e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Yaradan ve Şehina’nın Birleşmesi ile Tüm Kötülüklerin Kefaretinin Ödenmesi Ne Anlama Gelir?

Yaradan ve Şehina’nın Birleşmesi ile Tüm Kötülüklerin Kefaretinin Ödenmesi Ne Anlama Gelir?

Makale No. 13, 1990

Zohar’da (Vayigaş, Madde 23), “Rabbi Yehuda başladı ve dedi ki, ‘İşte, krallar toplandı’ Yahuda ve Yusuf’a atıfta bulunur, çünkü her ikisi de kraldı.” (Madde 27’de) “Rabbi Yehuda der ki, ‘Arzu ve birlik ifşa olduğunda, iki dünya, ZON, birbirine bağlanır ve bir araya getirilir. Biri ZA’dır, hazineyi açar ve ihsan eder, diğeri Malhut’tur, bolluğu toplar ve içinde biriktirir. Ve o zaman, ‘İşte krallar toplandı’.” (Ve Madde 28’de) “‘Birlikte geçip gittiler’ der, çünkü dünyadaki tüm kötülükler ZON birbirine bağlanana kadar geçip gitmez ve affedilmez, şöyle yazıldığı gibi, ‘Ve günahı geçip gider’. Benzer şekilde, ‘Birlikte geçip gittiler’ demek, kötülüklerin geçip gittiği, affedildiği anlamına gelir.” (Ve Madde 30’da) “Gördüklerinde şaşırıp kaldılar. Her iki kral, tek bir arzuda birleştiğinde, iki dünyanın arzusu olan ZON’u gördüler. ‘Şaşkına döndüler, dehşete kapıldılar ve telaşlandılar’, çünkü tüm davacılar susturuldu ve dünyadan uzaklaştırıldı ve hüküm süremez oldular. Sonra varlıkları iptal edildi ve hükümranlıkları feshedildi.”

Suçların kefaretinin neden ZA ve Malhut olarak adlandırılan iki dünyanın bağlanmasına bağlı olduğunu anlamalıyız, çünkü kralların “toplandıklarını, birlikte geçip gittiklerini” söylüyor. Ayrıca neden her zaman bağlı olmadıklarını ama “Gördüklerinde şaşırdılar, dehşete kapıldılar ve telaşlandılar” diye yazıldığı gibi, yargıların suçların kefareti aracılığıyla yönetildiği bir zaman olduğunu da anlamalıyız, çünkü suçların kefareti ZA ve Malhut’un bağlanmasıyla gelir. Bu nedenle, her zaman bağlı değildirler. Bu neden böyledir? Onları her zaman bağlı olmaktan alıkoyan ve yargıların hüküm sürmesine izin vermeyen kimdir?

Bilinir ki, tüm kötülükler kişinin kendisi için alma arzusu aracılığıyla gelir. Öyle ki, tüm yaratılanlar “yokluktan var oluş” olarak adlandırılan, yaratılışın özü olan “alma arzusu” denen Malhut’tan geldiği için, yaratılanların eksikliklerini gidermek için haz ve memnuniyet almayı arzuladıkları bu eksiklik, Malhut’taki arzudan gelir.

Öğrendiğimiz üzere, yaratılışın amacı O’nun yarattıklarına iyilik yapmak olduğundan, haz ve memnuniyet, eksikliğin ve maddeye duyulan özlemin yoğunluğu ile ölçüldüğünden, maddeye ulaştıklarında o ölçüde zevk alabilirler. Bu nedenle, Yaradan’ın yaratılanlara vermek istediği ışık ve bolluk için eksikliğin tam ölçüsünü içeren Malhut yaratılmıştır.

