Kabalist Dr. Michael Laitman ile bu söyleşimizde geçtiğimiz Mayıs ayında yayınlanan kitaplarından birisi olan “Açık Kitap” hakkında bir söyleşi düzenledik. Kabala Bilgeliği’nin temel prensiplerinin yanı sıra merak edilen birçok konu hakkında Kabalist Dr. Laitman’ın cevaplarını aldık. Röportajlarımız devam edecektir.
Kabalist Dr. Michael Laitman ile bu söyleşimizde geçtiğimiz Mayıs ayında yayınlanan kitaplarından birisi olan “Kabala’nın Temel Kavramları” hakkında bir söyleşi düzenledik. Kabala Bilgeliği’nin temel prensiplerinin yanı sıra merak edilen birçok konu hakkında Kabalist Dr. Laitman'ın cevaplarını aldık. Röportajlarımız devam edecektir.
Bu bölümde Kabala’nın İfşası adlı video ders serilerini sıralı bir şekilde görüntüleyebilirsiniz. Derslerimiz işleniş sırasına göre yüklendiğinden ilk ders diğer derslerden önce yüklendiği için sıranın en sonunda yer almaktadır. Bu karışıklığa neden olabileceği için tüm derslerimizi işleniş sırasına göre bu bölümde inceleyebilirsiniz. Kabala’nın İfşası – Ders 1 –
Fiziksel dünyada, realitenin bu dört parçası, miktarları açısından bir piramit içerisinde dağıtılmıştır. Piramidin tabanında en büyük miktar mevcut; durağan seviye. Kabalistlere göre, burada ölçtüğümüz şey yalnızca bir madde yığını değil, dal seviyesinde anlamlandırabileceğimiz bir şekilde oluşan kökteki bir kalitedir ve bu kalite alma arzusudur. Fiziksel dünyada var olan tek şey alma arzusudur, dolayısıyla gördüğümüz her şey alma arzusunun ifade edilişidir. Bu sebepten dolayı, tüm evrende bulunan sert madde durağan seviyede bulunur, tüm kayalar, gezegenler vesaire ve varolan şeylerin en büyük kısmı durağan seviyededir, çünkü bu seviyenin alma arzusu ufacıktır. Sadece bu seviyede alma arzusu neredeyse yok. Bu yüzden değişme arzusu ve yeteneği çok azdır. Ve herhangi bir yöne hareket etmesi için muazzam çabalara gerek olur.
Geçen hafta kısaca dua nosyonuna yapı olarak dokunduk, duanın neden ibaret olduğuna baktık. Şimdi, duanın hissiyat açısından ne olduğuna, içselliğine, kişinin yaşadıklarına bir bakalım. Şimdi Kabala çalışmadaki amacı bir tanımlayalım: İçsel koşulumuzda bizden neyin değiştirilmesi talep edilmektedir ki “Yaradan’la form eşitliği” denilen içsel bir hali edinelim ve de manevi çalışmada “mantık üstüne çıkmak” ne demek, bir görelim. Bir kaç makalede ikinci bir doğayı inşa etmek ne demek gördük, yani Yaradan’ın bize verdiği doğanın üstüne çıkmak. Yani tüm yaptıklarımızı kontrol eden o alt seviyedeki doğaya karşı gitmek.
Baal HaSulam, On Sefirot Kitabı’na Giriş’te çok önemli temel kavramları anlatıyor. Bahsettiği konulardan bir tanesi de kişinin manevi edinimlerinde kesinlikle geçireceği haller. Bu safhaları beşe ayırıyor ve her safhanın içinde de birçok diğer safhalar var ve bu yüzden toplamı 125 basamak olarak bilinir. Kişinin manevi yolda ilerlerken neleri yaşayabileceğine bir bakalım. Bunlara bakarken de Kabala’da çok önemli bir bölümü de gözden geçirmiş olacağız hatta bu yüzden Kabalistler neden bir grup olarak çalışırlar ve grubun kişiye manevi ilerleyişinde ve ediniminde nasıl etkili olduğunu orada anlatmaktadır.
