesi şudur; Yukarıdaki aşağıdakine, aşağıdakinin ifşa edebileceği AHP kapları içinde, övgü ve sevinci gösterir. Bu durumda, aşağıdaki bakımından, Galgalta ve Enayim’e yükselmiş olur, aşağıdaki yukarıdakinin erdemini görür. Böylece aşağıdaki yukarıdakinin AHP’ı ile birlikte yükselir.

13) Baal HaSulam, Şamati 42- Bu Çalışmada ELUL Kısaltması Nedir

Önce, O’nun yüzünün gizliliği Ahoraim (arkası dönük) algısı olmadan ve O’nun yüzünün ifşasının önemli olduğunu söylenmeden önce ifşa edilmesi mümkün değildir. Bunun anlamı şudur; kişi sanki O’nun yüzünün ifşasını edinmiş gibi mutluluk içinde olmalıdır. Ancak kişi gizliliği, ifşa ediliş gibi takdir etmeye devam edemez, ihsan etmek için çalışmak dışında. O zaman der ki: “Çalışma sırasında ne hissettiğim umurumda değil, çünkü benim için önemli olan şu; ben Yaradan’a ihsan etmek istiyorum. Eğer Yaradan, benim Ahoraim formunda çalışmamdan daha memnun kalacağını anlarsa, bunu kabul ederim. Ancak hâlâ alma kıpırtıları varsa, kişiye düşünceler gelir ve Yaradan’ın bu dünyayı “iyidir ve iyilik yapar,” tavrı ile yönettiğine inanmakta zorlanır. HaVaYaH adındaki Yod harfinin anlamı şudur; Yod, “içinde hiç beyaz olmayan siyah nokta” denenin ilk harfidir, yani tam bir karanlık ve O’nun yüzünün gizli olmasıdır. Bu demektir ki, kişi hiçbir desteklenmenin olmadığı bir yere, tamamen karanlık bir duruma gelmesi ile bu Üst Dünya’daki en düşük idraktir ve bu aşağıdakine Keter olur, Keter kabı ihsan etme kabı olduğu için.

14) Rabaş, Makale 21, Ayın Kutsanması

Kişi en düşük durumda iken, cennet krallığının yükünü kabul etmelidir ve bu durumda dahi, bundan daha düşük bir şey olmadığını, yani kişinin tamamen mantık ötesinde, akıl ve hislerinden, üzerine bir temel inşa etmek için kesinlikle hiçbir destek almadığını söylemeliyiz. Bu durumda kişi, cennet ve yer arasında duruyormuş gibidir, tamamen desteksizdir, çünkü her şey mantık ötesindedir. Böylece kişi, tamamen alçakta olduğu bu koşulu ona Yaradan’ın gönderdiğini söyler, çünkü Yaradan, cennetin krallığının boyunduruğunu, bu alçakgönüllülük durumunda almasını istemektedir. Böylece kişi bunu üstlenir, çünkü mantık ötesi inanır ki şu an içinde bulunduğu durum, kendisine Yaradan’dan gelmiştir, yani Yaratan’ın onun bu dünyada olası en düşük durumunu görmesini istiyor. Her halükârda, her koşulda kişi Yaradan’a inandığını söylemelidir ve buna “koşulsuz teslimiyet” denir. Şöyledir, kişi Yaradan’a, “Eğer bana ‘Tüm dünya O’nun ihtişamı ile doludur,’ durumunu hissedeceğim iyi bir his verirsen, sana inanmaya razıyım,” demez. Aksine maneviyata dair hiçbir anlayışı ve hissiyatı yokken cennet krallığının yükünü kabullenir ve Tora ve Mitzvot’u yerine getirir. Daha doğrusu cennet krallığının yükünü koşulsuz kabul eder.

15) Baal HaSulam, Şamati 19, “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir?

