e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada “Sırtımı Göreceksiniz, Ama Yüzüm Görünmeyecek” Ne Demektir?

Çalışmada “Sırtımı Göreceksiniz, Ama Yüzüm Görünmeyecek” Ne Demektir?

Makale No. 43, 1991

Bilinmektedir ki, O’nun yarattıklarına iyilik yapmak olan yaratılış amacına ulaşmak için çalışma düzeni şu iki şekildedir:

1) Mantık ötesi inanç demek olan “aklın” tarzı, “mantığa karşı” denilen bir tavırdır. Yani bir şeyin yapılmaya değer olup olmadığını kişinin aklı belirler. Kişinin mantığına karşı gelemeyeceği kuralına göre, bundan şu sonuç çıkar ki, akıl bunun değerli olduğunu anlamasa bile, kişi Yaradan’a hizmet etmeyi üstlenir. Ve bununla birlikte, kişi Yaradan’a nasıl hizmet edeceğimizi bizim için belirleyen bilgelere inanmayı üstlenir.

Onlar akla göre değil, Tora’nın kurallarına göre hareket etmemiz gerektiğini söylemişlerdir ve buna “akıl” denir.

2) “Kalp” yani alma arzusunun tavrı ve kişi bu arzuya karşı çalışmalıdır, yani ihsan etme arzusunu edinmek için çalışmalı ve bir şeyler yapmalıdır. Buna “kalp” denir.

İnsan doğası gereği kendisi için alma arzusuyla doğduğundan, ihsan etmek için çalışmak istediğinde, ona alma arzusunun kötü olduğu gösterilir. Ancak, alma arzusunun kendisini ne kadar kontrol ettiğini yani onun ne kadar kötü olduğunu ve kişinin kendi başına onun kontrolünden çıkamayacağı noktaya kadar bizi kontrol ettiğini hemen görmemelidir.

Eğer kişi içindeki kötülüğün gücünü ve bu kötülük yüzünden Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu görseydi, şöyle derdi: “İçimdeki kötülüğün kontrolü diğer insanlardan daha güçlü, peki onu nasıl yenebilirim? Boş yere çaba harcıyorum çünkü hepsi boşa gidecek, çünkü alma arzusunun kontrolünden çıkmanın bir yolunu göremiyorum ve alma arzusu tümüyle kötüdür, yani Dvekut’a [bütünleşme] ve form eşitliğine ulaşmanın önündeki tek engeldir. Bu nedenle, bu mücadeleden kaçmak benim için daha iyidir.

Ama kötülük bir anda gösterilmediği ancak yavaş yavaş, kişiye bir yükseliş verilerek gösterildiği için, yükseliş sırasında Yaradan’a yakın olduğunu hissettiği ve artık Yaradan’ın kendisine yardım etmesine ihtiyaç duymadığı için artık kötülüğü olmadığını düşünür çünkü sonsuza kadar bu akışta kalacağını düşünür, zira artık her şeyin saçmalık olduğunu ve önemli olanın Yaradan’a yaklaşmak olduğunu görür, ancak kişi tüm kalbiyle dua edebilmek için içindeki tüm kötülüğü görmelidir, çünkü ancak o zaman tam bir Kli’ye, yani gerçek bir eksikliğe sahip olur, bu nedenle yukarıdan bir düşüş alır. Başka bir deyişle, ona alma arzusunda bulunan ve üzerine düşünmediği kötülükten biraz daha gösterilir. Bu tekrar tekrar devam eder ve her seferinde ona biraz daha fazla kötülük gösterilir. Kişi bu mücadeleden kaçmazsa, kötülüğünün dibine ulaştığında, Yaradan ona gerekli yardımı verir ve bu yardım kişiyi içindeki kötülüğün kontrolünden kurtarmak için ona gelir. O zaman, kişi “ikinci doğa” olarak adlandırılan ihsan etme arzusuyla ödüllendirilir ve ardından “Gözlerin Tora’da açılmasını” alır.

