e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada Kişi Acı Otu Yutarsa, Çıkamaz Nedir?

Çalışmada Kişi Acı Otu Yutarsa, Çıkamaz Nedir?

Makale No. 23, 1989

Şaar Hakavanot’ta [Niyetler Kapısı] şöyle yazar: “Bu, Gematria’da ‘ölüm’ olan Maror’un [acı ot] anlamıdır. Bunlar, ‘ölüm’ olarak adlandırılan Klipot’un [kabukların] tutunduğu ve yaşamı çekerek onu tatlandırdığı yargılardır. Kişinin acıyı tatması ve eğer onu yutarsa görevini yapmamış olmasının nedeni de budur, çünkü dişlerin öğütmesi otuz iki diş aracılığıyla tatlandırır.” Çalışmada “ölüm” olarak adlandırılan acı otun ne olduğunu ve otuz iki dişin çiğnemesiyle acının tatlandırılmasının ve onu yutarsa artık kişinin acıyı tatmamasının ne anlama geldiğini anlamalıyız. Tüm bunlar çalışmada nasıl açıklığa kavuşturulmuştur?

Bunu anlamak için öncelikle neden çalışmaya ihtiyacımız olduğunu bilmemiz gerekir. İnsanın maddesellikte bile çaba göstermeden hiçbir şey elde edemediğini görüyoruz. Bunun cevabı bilinmektedir, her dal köküne benzemek istediğinden ve bizi yaratan kökümüz yarattıklarına iyilik yapmak, yani ihsan etmek amacıyla yarattığından, bu nedenle yaratılan varlık aldığında, bir başkasından bolluk alırken hoşnutsuzluk hisseder. İşte çalışma bize bu yüzden verilmiştir.

Kişi çalışmasının karşılığını aldığında utanç duymaz. Kişinin utanç ekmeğini yemeye istekli olmadığını söyleriz çünkü ekmek karşılığında çalışmaktadır. Bu, birbirleriyle değiş tokuş ettikleri, birinin iş, diğerinin ekmek ya da para vb. verdiği bir değiş tokuş gibi görünüyor.

Maddesellikte, kişiler arasında bu çok açıktır. Ama insan ve Yaradan arasında, kişinin Tora ve Mitzvot [emirler/iyi işler] için çalıştığını ve karşılığında O’nun kişiyi ödüllendirdiğini nasıl söyleyebiliriz? Ne de olsa bilgelerimiz ödül almak için çalışmamamız gerektiğini söylediler. Dolayısıyla, Tora ve Mitzvot’ta çalışmanın faydası nedir? Maddesellikte, çalışmamız gerektiğini anlayabiliriz çünkü çalışmadan alınan ödül utanca neden olur. Bu nedenle, kişi ödül almak istediğinde, ödül üzerinde çalıştığına dair ödül üzerinde bir ıslah vardır ki böylece ödülü alınca utanç ekmeği olmasın.

Bu nedenle çalışmanın ödül üzerinde bir ıslah olduğunu anlıyoruz. Ama ödül almak için çalışmıyorsak, çalışmaya neden ihtiyacımız var? Islah edilecek bir şey yoksa çalışma hangi amaca hizmet eder, madem ki ödül almıyor, o halde çalışma neden? Çalışma ile ilgili olarak, maddesellikte, bir kişinin çalışması gerektiğinde bunun nedeninin, çalışmayı birinin başkası için yapması, diğerinin de o çalışmaya ihtiyaç duyması olduğunu da anlamalıyız. Örneğin bir fırın sahibi, elemana ihtiyaç duyar, yoksa ihtiyacı olan ekmeği üretemez. Yaradan açısından bu böyle değildir. O eksik midir ve yaratılanların O’nun için çalışarak eksiğini tamamlamasına mı ihtiyaç duyar?

