e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada “Eğitimsiz Birinin Kutsamasını Hafife Almayın” Nedir?

Çalışmada “Eğitimsiz Birinin Kutsamasını Hafife Almayın” Nedir?

Makale No. 24, 1989

Zohar (Nasso, Madde 10), “Eğitimsiz birinin kutsamasını hafife alma” der. Bu, “Gündüzleri, Efendi merhametini emredecektir” demektir. Megilla’da (s 15) o şöyle der: “Eğitimsiz birinin kutsamasını asla hafife alma.”

Bunun Yaradan çalışmasında bize ne öğretmek istediğini, yani tek bir kişinin içinde öğrendiğimizde, “eğitimsiz biri”nin ne anlama geldiğini anlamalıyız. İlk olarak, “eğitimsiz biri”nin genel olarak ne anlama geldiğini anlamamız gerekiyor.

Masehet Megilla’da (s 12b) Rav Kahana şöyle dedi: “Öyle anlaşılıyor ki, eğitimsiz biri önce atlar.” Bu demektir ki, “eğitimsiz biri”nin ne demek olduğu onun kınamasında söylenmiştir; kendini göstermeyi ve bilge görünmeyi seven basit bir kişidir. O halde, çalışmada “eğitimsiz birinin kutsamasını” nasıl yorumlamalıyız? Ayrıca, Zohar’ın ne dediğini anlamamız gerekir: “Eğitimsiz birinin kutsamasını hafife alma.” Bu, “Gündüzleri Efendi merhametini emredecektir” demektir. Eğitimsiz birinin kutsaması ile O’nun merhameti arasındaki bağlantı nedir?

İnsanın çalışmasının “üçüncü yazı gelip aralarında karar verene kadar birbirini inkâr eden iki yazı” olarak adlandırılan iki çizgide olduğu bilinmektedir. Bilgelerimizin dediği gibidir (Sota 47): “Sol daima uzağa iter ve sağ yakına çeker.”

Çalışmada, “sağ yakına çeker”i yorumlamalıyız.  Kişi çalışmada ilerlediğinde ve Yaradan’a yakınlaşma koşulunda olmak istediğinde ve kendisinde herhangi bir eksiklik görmek istemediği zamandır, zira şimdi Yaradan’a şarkılarla ve övgülerle meşgul olmak ister ve eğer kendisinde bir eksiklik görürse, Yaradan’a tüm kalbiyle teşekkür edemez çünkü eksiklikleri vardır ve Yaradan’ın eksikliklerini doldurmasını ister. Öyle anlaşılıyor ki, kişi şimdi Yaradan’ın eksikliklerini doldurması için dua ediyor. Bu nedenle, minnettarlığı zaten eksiktir. Yani, teşekkür etmenin ortasında, Yaradan’ın kendisine ihtiyacı olan her şeyi vermediğini iddia eder. Bu nedenle, bütünlükle meşgul olmak istediğinde, ki böylece Yaradan’a sunduğu şükranlar kalbin derinliklerinden olacaktır, kendisinde herhangi bir eksiklik görmemelidir.

Ancak, çalışmasının kusurlarla dolu olduğunu görüyorken, kişinin nasıl hiçbir eksiğinin olmadığını söyleyebildiğini ve bunun yerine Yaradan için çalıştığı için Yaradan’a şükredip O’nu övdüğünü anlamalıyız.  Tora ve çalışmada kendi eksikliğini görüyorken nasıl yalan söyleyebilir? Cevap şudur: kişi iç gözlem yapıp alçaklığını, beceri ve niteliklerde diğer insanlardan daha kötü olduğunu, görürken yine de Yaradan ona Tora ve Mitzvot’ta [emirler/iyi işlerde] bir şeyler yapması için bir düşünce ve arzu vermiştir ve bu hizmetin değersiz olduğunu bilir ve kendisinden daha önemli birçok insan olduğunu görür, yine de Yaradan onlara Keduşa [kutsallık] meselelerinde bir şeyler yapmaları için bir düşünce veya arzu vermemiştir ve kendisine ise bir düşünce ve arzu vermiştir. Bunun için kişi, Yaradan’a sanki maddesellikte bir servet elde etmiş gibi teşekkür eder. Maddesel şeyler, içlerinde hangi ruh halini verirdi?  Bu tasvirden sevinç ve mutluluk alır ve bu kendisine memnuniyet verir.

