e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Yehuda Halevi Aşlag (Baal HaSulam) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Sen Beni Arkadan Ve Önden Kuşattın

Sen Beni Arkadan Ve Önden Kuşattın

Sen beni arkadan ve önden kuşattın demek Yaradan’ın yüzünün gizliliği ve ifşası demektir. Bu böyledir çünkü “O’nun krallığı her şeye hükmeder,” ve her şey köküne döner, hiçbir yer O’ndan eksik değildir. Fakat fark gelecek ya da şimdiki zamandadır çünkü iki dünyayı bağlayan kişi O’nun kıyafetini şimdide keşfeder: yapılan her şey kutsallığın ifşası için bir kılıftır.

Ve bu şimdiki zaman olarak addedilir, yani şimdide de, O, muhteşem kıyafetler içinde belirir ve açıkça sürücünün ata bağlı olmadığını gösterir. Görünüşte at sürücüye yol gösteriyormuş gibi olsa da, gerçek şudur ki, at sadece sürücünün dizginleri tutuşu vasıtasıyla hareket eder. Ve buna “kutsallığın öneminin yapılandırılması,” ve “yüz yüze,” denir.

Fakat tüm eylemlerini yalnızca Yaradan’a adamaya henüz ulaşmamış kişi ve at, hareketlerini sürücünün dizginlerine eşitleyemediğinde bunun tersi olur ve dizginler sürücüye hükmeder gibi görünür, buna “arkadan” denir. Dolayısıyla, “aklına gelen şey asla olmayacak,” olduğundan, kutsallıktan uzaklaştığınızı düşünmemelisiniz.

Bu nedenle Tanrı şöyle der: “Kesinlikle becerikli bir el ile,” ve “Sürgün edilen kişi, O’ndan ayrılmış değildir.” Her çark kutsallığa, köküne gelmek için döner. Dolayısıyla, at doğuştan gelen arzusu vasıtasıyla sürücüye hükmeder gibi görünse de, gerçek bu değildir. Atı gideceği yere yönlendiren sürücüdür. Ancak, bu şimdide değil, gelecekte belirgin olur. Bu nedenle, gidilen yol ikisi arasındaki bağdır ama onlar sırt sırtadır, yani giydirenin arzusu değil, giyinenin arzusu işler.

Fakat O’nun arzusunu izleyenler, giydirenin arzusu vasıtasıyla yüz-yüze bağlanarak şimdideki muhteşem giysileri keşfeder çünkü bu O’nun arzusudur.

Bu “Çünkü sen Tanrı’na coşkuyla hizmet etmedin,” sözünün anlamıdır. O’na nasılsa hizmet edeceksin fakat fark şudur ki, bu yol “kuşatılmış ve sıkıntılıdır,” yani isteyerek yerine getirilmez, diğer yol ise bereketlidir yani isteyerek yerine getirilir.

Midraş’ta ayrıca şöyle yazılmıştır: “Yaradan erdemlinin amellerine, bayağının amellerine bakar ve der ki, ‘Ve Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü; ve onu karanlıktan ayırdı,’ yani erdemlinin eylemlerindeki iyiliği gördü.”

Bu demektir ki, Yaradan sınar yani tüm ameller ve eylemlere bağlanır ve her şey köküne döner. Bu nedenle soru şudur, “Hangi yol daha arzu edilir?” Midrash ayetle bunu destekler, Ve Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü,” yani erdemlinin amellerini, ifşayı gördü. Atalarımızın, “Uzun ve kısa, ve kısa ve uzun,” demesinin anlamı budur.

DÜNYA – GİZLİLİK

Sen her şeyi bilgelikle yaptın; bütün dünya Sen’in yarattıklarınla dolu,” sözünün anlamı budur. Her şey bilgeliğin 32 yolunda saklıdır; bu nedenle “yeryüzü O’nun yarattıklarıyla doludur ve hiçbir yer O’ndan eksik değildir,” çünkü her şey köküne döner. Ancak şimdi gizlidir ve dolayısıyla ona He’elem (gizlilik) kelimesinden gelen Olam (dünya) denir.

Kelimede gizli olan ve kıyafetlenen ışığa “bir nokta” denir ve Yod olarak kabul edilir. O iki Hey’e bölünmüştür: Gizli dünya ve ifşa olan dünya. Ve insanın tüm çalışması bu noktayı ifşa etmek ve bu noktayı dünyadan dünyaya Vav formunda — haz dolu ışığı ifşa etmek için Saran Işık’tan, sarılana uzanan Hey’lerin arasındaki Vav— uzatmaktır.

