e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada Bir Kısım İfşa Etmek ve İki Kısım Gizlemek Nedir?

Çalışmada Bir Kısım İfşa Etmek ve İki Kısım Gizlemek Nedir?

Makale No. 26, 1991

Bu “bir kısmı ifşa etme” meselesini anlamalıyız. Bu, daha önce burada bir kısmın gizlendiği ve sonra birinin gelip, bir kısmı ifşa ettiği ancak iki kısmı gizlediği anlamına gelir. Böylece, şimdi onun ifşa ettiğinden önce olduğundan daha fazla gizlenmiş oldu. Bu demektir ki, o geldi ve şimdi öncekinden daha fazla gizledi. Bir kısmını ifşa etmeseydi daha iyi olmaz mıydı?

“Bir kısmını ifşa ettim, iki kısmını da gizledim” dediğinde, bize burada bir inceleme yeri olduğunu, ifşa ettiği şeyi incelememiz gerektiğini, çünkü meselenin herkese değil, sadece bilmesi gerekenlere ifşa edilmesi gerektiğini söylediği şeklinde yorumlamalıyız. Bu nedenle, bilmeye ihtiyacı olmayan insanlar, meseleleri anlamak için çaba sarf etmesin, kendilerini tamamlamak için bu bilgiden yoksun olduklarını hissedenler ise gizlediği meseleyi ifşa etmek için çaba sarf etsin diye iki kısmı gizlemek zorunda kalmıştır.

Bununla, insanın tamamlanmak için Tora ve Mitzvot [emirler/iyi işler] ile uğraşması demek olan ve insanın bunun için yaratıldığı çalışma konusunu yorumlamalıyız. Burada iki şeyi ayırt etmeliyiz:

1) Yaratılışın amacı. Yaratılışın amacı, yaratılanların Yaradan’dan haz ve zevk alacakları bir koşula gelmeleridir.

2) Yaratılışın ıslahı. Yaratılışın ıslahı, “form eşitliği” olarak adlandırılan Dvekut’u [bütünleşme] edinmektir, yani onların tüm eylemlerinin sadece Yaradan’ı hoşnut etmek için olmasıdır. Bu nedenle, bir ifşa söz konusu olduğunda ve kişi bunu ihsan etmek için alamadığında, onu lekelemiş olur. Bu nedenle, kişi ihsan etmek için onu alana kadar her şey gizlilik içinde olmalıdır.

Bu nedenle, “Bir kısmını ifşa ettim ve iki kısmını gizledim” dediğinde, bu, konuya ihtiyacı olmayanların çalışmak ve ifşa etmek için çaba göstermeyecekleri anlamına gelirken, ihtiyacı olanlara, “Bir kısmını ifşa ettim ve iki kısmını gizledim” dendiğinde, onlar ifşa ettiği kısmı edinene kadar çalışmaya isteklidirler, zira Yaradan onlara yardım eder. Kişi uyanışı aşağıdan verdiğinde, yukarıdan yardım alır.

Bundan, O’nun meseleyi onlara layık olanlara ifşa ettiği sonucu çıkar. Kim layıktır? Çaba gösterenler. Onlar için ifşa ettikleri kısım onlara ifşa edilir. Yani, yaratılışın ıslahı niteliğine sahip olmayanlar, O’nun yarattıklarına iyilik yapmak olan yaratılış amacından hiçbir şey alamazlar.

Bununla birlikte, bu bir kısmı ifşa etme ve iki kısmı gizleme meselesi, çalışmaya hazırlık sırasında da geçerlidir. Başka bir deyişle, kişi çalışmaya başlamak istediğinde, bu başlangıçta bile geçerlidir, zira yukarıdan ödüllendirilmiş olanlara, onlar için parlayan bazı ışıklar gösterilir ve onlar büyük bir şevk ve güçle çalışmaya başlarlar.

