e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Kabala İlmine Giriş’e Önsöz

Kabala İlmine Giriş’e Önsöz

Yehuda Leib Ha-Levi Ashlag (Baal HaSulam)

1) Zohar, Vayikra, Tazria Bölümü’nde şöyle yazar: “Gelin ve görün: Dünyada var olan her şey insan için vardır ve her şey onun için vardır, şöyle yazıldığı gibi, ‘Sonra Efendimiz Tanrı insanı yarattı’, tam bir isimle, belirttiğimiz şekliyle, o her şeyin bütünüdür ve her şeyi içerir ve yukarıda ve aşağıda olan her şey vs. bu surete dahildir.”

Böylelikle, üst ve alt tüm dünyaların insana dahil olduğunu açıklar. Ve ayrıca, bu dünyaların içindeki gerçekliğin tamamı sadece insan içindir. Ve bu sözleri anlamamız gerekir: Ona hizmet eden ve fayda sağlayan bu dünya ve içindeki her şey, insan için çok mu az ki, üst dünyalara ve onların içindeki her şeye de ihtiyaç duysun? Ne de olsa bunlar yalnızca onun ihtiyaçları için yaratılmıştır.

2) Bu konuyu tam olarak açıklamak için Kabala ilminin tamamını açıklamak zorunda olurdum. Ancak genel olarak, meseleler kitap içinde yeterince açıklanmış olacak, böylece onları anlayabileceksiniz. İşin özü, Yaradan’ın yaratılıştaki niyetinin yarattıklarını memnun etmek olduğudur. Kuşkusuz, ruhları yaratmayı ve onları bolca sevindirmeyi düşünür düşünmez, onlar hemen O’nun huzurunda, form olarak eksiksiz ve onlara vermeyi planladığı tüm sevinçlerle ortaya çıktılar. Bunun nedeni O’nda düşüncenin tek başına tamamlayıcı olmasıdır ve O’nun bizim gibi eylemlere ihtiyacı yoktur. Buna göre, “Neden bu karanlık dünyaya indirdikten sonra dünyaları kısıtlayarak yarattı ve ruhlara bu dünyanın karanlık bedenlerini giydirdi?” diye sormalıyız.

3) Bunun cevabı Hayat Ağacında yazılıdır-“O’nun eylemlerinin mükemmelliğini gün ışığına çıkarmak için” (Hayat Ağacı, Bölüm 1). Yine de tamamlanmamış işlemlerin tam bir Operatörden kaynaklanmasının, bu dünyada bir eylem yoluyla tamamlanmalarını gerektirecek kadar nasıl mümkün olduğunu anlamalıyız.

Mesele şu ki, ruhlardaki ışık ve Kli [kap] arasında ayrım yapmalıyız. Yaratılan ruhların özü, içlerindeki Kli’dir ve onlara vermeyi ve onları memnun etmeyi planladığı tüm haz, içlerindeki ışıktır. Böyle olmasının nedeni, O’nun onları hoşnut etmeyi planlamış olması nedeniyle, onları zorunlu olarak Kendi memnuniyetini alma arzusu olarak yaratmış olmasıdır, zira memnuniyet ve haz, bolluğu alma arzusunun ölçüsüne göre artar.

Bilin ki, bu alma arzusu, yokluktan var oluş ve varlığı ortaya çıkarma bakımından ruhun ta kendisidir. Bu, ruhun Kli’si olarak kabul edilirken, neşe ve bolluk ruhun ışığı olarak kabul edilir ve varoluşu O’nun Kendi özünden varoluşa doğru yayar.

4) Açıklama: Yaratılış, daha önce var olmayan bir şeyin ortaya çıkması anlamına gelir. Bu, yokluktan varoluş olarak kabul edilir. Ancak, O her şeye gücü yeten ve her şeyi kapsayan olduğuna göre, O’na dahil olmayan bir şeyi nasıl tasavvur edebiliriz? Ayrıca, O’nda olmayan bir şeyi veremez.

Söylediğimiz gibi, O’nun yarattığı tüm yaratılış sadece ruhların Kelim’i [Kli’nin çoğulu], yani alma arzusudur. Bu açıktır, çünkü O’nun alma arzusu zorunlu olarak yoktur, zira kimden alacak ki? Dolayısıyla, bu gerçekten yeni bir yaratılıştır, daha önce var olan bir şeyden eser yoktur ve bu nedenle yokluktan varoluş olarak kabul edilir.