TESLİM OLMA, BÖLÜNME, HAFİFLETME (TATLANDIRMA)

Arzulanan yolda insandan talep edilen üç anlayış vardır: Teslim olma, bölünme ve hafifletme, yani bu dünyanın ışığı karanlıktan yaratıldığından, “ışık karanlığa hakim oluncaya dek,” ve “Gün içinde mum ne işe yarar?” çünkü onun ışığı gündüz vakti parlamaz. Bu meyveden önce gelen Klipa’nın (kabuk) anlamıdır. Bu sebeple, yaratılış eyleminde kim Yaradan’la ortak olursa, karanlıktan Işığı getirir, yani yüce Keduşa’ya (kutsallık) kıyasla insanın ne kadar bayağı, kıyafetinin ne kadar kirli olduğunu gösterir. Bu sayede Işık çevrelenmiş olur.

Yaradan’ın yardımıyla içindeki kötülüğü hafifletecek gücü bulur, böylece kötü hizmetkâr, pisliğinin tam ortasında onlarla beraber olan ev sahibine teslim olur. Bu sırada kişi “bölünme” ile, Işık ve karanlığı ayırt etmekle ödüllendirilir ve iyiyle kötü yer değiştirmez. Yaptığı her şeyi sadece Yaradan’a adar. Buna gerçek sevgide olduğu gibi, Yaradan’a özlem, tatlandırma,” denir.

Bu anlayış ona iyi ve kötüyü, Yaradan’ın yüceliği ile kendi bayağılığını birbirinden ayırdığı zaman gelir. Sonra kökünden çıkarılamayacak olan kötü eğiliminden geride kalanları hafifletmekle ödüllendirilir ve onları gerçek köküne yükseltir.

TEK SEFERDE SÖYLENENİ HATIRLA VE YERİNE GETİR

Hatırla” ve “Yerine getir” tek seferde söylenir. Ağzın söyleyemediğini, kulağın duymadığını kalp düşünmez. Bunun neden bu şekilde söylendiğini ve ne anlama geldiğini anlamak zorundayız.

Şöyle yazılıdır: “İnsanı ve hayvanı sen koru Tanrım.” Atalarımız şöyle der: “Bunlar kötü akla sahip, hayvan gibi olan insanlar.” Bu demektir ki, Yaradan’ın yarattığı tüm yaratılış, aynı şeyin iki zıt ucudur, dünyadaki tüm kombinasyonlar bu şekildedir ve yaratılış eyleminin bütünü budur.

SÖZÜN GÜCÜ

Ancak yaratılış eyleminde Yaradan, bu anlayışın sadece bir kısmını ifşa etmiştir. Şöyle yazıldığı gibi: “Tanrı’nın sözüyle cennetler yaratıldı,” çünkü O, ateş ve suyu aldı ve onları tek olana kadar karıştırdı. Ve Yaradan aynı konudaki iki zıtlıktan dolayı, yaratılış eyleminde O’nla ortak olması ve kendi sözüyle dünyaları yaratması için insana söz gücünü verdi.

Bu Yaradan’a tutunan erdemlinin yoludur. Yaradan onların ağızlarına dünyaları yaratmış olduğu yirmi iki harfi işlemiş olduğundan, onların sözüyle Tanrı’nın sözüne uygun olarak, tüm dünyalar yaratılır. Söylemek istediğim şudur ki, onlar bu güce sahiptir.

Bu dünyaya inenlerin materyalleşmesi sebebiyle hiçbir şey sözle tezahür etmez, sadece el ve bacaklarla tezahür eder. Ancak gerçekte İşleten’in gücü işletilende olduğundan, Yaradan tüm eylemleri açığa çıkaracak şekilde söze bu gücü vermiştir. Ve biz de ağızlarımızla bu yirmi iki harfi dile getiririz.

Yine de Klipot bu gücü örter ve zayıf düşürür, Yaradan İsrail’i Klipot’tan arındırmak ister, bu nedenle onlara Keduşa (kutsallık) veŞehina’yı (İlahilik) kendilerine çekmeleri için Tora ve Mitzvot’u vermiştir. Böylece sözleriyle amelleri yerine getirirler.