Bu, daha önce kulaklarının sağır olduğu şeyleri daha sonra duyacak kulaklara sahip olmasına neden olur. Şimdi, sevinç vasıtasıyla, tüm organları uyanık hale gelmiş ve her şeyi anlamış ve tefekkür etmiştir, çünkü Mitzva’nın [Mitzvot’un tekili] sevinci aracılığıyla ona gelen sevinç nedeniyle maddesellikte de şimdi tamamen farklı bir kişi olacaktır. Bütün bunlar ona Keduşa’daki meseleleri takdir ettiği için geldi.

Bununla birlikte, kişi Keduşa’nın önemini tüm gücüyle takdir etmesine rağmen, hala gerçek önem ölçüsü kadar önem vermeyi başarmadığına inanmalıdır, çünkü hiç kimse Keduşa’nın ne kadar önemli olduğunu değerlendiremez ve sadece yükselmiş olanlar, manevi bir meseleyi nasıl takdir edeceklerini bilirler.

Bilgelerimiz, maneviyata ne kadar önem atfedeceklerini biliyorlardı, bilgelerin şöyle dediği gibi (Berahot 7): “Rabbi Zira, ‘Öğrenmenin ödülü koşmaktadır’ dedi.” RAŞİ, bir bilgenin dersini dinlemeye koşan insanların ödülünün, esas olarak koşmanın ödülü olduğunu yorumladı, zira çoğu anlamamaktadır. MAHARŞA, “Bilge olanların öğrenmeye ihtiyacı yoktur, çünkü yasaları, söylendiği gibi, her halükârda ödüllerinin koşmak olduğunu zaten biliyorlar” diye yorumlar, yani koşmanın ödülüdür.

“Abaye, ‘Kallah‘ın [hac festivalinden önceki bir Şabat’ın] ödülü sıkmadadır’ dedi.” RAŞİ, “Hacdan önceki bir Şabat’ta, herkes hac yasalarını duymak için toplanır” yorumunu yaptı. Bunun anlamı, yasaları anlamayan insanlar olmasına rağmen, birbirlerine kenetlenmenin [sıkıştırılmanın] ödülüne sahiptirler. MAHARŞA da bu konuda şöyle der: “Eğer dinleyici bilge bir öğrenciyse ve buna ihtiyacı yoksa, sıkmanın ödülüne sahiptir.”

Buna göre, bilgelerimizin maneviyatın önemini nasıl takdir ettiklerini görebiliriz, zira onlar şöyle dediler: “İnsanlar bilgenin ne dediğini anlamasalar bile, bilgenin sözlerini duymaya koştukları için yine de ödülleri vardır.” Dahası, MAHARŞA’nın şöyle dediğini görüyoruz; kendileri bilge öğrenciler olan ve yasaları kendi başlarına bilenler bile, yine de bilgenin sözlerini dinlemeye gelirlerse, ödülleri vardır. Ve kesinlikle, ödül sadece çalışma için verilir.

Öyle anlaşılıyor ki, kişi Yaradan çalışmasıyla ödüllendirildiği için mutlu olmalıdır. Öğrenim yeri veya toplanma yerine gelse ve öğrenmese bile, yürümenin ödülüne sahiptir, yani bu Yaradan çalışması olarak tanımlanır. Bunun kanıtı, bu çalışmanın mükâfatının olmasıdır.

Buradan çıkan sonuç şu ki, kişi sağ çizgide yürüdüğünde ve şarkı söyleme ve Yaradan’ı övme işiyle meşgul olmak istediğinde, bütünlüğe sahip olduğunu görmelidir. Yani, kişi alçaklığını ve hiçbir şey anlamadığı halde nasıl Yaradan’ın ona en azından öğrenim yerine yürüme arzusu ve özlemi verdiğini takdir etmeli ve demelidir ki: “Yaradan’ın beni en azından bir hizmet için seçmesi servetimin önemini takdir edemem.” Maddesellikte bir servet kazanmış gibi, o zaman nasıl mutlu olacaksa, mutlu olmalıdır. Bu sevinç kişiye Yaradan’a, O’nun iyi olduğuna ve iyilik yaptığına inanma gücü verir.

