e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada Yaradan’ın Adının “Yasa ve Emir” Olması Ne Anlama Gelir?

Çalışmada Yaradan’ın Adının “Yasa ve Emir” Olması Ne Anlama Gelir?

Makale No. 30, 1990

Zohar şöyle der (BeHukotai, Madde 16-18), “Malhut’a ‘yasa’ denir. Tora’nın hükümleri onun içinde yer alır. ‘Benim emirlerime uyacaksın’. ZA olan bir emir, Malhut olan bu tüzüğe tutunur. Böylece üst ve alt birleşir, yani Malhut’taki tüzükler ZA’daki emirlerin içindedir. Ve bu kutsal ismin kuralıdır, zira ‘yasa ve emir’ Yaradan’ın ismidir. “Ve onları yap. “Zaten ‘yürü’ ve ‘yerine getir’ dediğine göre, neden ‘yap’ da dedi?” diye sorar. Tora’nın Mitzvot’unu [emirlerini/iyi işlerini] yerine getiren ve O’nun yollarında yürüyen kişinin, sanki O’nu yukarıda yaratmış gibi olduğu cevabını verir. Yaradan, ‘sanki Beni yaratmış gibi’ dedi. Ve bunu onlar belirlediler. Bu nedenle, ‘Ve onları yapın’, ZA ve Malhut olan bir yasa ve emir olarak.”

“Tora’nın Mitzvotlarını yerine getiren ve O’nun yollarında yürüyen kişi, sanki O’nu yaratmış gibidir” dediğinde ne anlama geldiğini anlamalıyız. Ayrıca “Tora’nın Mitzvotlarını yerine getiren” ile “ve O’nun yollarında yürüyen” ifadeleri arasındaki farkı da anlamalıyız, çünkü bunlar iki şeymiş gibi görünüyor. Yani, kişi Tora’nın Mitzvot’larını yerine getirmesine rağmen, O’nun yollarında yürümezse, Yaradan’ı yarattığı söylenmez. Öyleyse, “ve O’nun yollarında yürür” ifadesinin anlamı nedir?

Ayrıca ne yazıldığını da anlamalıyız (Madde 19), “Benzer şekilde, Rabbi Şimon, ‘Ve Davut O’na bir isim verdi’ dedi. Ama bunu O’nun için Davut mu yaptı? ‘Aksine, Davut Tora yollarında ilerlediği ve Tora’nın Mitzvotlarını yerine getirdiği için, sanki gerçekten orada bir isim yapmış gibidir’ diye cevap verir. Bu nedenle, ‘Ve onları yapın’ denmiştir. Yani, bunları yapmaya, kutsal ismi olması gerektiği gibi düzeltmeye çalışırsanız, yukarıdaki tüm bu kutsamalar sizde düzgün bir şekilde ıslah edilecektir.”

Şunu da sormalıyız: Davut’un Yaradan için bir isim yapması ne anlama geliyor? Bu ismi kimin için yaptı? Yaradan’ın yaratılan varlıklar arasında O’nun için iyi bir isim yapacak birine ihtiyacı var mı ki, Yaradan iyi bir isme sahip olunca O’na saygı duysunlar? Bu, kişinin kendisi gibi bir başka kişiye saygı duyabildiği yaratılanlara yakışır, ancak Yaradan’ın yaratılanlar arasında iyi bir isme sahip olmaya ihtiyacı olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Ayrıca, kişi Tora yolunda yürüdüğünde ve Tora’nın emirlerini yerine getirdiğinde, Yaradan’ın iyi bir isme nasıl sahip olduğunu da anlamalıyız.

Tüm bunları anlamak için öncelikle yaratılış konusunu, yani Yaradan’ın yaratılışı hangi amaçla yarattığını ortaya koymalıyız. Bunun cevabı şudur: O’nun arzusunun yarattıklarına iyilik yapmak olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Yaradan, yaratılışa haz ve zevk veren “Veren ” adını almıştır; yaratılışa “alan” denir ve alanın eksik olması gerekir; aksi takdirde alması mümkün değildir. Bu nedenle, haz ve zevk alma arzusuna “eksiklik” denir.