Dolayısıyla, çalışmanın düzeni kişinin kendi görüşüne göre nasıl olması gerektiğini düşündüğü gibi değildir. Aksine, Yaradan’ın farklı bir düzeni vardır. Bu konuda şöyle denmelidir: “Çünkü Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz, sizin yollarınız Benim yollarım değildir” (Yeşaya 55). Başka bir deyişle, kişi dünyanın düzeninin, bir kişinin bir bilim veya meslek öğrenmesi ve uzmanlık alanını tam olarak kavrayana kadar her gün daha fazla ilerlemesi ve anlaması olduğunu anlar. Bu nedenle, kişi öğrenirken aldığı şekliyle çalışmaya bir kez alıştığında, bu, üzerinde çalışmamız gereken tek şeyin uygulama olduğu anlamına gelir. Başka bir deyişle, kişiye inancı üstlenmesi, Yaradan’a inanması ve bizim için Tora ve Mitzvot’u [emirleri/iyi işleri] yerine getirme yolunu belirleyen bilgelere inanması öğretilir ve kişinin Tora ve Mitzvot ile meşgul olurken hatırlaması gereken tek şey, Musa ve onu takip eden bilgeler aracılığıyla bize emretmiş olan Yaradan’ın Mitzvot’unu yerine getirdiği ve bununla bu dünyada ve öteki dünyada ödüllendirileceğimizdir. İnsanın Tora ve Mitzvot’ta çalışmaya başlama şekli budur.

Buna “uygulamada çalışma” denir, yani kişi Tora ve Mitzvot’u yerine getirirken Yaradan’ın emrini yerine getirdiğini hatırlamalıdır. Buna “genel halkın çalışması” denir. Buna aynı zamanda “cansız Keduşa [kutsallık]” da denir.

Sonrasında, kişi uygulamada çalışmaya alıştığında ve bunu memnuniyetle yerine getirdiğinde, Yaradan’ın Mitzvot’unu yerine getirmekle ödüllendirildiği için, artık niyetten bahsedebiliriz. Ancak, kişi Tora ve Mitzvot’u genel halk gibi, yani uygulamada yerine getirmeden önce, o kişiyle niyet hakkında konuşamayız. Maimonides’in dediği gibi, Lişma [O’nun rızası için] olarak adlandırılan niyet, herhangi bir kişiye açıklanmaz. Aksine, “Bilgi edinene ve çokça bilgelik kazanana kadar, bu sır onlara yavaş yavaş gösterilir.”

Bu, genel olarak “cansız Keduşa” olarak adlandırılan İsrail’in, inancın onlar için “Saran Işık” olarak parladığı ve bundan dolayı kişinin Tora ve Mitzvot’u uygulamada yerine getirebileceği anlamına gelir. Ancak, Tora ve Mitzvot’u halen genel halk gibi bile yerine getirmeyen kişilerle niyet hakkında konuşmak kesinlikle mümkün değildir.

Buna karşılık, genel halk açısından iyi durumda olan, ancak aynı zamanda niyet meselesi olduğuna dair içsel bir dürtü hissedenler, Lişma adı verilen, tüm işleri Yaradan’ın rızası için yapma meselesi olduğunu duyduklarından, kalplerinde Yaradan’ın rızası için Tora ve Mitzvot’la meşgul olan insanlar arasında olma arzusu uyanır.

“Yaradan’ın rızası için” ile ilgili birkaç yorum vardır. 1) Kişi Tora ve Mitzvot’u Yaradan’ın rızası için yerine getirir, yani Tora ve Mitzvot’u saygı veya para için değil, sadece Yaradan Musa aracılığıyla Mitzvot’unu yerine getirmemizi emrettiği için yerine getirir. Bu yüzden yerine getiririz, saygı ya da para için değil. Buna “Yaradan’ın rızası için” yani Yaradan bize Tora ve Mitzvot’u yerine getirmemizi emrettiği için denir.

Ancak kişi bunun karşılığında Yaradan’ın kendisini ödüllendirmesini ister, bilgelerimizin şöyle dediği gibi, “Çalışmanızın karşılığında ev sahibinizin sizi ödüllendireceğine güvenebilirsiniz” (Avot, Bölüm 2:21).

“Yaradan’ın rızası için” hususunda ikinci bir anlam daha vardır. Kişiyi Tora ve Mitzvot’u yerine getirmeye mecbur eden sebep kendi çıkarı değildir, Yaradan’ın önemi ve yüceliği onu Tora ve Mitzvot’la meşgul olmaya zorlamaktadır. Başka bir deyişle, kişinin Tora ve Mitzvot ile meşgul olmak istemesinin nedeni Kral’a hizmet etmek ve O’nun emirlerini yerine getirmektir.

