6 Ocak 1948’de duydum.
“Rüşvet bilgenin gözlerini kör eder.” Eğer kişi bu çalışmayı ve şartlarını eleştirmeye başlarsa, iki nedenle, bu çalışmayı üstlenmesinin imkânsız hale gelmesi ihtimali ile karşılaşır:
1. Çalışmanın ödülü yüzde yüz garanti altında değildir. Halen ödül almış olan birini görmüyordur ve bu çalışmanın yükünü omuzlamış ve bu yükün altında zahmet çeken insanları ziyaret ettiğinde, onların bunun için şimdiden bir ödül alıp almadıklarını göremiyordur. Ve eğer kendisine “peki onlar neden almadılar” diye sorduğunda buna en iyi cevabı vermeyi başarırsa, bunun nedeni, onların çalışmasının bu yazıdaki tüm gereklerini yerine getirmedikleridir. Ancak bu yazıdaki emirleri yerine getirenler ödüllerini O´ndan alırlar.
Ve sonra ikinci bir soru gelir: Kişi bu çalışmanın tüm koşullarını yerine getirebilmek için dostundan daha kabiliyetli olduğunu biliyordur. Dolayısıyla yüzde yüz emindir ki, onu baştan savmakla eleştirebilecek hiç kimse yoktur ve yüzde yüz haklı olan yalnız kendisidir.
2. Bu nedenle, şu soru ortaya çıkar: Bu çalışmaya başlayan kişi kesinlikle tüm hesaplamaları yapmıştır ve yine de bu işi üstlenmiştir. Öyleyse tüm bu soruları nasıl cevaplandıracaktır? Mesele gerçekleri görmek için açıkgözlerle bakmak gerektiğidir. Aksi halde, yalnızca kim haklı, kim doğru veya bu dünyayı gördüğümüzü sanırız. Fakat gerçekte, adaleti görmeyiz. Ve açıkgözlere sahip olmak için, rüşvet konusunda ihtiyatlı olmalıyızdır, zira “rüşvet, bilgenin gözünü kör eder ve erdemlinin sözünü çarpıtır.”
Ve rüşvetin özü, alma arzusudur. Dolayısıyla, kişinin bu çalışmayı hiçbir bilgisi olmaksızın yalnızca mantık ötesi inançla, tüm şartlarıyla kabul etmesinden başka bir çaresi yoktur. Daha sonra, artık alma arzusundan arındığında eleştiri yaptığı zaman meselenin hakikatini görmeyi umar. Bu nedenle sadece mantığı ile bakanlar, kesinlikle hiç bir şey bekleyemez, zira her zaman gerçekten haklıdırlar ve tartışmayı her zaman kazanırlar, çünkü hakikati görememektedirler.