e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada Esav’ın “Tarla Adamı” Olarak Adlandırılması Ne Anlama Gelir

Çalışmada Esav’ın “Tarla Adamı” Olarak Adlandırılması Ne Anlama Gelir

Makale No. 8, 1990

Zohar (Toldot, Madde 75’te) şöyle söyler, “Burada ‘Becerikli bir avcı, tarla adamı’ yazılmıştır ve orada (Nemrut hakkında) ‘O, Efendi’nin önünde güçlü bir avcıydı’ diye yazılmıştır. Orada yazıldığı anlamı ile bu insanların zihinlerini avlıyor ve onları Yaradan’a isyan etmeleri için yanıltıyordu anlamına gelir, burada ise ‘Tarla adamı” insanları soymak ve öldürmek anlamına gelir. Esav, kendisinin de İshak gibi dua etmek için sahada olduğunu söylemiştir, şöyle yazıldığı gibi ‘Ve İshak sahada dolaşmaya ve avlanmaya çıktı ve İshak’ı kandırdı.”

Çalışmada Esav hakkında söylenen iki şeyin ne olduğunu, yani “becerikli bir avcı” ile “tarla adamı” arasındaki farkın ne olduğunu anlamalıyız. Ayrıca Zohar’ın neden “saha adamı, çünkü onun payı yaşanan bir mekânda değil ıssız bir yerdedir, çölde, sahadadır ve bu nedenle o ‘saha adamı’ olarak adlandırılır” dediğini anlamalıyız. Fakat Nuh’a da “toprağın adamı” deniyordu, şöyle yazıldığı gibi “Ve Nuh, yeryüzünün adamı, başladı.” Ayrıca, İshak’ın kendisi hakkında da şöyle yazılmıştır “Ve İshak sahada dolaşmak için dışarı çıktı.” Ayrıca İshak’ın Yakup hakkında şu yazılanları söylediği yazılmıştır “Ve dedi ki, ‘’Bakın, oğlumun kokusu, Efendi’nin kutsadığı tarlanın kokusu gibidir.'” O halde, Esav söz konusu olduğunda “saha adamı” sözlerinin insanları soymak ve öldürmek anlamına geldiği nereden yola çıkarak ima edilmiştir? Bunu çalışmada yorumlamalıyız.

Şöyle yazılmıştır “Tanrı’nın yapmak için yarattığı.” Yani, Yaradan dünyayı yarattıklarına iyilik yapmak amacıyla yaratmıştır. Ve bu amaç için “haz ve mutluluk alma arzusu” adında yeni bir şey yaratmıştır. Öğrendiğimiz üzere, O’nun vermek istediği haz ve mutluluğun tadını çıkarabilmek için alınacak haz, o şeye duyulan ihtiyaç ve özleme göredir, zira kişinin o şeyden alabileceği hazzın ölçüsünü, o şeye karşı duyduğu özlem belirler.

Dolayısıyla ilk olarak bu yokluktan varlığı alma arzusu ortaya çıktı. Bu “Tanrı’nın yapmak için yarattığı” olarak adlandırılır. “Yapmak” yaratılışın ıslahıdır, çünkü bununla İhsan Eden ile alan arasında bir fark olur. Bu nedenle utanç ekmeği konusu yani utanç meselesi vardır. Bu sayede ihsan etme amacını edinebiliriz yani bu hazzı ve mutluluğu almaya yönelik duyulan büyük özleme rağmen almama anlamına gelir. Yine de utanç hissetmemeleri için yaratılanlara bu çalışma verilmiştir.

Buna “çalışma” denir çünkü bu, Yaradan’ın yaratılışı yarattığı doğaya aykırıdır, Yaratılışın amacı O’nun yarattıklarına iyilik yapmasıdır demek kişinin aldığı söylenebilecek her şey yani kişinin almaya yönelik arzusunun olduğu her şey, bu doğayı yaratmış olan Yaradan’dan gelir. Bunun aksine, Yaradan’ın vermek istediği haz ve mutluluğu alamamayı ise yaratılmış varlıklara atfederiz. Bu nedenle, ihsan etme amacımız olmadığı sürece haz ve mutluluğu almama yönündeki bu ıslah “yapmak” olarak adlandırılır ve yaratılanlar, doğaya aykırı olsa dahi bunu yapmak zorundadırlar.