Bu böyledir çünkü onlar yukarıdan bir ifşa almışlardır ve bu dünyadaki yaşamda en önemli şeyin maddesellik değil, maneviyat olduğunu görmüşlerdir. Onlar çok yakında Kral’ın sarayına girmekle ödüllendirileceklerinden ve Yaradan’la Dvekut ve Tora’nın tatları ve sırları ile ödüllendirileceklerinden emin hissederler. Kişi tüm bunları kendisine yukarıdan ifşa edilen kısmın ifşası ile hisseder.

Ancak, bir süre sonra, yukarıda kişinin ihsan etme çalışmasına başladığı görüldüğünde, Yaradan’a yaklaşmak için kendi başına büyümesi ve aynı zamanda “karanlığın içinden gelen ışığın avantajını” ayırt etmesi amacıyla Keduşa’dan [kutsallık] uzak olmanın nasıl bir şey olduğunu hissetmesi amacıyla, kişi sonrasında “iki kısmı gizleme” koşuluna gelir.

Kişi, neden ilk başta ihsan etme çalışmasının nasıl bir şey olduğunu bilmezken, maneviyatın bir ifşa olarak onu aydınlattığını ve zihninde bu ifşadan sonra ilerlemesi ve ileri gitmesi gerektiğini anladığını açıklayamaz, ama sonunda artık ihsan etme çalışmasına başlamadan öncekinden daha kötü durumda olduğunu görür. Kişi bu koşullara yanıt veremez.

Ama cevap şudur ki, kişinin çalışmaya başlayabilmesi için, çalışmaya başlamadan önce içinde bulunduğu koşuldan çıkması amacıyla kendisine güç verecek olan ifşanın yukarıdan verilmesi gerekir. Buna “yukarıdan bir uyanış” denir. Sonrasında, bu ifşa ondan alınır, ki böylece artık aşağıdan bir uyanış sağlayabilsin.

ARI’nin Pesah gecesinde, Yaradan, İsrail halkını Mısır’dan kurtarmak zorunda kaldığında, yukarıdan bir uyanış şeklinde onların üzerinde büyük bir ışık belirdiğini söylemesinin anlamı budur. Bu nedenle, o zaman Haya’nın Mohin’i aydınlatılmıştı ve hepsi yukarıdan gelen uyanışın gücüyle gerçekleşmişti. Ancak daha sonra, hepsi bir kez daha kendi yerlerine düştüler, yani daha sonra, İsrail halkı, Mohin’in Gadlut [büyüklük/yetişkinlik] anlayışını devam ettirmek için aşağıdan bir uyanış şeklinde çalışmak zorunda kaldı.

Benzer şekilde, burada da kişi çalışmaya başladığında ona bir kısım gösterilir şeklinde yorumlamalıyız. Diğer bir deyişle, yukarıdan kişiye bir aydınlanma gösterilir ve bu aydınlanma ona Yaradan’a hizmet etme gücü verir. Kişi, bunun insanın bu dünyada yaratıldığı amaç olduğunu hissetmeye başlar ve bu his ona yukarıdan, kutsal çalışma için bir ivme kazandırmak amacıyla bir ifşa olarak gelir.

Bu nedenle, daha sonra kişi ilerlemediğini, aksine gerilediğini ve kutsal çalışmanın bir kısmının kendisine ifşa edilmesinden önceki durumundan bile uzaklaştığını gördüğünde, bunun çalışmadan uzaklaştırıldığı için olduğunu düşünür.

Bu nedenle, kişi çalışmanın böyle olduğunu, kişiyi çalışmaya kabul etmek için “yukarıdan uyanış” adı verilen bir ıslah olduğunu bilmelidir; bu ıslah, kutsal çalışmaya girmeye muktedir olan kişiye verilir, yani kişi daha sonra aşağıdan bir uyanışla çalışabilecektir, zira kişi gerçek Kelim’i [kapları] özellikle aşağıdan uyanış yoluyla edinir. Bu nedenledir ki, sonrasında, çalışmasının başlangıcında sahip olduğu güven ışığını kaybeder.