Bu Malhut, genel alma arzusudur. Yani, Yaradan’ın yaratılanlara vermek istediği haz ve memnuniyet ölçüsünde, bu ışık için arzu yarattığını söylemeliyiz. ARI’nın sözleriyle buna Ein Sof [sonu olmayan/sonsuzluk] denir. Hazzı alırken utanç ekmeği meselesine sahip olmamak için, “Tzimtzum [kısıtlama] ve gizlilik” adı verilen bir ıslah vardı; burada haz ve memnuniyet sadece ihsan etmek için amaçlayabildikleri ölçüde parlar, çünkü bununla utanç meselesi ıslah edilmiş olacaktır. Ve Keduşa’daki [kutsallık] düzen de böyledir; ihsan etmek için hedefleyebilecekleri miktardan daha fazlasını asla almayacaklardır.

Ancak, bu ıslahtan sonra daha fazla şey gelir. Bu demektir ki, kendisi için alma arzusu Keduşa ile karıştığında, kapların kırılması gibi yeni bir şey meydana geldi ve bu nedenle kaplar kırıldı. Ayrıca, kutsal kıvılcımların Klipot’a [kabuklara] düşmesine neden olan bilgi ağacının günahı meselesi de vardı. Dolayısıyla, kapların kırılması ve bilgi ağacının günahı, daha sonra gelen varlıkların, alma arzusunun besinini Klipa’nın [Klipot’un tekili] ABYA’sından almasına neden olmuştur.

Bu şöyle yazılmıştır (“Zohar Kitabı’na Giriş,” Maddeler 10-11), “Ve ruhların Kli’sinde [kabında] bulunan bu ayrılığı onarmak için, O, tüm dünyaları yarattı ve onları iki sisteme ayırdı; bunlar Keduşa’nın ABYA’sı olan dört dünya ve onların karşısında Tuma’a’nın [kirliliğin] ABYA’sı olan dört dünyadır. Ve ihsan etme arzusunu Keduşa’nın ABYA sistemine yerleştirdi, kendileri için alma arzusunu onlardan çıkardı ve onu dünyaların sistemine, Tuma’a’nın ABYA’sına yerleştirdi. Bu nedenle, Yaradan’dan ve Keduşa’nın tüm dünyalarından ayrı düştüler.”

Sonuç olarak, kişi kendisi için alma arzusunun hükmünden çıkmadığı sürece, bu onu günah işlemeye, yani Keduşa’dan ayrılmaya iter. Yani, kötülükler aracılığıyla kişi Keduşa’dan uzaklaşır ve Klipot’un içine çekilir. Bu nedenle, yaratılan varlıkların her birinin, günahı aracılığıyla, ruhunun kökünde, Atzilut’un Malhut’unda -ki Malhut tüm ruhların toplamıdır, bu nedenle Malhut’a “İsrail meclisi” denir, Keduşa’nın Malhut’udur- Keduşa’dan ayrılmasına neden olduğu sonucu çıkar. Bu, günahıyla Keduşa’nın Klipa’ya inmesine neden olan bir kişi olarak kabul edilir.

Böylece bunun, kişinin ruhunun kökünde, Yaradan ve Şehina [Kutsallık] arasında ayrılığa neden olduğu kabul edilir. Bu, Malhut’un ZA ile form eşitliği içinde olmadığı anlamına gelir. ZA “veren”, Yaradan olarak adlandırılır ve Malhut verenin zıttı olan alıcıdır. Yani, tüm günahlar sadece kişinin kendisi için alma arzusunu tatmin etmek istemesinden kaynaklanır. Dolayısıyla, kişi yukarıda, Malhut’ta bulunan ruhunun kökünde ayrılığa neden olur.

Kişi tövbe ettiğinde, kişinin kendi üzerine aldığı bu tövbe nedir? Kişinin bundan sonra her şeyi kendi iyiliği için değil, Yaradan’ın iyiliği için yapacağını söylemesidir, yani tüm eylemleri ihsan etmek için olacaktır ki buna “form eşitliği” denir. Böylece tövbe ederek, ruhunun kökü olan Malhut’un da Yaradan olarak adlandırılan, verici olan ZA gibi, sadece ihsan etmesine neden olur.