Yaradan’da hiçbir eksiklik yoktur, çünkü Yaradan mükemmel bir şekilde tamamdır. Bu nedenle, O yaratmadan önce var olmayan bir şey yaratıldığında bu eksiklikten sonra yaratılışa “yokluktan var oluş” denir. Ve Yaradan’da hiçbir eksiklik olmadığından, kişi eksiklik hissettiğinde, zaten Yaradan’la form eşitsizliği içindedir. Kişinin eksikliği giderildiğinde, artık eksik olmadığı için bir ölçüde eşitliğe sahip olsa da, Yaradan veren iken kişi alan olduğu için, bu form eşitsizliği ile Yaradan’dan ayrı düştüğü için, form eşitliği olmadığı sonucuna varılır.

Bunu ıslah etmek için, yani “yaratılan varlık” olarak adlandırılan ve eksik olan bir kişinin eşitliğe sahip olabilmesi için, bütünlük içinde olması, yani Yaradan’dan bolluğu alması gerekir. Kişi Yaradan’dan aldığında, bir kez daha form eşitsizliği içinde olur ve o zaman “ihsan etmek için almak” denilen bu ıslah yapılır. Bu demektir ki, doğası gereği, keyif alabileceği bir şeyden alma arzusu ve özlemi olmasına rağmen, Yaradan’a hoşnutluk ihsan etmek istemediği sürece, bu hazzın üstesinden gelir ve almak istemez.

Kişinin Yaradan’ın zevk aldığını söyleyebileceği her türlü haz, yani O’nun yarattıklarına iyilik yapmak olan düşünce ve arzusunu yerine getirmesi, başka bir deyişle Yaradan’dan aldığımız zaman O’nun zevk aldığını söyleyebileceğimiz tüm hazlar, yalnızca bu şekilde alınır. Dolayısıyla, kişi Yaratıcısı’na hoşnutluk getirmek olan bu dereceye ulaştığında, O’ndan haz ve zevk alarak O’nu hoşnut edebilir.

Böylece, şimdi iki açıdan form eşitliğine sahip olmuş oluruz: 1) Kişi Yaradan’dan haz ve zevk aldığı için artık daha aşağıda olanda bir eksiklik yoktur. 2) Artık Yaradan gibi ihsan eder. Yani, şimdi haz aldığı gerçeği kendi yararı için değil, sadece Yaradan’ın rızası içindir. Ama kendi iyiliği için, her türlü hazdan vazgeçmeye isteklidir. Buradan şu sonuç çıkar ki, şimdi iki şey bir aradadır -yaratılışın ıslahı ve yaratılışın amacı.

Buna Zivug de Hakaa [vurarak birleşme] denir, burada Hakaa [vurarak] ile bir birleşme meydana gelir. Maneviyatta Hakaa, birinin reddettiği her şeyi diğerinin istediği, birbiriyle çelişen iki şey anlamına gelir. Başka bir deyişle, Yaradan alttakinin haz ve zevk almasını ister, yani alttakine ihsan etmek ister; alttaki de form eşitliği yani üsttekine ihsan etmek ister.

Bu da onların ihtilaf içinde oldukları anlamına gelir. Yine de bu sayede birleşmeye varırlar. Başka bir deyişle, her biri bir diğerinin görüşünü alır, yani üstteki alttakinin almasını ister. Alttaki ise ancak aldığı her şeyin yalnızca üstteki istediği için olduğunu bildiği ölçüde alır. Dolayısıyla kişi şimdi üsttekinin istediği gibi alır ve onun istediği gibi verir ve burada bir ayrılık söz konusu değildir. Aksine, şimdi her ikisi de aynı görüştedir.

Yaratılanın ihsan etme kaplarına sahip olmasıyla, onlarda haz ve zevk alır ve o zaman Yaradan’ın adının İyilik Yapan İyi olduğu herkes için açıktır. Haz ve zevk açığa çıkmadan önce, O’na “Tozun içindeki Şehina [Kutsallık]” denir, bu da herkesin dünyada acı çektiği anlamına gelir çünkü haz ve zevki almaya uygun Kelim [kaplar] yoktur.

Bu nedenle, aşağı olanlar Yaradan’ın dünyayı İyilik Yapan İyi olarak yönettiğine inanmalıdır, bu yüzden Yaradan’ın adı, İyilik Yapan İyi, ifşa edilmemiştir. Ancak aşağıda olanlar ihsan etme kaplarını aldıklarında, Yaradan’ın adı, İyilik Yapan İyi, ifşa edilebilir.

