(Kabala hakkındaki bilgileri dinleyerek, okuyarak gruplar halinde çalışarak ve en önemlisi sorular sorup, cevaplar alarak öğreniriz. Aşağıda, İngilizce web sitemizden alınan, en sıklıkla sorulan sorular ve cevapları yer almaktadır.)
Eğer herhangi bir sorunuz var ise cevap vermemizi isteyebilirsiniz, lütfen şu e-mail adresine – turkish@kabbalah.info – sorularınızı yazınız.
Soru: Kendime, dünyada ki konumuma dair sorular sormaktayım. Kabala’nın benim için uygun olup olmadığını bilmiyorum. Kabala nedir ve eğer Kabala çalışırsam bana ne faydası olacaktır?
Cevap: Kabala genel bir soruya cevap verir: Hayatımın ve mevcudiyetimin özü nedir? Kabala bu soruya cevaplar arayanlar içindir. Bu kişiler Kabala çalışması için en uygun kişilerdir. Kabala, insana hayatının kaynağını ve böylece de hayatının amacını gösterir.
Soru: Daima Kabala’nın gizli olduğunu düşünmüşümdür. Aniden Kabala, yeni, popüler bir konu haline geldi. Bu nasıl oldu?
Cevap: Binlerce yıldır, Kabala ilmini yaygın olarak anlatmak yasaktı. Sadece 20. y.y. da, Kabalist Yehuda Aşlag’ın kitapları yayımlandığında bize kısıtlama olmaksızın Kabala çalışma imkânı verildi. Onun eserleri, senin gibi Kabala hakkında bir bilgiye sahip olmayanlara yardım etmeyi hedeflemektedir. Kabala’yı yaygın ve geniş bir biçimde anlatmak ve hayatında ki eksik manevi öğeleri arayanlara onu öğretmek yasak değildir.
Soru: Kabalist Aşlag’ın Kabala’nın Yahudi olan ve olmayan herkese öğretilmesi gerektiğine inanması doğrumu? Sizce de, Yahudi olmayanların ıslah sürecinde bir yeri var mıdır? Yoksa Kabala sadece Yahudi’ler tarafından çalışılmak için midir? Ve bu ıslah süreci nedir?
Cevap: Muhtemelen kutsal kitaplardan da okumuşsunuzdur, ıslahın sonunda gencinden yaşlısına “ırk ve cinsiyet farkı olmaksızın’’ herkes Yaradan’ı öğrenecektir. Kabala Yaradan’ın yarattığı insan olma arzusu ile alakalıdır. Bütün yaratıklar alma arzusuna sahiptir. O nedenle de, ıslah sürecine katılmak isteyen herkes bunu yapabilir. Islah kişinin niyetlerini egoist (bencilce) olanlardan, özgecil (başkaları için olan) olanlara doğru değiştirmesi sürecidir: yani, kişisel faydadan, Yaradan’ın faydasına. Bütün insanların ayrım edilmeden bu sürece dahil olmasını ümit ediyoruz.
Soru: Kabala hakkında daha çok bilgi öğrenmeye ilgi duyuyorum. Benim gibi başlangıçta ki öğrencisinin Kabala’ya başlamadan önce din kitapları; yani, ’’yıllardır yazılı ve sözlü dini kanunları’’ çalışması zorunlu değil midir? Yoksa öğrenmeye hemen, şimdi başlayabilir miyim?
Cevap: Kabala çalışmak için bir ön koşul yoktur. Gerekli olan her şey kişinin öğrenme merakı ve isteğidir. Kabala çalışması vasıtası ile kişi eylemlerinde ve düşüncelerinde manevi dünyaya nasıl benzeyeceğini öğrenir.
Soru: Bir Kabalist’in veya Kabala öğrencisinin herhangi birisi ölebilsin diye o kişi üzerinde büyü yaptığı söylentisini işittim. Sorum şu: Böylesi bir şey mümkün mü? Şayet mümkünse, söylenebilecek, yapılabilecek bir büyü var mı? Ayrıca, “iyi” büyü uygulamaları ile ilgili birkaç kitap satın aldım ve bu kitaplar söz konusu olduğu müddetçe acaba beni doğru yönde yönlendirip, yönlendiremeyeceğinizi bilmek isterim.
Cevap: Hangi kitapları satın aldığınızı bilmiyorum, ama bu kitapların gerçek bir Kabala ile bir ilgisi yoktur. Kabala büyü ile ilgili değildir. Çalışarak ve okuyarak Kabala hususunda daha iyi bir anlayış elde edinebilirsin. Birkaç okuma materyali öneriyoruz; yani manevi yolunda insanın gelişimi hakkında öğretilerde bulunduğumuz ve bizim hazırladığımız makaleleri, yazıları. Bir grup ortamında bir öğretmen ile çalışmak önemliyken, bu makalelere yazılara ve ürettiğimiz özel manevi kitaplara web Sitemiz vasıtasıyla erişebilirsiniz.
Soru: Yedi yıl önce, Yaradan, Baba arayışıma başladım. Bu esnada, bütün hayatım mahvoldu ve değerli bulduğum her şeyi kaybettim. O’na şöyle seslendim: “Bana cevap verene kadar vazgeçmeyeceğim! Sen uğruna terkettiğim, vazgeçtiğim her şeysin.” Artık insanlar ve hayvanlar etrafında ki ışığı tecrübe etmeye başladım. Bu, acaba bir Kabala manifestosu değil mi? Yaratan’ı bilmek ve maneviyat geliştirmek istiyorum.
Cevap: Sizin durumunuz tam da insanı Kabala çalıştırmaya motive eden bir durumdur. Yaratan’a giden yol zordur ve özel bir çalıştırmayı gerektirir. Ve sadece manevi his ona göründükten sonra, insan daha önceki duygularının sadece hayal gücünün bir ürünü olduğunu anlar. Kişi, bütün bencilce niteliklerini özgecil niteliklere dönüştürüp üst dünyalara yükselmedikçe Yaratan’ı hissedemez.
Soru: Anlıyorum ki Kabala kelimesi İbranice bir fiil olan “lekabel” yani almaktan (kabul etme koşuluyla almak) gelmektedir. Bu ne anlama gelir ve alma amacı nedir?
Cevap: Başlangıçta, sadece Yaradan vardır. O, genel bir alma arzusu yarattı. Bu alma arzusuna ilk insan (Adam HaRishon) adı verilir. İlk insanın Yaradan ile iletişim kurabilmesi için, genel alma arzusu birçok bölümlere ayrıldı. Yaratılmanın amacı Yaradan ile iletişim elde etmektir, çünkü sadece böylesi bir durumda insan sonsuz huzur ve mutluluğa erişir.
Soru: Bu şu mu demektir; uzak gelecekte bir gün sadece yeni bir insan mı olacaktır?
Cevap: Kabala, fiziki bedenimizle ilgilenmez, ama sadece manevi parçamızla ilgilenir. Üst dünya bir yaratılan gibidir, kendimiz birbirimizden farklı hissettiğimiz bir alt dünyaya (kendimizi algıladığımız dünyaya) parçaları yansıtılan bir ruh gibidir. Bunu daha basit biçimde açıklamak gerekirse: Egoizmimiz içinde sınırlı olduğumuz için kendimizi birbirimizden farklı, ayrılmış hissederiz, her ne kadar hepimizin esasında bir manevi ruhtan meydana gelmiş olma gerçeğine rağmen. O nedenle, bu ayrılma, farklılık sadece bizim yanlış algımızda mevcuttur; zira gerçekte hepimiz birizdir.
Soru: Zohar’da bulabileceğimiz kavramlardan bazıları nelerdir? Ve Zohar’ı kim yazdı?
Cevap: Zohar kitabı, bu dünyadaki bir kişinin ruhunun kaynağına nasıl ulaşabileceğini açıklar. Bu yol, veya merdiven, 125 adım’dan oluşur. Zohar’ın yazarı bu aşamaların hepsinden geçmiş olmalıdır. Kabalist Yehuda Aşlag’ın ruhu Zohar’ın yazarı Kabalist Şimon Bar Yohai’nin eriştiği yüksekliğin aynısına ve manevi mevkiye erişmişti. Bundan dolayıdır ki Kabalist Baal HaSulam bizim şu an kullanabildiğimiz Zohar yorumunu bitirebilmişti.
Soru: Diğer Kabala merkezleri ve öteki Kabalistler ile bağlantılı mısınız?
Cevap: Bney Baruh, Kabala ile ilgili olan diğer grup veya organizasyonlarla hiçbir şekilde bağlantılı değildir.
Soru: Yahudilik olmayan bir başka dinde büyütüldüm. Benim inancım O’dur ki Kabala’da bahsedildiğinden daha çok Yaradan ve daha kutsal maneviyat vardır. Ve Yaradılış’ın amacı insana bu dünyada daha iyi bir yaşam vermek ve bununla beraber gelecek dünyada da daha iyi bir yaşam vermek değil midir? Etrafıma bakıyorum ve bu dünyanın ne kadar korkunç bir yer olabildiğini görüyorum.
Cevap: Sadece Yaradan ve insan vardır. Yaradılış’ın amacı bu dünyada iken üst dünyalara çıkmaktır ve bu tüm insanlar için ayırım yapılmadan gerçekleşecektir, çünkü yaratılışın amacı budur. Bu, eğer insanın düşünceleri ve arzuları üst dünyanın düşünce ve arzularına eşit ise (ki Kabala’da öğretilen bir konudur bu) gerçekleştirilebilinir. Yaratılışın amacına yükselmek ve erişmek isteyen kişi (ki bu, her insanın hayatında ki kişisel amacıdır veya kişi ölümünden sonra bu dünyaya dönmek zorundadır) bütün yaratılanlar hakkında pozitif düşünmek zorundadır.
Soru: Kendi eylemlerimin ve egomun sorumluluğunu almak zorunda olduğumu anlamaya başlıyorum. Hayatımda daha çok manevi seviye elde etmek istiyorum. Nereden başlayayım? Ve eğer Kabala çalışırsam, özgür biçimde hareket edebilir miyim?
Cevap: İnsan daima, Yaradan’ın, Üst Güç’ün önünde olduğunu hayal etmek zorundadır. Kabala çalışan ve belli manevi seviyeye çıkan herkes, ona bunları, istediğini kullanmasına izin veren bu Üst Güç’ten böylesi yetenekleri elde edebilir. Ve daha büyük manevi seviyeye çıktıkça, Kabalist daha çok Yaradan benzeri nitelikler ve güçler elde eder. Bundan ötürü, Kabalistin Yaradan kadar özgür ve bağımsız hareket edebileceği söylenebilir ayrıca. Fakat hiçbir gerçek, doğru Kabalist asla bu mahrem deneyimleri başkaları ile paylaşmayacaktır.
Soru: Bir yerde okuduğuma göre, Yaradan için 72 ismin içerdiği bir bölüm var Kabala’da ve bu isimler okunduğunda yazı bir mesajı ifşa ediyor. Ayrıca, İbranice karakterlere düşey olarak bakıldığında üç karakterli kolonlar halinde görüntülenir ve her bir kolonda Yaradan için bir isim içerir. Yaradan’ın nesneleri ’’ burada olduğu gibi ’’ açıkta saklandığını ve sizinde hiç farkedip, farketmediğinizi merak etmekteyim.