5) Maneviyatta geçerli olan birleşme ve ayrılığın yalnızca form eşitliği ve form eşitsizliğiyle ilgili olduğunu bilmeliyiz. Zira iki manevi nesne aynı formdaysa, birleşmişlerdir ve onları birbirinden ayıracak hiçbir şey olmadığı için iki değil birdirler. Yalnızca aralarında bir miktar form eşitsizliği olduğunda iki olarak ayırt edilebilirler.

Ayrıca, aralarındaki form eşitsizliği ölçüsünde, birbirlerine olan uzaklıkları da o ölçüde artar. Bu nedenle, eğer zıt formlara sahiplerse, doğu ile batı yani gerçekte hayal edebileceğimiz en büyük mesafe kadar uzak kabul edilirler.

6) Ama Yaradan’da hiçbir düşünce ya da algı yoktur ve O’nun hakkında hiçbir şey söyleyemeyiz. Ancak Seni eylemlerinden bildiğimize göre, O’nun bir ihsan etme arzusu olduğunu anlamalıyız, çünkü O her şeyi yarattıklarını mutlu etmek ve bize bolluğunu ihsan etmek için yaratmıştır.

Bu nedenle, ruhlar O’nun formunun zıttıdır, çünkü O tamamen ihsan edendir ve alma arzusuna sahip değildir, oysa ruhlar kendileri için alma arzusuyla damgalanmıştır. Ve bundan daha büyük bir form zıtlığı olmadığını daha önce söylemiştik.

Buradan şu sonuç çıkar ki, eğer ruhlar alma arzusuyla kalmış olsalardı, sonsuza dek O’ndan ayrı kalırlardı.

7) Şimdi ne yazıldığını anlayacaksınız (Hayat Ağacı, Bölüm 1), dünyaların yaratılmasının nedeni O’nun tüm eylemlerinde ve gücünde tam olmasının gerekliliğiydi ve eğer eylemlerini ve gücünü pratikte yerine getirmezse, görünüşe göre bütün olarak kabul edilmeyecekti. Bu kafa karıştırıcı görünmektedir, zira tam bir operatörden nasıl olur da düzeltmeyi gerektirecek ölçüde eksik eylemler ortaya çıkabilir?

Açıklananlardan, yaratılışın özünün yalnızca alma arzusu olduğunu görebilirsiniz. Bir yandan, form olarak Var Eden’e zıt olduğu için çok eksiktir, bu da O’ndan ayrılmak demektir, ama öte yandan bu, O’nun yarattığı tüm yenilik ve yokluktan gelen varoluştur, bu sayede O’ndan onları mutlu etmeyi ve onlara ihsan etmeyi planladığı şeyi alırlar.

Yine de eğer Var Eden’den ayrı kalsalardı, O görünüşte eksik olacaktı, çünkü sonuçta, tam faaliyetler tam Operatör’den kaynaklanmalıdır.

Bu nedenle O, ışığını kısıtladı ve bu dünyaya gelene dek kısıtlama üzerine kısıtlama yaparak dünyaları yarattı ve ruha dünyevi bir beden giydirdi. Tora ve Mitzvot’un uygulanmasıyla ruh, yaratılıştan önce sahip olmadığı mükemmelliği, yani O’nunla form eşitliğini edinir. Böylece, yaratılış düşüncesinin içerdiği tüm bolluk ve hazzı almaya uygun olur ve ayrıca O’nunla tam bir Dvekut [bütünleşme], form eşitliği içinde olur.

8) Tora ve Mitzvot’un, ruhu O’nunla Dvekut’a getirme Segulası [gücü/çaresi] meselesi, ancak buna herhangi bir ödül almak için değil, sadece Yaradan’ı hoşnut etmek için bağlanıldığında geçerlidir. Bu böyledir çünkü o zaman ruh, aşağıda Rabbi Hanina’nın kitabın başındaki [“Kabala Bilgeliğine Önsöz”] sözleriyle ilgili olarak yazılacağı gibi, Yaratıcısı ile form eşitliğini kademeli olarak edinir.

