e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > İnsanın Özel Mülkiyeti Nedir?

İnsanın Özel Mülkiyeti Nedir?

Makale No. 20, 1987

Zohar (Korah, madde 4), ‘Ve Kârun aldı,’ ayetini yorumlar. ‘Alınan nedir?’ diye sorar. Şöyle cevaplar: ‘Kendisi için kötü bir tavsiye aldı. Kendisinin olmayanın peşine düşen kişiden o kaçar. Dahası kişi sahip olduklarını bile kaybeder. Kârun, onun olmayanın peşine düştü; kendisinin olanı kaybetti ve başka bir şey kazanmadı.’

Çalışma açısından, bir kişiye ait olduğunu söyleyebileceğimiz şeyin ne olduğunu, onun olduğunu söyleyebileceğimiz ve onun olmadığını söylemek istediğimiz şeyin ne olduğunu anlamalıyız. Zohar, Kârun’la ilgili olarak kendisinin olmayanı kovaladığını ve elinde olanı da kaybettiğini söyler. Bu sözcükler çalışmada bize ne söyler ki böylece kişi kendisini Kârun’un cezasından nasıl koruyacağını bilsin?

Yaratılıştaki temel yeniliğinin alma arzusu olduğu biliniyor; şöyle yazıldığı gibi (On Sefirot Çalışması, bölüm 1, Histaklut Pnimit), ‘Onun arzusu yarattıklarına iyilik yapmaktır, bu Yaradan ve yaratılan varlıklar arasındaki bağdır. O, bir eksiklik yani bir arzu, haz ve memnuniyeti almak için bir özlem yarattı. Aksi taktirde bir şeyden haz almak imkânsızdır.’

Yaratılışın öncesinden bahsetmenin yasak olduğu biliniyor. Bunun yerine bahsettiğimiz her şey, ‘Seni eylemlerinden biliriz’ yoluyladır. Bu demektir ki, bizler yaratılanlarda var olandan bahsediyoruz. Yine de Yaradan neden böyle bir realite yarattı? Bunu farklı bir şekilde yapabilirdi! Bundan bahsetmemiz yasaktır.

Bizler yaratılıştaki doğayı, onun için özlem duymadıkça, bir şeyden haz almanın imkânsız olduğunu görüyoruz. Üstelik bir şeye özlem duymak, özlem duyduğumuz şeyden alabileceğimiz hazzın miktarını belirler.

Bu nedenle ‘haz ve memnuniyet alma arzusu’ olarak adlandırılan bu Kli’yi (kap), Yaradan’ın yarattığı Kli’ye atfederiz. Bizlerin bu Kli’yi iptal etme ya da alma arzusunu bozma iznimiz ya da kabiliyetimiz yoktur. Bu Kli ortaya çıkıp Yaradan’ın ona vermek istediği bolluğu aldığında, Kli, kökün veren olduğunu ve Kli’nin alan olduğunu, burada form eşitliğinin olmadığını hissetti. Bu nedenle Kli kökü gibi verici olmayı arzuladı. Alma niteliğinin üzerine Kli’nin alan ve Dağıtan’nın veren olduğu yolunda bir Tzimtzum (kısıtlama) getirdi. Bunun yerine ihsan etmek için alabileceği ölçünün dışında hiçbir şey almayacağını söyledi.

Bizler yalnızca ihsan etmek içinse alan, bu Kli’yi yaratılışa atfederiz, zira bu Yaradan’ın yarattığı eylemin tam tersidir. Yaradan, aşağıda olanı almak için yarattı, çünkü ‘Yarattıklarına iyilik yapmak arzusu’ olarak adlandırılan yaratılışın amacı budur; böylece yaratılanlar haz alacaktır. Ama aşağıdakiler tam tersini yaptı: Yaradan’ın haz almasını istediler. Bu onun göstergesidir; kendisini, kendi hazzını dikkate almaz ve her eylemde bunu yapması gerekip gerekmediğini hesaplar.