Cevap: Kabala, matris-geometri-sayı-grafik-karakter ve harfler v.s gibi birçok matematiksel kavramdan faydalanır. Bu yaklaşımlar manevi kitaplarda manevi nesneler ve onlar arasındaki bağlantıya dair bilgilendirirler. Her bir manevi seviye kendi ismine sahiptir veya isimdeki bütün harflerin toplamına dayalı olan sayı karşılığına sahiptir. Bir ismin sayıya dönüştürülmesine Gimatria denir. Bu kodlar, elde etmemiz gereken seviyeleri ifade eder.
Soru: Öyle görünmektedir ki Kabala diğer önemli bütün mistik geleneklere (Budizm gibi) benzer fikirlere sahiptir. Önemli bir fark var mıdır? Eğer var ise, kişi neden diğerini değil de bu yolu seçmelidir? Eğer bir fark yok ise, neden bu Kabalistler tarafından kabul edilmez?
Cevap: Bütün mistik ve dini öğretilerin genel fikri üstteki varlık ile iletişime geçmektir. Bu varlık ile iletişimi ararken her kişi kendi gerekçesiyle gelir. Örneğin; bazı insanlar bu dünyada zengin ve mutlu bir hayata sahip olmayı, zenginliği, sağlığı, güveni ve daha iyi bir geleceği hak etmeyi ister. Hayatlarını daha iyi yönetebilmek için bu dünyayı mümkün olduğunca çok anlamak ister. Bazıları ise, ölümden sonra gelinecek olan dünyada nasıl başarılı olunacağını öğrenmeyi ister. Bu hedeflerin hepsi bencildir ve insanın egoizminden kaynaklanır.
Kabala hiçbir şekilde bu gerekçelerle ilgili değildir. Daha ziyade, Kabala insanın Yaradan’ın niteliklerine benzer niteliklere sahip olmasını olanaklı kılmak için kişinin doğasını değiştirmeyi hedefler.
Kabalistik yöntem insanın bu dünyada sahip olduğu her şeyi Yaradan’a vermek niyeti ile kullanmak arzusunda olduğunu vurgulamaktadır. Fakat bu niyete ulaşmak için, insanın Yaradan’ı anlaması gerekir ve Yaradan’ın kişinin yaptıklarından mutlu olduğunu hissetmesi gerekir. Kabala çalışan kişi Yaradan’ı hissederek Kabala’nın anlamını anlamaya başlar.
(Kabala hakkındaki bilgileri dinleyerek, okuyarak gruplar halinde çalışarak ve en önemlisi sorular sorup, cevaplar alarak öğreniriz. Aşağıda, Türkçe Web sitemizden alınan, en sıklıkla sorulan sorular ve cevapları yer almaktadır.)
Soru: Bir kaç soru sormak istiyorum.
1) Tevrat, Zebur ve peygamberlik kitaplarına Kabala tamamen mi yoksa kısmen mi bağlı?
2) Anladığım kadarıyla Kabala dinden ayrı, ancak okuduğum kadarıyla Kabala kaynağını Tevrat’tan alıyor. Hal böyleyken nasıl oluyor da Kabala dinden ayrı denilebilir?
3) Kabala’da şeytan var mı?
4) Hasidizm nedir? Bugünkü Kabalacı’lar Hasid sayılır mı?
5) Sanırım bütün ruhlar Âdemin ruhunun tamamının bir parçası. İnsanlık çoğaldıkça bu ruhta bölünerek çoğalmaktadır (yanlış söylüyorsam lütfen düzeltin) Ruhlarda beden değiştirir ama özleri değişmez. Peki karakterleri değişir mi? (Anlaşılmadıysa lütfen sorun, sanırım tam anlatamadım)
6) Peygamberler Kabalist mıydı? Eğer öyleyse onları farklı kılan neydi?
Cevap: Soruların çok iyi sırasıyla cevap vermeye çalışacağım.
1) Kutsal kitapların hepsi ruh âlemini açıklamak için yazıldı. Tevrat’tan öncede Kabala vardı. Hatta ilk Kabalist hazreti Âdem idi. Bu kitaplar ilk Hz Musa zamanında o nesil için Hz Musa’nın beş kitabı olarak yazıldı. Kabala bu kitaplara fiziksel davranışlar ile bağlı değil. Bu kitaplar ruh âlemini hissedebilmemiz için o âlemi anlatmakta ve anlatırken de bu dünyadan örnekler vermekte. O yüzden dinciler hep fiziksel hareketlerle bir yere varmaya çalışırlar Kabala ise insanın iç dünyası ile ilgili bir çalışma. Sonuç olarak; Tamamen bu kitaplara ve bu kitaplar dışında da bazı yazı ve makalelere bağlı ancak tümüyle his açısından, fiziksel olarak algıladığınız hiç bir şey Kabala ile ilgili değil.
2) Anladığım kadarıyla Kabala dinden ayrı, ancak okuduğum kadarıyla Kabala kaynağını Tevrat’tan alıyor. Hal böyleyken nasıl oluyor da Kabala dinden ayrı denilebilir?
Cevap: Kabala’nın kaynağı Tevrat değil. Tevrat sadece Kabalistik bir kitap. Ayrıca Tevrat Kabalistlerin olanların algılayıp anladığı bir kitap. Üst dünyaları hissetmeyen bir insan için sadece bir sürü hikaye. Her hikâye aslında üst dünyaları anlatıyor, üst dünyaları hissetmeyen birisi için Tevrat’ın Alice Harikalar Diyarında adlı kitaptan hiç bir farkı yok. Kutsal bir kitap sadece onu anlayanlar ve onun içinde yaşayanlar için kutsaldır, yoksa sadece kağıt üstünde bir sürü laf. Dinciler dua eder, oruç tutar ve bilimum fiziksel hareketler yaparak bir sonraki dünyada ve bu dünyada ödül beklerler. Kabalistler ise hislerini Yaradan’a endekslemek için içlerinde çalışırlar. Kabala’da herşey ruh üzerine, dinde ise fiziksel. O yüzden Kabala bir ilimdir, ruhun ilmi. Dinciler bu fiziksel hareketlerle Yaradan’ın kendilerine olan tutumunun değişeceğini ve daha iyi bir hayat elde edeceklerine inanır. Kabalistler ise Yaradan’ın değişmediğine ve tüm kullarına iyi ya da kötü sevgiyle yaklaştığına inanır. Tıpkı sevgi dolu bir annenin yaramaz ile uslu çocuğunu ayırt etmediği ve kalbindeki sevgi ikisi içinde aynı olduğu gibi.
3) Evet şeytan var. Şeytan hepimizin içinde ve Kabalada egoistlik ve bencillik olarak tanımlanır.
4) Hasidizm 1700 li yıllarda Bal Şemtov tarafından kurulan bir grup Kabalistti. Kendisi büyük bir Kabalist olarak bilinir. Hala bazı Hasidler var. Ancak Biney Baruh Hasidism yapmıyor. Bal Şemtov’un metodu o nesil ve toplum için gerekli olan metottu. Her nesil değişmekte ve şu anki neslin kullanması gereken çalışma daha farklı. O dönem ve toplum için ise Hasidism doğru bir çalışma metodu idi.
5) Özün asla değişmez. Tıpkı bir buğday tanesinden olan başak gibi. Tohum aynı ama su-toprak ve güneş etkisiyle farklı bir formasyon alıyor. Senin özün olan tohumda değişmez. Özün ve dış faktörler birleştiği zaman ortaya yeni bir sen çıkıyorsun. İşte yeni olan sen önemli. Çevre sayesinde oluşacak yeni kişi bir sonraki reenkarnasyonuna etki yapar. Ruh unutmaz. Dolayısıyla karakterinden ziyade, hislerin eklenir. Değişimden çok yeni şeyler eklenir. Yeni özellikler, düşünceler, hisler vs. Ama özün aslında aynı neysen osun. Sana eklenen yeni şeyler de zaten var olan senin bir parçası olur. Bir külahın içine bir başka külah daha oturtmak gibi.
Soru: Kabala ve İbranilik arasında pozitif bir etkileşim var mı? Çıkış noktaları mı aynı? Ve Kabalada Tanrı ve Şeytan’ın pozisyonları nasıl izah ediliyor?
Cevap: Kabalanın kökü Hz Âdem’e dayanır. İlk Kabalist’te odur. Kabala Aramikce bir kelime olan “Lekabel” den gelir. İçine almak, misafir almak, almayı kabul etmek ya da sadece almak olarak kullanılabilir.
Yaradan özgecil. Bizi yarattığı zaman bize arzulama duygusunu verdi. Bu duyguyu vermeseydi biz hiç bir şey istemezdik Yaradan’ın da bizi yaratmasının bir amacı olmazdı. Yoktan var edilen şey zaten bu arzulama duygusudur. Arzulamak dışında bu dünyada olan herşey ruh âleminde zaten var. Sadece bu yoktan var edildi ve insan denilen yaratıkta materyal bir beden aldı.
Adem neden ilk adam? ’’Çünkü varlığının nedenini soran ilk insan‘’. Bu sorgulamadan sonra Yaradan’ı hisseden bir insan. O yüzden Kabalada insan; Yaratan’ı algılaya bilen demek. Biz fiziksel hiçbir şeyden bahsetmeyiz, tıpkı hiçbir orijinal kutsal kitabın bahsetmediği gibi.
Adem’den sonra diğer insanlar da vardı. Nuh, İbrahim vs. Hz İbrahim ilk kez Kabalist bir grup kurdu. Çünkü daha kitaplar yazılmadan onlar Yaradan’ı hissedebilecek saflığa sahiptiler. Zaten dikkat ederseniz insanın gelişiminde her yeni nesil bir öncekinden bin beter. O yüzden o devirde kitaba gerek yoktu. Hayatlarını sorgulayan insanlar bir takım şeyleri hissediyorlardı. İbrahim’den sonra Musa kitabı getirdi. Çünkü Musa’nın neslinin buna ihtiyacı vardı. Musa Kabalist değil, Peygamber. Peygamberler seçilmiş olup, onlara ruh âleminin gizliliği yukarıdan verilir. Onlar da bunu anladıktan sonra seçimi olmadıklarını görüp Yaradan uğruna hizmet ederler. Hepimizin bu hizmet etme mertebesine özgecilliğe dönüşerek ulaşması lazım.
Soru: Kabala ondan sonra devam ederek bu yıllara kadar geldi. Biz Kabalaya bir ilim dalı diyoruz. Mistik yada metafizik ya da ezoterik gibi kavramlarla hiç bir alakamız yok. İnsanın yaratılış nedeni belli. Her insan öyle ya da böyle yaratılış nedenine ulaşacak. Herşey O’na ait ve O’na geri dönecek.
Peki, Kabala ile İbranilik arasında bir etkileşim var mı?