ERDEMLİNİN KUTSAMASI

Sözleriyle basit bir adamın el ve bacaklarıyla ifşa edeceğinden daha fazlasını ifşa eden erdemlinin kutsamasının anlamı budur. Bu böyledir, çünkü dostuna iyilik yapmak isteyen basit bir adam, elleriyle ona para verip onu zengin eder. Ama yine de bunun sürüp sürmeyeceğini bilmez.

Oysa dostuna iyilik yapmak isteyen erdemli, ona ağzıyla kutsama —bazı zenginlik sözleri— verir ve bereket bir anda dostuna gelir.

Kişi bununla nasıl ödüllendirilir? Bu Tora ve Mitzvot vasıtasıyla olur, yani O’nun arzusunu yerine getirerek insanın formu O’na benzer hale gelir. Gerçekte insana bağlanan Tora ve Mitzvot’un tüm konusu yukarıda bahsedilen aynı şeyin iki zıtlığıdır. Yaradan dünyayı Tora ile yarattığından ve İşleten’in gücü işletilende olduğundan, bu arzulanan tek şeydir. Bu bilmediğimiz bilginin özüdür: bu iki zıtlık tek bir Guf(beden) olarak insanın zihninde birleştiğinde, insan O’nu Yapan için arzu edilir olur ve “bütün bir insan,” olarak kabul edilir.

BİR ŞEYİN SONU BAŞLANGICINDAN İYİDİR

Aslında Tora’nın bu bayağı dünyaya verilişi zıt bir şeydir çünkü melekler burada yanılgıya düşer. “Bir şeyin sonu başlangıcından iyidir,” sözünün anlamı budur. Yorum: “Bir şeyin sonu,” derecenin sonunu ima eder, yani dünyanın yaratılışında analiz gerektirmeyen herkese açık olan şey. Bu kitapların “ilk anlayış” olarak bahsettiği şeydir, yani eğer biri yemek yemezse, acıkır; ateşe dokunursa, yanar; ve eğer kendini suya atarsa boğulur. Hayvansal zihin bunu bildiğinden, bunu hayvanlar ve kötüler de bilir. Bu sebeple ona “bir şeyin sonu” denir.

Bir şeyin başlangıcı,” konuşarak bile edinilemeyecek olan Tora’nın aklıdır. Dünyada iyi ve kötü karışmıştır. Kötü ve iyiyi ayırt etmek için atalarımız der ki, iyinin temel yolu “bir şeyin sonudur,” yani tüm insanlara atfedilen şey vasıtasıyla bayağı gibi davran fakat ona Tora aklını bağla. Bu böyledir çünkü dünyadaki zıtlığın amacı budur ve bütün olan insan zihninde gerçek birliği oluşturmalıdır. Ve eğer başlangıcından beri Tora ve hayvansal akıl birbirine bir olarak bağlıysa, buna “iyi” denir şöyle yazdığı gibi, “Bir şeyin sonu.”

AYNI ŞEYDEKİ İKİ ZITLIK

İnsan ve hayvan, Sen koru Tanrım,” sözünün anlamı budur, Yukarıda açıkladığımız gibi bu iki zıtlık birdir. Örneğin şu yazılanı ele alalım, “Un olmadan Tora olmaz; Tora olmadan un olmaz.” İlk cümlede bahsedilen un, herkesçe edinilen maddesel akıldır. İkinci cümlede bahsedilen Tora’nın aklıdır. Peki unun hükmü ve Tora’nın gücü birbirine nasıl bağlıdır? Tora’dan anlıyoruz ki, Yaradan, ilahi yüceliğini dünyadan bir saniye bile ayırmaz; bu nedenle O, O’nun arzusunu önemseyeni faydalandırır ve duasını duyar.

Buna göre Tora’da olma çabasıyla ödüllendirilenler, “Onlar takipçiler olduğu için onların Tora’ları korunur ve çalışmaları kutsanır,” olduğundan, O’na yakardıkları ve O, onlara karşılığını verdiği için kesinlikle kitleler gibi çalışmak zorunda değildir. Tana bize şunu der,

Un olmadan,” yani insan, un olmadan Tora’nın olmayacağını bilmeli ve dolayısıyla bir hayvan gibi maddesel aklının ona öğrettiği şeyi almak için elinden geleni yaparak diğerlerine bağlanmalıdır.