Fakat kişi daha önce vermiş olduğu emek sayesinde maneviyatta ne kadar kazandığını hesaplamaya ve ilerlememiş olduğunu görmeye başladığında, gördüğü şey edinimine göre doğru olmasına rağmen, bu koşulda, Keduşa’dan [kutsallıktan] ayrılır çünkü bu durumda, O’nun İlahi Takdiri’ne iftira atmaktadır ve Yaradan’ın rehberliğinin İyi ve İyilik Yapan şeklinde olduğunu söyleyemez.

O halde, bununla kişi Keduşa’dan daha çok uzaklaşır. Yani, eksik olduğunu gördüğü ölçüde ve tüm yoksun olduklarını görür ve Yaradan’a birkaç kez dua ettiği ancak Yaradan’ın yakarışı için kendisine hiçbir şey vermediğini gördüğü ölçüde, “Her ağzın duasını duyarsın” inancını derhal lekelemektedir.

Öyle anlaşılıyor ki, bu durumda, kişi şimdi gerçeğin yolunda yürüdüğünü söyler ve bütünlüğe sahip bir kişi olduğu konusunda kendini kandırmak istememektedir ve yürüdüğü yolun doğru olduğundan emindir. Ancak, kişi kendisine yol açamaz, bilgelerimizin bizim için hazırladığı yolu kabul etmelidir.

Bu gibi konular hakkında, Baal HaSulam, (“Bizi Seçtin”de) “Ve bizi tüm dillerin arasından yükselttin.” dediğimiz hakkında sordu. Oysa dünyada tek bir dil vardır, o da kötü eğilimin dilidir. Bu nedenle, “Ve bizi tüm dilden yükselttin” demeliydi. Çoğul biçimde “tüm diller”in anlamı nedir? Kutsal melekler ve saf olmayan melekler olduğunu söyledi. Yani, bazen, kötü eğilim, bizi kışkırtan ve bundan hiçbir şey kazanmayacağımız için Tora ve Mitzvot’la meşgul olmaya ihtiyacımız olmadığını söyleyen bir güç aracılığıyla iyi bir şey yapmamızı engeller. Bazen bize gelir ve şöyle der: “Bunu yapmamalısın; bu sadece Tora ve Mitzvot’la meşgul olmana engel olur.” Öyle anlaşılıyor ki, bize tam tersini, Tora ve Mitzvot’la meşgul olmamızı istediğini, söyler, bu nedenle bize yapmak, öğrenmek, düşünmek, vs. istediğimiz şeyleri yapmamamızı tavsiye eder.

Öyle anlaşılıyor ki, kişi “sağ çizgide” yürümesi gerektiğinde, kutsal melek ona gelir ve şöyle der, “Alçaklığına bak, Tora’dan ve inançtan nasıl yoksun olduğunu gör ve ayrıca Mitzvot’u yerine getirme konusunda da eksiksin.” Onu ölüler diyarına indirir ve onunla kutsal bir melek gibi konuşur.

Ve ne olur? Sonunda, kişi bir düşüş yaşar ve Keduşa’da hiçbir şey yapmayı düşünemez. Bu nedenle, kişi sağ çizgide yürümesi gerektiğinde, sağın bütünlüğüne itiraz eden herkese karşı savaşmalı ve Sitra Ahra’nın [diğer tarafın] kendisiyle kutsal bir melek gibi giyinmiş olarak konuştuğuna mantık üstü inanmalıdır.

Ancak, daha sonra kişi, “sol çizgi” adı verilen diğer tarafa geçmelidir ve burada büyük özen gerekir. Geçmişini, kusurlarla dolu olduğunu, gördüğünde kusurları için dua edebilme kabiliyetine hazır olmalıdır. Aksi takdirde, çalışmaya soldan başlamak yasaktır, Zohar’da yazıldığı gibi, “dua etmeden ve yalvarmadan elleri kaldırmak yasaktır.” “Elleri kaldırmak”, kişinin ellerine bakması anlamına gelir, yani elinde maneviyattan ne var, biraz ilerlemiş mi ilerlememiş mi.