Cevap: Dini açıdan soruyorsan, hayır yok. Yoksa tüm İbraniler Kabalist olurdu. Yahudi kelimesi dini bir grup insanı temsil etmiyor. Yahudi demek Yaradan ile bütünleşmiş demek. İbrahim’in kabilesi Yaradan’ı algılayabilme noktasında oldukları için “Yahudi” diye adlandırıldılar. Bu dini bir kavrayış değil ruhi bir kavrayış. O yüzden Yaradan’ı hisseden ve algılayan herkese “Yahudi” denir, dini bir grup insanın Yahudiliği bizim bahsettiğimiz ruhi tanım ile alakasız.
İsrail (Isra-el: Yaşar-El) kelimesi de iki kelimeden oluşur ve Yaradan’a doğru demek. Yani O’na yönelmiş demek. Bu kavram insanın içinde olan birşey, bu dünyadaki tanımlar ile alakasız. İsrailoğulları da İbrahim ile birlikte o noktada olan insanlar için kullanılmıştır.
Soru: Reenkarnasyon’a kişisel olarak inanmıyorum. Ama anladığım kadarıyla Kabala öğretisinde reenkarnasyona inanılıyor. Buna inanma sebebinizi öğrenebilir miyim? Ve ben Tevrat okumama rağmen böyle bir şeyle karşılaşmadım. Peki, dayanak noktanız nedir?
Cevap: Reenkarnasyon insanın yaratılışının en temel taşı. Bu yüzden tüm kitaplar ölüm diye bir şeyin olmadığını ve bir sonraki hayata inanmamız gerektiğini söyler. O yüzden dayanağım kutsal kitaplar ve öğretilerini okuduğumuz Baal Hasulam, Ari ve Rabaş.
İnsanın gelişimi de reenkarnasyonlarla gerçekleşir. Ruh yaşadıklarını unutmadığı için gelişimi içinde bulunduğu bedenin fiziksel tecrübeleriyle gerçekleşir. Kabalada ölüm bizim için sadece gömlek değiştirmektir. Tıpkı saç ve tırnaklarımızı kestiğimiz zaman vücudumuz etkilenmiyorsa, ölümden de ruh etkilenmez.
Soru: Kabala neden grup olarak çalışılır?
Cevap: Kabalist Rabaş’ın makalesinden 1984
1. Grubun nedeni.
İnsan ilk yaratıldığında arzulardan ibaret bir canlı olarak, kendisi için bu dünyadan zevk almak için var edildi (yani egoist bir yapı içerisinde yaratıldı).
Bu nedenden dolayı insan eğer bir zevk, mutluluk vs. almazsa, hareket bile etme ihtiyacını duymaz. Yaratılışımızın doğasında olan egoistliği ise susturmadan Yaradan ile karakter benzerliğine ve özelliklerine sahip olamayız, çünkü Yaradan da egoizm yok, özgecillik var. Yani Yaradan ile tam anlamıyla ters bir yapıya sahibiz.
Eğer bizlerle aynı amacı (Yaradan ile bütünleşmek ve bunu sağlayabilmek için O’na benzer olmamız gerektiğini anlayan) paylaşan bir grup insan ile bir araya gelirsek, kendimiz için arzulamak denilen egoistliği yani içimizdeki kötülüğü bastırabilecek gücü beraber elde edebiliriz. Çünkü aslında bizi yaratılışımızın nedeni olan Yaradan ile bütünleşmemiz arasındaki tek engel bu; ’’ kendimiz için istemek ’’ egoistliğimiz.
Bu yüzden bir grup insanın bir araya gelip aynı arzuyla birleşmeleri gerekmekte. Bu ortak amaca yönelik birleşme sayesinde grup içerisinde muazzam bir enerji kütlesi oluşur. İşte bu enerji herkese yayılır ve amaca doğru yol alırken tüm engeller teker teker aşılabilir. Herkesin enerjisi grup içerisindeki insanlarla katlanarak geri döner.
Böylelikle amaca ulaşabilmek için herkesin içindeki arzu giderek büyür.
Bunu yapabilmek için gruptaki herkes kendisini tüm gruptaki dostlarına karşı etkisizleştirir yani ben nosyonunu unutur ve egosunu azaltır. Bunu herkes yapmalı. (Grup demek herkes eşit demek, herkes birbirine karşı sorumlu demek).
Bunu yapmanın tek bir yolu var
Guruptaki herkes diğer grup üyelerinin kötü yanlarını görmemezlikten gelir yani görmez! Dostunun sadece iyi yanlarını görmeye çalışır. Eğer gruptaki tek bir kişi kendisini diğerinden daha üstün, daha becerikli ve vasıflı görürse o kişi grup üyesi olabilme vasfına sahip değil demektir.
Buluşmalarınızda ya da ders için bir araya geldiğinizde herkes dostuna karşı sorumlu olduğunu hatırlamalı ve sadece amacınıza konsantre olmalısınız, Yaradan ile bütünleşmek; Bu dünyada bu bedende.
Gurubunuza üye olmayan insanların sizin amacınızdan ya da çalışmalarınızdan haberdar olmalarına gerek yok. Gurup üyeleri toplum içerisinde göze batmamalı. Toplumun normal üyeleri gibi davranmalı ve üzerlerine dikkat çekmemeli.
Guruptakiler kalplerinde amaçlarını hafife almamalı. Tüm grubun emeğini yok edersiniz!!!
Eğer bir yabancı grubunuza tesadüf eseri katılırsa, bu insana sizin farklı bir grup olduğunuzu göstermeniz kesinlikle yasak. Gelen insanın seviyesine kendinizi getirip onun konuştuğu konuları konuşup güldüğü şeylere gülersiniz. Kör adamın önüne engel koymayın.
Sizin aranızdaki ilişki Yaradan’a ulaşmak için çok özel bir ortam. Tıpkı eşinizle yatak odasında ne yaptığınızı başkalarıyla paylaşmadığınız gibi, aranızdaki ilişki Yaradan ile olan ilişkiye endeksli olduğu için başkalarıyla paylaşılmaz. Ta ki onlar da sorumluluğu alıp aranıza bu amaçla katılmak isteyene kadar.
Umarım grup konusunu biraz açıklayabilmişimdir. Kabala bu nosyona dayalıdır. Ortak amaca yönelik bir grup yok ise Yaradan’ı unutabilirsiniz. Sizler için sadece bir hayal olur. O yüzden bu oyunu böyle oynamak zorundayız. Bugünün oyunu yarının gerçeği olur.
Soru: Arvut nedir?
Cevap: Grupta Arvut olmazsa üst dünyaları asla hissedemeyiz. Aravut Yaradan ile bütünleşmek yolunda, kendiniz için isteme arzusunu bir kenara koyup o arzuyu hiç bir hesap kitap yapmadan ve kişisel çıkardan uzak tutup hissetmemektir. Bu hissi size sadece grup ve Yaradan’ın ışığı hissettirebilir. Eğer hep bu yönde düşünürseniz, ne kadar işe yaradığını göreceksiniz.
Düşünceleriniz herşeyi yaratabilir, yok edebilir de!
Diğer dostlarımı düşünüp ihtiyaçlarıyla ilgilendikçe onların ruhi gelişmelerini düşünmüyorum. Benim onlar için endişem sadece egoistliğin onları esir alma ihtimali. Dostumun özgür olmasını istiyorum, egoist arzularının kölesi olmasını değil. O yüzden ruhi gelişmesi beni ilgilendirmiyor. Ruhi gelişmesini herkes kendi çabasıyla ilerletmek zorunda.
İnsanın iki yönü var: fiziksel ve bunu üzerinde olan ruhi yönü. Ben dostumun fiziksel (materyal) yanıyla ilgileniyorum beni endişelendiren o yanı, sanki onun tüm ihtiyaçlarını karşılamış ve hiçbir materyal ihtiyacı sanki yokmuş hissini vermeye çalışıyorum.
Ona bir düşünce gönderiyorum. Sanki tüm arzuları yerine getirilmiş hissi.
İşte o zaman o da ruhi çalışmasını yapabilir. Ruhaniliğine karışmıyorum! Bu onun işi!
Ben düşüncelerimle onun materyal ihtiyaçlarının giderildiği hissini niyetimle ona gösterip bu sözü ona verirsem, onun içinde sanki materyal hiçbir şeyi düşünme ihtiyacı yokmuş hissini uyandırırım. Buna dostum için kefilim denir; ’’Arvut ’’
Bu ruhi bir kavram, çünkü materyal olarak bir insanı doyurmak mümkün değil. Çünkü karşısına sürekli problemler çıkar, para, sağlık vs. Ve bunların hiçbirisi ruhi problemler değil. İnsanın paraya, onura ya da başka arzulara ihtiyacı olur ve biz bunları fiziksel boyutta zaten doyuramayız.
Gerçekte materyal arzuların arkasında ruhi arzular vardır. İşte bu yüzden düşüncelerimizle onları etkisiz kılabiliriz. Etkisiz kılma arzuları bastırmak anlamında değil. Materyal arzulardan daha güçlü bir arzu edinmek, Yaradan’ı hissetmek ve O’nunla bütünleşmek. Eğer bu arzu tüm diğer arzuların üzerinde olursa o zaman materyal arzularımız önemsiz kalır. Tıpkı bir çocuğun büyüdükçe artık oyuncak bebek ya da arabalarla oynamadığı gibi.
Soru: Kabalada tam olarak neyi çalışıyoruz? Sadece amaca yönelik mi yoksa bu akademik bir çalışma mı?
Cevap: Kabala Yaradan’ı, tıpkı çevremizi algıladığımız gibi hem kalbimizde hem aklımızda hissetmeye ve anlamaya yönelik bir çalışmadır. Yaradan’ı çok daha açık, yanılgısız bir şekilde bu sistemli ve kontrollü çalışma ile hissedebiliriz.
Kabala tüm ilim dallarının çalışılması gibidir. Hislerimizin ölçülmesi ve tercüme edilmesi ve bu hislerin deneylere tabi tutulmasıyla anlaşılması ve bir dille bu bilginin başkalarına anlatılmasını kapsar.
İnsan bu dünyada ona verilen herşeyi kendisi için özgürce kullanır. Ona verilen şeylerin nasıl ve nereden geldiğini hissetmez. Eğer bize bunları vereni bir an çok az bile hissedebilsek, tüm algılayışımız ve verilen objeyi hissedişimiz değişir; farklı bir ilişki ve hal alır. Bu durum bizi anında farklı bir ortama koyar. Tek problemimiz Yaradan’ı hissedememenin eksikliği. Bu yüzden bu hayatta en önemli amacımız O’nunla bir bağ oluşturabilmek.
Bu ilişki oluştuktan sonra herşey çok kolay. Yaradan’ı bir an bile hissedebilirsek o hisse defalarca geri dönebilir ve bu hissi derinleştirip genişletebiliriz. Zaten kime dönmemiz gerektiğini biliyoruz ve bize olan yaklaşımını da biliyoruz; “insana ruhu öğretir”. İnsan kendi ruhuyla yön bulur ve hisleri nasıl devam etmesi gerektiğini ona söyler. Bu noktaya gelene kadar ona yol gösterecek Kabala İlmini öğreten bir Kabalist’e, bir grup dosta ve doğru kitaplara ihtiyacı vardır. Buna ek olarak ruh âlemine ulaşmış olanlara güvenmesi lazım. Tıpkı bir doktora gittiği zaman doktora güvenip ona tavsiye ettiği ilaçları ne olduğunu bilmemesine rağmen gidip yuttuğu gibi.