Ama burada en zor soru gelir: Kişi bu Kelim’i nasıl alabilir? Doğası gereği, kişi bunun tamamen tersidir, çünkü insan yalnızca alma kaplarıyla doğar, yani kişi kendisine fayda sağlamadığı sürece hiçbir şey yapamaz. O halde nasıl olur da doğasına aykırı bir şeyi yapabilir, yani kendi yararı için hiçbir şey almadan ihsan edebilir?

Bilgelerimiz bu konuda Yaradan’ın şöyle dediğini söylerler: “Kötü eğilimi Ben yarattım; Tora’yı da bir şifa olarak yarattım.” Tora ve Mitzvot’u yerine getirme konusunda dikkat edilmesi gereken iki şey vardır: 1) Tora ve Mitzvot’un uygulanması, 2) niyet, yani Tora ve Mitzvot’u yerine getirirken ne istediği.

Kişinin Yaradan’dan istemesi gereken ödül, O’nun yollarında, yani Yaradan’ın yollarında yürümektir. Peki Yaradan’ın yolu nedir? O’nun yolunun yaratılanlara zevk ve haz vermek olduğunu söylemeliyiz. Ayrıca, kişinin tüm kaygısı Yaradan’a ihsan etmek, O’nun zevk almasını sağlamak ve kendi yararını değil, sadece Yaradan’ın yararını düşünmek olmalıdır, tıpkı yarattıklarına iyilik yapmak isteyen Yaradan gibi.

İnsan kendisi için alma doğasıyla doğduğundan, Yaradan yarattıklarını memnun etmek istediği için, alıcının bu konuda bir arzusu ve özlemi olması gerektiği bilinmektedir. Aksi takdirde, keyif almak mümkün değildir. Dolayısıyla, Yaradan yaratılanları eksikliklerini giderme özlemiyle yaratmıştır. Fakat yaratılanlar O’nun yollarında nasıl yürüyebilirler ki yaratılanlar Yaradan gibi ihsan etsinler, ki buna “O’nun niteliklerine tutunmak” denir?

Bunu ıslah etmek için Yaradan şöyle demiştir: “Kötü eğilimi Ben yarattım”, yani sadece kendisi için alma arzusunu, “Tora’yı da bir şifa olarak Ben yarattım.” Yani, Tora’nın erdemi sayesinde, kötülüğün üstesinden gelme gücünü elde edeceğiz ve sadece Yaradan’a haz vermek için çalışabileceğiz.

Bu nedenle, Tora ve Mitzvot’u yerine getirmek yeterli değildir. Aksine, kişi neden Tora ve Mitzvot’u yerine getirdiğini de amaç edinmelidir. Yani, Tora ve Mitzvot’u yerine getirdiği için Yaradan’dan kendisine vermesini istediği ödül nedir? Bu konuda birçok niyet vardır. Zohar’da bu konuda şöyle yazar: Bazıları Tora ve Mitzvot’u yerine getirmenin karşılığında bu dünyada ödül isterken, bazıları da öbür dünyada ödül ister. Ancak kişinin ihtiyacı olan asıl şey, kendisini Tora ve Mitzvot’u yerine getirmeye zorlayacak bir nedene sahip olmaktır ki bu da “O yüce ve hükmeden olduğu için “dir. Bu demektir ki, kişi Tora ve Mitzvot’la meşgul olur çünkü yüce bir Kral’a hizmet etmekten büyük bir zevk alır.

Bu, kişinin Tora ve Mitzvot’u yerine getirmesinin nedeninin, Yaradan’ın ona doğası gereği sahip olmadığı ihsan etme gücünü vermesi için olduğunu ima eder. Tora ve Mitzvot bunu edinmek için bir Segula’dır [çare/erdem/nitelik], “Kötü eğilimi Ben yarattım” diye yazıldığı gibi. Öyleyse, doğaya karşı gelebilmemiz için tavsiye nedir? Cevap, bunun için bize şifa olarak Tora’nın verilmesidir. Yani, Tora aracılığıyla ihsan etme gücünü edineceğiz. Buna göre, kişi Tora ve Mitzvot ile uğraşırken tek bir şeyi hedeflemelidir: O’nun yolunda yürümeyi. Yani, Yaradan’ın yolu ihsan etmek olduğu için, aynı şekilde insan da çalışmasının karşılığında Yaradan’ın kendisine bu gücü vermesini ister.