Kişi bazen Cennetin Krallığı’nın yükünün üstlenilmesi çalışmasını küçümser; bu karanlık bir hissiyatın zamanıdır. Yaradan’ın dışında onu bu durumdan hiç kimsenin kurtaramayacağını gördüğü zamandır. O zaman kişi, Cennetin Krallığı’nı kendi üzerine mantık ötesinde alır, bir öküzün yükü çektiği ve bir eşeğin yükü taşıdığı gibi. Kişi şimdi Yaradan’a bir şeyler verebileceği için memnun olmalıdır. Ve Yaradan onu Yaradan’a verecek bir şeyi olmasından memnun kalır. Fakat kişi her zaman bunun süsleme denen hoş bir çalışma olduğunu söyleyecek güce sahip olmaz, ama bu çalışmayı küçümser. Kişi için, beyazlığın çalışması yerine bu çalışmayı seçtiğini söyleyebilmesi ağır bir koşuldur. Yani kişi çalışması esnasında karanlığın tadını hissetmez ama çalışmanın tadını hisseder. Bu demektir ki o zaman kişi, mantık ötesinde Cennetin Krallığı’nın yükünü kendi üzerine almak üzere, alma arzusuyla hemfikir olarak çalışmak zorunda değildir. Eğer kişi kendini yenerse ve şimdi mantık ötesi inancın Mitzva’sına (emir) uyduğunda bu çalışmanın keyifli olduğunu söyleyebilirse ve bu çalışmayı süsleme olarak kabul ederse, buna “Mitzva’nın bir sevinci” denir.

16) Baal HaSulam, Şamati 96- Çalışmada Ambar Ve Şarap İsrafı Nedir?

Zaten en dibe inmiş olduğu için kişinin çalışmada daha fazla aşağıya inecek yeri olmadığından bu çalışmanın amacı aslına uygun ve doğaldır. Bu böyledir, çünkü yüce olmaya ihtiyacı yoktur, çünkü onun için bu daima yeni bir şey gibidir. Bu demektir ki, o daima çalışmaya şimdi başlamış gibi çalışır. Cennet Krallığının sorumluluğunu mantık ötesi kabullenerek çalışır. Çalışma düzeninde oluşturduğu temel en aşağı seviyedir ve tüm çalışmayı mantık ötesi yapar. Yalnızca gerçek bir aptal inancını oturtacağı bir temel olmadan, yani destek almadan ilerleyecek kadar aşağıda olabilir. Kişi bu çalışmayı büyük bir mutlulukla kabullenir, sanki bilgisi ve inancının kesinliğini oturtabileceği bir görüşü varmış gibi. Ve bu mantık ötesinin ölçüsü sanki mantıklıymış gibinin ölçüsü kadardır. Dolayısıyla yolunda ısrar ve sebat ederse asla düşmez. Tersine yüce bir Krala hizmet ettiğine inanarak daima memnuniyet içinde olur.

17) Baal HaSulam, Şamati 33- Haman İle Kefaret Günlerinin Kuraları

Gerçekten de bilmemiz gereklidir ki, kişiye, sanki “İyi ve İyilik yapan” bir rehberliğe karşıt gibi görünen her şey, sadece insanı, bu çelişkileri aşmak için Üst Işığı çekmeye zorlamak için vardır, yoksa kişi bunların üstesinden gelemez. Bu durum, kişinin Dinim (yargı) demek olan çelişkiler var olduğunda, ”Yaradan´ın Yüceliği“ koşulunu genişletmesidir. Bu demektir ki, bu çelişkiler, kişi onların üstesinden gelmek istediğinde, yalnızca Yaradan’ın Yüceliğini büyüterek, çözülebilir. Bundan çıkan sonuç, Yaradan’ın yüceliğini çekmeye sebep olan tam da bu Dinim’dir. Bu “Ve paltosunu ona fırlattı” cümlesinin anlamıdır. Bu demektir ki, kişi sonra bütün bu Aderet Zear´ları (Saç Örtüsünü) O´na yani Yaradan´a atfeder. Bu demektir ki kişi artık Yüksek Işığı bunların üzerine çeksin diye, Yaradan’ın ona bilerek bu örtüyü verdiğini görür. Fakat bu, kişi bunu ancak, başlangıçta onda bulunan, bu çelişkilerin ve Dinim’in üzerinde duran Işığı edindikten sonra görebilecek, anlamındadır. Bu böyledir, çünkü kişi, Zearot (saçlar) yani düşüşler olmadan yüksek Işık´ın duracak yeri olamayacağını görür, zira Kli olmadan Işık olmaz. Bu nedenle kişi, tüm bu edindiği Yaradan’ın Yüceliği koşulunun onda var olan Zearot (saçlar) ve çelişkiler aracılığıyla olduğunu görür. Bu, “Yukarıdaki Yaradan her şeye kadirdir” sözünün anlamıdır. Bu demektir ki, Yaradan’ın Yüceliği Aderet vasıtasıyla edinilir ve bu, “Yaradan’ın yüceliği onların ağzında olsun” anlamındadır.