Soru: Diğer öğretiler zarar verir mi?
Cevap: Kabalada hiç bir yasak yoktur. İnsanlar ne kadar çok öğretinin yolundan geçerse Kabala ile kıyaslayacak o kadar çok metot edinmiş olurlar. Bu kıyaslamalardan sonra Kabalaya gelenler ruhlarının gösterdiği yolda gitmiş olurlar. Er ya da geç her ruh O’na geri dönecek. Hepimizin kaderi bu. Kabala bu geri dönüş yolunu sadece daha hoş ve ızdırapsız bir hale sokar ve ruhunuzun yaşayıp belki acı veya eksiklik hissederek atlatacağı tecrübeleri biraz daha rahat atlatmamızı sağlar. Ruhunuzun gelişimi Kabala ile hız kazanır.
Soru: Kabala’da nazar değmesi var mıdır?
Cevap: Kabalada nazar tanımı ya da göze gelmek gibi bir nosyon var. Fiziksel dünyada bir başkasına gözle görülür şekilde zarar verilebilir. Bu dünyada insanı bilinçaltı ve bilinçli olmak üzere her yönden etkileyebilecek manyetik, ısı ve bioelektrik enerji alanları mevcuttur. İnsanın kendi enerjisi bir başkasının enerjisinden de etkilenebilir, örnek olarak gözden geri yansıyan ışınlar. Bir insandan başka bir insana herşeyi aktarabiliriz. Bu bir teknik meselesi, ruh âleminde de aynı şekilde. Bir Kabalacı başka bir insana ruhi bilgileri ve kendi etkisini aktarabilir. Ama bu dünyanın tersine, ruh âleminde asla kimseye zarar vermek mümkün değildir, zarar vermeyi düşünmek bile mümkün değildir.
Soru: Ruh âlemine giriş rüya görürken mi olur?
Cevap: Kabala evrenin kanunları, ruhun yapısı ve dünyaların nasıl yönetildiğini içeren bir incelemedir. Rüyalar ise insanın bu bedende fiziksel yapısıyla alâkalıdır. Rüyalarla ruh âlemine ait güçlerin hiç bir bağlantısı yoktur. Dolayısıyla ruh âlemini hissedebilmek için rüyaları incelemeye gerek yoktur. Nasıl uyuduğunuzun hiç bir önemi yok. Uyku faktörü tüm hayvanlarda olduğu gibi sadece fizyolojik bir olaydır.
Soru: Reenkarnasyon ne zamana kadar devam edecek? Sonsuza kadar mı sürecek yoksa belli bir sonu mu var, şu döneme kadar diye… Eğer sonu varsa bu sondan sonra belli bir noktaya ulaşamamış ruhlar ne yapacak?
Cevap: Kabalistler tüm ruhların kendilerine ait olan 5 parçayı düzeltene kadar reenkarnasyon geçireceğini söylerler. Bu 5 parça Yaradan’dan yansıyan 5 ışığın ruhun 5 kısmını mükemmel şekilde doldurduğu zaman reenkarnasyonun da o ruh için sona ereceği anlatılmaktadır. Bu noktaya gelen ruhlar ancak kendi arzularıyla tekrar bu dünyada beden alırlar. Çünkü o noktaya ulaşmış bir ruh Yaradan’dan bağımsız karar verebilir.
Soru: Bedenleşme alanı sadece bugün dünya adını verdiğimiz gezegen mi? Dolayısıyla bu bağlamda başka gezegenlerde de bizimkine benzer, aynı amaçlı hayatlar olabilir mi?
Cevap: BB (Biney Baruh)’un kullandığı kitaplarında Kabalistler yazılarında UFO’lardan bahsetmemekte. Ama dünyanın herşeyin merkezinde olduğunu ve yaratılan herşeyin sadece dünya için ve insan için yaratıldığını söylerler.
Soru: Yaradan’ı mantık ve sağduyumuzu kullanarak anlayabilir miyiz?
Cevap: Dünyadaki sağduyu denilen mantıklı yaklaşım ile ruh âlemini anlamak ve algılamak mümkün değildir. Aklımızın ve mantığımızın ötesinde bir yer olduğu için zaten hissedemiyoruz. Duyularımız sadece anlayabileceği şeyleri analiz eder, bu dünyaya ait bilgi dediğimiz şeyleri kapsar.
Ruh âlemini algılayabilmek için başka duyular edinmemiz lazım, bunun için perde (Masah) dediğimiz bir şeye ihtiyacımız var. Sadece bu Masah sayesinde bizim üzerimizde ve materyal duyularımızın hissetmediklerini hissedebiliriz. Üst dünyaları hissettikçe yeni bir akıl ve sağduyu ediniriz.
Öncelikle bilgeliği ve üst dünyanın zihniyetini ediniriz ve ancak ondan sonra o dünyayı hissedebiliriz. Bu perdeyi edinebilmek için Kabala çalışırız.
Soru: Etrafımdakilere karşı ne kadar bencil olduğumu anladım. Korkunç birşey! Değişmeyi hayal ediyorum. Doğru hedef bu mu? Benden beklenen gerçek dua bu mu? İnsanlarla olan ilişkilerimi düzeltmek istiyorum, O’nunla olan ilişkimi değil.
Cevap: İçinde olduğun durumu iyi analiz etmişsin ve haklısın. Şu anda sana içindeki kötü özelliklerden birisi gösterildi ama henüz Yaradan’a kıyasla özelliklerinin kalitesini bilmiyorsun. Yaradan senden hala gizli, O’nu hala hissedemiyorsun. İşte bu kıyaslamaların sonucu O’nu hissetmeye başlayacaksın, O’na ne kadar zıt olduğunu farkettikçe – öte yandan da ne kadar sevgi dolu ve sana karşı şefkatli olduğunu göreceksin. O zaman ışıkla karanlık arasındaki farkı anlayacaksın. Biz sadece içimizi doldurmak amacıyla yaratılmış bir kap gibiyiz ve dolayısıyla ışığı sadece kendimize zıt hissedebiliriz; yoksa sadece mutluluk hisseder ve başka hiç bir özelliği farketmezdik.
Soru:
a) On Sefirot nedir? Amacı ve işlevi nedir?
b) Egomuzu nasıl azaltabiliriz? Kendimizden önce diğer kişileri nasıl düşünebiliriz? Yani kardeşimizin nefsini kendi nefsimize nasıl tercih edeceğiz. Böyle birşey gerçekten olası mı?
c) Ruhun beş bölümü nedir? Bu bölümleri açıklayabilir misiniz?
d) Kabalanın bilim ile ilişkisi ne boyuttadır? Kabala bilime, bilim Kabalaya nasıl bakıyor?
e) Adam Kadmon’u açıklayabilir misiniz?
Cevap:
a) On sefirot, Yaradan’ın 10 özelliği. Bu on özellik dünyadaki herşeyde mevcut. Her 10 Sefirot’un içinde on sefirot daha var ve tüm herşey bu matriks dahilinde yaratılmış. Keter, Hohma, Bina, Hesed, Gevura, Tiferet, Netza, Hod, Yesod, Malhut. Genelde Keter’i saymayız ama. Bazen bu 10 Sefirot’a Keter, Hohma, Bina, Zer Anpin ve Malhut diyorlar. Zer Anpin içinde 6 Sefirot bulundurduğu için.
b) Egomuzu azaltamayız. Belki bastırabiliriz. Ama amacımız bu değil. Çünkü bize bir şeyi arzulatan aslında egomuz. O yüzden egoyu azaltmak ya da yok etmek elimizde değil. Sadece arzularımızın yönünü değiştireceğiz. Aslında arzumuzu azaltmaktansa tam tersine en hat safhaya getirmeye çalışıyoruz. Peki, neyi arzulamalıyız: ruhaniliği. Peki, ruhanilik ne demek: Kabalada Yaradan’la bütünleşmek demek, O’nunla iç içe yaşamak. Bu dünyada bu et ve kemiğin içerisinde. Buna ulaşabilmek için arzumuzu öyle bir arttırmalıyız ki bunu ancak egomuz sayesinde yapabiliriz. Dolayısıyla egomuzun vektörünü değiştiriyoruz, egomuzu azaltmak işimize gelmez, onu doğru kullanmalıyız ve hatta amacımıza ulaşabilmek için sürekli büyütmeliyiz. Peki, dostumu kendim gibi sevebilir miyim? Evet sevebilirisin. Dostunu kendin gibi sev demek, Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma demek. Bu iki cümle bire bir aynı anlamdadır Kabalada. Bu noktaya gelebilmek için ise ciddi bir çalışma grubuna ihtiyacın var. Bu grupla doğru kitapları ve doğru öğretmenin yönlendirmesiyle o noktaya gelebilirsin. Zaten hayat seni sen istemesen bile o noktaya doğal yönden getirecek. Nasıl? Izdırap çektirerek.
c) Ruhun 5 bölümü 10 Sefirot. 5 kullanmasının nedeni Keter, Hohma, Bina, Zer Anpin ve Malhut olarak tanımladığı için.
d) Kabala bizim anlayışımızla zaten bir bilim dalı. Üst dünyaların ve Yaradan’ın ilmi. Bizim amacımız bu üst dünyaları hissetmek ve yaşamak. Yaradan’ı yaşamak. Gerçek anlamıyla yaşamak. Bilimadamları da hayatın anlamını arıyor, bu yüzden herşeyi araştırıyorlar. Araştırdıkça da daha fazla soru işareti doğuyor kafalarında. Kabala tüm ilim dallarını kapsar. Bu yüzden Kabalistler tüm ilim dallarından her insanla konuşabilirler. Eski yıllarda Kabala çalışabilmek için 7 ilim dalında bilgi sahibi olması gerekiyordu öğrencilerin, resim ve müzik dâhil olmak üzere. Bu yüzden Kabalada dini törenler, kutsamalar falan yoktur. Amaç belli ve insan bunun için çaba sarf etmek zorunda. Metodolojide bunun üzerine kurulu.
e) Adam Kadmon = İlk insan = hayatın anlamını sorgulayan ilk kişi ( Adem, herhangi bir şekilde ilk biyolojik insanı temsil etmez. Bu sadece ruhani bir kavrayış). O yüzden ona ilk insan denir, neden yaratıldığını ve yaratılışının amacını sorgulayan ilk kişi. Aynı zamanda sonsuz dünyanın bir altındaki dünyaya da Olam Adam Kadmon denir. Adam Kadmon’un dünyası.
Soru: İçimde doğru niyeti nasıl oluşturabilirim?
Cevap: Yaradan’ı hissedebilmek için insan kendi içinde mutluluğu Yaradan’ı mutlu edebilmek için hissetmeli ve arzulamalı. Bunu yapabilmek için doğru kitapları okuyup çalışmalı. İnsanı bu hale sadece okuduğu doğru kitaplardan aldığı ışık getirebilir. Bu ışık o noktaya ulaşmış olan ruhani insanların sırf bu amaç için yazdığı kitaplarda çok güçlüdür. İnsan üzerine çektiği bu ışık (Or Makif – etrafı saran ışık) sayesinde hissetmese bile içten değişir.