Bu alma arzusu, Malhut olarak adlandırılır çünkü bilindiği üzere ışıkları alacak olan Kli’ye (kap) Malhut denir. Öğrendiklerimize istinaden, bu Malhut’un üzerinde bir Tzimtzum (kısıtlama) ve gizlilik vardı ve Malhut, kendisi için alma arzusu açısından ışıksız kalmıştı. Ancak yalnızca üzerine ihsan etme arzusunu yerleştirmek mümkün olduğu zaman, o ölçüde, Tzimtzum ve gizlilik ondan ayrılır ve o bolluğu alabilir. Aksi takdirde Malhut’a, ışık olmayan “boş alan” adı verilir. Buradan, “Tanrı birini diğerinin karşısında yarattı” örneğinde olduğu gibi daha sonra iki sistemin oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle, tıpkı Keduşa’nın (kutsallığın) ABYA’sı olduğu gibi onun karşısında da Tuma’a’nın (kirliliğin) ABYA’sı vardır.

Malhut’un, aldığı şeye bağlı olarak çeşitli isimleri vardır: “toprak”, “yeryüzü”, “deniz” ve “toz”. İnsan “yeryüzü” adı verilen bu Malhut’tan uzanır, şöyle yazıldığı gibi “Ve Efendimiz Tanrı insanı yeryüzündeki tozdan yarattı.” Bu, hakkında “Her şey tozdandı” denilen Malhut’tur. Zohar’da (Tzav, Madde 173) şöyle söylenmiştir “Her şey tozdandı, hatta güneşin çarkı bile.” Bu, konuştuğumuzda yalnızca Kelim’e (kaplara) bürünmüş ışıklardan bahsettiğimiz anlamına gelir, çünkü Kli olmadan ışığın olmadığı ve tüm Kelim’in alma arzusu olan Malhut’tan uzandığı bilinmektedir.

Bu, sözünü ettiğimiz her şeyin yalnızca Keduşa’da ya da Klipa’da [kabukta] bulunan alma arzusu olan Malhut’tan olduğu anlamına gelir. Tek fark, Keduşa’nın, ihsan etmek için çalışan bir arzuyu üzerine yerleştirmedikçe veya alma arzusunu kullanmaktan kendini kısıtlamadıkça, alma arzusunu kullanmamasıdır. Bunun aksine Klipa, alma arzusunu almak için kullanmak ister. Bu demektir ki, bir kişinin ihsan etme kaplarını kullandığı söylendiğinde, bu, ihsan etme kaplarının bir şeyler yaptığı anlamına gelmez çünkü alma arzusunda ihsan etme kapları yoktur, yaratılışın bütünü tek bir alma arzusu olarak kabul edilir, bilindiği üzere alma arzusu dışındaki her şeyi Yaradan’a atfederiz.

Yaratılış, “yokluktan var olma” olarak adlandırılır ve bu, özellikle Yaradan’ın yarattığı eksiklikle ilgilidir. Ancak, kişinin ihsan etme arzusunu kullandığını söylediğimizde bu, kişinin alma arzusunun kendi niteliğini değil, arzusu hiçbir şey almak değil yalnızca ihsan etmek olan Yaradan’ın arzusunu kullandığı anlamına gelir.

Yukarıdakilere istinaden, “saha adamı” olarak adlandırılan Esav hakkında söylenen “saha” kelimesinin anlamını anlayabiliriz. İshak’ın da sahaya çıkmış olduğunu görüyoruz ve ayrıca Yakup hakkında İshak’ın şöyle söylediği yazılmıştır “Bakın, oğlumun kokusu, Efendi’nin kutsadığı tarlanın kokusu gibidir.” Bu, “tarla” kelimesinin, alma arzusu olan Malhut demek olduğu anlamına gelir ve orada Keduşa olarak adlandırılan, ihsan etme amacıyla çalışmaya doğru ıslah edilip edilmeyeceğine dair bir seçim meselesi vardır. Bu, İshak’ın “Efendi’nin kutsadığı tarla gibi” sözleri ile ilgilidir.

Onu ihsan etmek için çalışmak üzere ıslah etmez ve almak için almak ile meşgul olursak buna “saha adamı” denir ve bu bir Klipa’dır, şöyle söylendiği gibi “saha adamı, insanları soymak ve öldürmek için.” Bu Esav’la ilgilidir. Ancak İshak hakkında şöyle yazılmıştır “Ve İshak tarlada dolaşmaya çıktı.” O, alma arzusu olan Malhut niteliğinin, ihsan etme amacıyla çalışabilmesi için Malhut olan alanı ıslah etmeye gitmiştir. Bu, “dünyayı Shadai krallığıyla ıslah etmek” olarak adlandırılır. Shadai isminin Yesod anlamına geldiği bilinmektedir, Yesod ise İhsan Eden olan Yesod Tzadik [erdemli] olarak adlandırılır. Niyet, almak olan Malhut’u ıslah etmektir, böylece o, ihsan etmeyi amaçlayan Yesod niteliğine benzer hale gelir. Bu, “İshak tarlada dolaşmaya çıktı” sözünün anlamıdır.