18) Baal HaSulam, Şamati 13 – Nar

Var oluşun olmadığı bir yerde yalnız boşluk olur, yazıldığı üzere: “Dünya hiçbir şeyin üzerinde asılı değildi.” Boş yerin doluşunun ölçüsünün ne olduğunu nasıl bulursunuz? Bunun cevabı, kişinin mantık ötesine yükselmesi kadardır. Bu, boşluk yücelikle, yani mantık ötesi ile dolu olmalı demektir ve bu gücü vermesini Yaradan’dan istemek anlamına gelir. Bu, tüm bu boşluğun yaratılmış olduğu anlamına gelecektir, yani kişinin sadece Yaradan’ın Romemut’u ile doldurulmak amacıyla, boş olduğunu hissetme durumuna gelmesi anlamındadır. Başka bir değişle, kişi mantık ötesi her şeyi alma durumundadır. Ve bu “ve Yaradan böyle yaptı, insan Yaradan’ın huzurunda korkmalı,” sözünün anlamıdır. Bunun anlamı, kişiye bu boşluk hissi ona mantık ötesi inanç durumunu üstlenmeye ihtiyaç duyması amacıyla gelir. Ve bunun için Yaradan’ın yardımına ihtiyacımız vardır. Böylece o zaman, kişi Yaradan’dan mantık ötesine inanmak için kendisine güç vermesini istemelidir. Ortaya çıkan şudur ki, tam da o zaman kişi Yaradan’dan yardım istemeye ihtiyaç duyar, çünkü dışsal olan onun zıt olanı algılamasına imkân verir. Dolayısıyla, kişinin Yaradan’ın ona yardım etmesini istemekten başka bir tesellisi kalmaz. Bu konuda “Kişinin arzusu her gün kişinin hakkından gelir ve eğer Yaradan için değilse, kişi buna galip gelemez.” denir. Bu nedenle, bu koşul; kişinin, Yaradan’dan başka ona yardım edecek kimsenin olmadığını anlaması durumudur. Ve bu şudur: “Yaradan böyle yaptı, insan Yaradan’ın huzurunda korkmalı.” Korku meselesi inanç olarak anlaşılır ve ancak ondan sonra kişi Yaradan’ın onu kurtarmasına ihtiyaç duyar.

19) Baal HaSulam, Şamati 83 – Sağ Vav ve Sol Vav İle İlgili

Bu demektir ki, içinde bulunduğu herhangi bir aşamada kişi hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı ve her şeyi mantık ötesi yerine getirdiğinden, Yaradan’ın hizmetkârı olabilir. Öyle görünüyor ki, kişinin onun vasıtasıyla Yaradan’ın hizmetkârı olacağı bir Mohin’e ihtiyacı yoktur. Şimdi şu yazılanı anlayabiliriz, “düşmanlarıma karşı benim önüme bir sofra kur.” Yazıldığı üzere sofra şöyledir: “Onu evinden gönderdi ve o onun evinden çıktı ve gitti.” Bir Şulhan (sofra) ve Şlaha (onu gönderdi) gibidir, yani çalışmadan çıkmak. Çalışmadan çıkma sırasında, yani düşüş aşamasında bile, kişinin çalışma yeri olduğunu anlamalıyız. Bu demektir ki, kişi düşüşler sırasında mantık ötesine razı geldiğinde ve düşüşlerin ona Yukarıdan verildiğine inandığında, düşmanları bile iptal olur. Bu böyledir, çünkü düşmanları düşünür ki düşüşler vasıtasıyla kişi en alta düşecek ve mücadeleyi bırakacak, oysa sonunda bunun tersi olur, düşmanlar iptal olur. “Tanrı’nın önündeki sofra” sözünün anlamı budur, ancak bu şekilde kişi Yaradan’ın yüzünü edinir. Ve kişi Cennet Krallığının yükünü her zaman üzerine aldığından, tüm yargılara, en büyüklerine bile boyun eğdirmenin anlamı budur. Bu demektir ki, onun daima çalışmak için yeri vardır, Rabi Şimon Bar Yohay’ın dediği gibi, “Sen’den saklanacak bir yer yok.”