Başka bir deyişle eğer Yaradan’a memnuniyet veriyorsa bunu yapacaktır. Ama eğer Yaradan’a memnuniyet vereceğini görmüyorsa, eyleme geçmekten sakınır. Bu demektir ki, herhangi bir eylemden önce yaptığı tüm hesaplamalar, Yaradan’a haz verme kabiliyetine göre yapılır.

İhsan etmek için’ denilen bu Kli’ye yayılan bolluk, ‘çizginin ışığı’ olarak adlandırılır. Bu ışığın çizgiye ve alıcının form eşitliği olan ihsan etmeyi amaçlama ölçüsüne göre aydınlattığı anlamına gelir. Bu, Dvekut’u (bütünleşme) istediği için kendi hazzı olarak kabul edilmez. Bundan dolayı birçok dünyanın, Partzufim’in ve Sefirot’un alıcılar yüzünden yaratıldığı ortaya çıkar.

Bu demektir ki ışık, ‘almak için alma arzusu,’ Malhut denen Yaradan’ın Kli’sini aydınlatıyorken, bu Kli, yaratılış düşüncesinde olan haz ve memnuniyeti alma kabiliyetine sahip olmuştur; çünkü kesinlikle O, Kli’nin boyutunu, vermek istediği haz ve memnuniyetin ölçüsünde yaratmıştır. Bu nedenle Kli bütün ışıkları aldı ve orada tek, basit bir ışık vardı, Hayat Ağacı kitabında şöyle yazıldığı gibi, ‘Tzimtzum’dan önce üstteki basit ışık tüm realiteyi dolduruyordu.’

Başka bir deyişle ‘alma arzusu’ denen Malhut, O’nun vermek istediği tüm bolluğu aldı, zira bu Kli, Dağıtan’dan geldi. Bu nedenle O, bu Kli’yi vermek istediği şeyi alabilsin diye kesinlikle tam ve bütün yaptı. Ama daha sonra Malhut, Yaradan’ın Kli’si ile almak istemediğini, bizzat kendisinin yaptığı kendi Kli’sine sahip olduğunu söyledi. Ancak yaratılan varlık olan aşağıdaki, Yaradan gibi derhal bir Kli yapamaz, aşağıda olan daha ziyade yapması gereken şeyle sınırlıdır. Bundan dolayı bu Kli, ihsan etmeyi amaçlama kabiliyetine göre yavaş yavaş yapılır.

Birçok derece bundan ortaya çıkar, yani ışık, aşağıda olanın Kelim’inin (kaplar) kabiliyetine göre parlar. Hayat Ağacı’nın söylediğine benzer şekilde ışığın yavaş yavaş genişlediğine dair yorum yapar (On Sefirot Çalışması, Bölüm 1). Şöyle sorar: ‘Maneviyatta nasıl ‘yavaş yavaş’ denebilir, zira orada zaman yoktur ve ‘yavaş yavaş’ zaman anlamına gelir?’ Ohr Pnimi’de (Baal HaSulam’ın ARİ’nin metnine yorumu) yavaş yavaş ifadesinin, ışığın bir kerede genişlemediği ancak aşağıda olanların ihsan etmek için alabildiği ölçünün derecesinde genişlediği anlamına geldiğini açıklar. Bu, ‘yavaş yavaş’ olarak kabul edilir.

Dolayısıyla bizler iki Kelim’e sahibiz: 1) Yaradan’a atfettiğimiz Kli. Bu Kli’ye ‘almak için alma arzusu’ denir. Bu Kli tam ve bütün olarak ortaya çıktı, çünkü Yaradan’ın bakış açısından onun bütünlüğü vardır. 2) Yaratılışa atfettiğimiz Kli yani ihsan etme arzusu. Bu Kli yavaş yavaş inşa edilir, çünkü aşağıda olanlar bu Kli’yi bir kerede yapamazlar.