Buradan, sorunun iki yönü olduğu sonucu çıkmaktadır: 1) Bize, çalışmanın karşılığında ödül alabilmemiz için çalışma verildi. Bununla, utanç ıslah edilir ki kişi utanç ekmeğini yemiş gibi olmasın. Bu Yaradan’ın çalışması hakkında söylenemez çünkü biz ödül almak için çalışmıyoruz. 2) Bu, insanla insan arasında söylenebilir çünkü dostunun onun çalışmasına ihtiyacı vardır. Ama insanla Tanrı arasında, Yaradan’ın insanın çalışmasına ihtiyacı olduğunu nasıl söyleyebiliriz?

Cevap şudur: Gerçekte, bilgelerimizin neden ödül almak için çalışmamamız gerektiğini söylediklerini sormalıyız, çünkü tüm çalışma meselesi utanç ekmeği olmaması üzerine kurulmuştur? Bu nedenle, maddesel gerçeklikte de insan ve insan arasında, utanç ekmeğini yememe kuralının utanç nedeniyle de geçerli olduğunu görüyoruz. Bu nedenle, eğer çalışma hazzı ve memnuniyeti ıslah ediyorsa ve böylece alındığında utanç duyulmayacaksa, çünkü o zaman artık bir hediye ya da sadaka olarak görülmeyecekse, neden Yaradan’a göre ödül olmadan çalışmamız gerekiyor? Bunun yerine, şimdi haz ve memnuniyet yeni bir isim alır: “ödül”. Buna göre, neden ödül almak için çalışmamamız gerekiyor?

Bunun cevabı On Sefirot Çalışması’nda (Bölüm 1, Histaklut Pnimit, Madde 7) verilir ve burada kişi bilgelerimizin ne dediğini sorar, utanç ekmeğini düzeltmek için bir ıslah vardı ki O bu dünyayı yarattı. Burada bir çalışma gerçeği vardır, “Çünkü onlar çalışmalarının karşılığı olarak ödüllerini Bütün Olan’dan alırlar ve bu sayede utanç kusurundan kurtulurlar.” Orada kişi şunu sorar: “Fakat cevapları gerçekten tuhaf. Bu nasıl bir şey? Bu, arkadaşına, ‘Bir dakika benimle çalış, karşılığında sana hayatının geri kalanında dünyadaki tüm hazları ve hazineleri vereceğim’ diyen bir insan gibidir. Gerçekten de bundan daha büyük karşılıksız bir armağan yoktur, çünkü ödül çalışmayla hiçbir şekilde kıyaslanamaz, çünkü çalışma ebedi dünyadaki ödül ve hazla karşılaştırıldığında geçici, değersiz olan bu dünyadadır.” Ve orada (Madde 20’de) kişi şöyle yanıt verir: “Yaradan ile yaratılanlar arasında, utanca neden olan form eşitsizliği olduğundan, onlar, Yaratan’ına memnuniyet vermek için Tora ve Mitzvot’a bağlanma yoluyla, ruhun alma kaplarını ihsan etme kaplarına çevirirler. Yani, kendisi için çok önemli bolluğu arzu etmez, ama bolluğu, ruhların O’nun bolluğundan haz almasını isteyen Yaratan’ına memnuniyet bahşetmek için alır.”

Artık ne sorduğumuzu anlayabiliriz, insanla insan arasında, kişinin bir ödül için yaptığı çalışmanın, utanç ekmeğini yememesi için olduğunu anlayabiliriz, çünkü bunun utanca neden olduğu bilinir ve çalışma yoluyla, kişi çalışmanın karşılığında ödül aldığı için utanç kusuru ıslah edilir. Ama Yaradan açısından, ödül almak için çalışmamamız gerekiyorsa, çalışmanın ıslahı nedir?

Ayrıca insanla insan arasında insanın dostunun çalışmasına ihtiyacı olduğunu anlayabileceğimizi söyledik, ama Yaradan bakımından, neden O’nun insanın çalışmasına ihtiyacı var? O eksik midir ki insanın çalışmasına ihtiyaç duysun?