Buna “Yaradan ve Şehina’nın birleşmesi” denir. Yani, Yaradan veren olduğu için, aynı şekilde “Şehina” olarak adlandırılan Malhut da ihsan etmek için çalışır. Doğal olarak, Yaradan Malhut’a ihsan edebilir ve o zaman bolluk aşağıya doğru yayılır. Öyle görünüyor ki, günah aracılığıyla yukarıda bir kusur oluşmuş ve bu da ayrılığa neden olmuştur. Şimdi, tövbe aracılığıyla, ayrılık ıslah edilmiş ve birleşme gerçekleşmiştir. Bu, birleşme yoluyla kötülüklerin, yani kişinin eylemleriyle neden olduğu bozuklukların da ıslah edilmesi olarak kabul edilir.

Bununla, “Ey İsrail, Tanrın Efendine dön” diye yazılanları yorumlayabiliriz. “Tanrın Efendine dön” ne anlama gelir? Bilindiği gibi “Efendi” ZA olarak adlandırılır ki bu merhamet niteliğidir, yani veren demektir. “Tanrın” yargıdır, yani üzerinde Tzimtzum bulunan alma arzusu olan Malhut’tur ve “ihsan etmek için” denilen Masah [perde] ıslah edilmedikçe alma arzusunu kullanmanın yasak olduğuna dair bir yargıdır.

İsrail’in günahı Malhut’un “veren” olarak adlandırılan ZA’dan uzaklaşmasına neden olduğundan ve tüm günahlar sadece kendisi için alma arzusundan kaynaklandığından, Malhut üzerinde bir yargı olduğu ortaya çıkar. Bu nedenle, Malhut’un ZA’ya yaklaşması ölçüsünde tövbe etmeliyiz ki buna “form eşitliği” ve Dvekut [bütünleşme] denir.

Başka bir deyişle, ZA nasıl veriyorsa, Malhut da tövbe etmekle, böyle bir ıslahı elde edecektir, bundan böyle tüm eylemlerin ZA gibi Rahamim [merhamet] olarak adlandırılan ihsan etmek için olacağını söylediğimizde, tövbenin, ıslahtan önce “yargı niteliği” olarak adlandırılan Malhut’un, ıslahtan sonra ZA gibi Rahamim [merhamet] olmasına neden olduğu sonucu çıkar.

Bununla, “Dön, ey İsrail” ifadesini, bir kişinin etmesi gereken tövbenin, yargı niteliği olan “Tanrın” olarak adlandırılan Malhut’u, merhamet olan “Efendi” haline getirmek olduğu şeklinde yorumlayabiliriz. Bu birleşme, kötülüklerin neden olduğu, Yaradan ve Şehina arasında uzaklık yaratan tüm bozuklukları ıslah eder. Sonuç olarak, bu birleşme sayesinde tüm kötülüklerin kefareti ödenmiş olur.

Yukarıdakilere göre, sorduğumuz soruyu yorumlamalıyız: Suçların kefareti neden ZA ve Malhut adı verilen iki dünyanın birleşmesine bağlıdır? Yukarıda söylendiği gibi, tövbe ederek, “Efendi sizin Tanrınız olacak” ölçüsünde, yani Malhut ve ZA arasında birleşmeye, yani form eşitliğine neden olarak, kötülükler yoluyla gerçekleşen bozukluk -ki bu kötülükler alma arzusuyla yapılarak Malhut ve ZA arasında ayrılığa neden olmuştur- ıslah edilecektir.