İlk “Yaradan’ın rızası için” tavrında açıkladığımız üzere, kişinin Tora ve Mitzvot’u yerine getirmesinin sebebi Yaradan’ın onu ödüllendireceğine dair arzusudur, zira Tora ve Mitzvot’u insanlar için yerine getirmiyor, Tora ve Mitzvot’ta yaptıklarını Yaradan’dan başka kimse bilmesin diye gizlice çalışıyor, dolayısıyla Yaradan’ın onu ödüllendirmesini istiyordur. Sonuç olarak, sebep, kendi menfaatidir.

Ancak kişi sadece Kral’ın yüceliğinden dolayı çalışmak istediğinde, buna “Yaradan’ın rızası için” denir, yani bu ödülün niyeti Yaradan’a hizmet etmektir. Bu, Sulam’da (“Zohar Kitabı’na Giriş,” Madde 191) yazıldığı gibidir, “Kişi Yaradan’dan korkmalıdır (bu yüzden Tora ve Mitzvot’u yerine getirir) çünkü O yücedir ve her şeye hükmeder.”

Bu nedenle, kişi ödül almak için değil de niyeti Yaradan için çalışmak olduğunda, yani Yaradan’ın yüceliği onu Tora ve Mitzvot’u yerine getirmeye zorladığında, buna Lişma denir. Demek ki, Tora ve Mitzvot’u yerine getirmesinin sebebi ödül değil, Yaradan’ın yüceliğidir. Bu nedenle şunu sormalıyız: Eğer kişi bir ödül için çalışmıyorsa, “Çalışmanızın karşılığında sizi ödüllendirmesi için ev sahibinize güvenebilirsiniz” demeleri ne anlama gelir?

Bunu, ödül almak için çalışmayanların, ihsan etmek için çalışmak istedikleri şeklinde yorumlamalıyız. Ancak beden buna karşı çıkar ve kendileri için alma arzusunun üstesinden gelemezler. Yine de bunu arzularlar ve herhangi bir ödül olmaksızın çalışabilmelerine yardımcı olması için Yaradan’a dua ederler. O zaman, Yaradan dualarını duyar ve onlara “ihsan etme arzusu” adı verilen ikinci bir doğayı verir ve onların ödülü, sadece Yaradan’ın rızası için çalışmakla ödüllendirilmeleridir.

Ancak şunu bilmeliyiz ki, kişi tam olarak ihsan etmek için çalışmaya başladığında, bu dereceye ulaşmak istediğinde, bu doğasına aykırı olduğundan ve kişi buna kendi başına gelemeyeceğinden, ancak eksiklik olmadan doyum olmayacağına dair bir kural olduğundan, Yaradan ona ihsan etme arzusunu vermelidir, çünkü “eksiklik” olarak adlandırılan bir kabın olmadığı yerde bir şeyi doldurmak imkânsızdır ve ihsan etme eylemlerini gerçekleştirememekten kaynaklanan eksiklik de kişinin kendi elinde olmadığından, kişinin ihsan etmek için çalışması gerektiğine dair bu his, kişinin “Hangi amaçla ihsan etme eylemlerini gerçekleştirmek istiyorum?” diye sormasına neden olur. ” Dolayısıyla, kişi öncelikle ihsan etme arzusu olmadığında eksik olduğunu yani form eşitsizliği nedeniyle Yaradan’dan ayrıldığını hissetmelidir. Ne var ki, kişi bunu da hissedemez, daha ziyade bu yani kendisi için alma arzusunda var olan kötülük hissini, bununla Yaradan’dan ayrı düştüğünü, bunu da anlayamaz zira “İhsan etmek için her şeyi yapmaktan ne elde edeceksin?” diye sorar. İşte bu sorularla, ihsan etmek için her şeyi yapma arzusunu ve ihtiyacını kaybeder.