Hemen dürüst bir dua etmeye ve yalvarmaya razı olması dışında, bakmak yasaktır. Aksi takdirde, umutsuzluğa, üzüntüye ve melankoliye düşecek ve mücadeleden kaçmak zorunda kalacaktır. Öyle anlaşılıyor ki, kişinin sol çizgiden dua için bir yer alması gerekirken, ki sol çizgiye geçmesinin tek nedeni budur, bu nedenle, eğer hemen bir dua edebileceğinden emin olamazsa sağ çizgide kalmalıdır ta ki bununla Yaradan’ın kendisine yardım etmesi için dua etme gücüne sahip olacağından emin olana kadar ve “Efendi her ağzın duasını işitir”e inanacaktır.

Aksi takdirde, bu yasaktır, çünkü o koşulda, kişi şükredemez ve ayrıca onu bu koşuldan kurtarması için Yaradan’a dua edemez. Kişi İlahi Takdir’e iftira atmaya başladığı bir durumda olduğunda, dua gücünü hemen kaybeder çünkü beden Yaradan’ın “her ağzın duasını duyduğuna” inanmaz. Öyle anlaşılıyor ki, her iki şekilde de eli boş kalıyor. Bu nedenle sağ çizgide kalmalı ve sol çizgiye girmemelidir.

Bu, bilgelerimizin “Aldığınız herhangi bir dönüş sadece sağdan olmalıdır.” diye söylediklerinin (Yoma 16) anlamıdır. “Herhangi bir”in anlamı “genellikle”dir. Yani, genel olarak, kişi sağ çizgide yürümelidir. Sol çizgide yürümeye ancak eksiklikleri için dua edebileceğinden emin olduğunda izin verilir. Aksi takdirde, buna hazır olduğunu hissedene kadar sağda kalmalıdır.

Bu nedenle, eğer hatalı olduğuna dair düşünceler onun içinde kendi iradesi dışında uyanmışsa ve düşünceleri ona “Sen pissin! Keduşa meseleleriyle uğraşmaktan nasıl utanmıyorsun?!” derken kişi Tora’nın sözlerini nasıl söyler ve Yaradan’a nasıl dua edebilir. Bu konuda, kişi der (demelidir) ki şöyle yazılmıştır: “Ben, onların Tuma’a’larının (kirliliklerinin) ortasında onlarla birlikte yaşayan Efendi’yim.” Yani, olabilecek en düşük alçaklıkta olmama rağmen, yine de yazılanlara, Yaradan’ın en aşağı seviyede bile yaşadığına inanıyorum.

Ancak, bilgelerimizin “Her kim gururlu ise, Yaradan der ki ‘Ben ve o aynı yerde yaşayamayız.'” dediği gibi O, gururlular arasında değildir. Bu nedenle, kişi kendini bütün hissettiğinde, sağ çizgiye göre, alçaklığını takdir ettiği zaman yine de Yaradan’ın ona Keduşa’ya biraz tutunma verdiğini söylediğinde ve kişinin edinmesi gereken Keduşa ile karşılaştırıldığında bu “biraz”, “eğitimsiz kişi” olarak adlandırılır.

Fakat eğer kişi alçaklığına göre, “Bunun için Yaradan’a teşekkür ediyor ve O’nu övüyorum” derse, bu konuda “Ben onların Tuma’a’sının ortasında onlarla birlikte yaşayan Efendi’yim.” diye yazılan söylenebilir. Bundan mutlu olduğu zaman, “Şehina [İlahilik] sadece sevinçten dolayı mevcuttur” ile ödüllendirilebilir.

Öyle anlaşılıyor ki, bu alçaklık vasıtasıyla, yani Yaradan ona Keduşa’ya biraz tutunma verdiği için, eğer kişi bunu takdir edip sevinci sadece bundan alırsa, kutsallığın basamaklarını tırmanabilir. O zaman kişi, “Fakirleri tozdan kaldır”, “O yoksulları çöplükten kaldıracak” diyebilir. Yani, kişi alçaklığını, yetersiz olduğunu, yani fakir olduğunu hissettiğinde bilgelerimizin dediği gibidir (Nedarim 41): “Abaye, ‘Bizim geleneğimizde, fakir yoktur, bilgide hariç’ dedi.” Yani, “Fakir yoktur, bilgide hariç.” olması, atalarımızdan gelen bir gelenektir, bu, babamızdan miras kalmıştır.

