e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Baal HaSulam’ın Kehaneti

[bir el yazmasından]

Ve savaş günlerinde, korkunç katliam günlerinde, bütün gece dua edip acı acı ağlıyordum. Ve işte, şafak sökerken, sanki dünyadaki bütün insanlar zihnimin gözünün önünde bir grup halinde toplanmış gibi görünüyordu. Ve aralarında bir adam kılıcını başlarının üzerinde tutmuş, başlarına vuruyordu. Başlar yukarı doğru yükseldi ve cesetleri büyük bir havzaya düşerek bir kemik denizine dönüştü.

Ve bir ses bana seslendi: “Ben, bütün dünyayı büyük bir merhametle yöneten Efendiyim, Tanrıyım. Elini uzat ve kılıcı tut, çünkü şimdi sana güç ve kudret verdim.” Sonra Tanrı’nın ruhu beni giydirdi, kılıcı tuttum ve o adam anında yok oldu. Onun yerine baktığımda, o gitmişti ve kılıç benim elimdeydi, kendi hâkimiyetimdeydi.

Ve Efendi bana şöyle dedi: “Kendi ülkenden güzel topraklara, kutsal ataların toprağına git, orada seni büyük bir bilge yapacağım ve ülkenin tüm bilgeleri senin tarafından kutsanacak, zira Ben insanlığın acılarını kalıcı kurtuluşla iyileştirmek için, seni tüm bu nesilde erdemli bir bilge olarak seçtim. Bu kılıcı eline al ve onu bütün kalbinle ve ruhunla koru, çünkü bu Benimle senin aranda bir işarettir, bütün bu iyi şeyler senin aracılığınla gerçekleşecek, çünkü şimdiye kadar bu kılıcı verecek senin gibi sadık bir adamım yoktu. Bu nedenle zalimler yaptıklarını yaptılar ama bundan sonra kılıcımı senin elinde gören her sabotajcı derhal yok olacak ve topraklardan kökü kazınacak.”

Ve benimle konuşana bakmaktan korktuğum için yüzümü sakladım. Ve bana basit bir demir kılıç gibi görünen, korkunç bir yok edici olan kılıç, ellerimde, parlaklığı tüm dünya için ışık, memnuniyet, huzur ve güven dolu kutsal Şadai isminin ışıltılı harflerine dönüştü. Ve kendi kendime şöyle dedim: “Dünyanın bütün sakinlerine bu kılıcın saflığından bir damla bağışlayayım, zira o zaman bu topraklarda Efendi’nin hoşluğunun olduğunu bilecekler.”

Gözlerimi kaldırdım ve işte, Efendi başımda durdu ve bana şöyle dedi: “Ben atalarının Tanrısı olan Efendi’yim. Gözlerini, Benim önümde durduğun yerden kaldır ve yokluktan varlığa, yukarıdan aşağıya birlikte yarattığım gerçekliğin tamamını, gerçekliğin ortaya çıkışındaki yaratılışlarından, sürekli evrimleşerek tamamlanmalarına kadar, ellerimin eserine yakışır şekilde yüceltilmek için gör.

O zaman muhteşem yaratılışı ve onun içindeki her şeyi, yeryüzünde yaşayanların hepsinin tadını aldığı zevki ve hazzı gördüm ve sevindim. Ve Efendime minnettar oldum.

Sonra Efendi’ye şöyle dedim: “Sana titreyerek ve korkuyla hizmet edeceğiz ve Senin adın için sonsuza dek minnettar olacağız, çünkü Senden ne bir kötülük ne de bir iyilik gelir ama baştan sona önümüze uzun bir mutluluk silsilesi vardır. Kendileri için hazırladığın Senin dünyanda memnuniyet, güzellik ve bolluk içinde yürüyenlere ne mutlu! Senin aşağıda ve yukarıdaki bütün eylemlerinde hiçbir aldatıcılık ve engel yoktur.” Ve ben harikulade bir bilgelikle ve hepsinin üstünde O’nun mutlak özel İlahi Takdirinin bilgeliğiyle doluydum. Ve böylece birçok gün boyunca yani yüz seksen gün boyunca, her gün bilgelik kazandım.

O günlerde Efendi’ye şöyle dua etmeyi düşündüm: “Bakın, benden öncekilerin hepsinden daha çok bilgelikle doldum ve dünyada bilmediğim hiçbir şey yok. Ama yine de Efendi’nin peygamberlerinin ve bilgelerinin sözlerinin tek kelimesini anlamıyorum. Ayrıca kutsal isimlerin de çoğunu anlamıyorum. Ve düşündüm ki, Efendi bana bilgeler ve yaratılanlar arasında bir örnek olacak kadar bilgelik ve bilgi vaat etti ama yine de onların sözlerini anlamıyorum.”