Bilmeliyiz ki tüm çalışmamız tek bir nokta üzerine dayanmaktadır yani yerine getirmemizin emredildiği Tora ve Mitzvot (emirler/iyi işler), yapmamız gereken Kli’yi edinmek içindir. Bu Kli’yi ancak Tora ve Mitzvot aracılığıyla yapabiliriz, Rabbi Hananiah Ben Akashia’nın söylediği gibi, ‘Yaradan İsrail’i arındırmak istedi, bu nedenle onlara bolca Tora ve Mitzvot verdi, şöyle söylendiği gibi, ‘Efendi kendi erdemliliğini arzuladı; Tora’yı arttıracak ve yüceltecek.’ Ayrıca ‘Kabala Bilgeliği’ne Önsöz’ makalesinde şöyle yazılmıştır, ‘Ve bilinir ki arınma Hizdakhut (arınmış olmak) sözcüğünden gelir. Bilgelerimizin söylediği gibi, Mitzvot yalnızca İsrail’in arınması için verilmiştir.

Dolayısıyla yalnızca ‘ihsan etme kabı’ denen bu Kli’yi yapmalıyız. Başka hiçbir eksikliğimiz yok. Şöyle yazıldığı gibi, ‘Ve yaptığın her şeyde seni kutsayacağım.’ Yani ‘yapmak’ Kli’yi ifade eder. Eğer bu Kli’yi yaparsak Yaradan onu ‘Yarattıklarına iyilik yapma arzusu’ denen kutsama ile dolduracaktır.

İhsan etme kabı, bizim için hem akıl hem de kalpte hazırlanmıştır, zira Yaradan almak için bize bir Kli vermiştir. Bu nedenle her şeyi akılla anlamak için bir özlemimiz var, zira bu arzu bize bilgi edinme özlemi verdi. Bu Tora ve Mitzvot’u anlamak istememize sebep oldu. Ancak aynı zamanda İlahi Yönetimi anlamak için bir özlemimiz var, yani insan Yaradan’ın kendisine iyiliğe ve iyilik yapmaya rehberlik edecek şekilde nasıl davrandığını düşünür.

Burada mantık ötesi inanmamız gerekir. Anlama ve öğrenme arzusu bedene yerleştirildiğinden, açıktır ki Yaradan’ın yollarını anlama arzusu kişinin içinde uyandı. Ancak bu anlama ve öğrenme arzusu İlahi Yönetim’le ilgili değil, Tora’yla ilgili olarak söylenmiştir. Başka bir deyişle bu arzu ile, bu güç ile her şeyi İlahi Yönetim’le ilgili olarak değil de yalnızca Tora’yla ilgili olarak anlamalıyız.

Baal HaSulam bir zamanlar kutsamada söylediğimiz şeyi açıklamıştı, ‘Adamı kim şekillendirdi ve içinde delikler, çukurlar yarattı? Tahtının önünde onlardan birinin açılması ya da bloke olması durumunda ortaya çıkar ve bilinir ki Senin önünde var olmak ve durmak imkânsız olacaktır.’ ‘Delikler’ ve ‘boşluklar’ arasındaki farkın, deliğin bloke edilmesi ama bir boşluğun boşluk olarak kalması gerektiğini söyledi.

Yorum: ‘Yasa’ ve ‘adalet’ vardır. ‘Yasa’ demek, konuyu mantık ötesi bir yasa olarak kabul etmemiz gerekir demektir. Bu inançtır ve inancın kabulü, mantık ötesi olmalıdır. Dolayısıyla bilgi ve anlayış eksikliği ve bir şeyin aklı, onu bilgi olmaksızın boşluk olarak tutar. Kişi her seferinde bu boşluğu doldurmamaya dikkat etmelidir.

Kim yarattı,’ kutsamasında diyoruz ki ‘bunlardan biri bloke olursa, var olmak imkânsız olacaktır.’ Ancak, bir boşluk yani bilgi eksikliğinin yeri doldurulmamalıdır. Aksine daima mantık ötesi gitmeliyiz. Buna ihsan etmek için ‘akıl’ denir.