Aslında Tora yasası der ki, “O, atın gücünden memnun olmaz; O, adamın bacaklarından haz almaz. Tanrı, O’ndan korkup O’nun merhametini bekleyenlerden memnun olur.” Öyleyse O, neden pazardaki çürümüş bir bedene dokunsun ki? İnsan kitlelere değil, Yaradan’dan korkmak ve O’nun merhametini almak için Tora’ya bağlanmak ister. Bunlar gerçekte hayvan gibi olmanın yararsız olduğunu bilip, her şeyin Kral’ın masasından ona geldiğini bilenler için birbirine bağlanan iki zıtlıktır. Böyle bir insana “bütün” denir.

Küstah ya da kibirli olmadan Tanrı’nın güvenini kazanana ne mutlu,” ayetinin anlamı budur. O, iki şeyi birleştirir: insan tüm amelleri ve çabasının küstahça olduğunu bilmesine rağmen Yaradan’a güvenip, evi için yiyecek sağlayacağına tüm kalbiyle tutunur.

Eylemleri diğerleriyle benzer olsa da, şöyle yazılıdır: “Günahkârlığın cezası erdemlinin payına düşmez,” yani eylemleri diğerleriyle benzer olsa da. Peki neden? Şöyle yorumlanır: “Çünkü erdemli ellerini günahın üzerine koymaz,” çünkü onlar cennet krallığının sorumluluğunu üzerlerine almıştır ve ona güç verenin O, olduğunu bilirler.

Bütün bunlar erdemlinin inancının nereye ulaştığını görmek içindir. Yaradan onların düşüncelerini biliyor olsa da, ameller erdemlinin kendisi için net olmalıdır. Bu böyledir çünkü maddenin doğası, açıkça ve fiilen görene kadar erdemlinin kendine inanmasına izin vermez ve onlar daima günah işlemekten ve amel sırasında derecelerinden düşmekten korkarlar.

YAKUP PEYGAMBER NİTELİĞİ

Şimdi atalarımızın Yakup küçük tenekelerle kaldı demesini anlayabiliriz. Gerçekten de Esaf’ın onu öldürmeye ve her şeyini çalmaya geldiğini gördüğü zaman, küçük teneke parçalarını korumak için tehlikenin tam ortasında kaldığını görmek hayret vericidir. Şöyle yazdığı gibi; “Sonra Yakup korktu,” ve “Halkı iki kampa ayırdı.”

Ancak, yukarıda bahsedilen nitelikler —insan ve hayvan— Yakup’un nitelikleridir. Kitaplarda yazıldığı gibi: İbrahim Peygamber sevgi niteliğinin, İzak Peygamber korku niteliğinin simgesi oldu.

Bu iki nitelik birbirine zıttır çünkü seven insan korkmaz ve daima sevdiğine güvenir çünkü sevgi tüm günahları örter. Tersine, korkan insan güvenmez eğer güvenmiş olsaydı, asla korkmazdı. Fakat tüm Peygamberlerin en kıdemlisi olan Yakup Peygamber, merhamet niteliğinin, yani aynı şeydeki iki zıtlığın —sevgi ve korku— simgesi oldu.

Sonra Yakup çok korktu,” ve “Halkını iki kampa ayırdı,” ayetinin anlamı budur. Ve Esaf ile barış yapabilmek için ona hediyeler gönderdi.

Görüyorsunuz ki, buradaki düşüncesi sıradan bir insanınki gibidir. İnsanın aç kalmaktan endişe edip, tüm gününü, yaşamını devam ettirecek her türlü taktiği araştırmakla geçirmesi ile, düşmanının onun sahip olduklarını çalıp, onu öldüreceğinden endişelenmesi arasında ne fark vardır ve tüm yapabileceği bu mudur?

Raşi şunu sorar: Neden Yakup Peygamber korktu? Her şeyden önce, O, ona söz vermişti, “Seni Ben koruyacağım.” Raşi Yakup’un günah işlemekten korktuğunu söyler. Yakup Peygamber sevginin tam ölçüsüne sahip olduğu yani hiçbir eksikliği olmadığı ve Yaradan’ın onu koruyacağından hiç şüphesi olmadığı için onun bu durumu korkuyla bağdaşmaz. Yine de o sıradan bir insan gibi davrandı ve korkmuş gibi göründü çünkü maddesel akıl gereği onunla beraber olan 400 adam için korktu. Bu nedenle gerçekten korkmak için görünüşte güven duygusundan uzaklaştı. Korkan bir düşmanın yapacağını yaptı, kamplara ayırdı ve hediyeler verdi.