Eğer yaptıkları her şey var ise – o zaman ilişkileri, Yaradan’ın var olması, onları yakınlaştıracak eylemler – o zaman daha başka ne olabilir ki? Aslında ondan daha fazlası da yok. Ayrılık noktası bunun nasıl yapıldığındadır. Kabala din değildir; bir metottur hatta aslında bir bilimdir. Yaradan’la direkt olarak bağ kurmanın bir yoludur. Bazen dini inançlarda bulunan yaklaşımları benzer olabilir ama anlayış ve yön tümüyle alakasızdır.
İnsan işlediği bir suç için mahkemede kanunların boşluklarını değerlendirerek belki kendisini savunabilir ve daha az ceza alabilir ama doğanın kanunlarında hiç bir açık nokta yoktur. Doğanın kanunları biz gerçekte ne olduklarını bilsek de bilmesek de işler. Durum bundan ibaret olduğundan, bu kanunların ne olduğunu öğrensek iyi olur. Nasıl işliyorlar? Olaylar nasıl yönlendiriliyor? Sistemde önceden belirlenmiş şeyler neler? Bunu bildikten sonra, seçim denilen noktayı tayin edebilir ve sistemi etkileyebilmenin bir yolu var mı görebilir ve “özgürlük” koşuluna yönlendirebiliriz, o zaman gerçek bir seçim yapabiliriz. Şimdi bu kanunlara bir bakalım.
Sorulan sorulardan bir tanesi de “özgür seçimim hayatta nelerde?” Genelde de öğrencilerin çoğu, aslında hemen hemen hepsi “istediğim her şeyi seçmekte özgürüm” diyorlar çünkü içinde bulundukları algı seviyesi bu şekilde; yani her türlü şeyi seçebileceklerine inanıyorlar. Bu doğru çünkü bu seviyede Yaradan bizden tümüyle gizli. Başka bir deyişle içinde bulunduğumuz koşulları yöneten kanunları algılamıyoruz. Ancak özgür irade, özgür seçim nerede bilmek çok önemli çünkü hayatımızın büyük bir bölümünü hatta tümünü bize göre özgürce inşa edebileceğimiz bir şeye çaba sarf ederek geçiriyoruz ve sanıyoruz ki bu özümüzün özgür ifadesi ve istediğimiz şeyi veya kendimizi bu şekilde inşa etmeyi biz seçtik. Belki de bazı insanlar için bu maneviyatta bile böyle olabilir; başkaları için ise farklı bir şey. Ancak kişi özünde olan bir şeyi “ben”inin ne olduğunu bilmeden nasıl ifade edebilir ki? “Ben”in arayışı aslında kişinin özgür olduğu noktayı aramasıdır. Ben olmayan bir şey tarafından sınırlanmamak, “ben” dışındaki güçler tarafından zorlanmamak ve hayatımı kendi arzuladığım şeylerin yolunda yönlendirmek ve arzuladığım sonuca ulaşmak.
Kişi her zaman Yaradan’a tutunmaya çalışmalıdır, yani tüm düşünceleri O’nunla ilgili olmalıdır. Bu, şu demektir: Bulunabilecek en kötü halde olup en büyük düşüşü yaşıyor olsa bile O’nun alanından çıkmamalıdır, bu demektir ki kişi başka bir gücün kendisini manevi edinimden alıkoyup iyi ya da kötülük yapabileceğine inanmamalıdır.
Kabalist Dr. Michael Laitman ile bu söyleşimizde geçtiğimiz Mayıs ayında yayınlanan kitaplarından birisi olan “Kabala’nın Gizli Bilgeliği” hakkında konuştuk. Kabala Bilgeliği’nin temel prensipleri üzerine yaptığımız bu söyleşimizde aynı zamanda günümüzde insanların en çok merak ettiği konulara açıklık getirmeye çalıştık.
Kabalist Michael Laitman, benim ve Bney Baruh’un hocasıdır ve Rabaş’ın öğrencisi ve kişisel asistanıydı. Rabaş’ın tüm işleriyle ilgilenir ve Rabaş’ın birebir direkt öğrencisiydi. Rabaş’ın hayatının son anlarına kadar Dr. Laitman onunla beraberdi. Hastanede onun başından ayrılmadı ve bu süreci hep onun yanında geçirdi. Rabaş ile çalışırken Rabaş kendisine diğer öğrencilere öğretmediği birçok makale ve yazılar öğretmiş ve Kabalist Dr. Laitman bu not defterinin varlığından haberdarmış ve bu defterden ara ara öğrenirmiş. Çok değerli bir deftermiş.