Bununla, Zohar’ın “Tora’nın Mitzvot’unu yerine getiren ve O’nun yolunda yürüyen kişi” sözleri hakkında sorduğumuz soruyu yorumlamalıyız. Kişi zaten Tora’nın emirlerini yerine getirdiğine göre, “O’nun yollarında yürür” demesi bize ne katar diye sormuştuk. Yukarıda anlatılanlara göre, Tora’nın Mitzvot’larını yerine getirmek yeterli değildir; kişi aynı zamanda Tora’nın Mitzvot’larını yerine getirmenin karşılığında ödül almayı da amaçlamalıdır. Peki ne tür bir ödül ister? Yaradan’ın yolunda yürüyebilmeyi. Nasıl ki Yaradan’ın yolu yaratılanlara ihsan etmek ve böylece yaratılanların zevk almasını sağlamaksa, aynı şekilde insan da Yaradan’ına hoşnutluk ihsan etme arzusu ve özlemi duymak ve Yaradan’dan yaptığı çalışma için kendisini ödüllendirmesini istemek ister. Bu, kişinin çalıştığı ve çalışma sırasında maaşını ne zaman alacağına baktığı maddesel hayatta olduğu gibi olmalıdır. Aynı şekilde, Yaradan’ın Tora ve Mitzvot’unu yerine getirme çalışmasında da, kişi emeğinin karşılığını alacağı zamanı, yani ihsan etme kaplarıyla ödüllendirileceği zamanı dört gözle beklemelidir.

Yukarıdakilere göre, Zohar’ın “Ve Davut O’na bir isim verdi” ayetiyle ilgili söyledikleri hakkında sorduğumuz soruyu yorumlayabiliriz. Davut Tora’nın yollarında ilerlediği için, sanki orada gerçekten çalışmış gibi olduğunu söyler. Bu yüzden kutsal ismi doğru bir şekilde ıslah etmek için “Ve onları yap” denmiştir. Yaradan’ın Kendisi için yaratılan varlıklarla birlikte bir isim koyması gerekir mi diye sormuştuk? Bu durum bir kişi için uygundur. Bir insanla ilgili olarak, iyi bir isme sahip olmak istediğini söyleyebilirsiniz, ancak yaratılanlarla ilgili olarak Yaradan söz konusu olduğunda değil. Bir kümese giren bir kişinin horozlar arasında iyi bir isme sahip olmak istediği söylenebilir mi ki böylece önemi nedeniyle ona saygı duysunlar? Bu durum Yaradan ve yaratılanlar için daha da geçerlidir. Yaratılanların Yaradan’a kıyasla ne gibi bir değeri vardır ki, Yaradan’ın Kendisine saygı duymaları için iyi bir isme sahip olmak istediğini söyleyebilelim? Dolayısıyla, “Ve Davut O’na bir isim verdi” cümlesinin anlamı, insanın Tora yolunda yürüyerek Yaradan’a iyi bir isim vermesi gerektiği anlamına mı gelir?

Ancak Yaradan yaratılanlara zevk ve haz vermek istediğinden, yaratılanlar Yaradan’ın kendilerine bolluk vermesinden zevk alırlarsa, o zaman yaratılanlar O’na iyi bir isim verirler, yani Yaradan’ın iyi ve iyilik yapan olduğunu söylerler. Bu, Yaradan’ın yaratılanlardan alacağı ismin, O’nun iyi ve iyilik yapan olduğu anlamına gelir, O’nun bu isme ihtiyacı yoktur ki yaratılanlar O’na bununla saygı duysunlar. Aksine, Yaradan onların bu ismi hissetmelerini ister, yani bu isim Yaradan için değildir, zira O’nun bu isme daha ziyade yaratılanlar için ihtiyacı vardır. Yani, Yaradan yaratılanların Kendisini bu şekilde algılamasını ister. Başka bir deyişle, bu onların hayatlarından zevk aldıklarının bir işaretidir ve bunun kanıtı da Yaradan’ın İyilik Yapan İyi olarak adlandırıldığını söylemeleridir.

