e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ajanlar

Makale No. 28, Tav-Şin-Mem-Hey, 1984-85

Kutsal Zohar (Slah, madde 56-58), manevi topraklara ait yerleri turlamaları için Musa’nın gönderdiği ajanlar konusunu yorumlar: Neden Yaradan’ın onlara ‘Oraya Negev’e, git’, Tora’da ara ve böylece dünyayı bileceksin’ dediği yazıyor? ‘Bu toprakların neye benzediğini gör’, bundan, seni getirdiğim dünyayı göreceksin anlamına gelir. ‘Ve onun içinde yaşayan insanlar’, Cennet Bahçesi’ndeki erdemlilerdir.

”’Güçlü olan, zayıftır’, yani onun içinde, eğer onlar, bütün bunlarla ödüllendirildilerse bunun, kötü eğilimlerinin üstesinden, güçleriyle ve onu kırarak mı yoksa zayıflıklarıyla, çaba harcamadan mı geleceklerini göreceksin. Ya da, gece ve gündüz ona bağlanarak Tora’da güçlendirildikleri için mi yoksa onu bırakmış olsalar bile yine de mi, bütün bunlarla ödüllendirilirler. ‘İster az olsunlar ister çok’, çoğunluk, çalışmama bağlanırsa ve kendilerini Tora’da güçlendirirse, bütün bunlarla ödüllendirilir ya da ödüllendirilmezler anlamına gelir.

‘Ve toprak neye benziyor, verimli mi verimsiz mi?’ Tora’da bu toprakların neye benzediğini, yani orada, içinde yaşayanlar için, üst bereket bol mu yoksa bir şeyler eksik mi bileceksin.

‘Ve Negev’e çıktılar ve Hebron’a geldiler’. Negev’e çıkmak, insanların onun içinde, Tora’da yükseldikleri anlamına gelir. ‘Negev’de’, boş bir kalple anlamına gelir, boşuna, kuru kuruya çalışan, orada ödül olmadığını düşünen biri gibi. Kişi, bu dünyanın servetinin onun için kayıp olduğunu görür ve her şeyin kayıp olduğunu düşünür. ‘Negev’de’, suyun kurumuş olduğu anlamına gelir. ‘Ve Hebron’a geldiler’, kişinin Tora’yla bağ kurmuş olduğu anlamına gelir. Hebron, Tora’nın yetmiş yüzü olan, yedi yılda inşa edilmişti.

‘Ve Eşkol nehrine geldiler’, inanç tarafından gelen efsanenin ve yorumlamanın sözcükleridir. ‘Ve oradan bir dal kestiler’, yani oradan bölüm başlıklarını, ana başlıkları öğrendiler. İnançlı olanlar, sözcüklerle mutludur ve sözcükler onların içinde kutsanmıştır. Varlıklarının tek olan köküne ve tek olan çekirdeğine bakarlar, onların içinde ayrılık yoktur. İnançlı olmayanlar ve Tora Lişma (O’nun adına) öğrenmeyenler ki bunlar Malhut’tur inançtan yani ZA’dan ayrılırlar, zira tek bir çekirdek ve tek bir kökten olduklarına inanmazlar. ‘Ve bunu ikisinin arasındaki direğe taşıdılar,’ ifadesinin anlamı budur, yani, onlar yazılı Tora ve sözel Tora arasında ayrıldılar.

‘Narlar ve incirler ile’, yani bu sözcükleri tamamen Sitra Ahra (öteki taraf) yoluyla puta tapanların, ayrılığın tarafına koydular. Rimonim (narlar), Minim (putperestler) sözcüğünden gelir ve Te’enim (incirler), ‘Ve Efendi onun tarafında değil’ sözcüklerinden gelir, yani İlah-i Takdire inanmadıkları zaman, her şeyin tesadüfi olduğunu söylerler ve Yaradan’ı bu dünyadan ayırırlar.

‘Ve bu toprakları turlamaktan döndüler’, yani kötü tarafa döndüler, ‘Bundan ne kazandık? Bugüne kadar dünyada iyilik görmedik; Tora’da çaba gösterdik ve evimiz boş. Ulusların en aşağılık olanlarının arasında yaşıyoruz. O dünya ile kim ödüllendirilebilir? Onun içine kim girebilir? Bu kadar çaba harcamasaydık daha iyiydi’ diyerek, gerçeğin yolundan döndüler.

