e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada, Mahsul Olgunlaştığında Kral Tarlasında Ayakta Durur Ne Demektir?

Çalışmada, Mahsul Olgunlaştığında Kral Tarlasında Ayakta Durur Ne Demektir?

Makale No. 10, 1991

Atalarımız, “Efendi onun başında durdu” (Tosfot, VaYetze yazarlarından Yaşlıların Görüşü’nde sunulur) ayetiyle ilgili şöyle der: “Bunu ataların geri kalanında bulamadık. Kabalist Şimon şöyle dedi; ‘Kral, ne toprak sürülüyken ne de ekiliyken tarlasında durur ancak mahsul olgunlaştığında durur.’ Bu tıpkı İbrahim’in toprağı sürmesi gibidir, şöyle dendiği gibi ‘Kalk, toprak boyunca yürü.’ İshak ekti, şöyle söylendiği gibi ‘Ve İshak ekti.’ Yakup geldi ve o, mahsulün olgunlaşmasıydı, şöyle söylendiği gibi ‘İsrail’in kutsallığı, ilk meyveleri, Efendi için,’ onun başında durdu.”

Çalışmada bunun bize ne öğrettiğini anlamalıyız. “Tarla” nedir, “Mahsul olgunlaştığında” ne demektir ve tarlasının üzerinde duran Kral alegorisi nedir? Çalışmamızın özellikle “inanç” denilen cennetin krallığı üzerine olduğu biliniyor. Atalarımız bununla ilgili olarak şöyle der: “Habakkuk geldi ve onları birliğe dayandırdı: ‘Erdemli, inancıyla yaşar.’” İnanç demek, Yaradan’ın dünyayı iyi ve iyilik yapmakla yönettiğine inanma gerekliliği demektir.

Kişi, henüz bu hisse sahip olmasa da yine de inanmalı ve dünyada iyiliğin nasıl ifşa olduğunu göremediği gerçeğini söylemelidir, mantık ötesi olarak kendine-sevginin hükmünden çıkmadığı sürece, gözlerinin önündeki iyiliği göremeyeceğine inanmalıdır. Bu böyledir çünkü alma kaplarında, orada form eşitsizliği nedeniyle ışık parlamasın diye Tzimtzum (kısıtlama) vardır, Sulam’da (Zohar’a Merdiven Yorumu) (‘Zohar Kitabı’na Giriş,’ madde 138) yazıldığı gibi.

Bu sebeple kişi gerçeği göremez. Onun yerine bunun böyle olduğuna inanmalıdır. Genel halkın çalışmasında, ödül ve cezanın rehberliğinin aşamaları çok belirgin değildir. Fakat bireysel çalışmada, kişi tüm eylemlerinin Yaradan adına olduğu dereceyi edinmek için çabaladığında ve Verenin derecesine ulaşmak için kendini zorlamaya başladığında, o zaman çalışmanın tüm temelinin Yaradan’ın büyüklüğü üzerine kurulması gerekir. Bununla ilgili Zohar’da şöyle yazar: “Kişi O’ndan korkmalıdır çünkü O, yücedir ve hükmedendir” ve çalışma, Yaradan’ın dünyayı İyilik Yapan İyi olarak yönettiği inancı üzerinde başlar.

Ve o zaman kişiye yükseliş ve düşüş aşamaları gelmeye başlar. Diğer bir deyişle kişi, bazen ödül alır ve Yaradan’ın iyi olduğuna ve iyilik yaptığına inanır ve yüceliği sebebiyle O’nu sevebilir. Bu, kişiye ödül ve ceza inancında büyük bir çaba harcaması vasıtasıyla gelir. Bu demektir ki kişi, mantık ötesi inançla çalışırsa ödüllendirilir ve ödülü, Yaradan’ın ona olan sevgisini hissetmek olur. Kişi, özellikle mantık dahilinde gitmek istediğinde ceza ise Yaradan sevgisinden uzaklaşması olur.

Daha da kötüsü, bazen tam tersi olur, kişi, Yaradan’dan nefret eder zira defalarca Yaradan’a dua ettiği ve Yaradan’ın dualarını duymadığını gördüğü için, Yaradan’a karşı pek çok şikâyeti vardır. Ve kişi bundan düşüş ve yükseliş aşamasına gelir. Ancak, eğer kişi bunun üstesinden gelip mantık ötesi gider ve “Onların gözleri var ama görmüyorlar” derse geçici olarak ödüllendirilir ve kendisini Yaradan’a yakın hisseder.