Ayrıca üst realitedeki, manevi dünyalardaki tüm eylemlerin, form eşitlik kanunu vasıtasıyla olduğunu öğrendik. Şimdi bu form eşitlik kanununu bir nevi mistik veya sihirli veya yeni bir şey olarak hayal edebilirsiniz ancak bu sadece Kabalistler tarafından oluşturulan bir prensip değil. Doğa kanunu hatta tüm evrende gördüğümüz her şeyi idare eden bir kanun. Doğada var. Kabalistlerin bize gösterdikleri şey bizlerin bu metot vasıtasıyla geliştiğimiz, büyüdüğümüz, hareket ettiğimiz ve yaratılışın amacını da buna göre edinebileceğimiz. Bu derste form eşitliğine biraz daha yakından bakacağız. Bu kanuna Baal HaSulam’ın yazdığı bir makale ile bakacağız. Aslında bu sadece makalenin bir kısmı. Makalenin adı Matan Tora (Tora’nın Verilmesi yani Işığın bize verdiği eğitim). Makalenin bu kısmı İşleyen Akıl olarak biliniyor.
Geçen derste yaratılan varlığın yaratılışının 4 safhasını inceledik ve başlangıcının Yaratılışın başlangıcının bir düşünce olduğunu gördük – Yaradan’ın düşüncesi, Yaratılışın Düşüncesinde bir yaratılan varlık yaratmak ve hazla doldurmak olduğunu gördük. Buna göre de hemen yaratılan varlıkta, yani alma arzusunda, buna göre bir reaksiyon olduğunu gördük. Alma arzusu Işığı hissedip bir izlenim alıyor, sadece direkt olarak aldığı hazzı değil ama aynı zamanda Işığın niteliğini de hissediyor ve bir alma arzusu olduğu için de bu hazzı da almak istiyor. Bunun sonucu olarak içinde yeni bir algı ve safha ya da izlenim oluşuyor ve hazzın vermekten geldiğini hissediyor. Ama bir alma arzusu olduğundan veremez, yapabileceği tek şey ışığı kabul etmek ya da etmemek.
Dolayısıyla bu ilimle ilgilenen bir kişinin kabı olmasa da ruhuyla bağı olan ışıklar ve kapların adlarını okuması bile kişiye ışıkların belli bir derece yansımasını sağlar. Ancak, kişiye ruhunun içinde henüz yansımaz çünkü bu ışığı alabilecek bir kap henüz yoktur. Buna rağmen, kişinin sürekli çalışması kişiye ışık çeker ve kişiye arılık ve ıslah getirir ki bu da kişiyi mükemmelliğe sürekli yakınlaştırır. Bu derste yaratılan varlığın yaratılışının dört safhasına bakacağız. Yaratılışta var olan her şeyin makro şablonu bu: Yaratılan varlığın yaratılışının oluşumu; yaratılan bir varlığın nasıl yaratıldığı ve yaratılışın her detayında aynı yapıyı görebiliriz.
Bu soruyu inceleyebilmek için Kabalistler bizler için incelememizi bir çerçeveye oturttular ki gerçeği bulabilelim ve kafamız karışmasın. Baal HaSulam bize Kabalistlerin bir kuralı olduğunu söylemekte: “Edinilmeyen bir şey adlandırılmaz”. Bu ne demektir? Ulaşmak istediğimiz amaç, Yaradan’ı direkt olarak hissetmek, bu herhangi bir felsefe, fikir ya da entel takılım değil zira zihinsel bir kavram olarak bunun cevabını bulamayız. Herhangi bir fikir kişiye güven vermez, kişi tam olarak ayaklarının bastığı yeri hissettiği gibi hissetmeli ya da gözlerinin önünde gördüğü herhangi bir şey gibi olmalı. Somut olmalı. Fikir veya soyut bir kavram olarak değil, net algılanmalı. İnsan hayatında olan olayları tam olarak anlayamaz ve realitenin yarısını görmemezlikten gelir. İnsan kendi açısından kötü olarak değerlendireceği olaylar olan dünyanın yarısını görmemezlikten gelir. Bu bizim içsel bir programımızdan dolayıdır ve buna “alma arzusu” diyoruz. Alma arzusu bizi yönlendiren bir sitem olarak çalışır ve işin açıkçası tümüyle onun tarafından kontrol ediliyoruz ve yaptığı şey de bizi hoş ve iyi olarak gördüğümüz ve bulduğumuz şeylere çekmek ya da hoş olmayan veya kötü olarak hissettiğimiz şeylerden sürekli uzak tutar ve kaçmamızı sağlar.