Bu nedenle, insan ile diğer yaratılan varlıklar arasında bir fark vardır. İnsan ödüllendirilmek için bir isme sahip olmak ister. Onun ödülü şunlardır: 1) Yaratılan varlıklar kendisine başkalarına iyilik yaptığı için saygı duyarlar, 2) Bazen kişi bir sonraki dünyada bir ödül karşılığında başkalarına iyilik yapar.

Ancak Yaradan’ın kendisine verilmesini istediği isim, İyilik Yapan İyi, yaratılanların iyiliği içindir. Yani, yaratılanlar O’na İyilik Yapan İyi dediğinde, yaratılanlar O’ndan zevk almaktadır. Aksi takdirde O’na İyilik Yapan İyi demezlerdi.

Bununla birlikte, yaratılışın ıslahı açısından bakıldığında, yaratılanların zevk ve haz aldıklarında Dvekut’a [bütünleşmeye] sahip olmaları için, kişinin her şeyi ihsan etmek üzere alması gerekir. Ancak insan doğası gereği sadece alma arzusuyla doğduğu için, bize Tora ve Mitzvot verildi, bu sayede kendimiz için alma arzusunun kontrolünden çıkabilir ve her şeyi ihsan etmek için yapabiliriz.

“Çünkü Davut Tora’nın yollarında yürüdü” sözünün anlamı budur, yani Tora aracılığıyla kendini ıslah etti ve ihsan etme kaplarıyla ödüllendirildi. Bu kaplara yukarıdan bolluk akar ve kişi İyilik Yapan İyi ile ödüllendirilir, yani o zaman Yaradan’ın gerçek ismini -İyilik Yapan İyi- edinir çünkü iyiliği Tora’nın yollarıyla kendini ıslah ederek almıştır. “Ve Davut O’na bir isim verdi” ifadesinin anlamı budur, yani Davut Yaradan’ın İyilik Yapan İyi ismini edinmekle ödüllendirilmiştir.

Bununla birlikte, “Yasa Malhut’tur, emir ZA’dır” dediği şeyle ilgili olarak, bu kutsal ismin kuralıdır, zira “yasa ve emir” Yaradan’ın adıdır. “Ve onları yap “ın anlamı budur. Bunu anlamalıyız, çünkü yasanın Malhut olarak kabul edildiğini ve emirlerin de ZA olarak kabul edildiğini söyler. Dolayısıyla, bunlar iki ayrı isimdir, o halde nasıl olur da yasa ve emirlerin Yaradan’ın ismi olduğunu söyler? Onlar iki isimdir! ZA’ya “Yaradan” denir ve Malhut’a da Şehina [Kutsallık] denir. Dolayısıyla, “Yasa ve emir Yaradan’ın adıdır” demesi ne anlama gelir?

Kli [kap] olmadan ışık olmadığı bilinmektedir. Yani, yaratılışın amacı, O’nun yarattıklarına iyilik yapmak, yaratılanlarda haz alma arzusu yaratmıştır. Bu arzu Malhut olarak adlandırılır, On Sefirot Çalışması’nda (Bölüm 2, Cevap 39) yazdığı gibi, “Ona Malhut denir çünkü ondan bir kararlılık ve mutlak kontrolün rehberliği yayılır”, krallık korkusu gibi. Buradan Yaradan’ın yaratılan varlıklara vermek istediği bolluğun Malhut olarak adlandırıldığı ve Sefira Malhut’un her bir derecede ışığı alan Kli olduğu sonucu çıkar.

Baal HaSulam genel olarak ışığın “Yaradan” olarak adlandırıldığını ve ışığı alan Kli’nin de Malhut veya Şehina olarak adlandırıldığını söylemiştir. Bu Kli’ye Şehina denir çünkü ışık Kli’nin içinde yaşar. Zohar’ın “O Şohen [yaşayan]; o Şehina [içinde yaşanılan yer]” demesinin anlamının bu olduğunu, yani ikisinin tek bir şey olduğunu söyledi: ışık ve Kli.

Bununla birlikte, ışık ve Kli arasında, veren ve alan arasında form eşitsizliği vardır ve form eşitsizliğine “ayrılık” denir. Tüm yaratılanlar Malhut’tan yayıldığından ve Malhut’a tüm ruhların toplamı olan “İsrail meclisi” denildiğinden, Malhut’un yaratılanlar için bolluk alabilmesi için, Malhut’un ışıkla form eşitliği içinde olacak şekilde birleşmesi gerekir.