Tora olan adalet söz konusu olduğunda, bu böyle değildir. Burası kişinin özellikle Tora’yı anlamak için elinden geleni yapmaya çalışması gereken yerdir. Tora’ya ‘Yaradan’ın isimleri’ denir ve bize anlamak ve edinmek düşer. Ve burada Tora’da ‘boşluk’ olarak adlandırılan eksiklik bloke edilmeli yani orada eksiklik olmamalıdır ve ne kadar çok olursa o kadar iyidir.

Bu nedenle deriz ki, ‘Bunlardan biri açıksa … var olmak imkânsız olacaktır.’ Şöyle ki ‘bunlardan biri açıksa’ demek, delik açık olacak, orada bir delik ve Tora’yı anlamakta bir eksiklik olacak demektir. Böyle bir durumda kişinin varlığı ya da yapılanması yoktur; onun yerine Tora’nın ışığı kişiyi ıslah ettiğinden kişi derhal bu eksikliği Tora’nın ışığıyla doldurmayı görmelidir. Bu üst bolluğu almaya uygun olan Kli’dir. Daha sonra ‘Zohar Kitabı’na Giriş’te yazıldığı gibi ‘613 teminat’ olarak adlandırılan Tora’da kıyafetlenen ışık kişiye gelir.

Ancak normalde tam tersidir. Şöyle ki, mantık ötesi olarak kabul ettiğimiz cennet krallığının yükünü, Yaradan’ın insanlar üzerindeki İlahi Yönetimini, herkes özellikle burada mantık dahilinde anlamak ister. Ama Tora’yla ilgili olarak burada mantık ötesi gitmeyi kabul ederler ve anlamaya yeterince özen göstermezler.

Zohar’da (Hukat, madde 2) şöyle yazılmıştır: ‘Bu Tora’nın yasasıdır.’ Ayrıca şöyle yazılmıştır, ‘Bu Tora’dır,’ ve ‘yasa’ yazılmamıştır. ‘Bu Tora’dır,’ her şeyin tek bir birliktelik içinde olduğunu, Malhut olan İsrail meclisini, ZA olan Yaradan’a dahil ettiğini göstermektir; böylece hepsi ayrılık olmaksızın bir olacaktır. ‘Bu,’ genel ve özel birlikte yani erkek ve kadın birlikte demektir, zira Vav erkek, genel olan yani ZA’dır. ‘Bu,’ Nukva (dişi) yani belirli bir Malhut’tur. Ama Vav’ın (İbranice’deki) eki olmadan ‘bu,’ Tora’nın yasasıdır. Elbette o ‘yasa’ denilen Malhut’tur ve ‘Tora’ denilen ZA’dan gelir. O Tora’nın tek hükmü, Tora’nın buyruğu olan Malhut’tur.

Malhut’a ‘Tora’nın hükmü,’ ‘Tora’nın buyruğu,’ ‘özel,’ Nukva ve ‘İsrail meclisi’ denirken, ZA’nın ‘Tora,’ ‘genel,’ ‘erkek’ ve Vav olarak adlandırılmasının ne anlama geldiğini anlamalıyız.

Yukarıdakilere göre Yaradan’a ZA dendiği şeklinde yorum yapabiliriz, ARİ’nin dediği gibi, dünyanın rehberliği, ZA ve Malhut formundadır, ZA’ya ‘genel’ denir, yani her şey ondan uzanır. Ancak ondan alan kişi daima parçalar alır. Şöyle ki, parçalarda her seferinde genelin bir parçası görünür. Bu açıdan Malhut, ‘İsrail meclisi’ olarak adlandırılır, ZA denen İsrail’in parçaları onun içinde toplanır. Bu, Malhut’un ZA’dan bolluk alıcısı olmasıyla ilgilidir.