Ve ben seslenmeden önce, Yaradan yanıma geldi ve şöyle dedi: “Ama bak, senin bilgeliğin ve edinimin, şu ana kadar dünyada yaşamış olan tüm bilgelerin çok üzerindedir. Benden sana vermediğim ne istedin? Seninkinden daha aşağı bir dereceden söylendiğini kesin olarak bildiğin kehanet sözlerini anlamak için neden kendine eziyet ediyorsun? Onların sözlerini, onlar gibi anlayasın diye seni kendi derecenden aşağı indirmemi ister miydin?”

Sessizdim, sevinçliydim ve hiçbir cevap vermedim. Daha sonra Efendi’ye sordum: “Şu ana kadar bedenimin sebatına dair bir şey duymadım; Bana gelen tüm iyilikler ve kaderler yalnızca maneviyattandır ve hepsi oraya yöneliktir. Ya bir hastalık ya da bedensel bir zarar aklımı karıştırırsa ve Senin önünde günah işlersem? Beni huzurundan kovar ve tüm bu bereketi kaybeder misin yoksa beni cezalandırır mısın?

Ve Efendi bana büyük ve azametli Adıyla, ebedi tahtında sonsuza dek merhametini üzerimden hiç eksik etmeyeceğine dair yemin etti. Günah işlesem de işlemesem de, O’nun merhameti ve kutsallığı benden asla ayrılmayacaktır. Ve duydum ve sevindim. (Çünkü sen amacına çoktan ulaştın, Ben de senin bütün günahlarını bağışladım ve bu merhameti gösterdim).

Ve tüm bu günlerden sonra, Efendi tarafından seçilmiş olduğum tüm vaatleri ve kaderleri dikkatle dinledim, ancak bunlarda ne tatmin buldum ne de bu dünyanın sakinleriyle konuşup onları Tanrı’nın bana söylediği gibi, O’nun isteğine yönlendirecek sözleri buldum. Ben doymuşken, övgüler yağdırırken ve o zavallılarla alay edercesine neşeyle yürürken, kibirli, Efendi’ye ve O’nun yarattıklarına iftira atan insanların arasında dolaşamazdım.

Meseleler beni kalbimin derinliklerine kadar etkiledi ve ne olursa olsun, yüce derecemden aşağıya düşsem bile, bana kehanet ve bilgelik bilgisini ve edinimini vermesi, dünyanın kimsesiz insanlarına yardım edecek, onları benimle aynı bilgelik ve memnuniyet derecesine yükseltecek sözler vermesi için Efendi’ye yürekten dua etmem gerektiğine karar verdim. Ruhumu üzmemem gerektiğini bildiğim halde, kendimi tutamadım ve dua ederek kalbimi döktüm.

Sabah gözlerimi kaldırdım ve cennet Sakini’nin bana ve sözlerime güldüğünü gördüm. Bana şöyle dedi: “Ne görüyorsun?”, ben de “İki kişinin mücadele ettiğini görüyorum; biri bilge, mükemmel ve güçlü, diğeri küçük ve aptal, yeni doğmuş bir çocuk gibi. Ve diğeri yani zayıf, küçük ve tatsız olan, güçlü ve mükemmel olanı yeniyor.” dedim. Ve Yaradan bana şöyle dedi: “Bu küçüğün kaderinde büyüklük var.”

Ve küçük olan ağzını açtı ve bana yeterince anlamadığım bazı sözler söyledi, yine de Efendi’nin bana yanıt verdiğini ve Efendi’nin bütün peygamberleri ve bilgeleri arasında bana yol gösterdiğini anlayana dek, bütün gerçek peygamberler arasında bulunan bilgelik ve kehanet hazinelerinin hepsini onlarda hissettim.

Sonra Efendi bana, “Kalk ve doğuya bak” dedi. Gözlerimi kaldırdım ve o küçüğün bir anda yükseldiğini ve eskisi gibi haz ve akıldan yoksun olmasına rağmen, kendisini ve seviyesini büyük olanın seviyesine eşitlediğini gördüm. Ve şaşkına dönmüştüm.

Daha sonra Efendi benimle konuştu ve şöyle dedi: “Sağ tarafına yat.” Ben de yere uzandım. Ve bana “Ne görüyorsun?” diye sordu. Ben de dedim ki, “ Yükselen ve alçalan birçok halk ve ulus görüyorum ve yüzleri deforme olmuş insanlar.” O zaman Efendi bana şöyle dedi: “Eğer tüm bu ulusları şekillendirebilirsen ve onlara yaşam ruhu üfleyebilirsen, seni, atalarınıza vereceğime yemin ettiğim topraklara getireceğim ve tüm hedeflerim senin aracılığınla gerçekleşmiş olacak.”

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,089