Böylece, kişi Lo Lişma’yı [O’nun rızası için değil] öğrendiğinde bile Tora’da parlayan ışık sayesinde, bu ışık kişiye eksikliği ve ihsan etme arzusunu edinme ihtiyacını hissetme yeteneği verir. Bununla birlikte, kişiye alma arzusundaki tüm kötülük gösterilmez, ancak her seferinde az miktarda gösterilir. Kişi her düşüşten sonra, ayrı düştüğünü ve çalışma arzusu olmadığını gördüğünde, kendisine bir yükseliş verilir. Ve her yükselişten sonra, kendisine tüm kötülükler gösterilinceye kadar bir düşüş daha alır. Sonrasında, tam bir eksikliğe sahip olduğunda, yukarıdan ihsan etme arzusunu alır. Ancak çalışmanın ortasında, kişi bir düşüş yaşadığında, mücadeleden kaçmak ister. Bu duruma Ahoraim [arka/sırt] denir, yani çalışmada çektiği inanç onun için parlamaz ve anlar ki Yaradan ona anlayacağı şekilde davranmalıdır, ancak Yaradan, çalışmadaki düzenin bir kişinin öğrendiği her mesleğe benzer olması gerektiğini ve her gün ilerlediğini düşünen kişinin istediğini değil, Kendi istediğini yapar. Oysa burada kişi her gün gerilediğini yani her gün bir Ahoraim koşulunda olduğunu görür. Ancak gerçek şu ki, Yaradan ona Kendi düşündüğü gibi davranmaktadır, kişinin düşündüğü gibi değil.

Buna göre, çalışmanın düzeninin insanın bakış açısının tam tersi olduğunu görürüz, çünkü insan her seferinde derecesinde bir yükseliş yaşayarak, hedefin tamamlanmasına ulaşacağını anlar, ancak Yaradan bunun tam tersini düşünür – çünkü eğer kişi yükseliş durumunda kalırsa, kendini tamamlanmış olarak görecektir. Öyle ki, kendi çalışmasında herhangi bir eksiklik görmeyecek ve o zaman cansız koşulunda kalacaktır. Kişi, alma arzusundan dolayı içindeki kötülüğün, kendisini Tora ve Mitzvot ile meşgul olmaktan alıkoyduğunu görmeyeceği için, kötü olduğunu hissetmeyecek ve Ahoraim’in ne olduğunu, yani Tora ve Mitzvot’un parlamamasının ne anlama geldiğini bilmeyecektir. Aksine, Yaradan’a hizmet ettiği ve O’nun emirlerine uyduğu için her zaman mutlu olacaktır. Yukarıdan fazlalık verilmemesine dair bir kural vardır, yani kişi özü kaçırdığını hissetmediğinde, ona daha fazlasını vermek yasaktır.

Bir kişi hayatın gerekliliklerinden yoksun olduğunda, yani “Yaradan’la Dvekut” olarak adlandırılan, “tam inanç” denilen yaşam nefesinden yoksun olduğunda, ona fazlalıkların, yani kişinin ihtiyacı olduğunu hissetmediği ve onsuz yaşayamayacağı şeylerin verilmesi gerektiği söylenemez. Maneviyatta buna “fazlalıklar” denir. Yani, kişi o olmadan hayatının değersiz olacağı noktaya kadar çok ihtiyaç duyduğu bir şeyi Yaradan’dan istediğinde, buna “gereklilik” ve “gerçek bir arzu” yani tatmin edilmeye değer bir eksiklik denir. Ancak kişinin arzusu o kadar da büyük değilse, bu “gereğinden fazla” olarak kabul edilir.

Bu nedenle, kişi Tora ve Mitzvot’tan uygulamada tatmin olduğunda, kurtuluşa o kadar da muhtaç olmadığı için, kendisine daha büyük bir derece verilmesi gerektiği söylenemez. Buradan şu sonuç çıkar ki, kişi tam bir alçaklık içinde olduğunu hissetmedikçe, kutsallık basamaklarını tırmanamaz. Buna “Ahoraim koşulu” denir. Dolayısıyla, kişi Ahoraim koşulundayken, “yukarıdan yardım alma arzusu” olarak adlandırılan bir Kli [kap] alabilir. Ve yukarıdan gelen yardıma “ruh” denir, çünkü Zohar’da “Arınmak için gelene yardım edilir” diye yazılmıştır. “Neyle?” diye sorar ve cevap “kutsal bir ruhla” olur.

Kişi her yardım istediğinde, ruhunda NRNHY’ı edinmekle ödüllendirilene kadar daha büyük bir derece alır.