Ancak başka bir yorum daha vardır. Malhut, bütün ruhları içerdiğinden ona ‘İsrail meclisi’ denir. Bu açıdan Malhut’un bolluğu ZA’dan aldığı ve İsrail’in ruhlarına ihsan ettiği şeklinde değerlendirmeliyiz. Ancak ZA’nın ihsan etmesi ile ‘Tora’nın yargısı’ ya da ’yasa’ olan ‘Tora’nın hükmü’ olarak adlandırılan Malhut’un ihsan etmesi arasındaki farkı anlamalıyız.

Malhut’a ‘inanç’ dendiği, yani cennetin krallığının mantık ötesi bir yasa olarak kabul edilmesi gerektiği bilinmelidir, çünkü Tora’nın hükmü mantık ötesi inancı kabul etmektir. Onun varlığının ‘akıl’ olarak kabul edilmesinin anlamı budur. Ayrıca ‘kalp’te mantık ötesi de olmalı ve bedenin bizlere ne yapmamız gerektiği ve ne yapmamamız gerektiğiyle ilgili açıkladığı şeyleri düşünmemeli. Bunun yerine her şey mantık ötesi olmalıdır.

Ama Tora ‘genel’ kabul edilir yani her şey ondan uzanır. Bu demektir ki, O’nun yarattıklarına, haz ve memnuniyet olan iyiliği yapmak, O’nun ihsanına dahildir ve mantık ötesini kendi üstüne alma gücü de verene dahildir. Şöyledir; ‘Yaradan’ olarak adlandırılan ZA, bu gücü aşağıdaki kendi mantığının üstesinden gelsin ve mantık ötesi gitsin diye vermelidir.

Bu güce ‘ışık’ denir ve tüm ışıklar üsttekinden gelir. Yalnızca Kli aşağıdakiyle ilgilidir. Kli, eksiklik demektir ve eksiklik aşağıda olanlarla ilgilidir. Şöyle ki, aşağıda olan bu gücün kendisinde eksik olduğunu yani mantık ötesi gitmek istediğini ama gidemediğini hissederse, bu ‘Kli’ olarak adlandırılır. Bununla ilgili ‘Kli olmadan ışık yoktur’ denilmiştir, bilindiği gibi ‘Bir eksiklik olmadan dolum yoktur.’

Bu bağlamda ZA’yı ‘genel’ ismi ile adlandırırız, zira o her şeyi içerir. Yani o, hem mantık ötesi inancı hem de ‘Yaradan’ın isimleri’ denen Tora’yı verir. ‘Yaradan’ın genel adı İyilik Yapan İyi iken Yaradan’ın isimlerinin Tora aracılığıyla ifşa olan haz ve memnuniyeti ifade ettiğini zaten söylemiştik. Tora’da, Tora’daki her bir harfin içinde nasıl özel bir ışığın ortaya çıktığı açıklanır. Bu anlayışa ‘Tora, İsrail ve Yaradan birdir’ denir.

Buna göre anlıyoruz ki ZA’yı ‘Tora’nın adı ile adlandırdığında bu Yaradan’ın isimleriyle ilgilidir. Buna, eklenecek ya da çıkaracak hiçbir şeyin olmadığı ‘Yazılı Tora’ denir, zira ‘Yaradan’ denen vericide hiçbir şekilde edinim yoktur.

Bu nedenle eklenecek ya da çıkarılacak hiçbir şey yoktur, daha ziyade vericide olan her şey alıcıda ifşa olur. Yani vericide var olan, alıcıda tezahür eder.

Yine de vericide olan her şey alıcıda ifşa olmaz. Bunun yerine her seferinde alıcıda başka bir ayrıntı ifşa olur. Bu nedenle alan Kli olan Malhut, ‘özel’ olarak adlandırılır. Bu yüzden Malhut’a ‘oral’ın anlamının ifşa olduğu ‘Sözel Tora’ denir, çünkü ZA olarak adlandırılan Tora’da yazılı olanı ifşa eder.

