e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada ‘Erdemliler Günahkârlar Sayesinde Görünür Hale Gelir’ Ne Demektir?

Çalışmada ‘Erdemliler Günahkârlar Sayesinde Görünür Hale Gelir’ Ne Demektir?

Makale No. 15, 1989

Zohar’da (Şemot  [Mısır’dan Çıkış], Madde 370) şöyle yazar: “‘Sevdiğim bana ait, ben de O’na, O, zambakların arasında otlatır.’ Zambakların dikenleri olduğu için, Yaradan, dünyasını erdemli ve günahkârlarla yönetir. Nasıl ki zambaklar dikenleri olmadan ayakta kalmaz, erdemliler de günahkârlar olmadan ayırt edilmez.”

Bu, günahkârlara, erdemlilerin ayırt edilebilir olması için ihtiyaç duyduğumuzu ima eder. Soru şudur: “Bu ayırt etmeye kim ihtiyaç duyar?” Bütün sırları bildiği için, Yaradan açısından bu söylenemez. Dünya açısından ise şöyle yazılmıştır: “Efendin Tanrınla alçakgönüllülükle yürü.” Bu demektir ki, kişi eylemlerini insanlardan saklamalıdır. Bu nedenle, bu, kişinin kendisiyle ilgilidir anlamına gelir.

Soru şudur: “Kişi neden erdemlileri günahkârlar sayesinde tanımaya ihtiyaç duyar?” Bu ayırt etmeye neden ihtiyacım olsun? Yani günahkârlarla erdemlileri ayırt etmek ve bilmek ne işe yarar? Kişinin erdemlilerin yaptığını yapması yeterli değil midir? Ayrıca aksi taktirde sanki erdemli olmak imkânsızmış gibi, özellikle günahkârlar sayesinde erdemlilerdeki ayrımı bilmesi gerekir mi?

Çalışmada, her şeyin tek bir bedende olduğunun söylendiği biliniyor. Demek ki, günahkâr ve erdemli aynı bedendedir. Bu nedenle soru, Zohar’da “Yaradan, dünyasını erdemliler ve günahkârlar aracılığıyla yönetir” dendiği üzere, erdemlilerin ve günahkârların hangi nedenle aynı bedende olması gerektiğidir. Her insan küçük bir dünya olduğu için, O’nun, dünyayı yalnızca erdemliler aracılığıyla yönetmesi muhtemelen daha iyi olurdu. Günahkârlara neden ihtiyacım var? Cevap, erdemlilerin ayırt edilmesi içindir. Dolayısıyla erdemlilerin günahkârlar aracılığıyla tanınmasının faydasını yani bu ayrım ile ne kazandığımızı anlamalıyız.

Mesele şu ki, bir Mitzvot (emirler/iyi işler) uygulaması ve bir de Mitzvot niyeti olduğu biliniyor yani kişinin Tora ve Mitzvot’ta çaba sarf ederken çalışmasından ne istediği. Bunda iki çeşit ödül olduğunu öğrendik: 1. Lo Lişma (O’nun rızası için değil) 2. Lişma (O’nun rızası için).

Lo Lişma demek, kişi çalışması için hem bu dünyada hem de bir sonraki dünyada ödüllendirilmelidir demektir. Zohar’ın (‘Zohar Kitabı’na Giriş’ Madde 190), “Lo Lişma olan korku, asıl korku değildir” (Madde 191) şeklinde söylediği gibi, bu çalışma esas olarak kabul edilmez. Der ki, “Asıl korku, O yüce ve hükmeden olduğu ve O’nun huzurunda her şey bir hiç olarak kabul edildiği için, kişinin Efendisinden korkmasıdır ve kişi arzusunu ‘korku’ denen yere yerleştirmelidir.”

Dolayısıyla eylemleri gerçekleştirirken, hem Tora’yı öğrenirken hem de Mitzvot’u uygularken iki tür niyet olduğu sonucu çıkar. Genel halkın çalışması ödül almak içindir, bireyin çalışması ise Yaradan rızası içindir ve ödülleri Kral’a hizmet edip edemeyecekleridir. Demek ki, ihsan etmek üzere çalışabilmeleri için onlara yakıt veren hazzın tamamı, Kral’ı memnun ettiklerini, O’nun için çalışma arzusunu ve düşüncesini onlara verdiği için, Kral’ı övdüklerini ve şükrettiklerini hissetmek ve çalışmaları için başka bir ödül almamaktır.

Ödül almak için “Kral’ın yüceliğini hissetmemize gerek yok” derler. Aksine Tora ve Mitzvot’u yerine getirdiğimizde alacağımız ödülün önemini ve büyüklüğünü dikkate almalıyız. Ancak Yaradan, onlar için, çalışmanın başında olduğu gibi aynı yücelik ve önem seviyesinde kalabilir.