Soru: İnanç tüm duyuların yerini alıp, Yaradan’ı hissetmeden ve O’nun yönlendirmesini görmeden tüm gerçekleri gözlerin önüne serilmiş gibi davranmak kör inanç değil midir?
Cevap: Yaradan’a kör şekilde inanmamalısın. İnanç sadece perde (Masah) sayesinde Yaradan’ı hissettikçe gelişir.
İnanç olan Bina’nın (anlayış, akıl, zekâ) ışığı (merhametin ışığı) ve tüm inanç ışığı olan etrafı Hohma (bilgelik) ile sarılı Bina (Bina + Hohma) bir arada yansıdığı zaman ruh mükemmeliyete ulaşır ve tümüyle saf bir hal alarak ulaşabileceği son noktaya gelir, ’’ Yaradan ile bütünleşir ’’.
Yani Yaradan’ı hissedene kadar aslında hiç kimse inanç sahibi değil, Kabala terimleri dâhilinde. İnanç = O’nu hissedip O’nunla bütünleşmiş insan demek.
Soru: Kabala UFO’lara nasıl bir açıklama getiriyor
Cevap: Kabala diğer gezegenlerdeki canlılardan bahsetmez. Başka bir gezegende başka bir canlı yok – biz bu evrende yalnızız! İnsan evrenin derinliklerinde bir şeyler bulmayı çok ister, bir desteğe ve cevaba ihtiyaç duyduğu için. Ama Yaradan ve biz dışında başka hiç birşey yok.
Soru: Perde insanın ruh âleminde karar vermesini sağlar, peki bizim dünyamızda karar vermek için kullanabileceğimiz bir şey var mı?
Cevap: Bizim dünyamızda insan herşeyden habersiz ve gerçeklere karşı tümüyle kör. Bu yüzden ruh âlemini hissedebilmek için herşeyi yapmalı ki bir perde oluşturabilsin. Şuan ki içinde bulunduğu durumun kıymetini bilecek ve karar verebilecek bir yapıya, henüz bir perdeye (Yaradan’ın gücü) sahip değil. Perdeyi ışığın arzu üzerindeki etkisiyle edinebilirsiniz.
Soru: Bütün olmak hissi nedir?
Cevap: Bütünlüğün ne olduğunu anlayabilmek ve hissedebilmek için Yaradan’ı hissedebilmek gerekir, çünkü sadece O kusursuzdur. Ayrıca düzeltilebilmemiz için bize güç O’ndan verilir. Dolayısıyla çalışmalarımıza ilk başladığımızdaki amaç Yaradan’ı hissedebilmektir. O zaman herşey çok net olur. Bu seviyeden önce insan bütünlüğün ne olduğunu asla bilemez.
Soru: Kabala çalışmaya hemen başlamalı mı?
Cevap: İnsan birşey istediği zaman, acele etmemeli, ancak acale eder. Dolayısıyla ruhun hazır ise Kabala çalışırsın, yükselmeyi, hayatın anlamını ve nedenlerini öğrenme arzunu bastıramadığın zaman. Eğer ruhun hazır değilse biraz dış sınırlarda takılır sonrada Kabaladan uzaklaşırsın. Bu sefer de Kabalayı siz bulmadınız. Sizi yukardan getirdiler.
Soru: Günde yaklaşık dört saat kendime ayırdığım zamanım var. Bu zamanı ruhumu geliştirmek için mi çabalamalıyım yoksa ev işlerimle mi ilgilenmeliyim? Kafama göre ya da moralime göre mi takılmalıyım?
Cevap: Zamanını bölümlere ayırmak en iyisi gibi. Bölümlere ayırırken günlük haline göre değil ama ulaşmak istediğin amaca yönelik ayırmak sanırım daha verimli olur. Günde en az bir saatini ruhuna ayırmalısın. Uyumadan öne bir saat çalışmak iyi bir hal. Erken uyu ve ona göre erken kalk ve kalktıktan sonra bir saat daha oku (ya da 2, 3 saat).
Zamanının geriye kalanını hayatın gereksinimleriyle doldurmakla geçir. Hatta hayatın zorunluluklarını yerine getirirken arada bir beş dakikalık mola ver ve sana amacını hatırlatması için birşeyler oku ya da dinle ki aklındaki düşünceler hep yaratılışının amacına yönelmeni hatırlatsın. İnsan düşünceleri neredeyse, oradadır!
En verimli anlar insanın ruhi çalışmalarını hayatın tüm gereksinimleriyle ve düşünceleriyle yaratılış nedenini birleştirdiği zaman elde eder.
Soru: Ruh vücudun hangi bölgesindedir?
Cevap: Ruhun ne olduğunu ve vücudun hangi bölgesinde olduğunu şuan tanımlamak mümkün değil. Bunun nedeni şuan ki ruhunun sadece “kaba ruh” denilen hayvansal bir yapı içerisinde olan ve mevcudiyetini sağlayan bir güç. Ruhunu hissedebilen bir vücutsal organa şuan sahip değiliz.
Soru: Kabalist olmuş bir insanın özgür bir seçim yapması mümkün mü?
Cevap: İnsan sadece iki durum içerisinde olabilir.
1. Doğasına teslim olabilir. Bu durumda insan kendisiyle barışık bir hale gelir. Ama kendisinin dışında bir takım ruhani hisler edinmeye başladığı zaman, egoist yapısının aslında kendisi olmadığını hisseder. Vücudu sanki ona ait olmayan ama onu yöneten ve hizmet ettiren bir güç gibi gelir.
2. Yaradan’ın doğasını izlemek. Biz bunu sanki Yaradan’ın emirlerine uymak gibi algılıyoruz. Ama aslında Kabalist:
A. Önce kendi doğasından kurtulup tarafsız bir hal alır.
B. Sonra Yaradan’ın özelliklerini içinde barındırabildiği kadar barındır, işte özgür seçimi budur.
Soru: Bu dünyada yapılan fiziksel hareketler ruh aleminde herhangi bir değişiklik yaratır mı?
Cevap: Kendin başına fiziksel hiçbir davranış ruh âleminde etki yapmaz. Amaçsız (niyetsiz) bir davranış ruhsuz bir vücut gibidir ve Kabalada ölü hareket olarak tanımlanır; ’’ Yaratan’a doğru yöneltilmemiş bir davranış ’’. Kabala çalıştıkça insanın davranışları giderek Yaradan’a yönelir. Kabala ilmi sadece niyetle ilgilidir, insanın kalbini Yaradan’a doğru yönlendirebilmektir. Kabala çalışmaya başlayan biri niyetini Yaradan’a yöneltemezse bu sürece “O’nun adına değil” denir, Yaradan’a yöneltilmemiş; ’’ bu durumda tüm davranışları kendisi içindir ’’.
Ama insan hiçbirşey çalışmadan ve çaba sarf etmeden hayatına devam ederse “O’nun adına değil” koşulu altında bile çalışmamaktadır; ve bu durum hayatsız bir hareket olarak adlandırılır.
Ancak Kabala çalıştıkça ve “O’nun adına değil” koşulunda davranışlar yaptıkça bile bu noktadan “O’nun adına” koşuluna doğru farkında olmasa bile mesafe alır. Fiziksel hareketler her zaman haklıymış gibi gösterilebilir, önemli olan bu davranışla sınırlı olmamak.
Soru: a) İnsani tüm duygularımızı geliştirmek kulağa hoş geliyor ama insani tüm duygularımızı geliştirmek bazı sakıncalı durumlara veya felaketlere sebep olmaz mı? Örneğin; Egomuz? Egomuzu, arzulamaya yönlendirip Yaradan’dan ışığı arzulamak için mi kullanmalıyız?
b) Sürekli gelişmekte olan insan ve müdahale ettiği dünyaya rağmen, ruhlar nasıl oldu da şimdi en kaba halde inmeye başladı dünyaya? Doğa’nın İlahi takdiri ve ızdırap konusunda buna değinilmiş ama daha geniş bir cevap bulma şansımız var mı?
Cevap: a) Şu anda insanların tüm arzuları bencilce. Yani ben beni mutlu eden şeyleri yapıyorum. Yani herşeyi kendim için yapıyorum. Dilenciye para verdiğim zaman bile kendi mutluluğum için veriyorum çünkü hemen ne kadar iyilik sever ve cömert bir insanım diye düşünüyorum. Bu egoistliğimizden kaynaklanıyor, ama egoistlik bize kullanmamız için verildi. Bu duygu olmadan insan var olamaz ve ulaşması gereken noktaya da ulaşamaz. İnsan denilen şey sadece arzulamak. Arzudan arzuya koşan ve zevk ile acı dizgini ile idare edilen bir hayvan. Başka hiç birşey değil. Bir makine gibi bu iki duygu olan zevk ve acı arasında gidip gelir. Egoistlikte ayrıca bir nevi yakıt bizim için, özellikle doğru kullanırsak. Doğru kullanmak nedir? Ruhaniliği arzulamak ve yaratılışımızın nedeni olan Yaradan’la bütünleşmek için egomuzu kullanmak. Eğer arzularımızı bu amaca yönlendirirsek gösterdiğimiz çaba bize mesafe aldırır. Bu nedenden dolayı da gruba ihtiyaç var. Çünkü ego kontrolden anında çıkartabilir insanı, grup bu olayları aşmamız için bize destek olur ve raydan çıktıkça bizi raya sokar. Sonuç olarak evet egomuzu ve arzularımızı Yaradan’la bir bütün olabilmek için kullanmalıyız ve tüm düşüncelerimiz ve çabamız bu yolda olmalı. Bunu bu hayatta başaramazsak bir sonraki hayatta kaldığımız yerden devam ederiz. Kaldığımız yerden devam etmemiz gerektiğini anlayabilmek içinde tekrar hayatın zorluklarından geçip o acıları tatmak durumunda kalırız.
b) İnsanın dünyaya hiçbir müdahalesi yok. Sadece müdahalesi varmış hissi veriliyor. Her neslin egosu giderek arttığı için ve arzularımız hep yanlış arzular olduğu için insanlar birbirlerini öldürmek, soymak ve kazıklamak durumunda. Yüz yıl önce savaş çıkacağı zaman insanlar engellemek için daha aktifti ama şimdi savaş, hırsızlık dolandırıcılık kabul gören bir şey. Bunlar ileride ki nesillere çok büyük acılar verecek. Ta ki insan hayatının nedenini sorgulayıp yapması gerekeni yapana kadar. Bu noktaya ulaşana kadar yeni inen ruhlar daha egoist olacak ve eski ruhlarda tecrübeleriyle ve ruhi hafıza denilen Reşimo’nun yardımı ile gerçeği bulmak arzusuna erişecekler. Bu yüzlerce reenkarnasyon alabilir ve insanı çok büyük acılara tabi tutarak gerçeği aramak arzusunu uyandırabilir. Sonuç olarak yanlış bir şey yapılmamakta, insanın bağımsız olarak yapabileceği tek bir seçim var, o da çevresi. Onun dışında hiçbir seçim bizlere verilmemekte. Bu seçimi yanlış kullanırsak acı çekeriz, doğru kullanırsak mutluluğu bulabiliriz. Herşey bu seçime bağlı.
