e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ
Ana Sayfa > Hayat, Sevgi ve Aile > Annelik ve Çocuk Yetiştirme

Annelik ve Çocuk Yetiştirme

Kabalist Michael Laitman ile Kabala Akademisi Eğitmenlerinden Michael Sanilevich ve Eugene Litvar’ın Söyleşisi

6 Ağustos 2007

İçerik Listesi:

  • Kişinin anneliğe karşı yaklaşımı
  • Anneliğin manevi kökü
  • Çocuklar anne ve babalarının günahlarını çekerler mi?
  • Özgür İrade
  • Çocuğu doğru şekilde nasıl yetiştirmeliyiz?
  • Çocuklarda doğru arzuları oluşturma
  • Çocuklardaki hiperaktivite ilaç kullanımıyla bastırılmalı mı?
  • Çocuklar ve uyuşturucular
  • En önemlisi, çocukların manevilikle yetiştirilmesi
  • Üst Işık nedir?

 

Kişinin anneliğe karşı yaklaşımı

E. Litvar: İnsanlık, tarih boyunca gelişim süreci içinde daha kızgın, daha kaba ve daha katı hale geldi. Fakat aynı zamanda, tüm insanlarda, kültürlerde ve dinlerde anneliğe büyük bir saygıyla yaklaşılmaktadır. Bu durumu nasıl açıklayabiliriz? Bu yaklaşımın kökü nerededir?

M. Laitman: Bu durum doğaldır ve bize bağlı değildir. Anneliğe karşı olan bu yaklaşım, ailedeki yetiştiriliş aracılığı ile kişiye aktarılır. Kişinin annesine duyduğu sevgi, annesinin ona duyduğu sevgi ve annesinden aldığı korunma hissi, daha sonra koca ve karı arasındaki ilişkiye geçirilir. Koca, bir yere kadar karısında annesini görür ve kadın ona sadece kocası olarak değil, fakat kısmen çocuk olarak da davranır. Bunların tümü aktarılır. Cinsiyetler arası uyum çok zordur.

 

Buna ek olarak, türün devamına duyulan ihtiyaç, kadına duyulan saygıyı belirler; erkek kadını sadece cinsel tatmin için bir obje olarak değil, aynı zamanda hayatını sürdürmek için bir eş olarak görür. Şu an bunları, sıradan, egoist, sağlıklı ve hayvani bir bakış açısıyla söylüyorum.

 

Daha önceki yüzyıllarda nasıl olduğunu biliyoruz: kadın türün devamı için, varis doğurmak için gerekliydi. Sağlık durumuna ve doğum yapma becerisine göre seçilirdi. Kadına karşı bu tamamen tüketici yaklaşıma rağmen, yine de kadına her zaman saygı duyulurdu. Bu saygı, annenin yetiştirdiği oğul tarafından aktarılırdı, çünkü erkek bir dereceye kadar karısında da bir anne görmektedir.

 

Örnek olarak size kendi deneyimimi anlatacağım. Normal bir çocuk olarak yetiştirildim. Gerçi çok okudum ve bilim derslerine katıldım. Sonra da kendimi bir bilim adamı olarak buldum. Üniversiteye gittiğim ikinci sene, Svyadosh adında bir profesörümüz vardı. Kendisi daha sonra, Erkeğin Cinsel Davranışı, Kadının Cinsel Davranışı adlı iki ciltlik kitabı yayımladı. Leningrad’ta, büyük bir psikiyatri kliniğinde çalışıyordu ve bize fizyoloji, psikoloji ve anatomi öğretiyordu. Öğrencilerini farklı tıbbi kurumlara götürmeyi gerçekten seviyordu.

 

Biyomedikal sibernetik konusunu çalışıyorduk. Geleceğin biyomühendisleri olarak, doktorlarla ve tıbbi aletlerle tanışmamız gerektiği için, bizi tıp enstitülerine götürdü. Birçok defa Profesör Svyadosh’un psikiyatri kliniğine gittik, morglara (örneğin Leningrad Morgu, Vitebsk tren istasyonu önündeki büyük morg) ve doğum hastanelerine gittik. Daha sonra, 4 No.’lu doğum hastanesinde, çalışmalarımdan birini yazdım.

 

On dokuz yaşında gençlerdik. İkinci senemizdi. Doğum yapan kadınları görmeye götürülmüştük ve gördüklerimiz çok zor doğumlardı. Kadınlar orada günlerce yatıyordu ve doğuramıyordu. O dönemde (yaklaşık 1965), tıp ve tıbbi aletler çok fazla gelişmemişti.

 

Çocuk doğumuna ilk kez tanık olduğumda, o kadar şaşırmıştım ki, kadınlara karşı yaklaşımım anında değişmişti; onlara saygıyla davranmaya başladım. Erkek, doğum esnasında oradaysa, bunu çok özel bir şekilde deneyimliyor, özellikle de o dönemde.

 

Ne morg ne de insanların dehşet verici ifadelerle etrafta koştuğu veya yataklara bağlandığı akıl hastaneleri, bende doğum hastaneleri kadar güçlü bir etki bırakmadı. Profesör bizi bilerek o özel bölümlere götürmüştü.

 

Ancak, kişinin acı çekerek doğduğunu algılamak, bende gerçekten çok güçlü, olumlu bir etki yaptı. Bu etki, tüm hayatım boyunca bende kaldı. Orada çok ciddi patolojiler, çok zor vakalar gördük. Profesör Svyadosh bizi bilerek bu bölüme götürmüştü.

 

Eğer yapabilseydim, tüm genç erkeklere bunu yapardım! Onları psikiyatri kliniğine, morga ve doğum hastanesine götürürdüm.

 

Buna ek olarak Svyadosh bizi, Rusya’da açılan ilk kalp merkezine götürdü. Burada açık kalp ameliyatlarının nasıl yapıldığını gösterdi.

 

Tüm bu yaptıklarını yapması gerekmese de, Svyadosh bizler için çok fazla şey yaptı. Ona çok minnettarım çünkü toplumun pratikte insanlara nasıl baktığını, onları nasıl iyileştirdiğini, hayata nasıl karşıladığını, aklını yitirenlerle nasıl ilgilendiğini ve insanları nasıl gömdüğünü bize gösterdi. Bunlar çok önemli dört örnektir. Bu çok önemli bir hazırlıktı: tüm grup kendi başımıza içsel olarak aydınlanmıştık. Herkesin kadınlara karşı daha saygılı hale geldiğini hemen hissetmiştim.

 

 

Anneliğin manevi kökü

E. Litvar: Neredeyse anne olan her kadın, hatta doğum yapmayı gerçekten istemese bile (örneğin kocasını memnun etmek için, aileyi güçlendirmek için veya başka bir nedenle doğum yapsa bile) neden çocuğunu sever, ona bakar ve onu şımartır? Bunun manevi kökleri var mıdır, yoksa psikolojik bir durum mudur?

M. Laitman: Aynı durumu hayvanlarda da görürüz. Bu durumla ilgili manevi olan hiçbir şey yoktur – kesinlikle yoktur! Neden bu durumda manevi bir şey olduğunu düşünüyorsunuz? Neden maneviliğe bağlıyorsunuz? Kişiyi, bu hayvansal seviyede, sadece doğanın bir ürünü olarak görmemiz gerekir. Bu seviyede, kişide manevi olan hiçbir şey yoktur.

 

Manevilik, “kalpteki nokta” dediğimiz içsel ihtiyacı edindiğimiz takdirde, kendi başımıza içimizde geliştirebileceğimiz şeydir. Eğer gelecekteki ruhun embriyosu olan bu nokta, kişide ortaya çıkmazsa, o zaman o kişi sadece bir hayvan olur, biraz daha büyük içsel bir sisteme sahip olmak dışında diğer hayvanlardan hiçbir farkı yoktur. Dolayısıyla, kişide doğaüstü herhangi bir şey aramamalıyız. Dünyadaki herhangi bir hayvan türü de aynı şeye sahiptir.

 

Bazı türler, doğum yapabilmek için ölür. Yumurtlamak için kendi doğdukları suya dönen balıklar vardır, yüzlerce, binlerce kilometre yüzüp yumurtladıktan sonra ölürler. Bizi içgüdülerle yönlendiren doğadır ve bu konuda elimizden hiçbir şey gelmez. Yaşamlarımızda, sadece doğanın değişmez etkisi altında hareket ederiz.

 

Nasıl oturduğumuza, nasıl konuştuğumuza bakın. İçimizde sürekli devam eden bir hesaplaşma yer alır: bizim için ne daha iyidir. Bunun tümü doğadır; içimizdeki sistemler bu şekilde birbiriyle etkileşir. Burada herhangi manevi veya doğaüstü bir durum aramaya gerek yoktur – bu bir makinedir.

 

E. Litvar: Bu makine Üst dünyaların yasalarına göre mi yoksa bu dünyanın yasalarına göre mi kontrol edilir?

M. Laitman: Dünyamızın yasalarına dayanarak kontrol edilir. Bu bizim hayvansal bedenimizdir. Ancak, bu hayvansal beden, en son seviye olan insan seviyesinde, cansız kişi, bitkisel kişi, hayvansal kişi ve insan kişi olmak üzere alt bölümlere ayrılır.

 

İnsandaki insan seviyesine kadar gelişen kişilerde, kalpteki nokta, yani daha yüksek bir seviyeye duyulan arzu zamanla ortaya çıkar. Bu seviye gerçekten “sınırların ötesi”dir; bizim doğamızdan üstündür ve bu seviyeye dünyanın yasalarıyla ulaşamayız. Bu noktada, Kabala yöntemiyle, kendi üzerimizde çok ciddi bir şekilde çalışmamız gerekir. Bu çalışmanın tümü ruhla, kişinin manevi özüyle ilgilidir. Bu arada, bizim hakkında konuştuğumuz şeyler ise hayvansal öz ile ilgilidir ve burada doğaüstü, özel, manevi hiçbir şey yoktur.

 

 

Çocuklar anne ve babalarının günahlarını çekerler mi?

E. Litvar: Neden küçük çocuklar anne ve babalarının günahlarını çekerler? Gerçekten anne ve babalarının günahlarını çekerler mi?

 

M. Laitman: Hepimiz, kendi seçimimiz olmayan, belirli kişisel özelliklerle doğduk, sonra yine kendi seçimimiz olmayan anne ve babalar tarafından yetiştirildik. Bu anne ve babalar da başka anne ve babalar tarafından yetiştirilmişti. Yine kendilerinin seçmediği ortamlarda bulunmuşlar, okullara gitmişlerdi. Belli bir seçimden ziyade, sadece öyle olmuştu. Bu yüzden anne ve babalarımızı, onları hazırlayan çevrenin sunduğu hazır ürünler olarak bulduk. Böylece, onlar da bizi aynı şekilde yetiştirdiler ve biz de kendi çocuklarımızı aynı şekilde yetiştireceğiz. Günahlarımız için doğadan başka suçlayabileceğimiz hiç kimse yoktur. Bu durum için suçlayacağımız kesinlikle kimse yoktur –  ne anne ve babalar ne de bizim anne ve babamızın anne ve babası, hiç kimse.

 

Hepimiz sürekli devam eden bir gelişimin sonucuyuz. Bu sürekli ve kademeli olan gelişim, neden ve sonuç ilişkisine dayanır. Her insan bu bağlamda kesinlikle istem dışı olarak vardır. Dünyevi yaşamımızda hiçbir özgür irade yoktur, dünyevi seviyede suçlayacak kesinlikle kimse yoktur. Bu nedenle, çevremizdeki insanlardan (anne ve babalar, ilk öğretmenler veya diğer kişiler) bize geçen iyi ya da kötü şeyler konusunu unutalım. Kişi ne yaptıysa onun karşılığını alır, o kadar – öylesi onların kaderidir.

 

Şimdi, bu durum karşısında ne yaparız? Önemli olan, “Ne için yaşıyorum? Neden varım? Ne için varım? Sadece var olmaktan ve sonra bu dünyadan ayrılmaktan başka, daha büyük, daha Yüce bir yazgım var mı?” gibi soruların içimizde belirmesidir. Eğer bir insanda, kendisinden daha Yüce bir şeye yazgılı olduğuna dair bir his ortaya çıkarsa, o zaman o kişi artık “nereden geldim”, “kimim” ve “nasılım” gibi sorulara dikkatini vermez. İnsanın kendisini, bir şekilde önünde gördüğü, hissettiği Üst amacı edinmek için kullanması gerekir.