Bu nedenle, bize Yaradan’la form eşitliği sağlayabileceğimiz Tora ve Mitzvot verildi. Yani, Tora ve Mitzvot ile meşgul olan ve bu şekilde niyet eden herkes, her şeyi Yaradan’a memnuniyet ihsan etme niyetiyle yapma arzusu ve özlemini alır, yani Yaradan yaratılanlara ihsan ettikçe, yaratılanlar da Yaradan’a ihsan etmek ister, ve bununla her biri ruhunun kökünü ıslah eder, ki bu Malhut’tur, ihsan etmek için çalışmaya “birleşme” yani ışık ve Kli’yi form eşitliği içinde birleştirmek denir, o zaman bolluk yani zevk ve haz yaratılanlara akar.

Yukarıdakilere göre, sorduğumuz şeyi yorumlamalıyız: Zohar neden kanun ve emirlerin Yaradan’ın ismi olduğunu söyler? Sonuçta, bunlar iki isimdir, ZA ve Malhut, yani “yasa” ve “emir”. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi, “emir” olarak adlandırılan ZA, açığa çıkan ışıktır. Bu bolluktur. Malhut, ihsan etmek için her şeyi alması gereken alıcıdır. Buna “yasa” denir, yani insan kendisi için alma arzusuyla ve akıl ve mantıkla doğduğunu görmesine rağmen ve yapmak istediği her şeyi aklıyla tartması gerekirken, burada, Yaradan’ın çalışmasında, ona aklının ona söylediklerine bakmaması gerektiği söylenir. Aksine, bunu mantık ötesi bir yasa olarak kabul etmelidir.

Dolayısıyla, kişi doğası gereği alma arzusuyla yaratılmış olsa da, “O nasıl merhametliyse, sen de öyle merhametlisin” diye yazıldığı gibi, insanın Yaradan’ın niteliklerine tutunması gerektiğini söyleyen bilgelerimizin sözlerine inanmalıdır. Tora ve Mitzvot’u bir yasa olarak kabul ederek, her ne kadar mantık ötesi olsa da, yani beden onu anlamasa da, mantık ötesi inanç sayesinde kişi form eşitliğine ulaşabilir.

Demek ki, ihsan etmek amacıyla Tora ve Mitzvot ile meşgul olan herkes, bunu yaparak, ışık ve bolluk anlamına gelen “emir” olarak adlandırılan ZA’yı, ışığı alması gereken Kli olan Malhut ile birleştirir, böylece onun niyeti de ışık gibi ihsan etmek olur. Buna “Yaradan ve O’nun Şehinası’nın birleşmesi” denir. O zaman, “Bir” ismi yapılır, yani iki isim, HaVaYaH anlamına gelen “emir” olarak adlandırılan ZA ve Malhut olarak adlandırılan O’nun İsmi bir olur.

Buna göre, “Tora’nın Mitzvot’unu yerine getiren ve O’nun yollarında yürüyen kişi, sanki O’nu yukarıda yaratmış gibidir. Yaradan, ‘sanki Beni yaratmış gibi’ dedi. Ve bunu onlar belirledi. Bu nedenle, ‘Ve onları yapın’, ZA ve Malhut olan bir yasa ve emir olarak.” Bu demektir ki, kişi Tora’nın Mitzvotlarını yerine getirerek ve O’nun yollarında yürüyerek, ruhunun kökünde, yukarıdaki Malhut’un ZA gibi ihsan etmek için çalışmasına neden olur. Buna “birleşme” denir. “Ve onları yap” ifadesinin anlamı, “yasa” ve “emir” olarak adlandırılan ZA ve Malhut’un bu birleşmesini gerçekleştirme niyetidir. Ve buna da “Yaradan ve Şehina’nın birleşmesi” denir. Bu, yaratılan varlıkların yapması gereken çalışmadır.

Sonuç olarak anlam şudur ki, iki isim oldukları için, yaratılanlar bu birleşmeyi gerçekleştirmelidirler, böylece bir olurlar. Tüm yaratılanlar kendi bütünlüklerine ulaştıklarında, yani hepsi ruhlarının kökünde ıslah olduklarında, “O gün Efendi birdir ve O’nun adı Bir’dir” ayeti gerçekleşecektir. “Ve onları yapın” diye yazılı olan çalışma budur.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,088