20) Rabaş, Makale 18, Kim Duaya Neden Olur? (1986)

Kişi, “ben Yaradan’ın bana yukarıdan uyanış vermesini bekliyorum, o zaman kutsallığın hizmetinde çalışabileceğim,” dememelidir. Baal HaSulam, gelecek hakkında der ki, kişi ödül ve cezaya inanmalıdır, yani şöyle diyebilmelidir, “Eğer ben kendim için değilsem kim benim için ve eğer ben kendim içinsem ben neyim ve eğer şimdi değilse ne zaman?” Bu nedenle kişi bir dakika bile beklememelidir. Aksine, demelidir ki, “Eğer şimdi değilse ne zaman?” Ve daha uygun bir zaman beklememelidir, “böylece kalkacağım ve kutsallığın hizmetinde çalışacağım.” Daha doğrusu bilgelerimizin dediği gibi, ““Vaktim olunca çalışacağım,” deme, vaktin olmayacak.”

21) Rabaş, 77. Mektup

Yaradan adına olması temeli üzerine kurulduğunda, tozdaki Şehina denilen bayağılık aşaması derhâl ortaya çıkar. Bu nedenle birkaç kuruş bir araya geldiğinde büyük miktarlar oluşturduğundan, düşüşten etkilenmemeliyiz. Bu bizim öğrendiğimiz “maneviyatta hiç eksiklik yoktur,” dan ziyade, ilerlememize yer açılması için geçici bir ayrılıştır. Bu böyledir, çünkü kutsallık için çabaladığımız her an kutsallık alanına gireriz ve kişi sadece kutsallığın fazla kıvılcımından çıkmak için düşer. Ancak tavsiye şudur ki: Kişi, derecesi onu düşürene kadar beklememelidir, kişi bayağılığını hissettiğinde tekrar yükselir ve bu yükseliş kutsallığa bir parça koymak olarak kabul edilir. Buna mukabil kendisi düşer ve diğer kıvılcımları yükseltir ve onları kutsallık alanına çıkarır. Bu atalarımızın dediği gibidir: “Kaybetmeden önce, ararım,” yani içinde bulunduğum durumu kaybetmeden önce aramaya başlarım. Bu Baal HaSulam’ın “Şafağı uyandırırım,” diyen Kral Davut ile ilgili söylediği şeydir. Atalarımız şöyle der: “Şafak beni değil, ben şafağı uyandırırım.” Dolayısıyla yerine getirme, düşüş değil özellikle yükseliş zamanıdır.

22) Rabaş, Makale 27, Çalışmada, Acı Çekmek Nedir (1989)

Bilgelerimiz şöyle demişler, “Kaybetmediğimi arıyorum.” Bu ihtiyar bir adamın iki büklüm yürümesi ve yere bakarak daima bir şey aramasıdır. O, “bir şey kaybetmedim ama gene de arıyorum,” der. Bunu şöyle yorumlamalıyız, “Bilgelik edinen ihtiyardır.” Şöyledir, o “geleceği gören bilgedir.” Zira, böylece Yaradan onu doldurabilsin diye boş bir Kelim edinmek için düşüşe gelebilir ya da eksiklik hissetmediği için aşağı bir durumda kalabilir. Böylece yükseliş durumunu kaybettiği zaman maneviyatta nasıl yükseleceğine dair tekrar tavsiye aramaya başlar. Bu nedenle ihtiyar olan, yani bilge olan geleceği gören kişi yükseliş durumunu kaybetmeden önce bile maneviyatta nasıl yükseleceğini araştırır. Maneviyatta yükselmenin yolu hakkındaki tüm tavsiyeleri izler ve bunun içinde bulunduğu durumda eksikliler arayarak yapar. Bu durumda, kendinde eksiklik arasın ve bulsun diye onu (Yaradan’ın) önemliliği koşulundan aşağıya atmaya gerek kalmaz zira, o kendisi Yaradan’ın doldurabileceği boş bir Kelim edinmek için eksiklikler aramaktadır.