‘Ona anlattılar ve söylediler’, bize salık verdiğiniz gibi o dünyanın bir kısmını bilmek için, çaba sarf ettik ve öğrendik. ‘Ve de süt ve bal akıyor’, Tora’dan öğrendiğimiz gibi, üst dünya iyidir ama onu kim hak edebilir? ‘Ancak, güçlü olan … insanlar’, o dünya ile ödüllendirilen insanlar güçlüdür, onlar bu dünyayı, bağlandıkları ve sahip oldukları büyük bir servet gibi tamamen terk ederler. Böyle bir şeyi kim yapabilir ve bununla ödüllendirilir? Elbette o topraklarda yaşayan insanlar güçlüdür. Bununla ödüllendirilmeyi isteyen kişi, servette güçlü olmalıdır, makalede olduğu gibi, ‘Zengin adam, tahminen cevaplar’.

‘Ve şehirler büyüktür ve takviye edilmiştir’, yani evler, bollukla doludur;  hiçbir şeyleri eksik değildir. Ve yine de, ‘orada, dev gibilerin soyundan gelenleri görüyoruz’, yani bu, bir aslan gibi güçlü bir beden gerektirir, zira Tora, adamın gücünü tüketir, bununla kim ödüllendirilebilir ki?

‘Amalek de, Negev’in topraklarında yaşar’. Kişi, bütün bunlara rağmen, üstesinden gelmekle ödüllendirildiğini söylemelidir, ‘Amalek, Negev’in topraklarında yaşar’, yani kötü eğilim, daima kişiye iftira atarak suçlayan bedende yaşar.

‘Bu sözlerle, ‘İsrail’in çocuklarının kalplerinin cesaretini kırdılar’, zira ona kötü bir isim verdiler. ‘İnançlı olanlar ne dedi? ‘Efendi bizden memnunsa… onu bize verecektir’. Yani, kişi kalbinin arzusuyla Yaradan’a doğru çaba gösterdiğinde, bununla ödüllendirilir, çünkü Yaradan’ın kişiden tek istediği, kalptir.

‘Ama Efendi’ye karşı gelmeyin, isyan etmeyin’. Tora’ya karşı isyan etmemeliyiz, çünkü Tora, servete ya da gümüş ve altın kaplara gerek duymaz. ‘Ve siz, bu toprakların insanlarından korkmayın’, çünkü eğer kırık bir beden, Tora’ya bağlanmışsa, orada herkes şifa bulacaktır ve insanın bütün iftiracıları, onun yardımcısı olacaktır’. Şimdiye kadar onun sözleri budur.

Kutsal Zohar’ın, ajanlar meselesinde, insanın, kutsal çalışmaya girişiyle ilgili olarak yorumlamasına göre, buna genel olarak, ‘kişinin Cennet Krallığı’nın yükünü, kendi üstüne alması’ denir. Sina Dağı’nın eteğinde, ‘Yapacağız ve duyacağız’ dediklerinde olduğu gibi, bununla kişi Tora’yı edinmekle ödüllendirilir. Tora’yla ödüllendirilmek isteyen herkes ‘yapacağız’ olarak adlandırılan bir dönemden geçmelidir ve daha sonra kişi, ‘duyacağız’ ile ödüllendirilebilir.

Genel olarak iki yola ayrılan ‘yapacağız’ koşulunda, pek çok derece vardır:

1) Pratikte, eylemler söz konusu olduğunda, kişinin ekleyebileceği bir şey kalmayana dek, gece ve gündüz öğrenmesi ve Mitzvot’un tüm detaylarında titiz olması, Tora ve Mitzvot’u (emirler) tutması, ifşa olmuş kısım olarak kabul edilir. Kişinin niyeti, her şeyi Yaradan için yapmak, Kral’ın emirlerini yerine getirmektir ve karşılığında, ödülünü bu dünyada ve sonraki dünyada alacaktır. Bu açıdan kişi, erdemli kabul edilir.