Toplamda, AK, Atzilut, Beria, Yetzira ve Assiya olarak adlandırılan beş dünyadan gelen beş derece vardır-Nefeş, Ruah, Neşama, Haya, Yehida [NRNHY]-. Ayrıca, beş dünyanın her birindeki beş özel Partzufim’den [Partzuf’un çoğulu] gelen beş özel NRNHY derecesi vardır. Ayrıca, kitabın içinde yazılı olduğu üzere, her bir Partzuf’taki on Sefirot’tan gelen daha alt özel NRNHY’ler vardır.

Ve Tora ve Mitzvot vasıtasıyla Yaradan’a hoşnutluk bahşetmek için kişi, bu derecelerde, O’nunla tam bir form eşitliğine ulaşana kadar aşama aşama gelen ihsan etme arzusu formundaki Kelim ile ödüllendirilir. Bu durumda, yaratılış düşüncesi -O’nun kendileri için planladığı tüm hazzı, şefkati ve bolluğu almak- gerçekleştirilir. Ayrıca, Yaratıcıları gibi ihsan etme arzusunu edindikleri için gerçek Dvekut ile ödüllendirildiklerinden en büyük ödülü alırlar.

9) Şimdi Zohar’ın yukarıdaki sözlerini anlamak sizin için zor olmayacaktır, tüm dünyalar, üst ve alt dünyalar ve bunların içindeki her şey sadece insan için yaratılmıştır. Bu böyledir çünkü tüm bu dereceler ve dünyalar sadece ruhları yaratılış düşüncesine göre eksik oldukları Dvekut ölçüsünde tamamlamak için gelmişlerdir.

Başlangıçta, onlar kısıtlanmış ve ruhu hayvanlar gibi, ihsan etmek için değil, tamamen almak için olan bu dünyanın bir bedenine getirmek için derece derece ve dünyadan dünyaya, bizim maddi dünyamıza değin indirilmişlerdir. ” İnsan vahşi bir eşeğin sıpası olarak doğar” diye yazılmıştır. Bu, ihsan etme açısından hiçbir şey içermeyen tam bir alma arzusu olarak kabul edilir. Bu durumda kişi O’nun tam zıddı olarak kabul edilir ve bundan daha büyük bir uzaklık yoktur.

Daha sonra, içinde kıyafetlenen ruh aracılığıyla, kişi Tora ve Mitzvot ile meşgul olur. Aşama aşama ve yavaş yavaş, aşağıdan yukarıya doğru, yukarıdan aşağıya doğru sarkan tüm o nitelikler vasıtasıyla, Yaradan’ıyla aynı ihsan etme formunu edinir ki bunlar ihsan etme arzusunun formundaki dereceler ve ölçülerden başka bir şey değildir.

Her yüksek derece, alma arzusundan daha uzak ve ihsan etme arzusuna daha yakın demektir. Sonunda kişi tamamen ihsan etmek ve kendisi için hiçbir şey almamakla ödüllendirilir. O zaman kişi O’nunla gerçek Dvekut ile tamamlanır, çünkü insan yalnızca bunun için yaratılmıştır. Nitekim tüm dünyalar ve içlerindeki her şey yalnızca insan için yaratılmıştır.

10) Artık tüm bunları öğrendiğinize göre, bu ilmi herhangi bir materyalize etme korkusu olmadan öğrenmenize izin verilmiştir. Bunun nedeni öğrencilerin kafalarının çok karışık olmasıdır: Bir yandan, Atzilut’un on Sefirot’unun başlangıcından Assiya’nın on Sefirot’unun sonuna kadar on Sefirot ve Partzufim’in tam bir Tanrısallık ve birlik olduğu söylenir (Hayat Ağacı, 44. Kapı, “İsimler” Kapısı, 1. Bölüm).

Öte yandan, tüm bu dünyaların Tzimtzum’dan [kısıtlama] sonra yaratıldığı ve ortaya çıktığı söylenir, ancak bu Tanrısallıkta nasıl tasavvur edilebilir? Ve ayrıca sayılar ve yukarıda ve aşağıda ve diğer bu tür değişiklikler ve yükselişler ve düşüşler ve Zivugim [birleşmeler] vardır. Oysa şöyle yazılmıştır: “Ben Efendiniz değişmem.”