 

Bu nedenle, suçlayacağımız hiç kimse ve gelişirken dünyevi yaşamımıza geri bakmak için hiçbir neden yoktur. Eğer manevi yaşamda gelişiyorsak, bu durum daha da geçerlidir; dünyevi niteliklerimize dikkatimizi vermek için hiçbir neden yoktur. Tüm ön koşullar bize verilmiştir ve bu koşullarla çalışmamız gerekir; bunlardan kaçacak bir yol yoktur. Neden böyle? Şu an bunun nedenini hiçbir şekilde bulamayız.

 

Daha yüksek seviyeye erişen Kabalistler, hem Üst dünyayı hem de dünyamızı görürler. Onlar, her insanın nereden geldiğini, kim olduğunu, ne tür bir ruha sahip olduğunu görebilirler. O bedenin neden bu niteliklerle bu dünyada, belirli bir çevrede ortaya çıktığını, o insanın özel olarak yazılmış içsel ve dışsal parametreler sonrasında bir ruh yaratma, onu geliştirme ve tüm insanlığa özel bir şekilde hizmet etme arzusunu edineceğini görebilirler. Dünyalar arasında gidip gelirler.

 

 

Özgür İrade

M. Sanilevich: “Özgür irade” konusuna değinip duruyoruz.

M. Laitman: Bu konu devamlı tekrar ortaya çıkıyor çünkü eğer özgür irade varsa, o zaman konuşacağımız bir şey var demektir, ama eğer yoksa o zaman söyleyecek hiçbir şey yoktur. Ne anlamı var ki? O zaman normal olarak var olur, her an kendimiz için en büyük, en uygun çıkarı sağlamaya çalışırız. Eğer özgür irade varsa, bize verilmesinin bir nedeni var demektir; özel bir amacın farkına varmak. Sonra bu amacı bulmamız, özgürlüğü fark etmemiz gerekir. Ancak o zaman bu özgürlükle bir şey yapabiliriz. Fakat herhangi bir şey yapamıyorsak, sakince hayatlarımızı yaşamaktan başka bize kalan hiçbir şey yoktur. Durum budur. Ne yapabiliriz? Bu durumda insanın hayvandan hiç farkı yoktur. Bu yüzden, özgür irade konusunun netleştirilmesi temel bir meseledir.

 

M. Sanilevich: Bu söylediklerinize göre, kişinin onda ya da bunda hiç özgürlüğü olmadığını ama tek özel bir şeyde özgürlüğü olduğunu bilmesi, onun yaşamını çok daha kolaylaştırıyor gibi görünüyor.

M. Laitman: Evet, elbette.

 

M. Sanilevich: Eğer kişi tüm hastalıkları, aksilikleri ve hayatta ona olan hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini bilirse, o zaman bütün bu karışıklık neden?

M. Laitman: Dünyevi varoluşumuz, bu sonuca varmamız için bize mükemmel bir fırsat verir. Daha fazla hastalıkla mücadele ettikçe ve mücadelede başarımız daha büyük oldukça, daha çok yeni ve ciddi hastalıklarla uğraşmamız gerektiğini görürüz. Başka bir deyişle, hiçbir şey yardım etmez. Hayatlarımızı daha fazla iyileştirme, kendimizi bir şekilde kötüden koruma, iyiye yaklaştırma yönteminin ve bu basit, düz yöntemle yaptığımız herhangi bir şeyin işe yaramadığını görürüz.

 

Bu arada, özgür irade, insanı hayvandan ayıran bariyerdir. Diğer bir deyişle, eğer kişinin içindeki insan, bu bariyerin arkasındaysa, o zaman kişi hâlâ hayvansal seviyededir ve eğer bariyerin yukarısındaysa, o zaman insandır. “İnsan” demek, özgür demektir. Çevirilerde, “Adam (İnsan)”, “Yaratan’a benzer” (“Dome” kelimesinden – “benzerlik”) demektir. Bu nedenle, insanın varoluş amacının kendini Yaratan’a benzer yapmak ve Yaratan’ın seviyesine yükselmek olduğunu ortaya çıkaran kişi, bu amaç için dünyada sahip olduğu tüm olası imkânları kullanır, kendini gerçekleştirir ve kendini insan yapar. Özgür iradeyi oluşturan budur. Yaratan’a benzerliğe yöneltilmemiş diğer tüm hareketler, hiçbir şeyde özgür değildir. Olan sadece şu ki, bu durumu net olarak göremiyoruz ve özgür irade yanılsaması içinde var oluyoruz.

 

İnsanlar, hayatlarını ikiye ayırırlar; gerçekten bir şey yaptıklarını düşündükleri kısım ve olanların onlara bağlı olmadığını gördükleri kısım. Hayatlarına bu şekilde bakanlar için, çok güzel eski bir dua vardır: “Tanrım, değiştirme gücüm olan şeyleri değiştirmem için bana güç ver. Benim gücümde olmayan şeyleri yapmamam için bana akıl ver. İkisini birbirinden ayırmam için de aydınlanma ver.”

 

Birini diğerinden ayırmak çok önemlidir. Bu, kişinin özgür olmayan kısmını özgür olan kısmından ayırması demektir. Özgür olmayan kısma ellememesi gerektiğini, özgür olan kısmı ise kendini gerçekleştirmek için kullanması gerektiğini anlaması, fark etmesi demektir.

M. Sanilevich: Kişi nerede özgür olduğunu ve nerede olmadığını kendi başına mı netleştirmeli?

M. Laitman: Başka kim bunu onun için yapabilir ki?

 

M. Sanilevich: Sokaktaki kişi bunu kendisi için netleştiremez. Söylediğiniz şey, onun için bir kanıt değil.

 

M. Laitman: Kabalist okul dışında hiçbir okulda bu öğretilmediği için bunu yapamaz.

 

M. Sanilevich: Yani kendini kontrol etmesi ve sonra emin olması mı gerekir? Fakat bu tüm hayatını alabilir.

M. Laitman: Öncelikle, hayat bunun için değilse, ne içindir: kişi ya sevimli küçük çanıyla bir inek gibi var olabilir ya da kendisinden bir insan yapmaya çalışabilir. Tam olarak tüm yaşamın baştan sona bize verilmesinin nedeni budur. Yoksa neden?

 

Kişinin bunu bir gün içinde çözebileceğini düşünmek için hiçbir neden yoktur. Bu günden güne gerçekleşir ve kişiyi Yaratan seviyesine götürür. Bu kulağa küstahça ve gerçekdışı gelebilir, ama bu doğrudur: Yaratan’ın mutlak, tam seviyesine götürür. Kişiye ilk baştan itibaren insan denmesinin nedeni budur: çünkü Yaratan’a eş duruma ulaşması gerekir.

 

Şimdi bunu nasıl yapacağımızı konuşalım. Bu, sadece Kabala okuyarak ve çalışarak yapılabilir. Başka hiçbir şeye gerek yoktur. Kişi buradan başlamalıdır ve her şeyi kitaplarda bulacaktır.

 

Kişinin, ne şimdi ne sonra, yaşamına herhangi bir sınırlama uygulamasına, egzersiz (özellikle fiziksel olan) veya değişiklik yapmasına gerek yoktur. Bunu en baştan garanti ederim. Hiç kimsenin herhangi bir şeyi değiştirmesi gerekmez: mesleği, ailesi, aktiviteleri, dini, alıştığı tatları – hiçbir şeyi. Eğer Kabala kişiyi herhangi bir açıdan değiştirecekse, bu daha ziyade gerçek anlamda bir değişim olacaktır. Hayata dair daha ciddi ve düzgün bir yaklaşım ile gerçekleşecektir.

 

Sonra doğal olarak, kişi kendini, insanları ve dünyayı farklı görecektir ve her şeye biraz daha farklı bir şekilde yaklaşacaktır, fakat bu kendi özgür iradesiyle olacaktır. Üst dünyayı ve Yaratan’ı, ancak onları içsel olarak açığa çıkardığında algılamaya başlayacaktır. Kişi, O’na benzer olduğu ölçüde, ait olma hissiyatını ve bağlantısını birdenbire keşfetmeye başlayacaktır.

 

E. Litvar: İnsanları iki kategoriye ayırdık: tabiri caizse, “hayvanlar” ve insan olmayı arzulayanlar veya çoktan insan olanlar.

M. Laitman: Özgür iradenin fark edilmesiyle ilgili bir soru, yani “ne için ve neden yaşıyoruz” diye bir soru içimizde ortaya çıktığı an gelene kadar, hepimiz hayvanız. “Hayvanlar” aşağılayıcı anlamda bir kelime değildir; otomatik olarak var oluyoruz anlamındadır. Gerçi bize otomatik olarak var oluyormuşuz gibi görünmez: “Bu nasıl olur? Hangi okula gideceğimi, ileride nerede çalışacağımı, kimi göreceğimi, vaktimi nerede geçireceğimi ben seçiyorum. Şu an önümde bir kaç olasılık var; bunu yapabilirim veya şunu yapabilirim. Bu gece ne yapacağım? Sinemaya, bara gidebilirim, arkadaşlarla olabilirim, bir kızla buluşabilirim, evde oturabilirim, kitap okuyabilirim, kütüphaneye, lokantaya gidebilirim veya istediğim herhangi bir şeyi yapabilirim.”

 

E. Litvar: Fakat biz seçiyoruz!

M. Laitman: Bu bir yanılsama! Verili bir anda, sizin ihtiyaçlarınıza ve potansiyelinize uygun olarak, bu olasılıklar sizden önce taranıyor. Hepsi toplanıyor ve çıkarılıyor ve sonra bir sonucunuz oluyor, aynı herhangi bir hesap makinesinde olduğu gibi.

 

En son sonucu bilmezsiniz. İçinizde kendiliğinden, bilinçaltından oluşabilir, birdenbire size hislerinizde ve farkındalıklarınızda verilebilir. Siz bunu, tüm diğerleri gibi kendi kararınız olarak kabul edersiniz.

 

Diyelim ki, bir dakika içinde bir şey arzulayacaksınız. “Ben istiyorum” nereden geliyor? Şimdi istiyorsunuz. Birileri içinizde bir şeylerin düğmesini çevirdi ve birden siz “İstiyorum” diyorsunuz. Fakat bu arzuya daha önce sahip değildiyseniz, şimdi nereden geldi? Birden bu arzuyu hissediyorsunuz, bu düşünce içinizde yükseliyor. Buraya nasıl geldi? “Bilinçaltımdan” diyeceksiniz. Fakat “sizin” bilinçaltınız ne demektir? Bu arzunun ortaya çıkması gerektiğine kim karar verdi?

 

Bu nokta, basit olmadığımızı, birçok türlü katmanlardan oluştuğumuzu hissetmeye başladığımız yerdir. Belirsiz bir şekilde, zekâmız, arzularımız ve duygularımız ortaya çıkar ve sonra birbirleriyle karışır, bize gelir ve üzerimizde çeşitli zorlamalar, tahrikler ve tavırlar canlandırır. En önemlisi, çeşitli hislerin ortaya çıkış şekline bağlı olarak, kişi aynı zamanda dünyanın başka bir resmini görür. Eğer kişi onu tehdit eden bir şey görürse ve kendini buna uyumlu hale getirirse, sonrasında herhangi başka bir şey görmez. Diğer bir deyişle, görüşümüz ve algımız gerçekten çok özneldir ve bir süzgeçten geçirilmiştir.

 

Bu nedenle, her birimiz aynı dünyayı görüyor diyemeyiz. İçimizde olan her şey, özel bir mekanizma yüzünden dışarıda olur. Bu mekanizma, bizden başka biri tarafından ayarlanmıştır. Geriye baktığımızda, zar zor kabul edebiliriz; “O ben miydim? Ben mi yaptım? O şekilde mi davrandım? Tamamen farklı biriydi, ben değildim.”

 

E. Litvar: Bu olur.

M. Laitman: Hissettiğimiz budur, çünkü söylediğimiz gibi, “Benim hayatım mı, yoksa bir rüya mı?” Gerçekte, o, “ben” değildim.

 

 

Çocuğu doğru şekilde nasıl yetiştirmeliyiz?