2) Gizli kısım, niyet olan Tora’nın gizli kısmına aittir. Eylemdeyken kişinin niyet ettiği şey, insanlardan gizlidir. Ama çoğunlukla, bu, kişinin kendisinden de gizlidir, çünkü çalışma, mantık ötesi olmalıdır. Bu nedenle, mantık, kişinin çalışmasını eleştiremez; eğer kişi, Yaradan’la Dvekut’a (tutunma) doğru yükseliş yolundaysa, yani kişi ‘ihsan etmek için’, ‘ödül almamak için’ olarak adlandırılan yolda ise. Bundan dolayı, niyet gizlidir, çünkü kişi ödülsüz çalışır, yani ödül, kişiden gizlidir.

Bu, ödül için çalışan, ödül aldığı için iyi çalıştığını bilir anlamına gelir. Ama Yaradan’a memnuniyet ihsan etmek için çalışan, Yaradan’ın çalışmasından hoşnut olup olmadığını göremez. Daha doğrusu, kişi, Yaradan’ın memnun olduğuna inanmalıdır. Akabinde ödüle de, ‘ihsan etmek için’ denir ve bu da mantık ötesidir.

‘Gizli kısım’ denmesinin başka nedenleri vardır. Bu çalışma, genel halka ait olmayıp, bireylere aittir, Maimonides’in söylediği gibi, ‘Bilgeler şunu dedi, ‘Kişi, Lo Lişma’da (O’nun adına değil) olsa bile, daima Tora’ya bağlanmalıdır, zira Lo Lişma’dan Lişma’ya (O’nun adına) gelir. Bundan dolayı, çocuklara, kadınlara ve eğitimsiz insanlara öğretirken, korku yüzünden ve ödül kazanmak için çalışmaları öğretilir. Onlar, bilgi kazanana ve daha fazla bilgelik edinene kadar bu sır onlara, azar azar öğretilmeli ve O’nu edinene, bilene ve O’na sevgiden hizmet edene değin, buna hoş bir şekilde alıştırılmalıdır’.

Ajanlar meselesi, öncelikle ihsan etmek, Dvekut yolunda yürümek isteyen bir kişinin içinde başlar. İşte o zaman, ajanlar sadece kendi bakış açılarına uygun iddialarla gelirler. Akıl yürütme yoluyla, kişinin, onların haklı olduklarını anlamasını sağlarlar.

Kutsal Zohar’ın, ”Her insan, küçük bir dünyadır’, yetmiş ulustan ve de İsrail’den ibarettir’ dediği biliniyor. Bu, yedi Sefirot, yedi nitelik var ve onlara zıt olarak Sitra Ahra’da yedi nitelik var demektir. Her biri, 10’ardan meydana gelir, bu nedenle onlar, 70’tir. Ayrıca, her ulusun kendi tutkusu vardır ve kendi tutkularını herkese dayatmak ister. Ve kişinin içindeki İsrail halkının da kendi tutkusu vardır, Yaradan’a bağlanmak.

Kişinin kendisiyle savaşamayacağı kuralı vardır. Daha doğrusu, bu, kişinin kendi bakış açısına karşı gelebilmesi, özel bir güç gerektirir. Ancak, kişi, kendi bakış açısının doğru olduğunu anlarsa, diğerine karşı savaşmak için gücü ve enerjisi olur ve asla diğerinin bakış açısının önünde eğilmek istemez.

Buna göre, yetmiş ulus onun içindeyse, kişi kendisiyle nasıl savaşabilir? Şöyle ki, bir kez belirli bir ulus, kendi tutkusuyla, yetmiş ulusa galip gelir ve o zaman kişi, bu tutkuyla yönetilir. Daha sonra kişi, kendisi hakkında düşündüğünde görür ki, bu onun tutkusudur. Kendisini yönetmek isteyenin yetmiş ulustan biri olduğunu söylemez, ama bunun kendisi olduğunu ve kendisine karşı savaşmanın çok zor olduğunu düşünür.

Bundan dolayı, kişi, kendi bedeninde yetmiş ulusa ve de İsrail halkına sahip olduğunu tasavvur etmelidir. Kendisinin hangi topluma ait olduğuna karar vermelidir. Şöyle bir kural vardır: ‘Her insan, kendi anayurdunu sever ve anayurdu için savaşır’. Bundan dolayı kişi, İsrail halkına mı, yoksa yetmiş ulustan birine mi ait olduğunu tespit etmelidir. Eğer İsrail halkına ait olduğuna karar verirse, o zaman savaşmaya geldiklerini gördüğünde, bu yetmiş ulusla savaşabilir.