Bununla ilgili “On Sefirot Çalışmasına Giriş” kitabında (madde 132) şöyle yazar: ‘Yukarıdaki ‘Orta’ niteliği, kişi yüzün gizliliğinin yönetimi altında olduğunda bile geçerlidir. Ödül ve ceza inancındaki büyük çabasıyla Yaradan’a güvenin yüce ışığı onlara görünür. Bir süre için onlara, orta ölçüde, O’nun yüzünün ifşasının bir derecesi verilir. Fakat sakınca şudur, onlar, derecelerinde sürekli olarak kalamazlar zira bir derecede sürekli kalmak, sadece korkudan tövbe vasıtasıyla mümkün olur.”

Öyle anlaşılıyor ki, bizler, Âdem (insanoğlu) anlayışı olan çalışmadan çıkmadan önce, çalışma düzenimiz üç dönemden oluşur. Atalarımız bununla ilgili şöyle der (Nidah 31): “Kişide üç ortak vardır -Yaradan, babası ve annesi. Babası, beyazı; annesi, kırmızıyı verir ve Yaradan, onun içine bir öz ve ruh (sırasıyla Ruah ve Neşama) yerleştirir.” Bu çalışmada üç çizgi olduğunu -Hesed (lütuf), Din (yargı) ve Rahamim (merhamet)- öğrendiğimiz gibi.

Önceki makalelerde söylediğimiz gibi, kişinin yürüyebilmesi için iki bacağa -sol ve sağ- ihtiyacı vardır. Bunlar, üçüncü ayet gelip onlar arasında hüküm verene kadar birbirini reddeden iki ayet gibidirler. Bu nedenle iki çizgi belirleyici çizgiye doğum verir.

Bununla çalışmada toprağı sürmenin, ekmenin ve olgunlaşmış mahsulün ne anlama geldiğini açıklayabiliriz. Sağ çizgi, toprağı sürmektir. Bu, insanın ihsan etme çalışmasına dâhil olmak isteme çalışmasıdır. İnsan, sadece kendisiyle ilgilenmek için yaratılmıştır. Ve Yaradan’la form eşitsizliğinden dolayı utanç meselesinden kaçınmak için, kendisi için alma arzusunun üzerinde ıslah olduğundan -O’nda gördüğümüz, O’nun yarattıklarına nasıl ihsan ettiği olduğu ve O’nda hiçbir şekilde kendisi için almak olmadığı için- yaratılanlar, O’nun yarattıklarına vermek istediği haz ve memnuniyeti alamasınlar diye kendisi için alma arzusunun üzerinde bir Tzimtzum (kısıtlama) ve gizlilik yaratılmıştır.

Bu, insanın alma kaplarını sadece ihsan etmek için çalışmak üzere ıslah edebilmesini sağlamak içindir. Diğer bir deyişle insan, içindeki alma arzusunu tersine çevirip onun yerine ihsan etme arzusunu edinmelidir. Bu demektir ki, önceden kişi için en önemli olan şey -alma arzusu- şimdi düşük bir öneme sahip olacak. Kişi, onu kullanmayı istemeyecek, tam tersine onun için önemsiz olan ve kullanmak istemediği ihsan etme arzusu o sırada çok önemli olacak. Bu demektir ki, ihsan etme arzusu onun için önemli ve sadece ihsan etme arzusunu kullanmak istiyor.

Toprak alt üst olduğunda böylece yukarıda olan aşağıya, aşağıda olan yukarıya geldiğinden buna “toprağı sürmek” denir. Bu “sağ çizgi”, İbrahim, Hesed olarak adlandırılır. Diğer bir deyişle kişi, o sırada sadece “ihsan etme arzusu” denilen Hesed’e ve “bütünlük” denilen sağ çizgiye bağlanmak ister. Dolayısıyla kişi henüz Hesed’i yerine getiremediğini görüyor olmasına rağmen, Hesed denilen ihsanla ödüllendirildiğini hayal etmeli ve onu ihsan etmek için bir şeyler yapmakla ödüllendirdiği için, Yaradan’a şükretmelidir.