M. Sanilevich: Soru şöyle: “Karım ve ben sonunda ilk çocuğumuzu yapmaya karar verdik. Çocuk yetiştirmekle ilgili neredeyse her şeyi okuduk ve sonunda kafamız karıştı. Sizin tavsiyeniz nedir? Kabala’ya göre, çocuk yetiştirme konusunda en önemli olan şey nedir?”

M. Laitman: En önemli şey, çocuğun ona mutlak sevgiyle davranmadığınızı anlamasıdır. Gerçi siz bu şekilde davranmak istersiniz, ama sevgi ve çocuğun talepleri arasında, onun yararına olmak üzere bir denge kurmanız gerekir ve çocuk, ona bu anlayışla davrandığınızı anlamalıdır.

 

Eğer ona bu şekilde davranırsanız, iki veya üç yaşındaki çocuk, bilinçaltından (bilinçaltından olduğu besbelli, yoksa sizden bir şey alma, kabul etme yeteneğine başka türlü nasıl sahip olabilirdi) sizin davranış biçiminizi algılayacaktır; yavru bir hayvanla büyük bir hayvan arasında olduğu gibi. Bu davranış biçimi, spontan bir sevgi hissinden kaynaklanmaz, yorgunluğa veya mutluluğa bağlı değildir, sadece çocuğun düzgün gelişimine yöneliktir. Eğer sizin sevgi hissiniz otoriter olma hissiyle dengedeyse, çocuğa ve onun yararına daima objektif bir bakış açısından bakıyorsanız, o zaman çocuk da bunu, Kabala’da “orta çizgi” diye bilinen çizgiye bağlı olarak algılayacaktır.

 

Sağ çizgi, hiçbir şey tarafından sınırlanmamış, sonsuz sevgidir. Sol çizgi, yargının, zorlamanın, sınırlamanın çizgisidir. Egoist arzuları çok büyük olan biriyle çalışıyorsunuz ve kendiniz de bir egoistsiniz. Çocuğun sizin sevginize olan ihtiyacı çok fazladır ve sizin de onu sevmeye ihtiyacınız vardır. Dolayısıyla, bu karşılıklı olarak özel olan iki davranış çizgisi (sağ ve sol çizgiler) birbirine paralel gittiğinde ve birbiriyle düzgün şekilde etkileştiğinde, sizden bebeğe geçer, bebek sizin düzgün davranışınızı algılar, küçük bir algılayıcı aygıt gibi sizi düzgün şekilde “yakalar”. Çocuk bu şekilde yetiştirilir.

 

Eğer bu yaklaşımı bir bebekte veya daha büyük bir çocukta (koşan, zıplayan, bağıran, eşyaları kıran, kendini kötü duruma sokan bir çocukta – beş, altı yaşında veya daha büyük bir erkek çocuğu diyelim) canlandırırsanız, o zaman onu, aynı davranış çizgilerini size bağlı olarak kendi içinde bulmaya mecbur bırakırsınız. Siz bu yöntemi kullandığınızda, “Şimdi bana bu şekilde davranıyorsun ve şimdi şu şekilde davranıyorsun. Neden böyle? Dengede olmayan bir şey var gibi. Bu şekil… Şu şekil…” diye çocuk fark eder. Zaman içinde, isteksizce olsa da, size bakmaya başlar ve böylece çocuk eğitilir. Onu adeta iki dizginle yönlendirirsiniz. Çocuk, kullandığınız bu iki dizginin ne olduğunu anlamaya, kendini idare etmeye başlar ve her şeyin bir nedeni olduğunu anlar. Bu yaklaşım, kişinin eğitimini oluşturur. Ancak, bunun için önce ebeveynlerin eğitilmesi gerekir.

 

E. Litvar: Söylediklerinizden, çocuk yetiştirmedeki esas odak noktasının, çocuğun kendini yetiştirmesi ve bir sonraki adımı kendi başına belirlemesi için çocuğu hazırlamak olduğu görünüyor.

M. Laitman: Eğer onu bu şekilde alıştırırsanız, bunu yapacaktır. Çocuk bu içsel eğilimlere sahiptir. Sağ ve sol çizgiler arasındaki davranış sistemini bulması gerekir. Hocam Rav Baruch Ashlag, bana büyükannesinin onu nasıl yetiştirdiğini anlatırdı.

 

Diyelim ki, bugün yanlış bir şey yaptı. Büyükannesi onu iki gün içinde çağırırmış. Beş veya altı yaşındaki bir çocuk, iki gün önce olanı artık hatırlamaz, böyle bir kavram onda yoktur. Büyükannesi sorarmış:

– Baruch, iki gün önce ne olduğunu hatırlıyor musun? Şöyle bir kabahat işledin. Hatırlıyor musun?

– Evet.

– Seni cezalandırmadığımı hatırlıyor musun?

– Evet, hatırlıyorum.

– Şimdi cezanı alman gerekiyor. Hadi, pantolonunu indir.

 

Büyükanne bunu, olay olduktan iki gün sonra, çok sakin bir şekilde yaparmış. Hocama bu şekilde öğretmiş. Hocam bunu hatırlıyordu ve her zaman büyükannesine minnettar kaldı. Bana bunu anlattığında hissetmiştim, kendi de söylerdi: “Ona çok minnettarım.”

 

İki gün sonra olduğunda, çocuk, ebeveynin onu cezalandırmak zorunda olduğu için acı çektiğini, onu cezalandırmak için hiç arzu duymadığını görür. Ceza, “ah, seni yakaladım!” diye bir kızgınlık anında yapılmamaktadır: Hiçbir öfke veya o anın öfkesine benzer bir şey yoktur. Büyükanne, o aradaki acısına rağmen, kötü davranış için bir ceza olması gerektiğini ona öğretti. Bunun ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz? Bu sadece küçük birini yönlendirmek değildir; kişi kendini de yönlendirmek zorundadır demektir.

 

M. Sanilevich: Eğer kişi çocuğunu seviyorsa, ona nasıl objektif olarak davranabilir? Bu imkânsız değil mi?

M. Laitman: Bu tam da sevgiyi oluşturan şeydir: onu doğru şekilde biçimlendirmeyi istemek. Sevgi başka neden oluşabilir ki? Ona her an, her şeyi vermekten mi? Bundan daha kötü bir şey yoktur. Bunun sonucunda ne olduğunu biliyoruz.

 

İngiliz aristokratlarının çocuk yetiştirme meselesini nasıl çözdüklerine bakın. İngiliz kolejlerinde kendim gördüm. Kışın, herkes soğuk suyla banyo yapmaya zorlanıyor, duşlarda sıcak su yok. Ahşap sıralara oturuyorlar, muhtemelen iki yüz yıllık, çatlak, porselen tabaklardan yemek yiyorlar, pek hoş bir görüntü değil. Çocuklarını bu okullara gönderiyorlar ve karşılığında yüksek okul ücreti ödüyorlar.

 

Askerde bile 1950’lere kadar dayağa izin vardı. Bunun doğru bir yetiştirme yöntemi olduğunu söylemiyorum. Bu yöntem Kabalistik değildir ve manevi kökleri bilmeye dayanmaz. Ancak, “çocuğu sevmek” demek, kişinin davranışını sevgi ve otoriterlik arasında ayırması, birinin diğerine göre karşıtlığını doğru şekilde dengelemesi demektir. Çocuğun yararına olacak şekilde, ikisi arasında bir orta çizginin oluşturulmasıdır.

 

Yetişkin kişinin küçük bir çocuğa karşı davranışı, çok ciddi, çok zor ve çok güçlü bir duruştur. Sürekli bir özdenetim gerektirir, bu da ilk önce yetişkin kişinin yetiştirilmesi gerekir demektir. Kişi, neye benzer olması gerektiğini anlamalıdır.

 

Var olduğu ilk günlerden itibaren, küçük bir hayvan gibi, çocuk yetişkini hisseder ve üç çizginin nitelikleri zaten çocuğun içinde vardır. Çocuk, henüz gözlerini açmadan, bilinçaltından, içgüdüsel olarak bu sağ ve sol dizginleri hisseder. İlk günlerdeki gibi kör ve hiçbir şey duymaz iken bile bunu anlayacaktır.

 

M. Sanilevich: Öyleyse ebeveyn kendini değiştirmeden, çocuğunu düzgün şekilde yetiştiremeyecek mi?

 

M. Laitman: Kendinizi değiştirmeden, çocukla hiçbir şey yapamazsınız; ona zarar verirsiniz. Onunla konuşmak için hangi içsel modeli kullanabilirsiniz? Onunla konuşmak için, sağ ve sol çizgilerin karşılıklı ilişkisine dair doğru bir içsel modelinizin olması gerekir.

 

Sevgi ve otorite, ikisinin birbiriyle olan düzgün ilişkisi, öncelikle sizin içinize öyle bir şekilde yerleşmiş olmalı ki, egonuz bu duruma karışmasın, siz egonun yukarısında durun. Çünkü çocuğun size olan sevgisi ve aynı zamanda sizin ona olan sevginiz (bu da egoizmdir), bu duruma karışacaktır.

 

E. Litvar: “Sağ ve sol çizgiler” kavramlarını birkaç defa kullandınız. Bu kavramları, çocuğun yetiştirilmesi konusuna Kabala’dan mı aktardınız?

M. Laitman: Evet, bu kavramları dünyevi seviyeye aktardım.

 

E. Litvar: Yani sıradan dille konuştuğunuzda, daha Yüksek bir şeyi mi ima ediyorsunuz?

M. Laitman: Elbette, ama bu zaten farklı bir seviyedir. Bu noktada, küçük bir insanın yetiştirilmesinden değil, manevi bir insanın yetiştirilmesinden bahsediyoruz.

 

E. Litvar: Söyleyin bize, çok öğrenciniz var mı?

M. Laitman: Evet.

 

E. Litvar: Çocuklarını yetiştirme konusunda onlara tavsiyeyle mi yoksa pratik eylemlerle mi yardımcı oluyorsunuz?

M. Laitman: Bunun çoğunlukla içgüdüsel olarak oluştuğunu düşünüyorum, çünkü Kabala çalışan insanlar kendilerini değiştiriyorlar ve bu değişimi doğal bir tavırla aile fertlerine aktarıyorlar.

 

E. Litvar: Öğrencilerinizin ailelerindeki ilişkileri nasıl buluyorsunuz? Çocukları, içinde yaşadıkları çevreden farklı mı oluyor?

M. Laitman: Şüphesiz! Bizim çocuklarımız diğer çocuklardan çok farklılar. Çocuklarımız arasında herhangi bir kötü, olumsuz sorun görmezsiniz; hiç uyuşturucu kullanımı, yoldan sapma, bağlantısızlık, aşırı serbestlik yoktur.

 

Bu çocuklar okulu bitirince, ya daha ileri öğrenime devam ederler veya bir meslek seçerler, o alanda kısa bir kurs alırlar ve sonra çalışırlar. Organizasyonumuzda çalışan birkaç örnek çocuk zaten var, çünkü onlar burada büyüdüler ve bizim materyalimizi çok iyi biliyorlar.

 

Genel olarak, erkekler ve kızlar birbirleriyle aile kuruyorlar çünkü benzer ilgi alanları var, birbirlerini tanıyorlar. Aileleri de birbirlerini tanıyor ve dışarıdan birine bakmaya gerek duymuyorlar.  Dışarıda hiçbir şey bulunamayacağını anlıyorlar. Dünyevi yaşam için olduğu kadar, manevi yaşam için de bir eşe ihtiyaçları var.

 

Bu tamamen farklı bir karşılıklı ilişkiler sistemidir ve şimdilik diğer insanlar için bir örnek olamaz. Ancak kişi, eğer çocuk yetiştirme konusunda Kabalistik metodu dener ve uygularsa, çocuğa hiçbir zarar gelmeyeceğinden kesinlikle emin olabilir.

 

Çocuğumu kısmen ben yetiştirdim – veya bana öyle geliyor çünkü onu sadece periyodik olarak, özel bir eğitim kurumundan eve geldiğinde görüyordum. Fakat yine de, onu öyle bir şekilde yetiştirebildim ki, 14 yaşından beri (şimdi, 20 senedir bizden uzakta yaşıyor) Kabala’yla ilgili ve tüm kalbi ve ruhuyla Kabala’ya bağlı. Bir şekilde artık Kabala’dan ayrılamıyor, çünkü Kabala onu diğer herkesten biraz yukarı çıkardı ve artık dünyaya başka türlü bakamıyor. Onu 14 yaşında çok uzaklara (İngiltere, Kuzey Amerika ve Kanada) yolladığımda, hiçbir sorun olmayacağından kesinlikle emindim.