Benzer şekilde, Yakup hakkında da Yakup’un şöyle söylediği yazılmıştır “Bakın, oğlumun kokusu, Efendi’nin kutsadığı tarlanın kokusu gibidir.” Diğer bir deyişle İshak, Yakup’un Malhut’u ıslah ettiğini gördü, böylelikle Malhut olan tarlada Yaradan’ın kutsamasını görmek mümkün oldu.

Ancak Zohar’ın Esav’a ilişkin olarak, bu alandan neden kınayan bir şekilde bahsettiğini anlamalıyız. Bunun “becerikli bir avcı” ve sonra da “tarla adamı” yazılmış olmasından kaynaklandığı şeklinde yorumlamalıyız. “Becerikli bir avcı” Nemrut’tan gelir şeklinde yorumlar çünkü Nemrut “Efendi’nin önünde güçlü bir avcıydı.” Zohar bunu “İnsanların zihinlerini avlıyor ve onları Yaradan’a isyan etmeleri için yanıltıyordu” şeklinde yorumlar.

Yetenekli bir avcı ile tarla adamı arasındaki farkı anlamalıyız. Öğrendiklerimize istinaden, akıl ile kalp arasında bir fark vardır. Baal HaSulam şöyle açıklar, zihin mantık ötesi inancı ifade eder. Kalp ise yalnızca kendi iyiliği için çalışan kalpteki arzu anlamına gelir. Bu, yani kendi iyiliği için demek kişinin çabasının karşılığında alacağı ödüle değdiğini gördüğü sürece, dünyadaki her işi yapmaya istekli olması demektir. Buradan şu sonuç çıkar “becerikli bir avcı” veya “tarla adamı” denildiğinde bunlar çalışmada “zihin” ve “kalp” olarak adlandırılan iki şeydir.

Artık yazılanların, Esav hakkında, onun yetenekli bir avcı olduğunu söyleyip söylemediğini anlayabiliriz ve biz Nemrut’tan avlanmanın ne anlama geldiğini, insanların zihinlerini avladığını ve onları Yaradan’a karşı isyan etmeleri için yanlış yönlendirdiğini öğreniyorsak, bu zihindeki, yani inançtaki bir kusurdur. Bundan “Tarla adamı” cümlesini nasıl yorumlayacağımızı biliyoruz. Bu demektir ki, o, zihni kusurlu kıldığı gibi kalbi de kusurlu kılmıştır. Bu nedenle “tarla adamı” cümlesini kendini sevmek anlamında yorumlarız yani onun tarlası insanları soymak ve öldürmekle ilgiliydi. Tarlada, iyilik yönünde bir seçim yapmak zorundaydı ki böylelikle orada kutsama olsun. Ancak o tam tersini yaptı, ölümü ve öldürmeyi o tarlaya yaydı.

Bunu çalışmada yorumlamalıyız. İnsan alma arzusu ile yaratıldığından ve bunu ihsan etmek için çalışmaya doğru ıslah etmesi gerektiğinden, bunu ıslah edebilmek için yani bir seçim şansı olabilmesi için yani kişinin Tora ve Mitzvot’u [emirleri ve iyi eylemleri] kendi menfaati için değil ihsan etmek için gözetebilmesi için bir Tzimtzum ve gizlilik yapılmıştır. Gizlilik aklın içine, mantık dâhiline yerleştirildiğinden, burada kişi çalışmaya mantık ötesi inanç biçiminde başlamalıdır.

Bu, seçimle ilgili çalışmanın başladığı zamandır, yani kişi, bir yük olan cennetin krallığının yükünü tıpkı “bir öküzün yükü yüklendiği gibi” kabul etmelidir. Diğer bir deyişle, beden, yaptığı çalışma ile ne yapıldığını görmedikçe hiçbir şey yapmayı kabul etmese dahi bu böyledir çünkü bu “Tanrı’nın yapmak için yarattığı” doğadır yani kişi ne yaptığını görmelidir yani çalışması ile ne yapıldığını görmelidir. Yaptığı çalışmadan kimin haz aldığını görmelidir.

Bu nedenle, kişi Tora ve Mitzvot ile meşgul olduğunda çalışmasını kimin aldığını görmek ister. Islah amacıyla bir gizlilik ve saklanma yapıldığından, kişi çalışmasını kimin aldığını görmez ve hissetmez ve çalışmasını Yaradan’ın aldığına mantık ötesi bir şekilde inanmalıdır. Ancak beden buna inanmak istemez.