Hakikaten insan ile Tanrı arasında, çalışmanın zevk ve haz alma ıslahı olduğu söylenemez ki, utanç kusuru hissedilmesin. Bu ancak insanla insan arasında böyledir, çünkü çalışmayı veren kişiye çalışmasına göre ödeme yapar. Sonuç olarak, bir ödül için çalışmak, birbirleriyle yer değiştirdikleri bir tür takastır ve burada artık utanç yoktur, çünkü her ikisi de alır- biri çalışma alır, diğeri ödül alır. Ama Yaradan’a göre, biri çalışma alır, diğeri ödül alır diyebileceğimiz bir eşitlik yoktur.

Bu iki nedenle böyledir: 1) Yaradan’ın insandan çalışma teslim aldığı söylenemez çünkü Yaradan eksik değildir veya insanın çalışmasına ihtiyaç duymaz. 2) On Sefirot Çalışması’nda söylediği gibi, Yaradan’ın çalışanının aldığı ödül çalışmaya eşit değildir, çünkü ödülle karşılaştırıldığında çalışma, bir kişinin arkadaşı için bir dakika çalışmasına benzer ve karşılığında hayatının geri kalanı için teminat alır, çünkü Yaradan’ın çalışanı sadece bu dünyada çalışır ve karşılığında sonsuzlukta ödülünü alır. Ama insanla insan arasında bu böyle değildir.

Bu nedenle, orada yazıldığı gibi, insanın Tora ve Mitzvot’ta çalışması, insan ve insan arasında olduğu gibi değiş tokuş amacıyla değildir. Daha ziyade çalışma, Tora ve Mitzvot çalışmaları aracılığıyla kişinin yeni bir şey, ikinci bir doğa almasıdır. Şöyle ki, kişi doğuştan sahip olduğu kendisi için almayı isteme doğası yerine, ihsan etmek ve hiç ödül almamak için Tora ve Mitzvot’a bağlanarak, çalışmasının karşılığında ödül alacaktır.

Peki Tora ve Mitzvot’taki çalışması karşılığında kişinin almayı beklediği ödül nedir? Yaradan’ın ona ikinci bir doğa verecek olmasıdır: ihsan etme kapları. Şimdiye kadar, kişi almak için alma arzusunun kaplarına sahipti. Şimdi kişi “ihsan etme kapları” adı verilen yeni Kelim [kaplar] edinecektir. Bu nedenle, Tora ve Mitzvot çalışması sırasında, kişi ihsan etmek için bağlanmayı hedeflemelidir. Şöyle ki, çalışma sırasında her zaman, Tora ve Mitzvot’taki çalışması karşılığında Yaradan’ın kendisine vermesini umduğu ödülü hedeflemelidir.

Bu niyette kişinin ihsan etmek için hedeflediği iki şey vardır: 1) Hangi ödülü umduğunu bilmek, 2) Ödülden iyi tat almak, yani bu ödülden zevk almak. Yani ödülün ölçüsü, ona duyulan özleme bağlıdır. Maddesellikte büyük bir ödül ve küçük bir ödül vardır, bu da konunun önemi ile ölçülür, çünkü normalde nadir bulunan, pek çok insanda olmayan ve elde edilmesi zor olan bir şey, maddesellikte önemli kabul edilir.

Benzer şekilde, herkes her şeyi Yaradan’ın rızası için yapmaya gelebileceğini düşünür, çünkü bu, kişinin çalışmanın Yaradan’ın rızası için olmasını istemeyi amaç edinmesi, sadece bir niyettir. Kişi, sadece eylemin zor olduğunu, niyetlerin ise çok kolay olduğunu ve ancak kişinin arzusuna bağlı olduğunu ve kişi isterse o zaman yapabileceğini düşünür.