 

E. Litvar: Sizin bahsettiğiniz sisteme göre yetiştirilen çocuklar, dış dünyadaki çocuklardan bir şekilde farklılar mı? Örneğin, daha sağlıklılar mı, spora katılıyorlar mı? Erkek çocuklar kendilerini koruyabilir mi, yoksa çok mu evciller?

M. Laitman: Hayır, evcil değiller. Kendilerini koruyabileceklerini düşünüyorum.

 

E. Litvar: Spora katılıyorlar mı veya ders alıyorlar mı?

M. Laitman: Merkezimizin teras çatısına çıktınız mı? Oradaki spor merkezini gördünüz mü? Tüm bu imkânlar onlar için mevcuttur.

 

M. Sanilevich: Kabala’da çocuk yetiştirme konusunda açıklayıcı bir elkitabı, nasıl çocuk yetiştirileceğini tarif eden Kabalistik bir kitap var mı?

 

M. Laitman: Hayır, bu sizin yayınlamaya çalışmanız gereken bir konu.

 

M. Sanilevich: Neden şimdiye kadar kimse bunu yapmadı?

M. Laitman: Kabala gizlenmişti; daha önce hiçbir şekilde insanlara yaygın olarak sunulmamıştı. Yani dünyaya ilk açılışımızı yapıyoruz diyebilirsiniz. Kabala’yı açığa çıkarmaya henüz başlıyoruz; nasıl aile kurulur, çocuklar nasıl yetiştirilir, topluma, devlete, aileye, kendine, dünyaya, ekolojiye karşı nasıl davranılır gibi konuları açıklamak için.

 

Ancak şimdi bu konuları konuşma gereği zamanla artıyor; daha evvel böyle bir ihtiyaç yoktu, çünkü Kabala tamamen gizlenmişti. Bugün, insanlar bu dünyada hayatta kalabilmek için Kabala bilimini kendi yaşam tarzlarına uyarlamak zorunda kaldığında, Kabala’daki bütün bu imkânlar ortaya çıkmaya başlıyor. Diğer bir deyişle, pratik anlamda, Kabala yaşamlarımızı değiştirmeye yardım edecek bir araçtır.

 

E. Litvar: Kabala’nın ve Kabalistlerin, sürekli bir ihtiyaca, onları saran insanların bir arzusuna cevap verdiği izlenimini ediniyorum. Neredeyse Yaratan gibiler.

M. Laitman: Bu tek yoldur.

 

E. Litvar: Kabalistler davranışlarını sürekli Yaratan’a mı uyumluyorlar: “O nasılsa, biz de öyle olacağız.”?

 

M. Laitman: Bundan daha mükemmel ne olabilir? Bir doğa vardır ve doğanın en yüksek, en global ve sistem tanımlı yasasına Yaratan denir. Bu kesinlikle diğer tüm yasaları kapsayan bir yasadır. Bu genel yasa, cansız, bitki, hayvan ve insan doğasını, tüm dünyaların Üst doğasını, mutlak mükemmeliyeti, bilgiyi, karşılıklı ilişkiyi ve Evren’deki tüm sistemlerin iletişimini kapsar. Sadece bizim dünyamızı, bizim evrenimizi değil, aynı zamanda diğer evrenleri ve dünyaları da kapsar; bunların tümüne “Yaratan” denir.  Kabalist bunların hepsini açıkça görür.

 

Doğal olarak, bu genel yasanın, genel gücün ve genel sistemin görünürlüğünün ölçüsü, insanı yapılandırır. Bunun etkisiyle kişi biçimlenir. Kişi besbelli ki değişir ve sadece buna uygun olarak değişmek ister. Kişi neye göre değişmeli?  Birleşmiş Milletler’in kararlarına göre mi? Neye göre? Doğanın genel yasası dışında başka ne standart olabilir?

 

Bu nedenle, doğayı incelememiz, ona benzer hale gelmemiz ve onun içinde uyumlu elemanlar olmamız gerekir. Eğer özgür irademiz ve doğaya benzer olmak için kendimizi değiştirme fırsatımız ile doğa içinde uyumlu elemanlar haline gelirsek, o zaman doğadan daha yüksek oluruz, doğanın her şeyi kapsayan evrensel yasasına benzer oluruz. Bu demektir ki, Yaratan’a eşit hale geliriz ve ancak ondan sonra bize “insan” denir.

E. Litvar: Birisinin soru sormasını bekleyen bu sistem, Kabalistler tarafından çocuk yetiştirme sisteminde de kullanıldı mı? Diğer bir deyişle, çocuk arzuladığı bir şeyi istemeli ve sonra ebeveynleri ona cevap vermeli mi? Ya da ebeveyn gerekli olduğunu farz ettiği yönde, çocukta bir arzu uyandırmalı mı?

M. Laitman: İki türlü de olur. Fakat arzu uyandırılsa bile, çocuk, onun ihtiyacından kaynaklanan şekilde yetiştirilmelidir. “Çocuğu onun yoluna göre yetiştir.”

 

 

Çocuklarda doğru arzuların oluşturulması

E. Litvar: Kabalistler çocuk yetiştirme sistemini, çocukta sürekli doğru arzuları oluşturacak şekilde mi kurdular?

M. Laitman: Doğru arzuları oluşturacak ve bu arzuları doğru şekilde değerlendirecek, gerçekleştirecek, fakat sadece bu sıralamada olmalı ve bunlar çocuktan kaynaklanmalı – “onun yoluna göre” ile anlatılan budur. Diğer bir deyişle, her kişinin kendi yolu, kendi kişisel nitelikleri vardır ve sadece bu farkındalığa gelmesi için bizim ona yardımcı olmamız gerekir, fakat bunu onları bozmadan veya kendi “zorlama yolumuza” sokmadan yapmalıyız.

 

E. Litvar: Yani arkadaşım ağırlık kaldırırken, ben hâlâ sigara içmeye devam edebilir miyim?

M. Laitman: Eğer bunun bir düzelme olduğunu düşünüyorsan.

 

M. Sanilevich: Bir sonraki soru: “Benim annem ve babam bana karşı çok sabırlı ve iyi davrandılar. Onlardan neredeyse istediğim her şeyi alabiliyordum. Onları seviyorum. Bu iyi bir çocuk yetiştirme şekli midir?

 

M. Laitman: Ebeveynlerinden istediği her şeyi almak için onların sevgisini kullanmış olması, bu çocuğa iki misli daha fazla zarar vermiştir. İki misli daha! Öncelikle, onlara egoistçe davranmış ve ikinci olarak da bu durum onu tüm yaşamı boyunca istediği her şeyi almaya alıştırmıştır. Şu an yaşamda kendini ne kadar kötü hissettiğini düşünebiliyor musunuz? Bu demektir ki, pratik olarak onda bir başka paralel davranış çizgisi eksiktir. Ebeveynlerin sevgisine karşı, kendi tarafından sadece egoizm sistemi çalışmış. İkinci sistem olan sınırlama ve kontrol mevcut değil. Bir hayvanı sadece tek dizginle nasıl kontrol edebiliriz? Bu yüzden bize iki çizgi veriliyor.

 

Diğer taraftan, eğer bugün bu kişi, belirli bir nedenle bunu anlamaya ve fark etmeye başlarsa, sonrasında bunu düzeltebilir. Ancak, Kabala’nın yardımıyla, kendini doğru şekilde gerçekleştirme noktasına gelmesi için çok seneye ihtiyacı olacaktır. O ebeveynlerin çocuğa verdiği şeylerde, çocuğun hiçbir özgür iradesi yoktu, basitçe ona böyle davrandılar. Fakat buna rağmen, bu geçmiş eylemleri düzeltmek için çok fazla çalışması gerekecektir.

 

M. Sanilevich: Kabala’ya göre, çocuk yetiştirmede vurmaya izin var mı?

M. Laitman: Tevrat’ta, “Choseh shifto sone bno,” denmiştir, anlamı şudur: “Oğullarını cezadan uzak tutanlar…” “…oğullarından nefret ederler.” Diğer bir deyişle, ceza tartılmalı ve doğru olmalıdır, hocamın büyükannesinden verdiğim örnek gibi. Kabahate ve cezaya karşı çocukta doğru bir yaklaşım oluşması için, iki gün içinde sakin bir şekilde cezalandırın.

 

E. Litvar: “Ebeveyn, çocuk gelişiminde neye daha fazla önem vermelidir: spora mı (çocuğun sağlığı anlamında) veya zihninin gelişimine mi? Her şey için yeterince zaman yok.”

M. Laitman: Oğlumun manevi gelişimiyle şahsen meşgul oldum ve onu fiziksel gelişim için derslere kaydettirdim. Karate çalıştı, sonra ona bisiklet aldım ve ödevler verdim: örneğin, “Bir dostum bizim evden 30 km ötede oturuyor. Ona git, orada bir kahve iç, beni oradan ara ve sonra eve geri dön,” derdim. 10-11 yaşlarındayken bu tür ödevler verirdim. Bunları yaptığından emindim.

 

E. Litvar: Çocuğun zamanı olmadığı bir durumdan bahsediyoruz. Şu an okulda her gün yedi-sekiz konu var, sonra da ev ödevi. Fiziksel olarak ne çocukların ne de ebeveynlerin yeterince zamanı var.

M. Laitman: Bu kadar çalışmaya neden ihtiyaçları var? Onları günde iki-üç saat çalıştıkları bir okula yollayın. Bunu yaptığınız için hiçbir şey kaybetmeyeceklerdir.

 

İnsanlar okuldan sonra üniversiteye gitmekle, sonra eve gelmek ve uyumak için günde 15 saat oturarak çalışmakla ne kazanıyorlar? Büyük evleri, iyi yatakları filan olabilir ama ölesiye yorgunlukla yatağa gidiyorlar, sadece ertesi sabah tekrar kalkmak ve işte bir 15 saat daha oturmak için. Ne için?

 

Çocuğun basit bir insan olmasına izin verin; hiçbir şeyi yakalamasına gerek yok. Ancak, bu şekilde sağlıklı olacaktır. Böylece her şey iyi olur. On beş yıl içinde, çocuk büyüdüğü zaman, bugünün tüm bilimlerine ihtiyaç olup olmayacağını kim biliyor? Tabii ki hayır, dünya tamamen farklı olacak.

 

Çocuğu normal, doğru şekilde, orta çizgiye göre yetiştirin, sadece tek bir yönde veya diğer yönde değil, her şeyi ayarlamaya çalışın. Çocuk günde dört saatten fazla ders çalışmamalı. En fazlası bu kadar! Ona dört saat de fiziksel çalışma, spor yapma şansı verin ve sonra manevi bir şey yaparak mümkün olduğunca çok zaman geçirsin: kitaplar, TV, kültür, Kabala – hepsinden, küçük miktarlarda.

 

Böylece her şeye sahip olacak bir çocuk yetiştirmiş olursunuz. Onların eğitimini ve yetiştirilmesini oluşturan budur. Sizin çeşitli ideolojilerinizi günde on beş saat okumak, eğitim değildir. Bunlar ne işe yararlar ki? Bugün her şey bir yıldan diğerine değişiyor. Bir yıl sonra, daha önce çalıştıkları her şey geçersiz oluyor. Moda olan şeylere yetişmek için çalışmaya gerek yok. Çocukları, tüm güçlerini başkalarına yetişmek için harcadıkları bu tür kurumlara koymanın hiçbir anlamı olmadığını düşünüyorum.

 

E. Litvar: Kişinin Kabala çalışması ve tarif ettiğiniz her şeyi uygulaması için zekâya ihtiyacı yok mu?

M. Laitman: Okullarda verilen zekâ mı? Orada hiçbir zekâ yok; ne öğretmenler ne de öğrenciler zeki.

 

E. Litvar: Çocuğun zihni okulda gelişir. Daha fazla görür, daha fazla bilir, entelektüel olur.

 

M. Laitman: İnsanların bugün nasıl geliştiğini görüyoruz. Sonuçlara göre değerlendiriyorum. Gelişen ne? Bütün entelektüel eğitim yöntemlerinizle insanlığın yozlaşması gerçekleşiyor.