23) Rabaş, Makale 43, Çalışmada, ‘Sunağın Yanına Aşerah Ekmeyeceksin,’ Nedir? (1990)

Her düşüş bir sınamadır. Eğer kişi bu sınava dayanırsa, düşüş sırasında kişiye gelen düşünceler, onun Keduşa’nın yönetiminde kalıp kalmamasına neden olursa, kişi şunu, tüm yapısının kendi için almak üzere inşa edilmiş olduğunu, yükseliş sırasında görür. Düşüş sırasında kişi hesaplamalar yapamaz. Ama daha sonra, bir kez daha, ona yukarıya yakınlaşma verildiği zaman ki bu kişiye, ‘Ben Efendiyim, onların arasında, temiz olmayanın içinde ikamet ederim,’ yani kişi halen kendini-sevmenin kontrolü içinde olsa bile gene de ona ‘yukarıdan bir aydınlanma,’ denen bir aydınlanma verilir. O zaman, kişi düşüş durumunu kendisi uyandırmalı, bu düşüşü almasının nedenini düşünmeli ve kendisini düzeltmelidir ki böylece bir kez daha düşüş koşuluna gelmesin. Kişi düşüşle acı çekmesi olayının yukarıdan onun buraya atılması olduğuna inanmalıdır. İşte bu yüzden bu kadar alçağa düşmüştür. O zaman, kendisi üzerinde çalışabilir, bir daha düşmesin diye kendini düzeltir, zira düşüşün bir ıslah olduğuna inanmalıdır.

24) Rabaş, Makale 8, Çalışmada “İbrahim Yaşlanmıştı, Yaşı Onu Zorladı,” Nedir (1991)

Bilge olan ve zaman kazanmak isteyen, ona yukarıdan düşüşler verilmesini beklemez, aksine yükselişte iken ve Yaradan’a yakınlaşmanın önemli olduğu durumda iken, düşüş durumunu, Yaradan’dan uzak olmanın ona nasıl ızdırap vereceğini, kendisi gözünde canlandırmaya başlar ve şimdi Yaradan’a yakın olduğunu hisseder. Buna göre, kişi yükselişte olduğu zaman bile, sanki düşüşteymiş gibi, anlayışlar edinir ve yükseliş ve düşüş arasındaki farkları hesaplayıp anlayabilir. Böylece kişi ışığın karanlığa olan üstünlüğünün bir resmini edinir, çünkü düşüşte olduğu zaman nasıl olduğunu gözünde canlandırabilir; tüm bu ihsan etme meselesinin kendisi için olmadığını düşündüğünü ve bu durunda ne kadar ızdırap çektiğini, mücadeleden kaçmak istediğini ve tek bir yerde teselli bulduğunu gözünde canlandırabilir. Yani tek ümit edebileceği şey, uyumaya gidebileceği zamandır ki böylece tüm dünya üstüne geliyormuş gibi hissettiği sabrını tüketen durumlardan kaçabilsin. Şimdi yükseliş zamanında her şeyi farklı hissetme ve Yaradan yararına çalışmak istemekte, kendi menfaatini dikkate almamaktadır. Yükseliş zamanında kişinin yaptığı tüm bu hesaplamalarla şimdi onun ışık ve karanlığın ayırdına varmak için bir yeri vardır ve yukarıdan ona düşüş durumu verilmesini beklemek zorunda değildir.

25) Rabaş, Makale 15, Çalışmada “O’nun Benim İçin Bir Mucize Yaptığı Yer,” Kutsaması Nedir?

Kişi, ızdırap zamanı ile keyifli zaman arasındaki her şeyi karşılaştırmayı adet edinmelidir, Yaradan’a, onu ızdıraptan keyifli duruma getirdiği bu mucize için şükretmelidir. Bununla kişi Yaradan’a teşekkür edebilir ve şimdi, bu iki zamanı birbirine göre değerlendirdiği zaman, ona eklenmiş olan bu yeni kapların içinde keyif alabilir. Burada çalışmasında ilerleyebilir. Bu, Baal HaSulam’ın dediği gibidir; kişinin Yaradan’dan ne aldığı önemli değildir, bu büyük bir şey de olabilir, küçük bir şey de olabilir, önemli olan kişinin Yaradan’a şükretmesidir. Kişinin Yaradan’a duyduğu şükran ölçüsünde Yaradan’ın verdiği artar. Bu nedenle kişi Yaradan’a çok teşekkür etmeye önem vermelidir, yani kişi Yaradan’a yaklaşmak için, Yaradan’ın hediyesini takdir etmelidir. Bu nedenle daima yükseliş zamanında, düşüş zamanının nasıl olduğunu, yani düşüş sırasında ne hissetmiş olduğunu dikkatle incelediği zaman, kişi “ışığın karanlığa olan üstünlüğü” koşulunu anlayabilir. Ve kişinin sevinç alabileceği ve Yaradan’a şükredebileceği yeni kapları olur. Yazıldığı üzere kişi kutsamalıdır, “Bana burada mucizesini gösteren, O’na şükürler olsun.”