Bu bölümde Kabalist Dr. Michael Laitman ile geçtiğimiz Mayıs ayında yayınlanan “Kaostan Ahenge” adlı kitabı üzerine düzenlemiş olduğumuz söyleşi yer almaktadır. Bu ilk röportajımız olup Kabalist Dr. Michael Laitman ile yapacağımız diğer söyleşileri bu bölümden takip edebilirsiniz. 112 MB – 48:00 Dakika Video olarak indir
L: Şimdi bugünlerde herkesin maneviyatı istediği bir dönemde bunun zor olduğunu söyleyebiliriz. Bu 100 sene önce, 25 sene önce yoktu. İnsanlar eskiden maneviyat hakkında pek konuşmazdı. Şimdi ise maneviyatın açığa çıkarılması için özel bir zaman fakat kimse maneviyatın ne olduğunu pek bilmiyor. Maneviyat bizim kendi doğamızın zıddı olan bir şeydir. M: Fakat toplumumuzda maneviyatın anlamını tam anlamıyla bildiğini, nasıl ve hangi yolla kazanılacağına dair fikirlerini söyleyenler var. “Yoga matında oturur, meditasyon yaparım ve bu evrensel gücü kazanırım” diyenler var, bu gerçekten böyle mi?
L: Niye böyle düşünüyorsun? M: Niye mi böyle düşünüyorum? L: Neden onların manevi dünyaya bağlantıları olduğunu düşünüyorsun, sadece fazladan ekstra hislere sahip oldukları ve bu sebeple daha fazla algıladıkları için mi?
M: Yani onlarla direkt irtibatta bulunabilmeli ve öğrencilere dürüstçe yaklaşmalı. L: Direkt olmalı ve dürüst olmalı. M: Tamam. L: Öğrenciye yolunda rahatça ilerlemesini, bunu yaparken de eğitmene bağımlı kalmaması gerektiğini öğretmelidir. M: Peki. Yani görevi, bir yönetici gibi, öğrenciyi amacına ulaştırmak için rehberlik yapmaktır.
M: Gizli toplulukların ortak ilkeleri topluca birleşmek ve gizli metotları paylaşarak dünyayı kontrol altına almaktır. Doğayı kontrol altına almak, doğa güçlerini kontrol etmek ve doğa sistemlerini kontrol etmek. Çoğu gizli bu toplulukların yaptıkları aynen budur. L: Kontrol altına almak daha egoistçedir; eğer kontrol hakkında konuşursak, yönetmek isterler, kontrol etmek isterler veya iyi şeyler yapmak isterler. M: Hayır. Fakat Kabala’nın manevi sistemden bahseden ilkelerini alıyorlar. Bu ilkeler çok kusursuz bir manevi sistemdir ve bu ilkeleri alıp adapte ediyorlar.