Eğer Yaradan’a güvenip gerçek anlamda korkmuyorsa, bunu neden yaptı? Erdemli olan eylem sırasında derecesinden düşmeyeceğine inanmaz, burada günaha sebep olan şey korkudur. Bu sebeple, Yakup düşmana karşı her türlü kurtuluş yöntemini hazırladı. Hepsinden sonra kalbiyle bildi ki, bu bir kibir ve bayağılık ve bu nedenle Yaradan’a güvendi ve dua etti.

Şimdi neden küçük tenekeler için kaldığını anlayabiliriz, korkuyla beraber sevgi ölçüsünü tamamlayıp tamamen kusursuz oldu ve küçük tenekelere bile değer verdi çünkü biliyordu ki hiçbir düşman asla onun sahip olduklarına dokunamayacak.

YARADAN’A HİZMET EDENLE ETMEYEN ARASINDAKİ FARK

Yaradan’a hizmet edenle etmeyen arasında ayırım vardır. Çok korkan ve güven duymayan insan, düşmandan korkup, her şeyi yok edebilir diye endişelendiğinde, küçük tenekelere dikkât etmez. Fakat Yaradan’ın hizmetkârı olan insan, korkusuna bağlı çabasıyla beraber kesinlikle O’nun merhametini bilir ve her şeyin O’ndan geldiğine ve hiç kimsenin onun sahip olduklarını kontrol edemeyeceğine inanır. Böyle bir zamanda bile küçük tenekelerine özen gösterir, tıpkı kendi zenginliklerine yatırım yapan erdemliler gibi.

Bu nedenle, Tora’nın verilişinde, “Tek seferde söyleneni hatırla ve yerine getir,” sözüyle bize güç verildi. Ağzın söyleyemediği şeyi, kulak duyar, kalp düşünür ve tartar. Bu demektir ki, iki zıtlık olan “Hatırla,” sevgi, “Yerine getirme” korkudur. Bunlar bize onları birleştirmemiz için söylenmiş ve bir olarak verilmiştir. Bunlar fiilen birbirlerine zıt, böyle bir şey realitede nasıl var olabilir diyen maddesel akıl ve kalp için akıl almaz olsalar da, bu Tora’nın gücüdür ve ona tutunan tüm kalbiyle bağlanmakla ödüllendirilir.

İSMAİL’İN KLİPASI VE ESAF’IN KLİPASI

Kıtlık sırasında Yakup’un söylediği şey budur: “Neden korkuyorsun?” Rashi bunu yorumlar: “Doymuşsun gibi neden İsmail ve Esaf’ın oğullarından korkuyorsun?” Bu kafa karıştırıcıdır: Esaf’ın oğullar Seir’de, İsmail’in çocukları Paran çölündedir, onlarla ne işi olabilir ki? Onun daha çok Kenanlılar ve Hititlerle ilgili korkusu olması lazım değil mi?

Bu yukarıda söylenenle uzlaşır: Raşi iki yorum yapar: 1- Neden doymuş görünüyorsun, ve 2-Neden kıtlık nedeniyle zayıflayasın? Şimdi Yakup’un oğullarına söylediğini anlayabiliriz: “Eğer tam yersen, İsmail’den korkmalısın; eğer az yersen Esaf’tan korkmalısın.” Şöyle yazılıdır, İsmail, gümüşün (sevgi) Sigim’idir (posa, süprüntü) ve Esaf altının (korku) Sigim’idir.

Bu Yakup’un oğullarına öğrettiği şeydir: Eğer sevgi niteliğini yerine getirir, Yaradan’ın kıtlık zamanında bile elinin kısa kalmayacağına güvenirseniz, İsmail’in Klipa’sından korkun. Eğer korku niteliğine tutunur ve yemenizi kısıtlarsanız, Esaf’ın Klipa’sından korkun. Bu nedenle en iyisi doyana kadar yiyin ve bu sırada onu korku niteliğiyle birleştirin: Gidin ve bizim için Mısır’dan satın alın böylece her ikiKlipot’tan korunursunuz.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,081