11) Burada açıklananlardan, tüm bu yükselişlerin, düşüşlerin, kısıtlamaların ve sayıların yalnızca alıcıların, yani ruhların Kelim’i [kapları] olarak görüldüğü açıktır. Bununla birlikte, onlarda potansiyel ve fiili bir gerçeği ayırt etmeliyiz, tıpkı bir ev inşa eden bir kişi gibi -eylemin sonu onun ilk düşüncesindedir.

Ancak kişinin zihnindeki evin niteliği gerçekte inşa edilmesi gereken eve benzemez, çünkü tasarlanan ev maneviyattır, kavramsal bir tözdür ve düşünen kişinin tözü olarak kabul edilir. Oysa ev o anda yalnızca bir potansiyeldir. Ancak evin inşası pratikte başladığında, tamamen farklı bir töz kazanır -ahşap ve tuğladan oluşan bir töz.

Benzer şekilde, ruhlardaki potansiyeli ve fiiliyatı ayırt etmeliyiz. Onların Var Eden’den “gerçek” ruhlar olarak ortaya çıkışlarının başlangıcı yalnızca Beria dünyasında başlar. Ve onların Tzimtzum’dan önce, Madde 2’de yazılı olduğu gibi, yaratılış düşüncesiyle ilişkili olarak Ein Sof’a Hitkalelut [dahil olmaları], herhangi bir pratik tezahür olmaksızın sadece “potansiyel” ile ilgilidir.

Bu anlamda, tüm ruhların “orta nokta” olarak adlandırılan Malhut de Ein Sof’a dahil edildiği söylenir, çünkü bu nokta Beria dünyasından aşağıya doğru pratikte ortaya çıkacak olan ruhların tüm Kelim’lerinde potansiyel olarak yer alır. Ve ilk kısıtlama sadece bu orta noktada, yani tam olarak gelecekteki ruhların “potansiyeli” olarak kabul edilen bu ayırt etme ve ölçmede meydana gelmiştir, kendi içinde değil.

Sefirot’un ve dünyaların tüm Kelim’lerinin, Beria dünyası aracılığıyla, bu noktadan aşağı sarkan ve ortaya çıkan veya Ohr Hozer olarak adlandırılan Zivug de Hakaa nedeniyle, ruhların herhangi bir özü olmaksızın sadece potansiyel olarak kabul edildiğini bilin. Ancak bu değişiklikler ruhlar üzerinde daha sonra, özleri Beria dünyasından aşağıya doğru ortaya çıkmaya başladığında etkili olacaktır, çünkü orada henüz Var Eden’in özünden ayrılmamışlardır.

12) Size bu dünyanın işleyişiyle ilgili bir alegori vereyim. Örneğin, dostu onu görmesin veya fark etmesin diye kendini giysilerin ve elbiselerin arkasına saklayan ve örten bir kişinin, örtündüğü tüm giysilerin neden olduğu gizlilikten kendisinin de etkileneceği düşünülebilir mi?

Benzer şekilde, Keter, Hohma, Bina, Hesed, Gevura, Tifferet, Netzah, Hod, Yesod, Malhut olarak adlandırdığımız on Sefirot’u örnek olarak ele alalım. Bunlar sadece Ein Sof’un örtüldüğü ve gizlendiği on örtüdür. Ondan almaya yazgılı olan ruhlar, on Sefirot’un kendilerine tayin ettiği ölçülerle almaya zorlanacaklardır. Dolayısıyla, alıcılar bu on Sefirot sayısından etkilenirler ve O’nun tek, eşsiz ve değişmez olan ışığından hiç etkilenmezler.

Diğer taraftan, alıcılar tam olarak bu isimlerin niteliklerine göre on dereceye ayrılırlar. Dahası, sözünü ettiğimiz bu örtüler bile sadece Beria ve altındaki dünyayla ilgilidir, çünkü bu on Sefirot’tan alan ruhlar burada bulunur. Ancak AK ve Atzilut dünyalarında, ruhlar için bile bir varoluş yoktur, çünkü orada sadece bir potansiyeldirler.

Bu nedenle, on Sefirot’taki yukarıdaki on örtü sadece Beria, Yetzira ve Assiya olarak adlandırılan üç alt dünyada hüküm sürer. Ancak BYA dünyalarında, on Sefirot, tıpkı AK ve ABYA’da olduğu gibi ve Tzimtzum’dan önce olduğu gibi, Assiya’nın sonuna kadar Tanrısallık olarak kabul edilir.