Son noktana geliyorum; hiçbirimiz tipimiz, zekamız, zengin ya da fakir oluşumuz, güçlü ya da zayıf olmamız, hangi ülkede kimin çocukları olduğumuz vs. bizim kontrolümüzde değil. Yaradan bizi her zaman ruhani gelişimimiz için ideal olan koşullara koyar. Yani hepimizin hayatı aslında mükemmel, sadece biz farkında değiliz. Doğru çevreyi seçersek de gelişimimizin hızını arttırırız. Kaderimiz değişmez ama 10 yıl içerisinde yaşayacağımız duyguları 1 saatte yaşayabiliriz, böylelikle (böylece) ruhumuzu çok daha hızlı geliştiririz. Kabalanın amacıda zaten bu, gelişmemizi doğru çevre sayesinde hızlandırıp yaratılış nedenimize daha çabuk ulaşabilmeyi sağlayabilmek.
Soru: Kadınlar için farklı bir çalışma düzeni var mı?
Cevap: Kadınlar erkeklere nazaran farklı çalışırlar. Kadınların Yaradan’a yaklaşımları farklıdır ve arzularının düzeltilmesi de farklıdır. Kadınlar da erkekler gibi sonunda Yaradan’la bütünleşecekler; kadın erkek ruhları arasında hiç bir ayırım yoktur.
Soru: Kabala çalışarak ne elde ederim , nasıl olsa kalbime girmesi gerekiyor aklıma değil?
Cevap: Kabala kitaplarını doğru arzu ve niyetle okurken insan üzerine üst dünyaların ışığını çeker. Bizi bu arzuyla bütünleşen ışık değiştirir, temizler ve Yaradan’a doğru yönlendirir.
Soru: Bir insan Kabala öğrenip sonra ayrılıp, sonra geri dönüp tekrar öğrenebilir ve sonra tekrar ayrılabilir mi?
Cevap: Çalışmaya başlayan 1000 öğrenciden sadece 1 tanesi kalır ve öğretmen olur (Kabalada öğretmene Rav denir), öğretmen ruh âlemini hisseden ve öğrencilerine bunları anlatan kişidir (hem bu dünyada hem ruh âleminde aynı anda yaşar). Bu durum abartısız olarak böyledir. Ana grup sadece 140 kişiden oluşmaktadır ve yaşları 20-50 arası değişir. Yılda yaklaşık 15 kişi kalıcı olarak gruba eklenir. Yıl içerisinde derslere gelen ve seminerlere katılan yüzlerce insan arasından sadece bu kadar kişi kalır. Bu herkesin Kabala çalışabileceğinin kanıtıdır. Kabala sizlere düşünceleri zorlamaz ve beyninizi yıkamaz. Tam tersine bu metot insanı özgür ve bağımsız kılan bir metottur; ’’ Çünkü insan doğduğunda köle olarak doğar! ’’
Soru: İnsan ilk olarak bariyeri nasıl geçer?
Cevap: İnsan niyetini “kendim için”den “Yaradan için”e çevirdiği zaman etrafında ya da içinde daha önce kendisinden gizli olan şeyler hissetmeye başlar. Bu yeni hislere Yaradan ya da üst dünyalar denir.
İnsan Yaradan’ı niyetinin kapasitesi kadar hisseder. Aslında bu en alt durumdan daha aşağıda bir seviye yoktur. Bu seviyeden yükselmeye başlar. Bu dereceden sonra insana Yaradan’a yönelik yeni bir arzu eklenir ve kendisini sanki bir önceki seviyesinden aşağıya düşmüş gibi hisseder. Bu his insana yeni bir yozlaşmış arzunun verilmesidir. Bu düşüş insanın bir üst seviyedeki yozlaşmış halidir. Dolayısıyla insan her düşüşte fiziksel dünyasındaki bir arzusunun niyetini ruh âleminde Yaradan’a yöneltmiş olur. Daha net olmak gerekirse niyetimizi Yaradan düzeltir.
Soru: a) Yaradan, yaratılanlardan neden kendisine dönülmesini bekler? Veya bu bekleyişi algıladığımız tarzda zorlaştırmasının nedenlerini Kabala nasıl açıklıyor?
b) Kabala sürekli kendimizi başkalarının iyiliği için çalıştırmamızı söylüyor. Fakat toplum içinde kendimizce bu iyiliği kesinlikle hak etmeyecek insanlar olduğuna inanırız. Bu durum nasıl izah edilebilinir? İyilikle yaklaşırken hiç mi kıstaslarımız olmayacak?
Cevap: a) Ruhu belli bir olgunluğa ulaşan insanda utanç duyusu belirmeye başlar. Bu duygu yüksek seviyedeki ruhlarda vardır ve bu duyguya sahip olanlar ne kadar kötü bir duygu olduğunu iyi bilir. Kitaplarımızda da utanç duygusunun hissedilmesine “ölümden beter” der. Bu duygu özellikle verilir. Yaradan ile olan ilişkimizi bir anne – babanın çocuklarıyla olan ilişkisine benzetebiliriz. Fiziksel olarak oluşumumuz embriyodan büyümemize kadar hepsi ruhi dünyalardan bu dünyaya yansımaktadır.
Neden Yaradan O’na dönülmesini bekler? Çünkü tüm ruhlar bir bütünün parçası. Ruhlar tekrar bu bütünü oluşturmak durumunda ve oluşturana kadar da reenkarnasyon geçirmekte.
Peki, bu bekleyiş neden zorlaştırılıyor? Yukarıda bahsettiğim utanç duygusunun hissedilmemesi için. Yaradan bizim O’ndan bağımsız olmamızı istiyor, tıpkı bir anne babanın çocuklarının büyüyüp bağımsız olmalarını istemesi gibi. Eğer bizlere bu bağımsızlığı birden verseydi utanç duygusunun üzerinden kalkamaz ve hatta iyice egoist olup O’na sülük gibi yapışarak iyice bağımlı olurduk. O yüzden bu yol biraz zordur. İnsanda hep tereddütlere yol açar. O yüzden inatçı bir çocuğa nasıl oyuncağı alınırsa inatçı bir Kabala öğrencisine de ruh âleminin kapıları açılır. Yaradan bu hisleri hak edersek O’nunla utanç duymadan emeğimizin karşılığını hak etmiş duygusuyla Ona bağlanabiliriz. Bu yüzden Yaradan kendisini bizden gizler.
b) Gurubun kıstasların elbette olmalı. Kabala bu yüzden grup olarak çalışılır. Gurup bizim toplumumuz olur. Gruptaki herkes kendisini grubun atında görür ve grup üyelerine özgecil davranır (bu konuda detaylı bilgi almak isteyen olursa haberim olsun çünkü uzun bir konu; Kabalistik bir grup nedir ve ne değildir?). Gurubun amacı Yaradan ile bütünleşmek ve O’nunla aynı özelliklere düşünce ve yapı olarak sahip olmaktır. Özgecil olmadan bu noktaya gelinemeyeceği için grup bizim için bir simülasyon modelidir yani alıştırma yaparız. Böylelikle ilk önce grup üyelerime karşı özgecil duygular geliştiririm bu duygu iyice geliştikçe tüm insanoğluna olan sevgim artar. Grup olmadan Kabalayı hissedemezsinin, kitapları okuyup entellektüel bilgi sahibi olursunuz o kadar. Kabalist Yaradan’ın içinde yaşayan ve O’nu hissedendir. Bu dünyayı ruh âlemiyle birlikte aynı anda yaşar. Tüm dünyaya özgecil olamayız çünkü toplum kanımızı emer. Ancak aynı amacı taşıyan bir grup insan bir araya gelerek bu nosyonu yaratabilir, bunu bile Yaradan’ın yardımıyla yapabiliriz. İnsan tek başına hiçbir şey yapamayacak kadar aciz, sadece bir şeyleri yapabiliyormuşuz hissi veriliyor bize o kadar.
Soru: Yaradan’ın bütünlüğü nedir?
Cevap: İbare şudur: “Yaradan ve Gerçeklik, soyut düşünceler değildir; Yaradan, kendini sonsuz sayıda parça halinde gösteren bütünlüktür. İnsanın Tanrı’nın görüntüsünde yaratılmış olması bu demektir. Her bireyin görevi, parçaların yanılsamalarından sıyrılıp, uyum sağlamak ve yap-bozun içindeki yerini almak olmalıdır.”
Soru: Her kaba ruh düzelecek mi?
Cevap: Her kaba ruh düzelecek. Hepimizin kaderi bu. Reenkarnasyonlardan geçerek ruhumuz olgunlaşacak ve gerçeği aramaya başlayacak. Bu arayış tüm diğer arzuların üzerinde olduğu zaman karşısına soruların cevabı çıkacak.
Bu noktaya gelene kadar daha öncede özgürlük adlı makalede belirtildiği gibi, hiç bir şansımız yok. Kaderimizi Yaradan’ın himayesinde yaşıyoruz. Bize bazen kâbus gibi gelse de, Kabalistler Yaradan’ın hep iyilik verdiğini söyler.
Ölümün olmadığını bilirsen ve acı çektikçe Yaradan’ı daha çok aramaya zorlandığını bilirsen, bu arayışa gelene kadar çektiğin acıya karşılık bulduğun hazineye değmez mi?
Şöyle düşün ben para kazanmak için diyelim günde 16 saat çalışıyorum ve diyelim ki çok zengin olmak için bu koşullarda 3 yıl çalışmam lazım. Eğer o 3 yılın sonunda zengin olacağım kesinse ve bir daha çalışmam gerekmeyecekse kafamda bir hesap yaparım ve 3 yıl çalışmayı seçerim.
Hayat bize, biz bunu anlamadan empoze ediyor. Yani ben Yaradan’ı arama arzusunu ve bulma arzusunu edinene kadar hayat tarafından ruhumun kabalık değeri doğrultusunda tokatlanıyorum. Ruhum bunları tecrübe olarak her reenkarnasyonda not alıyor. Git gide bu acı tecrübeler bana hayatı sorgulatıyor ve arayışa giriyorum. Sonunda yaratılışımın nedenini bana açıklayan ve bunu başarabilmem için bana bir metot sağlayan kabala karşıma çıkıyor. Sonra ben Yaradan’la bütünleşebiliyorum emeğim karşılığında. Peki, geçmiş hayatımda çektiğim tüm acılar beni Yaradan’la bütünleşmeye, sonsuz sükunet ve mutluluğu ve ölümsüzlüğü hissetme noktasına getirdiyse, çektiğim acılar iyi mi kötü mü? Ya da çektiğim acılar bana aslında birer ödül mü?
Soru: Sınırlı 5 duyu organımızla algılayamadıklarımız 6. bir his geliştirerek 6. bir duyuya sahip olduktan sonra algılayabileceğimiz veya görebileceğimiz defalarca tekrar edilmiş. Peki, 6 duyu organımız oldu zamanda bir sınır söz konusu olmayacak mı?