Bununla sorduğumuz şu soruyu yorumlamalıyız: “Ve sırtımı göreceksiniz ama yüzüm görünmeyecek” nedir? “Ve göreceksiniz” diye yorumlamalıyız. Bu demektir ki, eğer kişi “görmekle”, yani Tora’da yani Yaradan’ın isimleri olan Tora’da gözlerinin açılmasıyla ödüllendirilmek istiyorsa, kişi yükseliş sırasında, Tora ve Mitzvot’un kendisi için parladığını ve ona doyum verdiğini gördüğünde ve her seferinde daha yüksek bir dereceye sahip olmak istediğinde bununla ödüllendirilemez, bu tıpkı kişinin bir mesleği veya bir bilimi öğrendiğinde istediği şeyi elde etmede her seferinde ekleme yaptığını gördüğü maddesel konularda olduğu gibidir. Dolayısıyla kişi her zaman Panim [yüz/ön] olarak adlandırılan yükseliştedir.

Maneviyatta ise durum tam tersidir. Özellikle Ahoraim koşulundan, aydınlatmayan koşullardan, yani özellikle düşüşlerden, kişinin içinde her seferinde daha fazla kötülük yani alma arzusundaki kötülüğün ölçüsü, bu kötülüğün kişiyi yaratıldığı hedefe ulaşmaktan nasıl alıkoyduğu ortaya çıkar. Bu böyledir çünkü kişi gerçek eksikliği hissettiği bir koşulda olmadığı sürece Yaradan’dan yardım alamaz. Bundan çıkan sonuç şudur ki, kişi gerilediğini gördüğünde Yaradan’ın kendisine bakmadığını söyleyemez. Aksine, kişinin hissettiği bu Ahoraim yukarıdan gelir. Demek ki, Yaradan ona alma arzusundaki kötülüğü göstererek yardım etmiştir.

Dolayısıyla kişi ilerlemektedir, ama kişinin kendi anlayışına göre değil, Yaradan’ın anlayışına göre, “Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değildir” diye yazıldığı gibi. Bu demektir ki, Yaradan ona öncelikle her seferinde alma arzusundaki kötülüğün ölçüsünü daha fazla hissettirerek yardım eder, çünkü yukarıda söylediğimiz gibi, ona tüm kötülüğü bir kerede ifşa etmek mümkün değildir, ancak her seferinde ona küçük bir miktar ifşa edilir, çünkü eğer kişi tüm kötülüğü bir kerede görürse, mücadeleden kaçacaktır. Bu nedenle, kötülüğün gerçek ölçüsünü görene kadar ona azar azar gösterilir. Bu durumda O’nun yardımına gerçekten ihtiyaç duyar ve o zaman ruhundaki NRNHY’ı genişletmekle ödüllendirilir.

“Ve sen Benim sırtımı göreceksin” diye yazılmış olanın anlamı budur. Kişi tam olarak Ahoraim’in koşulları aracılığıyla hedefle ödüllendirilebilir.

Bununla, “Efendi sevgisini size yöneltmedi, sayıca bütün halklardan üstün olduğunuz için sizi seçmedi, çünkü siz bütün halkların en küçüğüydünüz” (Yasanın Tekrarı 7:7) diye yazılanları yorumlayabiliriz.

Bunun bize ne öğretmek için geldiğini sormalıyız? İsrail halkının tüm uluslardan sayıca daha fazla olduğunu düşünen var mıdır ki, ayet bize Yaradan’ın bizi İsrail halkı tüm uluslardan sayıca daha fazla olduğu için seçtiği yanılgısına düşmeyelim diye mi geliyor? Bunun yerine, ister İsrail’den ister dünya uluslarından bahsedelim, çalışmadan bahsettiğimizde, Zohar’da yazıldığı gibi, “Her insan kendi içinde küçük bir dünyadır” şeklinde yorumlamalıyız.

Bu nedenle, bazen bir kişinin, içindeki İsrail’in niteliğinin, içindeki dünya uluslarının niteliğinden daha büyük olduğu bir koşulda olduğu yorumunu yapmalıyız. Başka bir deyişle, kişi yükseliş koşulundadır. Bu, Tora ve Mitzvot’ta tamamlandığını hissettiği zaman böyledir. Bu nedenle, kişi bununla Yaradan’ın sevgisiyle ödüllendirilebilir, zira bu, kişi doğru yolda yürüdüğünü hissettiğinde, kişinin görüşüne göre, genel halk tarzında çalıştığında ve bu nedenle Yaradan’ın onu sevmesi gerektiğini hissettiğinde mantıklıdır, buna şu cevap gelir: “Efendi sevgisini size yöneltmedi, sayıca herhangi bir halktan daha fazla olduğunuz için sizi seçmedi.”