Ancak niyetleri Yaradan’ı memnun etmekse, bu durumda, çalışmalarını arttırmak istediklerinde, Yaradan’ın yüceliğini arttırmalıdırlar, zira O’nun yüceliği ölçüsünde, O’nun huzurunda kendilerini iptal edebilir ve yaptıkları her şeyi yalnız Yaradan rızası için yapabilirler. Zohar’ın “Kocası kapılarda bilinir” ayeti hakkında söylediği gibi, her biri “kalbinde üstlendiği şey” e göredir.

Bu yüzden, Yaradan’ın rızası için çalışmak isteyenler, çalışmak üzere yakıta sahip olmak için, her gün Yaradan’ın yüceliğine olan inancı edinmek üzere çaba sarf etmelidir, zira Yaradan’ın yüceliği, onları, O’nun için çalışmaya zorlayan şeydir ve onların çalışmadan aldıkları tüm haz budur.

Bu nedenle, bazen sahip oldukları Yaradan’a olan inancın ölçüsüyle yetinebileceklerini, halihazırda erdemli olduklarını ve Yaradan’a olan inançlarını arttırmaya gerek olmadığını düşünen bu insanlar, Yaradan onlara erdemli olarak davrandığında yani onları biraz olsun yakınlaştırdığında, onlara bir arzu, özlem verdiğinde ve çalışmadan tat aldıklarında, zaten inancı eksik olmayan, Yaradan’ın yüceliğine inanan tam ve tamam insanlardan olduklarını düşünürler. Eylemler dışında ilerlemeye ihtiyaç duymazlar. Ancak sahip oldukları Yaradan’ın yüceliği onlar için yeterlidir. Bu, Yaradan onlara erdemlilere davrandığı gibi davranıyor olarak kabul edilir.

Bu yüzden, kişi, Yaradan’ın yolunda ilerlemesi, tüm çalışmasının Yaradan’ın rızası için olmasıyla ödüllendirilmesi ve bu durumda yükseliş koşulunda olduğunu hissetmesi için daha ne yapmalıdır? Bu nedenledir ki, Yaradan, dünyasını günahkârlarla yönetir. Demek ki, o zaman Yaradan kişiye günahkârların yani O’nun için çalışmanın değerli olmadığının, yalnızca kendisi için çalışmanın değerli olduğunun düşüncesini verir. Böylece kişi, düşüşten dolayı acı çeker ve kendisine verilen bu düşüşün, Yaradan’ın yolunda ilerlemesi, Keduşa’nın (kutsallık) bilgisiyle ödüllendirilmesi için olmadığını düşünür. Aksine kişi, bireyler gibi çalışamadığı, genel halkın çalışmasına ihtiyaç duyduğu için gerilediğini düşünür. Ve genel halktan ayrıldığı için oradan da buradan da elleri boş ayrılır, zira genel halka dönemez.

Bu nedenle, kişi bu koşulda cennetle yeryüzü arasında kalır ve durumunun diğer insanlardan çok daha kötü olduğunu hisseder. O zaman bütün kalbiyle Yaradan’dan talep edebilir ve dua edebilir; şöyle yazıldığı gibi, “Ey Efendimiz beni affet çünkü acınacak durumdayım. İyileştir beni Efendimiz çünkü kemiklerim perişan ve Sen ey Efendimiz ne zamana kadar?” Yani durumumun diğer insanlardan daha kötü olduğunu hissettiğim, maneviyata tutunmadığım bu koşulda daha ne kadar kalacağım?

Bu yüzden kişinin şu yazılanlara inanmaktan başka bir seçeneği yoktur, “Çünkü Sen her ağzın duasını duyarsın.” Baal HaSulam, kişinin, Yaradan’ın her ağzın duasını yani dünyada daha aşağısının ve daha kötüsünün olamayacağı, dünyadaki en kötü ağzın duasını bile duyacağına inanması gerektiğini açıklamıştır. Yine de Yaradan onu duyar, bilgelerimizin şöyle dediği gibi, “Arınmaya gelene yardım edilir.”

Bunu Zohar’da şöyle yorumlar: “Ona kutsal bir ruh verilir.” Dolayısıyla Yaradan, kişiye günahkârın düşüncelerini vermiştir ki böylece Yaradan’ın yardımını isteyebilsin. Aksi taktirde, çalışmanın başında bulunduğu durumda kalacak ve ömrünün sonuna kadar da bu şekilde kalacaktır.

Böylece sorduğumuz soruyu, günahkârlar olmasaydı erdemliler ayırt edilemezdi ifadesinin ne anlama geldiğini değerlendirebiliriz. Erdemlilerin kimlerde ayırt edilmesi gerektiğini ve bu farkındalığın amacının ne olduğunu sorduk. Cevap, Yaradan’ın, dünyasını erdemliler ve günahkârlarla yönetmesidir. Ancak bu bağlamda, dünyasını neden erdemliler ve günahkârlarla yönetmesini gerektiğini de sormalıyız. Dünyayı yalnızca erdemlilerle yönetseydi, bu, yarattıklarına iyilik yapmak olan, yaratılış amacının gerçekleşmesi için yeterli olmaz mıydı? Eğer dünyasını yalnızca erdemlilerle yönetseydi, yarattıklarına iyilik yapmak olan, yaratılış amacının gerçekleşmesi daha kolay olurdu. O halde günahkârlar ne için?