Ancak bu yolda yürümeye başlayanlar, yaptıklarının Yaradan’ın rızası için olmasını isteyenler, eylemlerinde ve ihsan etme niyetlerinde ne kadar çabalarını arttırırlarsa, bundan o kadar uzak oldukları gerçeğini keşfederler. Şöyle ki, bu çalışmada bir Segula [güç/çare/nitelik] vardır -kişinin ihsan etme eylemleriyle hiçbir bağlantısı olmadığı gerçeği kişiye yukarıdan ifşa edilir. Ama insan ihsan etme çalışmasına başlamadan önce, insanın doğasına aykırı olduğu için bu yoldan uzak olduğu gerçeğini göremediğimiz bir ıslah vardır.

İnsan her şeyi kendisi için yapmak üzere doğar. Utanç duymamak için kişi her şeyi Yaradan’ın rızası için yapmalı ve tüm varlığını iptal etmelidir. Beden bunu nasıl kabul edebilir? Zohar’ın “Ya da günahını ona bildir” ayeti hakkında söylediği gibi, Yaradan bunu ona bildirir, yani yukarıdan, bir kişinin kendi için alma arzusunu ıslah etmek istediğini gördüklerinde, kişiyi bundan uzak olduğu gerçeği ile uyarırlar. Ardından kişi bu ödülü kimsenin kazanamayacağını görmeye ve meselenin önemini anlamaya başlar.

Dolayısıyla, kişi “ihsan etme kapları” olarak adlandırılan bu ödülü hak etmenin ne kadar zor olduğunu ancak o zaman görmeye başlar ve ona bu Kelim’i yalnızca Yaradan verebilir. Sonuç olarak, herkesin elde edemeyeceği değerli bir şey olduğu için kişinin ödülü gözünde önem kazanır.

Buna göre, biz bu ödülün -ihsan etme kaplarıyla ödüllendirilmenin- önemini görüyoruz. Kişinin elde etmenin ne kadar zor olduğunu görmeden konunun önemini anlaması mümkün değildir. Kişi ihsan etme kaplarına kavuştuğunda büyük bir ödülle ödüllendirildiğini görür ki, bu çok değerli bir şeydir çünkü bu büyük şeyi kendi başına elde edemez ve ona bu Kelim’i ödül olarak yalnızca Yaradan’ın Kendisi verebilir.

Nitekim, ödül almak için çalışmak yasaktır demelerinin nedeni, kişinin yaptığı çalışma için ödülünü istediğinde gerçek ödülden kaçmış olmasıdır. Bununla, neden çalışmamız gerektiğini anlayacağız, zaten Yaradan’ın O’na herhangi bir şekilde yardım etmek için bizim çalışmamıza ihtiyacı yoktur. Cevap, bu çalışmanın sadece bizim için olduğudur. Yani, çalışma yoluyla ödülün önemini elde ederiz. Ve bu sadece önem değil, ancak çalışma yoluyla, önemi elde etmemiz, onun tüm yaşamımız olmasındandır, çünkü Yaradan’la Dvekut [bütünleşme] olmadan O’ndan uzağız ve Yaradan’ın yarattıklarına iyilik yapmak üzere yarattığı tüm zevk ve haz, ışıkla eşitliğe sahip olunmasına bağlıdır.

ARİ’nin dediği gibi kapların kırılma nedeni Kelim’in ışığa dayanamamasıydı. Bunun üzerine ışıklar ayrıldı ve Kelim kırıldı. Bu, veren olan ışık ile alıcı olan Kli [kap] arasında ters bir ilişki olduğu anlamına gelir. Eşitlik olması için, alıcının kendi yararına olduğu için değil, ancak yarattıklarına iyilik yapmak isteyen Yaradan’ın arzusunu gerçekleştirmek istediği için alması şeklinde bir ıslah vardı ve sadece bu nedenle aldığı bir haz vardı. Buna “eşitlik” denir, çünkü artık ikisi de eşittir zira ikisi de veren olarak kabul edilir. Yani, ışık Kli’ye verirken, Kli yalnızca Veren’e ihsan etmek istediği için alır.