İşte o zaman kişi, yetmiş ulusun, İsrail halkını yok etmek istediğini görür, Pasah Haggadah’da yazıldığı gibi, ‘O, babalarımıza ve bize karşı duruyordu, sadece bize karşı durup bizi yok etmek için değil. Tam tersine her nesilde, bizi yok etmek için, bize karşı olanlar vardır ve Yaradan bizi, onların elinden kurtarır’.  Eğer İsrail halkına ait olduğunu bilirse, yetmiş ulusa karşı savaşma gücüne sahiptir, zira doğasında, kişinin anayurdu için savaşmak için güç vardır, zira kendisinin ‘İsrailli’ olduğunu ve onların kendisini yok etmek istediğini bilir. Akabinde sanki birbiriyle savaşan iki beden vardır ve o zaman kişinin savaşmak için gücü vardır.

Bu nedenle, burada, Yaradan çalışmasından bahsettiğimizde, ‘İsrail halkı’, Yaşar-El (Yaradan’a doğru) olarak adlandırılır. Yaradan’a bağlanmak ister, Malhut’u, yani Cennet Krallığı’nın yükünü kendi üstüne almak ister. Malhut’a, El (Tanrı) denir, Kutsal Zohar’da yazıldığı gibi: ‘Bu yüzden şöyle yazılmıştır, ‘Her gün gazap dolu bir Tanrı’, yani Malhut, onun içindeki yetmiş ulus ona karşı direnir ve içindeki İsrail ile savaşır. Her tür taktikle, onlar kişinin bedenindeki İsrail’i iptal etmek ve yok etmek isterler.’

Niyeti ile çalışırken, kişi özellikle ihsan etme şeklinde gitmek istediğinde, burada ajanların itirazları başlar, kutsal Zohar onların itirazlarını Tora’da yazılı ayete göre yorumlar; bu İsrail’in kendi içindeki çekişme ve anlaşmazlıktır ve onu yeryüzünden silip yok etmek ister.

Şöyle ki, ona karşı savaşan tüm bu itirazlarla, kişi erişeceğini zannettiği şeye erişeceğini düşünmemelidir, zira bu yetmiş ulusun temeli alma arzusudur. Ve İsrail, O’nun önünde hiç bir ödül olmaksızın kendini iptal eder. Bundan dolayı, kişi, onların bakış açısına karşı gelmek istediği zaman başarmayı planladığı hedefe ulaşma şansının olmadığını, onun mantıken anlamasını sağlamak için ajanların itirazları başlar.

Ancak, bazen ajanlar, kişinin, onların iddia ettiği her şeyden daha ağır ve zor olan bir şeyi anlamasını sağlarlar. Kişiye derler ki, ‘Yaradan’ın, senin gibi aşağılık birine yardım etmeyeceğini bil’. Bu, her şeyden daha zordur, çünkü çoğunlukla kişi zorluk ve ıstırapta olduğunda dua edebilir. Ama ajanlar kişiye, Yaradan sana yardım etmeyeceğinden boşa çaba sarf ediyorsun’ diyerek geldiğinde, kişinin duasını yadsırlar, o zaman kişi ne yapabilir? Yardım için kime dönebilir?

Kutsal Zohar’da şöyle yazılmıştır: ‘Rabbi Yosi der ki, ‘Onlar her şeye iftira etmeyi kendi üstlerine aldılar. ‘Her şey’ nedir? Yeryüzü ve Yaradan’dır’. Rabbi Yitzhak şöyle dedi, ‘Yeryüzü için bu doğrudur. Yaradan için, bunu nasıl bilebiliriz ki?’ O’na şöyle dedi: ‘Kelimelerle ima edilir, ‘Ancak, insanlar … güçlüdür’. Şöyle ki, onları kim yenebilir ki? ‘İnsanlar güçlüdür’, bu doğrudur, yani Yaradan bile onları yenemez ve onlar Yaradan’a iftira ederler”.