Cevap: Ruhâni dünyaları perde edinip hissetmeye başladığımız zaman kademe kademe yükseleceğiz. Bu yükselmeler sayesinde egoistliğimizden iyice arınmış olup özelliklerimizi Yaradan’a benzetmiş olacağız yani özgecilliğe.
Yaradan sınırsız olduğu için perde edinen ve Yaradan’ı hisseden bir insan sürekli olarak herşeyi O’na yansıtarak yapmaya başlayacak. Bu olay tümüyle sınırsız; ’’ Ayn Sof ’’ dünyası gibi. Tıpkı Yaradan gibi bizde sınırsız olacağız ve O’nunla bağımız sürekli olmuş olacak.
Ulaşmak istediğimiz nokta bu zaten; Sonsuzluk. Hani bizde Bugün Allah için ne yaptın derler. Şuanda O’nun için hiçbir şey yapamıyoruz çünkü perdemiz yok. Öyle bir noktaya geleceğiz ki herşey O’nun için olacak, kendi arzumuzla bunu yapacağız tıpkı O’nun bize hep özgecil olduğu gibi. Herşey sınırsız ve özgürce olacak.
Soru: Okuduğumuz makalelerde, “Ben Kimim?” makalesinde geçen, İnsanoğluna verilen 4 çeşit bilgi ile “Özgürlük” adlı makalede geçen 4 Faktör arasında bir ilişki var mı?
Cevap: Özgürlük adlı makalede insanın yapısını anlatıyor ve esas bize vermek istediği kavram özgürlüğümün aslında çok sınırlı olduğu, hatta hayatımda sadece bir tek şeyi özgürce seçebileceğimi söylüyor; Çevremi. Yani beraber olduğum insanları özgürce seçebiliyorum, bunu tabi ki büyüyünce yapıyorum, insanlarla kaynaşmaya başladığım zaman. Arkadaşlarımı seçmeye başladığım zaman. Bu makalede çevrenin ne kadar önemli olduğunu yansıtmak istiyor. Genlerimizden doğduğumuz yere ve kimin çocukları olacağımıza kadar hiç bir seçimimizin olmadığını anlatıyor.
Bu yüzden Kabala hep grup olarak çalışılır, bunun farkına varan bir grup insan biraraya gelir. Yani etrafımda benimle aynı arzuları taşıyan insanlarla beraber olursam onlardan güç alır ve onlara güç veririm. Çevre seçimim dışında hiç bir özgür seçimim yok. O noktadan sonra arzularımın hepsi o çevreden geliyor ve o çevrenin içinde yoğruluyorum, tümüyle kaderin mekanizması dahilindeyim.
Ben Kimim isimli makale ise insana verilen bilgiden ibaret. Ben bana verilen bu bilgileri doğru kullanırsam ruh âlemini yani Yaradan’ı hissedebilirim. Yaradan’ı hissedebilmem için doğru kitaplar, doğru öğretmen ve doğru dostlara ihtiyacım var. İşte dostlarımız bizim grubumuz.
Umarım biraz olsun açıklık kazanmıştır. Kabalada tek başımıza ne kadar çalışırsak çalışalım Yaradan’ı hissedemeyiz, bunu hiçbir metotla yapamazsınız. Grup olarak doğru kaynaklardan ve doğru yönlendirmeyle çalışmaktan başka çaremiz yok.
Soru: Arzularımızı nasıl değiştirebiliriz?
Cevap: Arzularını değiştiremezsin, çünkü arzular senin değil. Bu dünyada hepimiz içinde bulunduğumuz ortamın bir ürünüyüz. Arzularımızda hep o çevreden gelir. Kabalistler sadece Yaradan ve yaratılan var der. Yani arzularım bile aslında benim arzularım değil. Eğer herşey çevreme bağlıysa ve ben ruhani olmak istiyorsam demek ki ruhani olan insanlarla ve ruhani olmayı tüm diğer arzuların üzerinde tutan insanlarla olmam gerekiyor.
Yani arzularını değiştiremezsin çünkü onlar Yaradan’dan geliyor ama çevren sayesinde ruhaniliğe olan arzunu arttırabilirsin. Bu arzuyu arttırdığın zaman diğer arzuların bu arzunun yanında küçük kalacağından önemsemeyeceksin.
Kabalada asla arzuları bastırmayız, çünkü Yaradan’dan geliyor. Sürekli aklımıza başka şeyler getirip bizi kandırmaya çalışıyor. Yapmamız gereken tek şey grup olarak Yaradan’ın önemini arttırmak. Hayatımızdaki yeri hep en önemli olmalı. O’nun önemi arttıkça diğer arzularda gereksiz kalacak. Nasıl artık oyuncak arabalarla oynamıyorsak o zamanda diğer arzular çok ilkel kalacak, çünkü ruhâni seviyemiz yükselecek.
Şuanda aklına diğer arzular geldiği zaman iki şey yapabilirsin okumaya dön. Makalelere dön, derslere dön. Eğer o arzu hala kafandan çıkmıyorsa o zaman o arzunu yerine getir ve sistemden çıkar ve rahatla. Sonra tekrar kitaplara dön. Arzular geldiği zaman nereden geldiğini hep hatırlamalısın. Herşey Yaradan’dan gelir ve herşeyi O’na bağlamalısın. O’ndan başka kimse yok.
Soru: Yaratılan insanın vermesi ile, Yaradan’ın vermesi arasında ne fark veya farklar vardır?
Cevap: Özgecillik karşılıksızdır.
Biz bu özelliği gerçek anlamıyla edindiğimiz zaman anlayacağız. O ana kadar herşeyi kendimizi tatmin etmek için yapıyoruz. Herkes kendi arzusunu tatmin ediyor.
Rahibe Terasa’ya neden bu iyilikleri yapıyorsunuz diye sorduklarında; “…çünkü kendimi iyi hissediyorum…” demiş.
Bir anne bile çocuğunu doyurduğu zaman kendisi mutlu oluyor. Doğamız böyle. Bunu annelere söylemeyin hepsi karşıtını savunuyor. Bize verilen tüm hisler ve içgüdüler kendimizi mutlu etmek için. Savaşta arkadaşları uğruna kendi canını feda eden bir asker bile bunu egoist bir arzudan dolayı yapıyor; ya kahraman olmak ya da yenilgiyi tatmamak ya da başka bir dürtü uğruna. Özgecilliğin ne olduğunu onu edinene kadar bilmeyiz. Sadece Kabalistlerin dediklerine göre insan hep arzusu dâhilinde hareket eder ve hep kendi mutluluğu önde gelir.
Maalesef içinde bulunduğumuz koşul bu, ama Kabalada zaten bunu değiştirmek için var. Kabalistler bunun işe yaradığını ve yaratılış amacımızın Yaradan gibi olmak olduğunu söylüyor şu aşamada çalışıp verdikleri bilgileri hissetmeyi arzulamaktan başka fazla bir seçimimiz yok.
Soru: Yaradan’ı nasıl düşünmeliyiz?
Cevap: Kabala’da Yaradan’ın sadece özgecil olduğu söylenir. Kabalistlerinr Yaradan’ın yapısı hakkında söyleyebildikleri tek şey bu; O özgecil.
Biz özgecilliğin ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Bilmemiz için O’nun anlayışıyla özgecil olmalıyız. Ancak hislerimiz ve düşüncelerimiz O’nun hisleri ve düşüncelerine benzerse O’nu hissedebiliriz.
Dolayısıyla bu aşamada kabalistlerin dediklerini doğru kabul edip bende bu hissin ne olduğunu anlayabilmek ve Yaradan’a benzeyebilmek için çaba sarf ediyorum. Tüm gayretim O’nun gibi olabilmek.
Bunu yapmaya kalkarken kafamda bir şeyler hayal etmiyorum. Yaradan bulutlarda oturan ve aşağıya gülümseyen şirin bir dede değil. Yaradan bu özgecilik hissi ve ben de bu hissi istiyorum. Ne olduğunu bilmiyorum ama tıpkı bir çocuk gibi istiyorum.
Yaradan’ı o zaman hayatımızda şu şekilde incelemeliyim. O özgecil ise benim yaratılışım ve başıma gelen herşey, içine atıldığım her durum benim ruhani gelişmem için özenle ve sadece benim için planlanmış. İçinde bulunduğum durumu kötü olarak algılasam bile O’na güveniyorum ve düşüncelerimde hep O var (bu durum Yaradan’a tutunmaktır; tıpkı sevgi dolu bir anne hasta olan bir çocuğunu tüm gün aklından çıkaramazsa ben de Yaradan’ı tüm gün aklımdan çıkarmıyorum durumudur). O’nun herşeyi benim doğru gelişebilmem için yaptığına zor da olsa kendimi zorlaya zorlaya inandırmaya çalışıyorum ve kendimi hep O’na hedefliyorum. O’nu istiyorum; hislerimde, düşüncelerimde ve davranışlarımda hep O’na yakın olmak var. Eğer hep O’nu düşünürsem hep O’nunlayım demektir, çünkü bir insan düşünceleri neredeyse kendiside aslında oradadır.
Peki, gün içinde önüme aşmam gereken engeller ve hayatın getirdiği problemler olunca tavırlarım O’na karşı nasıl olmalı?
Herşey bize O’ndan gelir; hatta dünyaya bakışım şöyle: Sadece ben ve Yaradan var. Bu dünyada yaratılan herkes benim kaderimin gerçekleşmesi için yaratıldı ve başıma gelen herşey de benim ruhâni gelişmem için. Bu düşünceyi içimize oturttukça O’nun herşeyi nasıl mükemmel olarak yönettiğine kendimiz şahit oluruz.
Başıma bir problem geldiği zaman 3 safha da düşünürüm;
1- Bu problem bana yukarıdan geldi
2- Bu problemi kendim aşmaya çalışırım, bu safhada düşüncelerim sanki Yaradan yokmuş gibidir. Tüm çabamla çaba harcar ve o problemi aşmaya çalışırım. Düşüncelerimde eğer ben benim için yoksam kim var ki, hâlindedir.
3- Herşey sona erdiği zaman ve sonuca ulaştığım zaman tekrar düşüncelerim Yaradan’a döner. Sonuç herneyse katlanırım ve kaderimin bu olduğuna ve Yaradan’ın bu sonucun benim için daha doğru olduğunu düşündüğünü hisseder O’na olan güvenimi tekrar pekiştiririm.
Bu noktada 2. safha çok önemli, amacımız Yaradan’dan bağımsız olabilmek. Bu yüzden O’nun gibi olmak istiyorum. Özgür ve bağımsız; ’’ O’da bizden bunu istiyor ’’ tıpkı anne ve babanın çocuklarının büyümesini ve kendi ayaklarının üzerinde durabilmelerini istemesi gibi. Daha öncede belirttim bu dünyada ki herşey yukarıda zaten mevcut. İkinci safhada kendi elimden gelen herşeyi yapmalıyım asla oluruna bırakmamalıyım, bu bizi dinciler gibi yapar. Hiç büyümek istemeyen çocuklar gibi.
Tavırlarım ve düşüncelerim O’na yönelik olmalı, perde budur. Niyetim herşeyin arkasında O’nu aramak ve O’nu bulabilmek üzere kuruludur. Bu dünyanın zevklerini değil bana bu zevkleri vereni istemek ve O’nu hissetmek. Arzularım hep bu yönde ve düşüncelerim bu şekilde.