Ancak Malhut’a ‘Tora’nın yargısı’ denir, bu demektir ki Malhut’ta ortaya çıkan Tora’nın her bir anlayışı, ifşa edilmesine izin verilenle ilgili yargılara göredir, zira Malhut’a ‘alıcı’ denir ve alma kabının üzerinde ihsan etmeyi amaçlamanın mümkün olduğu ölçünün dışında almanın yasak olduğuna dair bir yargı vardır, bu nedenle Malhut’ta yükselişler ve düşüşler vardır.

Ona inançla ilgili olarak ‘yasa’ denir, o bilgi olmaksızın yasadır. Kendimize inancın neden bir yasa olması gerektiğini sorarsak, cevap şu olur; O’nun buyruğu budur, O’na mantık ötesi hizmet etmeliyiz ve bu nedenle bu bir yasadır.

Bu açıdan Malhut’a ‘Tora’nın buyruğu’ denir, yani Tora çalışmanın düzeninin mantık ötesi çalışma üzerinde olacağını buyurdu. Raşhi’nin şu ayetle ilgili söylediği gibi, ‘Bu Tora’nın yasasıdır’: ‘‘Şeytan ve dünya ulusları, İsrail’in ‘Bu Mitzva (emir) nedir ve bunun amacı nedir?’ demesine sebep oldular. Bu nedenle bununla ilgili olarak ‘yasa’ denmiştir. ‘Benim önümdeki buyruk budur’ ve bundan şüphe etmeye izniniz yok.’’

Bu yüzden bununla ilgili olarak Yaradan’ın O’na neden mantık ötesi hizmet etmemizi istediğini bile sormamalıyız. Şöyle ki, bu soruda da bunun mantık ötesi olduğu cevabı gelir, zira sağduyu çalışmamız mantık dahilinde ise yani beden Yaradan’ın yaratılanlara rehberliğinin yollarını anladığını, kâfirler ve laik insanların Keduşa’dan uzaklaşmaları için yer olmadığını dikte eder. Bununla ilgili şöyle denmiştir (Isaiah 55): ‘’Efendi der ki, ‘Çünkü Benim düşüncelerim senin düşüncelerin değil ve senin yolun Benim yolum değil.’’

Bu nedenle Zohar Vav (İbranice) ile ‘ve bu’ diye yazar. Bu her şeyin tek bir birlik içinde ve Malhut olan İsrail meclisinin ZA olan Yaradan’a dahil olduğunu göstermek içindir. Bizler bunu birliğin form eşitliği olduğu şeklinde değerlendirmeliyiz. Bu yüzden aşağıda olanlar Tora ve Mitzvot’a ihsan etme amacıyla bağlandıklarında, bu şekilde onların her biri Malhut olan ruhunun kökünde, ‘erkek’ yani verici olan ZA gibi ihsan etmek için olmasına sebep olurlar.

Bu demektir ki, Malhut olan İsrail meclisinin, ZA olan Yaradan’a dahil edilmesiyle, ZA, verici olan geneldeki her şey, Nukva’yı alan Malhut’ta ortaya çıkar. Bu birlik aracılığıyla, her seferinde Malhut’ta yeni bir detay oluşur. Bu nedenle Malhut’a ‘özel’ denir.

Yukarıdakilere göre sorduğumuz soruyu, özel mülkiyetin ne olduğunu, hangisinin tek başına bireye ait olduğunu anlamalıyız. Açıkladıklarımıza göre, kişi kendi dünyasında yalnızca ‘ihsan etme kapları’ olarak adlandırılan kendi yaptığı Kelim’e sahiptir. Kişiye ait olan budur. Ama alma Kelim’ine giren, insanla ilgili değildir, çünkü bu Kli’yi Yaradan yaratmıştır.

Bu yüzden bu kaplara giren hiçbir şey insana ait değildir ve bir insanın sahip olduğu tek şey, ihsan etme kaplarına yerleştirdiğidir. Bu nedenle Kârun, kendisinin olmayan bir Kelim’i yani alma kaplarını almak istediğinde, ihsan etme arzusundan aldığı Kelim’ini de kaybetti.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,078