Bu nedenle bu çalışma bize “öküzün yüke koşulması gibi” verilmiştir. Başka bir deyişle, öküzün zorlamayla çalışması ve sahibinin istediğine itaat etmesi gibi, insan da bedenine Tora ve Mitzvot’un yükünü almak isteyip istemediğini sormamalıdır. Aksine onu zorlamalı, bilgelerimize ve hakikatin yolunun bu olduğuna inanmalıdır.

Ayrıca bir de “yük taşıyan eşek gibi” anlayışı vardır yani bu, kalbin niteliğidir. Diğer bir deyişle, kişi ödül almak için çalışmamalıdır. Dolayısıyla, bedene hiçbir karşılık beklemeden çalışması söylendiğinde, bu çalışma ona yük olur ve insanın acı çekmesini istediği beden bu yükten kurtulmak ister. Yani böylece beden, bu çalışmanın karşılığında alacağı şüpheli ve kesin olmayan bir ödül için bile yükü taşıyabileceğini anlar. Ancak “Karşılıksız çalışın ve yükleri taşıyın” denildiğinde her saniye bu çalışmadan kurtulmak ister. O zaman “yük taşıyan eşek gibi” denilmiştir. Yani kişi, bedeni aynı fikirde olmasa dahi bu yönde yürümek zorundadır.

Buradan emeğin iki şekilde olduğu çıkar: 1) öküzün yüke olduğu gibi 2) eşeğin yüke olduğu gibi. Bir kimse Esav’ın yolundan yürürse ona “usta bir avcı, tarla adamı” denir. Yani, bedeni Yaradan’a olan inanca isyan etmek istediğinde, tıpkı “becerikli bir avcı” olarak adlandırılan Nemrut gibi inançtan yoksundur ve bu da “akıl” niteliğini lekelemektedir. Ayrıca o “tarla adamıdır” yani insanları soyar. Bu, kişinin kendi içindeki “insanı” soyduğu ve başkalarını değil yalnızca kendini düşünen bir hayvan olarak kaldığı anlamına gelir.

Şöyle yazılmıştır “tarla adamı, insanları soymak ve öldürmek için”. Bunun anlamı, kişi eğer içindeki insanı soyar ve kendisi için alma arzusu olan “kötü” koşuluna girerse, o zaman “Hayatlarındaki kötülere ‘ölü’ denir” durumundadır çünkü onlar Hayatların Hayatından ayrılmışlardır. Buna “kalp” denir. Baal HaSulam, gerçekte kalp niteliğinin insanın birincil niteliği olduğunu, yani bunun kök olduğunu ancak insanın buna inanmak istemediğini çünkü insanın gördüğünde ve hissettiğinde daha çok haz aldığını söylemiştir. Bu nedenle, kendini küçük düşürmek, gözleri kapalı ilerlemek ve bilgelerimizin söylediği her şeye inanmak istemez.

Ancak birincil temel, bilgelere olan inançtır, şöyle yazıldığı gibi (Şabat 31) “Şammai’ye gelen ve ‘Senin kaç kanunun [Tora] var?’ diyen bir yabancı hakkında bir hikâye vardır. Şöyle yanıt verdi ‘İki, yazılı Tora ve sözlü Tora.’ Ona şöyle dedi, ’Yazılı Tora hakkında sana inanıyorum ancak sözlü Tora ile ilgili sana inanmıyorum. Yazılı Tora’yı bana öğretmek için beni dönüştür.’ Ona kızdı ve azarlayarak onu kovdu. Hillel’e geldi: ‘Beni dönüştür’. İlk gün ona ‘Alef, Bet, Gimel, Dalet’ dedi. Ertesi gün onları, ona tersine çevirdi (Tav, Şin, Reiş, Kof gibi). Ona, ‘Fakat dün bunları bana bu şekilde söylemedin mi?’ dedi. Şöyle söyledi: ‘Bana güvenmiyor musun? Bu yüzden sözlü olan ile ilgili de bana güven.’” RASHI “Bana güvenmiyor musun” sözlerini şöyle yorumlar “Bunun Alef, bunun da Bet olduğunu nereden biliyorsun? Ancak bunu ben sana öğrettiğim ve sen bana güvendiğin için ‘sözlü konusunda da bana güven.’” Buradan, Hillel’in ona, bilgelere inanmadıkça hiçbir şey olmadığını söylediğini görüyoruz.