Tüm bunlar sadece mantık ötesidir. Kişi, içinde bulunduğu durumu göz önüne alırsa başka türlü görecektir, bu bir mantık ötesi meselesidir. Bu demektir ki kişi, sanki toprağı sürmekle ödüllendirilmiş gibi ihsan etme arzusuyla ödüllendirilmiş olduğunu hayal etmelidir.

Aynı zamanda, kişi kendini küçültmeli ve şöyle demelidir; “Yaradan, bana maneviyatta bir şeyler yapabilme arzusu ve düşüncesi verdiği ve beni biraz da olsa O’na hizmet etmekle yani O’nun için bir şeyler yapabilmekle ödüllendirdiği için mutluyum ve müteşekkirim.” Kişi bununla mutlu olur, çünkü Yaradan’ın, geri kalan insanlara, O’na hizmet etme şansı vermediğini görür. Bu nedenle bununla mutlu olur. Şimdi mantık ötesi olarak Yaradan’ın dünyayı iyi ve iyilik yapmakla yönettiğine inandığı için bu, “bütünlük” olarak kabul edilir ve böylece şimdi Yaradan’a olan sevgisini gösterebilir ve her zaman mutludur.

Ancak, aynı zamanda kişi öbür bacağıyla solla da yürümek zorundadır yani eylemlerini incelemelidir. Gerçeği görme arzusuna, ihsan etme amacına sahip olmak için ne kadar çaba harcadığını ve maneviyata ne kadar önem verdiğini görme arzusuna sahip olmalıdır. Kişi, kendisi için değil de sadece Yaradan için çalışmanın iyi olduğunu gerçekten anlar mı?

Bu aşamada farklı bakar: Gerçekten bütün bir insan olduğunu düşündüğü sağ çizgide yürürken şimdi sol çizgiye döndüğünde gerçekten de Yaradan adına yaptığı hiçbir şeye sahip olmadığını görür.

Buna “ekmek” denir. Örneğin, kişi iyi buğday tohumlarını alıp, onları toprağa ektiğinde eğer karşısında toprak işinden anlamayan birisi varsa tohumları alan ve onları toprağa eken kişiye deliymiş gibi bakar. Benzer şekilde burada da kişi, bunun için Yaradan’a şükrettiği bütünlük içeren iyi aşamaları edindiğinde, şimdi onları iptal eder. Bu tıpkı iyi buğday tohumu alan ve sonra onları toprağa eken bir insanın durumuna benzer.

Fakat gerçekte, kişi tek bacağı üzerinde yürüyemez. Bu iki bacağın, birbirini çürüten iki ayet olduğu düşünülür. Bu nedenle sol olan İshak, tohumunu tarlasına ekiyor olarak kabul edilir. Atalarımız bununla ilgili şöyle der: “Kişi, daima solla itmeli ve sağla çekmelidir” (Sotah 47). Bunu şöyle açıklarız, kişi Yaradan’a yakın olduğunu hissettiğinde buna “sağla çekmek” denir. “Solla itmek” demek, kişi eleştirdiğinde ihsan etme çalışmasından itildiğini görür demektir. Atalarımız gelip bize insanın iki şeye, sağa ve sola ihtiyacı olduğunu söyler, zira bizler tek bir bacakla yürüyemeyiz. Bu “ekmek” denilen İshak olarak kabul edilir.

Sağ” yani Hesed, bütünlük denilen İbrahim, “beyazlık” olarak adlandırılır tıpkı yukarıda kişinin üç ortağının babası, annesi ve Yaradan olduğunun söylenmesi gibi. Babası ilk idrak, Hesed olan ilk çizgidir, bütünlüğü belirtir. Bütünlük, “beyaz” demektir şöyle yazıldığı gibi “Günahların kıpkırmızı olsa da kar kadar beyaz olacaklar.” Kişi, Yaradan’a yaklaştırıldığını hissettiğinde buna “sağ çeker” denir.