Şimdi Baal HaSulam’ın Musa’nın Yaradan’dan istediği sözler hakkında ne söylediğini anlayabiliriz (Çıkış 33:18-21): “Ve o dedi ki, ‘Lütfen, Sen’in ihtişamını göster bana.’ Ve Efendi dedi ki, ‘İşte Benimle bir yer.’”

O dedi ki, ‘İşte burada Benimle bir yer’ ne demektir? O dedi ki, “Iti [benimle], [İbranice’de] inanç, dua ve çalışma için bir kısaltmadır. Yani, Yaradan’ın yüceliğiyle ödüllendirilebileceğimiz yer burasıdır. Yaradan’ın yüceliğini, (Roş Aşana’nın Onsekiz Duasında) “Halkına ihtişam ver” diye dua ettiğimiz şeklinde yorumlayabiliriz, bu da Yaradan’ın ihtişamının İsrail halkının içinde ifşa olacağı anlamına gelir, böylece her biri ve hepsi Yaradan’ın yüceliğini öyle bir hissedecek ki, insanın tek derdi bir şeyler yapmak, Yaradan’ı biraz olsun memnun etmek olacak ve başka hiçbir şey onları ilgilendirmeyecek.

Ancak bunun tam tersi olduğunda, Şehina [Kutsallık] tozun içindeyken, Yaradan’ın yüceliği gizlenir ve bize Tora ve Mitzvot’u yerine getirmemizi emreden Komutan’ın önemini ne görürüz ne de hissederiz, bunun nedeni O’nun bizim çalışmamıza ihtiyaç duyması değildir. Daha ziyade, O bizi ödüllendirmek ister. Bize Tora ve Mitzvot verildi çünkü bilgelerimizin dediği gibi, “Yaradan İsrail’i arındırmak istedi, dolayısıyla onlara bol miktarda Tora ve Mitzvot verdi”, “Kabala Bilgeliğine Giriş” makalesinin başında yazıldığı gibi. Bu nedenle Yaradan’ın yüceliğini elde etmek için, “Bana ihtişamını göster” deme sebebinin bu olduğunu yorumlayabiliriz. Bunun birçok yorumu olmasına rağmen, çalışmada ayeti şu şekilde yorumlamalıyız: “Bana ihtişamını göster”, Yaradan’ın yüceliğinin ifşa olacağı anlamına gelir.

“(Benim yanımda) bir yer” emrini, kişinin her birinin Yaradan’ın yüceliğiyle ödüllendirilebileceğine inanmak için inancı üzerine alması gerektiği şeklinde yorumlamalıyız. Kişi buna inandığı zaman, Yaradan’ın yüceliğinin neden daha çalışmaya başlamadan önce ifşa edilmediğini ve sadece gizliliğin ifşa edildiğini bilmelidir. Bilgelerimizin bunun bir ıslah olduğuna dair sözlerine inanmalıdır ki insan “kendisi için değil Yaradan’a vermek” olarak kabul edilen form eşitliğini edinebilsin.

Bu nedenle, kişinin üzerine alması gereken inançla ilgili olarak, “cennet korkusu” ile ödüllendirilmemişse, Yaradan’ın yüceliği ile ödüllendirilmenin yani saklanmanın ve gizlenmenin kendisinden kaldırılmasının imkânsız olduğuna da inanmalıdır. Korku, yazıldığı gibi (“Zohar Kitabının Girişi”), “Form eşitliğine sahip olmadan inanca sahip olamaz” anlamına gelir. Form eşitliğine sahip olmak için, kişi yaptığı her şeyde korku duymaya çalışmalıdır, (orada) yazıldığı gibi, “Korku, kişinin Yaratan’ına memnuniyet getirme konusunda azalacağından korkması anlamına gelir.”