 

E. Litvar: Fakat bu nasıl olabilir? İnsanlar uzaya gidiyorlar!

M. Laitman: Evet, ne olmuş? Büyük teknisyenler oluyorlar, o kadar. Bundan dolayı daha yüce bir insan olmuyorlar.

 

E. Litvar: Kişinin Kabala’da daha sonra ilerleyebilmesi için zekâya ihtiyacı yok mu?

M. Laitman: Hayır, hiçbir şeye ihtiyacı yok. Genel olarak gelişmiş, her şeyi kavrayan, sıradan, normal biri olsun.

 

E. Litvar: Sıradan bir su tesisatçısının, aynen güzel sanatlarda önde gelen bir akademisyen gibi Kabala çalışabileceğini mi söylüyorsunuz?

M. Laitman: Ve ondan çok daha başarılı olacaktır.

 

E. Litvar: Neden böyle?

M. Laitman: Tesisatçı, çeşitli bilimlerle ve kalıplarla yüklü değildir. Bütün o bilgi, onu sadece kendi küçük kutusundakini bilen zavallı bir yaratık olacak şekilde biçimlendirmedi. Anlıyor musunuz?

 

Tesisatçıyı aşağılayıcı anlamda kullanmıyorum. Eğer normal olarak gelişmiş bir kişiyse, eğer sıradan bir okul eğitimi almışsa, spor yapmışsa, o zaman sağlıklı, normal biridir. Bilgisayar, edebiyat, biraz müzik bilir. Ek olarak da şimdi ona Kabala verilmiştir. Kabala’dan, dünyaların yapısını, ruhun yapısını öğrenecektir. Dünyanın ve yaratılışın amacını, dünyanın nasıl oluştuğunu, nasıl var olduğunu ve bunların arasında kendisinin nasıl var olduğunu bilir. Öyleyse bu kişi, kendi alanındaki terimlerden başka hiçbir şey bilmeyen zavallı akademisyenden nasıl daha kötü olabilir?

 

E. Litvar: Yani çocuğun eğitiminde sağlığa mı önem verilmeli?

M. Laitman: Hayır, çok yönlü gelişime önem verilmeli. İki dizginli uygulamanın aynısıdır.

 

 

Çocuklardaki hiperaktivite ilaç kullanımıyla bastırılmalı mı?

 

M. Sanilevich: Eğer ailede hiperaktif bir çocuk büyüyorsa ne yapılabilir?

M. Laitman: Ne yapabiliriz? Bu bütün dünyanın sorunu, bizim neslimizin sorunu: hiperaktif çocuklar. Bugün çocuklar Ritalin (hiperaktivite için kullanılan ilaç) almadan okula kabul edilmiyorlar. Öğretmenler, sırasında hareketsiz oturamayan çocuklarla uğraşmak istemiyorlar, dolayısıyla bu çocuklar ilaç kullanmadan okula alınmıyorlar. Bu çocuklar hareketsiz oturamıyorlar, ne yapabilirler? Bizim neslimizde, egoizm herkesin içinden dışarı patlıyor. Kişi kendini kontrol edemiyor. Peki, bu insanlara ne yapabiliriz?

 

Modern okullar, çocuğa ahenkli bir eğitim sağlayamaz. Bir saat etrafta koşsunlar, sonra on beş dakika kadar biraz dinlensinler, sonra iki saat çalışmak üzere otursunlar. Sonra tekrar herkes bir saat koşsun ve sonra tekrar iki saat çalışmaya otursunlar. Böylesi normal bir eğitim olacaktır.

 

“Etrafta koşma”, oyunlarla olmalıdır. Çocuklar, bu oyunlar aracılığı ile birbirleriyle bağlı olduklarını hissederler ve kesinlikle bilirler ki, sadece birbirleriyle bağlı oldukları zaman kazanırlar. Böylece birbirlerine nasıl davranacaklarını öğrenirler. Zekânızı kullanın ve tüm bunları öyle bir şekilde düzenleyin ki, çalışmalar çocuk için daha ilginç hale gelsin, resmi olmasın. Tüm bunlar çok güzel bir şekilde yapılabilir. O zaman herkes çalışmak ister.

 

M. Sanilevich: Topla oynanan kolektif oyunlar mı demek istiyorsunuz? Eğer biri topu diğerine geçirmezse, herkes kaybeder.

M. Laitman: Evet, o tür. Hiç kimsenin dalga geçemeyeceği ve tüm çocukların birbirlerine bağlı ve diğerlerine karşı sorumlu olduklarını açıkça göreceği türden fiziksel oyunlar. Diğer bir deyişle, oyunun kendisi bir eğitim unsurudur. Böylece hiçbir sorun olmayacağını düşünüyorum.

 

Fakat eğer söylediğiniz gibi, onları günde sekiz saat sıraya bağlamak isterseniz – kim buna dayanabilir? Ben buna dayanamam.

 

E. Litvar: Eğitim sistemi şu an böyle.

M. Laitman: Anlıyorum.

 

M. Sanilevich: İnsanlar sizden Kabalistik tavsiye istiyorlar. Benim anladığım, vereceğiniz tavsiye genel gelişimle ilgili olmalı.

M. Laitman: Bu bir Kabalistik tavsiye. Başka ne olabilir ki? Ebeveynler küçük çocuklarından ne bekleyebilirler? Onlara ne söyleyebilirim? Bununla ilgili hiçbir şey yapılamaz. Bütün sistemi değiştirmemiz gerekiyor.

 

Sahip olduğumuz sistem, antika oldu. Bir taraftan, kişinin ihtiyaçları arttı, diğer taraftan, sistemin kendisi yaşlı ve sıkıcı. İnsanlar yeni bir egoizm ile değişiyorlar ve bu yüzden iki ateş arasında kalıyorlar. Yeni, büyümüş, onların dinlenmesine izin vermeyen bir egoizm ile eski sistem içinde bulunmak zorundalar ve bu durumdayken daha da büyük sonuçlar kazanmaya çalışıyorlar. Bu nasıl mümkün olabilir? Çocuklar çok kötü bir durumdalar!

 

Kendi çocuğumu bu tür bir eğitimin dışında tutardım. Buna ne için ihtiyacı var ki? Atları otlatmak için büyümesinde ne kötülük var?

 

M. Sanilevich: Özür dilerim, ama bugün eğitim sahibi olmadan, geçim için para kazanmanın imkânı yok.

E. Litvar: Hiç parası olmayacaktır, hiçbir şeyi.

M. Sanilevich: Sekiz, on yıllık okulu bitirenler ve daha yüksek eğitim almayanlar geçimlerini sağlayamıyorlar. Bu arada, kişinin ailesine bakması ve temel şeyleri sağlaması gerekiyor.

E. Litvar: Ve evlenemiyor. Eğer atlara bakarsa, hangi kadın onunla evlenmek isteyecek? Kadın, ev, araba, apartman, uçak isteyecek. “Egoizm yükseliyor” derken, ne demek istiyorsunuz? Bu içsel bir şey mi?

M. Laitman: Egoizm bütün özümüzün temelidir. Sizi anlıyorum. Bugün gerçekten tüm o şeylere sahip olmadan yaşamı sürdürmek çok zor, fakat aynı zamanda dünyayı değiştirmemiz gerekiyor.

 

Yine de, ben çocuğumu ayırırdım. Onlar için daha sakin, normal meslekler seçerdim. Bugün bu tür birçok meslek var. Herkesin çeşitli modern şirketlerde en önemli pozisyonlarda olması gerekmiyor. Onların yaşamlarını, hem manevi hem maddi bileşenleri içerecek şekilde, öyle organize ederdim ki, biri diğerini dengelesin.

 

Normal maaşa duyulan ihtiyacı kesinlikle göz ardı etmiyorum. Böylece kişi kendisini ve ailesini destekler ama sadece gerekli olduğu ölçüde kalmalı. En önemli şey, tabii ki manevi bileşendir. Eğer kişi yaşamının akıp gitmesine izin verecekse, bu yaşam ne için iyidir? Bir uluslararası konferanstan bir diğer konferansa koşturmanın anlamı nedir? Bunların hepsi boştur – tamamen boş. Gösterişten ibarettir.

 

Kişinin bu dünyayı kullanması, aile ve çocuk sahibi olması gerekir ama tabii ki en önemli şey onun manevi gelişimidir. Bu olmadan, hayatımızı ne ile sonlandıracağız? Önemli bir akademisyen olarak mı?  Ne ödül alacağız, mezarımızda çiçekler mi? Ne için yaşıyoruz? Yaratılışın ebedi amacını edinmek için yaşıyoruz. Bu nedenle, tam da her şeyi üzerine kuracağımız temel şey budur.

 

En önemli şey bu amaçtır. Bu amaç, kişinin yaşama dair yaklaşımını belirlemelidir. Sonrasında tüm yaşamını buna göre kurabilir. Bu durum, başarılı bir şirketin kurulmasını sağlayacak iyi bir ürünün üretimini hayal etmeye benzer.

 

Aynı şeyin çocuklarımızın yaşamları için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Çocuk yaşamdan ne anlar? Bu yaşamı onlara biz yansıtırız, bunu kendi başlarına yapmazlar. Eğer onlara 20-25 yaşına kadar (belki daha da ileri yaşa kadar) yol gösteriyorsak, o zaman sonuç olarak ne görmeyi amaçladığımızı bilmemiz gerekir.

 

Çocukların önüne en önemli şeyi, yani manevi bileşeni sunarız, çünkü bu varoluşlarının nedenidir. Bu dünyadaki varoluşlarının boşa gitmesini istemeyiz; yaşam süreçlerinde Üst seviyeye gidecek bir çıkış yolu kazanmalarını isteriz. O zaman ebedi, mükemmel varoluşu deneyimleyeceklerdir. Buna bağlı olarak, yaşamlarını planlarız: onları nasıl yetiştireceğiz, yaşamlarının rotasını nasıl anlayacaklar, kimden uzak durmaları gerekecek, kime yakın olmalılar, vs. Onlar için içinde bulunmaları gereken sınırlar organize ederiz. Tüm bunları onların içsel yapılarında oluşturmaya çalışırız.

 

Elbette, bunu yapmamız zor çünkü onları anaokuluna, okula, sonra üniversiteye göndermemiz gerekiyor. Sürekli insanlarla çevrililer ve bir çevre içindeler. Buralardan her türlü şeyi kapıyorlar. Fakat aynı zamanda, manevi bileşenin en önemli şey olduğunu, her şeye kıyasla belirleyici olduğunu onlara göstermemiz gerekir.

 

Sonra, buna bağlı olarak, çocuklarla birlikte genel bir plan oluştururuz: nereye gidecekler ve ne yapacaklar. Bundan sonra, okulda günde on saat çalışmak ve beş saat de ödev yapmak, aynı tür üniversiteye gitmek, aynı tür işi yapmak ve ömrünün sonuna kadar bu şekilde çalışmak isteyeceklerini düşünmüyorum.

 

Ancak, diğer taraftan, her şeye sahip, saygıdeğer biri görünürsünüz ve kendinize saygı duyarsınız. Fakat ektiğinizi ne zaman toplayacaksınız? Hepsi nereye gidiyor?

 

Buna karşı değilim ama her şeyin dengede olması gerekir. Elli yıl önce, büyüdüğümde insanların dört saat çalışacaklarına dair söz verilmişti. O zamanlar insanlar sekiz saat çalışıyordu, şimdi on iki saat çalışıyorlar.

 

E. Litvar: Rusça konuşan bir okur/dinleyici şu soruyu soruyor: “Çocuğumu manevi olarak nasıl yetiştirebilirim? Çocuğa manevi olarak yardım etmek ne demektir?

M. Laitman: Rusça konuşan okur/dinleyicinin hiçbir şikâyeti olmamalı. Merkezimiz olan “Kabala Akademisi”, diğer dillerden (İbranice, İngilizce, Fransızca, vs) daha çok, Rusça olarak materyal çıkarıyor.