Herkesin yaptığı kötülüklerle ruhunun kökünde, Malhut’ta ayrılığa neden olduğunu, gerçekleşen bu ayrılığın Keduşa’yı Klipot’a indirdiği anlamına geldiğini söyleyen bilgelerimizin sözlerine inanmamız gerektiğinden, ıslah olup tövbe ederek ve bundan böyle her şeyin ihsan etmek için olacağını ve kendisi için almayacağını söylemesiyle, kişi, kökünde bozulmaya sebep olan şeyin Keduşa ile yeniden bağlanmasına, yani ZA gibi bir verici haline gelmesine neden olur. Dolayısıyla, kötülükler yüzünden bolluktan uzaklaşılmıştır, zira alan ile veren arasında, yani ZA ile Malhut arasında bir ayrılık vardır ve artık yeniden birleşmişlerdir.

Bu, şu sözlerin anlamıdır: “Arzu ve birlik ifşa olduğunda, iki dünya, ZON, birbirine bağlanır ve bir araya getirilir. Biri ZA’dır, hazineyi açar ve ihsan eder, diğeri Malhut’tur, bolluğu toplar ve içinde biriktirir. Ve sonra, ‘İşte krallar toplandı’.” Bunun anlamı şudur: Veren ve alan arasındaki birlik, tövbe yoluyla sağlandıktan sonra, alanın, ihsan etmek üzere her şeyi alması için, verenin, form eşitliği yoluyla alana verebileceği sonucu çıkar.

Yukarıdakilere göre, sorduğumuz soruyu anlayabiliriz: Neden her zaman bağlı değiller, ancak yargıların hüküm sürdüğü zamanlar vardır? Bunun nedeni, kötülükler varken, kötülüklerin ayrılığa neden olması ve doğal olarak yargıların olmasıdır. Yargılar, kişinin kendisi için alma arzusu üzerinde bir yargı olduğu için, bolluğun, form eşitsizliği nedeniyle orada parlayamayacağı anlamına gelir, dolayısıyla aşağıda kötülük olduğunda, bu Malhut’un kökünde, yukarıda form eşitsizliğine neden olur.

Buradan yargıların hükmettiği sonucu çıkar. Yani, sadece kötülüklerden kaynaklanan ve kendisi için alma arzusu olan Sitra Ahra [diğer taraf] hükmeder. Başka bir deyişle, kendisi için alma arzusuna bağlananların kötülükleri, Sitra Ahra’ya güç eklenmesine neden olur. Yani, tıpkı ihsan etmeye bağlandığımızda, yukarıdaki kökte, ihsan etme arzusunun gücünün eklenmesine, bunun da birleşmeye, yani form eşitliğine neden olması gibi, bunun tersi de geçerlidir: Kendisi için alma arzusuna bağlandığında, kontrol etme gücünü Klipot alır.

O zaman yargılar hükmeder sözlerinin anlamı budur. Bu durumda bolluk aşağıya uzanmaz, zira tüm bolluk Sitra Ahra’ya gidecektir, çünkü Keduşa’nın Malhut’u ZA ile arasındaki ayrılık ve uzaklık nedeniyle alamaz. Bu, kralların beraber olmadıkları anlamına gelir. Yani, “bağ” olarak adlandırılan form eşitliği olduğunda, “birlikte geçip giderler”, yani kötülükler geçip gitmiş ve kefaret ödenmiştir.

“Gördüklerinde şaşırdılar, dehşete kapıldılar ve telaşlandılar, çünkü tüm davacılar susturuldu ve dünyadan uzaklaştırıldılar ve hüküm süremez oldular” sözlerinin anlamı budur. Buradan, bir kişinin yaptığı her şeyin, ruhunun kökünde, daha iyi ya da daha kötü olmasına neden olduğu sonucu çıkar.

Bununla Neila [kapanış] duasında yazılanları yorumlayabiliriz: “Sen günahkârlara el uzatırsın ve Senin sağın geri dönenleri karşılamak için uzanır.” Ayrıca bilgelerimiz, “Elini uzatan herkese verilir” demişlerdir. Normalde herkes elini kapatır ve bir ödül alacağını görmedikçe, diğerine vermek istemez, ancak bu durumda elini uzatır. Başka bir deyişle, kişi ödülü almak için elini açar. Bu nedenle diğer kişi de elini açar ve diğerine verir. Fakat bir ödül olmaksızın elini bu şekilde uzatan kişi elini kapatır ve karşısındakine hiçbir şey veremez.