Bunun cevabı, günahkârlar olmasaydı, erdemlilerin ayırt edilemeyecek olmasıdır. Bu demektir ki, erdemlilerin tamlığı ve yüceliği, edindikleri derece görünür olmazdı. Bunun yerine, erdemliler çalışmanın başındaki derecede kalırdı ve erdemlilerin derecelerinde ilerleyemezlerdi. Bu nedenle, erdemlilerin yüceliğinin ve erdemlerinin görünür olması için, dünyasını erdemliler ve günahkârlarla yönetmesi gerekiyordu. Yaradan, kişiye erdemliyi göndererek, onu, Yaradan çalışmasına yakınlaştırır.

Eğer kişi düşüşten acı çekmemiş olsaydı, hayatı boyunca bu şekilde kalmak zorunda kalacak ve yaratılış amacına dâhil olan haz ve memnuniyetin gizli olduğu, Tora’nın aklında hiçbir ilerleme gösteremeyecekti. Erdemlinin erdemi görünür olmayacaktı, zira hangi amaçla daha yüksek bir seviyeye ihtiyaç duyacaktı?

Aslında, erdemlilerin erdeminin, bilgelerimizin şöyle dediği gibi (Okatzin’in sonunda) olduğunu bilmeliyiz: “Yaradan, ‘Onların hazinelerini doldurayım diye, Beni sevenlere zenginlik bahşetmek için’ dediği gibi, her bir erdemliye 310 dünyayı miras olarak bırakmaya yazgılıdır.”

Bu yüzden, “erdemli” derecesine ulaşmaya ihtiyaç duymak ve onların erdemlerinin görünür olması için, O’nun, dünyasını erdemliler ve günahkârlarla yönetmesi gerekiyordu. Dolayısıyla erdemlinin belli olması için günahkâr da gerekir zira O, dünyasını tam olarak günahkârlarla yöneterek, kişiye, tıpkı erdemlilerin niteliğini verdiği gibi, günahkârların da düşünce ve arzularını verir. Demek ki, kişiye kendini sevme arzusunu verir.

Ancak bu bilerek yapılır, böylece insan, Yaradan’ın kendisinin, Yaradan çalışmasını, zamanında, erdemlinin derecesinin ne olduğunu kendi üstüne aldığında, bireyler tarzındaki çalışmasının başlangıcında, kendi aklına göre anladığı koşulda kalmasını istemez. Yaradan kişiye bu şekilde davranmamış olsaydı yani aklına ve kalbine aykırı olan düşünce ve arzular vermeseydi, kişi, zaten erdemlinin derecesinde olduğunu düşünürdü ve erdemlinin derecesi kişide mutlak aşağılıkta kalırdı, zira ekleyecek bir şeyi olmadığını bilirdi.

Bu, “Yaradan, dünyasını erdemlilerle yönetir,” hiçbir eksiklik hissi olmadan insana erdemlinin derecesini verir olarak kabul edilir, Yaradan kişiye “erdemli”nin ne demek olduğunun anlayışında daha yüksek bir dereceyi vermelidir. Bu, erdemlinin erdeminin, 310 dünyayı edinmesi gerektiğinin söylendiği üzere, erdemlinin ayırt edilememesi olarak kabul edilir. Buna ihtiyacı olmayacaktır.

Eğer bir eksiklik yoksa, bir dolum verilmesi imkânsızdır, zira kişi Klipot’un (kabuklar) bunu kendi otoritesine almasını engelleyemez. Bundan sadece Klipot kazançlı çıkabilir ve bu Keduşa’ya zarar verir, bilgelerimizin şöyle dediği gibi, “Tzor (Tyre) yalnızca Kudüs’ün yıkımından inşa edildi.” Dolayısıyla tam olarak bir eksiklik olduğunda ve bu eksiklik için bir dolum verildiğinde, kişi, dışsal olanlara bundan bir fayda gelmemesi için, ne kadar dikkatli olması gerektiğini bilir.

Dolayısıyla kişi, bilgelere ve onların bize nasıl rehberlik ettiğine, onların dünyalarına inanmalıdır. Sürekli düşüşlerden acı çekmesi gerçeğinin, bütünlüğe ulaşmaya layık olmadığı için geldiğini söylememelidir. Aksine, bütün düşüşler ona yukarıdan gelir! Bu, insanın ruhunun tüm NRNHY’ını edinme ihtiyacına sahip olması içindir. Yaradan’ın, kişiye bu düşüşleri üstesinden gelmesi ve zorlayarak çalışması için gönderdiğini söylemek, büyük bir güç gerektirir. Buna, Baal HaSulam’ın açıkladığı gibi, “Kişi zorlanır ta ki Yaradan ‘istiyorum’ diyene kadar” denir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,097