 

E. Litvar: Evet, sanırım yaklaşık kırk değişik konu başlığı var.

M. Laitman: Belki bu sorunları açıklamak için yeterince çalışmadık: aile, çocuklar, çocuk yetiştirme, toplum oluşturma, okuldaki davranış, vs. Ancak, bu bozuk yapılar insanlıkta bulunuyor. Dolayısıyla, şimdi bu sorunlar hakkında konuşmaya ve onlara açıklık getirmeye başlıyoruz. Kabala bu konuda ne düşünüyor?  İnsanlara bu sorunları nasıl çözebileceklerini açıklıyoruz.

 

E. Litvar: Kişi, içinde Kabala’nın olacağı bir çocuk yetiştirme sistemini nerede bulabilir?

M. Laitman: İnsanlık, Kabala bilimine dayanan bir eğitim sistemini kurma ihtiyacına gelecek. Kabala, anaokulunda, okulda ve daha yüksek kurumlarda çalışılacak. İnsanlık şüphesiz bu noktaya gelecek! Daha çok kan akarak mı, yoksa daha az kan akarak mı bu olacak, bilmiyorum. Bu, politikacıların kafa yapısına, yetkililere, eğitim sistemine ve başka şeylere bağlıdır. Fakat bu noktaya gelecekler, çünkü gidecekleri başka hiçbir yer yoktur. Bu nesnel bir gerçektir.

 

Egoizm büyüyor ve onunla baş edemiyoruz. Kabala bilimi, yavaş yavaş dünyanın tüm sorunlarını çözecek bir deva olarak görünmeye başlıyor, çünkü dünyadaki tüm sorunların temelinde sadece egoizm vardır. Kabala bilimi tek çözümü sunuyor: bu egoizm zamanla nasıl düzeltilir, kullanıma faydalı ve uygun hale getirilir. Başka hiçbir sistem yoktur. Bu yüzden bu bilimi kabul etmeye zorlanacağız ve insanlara kendileriyle ne yapmaları gerektiğini öğreteceğiz.

 

Her kişinin bunu bilmesi gerekir. Herkesin bunu öğrenmesi gerekecek. Okulda mı? Evet, okulda, anaokulunda, daha yüksek eğitim kurumlarında ve tabii ki evde, televizyonda ve radyoda. Kabala, mümkün olan tüm iletişim araçlarıyla her kişiye ulaşacak. İnsanlar hayatta kalabilmek için onu isteyecekler.

 

Bu doğrultuda, o zaman gelene kadar, çocuk yetiştirme, eğitim, insanlar arası davranış, kültür, bilim ve sanatta insanlar arası etkileşim, uluslararası ilişkiler gibi konulara dair ve diğer her şeye dair yöntem tarifleri yazmak için mümkün olan her şeyi yapmaya çalışmamız gerekiyor. Bütün bunlar, insanların Kabala’yı egoları açısından nasıl doğru şekilde uygulayacaklarını anlamaları içindir. Böylece egoizm dünyayı yıkmaktan vazgeçecektir. Bunu yapmayı deneyelim. Bu bizim görevimiz. Ben bunu böyle görüyorum.

 

E. Livar: Yine de, bir izleyici çocuğunu geliştirmek için ona ne okuyabileceğini soruyor.

 

M. Laitman: “Bilge Sihirbazın Masalı.”

 

E. Litvar: Okula giden bir çocuğa ne okuyabilir?

M. Laitman: Bizim çeşitli makalelerimizin hepsini.

 

 

Çocuklar ve uyuşturucular

 

M. Sanilevich: Çocuklara uyuşturucu kullanmaya başlamamalarını nasıl öğretebiliriz? Bu konuda Kabala nasıl yardımcı olabilir?

E. Litvar: Bu sadece okullarda olan bir sorun değil; her yerde var. Bulunduğumuz her yerde, kendi yaş grubumuz tarafından veya yetişkinler tarafından uyuşturucu teklif ediliyor. Her yerde var!

M. Laitman: Ben de sigara içmeyi bu şekilde öğrenmiştim. Sigara içmek istemiyordum. Kim yaptı? İnsanlar bana sigara uzattı ve “Hadi al, iç” dediler. Bu arada, o insanlardan biri, eski okul arkadaşım, şimdi profesör, kalp sorunu yaşıyor ama günde iki paket içmeye devam ediyor. Gerçekte, beni sigara içmeye o zorladı. Hatırlıyorum, o zamanlar 14 yaşındaydım. Genelde koşu için çalışıyordum.  Daha sonra, kolej yıllarında, sigara içmeme rağmen koşulara katılabiliyor ve beş bin metre koşabiliyordum. Sigaraya başlamak istemedim ama arkadaşlarımın beni zorlamasıyla alışkanlığım oluştu.  Birkaç kere sigarayı bıraktım: beş yıl için, yedi yıl için ve en son daha altı ay önce, 60 yaşında bıraktım. Uyuşturucu kullanımı ise çok daha kötü çünkü bağımlılık çok daha güçlüdür.

 

E. Litvar: Çok kötü bir eylem. Gençliğin tümden yozlaşması gerçekleşiyor.

M. Laitman: İnsanlar neden bu noktaya geliyor? Neden onlara uyuşturucu sunan bir topluma bağımlı hale geliyorlar? Neden bunun üstesinden gelemiyorlar?

 

Uyuşturucular önemli bir konu ve bu konuyu tekrar tekrar ele aldık. Gerçi uyuşturucular on bin yıldır etraftaydı. Ancak, kitleler tarafından kullanılmaya başlanması yeni bir durumdur.

 

Kişi uyuşturucuya sadece tek bir nedenle gelir: çünkü çok ciddi bir içsel doyumsuzluğu vardır ve onu dindirecek herhangi başka bir şey bulamaz. En önemli ihtiyaçlarında hiçbir şekilde herhangi bir yoksunluk hissetmeyen gençler, neden birdenbire uyuşturucu kullanmaya başlıyorlar?

 

Egoizm çok gelişti ve ego o kadar büyük ölçüde tatmin ve doyum talep etmektedir ki, kişi etrafındaki hiçbir şeyle tatmin olamamaktadır. İnsanlar her şeye sahipmiş gibi görünseler de, içlerinde ne olduğunu bilmedikleri bir şeyin eksikliğini hissediyorlar. Sadece onları içten içe kemiren bu duyguya sahipler.

 

Sigarayı birçok defa bıraktım. O duyguyu bilirim: uçakta ya da başka bir yerde, birkaç saat sigara içmediniz ve sonra sigara dumanını içinize çekersiniz, iğrenç bir şeydir ama kendinizle baş edemezsiniz, onu istersiniz. Bunu söylememin sebebi, bugün insanlık artık dünyevi tatminlerle yetinemiyor. Bir şey hâlâ insanın içini kemiriyor. Sadece uyuşturucu, içini yiyip bitiren bu kurttan insanı kurtarır. Sorun buradadır!

 

Sorun, uyuşturucuların dört bir yandan teklif edilmesi değildir; daha önce de uyuşturucu teklif edilirdi ve hem de çok ucuzdu. Bugün ise, tam tersi, çok pahalı (insanlar uyuşturucu satarak milyonlarca dolar kazanıyorlar). Gerçekte, uyuşturucular dünyadaki en ucuz şeydir. Ne kadara mal olabilir ki? Çok ucuzlar ama piyasada, satıcılar çok fazla para istiyorlar.

 

Tüm sorun, kişinin uyuşturucuya içsel bir ihtiyaç duymasındadır. Bu ihtiyaç, uyuşturucunun kendisine değildir ama manevi bir tatmine olan ihtiyaçtır. Kişi, özel olarak ne tür bir ihtiyaç duyduğunu bilmez, ama ihtiyaç onun içinde durur. Bu durum bugün hepimizin içinde ortaya çıkmaktadır.

 

E. Litvar: Kişi, manevilik için duyduğu içsel arzuyu uyuşturucularla mı örtüyor?

M. Laitman: Tabii ki.

 

E. Litvar: Manevilik ile uyuşturucular arasındaki ilişki nedir?

M. Laitman: İnsanlar, neyin onları maneviliğe çektiğini bilmiyorlar. Bilmiyorlar! Sadece ek olarak içsel bir boşluk hissediyorlar. Bunu hissediyorlar. Bu yüzden, bu eğilim var.

 

M. Sanilevich: Eğer yaşıtlarının baskısı yüzünden uyuşturucular ile tanışmışsa ne oluyor?

 

M. Laitman: Bu durum ilgisiz. Sadece yaşıtlarının baskısı yüzünden olduğunu söyleriz. Kişinin bu içsel eğilimi vardır. Bunu anlamayız ve günümüzde insanlar ve çocuklar arasında gelişen egoizmi hafife alırız. Bugün çocuklara hiperaktivite için verilen Ritalin ilacı uyuşturucu değil mi? Bu ilaç, çocuğu sürekli sakinleştirir, onun başına vurur ve çocuğu bastırır.

 

E. Litvar: Çocukları depresyona sokar mı?

M. Laitman: İlacın etkilerinin işleyişine girmek istemiyorum. Bu konuyla ilgili çok sayıda makale, çalışma ve bulgu var. Çok karmaşık bir meseledir. Çoğu insan, burada bir sorun olduğunun farkına bile varmıyor, ama sonunda bu sorun yüzeye çıkacak.  Fakat bugün için Ritalin kullanımı uygun görünüyor.

 

Uyuşturucular son derece zarar vericidir; insanı dünyadan, hayattan ve gerçeklikten koparır. Hayatta yapacak hiçbir şeyi olmayan insanların, hayata bağlanmasının nesi iyi?  Hangi hayata bağlanıyorlar? O hayattan ayrılmak istiyorlar.

 

Onlara başka bir hayat verin! Onlara bir amaç verin. Bugünün yaşamı, bugünün dünyası insana bir amaç sağlamıyor. Ne olduğunu görüyoruz: bir tür kopuş, depresyon, intiharlar – her insan bu tür bir hayatta, uyuşturuculardan medet umabilir.

 

E. Litvar: Aynı soruyu soran binlerce anneye ne söyleyebiliriz?

M. Laitman: Onlar için üzüldüğümü. Bunun yanı sıra, sadece bir şey önereceğim: çocuklarının Kabala çalışabileceği bir yer bulsunlar. Bizim çocuklarımız uyuşturucu kullanmıyorlar. Bunu garanti edebilirim. Kullanmıyorlar çünkü onları tamamlayabilen şeye sahipler. İçsel olarak tamamlar.

 

“Doğa” denen bir alanın içinde olduğumuzu anlamamız gerekir. Doğanın içindeyiz.

 

E. Litvar: Ve biz bunu görmüyor muyuz?

M. Laitman: Tabii ki görmüyoruz. Tamamlanma durumu tüm içsel ihtiyaçlarımız için vardır; sadece kendimizi tamamlanma durumu ile düzgün bir ilişki içine koymamız gerekir. Çok çeşitli arzularımız ve ihtiyaçlarımız vardır. Eğer bunları doğru şekilde düzenlersek, o zaman kendimizi doğayla uyum içinde buluruz ve arzularımızı tamamlarız. Tüm sorun, kendimizi nasıl tamamlayacağımızı bilmememiz. Alma bilimi olan Kabala, bize tamamlanma konusunu öğretir.

 

E. Litvar: “Tamamlanma” ile “tatmin olma”yı mı kastediyorsunuz?

M. Laitman: Tüm arzularımızın, zihinsel, fiziksel, psikosomatik ve diğer tüm seviyelerde tatmin olmasını. Bu arzuları nasıl tatmin edeceğimizi bilmemiz gerekir. Kişinin arzuları vardır, arzular ortaya çıkar ve büyür, nesilden nesle daha da büyür, fakat bu arzuları nasıl tatmin edeceğini bilemez ve depresyona girer. Bu yüzden depresyon günümüzün bir numaralı sorunu durumundadır. Kişi, tatminsizlik hissinden nasıl kurtulacağını bilmediği için, uyuşturucu kullanır. Bu durum insanlarda erken yaşlardan itibaren görülebilir.

 

Çocukları anlamıyoruz. Onlar da kendilerini anlamıyorlar. Ancak, çocuklar sahip oldukları çeşitli “kabuklar” (farklı ortamlar, partiler) altında boşluk hissediyorlar; aslında boşluk ve korku kendi içlerindedir. “Eğer herkes gibi olmazsam, ne yaparım?” diye korkuyorlar ve başka korkuları da var. Diğer bir deyişle, çocuk ya da kişi, kendi “ben”inin, kendi temelinin eksikliğini çekiyor. Bu temel çocuklara verilmiyor. Peki, bu temeli nereden alacaklar? Ebeveynler de buna sahip değildir. Öğretmenler yetersiz ve doğru öğretmenleri yok. Dolayısıyla, başvuracakları hiç kimse yok.