Ancak inanç, aklın argümanıdır. Yani, kişi der ki “Her şey mantık dâhilinde olsaydı, mantık ötesi inanmak zorunda olmasaydım, hiç ara vermeden ilerlerdim.” Ancak Baal HaSulam, gerçekte onun inanamamasının nedeninin alma arzusu –yani kişinin bir hayvan gibi yalnızca kendi iyiliği için çalışmak istemesi olduğunu söylemiştir. Bu şu anlama gelir, kişi mantık ötesine geçmenin kendisi için zor olduğunu iddia ettiğinde, bu, insanın içindeki hayvan olan kendine sevgiden kaynaklanır. Buna engel olan tek şey budur. Bu nedenle “Yüke koşulan öküz ve yükü yüklenen eşek gibi” yazıldığı üzere akıl ve kalp olmak üzere iki kuvvete ihtiyaç vardır.

Bu nedenle, eğer zihnimizde ya da kalbimizde “kişinin kendisi için alma arzusu” olarak adlandırılan, Malhut anlamına gelen tarlayı ıslah edersek buna Yakup hakkında söylenen “Efendi’nin kutsadığı tarla” adı verilir. Ve benzer şekilde, İshak hakkında da şöyle yazılmıştır “Ve İshak tarlada dolaşmaya çıktı.” Bu Malhut’un ıslah edilmesidir. Fakat “tarla adamı” olarak adlandırılan Esav, eylemde sanki o tarlayı ıslah edecekmiş gibi görünür, ancak “ihsan etmek için” denilen ve Malhut’un tüm ıslahı olan niyette, kişinin kendini kandırması için yer vardır, çünkü bu kalbe verilen bir şeydir ve bunu izlemenin mümkün olduğu dışarıdan belli değildir.

Dışarıdan görülebilen eylemlerde durum böyle değildir, kişi kendini aldatıp aldatmadığını kontrol edebilir. Bu nedenle Zohar şöyle yorumlar “Ve Esav, İshak gibi dua edebilmek için tarlada olduğunu söyledi” şöyle yazıldığı gibi “Ve İshak tarlada dolaşmaya ve avlanmaya çıktı ve İshak’ı aldattı.” Bu demektir ki, tarlaya dua etmek için gitti yani o tarlayı ıslah etmek için oraya gitti, tıpkı İshak gibi, ancak “avlanmak” demek tıpkı insanların zihinlerini Yaradan’a isyan etmeye yönlendiren Nemrut gibi avlandı demektir. Bununla Esav kendisini de yanıltmıştır ve bu da “insanları soymak için” denildiği üzere soygunculuğa kadar uzanır.

Bu, bilgelerimizin Adam HaRişon hakkında söylediği gibidir. Bilgi ağacından yediği için hırsız olduğunu, onu tekil otoriteden yani Yaradan’ın otoritesinden çıkardığını söylemişlerdir. Diğer bir deyişle, her şey Yaradan’ın rızası için olmalıdır ve bilgi ağacından yiyerek kendi otoritesine düşmüş yani her şeyi kendisi için almak istemiştir.

Aynı şey Malhut’u ıslah etmek amacıyla tarlaya giren Esav için de geçerlidir. Dışarıdan bakıldığında onun ihsan etmek için çalışmadığı belli olmuyordu. Yazıldığı üzere Esav, tıpkı İshak gibi dua etmek için girdiğini, yani Malhut olan tarlayı ıslah etmek için girdiğini söylemişti.

Ancak, kendini kandırmıştır. Tekil otorite için yani Yaradan’ın rızası için olması gereken niyet, “insanları soymak için” olmuştur. Yani, tıpkı Adam HaRishon’un hırsızlık yapması ve hırsız olması gibi Esav da her şeyi kendi iyiliği için yaptı. Bu “insanları soymak” olarak adlandırılır.

Bu nedenle, kutsal çalışmayı yapmaya, yani her şeyi Keduşa’ya çevirmeye başlayan bir kişi dışsallığa dikkat etmelidir böylelikle çalışmasında eylemlerini Lo Lişma’da [O’nun rızası için değil] gerçekleştirirken kendini kandırmaz. Bedenine şunu söylemelidir “Tora ve Mitzvot Lo Lişma ile meşgul oluyorum ve bununla Lişma [O’nun rızası için] hedefine gelmek istiyorum.” Şöyle söyleyen bilgelerimizin sözlerine inanır “Kişi her zaman Tora ve Mitzvot Lo Lişma ile meşgul olmalı ve Lo Lişma’dan Lişma’ya gelmek isteriz.” “İçindeki ışık kişiyi ıslah eder” diyen bilgelerimize inanır ve bununla ödüllendirilir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,089