Soru şudur: Yaradan’a bütünlük içinde hizmet ettiğini hisseden bir kişiyi Yaradan neden kayırmaz? Cevap yukarıda söylendiği gibidir, kişi Yaradan’ın sevgisiyle ödüllendirilmek için Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duymaz, zira uygulama açısından tam olduğunu, “cansız Keduşa” olduğunu hisseder.

Ancak ayet der ki, “tüm halkların en küçüğü olduğunuz için” sizi kayırıyorum. Başka bir deyişle, özellikle tüm halkların en azı olduğunuzu, dünya uluslarının tüm arzularının sizi yönettiğini ve içinizdeki İsrail’in bir ismi hak etmediğini hissettiğiniz ve içinizdeki kötülüğü gerçek ölçüsünde gördüğünüz bu koşulda, size yardım etmem için dua edersiniz. Ve şimdi gerçek bir ihtiyacınız olduğu için, ihsan etmek adına bir şey yapmaktan ne kadar uzak olduğunuzu hissettiğiniz için, işte o zaman size yardım etmek için doğru zaman gelir, zira o zaman fazlalıklar için değil, gereklilikler için istiyorsunuzdur.

Kişi yükseliş halindeyken, fazlalıklar dışında Yaradan’ın kendisine yardım etmesine ihtiyaç duymaz, çünkü şöyle yazılmıştır: “Efendi sevgisini size yöneltmedi, sayıca herhangi bir halktan daha fazla olduğunuz için sizi seçmedi,” çünkü o zaman gereklilikler için Bana ihtiyaç duymazsınız, zira durumunuz “sayıca herhangi bir halktan daha fazladır” ve içinizdeki kötülüğü uygulama olan genel halk niteliğinde yönettiğinizi hissedersiniz. Öyleyse Yaradan sizi neden istedi? Tam olarak “tüm halkların en azı” olduğunuz koşullardan, dünya ulusları, içinizdeki İsrail niteliğini yönettiğinde ve siz Bana tüm kalbinizle “Yardım et!” diye haykırdığınızda.

Ancak o zaman sizi severim ve ancak o zaman atalarınıza toprağın mirası konusunda verdiğim tüm sözleri tutabilirim, çünkü artık Benim kutsamamı alacak Kelim’e [kaplara], yani ihsan etme kaplarına sahipsiniz, çünkü kişi ihsan etme kaplarına sahip olduğunda, yukarıdan gelen kutsamayı alabilir.

Sonuç olarak, yukarıda anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere, kişi, düşüş sırasında kötü ona gelip onunla tartıştığında ve ona, “Görüyorsun ki çalışmada ilerlemiyorsun, bu yüzden sana ihsan etme çalışması olan bu yoldan kaçmanı ve genel halkın çalıştığı şekilde, yani sadece uygulamada çalışmanı tavsiye ediyorum” dediğinde etkilenmesine gerek yoktur. Bu seçim zamanıdır – üstesinden gelmek ve “Şimdi gerçeği, Yaradan’dan ne kadar uzak olduğumu ve sadece O’nun yardım edebileceğini görüyorum” demek ve “Çünkü Sen her ağzın duasını işitirsin” diye yazılana yani yardım edilmeye layık olmasa bile Yaradan’ın yine de yardım edeceğine inanmak. Bu nedenle, “Kesinlikle yukarıdan yardım alacağım, çünkü Yaradan’ın şimdi bana edeceği yardımın gerçekten “ölüyü diriltmek” olduğunu hissediyorum” der. Ancak kişi ödüllendirilmemişse, mücadeleden kaçar ve bu çalışmanın yetenekli olanlara ait olduğunu ama kendisinin buna uygun olmadığını söyler. Oysa bilgelerimiz bu konuda şöyle der: “Efendimizin yolları düzdür; erdemliler bu yollarda yürür, günahkârlar ise bu yollarda başarısız olur.” Bu yüzden sakın kaçmayın!

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,101