Tek fark on Sefirot’un Kelim’indedir: AK ve Atzilut’ta, orada sadece “potansiyel” olarak bulunduklarından, hükümranlıklarını bile ifşa etmezler ve sadece BYA’da on Sefirot’un Kelim’i gizleme ve örtme güçlerini göstermeye başlarlar. Ancak on Sefirot’taki ışıkta, alegoride yazıldığı üzere, bu örtüler nedeniyle hiçbir değişiklik olmaz. “Ben Efendiniz değişmem”in anlamı budur.

13) “AK ve Atzilut’ta alıcıların ruhlarının özüne dair bir ifşa söz konusu olmadığına göre, on Sefirot olarak adlandırılan Kelim neye hizmet eder ve bu ölçülerde kimi gizler ve örter?” diye sorabiliriz.

Bunun iki cevabı vardır: Birincisi, kitabın içinde de göreceğiniz gibi, aşağıya sarkmaktır. İkincisi ise, aşağıda Madde 163’te yazılacağı gibi, ruhların da AK ve Atzilut’taki bu on Sefirot’tan, BYA’nın üç dünyasının onlara yükselişi yoluyla almaya mahkûm olmalarıdır. Dolayısıyla, AK ve Atzilut’taki on Sefirot’taki bu değişiklikleri de BYA dünyalarıyla birlikte oraya yükseldiklerinde ruhlar üzerinde parlamaya mahkum oldukları ışığa göre ayırt etmeliyiz, çünkü o zaman bu on Sefirot’taki dereceye göre alacaklardır.

14) Böylece, dünyaların, oluşumların, değişimlerin ve derecelerin sayısının vs. sadece ruhlara veren, onları gizleyen ve ölçen Kelim ile ilgili olarak söylendiğini iyice açıklığa kavuşturduk, böylece onlar içlerindeki Ein Sof’un ışığından yavaş yavaş alabilirler. Ancak bunlar Ein Sof’un ışığının kendisini hiçbir şekilde etkilemez, çünkü hiçbir örtü örtüleni etkilemez, sadece alegoride söylendiği gibi onu hissetmek ve ondan almak isteyen diğerini etkiler.

15) Genel olarak, nerede olurlarsa olsunlar Sefirot ve Partzufim’deki bu üç farkındalığı ayırt etmeliyiz: Atzmuto [O’nun Özü], Kelim ve ışıklar.

Atzmuto’da hiçbir düşünce veya algı yoktur. Kelim’de her zaman iki zıt anlayış vardır: gizlilik ve ifşa. Bu böyledir çünkü başlangıçta Kli Atzmuto’yu öyle bir şekilde örter ki, on Sefirot’taki bu on Kelim gizliliğin on derecesidir.

Ancak ruhlar bu Kelimleri içlerindeki tüm koşullar altında aldıklarında, bu gizlilikler ruhların edinimleri için ifşa haline gelir. Böylece, Kelim bir olan iki zıt anlayış içerir, çünkü Kli’deki ifşanın ölçüsü tam olarak Kli’deki gizliliğin ölçüsüdür. Kli ne kadar kalınsa, yani Atzmuto’yu ne kadar çok gizliyorsa, o kadar yüksek derecede ifşa eder. Dolayısıyla, bu iki zıtlık birdir.

Ve Sefirot’taki ışıklar, ruhların edinimi için ortaya çıkmaya uygun olan derecenin ölçüsünü ifade eder. Her şey Atzmuto’dan uzandığından ve yine de O’nda hiçbir edinim olmadığından, sadece Kelim’in niteliklerinde edinim olduğundan, bu on Kelim’de zorunlu olarak on ışık yani bu Kelim’in niteliklerinde alanlara ifşa dereceleri vardır.

Dolayısıyla, O’nun ışığı ve özü birbirinden ayırt edilemez, ancak O’nun özünde, on Sefirot’un Kelim’indeki giysiler aracılığıyla O’ndan bize gelenler dışında, herhangi bir edinim veya algı yoktur. Ve bu bakımdan, edindiğimiz her şeye “ışıklar” adını veririz.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,077