 

Kabala, kendimizi doğru şekilde, rahatlıkla, başkalarına zarar vermeden ve aynı zamanda uyumlu olarak nasıl tatmin edeceğimizi öğreten tek yöntemdir.

 

E. Litvar: İnsanlar, hangi konudan bahsedersek edelim, sürekli “Kabala, Kabala, Kabala” diye tekrar ediyoruz izlenimine kapılmıyorlar mı?

M. Laitman: Evet, tabii ki.

 

E. Litvar: Belki de sen ve ben bu yolla bir şeyler mi kazanıyoruz?

M. Laitman: Bir şey kazanıyoruz.

 

E. Litvar: Para demek istiyorum.

 

M. Laitman: Bu yolla ne tür bir para kazanabileceğimi söyleyeyim. Eğer bu kitaptan sonra, haplar da satabilirsem, o zaman para kazanırım. Fakat bu kitaptan sonra satacak hiçbir şey yok. Bu kitabı yayınlayan yayınevine gidin, kitabı alın ve yayınevinin bana ne kadar ödediğini öğrenin. Onlardan herhangi bir şey kazandığımı düşünmüyorum. Eğer web sitemiz tamamen açıksa ve tüm kitaplarımız tamamen oradaysa, bu nasıl bir ticarettir?

 

E. Litvar: Bu kitapları istediğimiz kadar, bedava olarak okuyabiliyor muyuz?

 

M. Laitman: Evet, bedava olarak okuyun ve başka bir şeye ihtiyacınız yoktur.

 

E. Litvar: Kabala’ya sahip olduğumuzu, onun içinde bir şey gizlendiğini, kişinin bunu çalışarak dünyamızdaki alanlar dışında var olan bir şeye doğru ilerlediğini sürekli olarak insanlara göstermeye çalışıyorsunuz. Buna sizi mecbur eden nedir?

 

M. Laitman: Üst dünyayı edinmenin sağladığı mükemmeliyeti hisseden bir kişi, bu tür bir varoluşun ihtiyacıyla dolar ve bunu diğer insanların da hissetmesini istemekten başka bir şey yapamaz. Ayrıca, dünyamızın kavranabilen ve kavranamayan tüm acılar aracılığı ile bu yöne doğru itildiğini gayet net anlar.

 

Tüm, global doğa, çeşitli türde acılar aracılığı ile, insanlığı birbiriyle doğru şekilde ilişki kurma anlayışına götürür. Böylece bu doğanın yasalarına göre yaşarız. Buna “Kabala bilimi” denir; doğanın içinde bizim için hazırlanmış olan her şeyi, doğru şekilde doğadan alma bilimidir.

 

Başka hiçbir yol yoktur. Er ya da geç bu şekilde olacaktır. Deneyin ve görün. Her şey sizler için açıktır. Her şey bedavadır. Kimse sizi herhangi bir yere itmiyor; ne başında ne de daha sonrasında. Bu ortak bir soru: “Tüm bunlara neden ihtiyaç var?”

 

E. Litvar: Evet.

M. Laitman: Bunun için söyleyebileceğim herhangi bir şey bile yok. Gelin ve kendiniz görün.

 

M. Sanilevich: Eğer birkaç düzine insan, profesörler sizin söylediğinizi söyleseler, durum farklı olurdu, ama siz tek kişisiniz.

M. Laitman:  Bugün başka insanlar da bundan bahsediyorlar, ama tüm bu sistemi kuran kişi ve lideri benim. Ne zaman dünyada başka bir yol vardı ki?

 

E. Litvar: İsa vardı. Tek kişiydi, ama çok sürmedi. Ondan sonra kilise kuruldu ve 100-150 yıl içinde tüm dünyayı sardı. Şimdi her köyde, her yerleşimde kendi dağıtımları var. Yetmiş milyar insan var ve sadece siz varsınız. En akıllı kişi siz misiniz?

M. Laitman: Benden ne tür bir cevap bekliyorsunuz? Buradaki gizli sorunun ne olduğunu mu söylememi istiyorsunuz? Bütün bunun arkasındaki ne?

 

E. Litvar: Bunun arkasında hiçbir kişisel veya sosyal bir gerekçe olmadığını ispatlamanızı istiyorum.

M. Laitman: O zaman herkesten ders başına 50 dolar alalım. İnsanlar bunun için çalıştığımızı bilir ve böylece hiçbir soru kalmaz. Bir şey bedava olduğunda, her zaman sorular olur, “Bu ne için gerekiyor? Kim onlara ödüyor?”

 

E. Litvar: Eğer herkesten 50 dolar alırsak, kırmızı kurdele satanlarla aynı kategoride olduğumuz düşünülecek. Bir soru daha var, direkt ve net soran: “Söyleyin, Kabalistler de herkes gibi sahtekâr mı?”

Anlıyor musunuz? İnsanlar bize inanmıyorlar. Egoizmin doğası öyle ki, eğer egoizm bir fayda görmezse, tüm bunların neden olduğunu anlamıyor.

M. Laitman: Fakat burada başka bir tür fayda var; egoist olan faydadan daha yüksektir ve elle tutulamaz. Size neden buna ihtiyaç duyduğumu söyleyeceğim: “Egoist bir şekilde herkesi Kabala’ya çekmek istiyorum.”

 

E. Litvar: Bu size ne verecek?

M. Laitman: Eğer herkes Üst dünyayı anlama noktasına gelirse, eğer Üst manevi dünya ile dünyevi dünyayı birlikte kapsayacak, açık bir toplumda yaşarsak, o zaman sonsuzluk, uyum, mükemmeliyet ve ebediyet alanlarında yaşayacağız – sen, ben ve diğer herkes. Bu sana olana kadar, bana da olmayacak.

 

E. Litvar: Yani siz bize mi bağlısınız?

M. Laitman: Tabii ki.

 

E. Litvar: Bu, sadece ben de orada olduğum zaman, siz bu durumda olabilirsiniz demek mi?

M. Laitman: Ben hissediyorum, ama orada tamamen ancak sizlerle birlikte olabilirim. Bu anlamda, birbirimize tek bir iple bağlıyız.

 

E. Litvar: Yani bana ihtiyacınız var?

M. Laitman: Evet, sana ihtiyacım var.

 

E. Litvar: Fakat en önemli şeyi söylemediniz. Kendi gördüğünüz şekilde mutlu olmaya dair belli bir ilginiz olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi tüm insanlığı kendi yönünüze doğru çekiyorsunuz çünkü mutlu olmak istiyorsunuz.

M. Laitman: Evet.

 

E. Litvar: Bu arada, diyelim ki ben bir barbarım ve avlanmanın, bir Üst bilimi çalışmaktan çok daha ilginç ve keyifli olduğunu düşünen bir insanlık kısmına ait biriyim.

M. Laitman: Fakat hiçbir çıkış yolunuz yok. Kabala, ne olursa olsun, kendi yolunda gidecektir. Egoizm gelişiyor ve dünyadaki tüm acılar, sizi Kabala’yı kullanmaya, o farkındalığa ve böylece mükemmeliyet yoluna gelmeye zorlamak içindir. Başka hiçbir seçim yoktur. Bugün olmasa bile, elli veya yüz sene içinde olacak. Ne fark eder ki? Ne olursa olsun, fazla zaman kalmadı.

 

E. Litvar: Sizin söylediğiniz şu: “Gerçek mutluluğun ve sevincin ne olduğunu buldum, hissettim ve ne olursa olsun bu noktaya geleceğimizi biliyorum. Bu nedenle, hepinize geç kalmaktan ziyade daha erken orada olmayı ve acıdan ziyade zevkle gitmeyi öneriyorum.” Önerdiğiniz bu mu?

M. Laitman: Doğru, çok iyi ifade ettiniz.

 

E. Litvar: Bunun için bizden para talep etmiyorsunuz, değil mi?

M. Laitman: Bunun kendim için de olmasını istediğimi hatırlayın. Ne yapabilirim? Kendimi iyi hissedeceğim bir istasyona ulaşmaya gerek duyduğum bir durum gibi. Fakat bunun olması için, trene ihtiyacım var ve treni kendi başıma kiralayamam. Diğer insanlara ihtiyacım var.

 

E. Litvar: Onların bilet almasına ihtiyacınız var.

M. Laitman: Evet, onların bilet almasına ihtiyacım var. Orada herkes kendini iyi hissedecek, fakat önce benim orada olmam gerekiyor. Şimdi anlıyor musunuz?

 

E. Litvar: Evet, kesinlikle! Basit bir ifadeyle, çocuk, okul öncesi seviyesinde kalmak istiyor. Kum havuzunda, küçük arabalarıyla oynamak istiyor. Fakat kimse ona ne istediğini sormuyor. Hoşuna gitse de gitmese de, 1 Eylül’de okula gitmesi gerekiyor. Eğer az çalışırsa, cezalandırılacak. Dolayısıyla, her durumda, gereken neyse onu yapacak.

M. Laitman: Tabii ki.

 

E. Litvar: Bazen doğa olarak tanımladığınız bu Üst denetim sistemi katı mı?

M. Laitman: Katı değil. Tam tersine, kişi onu anladığı ölçüde, kendini onun içinde özgür hisseder.

 

E. Litvar: Çocuklar gibi inatçı olan ve çalışmak istemeyenler açısından demek istiyorum.

M. Laitman: Eğer şimdi bir kişiyi, kafesteki hayvan gibi, bu dünyaya salarsak, o kişi burada bir şeye izin varken, başka bir şeyin yasaklandığını görür; caddeyi kırmızı ışıkta geçemeyiz, bunu ya da şunu yapamayız, “Alma”, “hırsızlık yapma” diye duyarız. Kişi kendini bu durumda, avlanmış bir hayvan gibi hisseder. Kim en ufak bir yanlış yapsa, cezalandırılır, hapse atılır, dövülür ve hakaret edilir. Kişi, kendisiyle ne yapacağını bilmez. Sonra birden ona denir ki, “Bir hafta için buraya gel. Sana her şeyi açıklayacağız.” Kişiye her şeyi açıklarız, öğretiriz ve sonra tekrar dünyaya gider. Kendini özgür hisseder çünkü nasıl davranacağına dair içsel bir talimat almıştır ve bundan dolayı baskı hissetmez. Tam tersine, bunun kendi yararına olduğunu hisseder: caddeyi yeşil ışıkta geçmek, hırsızlık yapmamak, burada bir şey yapmak, şurada bir şey almak.

 

Peki, dünya nasıl değişti? Aslında değişmedi. Kişi değişti.  Dış doğayla ilişkisinde, doğru bir içsel program kazandı. Daha önce, kendini kafeste bir hayvan gibi hissederken, şimdi özgür hisseder.

 

Kabala bize bunları verir: doğayı anlayış, ne yapabiliriz ve ne yapamayız. Kişi kendini Sonsuzluk dünyasında, mükemmeliyet ve uyum içinde hisseder, çünkü kendini bütün bu fırsatlara doğru şekilde uyumlamıştır. Eğer yabani birinin bizim dünyamıza girmesine izin versek, kendini ne kadar mutsuz hissedeceğini düşünebiliyor musunuz? Fakat eğer ona öğretirsek, rahatlayacaktır; bunsuz yaşayamayacaktır.

 

Peki, burada ne yapmak gerekiyor? Kişiyi doğanın doğru anlayışına uyumlamak gerekiyor. Hangi doğada, hangi dünyada yaşıyoruz, hangi toplumu yaratmamız gerekiyor, birbirimizle nasıl ilişki kurmamız gerekiyor; bunun tümü, içinde var olduğumuz doğayla uyumlu olmalıdır.

 

Çevremizle çok kötü ilişkiler yaratmış, yaralı küçük hayvanlar gibiyiz. Dış dünyaya, bizi çevreleyen doğaya bakmamız gerekiyor. Doğa, insan seviyesindeki tüm davranış yasalarına, her şeye sahiptir. Eğer doğadan öğrenirsek, yaşamlarımızı doğanın kendisi gibi yaparız: ebedi, sonsuz, uyumlu ve mükemmel.