26) Rabaş, Makale 24, Sadaka ve Hediye Arasındaki Fark (1986)

Uzun bir süre boyunca çaba gösterip eksikliğinde bir tatmin görmemek, kişinin içine azap ve acı verir, çünkü çaba göstermiş ama ilerleme görememiştir. O zaman aklına birer birer düşünceler gelmeye başlar. Bazen bu bir çaresizlik kıvılcımıdır, bazen kişi güçlenir, ama kişi, bir kere daha bu durumundan düşer, bu böyle tekrarlanır. Nihayet gerçek eksiklik, kişinin içinde biçimlenir, bunu çıkış ve inişlerdeki çabası ile edinir. Bu çıkış ve inişler, Yaradan ile Dvekut bahşedilmediği için her defasında ona acı verir. Nihayet çabanın kabı yeteri kadar dolduğu zaman, buna Kli denir. Sonra, bunun dolumu Yaradan’dan gelir, zira şimdi bu gerçek bir Kli’dir. Böylece şimdi kişi, senelerce çalışmasından sonra, geri çekildiğini görür, bu kasten böyle olur ki böylece Yaradan ile Dvekut’ta olmadığı için canı yanmasın. Ortaya çıkan şudur, her defasında, “gerçek eksiklik” denen Kli’yi oluşturmaya yakınlaştığını görmelidir. Şöyle ki, Katnut’unun (küçüklüğünün) ölçüsü ve Gadlut’unun (yetişkinlik) eksikliği, yalnız Yaradan’a memnuniyet vermek olan, Yaradan ile Dvekut denen dolumu almadığı için hissettiği acı ölçüsündedir. Eksiklik tamamlanmadan önce, tamamen dolu olmak için doldurulmak imkânsızdır.

27) Rabaş, Makale 21, Çalışmada Tora’nın Karanlıkta Verilmesi Ne Demektir? (1988)

Kişi Yaradan’ı yakınına çekmek istediğinde, yani ihsan etme kaplarını kullanmak istediğinde ama beden buna razı olmadığı için bunu yapamadığında, zira beden alma kaplarından uzanıp gelir, o zaman kişinin dünyası kararır. Şunu anlar, eğer ihsan etme kaplarını edinemezse asla, “O’nun yarattıklarına iyilik yapan” üst ışıkla ödüllenmeyecektir. Bu nedenle, kendi kendine ihsan etme kaplarını edinememekten dolayı duyduğu bu karanlık, birisinin ona bu kapları vermesine ihtiyaç duymasına neden olur. “Kap olmadan ışık olmaz, eksiklik olmadan dolum olmaz,” kuralı gereğince, şimdi kişi Tora’nın ışığı için bir ihtiyaç edinmiştir. Bilgelerimizin dediği üzere, “Kötü eğilimi yarattım; Tora’yı da şifa diye yarattım.” Tora, özellikle eksikliği olan kişiye verildi ve bu eksikliğe “karanlık” denir. Yazıldığı üzere, “Tora karanlıktan verildi”, sözünün anlamı, ihsan etme kabına sahip olmadığı için kişi hayatındaki karanlığı hissettiği zaman Tora’yı almaya hak kazanır demektir; böylece Tora aracılığıyla onun içindeki ışıkla ıslah olur. Böylece, ihsan etme kabını edinir ve bununla keyif ve tatmin bulur zira şu iki şey Tora’ya dahildir: 1) İhsan etmek isteyen Kli, 2) Bu nedenle ihsan etme kaplarında haz ve keyif alabilir.

28) Rabaş, Makale 19, Firavun’a Gel 1 (1985)