Bir Kabalist için bu dünyada tek acı vardır; ’’ aşkın acısı ’’ Yaradan’ın olmadığı zamanki kıvrandığımız ve O’nu hissedememenin verdiği acı. Bir Kabalist için başka hiç bir acı yoktur; ’’ bu dünya sadece bir rüya.’’
Soru: Olam Haze diye tanımladığımız bu dünyadaki her olay ve duygu üst dünyanın yansıması ise bu dünyadaki aynı kaoslar üst dünyada da mevcut mu? Yoksa yine burada ki kaos tanımımız algılarımızın eksikliğinden dolayı yanlış bir tanım mı?
Cevap: Olam Haze’de olan herşey üst dünyalardan bu dünyaya yansıyor. Dolayısıyla bu dünyadan yukarıya kaos gibi bir yansıma yok. Bu dünyadaki kaos, afetler, savaşlar, boşanmalar vesair herşey insanoğlunun egoistliğinden ve arzularının bencilliğinden kaynaklanıyor.
İnsan sadece bir arzu, dolayısıyla ben bir şey arzuladığım zaman o arzu bu dünyada kaderim doğrultusunda etkiler yaratıyor. Bu dünyadaki fiziksel herşeyin üst dünyalarda ruhani bir kökü olması yaratılanların kaynağıdır. Örneğin duran varlıklar, büyüyen, yaşayan, konuşan vs. bunlar içimizde arzuları simgeler. Yani ruh âleminde herşey hissi bu dünyada da fiziksel karşılığı var.
Bu dünyadan yukarıya bir şey gidiyor mu? Evet sadece arzularımızın dalgaları, ama arzularım Yaradan’a yönelik ise ya da O’na yönelik olması için çabalıyorsam.
Onun dışında bu dünyada olan herşey insanoğlunun neden yaşadığını ve var olduğunu sorgulaması için. Herşey yukarıdan buraya geliyor, insanoğlunun ruhani ilerleyişi için. Bu yüzden insanoğlunun kafası karışık ya da acı çekiyor ve problemlerine gerçek anlamda çözüm bulamıyor, bilim çözümden çok stres ve problem yaratıyor.
Soru: Diğer dünyalardan olan Beria’nın diğer dünyalara göre bir özelliği var mı? Elbette her dünya birbirinden farklı ve ayrıdır ama özellikle Beria durumunun kendine has daha başka bir farklılığı var mı?
Cevap: Beria = yaratılan yani yaratık
Beria’nın özelliği kendisinde Bina’nın karakteri olması yani özgecillik. Kabalistlerde Bina’nın yapısı olan özgecilliği edinmeye çalışırlar.
Soru: Obje nedir?
Cevap: Obje beş duyularımla algıladığım herşey olabilir.
Bunun ruhani kökü ise sadece ruhâniliğe ulaştıktan sonra ortaya çıkar. Etrafımızdaki herşey bizim dışımızda fiziksel ve his olarak. Kabalistler ise aslında herşeyin içimizde olduğunu anlatıyorlar ruhâni bir his olarak.
Fiziksel olan herşeyin ruhani karşılığı içimizde bir his olarak ortaya çıkar, tıpkı bir şarkı dinlerken içinde uyandırdığı mutluluk ya da üzüntü gibi. Bunların hepsini basamakları tırmandıkça anlayıp algılayacağız.
Soru: Kabalistlerin, “Kabalist Kitaplar” olarak tanımladığı kitaplar günümüzde toplum içinde sürekli bir tartışmaya malzeme oluyor. Bu tartışmalarda “Kitapların insanlar tarafından Değiştirildiği” görüşü sürekli yinelenir. Bir Kabalacı veya Kabalistin böyle tartışmalarda fikir belirtmesi mümkün müdür? Mümkün ise nasıl bir cevap verir?
Cevap: Kabalist ruh âlemiyle bu dünyayı aynı anda yaşayan insandır. Dolayısıyla ruh âleminde yaşamayan bir insan ve ruh âlemini hissetmeyen bir insan kabalist kitapları anlayamaz. Kabalistler ruh âlemini bu dünyadan örnekler vererek anlattıkları için onları ancak diğer kabalistler anlar. Bu yüzden bir Kabalist ruh âlemini hissetmeyen bir insanla ruhani şeyleri öğrencisi dışında insanlarla paylaşmaz. Kabalistler kitaplarında sadece hissettiklerini ve tam olarak algıladıklarını yazarlar. Edinmedikleri bir şeyi yazmaları yasaktır. Tartışmaya her zaman yer vardır. Olması da gereklidir. Bu sürtüşmeler olmasa gerçekle yalanı ayıramayız.
İnsan Yaradan’ı ve var oluşunun nedenini aradığı zaman sorularına aldığı cevapla Kabalist’ini ruhani olup olmadığını anlar. Dolayısıyla herkes kendi Kabalist’ini ve kitabını kendisi araştırıp seçmek durumundadır. Ruhânilikte baskı ve zorlama olmaz bu yasaktır.
Kabalistlerde tartışmaya girmez, öğrencileri onları zaten arayarak bulur. Kalan kalır ve kalmayan yoluna devam eder. Bunda yanlış hiç bir şey yoktur, dolayısıyla tartışacak da hiç bir şey yoktur.
Soru: a) Derslerde “Üst dünyaları hissedebilmek için, yeni duyulara sahip olmamız lazım” deniyor. Bu yeni duyulara sahip olmak bir insanın ne kadar zamanını alır?
b) Derslerde kli, Masah, Olam Haze vs.. gibi yabancı tabirler geçiyor, bunları ezberlemek çok gerekli mi?
c) Bazı dersleri rahat bir şekilde anladım, fakat kimisini (Ör: Kabalaya Giriş – Ders 4 / Evrenin Gizlilikleri) anlamakta çok zorlandım, sadece okuyarak geçtim. Kabala ilmini tam olarak anlamak adına tavsiye edebileceğiniz Türkçe kitap var mı?
d) Derslerin birinde Kabala çalışmanın ve anlamanın yegane yolu kökler ve dallar yasası deniyor, bu konuyu biraz açar mısınız? Bunu ne şekilde öğrenebiliriz?
e) Yıllardır zihnimizde var olan beş duyumuzla oluşturduğumuz kavramlar ve yargılar var, bunların tümü aslında gerçek değil mi? Derslerden sonra defalarca gözlerimi kapatıp basit şeylere farklı anlamlar ve yargılar yüklemeye çalıştım ama değiştiremedim zihnimdekileri. Ben mi başarısızım yoksa daha gerçekleri görmek için yeterli bilgi ve beceriye sahip değil miyim?
Cevap: a) 6. Hissimizi geliştirmek; Yaradan’ı edinmeyi ne kadar arzuladığımıza, ne kadar çaba sarf ettiğimize ve çalışmamızın doğruluğuna endeksli. Bunları doğru tutturursak Kabalist bizim neslimizdeki insanların beş yıl içerisinde ruhâni hisleri edinebileceğini ve Mahsom denilen bariyeri geçebileceğimizi söylüyor.
b) Bu tür kelimeleri ezberlemek gerekli değil. Ancak anlamlarını kavramak çok önemli. Doktorların latince kelimeleri kullanması gibi düşün. Bu kelimeler aslında hissedilmesi gereken duyguları anlatmakta o yüzden öğrenmek çok önemli. Ruhânilikte hiç bir zorlama yoktur. Ne kadar öğrenmek istediğine sen karar vermelisin.
c) Tavsiye edebileceğim Ari, Baal Hasulam, Rabaş ve Laitman’ın kitapları. Türkçeye çevrilen Laitman’ın “Kabalanın Gizli Bilgeliği” ni okuyabilir ve Forumdan günlük mesajları takip edebilirsin. Tavsiyem anlamadığın yerleri sorman ve makaleleri derinlemesine okuman. Her okuyuşunda daha önce fark etmediğin yeni bir şey ortaya çıkar ve hislerin zamanla değiştiğinden makaleler her seferinde farklı gelir.
d) Kökler ve dallar yasası kabalistlerin kullandığı bir dildir. Bu dünyada olanları inceleyebilmek ve algılayabilmek için öncelikle Ruhâni kökleri inceleriz. Bunu yapabilmek için Mahsom’u geçmek gerekmektedir. Mahsom’u geçebilmek ve ruhumuzu düzeltmeye başlayabilmek için üzerimize Or Makif denilen etrafı saran ışığı çekeriz. Bu ruhumuzu arındırır ve giderek ruhâni seviyemiz artar. Mahsom’dan sonra Kabalistlerin kullandıkları dili algılayabilir hale geliriz.
e) Bariyerin altında hepimiz beş hissimiz dahilinde hareket ederiz. Bizim gerçeğimiz bundan ibarettir. Aslında bu gerçek değil sadece bizim gerçeği algılayışımız böyle. Başarısızlık diye bir şey yok. Biz böyle yaratıldık. Bu halimizden kurtulabilmek için Kabala çalışıp Yaradan’ın özelliklerini edinebiliriz ve O’nun arzularıyla kendi arzularımızı aynı seviyeye getirebiliriz. Dolayısıyla herşey bizim sınırlı halimizden ibaret. Bu halimizi de Kabala çalışarak aşabiliriz. Kafanda bir takım şeyler kurmana gerek yok. Kendini değiştirmen mümkün değil, o yüzden çabanı doğru sarf edersen daha verimli olur. Sabırlı ol insan kabala çalışmaya başladıkça Yaradan’ın bizi nasıl yönlendirdiğini görmeye başlar. O zaman herşeyi hissederek yaşamaya başlarız. Sanki O’nun la bir bütünmüş gibi.
Soru: Kabalistik bir grupta bir kimsenin özgürlük tanımı nedir? Daha doğrusu Kabalistik bir grupta uyulması gereken bazı hususlar var ise bu açıdan özgürlük nasıl tanımlanır?
Cevap: Özgürlük makalesinde de bahsettiği gibi, tek seçimimiz ortamımız. Yani beraber olduğumuz insanları seçebiliriz, grubumuzu. O noktadan sonra o çevrenin elindeyiz. Yani özgürlüğümüz yine o grupta kalmak ya da kendime başka bir grup dost bulmak seçiminde kalıyor.
Kabalistik bir grupta uyulması gereken tek şey var çalışmalarımızda kişi diğerlerini rahatsız etmemeli ve kendi arzusu doğrultusunda katılımcı olması. Ruhânilikte baskı yoktur. Her kişi kendisi orada olmayı arzulamalı ve orada olacaksa çalışmalara olumlu bir şekilde katılmalı ve grubun çalıştığı şekilde diğerlerinin konsantresini bozmadan çalışmalı. Bunun dışında uyması gereken bir şey yok. Ek olarak grubun ruhâni gelişmesi için harcadığı çaba ve katılımcılığı insanın kendisiyle ve gelişmesi için duyduğu arzuya endekslidir. BB’da kimse bir başkasına bir şey yaptırmaz, herşey kendi ruhâni gelişiminiz için yaptığınız şeyler.