Bu nedenle, çalışmadan yani bir kişinin yukarıdan almak istediği şeyden yani Yaradan’ın kişinin “eller” denilen Kelim’ine [kaplarına] ihsan edeceği şeyden bahsettiğimizde, aşağıdaki eylemdeki düzen, kişinin her ne şekilde yaparsa yapsın, bunun yukarıda, ruhunun kökünde uyanmasıdır.

Bu nedenle, eğer bir kişi elini uzatırsa, yani elini açar ve kapatmaz, ancak yukarıda ihsan etmek isterse, sonuçta ruhunun kökünde, Malhut, “form eşitliği” olarak adlandırılan bir verici olarak kabul edilir. O zaman ona verilir, çünkü artık “krallar toplandı, birlikte geçip gittiler” denilen bir form eşitliği vardır. Başka bir deyişle, bolluk Malhut’a ve ondan da ZA ve Malhut olan kralların birleşmesine neden olanlara dökülür.

Bu yüzden “Elini uzatan herkese verilir” demişlerdir, çünkü kişi yukarıda, kendi kökünde birleşmeye neden olmuştur. Dolayısıyla, eğer bir kişi yukarıdan kendisine bir şey verilmesini istiyorsa, özünde ihsan etme kaplarını uyandırmalıdır.

Ancak bazen kişi elini uzatmak ve verici olmak ister ama bunu yapamaz. Bedeni bunu kabul etmez. O zaman ne yapabilir? Tek yolu duadır. Yine de Yaradan’ın eksikliğini gidermesi, yani ihsan etmek için çalışabilmesi için birçok kez dua ettiğini, ancak Yaradan’ın sanki onu gözetmiyormuş gibi ona cevap vermediğini görür.

Dolayısıyla, bir kez daha nasıl dua edebilir? Kendisine hiçbir şekilde ilgi gösterilmediğini görmüştür. Bu düşünceler onu duadan uzaklaştırır. O halde, kişi bu düşüncelerin aklını karıştırdığı bir duruma geldiğinde ne yapmalıdır?

Yanıt, Baal HaSulam’ın dediği gibi, kişinin “Ve öyle ki, onlar seslenmeden önce, Ben yanıt vereceğim; onlar konuşurken, Ben işiteceğim” şeklinde yazılı olana inanması gerektiğidir. Bunun, bir kişinin şimdi dua etmeye gelmiş olmasının, eksik olduğunu görmesini sağladığım için olduğuna ve Yaradan’ın eksikliğini gidermesi için dua etmeye gelmesi gerektiğine inanması gerektiği anlamına geldiğini söyledi.

Demek ki, kişi önce kendisinin başladığını düşünmemelidir. Aksine, ona dua etme arzusu vererek Yaradan başlatmıştır. Dolayısıyla, kişi eksikliği için dua ettiğinde, duanın cevabını göremeyerek Yaradan’ın kendisini gözetmediğini söyleyemez. Aksine, başlayan Yaradan’dır.

Buna “Ben ilkim ve Ben sonum” denir. Yani, “Seninle teması ben başlattım” ve kişi bundan uyanmalıdır. Ancak, kişi çalışmayı tamamlamaz. Aksine, şöyle yazılmıştır: “Efendi benim için bitirecek.” Bununla, “Sen günahkârlara el uzatırsın” diye yorumlamalıyız. Bu demektir ki, Yaradan eli, yani günahkârlara eksiklikleri için dua etme gücünü verir, kişi değil. Ayrıca, kişi, duasına Yaradan’ın yardım edeceğine güvenmeli ve pes etmemelidir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,093