Bundan şu sonuç çıkıyor ki, kişi çalışmaya başladığında inançla başlar, ancak beden bu çalışmaya direnir ve sonra bedenin üstesinden gelmesi ve her türlü tavsiyeyi araması gereken bir çalışma koşulu gelir, bilgelerimizin söylediği gibi, “Savaşı hilekarlıkla yönetmelisin” çünkü beden kendi çıkarından vazgeçmek istemez. Kişi ne kadar çaba gösterirse, o kadar hiçbir şey yapamayacağını hissetmeye başlar, çünkü ona göre yapabileceği her şeyi yapmıştır. Çalışmadan sonra kişi, yalnızca Yaradan’ın yardım edebileceğini anlar ve bu onun elinde değildir. Ardından üçüncü koşul gelir- bir dua- ve sonra dua kalbin derinliklerinden gelir, çünkü ona Yaradan’dan başka hiç kimsenin yardım edemeyeceği tamamen açıktır.

Ancak kişi Yaradan’ın ona yardım edebileceğini anladığında ve gerçek tavsiyenin sadece dua olduğunu anladığında, beden gelir ve kişinin şunu görmesini sağlar: “Görüyorsun, kaç kez dua ettin ama yukarıdan hiçbir cevap alamadın. Bu nedenle, neden Yaradan’ın sana yardım etmesi için dua etmeye zahmet edesin ki? Yukarıdan hiçbir yardım alamadığını görüyorsun.” O zaman kişi dua edemez. Bu durumda bir kez daha inanç yoluyla üstesinden gelmeli ve Yaradan’ın her ağzın duasını duyduğuna ve kişinin usta ve iyi niteliklere sahip olup olmamasının ya da tam tersinin bir önemi olmadığına inanmalıyız. Bunun yerine, kişi üstesinden gelmeli ve mantık ötesinde inanmalıdır, her ne kadar kişinin mantığı birçok kez dua ettiğini ve yukarıdan hiçbir yanıt almadığını iddia etse de kişi gelip nasıl bir kez daha dua edebilir? Bu da üstesinden gelmeyi, yani mantığın ötesinde çaba göstermeyi ve Yaradan’ın bu görüşünün üstesinden gelmesine ve dua etmesine yardım etmesi için dua etmeyi gerektirir.

Demek ki, inanç, dua ve çaba birbirini takip eden üç şey olmasına rağmen, gerçekte bunlar üç şeydir ama bu üç şey iç içe geçmiştir. Şöyle ki, kişi her koşulda üçüyle birlikte çalışır. Başka bir deyişle, biz inançla başlasak da diğer tüm anlayışlar da inanca dahildir, çünkü kişi üstesinden gelmeye başladığında “İnsan, ‘Ben kendim için değilsem, kim benim için?’ demelidir” diyen bilgelere inanmalıdır. Yani kişinin kendi başına çalışıp hedefe ulaşması gerekir. Üstesinden gelemediğini ve çaba gösteremediğini gördüğünde, Yaradan’ın kendisine yardım etmesi için dua ettiğinde hiçbir değişiklik görmediği halde duanın yardımcı olduğuna inanmalıdır, şöyle yazıldığı gibi, “Çünkü Sen her ağzın duasını duyarsın.” Dolayısıyla burada da mantık ötesi meselesi var. Ancak genel düzen inançla başlamak, ardından çalışmak ve sonrasında dua etmektir.

Buradan en önemli şeyin inanç olduğu sonucu çıkar, çünkü yaptığımız her şeyde inançla çalışmalıyız. Yani kişinin çalıştığı tüm Kelim’in temeli inançtır. Kli’den sonra ortaya çıkan ışığa “inanç ışığı” denmesinin nedeni budur. Bu Kli, bilgelere olan inanç ve Yaradan’a olan inanç temelinde inşa edilmiştir, şöyle yazıldığı gibi, “Ve onlar Efendi’ye ve O’nun hizmetkarı Musa’ya inandılar.”