 

 

En önemlisi, çocukların manevilikle yetiştirilmesi

E. Litvar: Şu an programımızı dinleyen veya izleyen anneler, sizin her sözünüze tutunuyorlar ve şu soruyu soruyorlar: “Kızınıza, kendi çocuklarına erken yaştan itibaren Kabala öğretmesini tavsiye eder misiniz?”

M. Laitman: Oğlumu zorlarım. Kızıma daha az baskı yaparım çünkü kız çocuğunun talepleri bir şekilde farklıdır.

 

E. Litvar: Anne olan bir kız hakkında soruyorlar.

M. Laitman: İki kızım var. Bir tanesi biyoloji üzerine doktora yapıyor; geleceğin biyoloji doktoru olacak. Diğer kızım felsefe alanında ve doktorasını Kabala’da yapıyor. İkisi de Kabala’yla ilişkili ve Kabala’nın ne hakkında olduğunu anlıyor.

 

E. Litvar: Çocukları var mı?

M. Laitman: Henüz yok.

 

E. Litvar: Eğer çocukları olursa, onlara torunlarınıza Kabala öğretmelerini söyler misiniz?

M. Laitman: Kesinlikle.

 

E. Litvar: Öyleyse annelere tavsiyeniz, ne hakkında olduğunu anlayacak kadar Kabala çalışmaları ve sonra çocuklarına öğretmeleri mi?

M. Laitman: Evet.

 

E. Litvar: Çocukların yetiştirilmesindeki en önemli şey bu mu?

M. Laitman: Genel olarak kişinin yaşamındaki en önemli şey budur! Diğer her şey önemsizdir. Bu dünyada var olmamızın nedeni budur! Elli yıl veya yetmiş yıl – ne kadar uzun var olursak olalım, bu süre sadece bu dünyadan Üst dünyaya geçmemiz içindir. Yoksa hayatlarımızı yaşayıp, daha aşağıya inmek için değil.  Yaşamamız ve yukarı doğru gitmemiz gerekir! Tüm fark budur.

 

Dünyevi hayatın nasıl sona erdiğini biliyoruz; mezarlıkta sonlanıyor. Fakat buradan çıkış, Üst dünyaya doğru olabilir. Doğa ile ilişki kurmaktan kazanılan ebediyet ve sonsuzluk hissi, egoizmin yukarısındadır, yok olamaz.

 

E. Litvar: Mezarlığa kadar mı?

 

M. Laitman: Tabii ki.

 

M. Sanilevich: Kişi tüm kitabı okusa bile, diğer insanlarla ve doğayla ilişki kurmayı öğrenmenin kolay bir iş olmadığını anlayacaktır.

M. Laitman: İnsanlık tarihi boyunca, milyonlarca, milyarlarca kitap ortaya çıktığı için, bu kitapta özel bir şey olduğuna dair birini ikna etmenin zor olduğunu fark ediyorum. Ancak, insanlık İncil’e (Tevrat’a) inanıyor.

 

E. Litvar: Fakat benim ve senin inandığın gibi değil.

M. Laitman: Bu konu dışıdır. İstediğimiz her şeyi söyleyebiliriz, ama İncil veya “Eski Ahit”, insanlığın manevi temelidir. Onu istediğimiz kadar değiştirebiliriz, istediğimiz kadar üstüne inşa edebiliriz, fakat o, hâlâ her şeyin oradan başladığı temeldir. Kabala, İncil’in temelidir.

 

E. Litvar: Yani Kabala İncil’den daha önce var mıydı?

M. Laitman: Evet, İncil’den önce vardı. Kabala, İncil’in temelidir, onun içsel anlamıdır. İncil, Kabala’ya göre yazılmıştır. İnsanlık için yeni bir kitap değildir. Kabala, İncil’in içsel, gizli kısmını ortaya çıkarır. Bu nedenle Kabala’ya “gizli bilim” denir. Dünyamızda olmuş gibi görünen olaylar, İncil’de alegorik bir dille anlatılır. Kabala ise bu olayları tam olarak bilimsel bir şekilde tanımlar: güçlerin etkileşimi, ruhların etkileşimi. Bu yüzden temeldir. İçsel kısımdır ve toplamda insanlığın sahip olduğu en değerli şeydir.

 

Diğer bir deyişle, Kabala dünyamızda var olan her şeyin en manevi, en içsel kısmıdır ve dünyamızı bir arada tutar. Aynen İncil’in her şeyin temeli oluşu gibi, Kabala da İncil’in temelidir. Size nasıl bir kitap sunulduğunu anlıyor musunuz?

 

E. Litvar: Sihirli bir kitap mı? (Masallarda olanı kastetmiyorum.)

M. Laitman: Tabii ki sihirli çünkü kişiyi, onu okurken değiştiriyor. Onu okuyan kişinin üzerinde Üst Işığı canlandırıyor ve bu Işık kişiyi aydınlatıyor ve doğru yola sokuyor.

 

 

 

Üst Işık nedir?

M. Laitman: Üst Işık, kişiyi kısmen dünyamızın üzerine yükselten enerjidir. Kişi her şeye Yukarı’dan bakmaya başlar. Uyuşturucular, nasıl bir şey çalınır, nasıl hayatta kalınır gibi konulara, diğer insanların baktığı seviyeden bakmaz. Böyle bir kişi, biraz daha yüksekten bakar ve bu bakış bile onu insan olarak başkalarından ayırır.

 

E. Litvar: “İnsandaki insan” dediğinizde, tam olarak bunu mu demek istiyorsunuz?

M. Laitman: Evet, insandaki insanı tam olarak oluşturan bu enerjidir.

 

E. Litvar: Bu güç bu kitaplarda var mı?

M. Laitman: Evet.

 

M. Sanilevich: Bugün kişi kitapçıya gittiğinde, Kabala hakkında çeşitli yazarlar tarafından yazılmış birçok kitap görebilir. Yazarlar arasında herhangi bir fark var mı, yoksa herhangi birinin yazdıklarından seçilebilir mi?

E. Litvar: Yedi senedir Kabala çalıştım ve birçok kitap okudum, fakat hangisini daha çok sevdiğimin farkına varamadım.

M. Laitman: Öyleyse bize niye geldiniz?

 

E. Litvar: Diğer her yerde çıkmaz noktaya ulaştım. On üç yıl ezoterizm üzerine çalıştım ve orada da çıkmaz noktaya geldim. Gidecek başka hiçbir yerim yoktu. Benim için artık ya Kabala idi ya da hiçbir şey.

M. Laitman: Kendi reklamımı yapamam ama sana bir şey söyleyebilirim. Gerçek Kabala’da beş kaynak vardır:

– ilk kaynak, ilk Kabalist olan Abraham’dan gelir. Abraham, Kabalistlerin atasıdır.

– ikincisi Musa’dan gelir: Musa’nın Beş Kitabı ( veya İncil, Tevrat)

– üçüncüsü Haham Shimon’dan gelir: Zohar Kitabı

– dördüncüsü Ari’den gelir (16. Yüzyıl)

– en sonuncusu Baal HaSulam’dan gelir (20. Yüzyıl)

 

Hiç kuşkusuz bu beş yazar, Kabala’nın kurucularıdır ve gerçek uzmanlarıdır. Biz onların kitaplarını çalışıyoruz. Diğer kitapların hepsi belli bir yere kadar yardımcı olabilir ama onların içine girmemek daha iyidir. Tüm söyleyebileceğim budur.

 

Tüm Kabalistler, Kabala’nın bu beş kaynaktan oluştuğu konusunda anlaşırlar. Bu kitapları dinleyicilerimize kesinlikle önerebilirim. Ancak, bu kitaplar İngilizce değil. Bu yüzden Laitman’ın kitapları var. Ne yapabiliriz? Dolayısıyla, Laitman var.

 

Ancak, Laitman, Zohar Kitabı’na Giriş makalesini (aslında makalenin adı Kabala Bilimine GirişZohar Kitabı için yazılan önsözlerden biridir) aldı ve onu Kabala Bilimi adlı kitap yaptı. Diğer bir deyişle, bu kitap Zohar Kitabı’nın önsöz makalesinin çevirisidir. Tabii ki, bu ciddi bir çalışma ve ciddi bir makaledir ve hiç de basit değildir. Kitabın sonunda çeşitli grafikler ve çizimler vardır.  Kolay olmayan, ciddi,  bilimsel bir çalışmadır.

 

E. Litvar: Evde üç kitabım var: “Zoar”, “Zogar”, ve “Zohar”. Bu kitaplar farklı çevirmenlere ait. Sizin çevirinizin onlardan farkı ne?

M. Laitman: Bu bir çeviri değil. Bu kitap, Zohar Kitabı’nın ilk bölümüdür. Zohar Kitabı açıklamalarla birlikte, baskıya bağlı olarak, 10 veya 20 bölüm kadardır. İlk bölüm, en önemli bölümdür. Diğer tüm bölümlerde olanları, sahip olduğu enerji miktarına ve sunduğu açıklamaya göre, sıkıştırılmış bir şekilde içerir.

 

Yani bu kitap, Zohar Kitabı’nın on bölümünden ilkinin çevirisidir. Ayrıca, hocamdan edindiğim açıklamalar ve yorumlarla doludur. Bu yüzden, bugün dünyada Rusça olarak, Kabala bilimine dair her şeyi bu kadar açıklıkla, doğru şekilde ve özgün olarak açıklayan ve açıklamalar, grafikler, çizimler ve ölçümler içeren başka bir kitap yoktur. Aynı zamanda içsel kısmına, deyim yerindeyse “gizli” ve mistik kısmına dair her şeyi içerir. Tüm bunların bu kitaptan başka bir kitapta verildiğini düşünmüyorum.

 

Bundan gurur duyuyorum. Bu kitabı bu şekilde yazabildiğim için gerçekten gurur duyuyorum. “Yazmak” ile çeviri yapmayı ve hocamdan edindiklerimi eklemeyi kastediyorum. Dolayısıyla bu kitaplar ciddi ve karmaşıktır. Ancak, dinleyicilerimize bu kitapları okumalarını tavsiye etmiyoruz. Bu kitaplar, daha derine inmek, bilgilerini genişletmek ve öğretmek isteyen uzmanlar içindir. Fakat diğer insanlar için, Kabala’yı ve kişinin Kabala’ya göre nasıl davranması gerektiğini anlatan birçok kitap vardır.

 

Örneğin, şu makaleler uygundur: Kabala’nın Amacı (The Purpose of Kabbalah), Tanrısallığın İfşası (The Revelation of Godliness), Mükemmeliyet ve Dünya (Perfection and the World) – dünyamızın nasıl mükemmel olabileceği hakkındadır. Özgür İrade (Freedom of Will) – kişi özgür iradesini nerede bulabilir ve özgür olup olmadığını nasıl belirleyebilir. Kabala’nın Özü ve Amacı (The Essence of Kabbalah and its Purpose) – bu bilim nedir, insana neden gereklidir veya insanın hiç buna ihtiyacı var mıdır, amacı nedir ve bizden ne ister. Kabala’nın Dili (The Language of Kabbalah) – neden Kabala bize bu özel dille konuşur, bize hiçbir şey anlamıyoruz gibi gelir; anlamaya başlamak için özel bir anahtara gerek duyarız. Kabala’nın Sırlarını Açıklamak için Koşullar (The Conditions for Disclosing the Secrets of Kabbalah) –  bunlar ne tür sırlardır, neden bazı koşulların uygulanması gerekir ve bunlara nasıl yaklaşabiliriz. Ayrıca Bazı Popüler Sorular, Kabalistik Kavramlar (Some Popular Questions, Kabbalistic Concepts)  var.

 

Açıklamalar herkese hitap edecek şekilde hazırlanmıştır. Bu açıklamalar, kişinin bu bilimle yakınlaşması, hayatını bu bilimin pratik uygulamalarıyla daha iyileştirmesi için yeterlidir. İnsanın bilgisayar veya televizyon kullanmak için bir dahi olması gerekmez. Sadece birkaç düğmeye basmamız gerekir ve sonra eğleniriz. Burada da aynısı geçerlidir: birkaç kitabı bilin, onları okuyun. Bu hem kendi hayatınızı hem de çocuklarınızın hayatlarını daha değerli yapmak için yeterli olacaktır.


 

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
18 - 0,176