Bu yüzden yetersiz olduğunu, yani fakir olduğunu söyler, zira Keduşa’ya dair hiçbir bilgisi yoktur – ona “fakir ve yetersiz” denir. Sonra, eğer Keduşa’ya herhangi bir tutunma varsa, fakir olmasına rağmen, “Fakirleri tozdan kaldırır” der. Yani, fakir olmasına rağmen, Yaradan kendisini yine de kaldırdığı için kişi bir dua eder. “Yoksulları çöplükten kaldırır.” Kişi yoksul olduğunu hissetmesine rağmen, Yaradan onu yine de yükseltmiştir ve bunun için kişi Yaradan’ı över. Eğer Keduşa’ya herhangi bir tutunma varsa, zaten Yaradan’ı övebilir ve O’na teşekkür edebiliriz.

Şu yazılanları yorumlayabiliriz (Mezmurlar 97): “Efendi’den memnun olun, siz erdemli olanlar ve O’nun kutsal adının hatırasına şükredin.” “Erdemli’nin, Yaradan’ın erdemli olduğunu söyleyen kişi olduğunu yorumlamalıyız, çünkü Keduşa’ya herhangi bir tutunmaya sahipse, kendisi kadar fakir ve yoksul olan birine maneviyata biraz tutunma verdiği için, derhal “Efendi erdemlidir” der. Onlara “erdemli” denir, şöyle yazıldığı gibi: “Erdemli kimdir? O, Yaratıcısını haklı çıkartandır.”

Maneviyata tutunmanın ölçüsü, bununla ilgili olarak “Bundan mutluyum” diyebilmesidir. Ayet, “Ve O’nun kutsal adının hatırasına şükranlar sunun” der, yani “O’nun kutsal adının hatırası” için, O’nun kutsallığını hatırladıkları gerçeği için, teşekkür eder ve överler. “O’nun kutsal adının hatırasına şükranlar sunun” sözlerinin anlamı budur. Yani, eğer Kutsal ismi sadece hatırlarlarsa, sadece bunun için bile Yaradan’a teşekkür ederler, yani sadece hatırlama üzerine hemen Yaradan’a teşekkür etmeye uyanırlar.

Ama gururu olan ve “İnsanların geri kalanı, ki onların beyni yoktur, herhangi bir akıl ve mantık olmadan Yaradan’ın hizmetkarları haline gelebilir, ancak beyinleri olan ve diğer insanlar kadar aptal olmayan benim gibi bir adam değil” diyen kişi şöyle der: “Eğer Yaradan O’nun için çalışmamı istiyorsa, bana karşı düşünceli olmalı ve bana Tora’nın ve duanın tadını vermelidir. Aksi takdirde, kendi anladığım şekilde hizmet edeceğim, Senin istediğin şekilde değil.”

Bununla ilgili şöyle yazılmıştır, “Efendi Kraldır, O gururda kıyafetlenir.” Yani, Yaradan böyle insanlara karşı bir gurur giysisi gibi davranır ve onlardan etkilenmez ve onlarda gururdan başka bir şey kalmaz. Bu yüzden şöyle yazılmıştır, “Efendi yüksektir ve alçak olan görecektir.” Alçaklığıyla, bir adam görebilir. Fakat yüksek olana, kendisini diğerlerinden daha yüksek gören kişiye “Ve uzaktan yüksek” denir, yani Keduşa’dan uzaklaşır.

“‘Eğitimsiz birinin kutsamasını hafife alma’ nedir?” diye sorduğumuzu şimdi anlayabiliriz. Bu demektir ki, kişi kendisinin eğitimsiz birisi olduğunu, Keduşa ile sadece hafif bir teması olduğunu hissettiğinde, ki o zaman, elde etmesi gereken bütünlüğe kıyasla “eğitimsiz biri” olarak kabul edilir, yine de Yaradan’ı kutsayıp ve O’na teşekkür ettiğinde, “Bunu hafife alma.” Aksine, kişi bunu bir servet elde etmiş gibi takdir etmeli ve gerçek bütünlüğü edinmiş gibi Yaradan’a şükredip O’nu kutsamalıdır.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,094