Kişi, kendi mantığıyla ajanların sözleriyle tartışamaz ya da onların yönetimi altındayken ve onlara verecek cevap bulana dek bekleyemez. Daha doğrusu, kişi, dışsal aklıyla, onların kuşkularını asla cevaplayamayacağını bilmelidir. Ama içsel akılla ödüllendirildiğinde kişi, kesinlikle onlara açıklama yapacak sözlere sahip olacaktır. Bu arada kişi, kendi aklının üzerine çıkmalıdır yani, akıl çok önemli olmasına rağmen, yine de, inancın zekâdan daha önemli olduğunu söylemelidir. Bundan dolayı kişi akla göre değil, mantık ötesi inancın yoluna göre gitmelidir, bilgelerimizin bize söylediğine inanarak mantık ötesi inançla cennetin krallığının yükünü üstlenmelidir. İşte o zaman, ajanların iddialarına yer olmaz, çünkü onlar sadece dışsal aklın mantığıyla konuşurlar.

İsrail’in Tora’yı almak için hazırlanırken söyledikleri ‘Yapacağız’ ve sonra ‘Duyacağız’ sözlerinin anlamı şudur. ‘Yapmak’, dışsal akıl olmaksızın anlamına gelir. Daha doğrusu kişi, komutana göre hesap yapar, çünkü komutan, muhtemelen onun için neyin iyi olup ve neyin iyi olmadığını yani o kişi için neyin iyi olup neyin iyi olmadığını bilir. Ama büyük bir soru ortada kalır, ‘Burada Yaradan çalışmasında, doğduğumuz akılla değil, ama bu akla karşı gitmemiz gerektiği halde, neden Yaradan bize her şeyde kullandığımız dışsal bir akıl verdi?’

Bu, Yaradan’ın bizim yardım istememizi istemesinden gelir. O’nun verdiği yardım, Tora’nın ışığıdır ve eğer Yaradan’ın yardımı olmaksızın gidebilseydik, Tora’nın ışığına ihtiyaç duymazdık, bilgelerimizin söylediği gibi, ‘Kötü eğilimi yarattım; Tora’yı da şifa olarak yarattım’. Bu nedenle, Tora’nın ışığının uzatılmasına kişinin ihtiyaç duyması için, bu çalışma niyetin gizliliği içinde bize verilmiştir, böylece insan, içsel bir akla ihtiyaç duyacaktır.

Dışsal aklın bakış açısına göre, Yaradan, bu çalışmaya yardım etmemek için böyle yapar. Aksine, bu, kişinin ihsan etmek için çalışmasını engeller. Bu, Kutsal Zohar’da (Nuh, madde 63) yazılan şu sözlerin anlamıdır: ‘Kişi arınmaya gelirse, ona kutsal bir ruhla yardım edilir. Kişi, arınır ve kutsanır ve ona ‘kutsal’ denir’.

Bununla kişi, kendi ruhunun köküne ait olan NRNHY ile ödüllendirilmeye gereksinim duyma durumuna gelir. Bu nedenle, Daat’ın, gizliliğin ıslahı vardır, yani kişinin dışsal aklı, ihsan etme çalışmasına karşı gelecektir. Buna ‘dışsal aklın mantığı içinde’ denir ve kişinin ihsan etmek için çalışmasına değmeyeceğini hesaplar.

Kişi, üstesinden geldiği ve mücadeleden kaçmadığı ve mantık ötesi gitmek yani alma arzusunun yönetimi altında olmamak için, Yaradan’ın kendisine yardım etmesi için dua ettiğinde ve işte o zaman, Yaradan kişiye yardım ettiğinde kişi ‘içsel mantık,’ denen içsel bir akıl edinir. O zaman bu mantık aracılığıyla, beden Yaradan’a ihsan etmek için çalışmaya hemfikir olur. Kötü eğilime ilişkin olarak, şöyle yazılmıştır: ‘İnsanın yolu, Yaradan’ı memnun ettiğinde, düşmanlarının bile onunla barışık olmasını sağlar’.

Akabinde, mantık içindeyken, yani aklı ona bu çalışmayı yapmaya değeceğini söylediğinde, kişi, çaba gösterebilir. Bundan dolayı, kişinin dışsal aklı söz konusu olduğunda, mantığı, yani alma niyeti onu zorlar. Buna, ‘mantık içinde’ denir. Kişi, içsel akılla yani içsel mantıkla ödüllendirildiğinde, bu akıl, kişiyi, Yaradan’ı memnun etmek için çalışmanın değerli olduğuna zorunlu kılar.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,079