Ve annesi, kırmızıyı eker.” Kırmızı, kişinin ihsan etme çalışmasından tamamen uzak olduğunu gördüğü eksikliği, Nukva’yı (Aramice: dişi) işaret eder. Bu nedenle kişi, yükseliş ve düşüş aşamalarından geçer. Bu, kısmi inanca sahip olmak olarak adlandırılır, On Sefirot Çalışmasına Giriş Kitabı’nda (madde 14) kişinin pek çok düşüş yaşadığı ve düşüş sırasında inanç eksikliği içinde olduğu yazılmıştır.

Ancak, kişi o sırada uzaklık aşamasında olduğu için, “ikinci çizgi” denilen sol çizgide fazla zaman geçirmemelidir. Bu nedenle kişinin çalışması çoğunlukla bütünlük aşamasında olmalıdır. Buna “ayın yenilenmesi” denir. Bu demektir ki, kişi sürekli olarak içindeki beyazı, beyazlık olan sağ çizgiyi yenilemelidir.

Fakat inanç, düşüş sırasında kişiden ayrılır ve kişi, düştüğünün farkında olmadan bir kamyonun altına düşen ve yaralanan bir insan gibi bazen bilinçsiz kalır. Buradaki ders şudur; kişi yükünün altında kalır, şöyle yazıldığı gibi, “yük altındaki düşmanının eşeğini görürsen” çünkü mantık ötesi gidemediği için mantık ötesi gitme çalışması onun için tahammül edilmez bir yük haline gelir. Dolayısıyla eğer bununla ilgili olarak kafası karışırsa, derhal kamyonun altına düşer. Buna “yol kazasında yaralanmak” denir. Dolayısıyla kişi daima dikkatli olmalı ve sağda kalmalıdır.

Öyle anlaşılıyor ki, sol çizgide yürüyen birisi, inişi ve düşüşü beklememesi ve böylece de yukarıdan ona bir uyandırılış gelmesini beklememesi nedeniyle ıslah olur. Bunun yerine solu kendine çeker, sonra düşüş aşamasında olduğunu yani ne ihsan etme amacıyla çalışmak ne de kendi menfaati adına çalışmak için en ufak bir arzusu olmadığını görür. Ve o zaman duaya gelir.

Bu tıpkı Baal HaSulam’ın “Şafağı ben uyandırırım, şafak beni uyandırmaz” diyen Davud’la ilgili söyledikleri gibidir. Bu demektir ki Kral Davud, “karanlık” denilen şafağı beklemez yani karanlığın onu uyandırmasını beklemez. Onun yerine, karanlığı o uyandırır. Yüzünü onun için aydınlatması için Yaradan’a dua eder ve dolayısıyla karanlığa hazırlık yapmak için zaman kazanır ve sonrasında onu ıslah etmek kolaylaşır.

Yukarıda bahsedilen iki çizgi -sağ ve sol-, üçüncü bir çizgiyi, orta çizgiyi yaratır. Bu tıpkı atalarımızın söylediği gibidir “Ve Yaradan özü ve ruhu içine yerleştirir.” Bu nedenle kişi, iki çizgideki çalışmasını tamamladığında, içindeki tüm kötülük ifşa olur. Bu böyledir çünkü iki çizgi birbirini çürüten iki ayet gibidir. Kişi, düşüş ve yükselişlerin bir sonunun olmadığını görür ve ihsan etme arzusunu edinmesine yardım etmesi için Yaradan’a içtenlikle dua eder.

Yaradan ona yardım ettiğinde, zaten ihsan etme kaplarını edindiğinden tam ve kalıcı bir inançla ödüllendirilir. Kişinin, önce ihsan etme kaplarını edinmeden kalıcı bir inanca sahip olması imkânsızdır zira kişi, düşüşler sırasında inancını kaybeder ve Yaradan’a sürekli olarak inanmaz.

Şöyle açıklanmıştır (‘Zohar Kitabı’na Giriş,’ madde 138); “Alma kaplarını yaratılış amacının tersine kullandığımızdan, İlahi Yönetimin eylemlerini kötülük olarak, bize karşıymış gibi hissederiz. Bu nedenle kişi kötü hissettiğinde, O’nun İlahi Yönetimine ters düşer ve Yöneten ondan gizlenir.