Firavun’a gel” sözüne dikkatimizi vermeliyiz ve olabilecek en kötü durumda bile inanmalı ve mücadeleden kaçmamalı ve ister büyük bir yardıma, isterse az bir yardıma ihtiyaç duyalım, Yaradan’ın insana yardım edebileceğine güvenmeliyiz. Gerçekten de diğer insanlardan daha kötü olduğu için Yaradan’ın ona çok yardım etmesi gerektiğini anlayan kişi, duasının kabul edilmesi için uygun kişidir. Yazıldığı üzere, “Efendi kalbi kırık olana yakındır ve yıkılmış bir ruh halinde olanı kurtarır.” Bu nedenle kişi Yaradan’ın onu yakınına alması için uygun olmadığını söylememelidir, bu çalışmasına boş vermesine neden olur. Bunun yerine kişi, her zaman üstesinden gelmeli ve ümitsiz düşüncelerin aklına girmesine izin vermemelidir. Bilgelerimizin dediği üzere; “Keskin bir kılıç boynuna yerleştirildiği zaman bile, kişi kendisini merhametten esirgememelidir” ve gene yazıldığı üzere; “O beni katletse bile O’ndan ümidimi kesmeyeceğim.” “Keskin bir kılıcın boynuna yerleştirilmesi” sözünü yorumlamalıyız; kişinin “kendi-sevgisi” denen günahı ensesine yerleştirilmiş ve ona, onun hükmü altında kalmanın imkânsız olduğunu göstererek, onu Keduşa’dan ayırsa bile, kişi gene de gördüğü resmin gerçek olduğunu söylemelidir. Ancak “kişi kendisini merhametten esirgememelidir,” o zaman da Yaradan’ın ona merhamet edeceğine, yani ona ihsan etme niteliğini verebileceğine inanmalıdır. Şu gerçektir ki kişi kendi için alma koşulunun hükmünden kendi başına çıkamaz. Ancak Yaradan bakımından, Yaradan kişiye yardım ettiği zaman, tabi ki O kişiyi bundan çıkarabilir. Bu, şu yazılanın anlamıdır; “Ben Efendinim, senin Tanrınım, senin Tanrın olmak için seni Mısır topraklarından çıkardım.”

29) Rabaş, Makale 38, Çalışmada, “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır,” Nedir? (1990)

Kişinin mücadeleden kaçmaması için çok büyük merhamete ihtiyacı vardır. Bilgelerimizin verdiği, “Kötü eğilimi yarattım, Tora’yı da şifa olarak yarattım,“ tavsiyesine uymasına rağmen gene de bu tavsiyeyi defalarca kullandığını ama çare görmediğini söyler. Ayrıca, “Arınmaya gelene yardım edilir,” tavsiyesini de kullanmış olduğunu söyler ve sanki hiçbir tavsiye onun için değilmiş gibidir. Bu durumda ne yapacağını bilemez. Kişi için bu en kötü durumdur, bu durumlardan kaçmak ister, ama kaçacak hiçbir yer yoktur. O zaman çaresizlik ve güven duyma arasında kalıp acılar çeker. Böylece kişi “Nereden çare umayım?” der. O zaman tek çaresi dua etmektir. Ancak bu duanın da bir garantisi yoktur, o zaman kişi Yaradan’ın duasını duyacağına ve bu durumda hissettiği her şeyin kendi yararı için olduğuna inanmak zorundadır. Ancak bu yalnız mantık ötesindedir, yani mantığı ona “Tüm bu hesap kitaptan sonra görüyorsun ki hiçbir şeyin sana faydası olmadı,” demesine rağmen kişi buna mantık ötesinde inanmalıdır. Yani Yaradan’ın onu alma arzusundan kurtaracağına ve karşılığında ihsan etme arzusu vereceğine inanmalıdır. Böylece kişi Yaradan’dan ihsan etme arzusu edindiğinde, Yaradan ile bütünleşir, yani form eşitliği ile ödüllenir, buna “bir olma,” denir.