L: Onlara teşekkürler ki gelişiyoruz, değil mi? M: Bu bireylerin ve toplumların zihinlerini meşgul ve işgal eden sebep tamamıyla nedir? Bunun arkasında olan nedir? Nasıl bu kadar güçlü bir kuvvet olabilir? L: Böyle konular hakkında araştırmak istediğimde genelde tarihe bakarım. Öncelikle tarihte fahişeliğin eskiden itibaren hep olduğunu görüyoruz. Bunun insanlıkta hep var olan bir meslek olduğunu söylüyorlar. Fakat bahsedilmeye değer ve boyutu bugünkü kadar bir patlama şeklinde değildi. 100 sene önceye kadar aşk ve romantizm konusunda romanlar vardı. Konular seks konularına endirekt şekilde değinirdi fakat netteki seks konuları ve hayvansal aksiyonlara benzer konular değildi. Günümüzde direkt hedef seks ve duygusuzca. Bu bizim egomuzdan kaynaklanıyor. Egomuz gittikçe büyüyor. Nesilden nesile büyüyor. Her yeni nesil bir öncekinden daha egoist oluyor. Böylece bu tarz toplumlar geliştiriyoruz. Teknoloji, eğitim ve diğer başka alanlarda seks konusu gelişiyor sanki daha kültürlü, daha bilgili olmak için. Mesela 100 sene önce bir seks mağazası açmak isteseydiniz, iflas ederdiniz. Kimse o mağazaya girmek istemez ve bir kadın ile normal hayatını yaşamaya devam ederdi. Şimdi ise bunlara ihtiyaçları var.
L: Hayır, hiç sanmam. Öncelikle şu gerçek ki meditasyonu kullanarak gevşeyebilirsin veya iç sükûnetin vardır. Tabii ki bu iyileştirici bir yoldur ve ben buna saygı duyarım. İnsan kendi içine dalar ve sonuçta kendini daha iyi hisseder. Neden olmasın? Fakat maneviyatla ilişkisi geçersizdir. Çünkü maneviyat doğamızın zıddıdır. Eğer egoist bir doğaya sahipsem, sadece herkesi sömürmek istersem, herkesin bana hizmet etmesini istersem, sonuçta dünyadaki her var olan şeyin benim için çalışmasını isterim. Böylece maneviyat bunun zıddıdır, bir kalitedir eğer elde edersem sonra verici olurum. Aynı şimdi olduğu gibi dünyayı yutar ve bölersem o zaman belki buna maneviyat denebilir ve güç kazanır. Kendimi gevşetmem ve her şeyi isteme arzumu hiç istememeye doğru azaltırım. Bu bildiğiniz meditasyon yapan kimselerin, sonunda temelinde bitki gibi bir hayat yaşamalarına benzer.
Hatırlarsanız bu grafiğe önceden de bakmıştık. Burada görüyoruz ki, yaşadığımız yer, varoluşumuzun olduğu yer, bütün ve tam bir realitededir. Bu realite, hiçbir şeye bağımlı değil ve sınırsız; her şeyin tamamıyla birbirine bağlı olduğu bu realite, sonsuz haz ile dolu ve var olan her şeyin bilgisini ve arasındaki bağlantıyı barındırır. Kabalistler, yani tüm sistemi edinmiş kişiler, bu varoluş şeklinden belli bir amaç için “dünyalar” denilen sistem içerisinden düştüğümüzü anlatırlar. Dünyalar Olamot’dur ve İbranice olan Olam kelimesinden gelir. Bu kelimenin kökü He’elem’dir ve “gizlenmek”, “gizlilik” anlamına gelir. Realite ile bütünüyle bağ içerisinde olan bu birlik durumundan düştük ve bariyer denilen bir geçiş noktasının altına indik. Buraya “bizim dünyamız” deniyor ve burada realite son derece kısıtlı bir biçimde gerçekleşiyor. Bizim dünyamızda, çizimde gördüğünüz bu dünyalar hakkında en ufak bir izlenim sahibi değiliz – ve bunlar manevi dünyalardır, bunların tümü – ve burası ise dünyevi dediğimiz fiziksel dünyadır.
Hocalarımızın sıralamasını veriyorum çünkü manevi edinimde bir öğretmen sırası vardır ve bugün bahsedeceğimiz şey otantik Kabala. Biz sizlere akademik bir açıdan değil ama uygulayanlar açısından bir bakış sunacağız – yani Kabalistlerin açısından. Bu dizide sadece otantik Kabala’ya yaklaşım değil aynı zamanda temel kavramları ve bu ilimin kişiye ve size nasıl açılabileceğinin üzerinden geçeceğiz – çünkü bu bir ilimi çalışma ve yeni bir düşünce tarzı edinme metodu ve alışılmış dünyevi yaklaşımımızdan çok farklı. Her beceride olduğu gibi temelleri çok iyi bilmek gerekmektedir. Önümüzdeki derslerde önemli olan bu temellerin hepsinin üzerinden geçeceğiz.