Bu nedenle görüyoruz ki kişi ihsan etme kaplarıyla ödüllendirilmeden önce, kalıcı bir inanca sahip değildir. Ancak, kişi ihsan etme arzusuyla ödüllendirildiğinde -tüm kötülüğün ifşa olduğu iki çizgi arasındaki çalışmadan uzanan- sadece Yaradan’ın ona yardım edeceği sonucuna ulaşır. O zaman kişi bu çalışma için çabalar ve mücadeleden kaçmaz ve “Yaradan öz ve ruh verir” denilen orta çizgiyle ödüllendirilir. Buna “Yüzün ifşası” denir. Şöyle yazıldığı gibi ‘Gizemleri bilen O, kişinin aptallığa dönmeyeceğine tanıklık ettiğinde, orada nasıl tövbe olur?’

Bununla sorduğumuz şu soruyu anlayabiliriz; “Çalışmada ‘Yakup geldi ve o, mahsulün olgunlaşmasıdır’ şeklinde yazılanlar ne anlama gelir, şöyle denildiği gibi ‘İsrail’in kutsallığı, ilk meyveleri, Efendi içindir’ onun üzerinde durur.” Atalarımızın bununla ilgili bir alegorisi vardır, “Kral, mahsul olgunlaşmadıkça tarlasında durmaz.”

Tarlasında duran kralın, insanı temsil ettiğini açıklamalıyız. İnsan, Malhut’tan yayılır ve Malhut’a “tarla” denir. Ve insan, “Efendi’nin kutsadığı tarla” aşamasına gelmelidir. Bu yukarıda bahsedilen iki çizgi -İbrahim’in toprağı sürmesi ve İshak’ın ekmesi- çalışmasıyla yapılır.

Sonrasında çalışmadan elde edilen Yakup olan mahsulü, ödülü görüldüğünde ‘Mahsul olgunlaştığında’ anlayışına gelir. Bu tıpkı yukarıda söylediğimiz gibidir, kişi, Yaradan’ın yardımıyla ödüllendirildikten sonra, Yaradan ona “yüzün ifşası” denilen ruhu verdiğinde, bu Yaradan’ın onun üzerinde kalıcı olarak durduğunun işaretidir yani kişi kalıcı inançla ödüllendirilmiştir. “Ve Efendi üzerinde durdu” şeklinde yazılanın anlamı budur. Diğer bir deyişle kişi, Yakup denilen orta çizgi derecesine ulaştığında, Yaradan onun üzerindedir tıpkı yukarıdaki alegoride bahsedildiği gibi, Kral, mahsul olgunlaştığında tarlasının üzerinde durur.

On Sefirot Çalışmasına Giriş’ kitabında (madde 54) şöyle yazılmıştır: “Yaradan, kişinin çabasını tamamladığını ve Yaradan inancı seçimini güçlendirmede yapması gereken her şeyi bitirdiğini gördüğünde, ona yardım eder. O zaman, kişi açık İlahi Yönetimi yani yüzün ifşasını edinir. Sonra, tam bir tövbeyle ödüllendirilir.”

On Sefirot Çalışmasına Giriş’ kitabında (madde 56) şöyle yazılmıştır: “Gerçekte, kişi ödül ve cezanın yani yüzün ifşasının edinimiyle ödüllendirilmeden önce, bir daha günah işlemeyeceğinden kesinlikle emin olamaz. Yaradan’ın kurtarışının perspektifinden bakıldığında yüzün ifşası, ‘tanıklık’ olarak adlandırılır, …bu kişinin bir daha günah işlemeyeceğinin garantisidir.” Bu demektir ki kişi, o sırada sürekli inançla ödüllendirilmiştir.

Şimdi şu yazılanı açıklayabiliriz, “Efendi yaşar ve Benim Kayam kutsanır.” “Ruhum, Efendide yüceltilmiş olacak.” Burada Yaradan’la ilgili olarak “Efendi yaşar” ifadesinin anlamını anlamalıyız. Bu ne çeşit bir Yaradan övgüsüdür? Çalışmada, “yaşar” denmesini açıklamalıyız. “Efendi yaşar” denilen kimdir? Yaradan’a, O’nun dünyayı iyilikseverlikle yönettiğine inanan kişidir. Bu kişiye “yaşar” denir.