30) Baal HaSulam, Şamati 70- Güçlü Bir El ve Taşkın Bir Gazapla

Sadakatle O’na tutunmak ve Kral’ın sarayına girmek için Yaradan’ın hizmetine girmek isteyenlerin hepsinin kabul edilmediğini bilmemiz gerek. Aksine kişi sınanır; eğer başka hiçbir arzusu yoksa ve yalnız Dvekut (bir olmak, bağlanmak) istiyorsa kişi kabul edilir. Peki, kişinin yalnız tek bir arzusu olduğu nasıl sınanır? Kişiye engeller verilir. Bu demektir ki; böylece bu yolu bıraksın ve ayaktakımının yolunu izlesin diye kişiye yabancı düşünceler yollanır. Eğer kişi tüm bu güçlüklerin üstesinden gelirse ve onu engelleyen tüm bariyerleri kırarsa ve küçük şeyler onu yoldan ayırmazsa, o zaman, başka bir şeye değil, ama yalnız O’na bağlanmasının kabul edilmesini geri çevirmek için Yaradan ona büyük bir Klipot ve arabalar yollar. Bu, Yaradan onu güçlü bir elle reddediyor demektir. Eğer Yaradan güçlü elini göstermezse, onu geri çevirmek zor olur, zira onun, başka bir şeye değil ama yalnız Yaradan’a bağlanmak için güçlü bir arzusu vardır. Ancak Yaradan, arzusu o kadar güçlü olmayan birisini geri çevirmek istediği zaman, onu küçük bir şeyle yoldan ayırır. Dünyevi şeyler için büyük bir arzu verir, böylece kişi kutsal çalışmayı tamamen bırakır ve güçlü bir elle geri itilmesine gerek kalmaz. Ancak zorlukların ve engellerin üstesinden gelen birisi kolayca değil, ama ancak güçlü bir elle geri çevrilir. Eğer kişi güçlü elin bile üstesinden gelirse ve ne olursa olsun Keduşa’nın yerinden uzaklaşmak istemezse ve gerçekten yalnız O’na tutunmak isterse ve geri çevrildiğini görür ise, o zaman kişi gazaba uğradığını söyler. Yoksa içeriye alınmış olacaktı. Ama Yaradan’ın gazabına uğramış olduğu için içeriye, Kral’ın sarayına kabul edilmemiştir, gerçekten O’nun ile bir olmak O’na bağlanmak için. Böylece, kendi yerinden ayrılmayıp içeriye girmek istemesinden ve zorla içeriye girmesinden önce, bu kişinin gazaba uğradığı söylenemez. Aksine tüm reddedilmeler ve tüm geri çevrilmelerden sonra, hala kendi yerinden ayrılmadığı zaman, yani güçlü bir el ve taşkın bir gazap ona ifşa olduğu zaman, ancak bundan sonra “sizin üzerinizde Kral olacağım.” olur. Çünkü ancak büyük bir hamle ve büyük bir çaba ile Cennetin Krallığı ona ifşa olur ve o, Kral’ın sarayına kabul edilir.

32) Rabaş, Makale 6, Çalışmada Mantık Ötesi Nedir? (1989)

Şu sözlerin anlamı budur, “İsrail kralı ve onun kurtarıcısı.” Bu şudur; bir kere “İsrail kralı,” denen cennetin krallığını üstlendiklerinde, onun kurtarıcısı olan Yaradan’a erişirler, yani yalnız Yaradan onları kötülüğün hükmünden kurtarır, kendi başlarına bunu yapacak güçleri yoktur. “Ev sahiplerinin Efendisi,” sözünü bu yoldan yorumlamalıyız. Baal HaSulam’ın yorumuna göre bu sözün anlamı şöyledir; Tzevaot (ev sahipleri) iki kelimedir: Tze (git, dışarı çık) ve Ba (gel). Bu şudur, Tzava (ordu) savaş adamları. Bu insanlar her gün kötü eğilimle savaşa gidenlerdir. Onlara “ordu” denir. Bu nedenle kurtuluş ile ödüllendikleri zaman, yani kötü eğilimi yenip kötülüğün hükmünden çıktıkları zaman, bu çalışmalarındaki hal ve tutumları iniş ve çıkışlar yoluyladır, buna Tzevaot denir. Bunun anlamı şudur, bazen kendi kontrollerinden çıkarlar ve sonra tekrar kendi kontrollerine alırlar. Bu nedenle çıkış ve inişlere Tzevaot denir. Çalışma sırasında kişi şöyle demeli, “Eğer ben kendim içim değilsem kim benim için?” Çalışma zamanında kişiler yükseliş ve inişleri kendilerinin yaptıklarını düşünürler, onlar savaşçılardır, onlara Tzava “yüce adamlar” denir. Daha sonra kurtarıldıklarında, Yaradan’ın ev sahibi (Tzevaot) olduğunu anlarlar, yani tüm o iniş ve çıkışları Yaradan yapmıştır. Başka bir deyişle inişler Yaradan’dan gelir. Kişi nedensiz yere o kadar çok iniş ve çıkış almaz. Aksine Yaradan olanların hepsinin nedenidir. “Çıkış” sözünü Keduşa’dan çıkış ve “geliş” sözünü Keduşa’ya geliş olarak yorumlayabiliriz. Her şeyi Yaradan yapar. Bu nedenle kurtuluştan sonra, Yaradan “Ev sahiplerinin Efendisi” diye adlandırılır. Ve O kimdir? “İsrail kralı ve onun kurtarıcısıdır.”

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,079