Buna göre, “bir kısmı ifşa etmek ve iki kısmı gizlemek” sözlerini anlamalıyız:

1) Kişi çalışmasının başlangıcında “cansız Keduşa” koşulundadır, yani sadece eylemde bulunur ve düşünce üzerinde kafa yormaz.

2) Ona yukarıdan bir kısım gösterilir. O zaman, yeni bir dünya olduğunu hissetmeye başlar, yani çaba gösterirse Kral’ın sarayına girerek ödüllendirileceğini ve Tanrısallığı edineceğini hisseder. Bu durumda kişi, kendine olan güveninin gerçek bütünlüğe ulaşmasını sağlayacak kadar güçlü olduğunu görecektir. Kişi, diğer insanlara baktığında, onların Tora ve Mitzvot’u “cansız” tarzında nasıl yerine getirdiklerini gördüğünde, onlarla ilgili olarak hayvanlar gibi davrandıklarını, sebepsiz yere yaptıklarını ve Tora ve Mitzvot’un içinde ne olduğunu hissetmediklerini söyler. Bütün bunlar onun içinde, bir kısım ifşa ile ödüllendirildiği temeli üzerine inşa edilmiştir.

3) Daha sonra, yani çalışmadan sonra, kişi niyetinde ilerlemeye başladığında, yukarıdan gelen uyanışın gücüyle, “iki kısım gizleme” koşuluna gelir. Yani, bir düşüşe geçer. Bu kasıtlıdır, böylece şimdi aşağıdan uyanışı verecektir, zira özellikle bu çalışmadan ışık için Kelim alır.

Başka bir deyişle, karanlığın tadını tatmadan önce, “karanlığın içinden gelen ışığın avantajı olarak” yazıldığı üzere, ışıktaki herhangi bir tadı ayırt etmek imkânsızdır. Bu demektir ki, herkes ışık ile karanlığı ayırt edebilse de, mümkün olduğu kadar ışıktan zevk almak, maddesellikte gördüğümüz gibi imkânsızdır.

Bütün bunların, kendimizin de görebileceği üzere, bir “dal ve kök” olarak maneviyattan uzandığına inanmalıyız. Bizler ayaklarımızın üzerinde yürür ve ellerimizi kullanırız. İyi olduğumuz için memnun olsak da, aynı zamanda sağlıklı olduğumuz için sevinemeyiz. Ancak, bazılarının bacakları, bazılarının elleri felçli olan hastaların bulunduğu bir hastaneyi ziyaret edersek, birisi oraya gidip onlara şifa verse ve böylece sağlıklarına kavuşup ellerini ve bacaklarını kullanabilseler, sağlıklı oldukları için nasıl da sevinirler?

Sonuç olarak, ellerini ve bacaklarını kullanamamaktan dolayı yaşadıkları karanlık, sevinçlerinin sebebidir. “Karanlığın içinden gelen ışığın avantajı olarak” ifadesinin anlamı budur. Maneviyatta ışık, onlara sadece neşe katmaz. Maneviyatta neşenin sadece ışığı edinmek için kullanıldığını bilmeliyiz. Başka bir deyişle, neşe Yaradan’ın ruhu için bir kıyafettir.

Başka bir deyişle, Tanrısallığın edinimi birçok isimde kıyafetlenir. Genel olarak buna “Tora” veya Hohma [bilgelik] denir. Yani, manevi haz, sadece haz değildir; Yaradan’ın isimlerinin ifşasıdır. Bu bizlere Kelim ve “ihtiyaç” olarak adlandırılan eksiklik aracılığıyla verilir. Bu nedenle aşağıdan bir uyanışa ihtiyacımız vardır, çünkü özellikle Tora ve Mitzvot’taki çalışmalarımızla “Tora ışığına duyulan ihtiyaç” olarak adlandırılan Kelim’i ediniriz.