Artık bilgelerimizin ne dediğini anlayabiliriz: “Kişi acı otu yutarsa, çıkamaz.” ARİ, Maror’un [acı ot] Gematria’da ölüm anlamına geldiğini söyledi. Bunun bize Maror’un Gematria’da ölüm olduğunu ima ettiğini, yani Klipot’un tutunduğu yargıların onun içinde olduğunu anlamamız gerekir. Bunu (Pesah (Hamursuz) Haggada’sında [hikâye]) söylediğimiz gibi yorumlamalıyız: “Yediğimiz bu Maror, ne için? Mısırlıların hayatlarını acılaştıran ağır çalışmaları için.”

Ağır çalışma, İsrail halkının “kendini sevme” adı verilen Mısırlıların kontrolünden çıkmak istemesiydi; ihsan etmek için bir şey yapmanın üstesinden geldiklerinde, Mısırlıların düşünceleri hemen onlara geldi ve günahkâr adamın sorusunu sordu: “Bu çalışma sizin için nedir?” Yaradan rızası için çalışmak. Onlar her galip geldiklerinde Mısırlıların soruları hemen geliyordu. Buna “ağır çalışma” denir; Mısırlılar hayatlarını acılaştırdığı için onların kontrollerinden çıkmaları zordu.

ARİ bu konuda, Gematria’da Maror’un ölüm olduğunu söylüyor, bu da Mısırlıların onları kontrollerinden çıkarmak istemedikleri, günahkâr adamın sorusu gibi, istedikleri biçimde kalmalarını istedikleri anlamına geliyor. “Günahkârlara hayatlarında ‘ölü’ denir” biçiminde kalmanın anlamı budur.” Buradan, bunun sadece acı değil, aynı zamanda gerçek bir ölüm olduğu sonucu çıkıyor. Şöyle ki “hayatlarını acılaştırdılar” demek, İsrail halkının ölü kalmasını istiyorlardı demektir.

Dolayısıyla ağır çalışma, acıyı tattıklarında, kendileri için çalışarak ölümün tadını tattılar anlamına gelir. Söylediği şeyin anlamı budur, Maror’un ölüm olarak kabul edildiği ve Klipot’un tutunduğu yargıların anlamı budur; burada yargı, yargı altında oldukları yani alma kaplarını kullanmalarının yasak olduğu anlamına gelir ve Klipot’un tüm beslenmesi, almak için almak isteyen alma kaplarından gelir. O halde kişi alma koşulundayken, maneviyattan gizlenme ve saklanma halindedir.

Bunun ıslahı, “Acıyı tatmasının nedeni budur ve eğer onu yutarsa görevini yapmamış olur, çünkü dişlerin öğütmesi otuz iki diş aracılığıyla tatlandırır” diye yazıldığı gibidir. Otuz iki dişin bilgeliğin otuz iki yolunu ima ettiğinin bilindiğini, yani özellikle bir kişinin yaşam ve bilgelik durumunda olduğu düşünülen bir yükseliş durumuna ulaştığında, acıyı tatmak için acı otu çiğnemesi gerektiği şeklinde yorumlamalıyız, çünkü sadece bir yükseliş sırasında Maror’un ne olduğunu, yani “karanlığın içinden gelen ışığın avantajı” gibi düşüşün tadının nasıl olduğunu hissedebiliriz.

Demek ki, kişinin karanlığın ve ölümün tadını almadan, yaşamın ve ışığın gerçek tadını alması mümkün değildir. Böylece, Maror yükseliş yoluyla tatlandırılır, çünkü sadece bir düşüş olan karanlık yoluyla ışıkta bir tat hisseder. Bu da karanlığın artık ıslah edilmiş olduğunu gösterir. “Ve yaşamı uzatarak onu tatlandırmak için” sözlerinin anlamı budur.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,089