Benim Kayam kutsanır”, Yaradan’dan şu inancın biçimini alan kişidir; Yaradan yarattıklarına iyilik yapma arzusudur. Bu insan, kendi başına mantık ötesi inancı üstlenemeyeceğinden, ona inanç verdiği için Yaradan’ı kutsar çünkü bu Tanrı’nın bir hediyesidir.

Ayrıca, “Ruhum, Efendide yüceltilmiş olacak,” ifadesini açıklamalıyız. “Efendide” demek, Yaradan onu Kendine yaklaştırıyor demektir. Bunun için kişinin ruhu yüceltilir yani insanın ruhu, onu Kendine yaklaştırdığı için Yaradan’a minnettardır. Buna “Yaradan özü ve ruhu verir” denir. Kişi, kendi gücüyle bunu başaramaz. Bunun için, bir inancı olduğu için Yaradan’ı över. Ona verdikleri için Yaradan’ı kutsar. Ayrıca yukarıda belirttiğimiz gibi Yaradan’a “orta çizgi” denir, kişi sadece önceki iki çizgiyle çalışmakla Yaradan’ın verdiği öz ve ruhla ödüllendirilir.

Dolayısıyla kişinin alma kaplarının hükmünden çıkmasına sadece Yaradan yardım edebilir. Bu nedenle kişi, düşüş sırasında alma arzusuyla tartışmamalı, alma arzusunun yerinden ayrılıp ihsan etme arzusuna yer açmasının ve onun bunu anlayıp teslim olmasının kendisi için daha iyi olacağını savunmamalıdır. Kişi bilmelidir ki beden asla bununla hemfikir olmaz, bu sözcük israfıdır, boşunadır

Bunun yerine, kişi, yalnızca Yaradan onu iptal etme gücüne sahip olduğundan, Yaradan’a yalvarmalıdır. Diğer bir deyişle beden bununla asla hemfikir olmaz, bedenle tartışmak anlamsızdır. Fakat kişi, Yaradan için bir şeyler yapmak istediğinde, Yaradan’dan alma arzusunun üstesinden gelebilme gücünü ona vermesini istemelidir.

Yukarıda söylenenlerle onların söylediğini (Avot, bölüm 1:5) yorumlayabiliriz, “Kadınla yapılan konuşmayı uzatma.” Bu, erkeğin kadınıyla ilgili olarak söylenmiştir. Dostunun kadınıyla ilgili olarak da bu böyledir. Çalışmada, kelime anlamı temel olsa da kadın ve erkeğin tek bir beden içinde olduğunu söyleyebiliriz. Erkeğin kadınına “dişi” denilen “alma arzusu” denir ki o daima yalnızca almak ister.

Bu nedenle bazen kişi “eril”, erkek denilen ihsan etmek için bir şeyler yapmak istediği ve alma arzusu direndiğinde ve bunun için erkek, ihsan etme çalışmasının daha iyi olacağını anlaması için, alma arzusuyla tartışmaya devam etmek istediğinde, atalarımız bunun söz israfı olduğunu, kişinin boşuna konuştuğunu söyler. Şöyle derler; “Bu, kişinin kendi kadınıyla yani içindeki alma arzusuyla ilgili olarak söylenmiştir.” “Bu, dostunun kadınıyla ilgili olarak daha çok böyledir.” yani sadece Yaradan insanın kendisi için alma arzusunun hükmünden çıkmasına yardım edebileceğinden, dostunun alma arzusuyla tartışmak -yani onlarla tartışıp, her şeyi ihsan etmek amacıyla yapmanın daha iyi olduğunu görmelerini sağlamak- boşunadır.

Dolayısıyla böyle insanlar, bütün eylemlerinin Yaradan adına olduğu bir duruma ulaşma yolunda yürümek isteyenler, dostlarını ihsan etme çalışmasına neden bağlanmadıklarıyla ilgili olarak suçlamamalıdırlar. Çünkü eğer kişi dostunun alma arzusunu ıslah etmek isterse bu, insan sanki böyle bir güce sahipmiş gibi bir anlama gelir. Gerçekte ise kişinin ihsan etmek için yaptığı her şey, sadece Yaradan’ın gücüyle gerçekleşir. Bu nedenle dosta sitem etmek yasaklanmıştır.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,081