Bu nedenle, kişi yaşadığı düşüşlerden dolayı telaşlanmamaya dikkat etmelidir, zira bu sayede “karanlığın içinden gelen ışığın avantajında” olduğu gibi, Yaradan’a yaklaşmanın önemini nasıl takdir edeceğini öğrenir. Çalışmadaki “bir kısmı ifşa etmek ve iki kısmı gizlemek” ifadesinin anlamı, Yaradan’la Dvekut’u edinene kadar çalışmada üç farkındalık yaşamamız gerektiğidir: 1) Kişi, “Keduşa’nın cansızlığı” koşulunda, sadece eylemde çalışırken. Buna tek çizgi denir. 2) Kişiye bir kısım gösterildiğinde, yani yukarıdan, Saran Işık olarak, Tanrısallıkta neyi edinmesi gerektiği gösterildiğinde. Kişi bu sayede büyük edinimler gerçekleştireceğine dair güven kazanır ve bunun uğruna yaşamaya değer olduğunu anlar ve yaşamı amaçsızca yaşayan diğer insanlarınki gibi olmayacaktır. 3) Daha sonra bir düşüş demek olan üçüncü koşula gelir. Bu, kişinin aşağıdan bir uyanış gerçekleştirmesi gereken zamandır. Bu duruma “iki kısmı gizlemek” denir. Başka bir deyişle, sadece ifşa olma hali kendisinden gizlenmekle kalmamış, şimdi “cansız” koşulu bile kendisinden gizlenmiştir ve niyet olmaksızın eylemlerde bile Tora ve Mitzvot’la meşgul olması zordur.

Bundan şu sonuç çıkar ki, artık iki gizlilik durumu vardır: 1) Bu kısmı ifşa etme koşulu, 2) Tora ve Mitzvot’la şevkle meşgul olduğu cansız koşulu. Bu koşul da kendisinden kalkmıştır.

Bütün bunlar neden? Neden şimdi, “Keduşa’nın cansızlığı” olarak adlandırılan ilk koşuldan bile daha fazla gizliliğe ihtiyaç vardır? Bunun cevabı, bunun şimdi daha azıyla yetinmeyeceği ve “cansız” koşulunda kalacağı için olduğudur. Dolayısıyla, bu kısmın tüm ifşası boşunadır, yani kişi Yaradan’a yaklaşmak için hiçbir eylemde bulunmamıştır. Ama şimdi zorlama olmadıkça hiçbir şey yapamayacağına göre, kutsal çalışmayı bir kez daha yapabilmenin yollarını düşünmeli ve bulmalıdır. Bu nedenle, şimdi iki kat daha fazla gizlilik olmalıdır.

Ancak kişi, zorlama sırasında beden bu çalışmadan tat almasa da, zorla yapılan çalışmayı küçümsememeye dikkat etmelidir. Zorlamayla çalışmanın önemini, dünyanın maddesel konulardaki davranış biçiminden anladığımız ve gördüğümüz şeylerden öğrenebiliriz.

Örneğin hem yetişkinler hem de çocuklar için geçerli olan yemek yemeyi ele alalım. Bunda sevgi de vardır, korku da, yani cezalandırılma korkusu da. Yemek yemek istemeyen küçük çocuklar olduğunu görüyoruz. Ebeveynler ne yapıyor? Bazen anne ve babalar çocukların yemek yemesini sağlamak için onlara güzel hikâyeler anlatıyorlar. Çocuklar güzel hikâyeler duymak istedikleri için yemek yiyorlar. Bazen de ebeveynlerin sabrı kalmadığında, yemek yemeleri için çocuklara vuruyorlar. Bazen de kişi iştahsız olduğunda, korkudan dolayı kendini yemeye zorluyor, çünkü birkaç gün yemek yemezse zayıflayacağından ve hatta uzun süre yemek yemezse ölebileceğinden korkuyor.

Buradan, kişinin korkudan dolayı zorla yemek yediği sonucu çıkar. Hiç kimse zorlamayla yemesinin iyi olmadığını söylemeyecektir, ancak severek yemesi kesinlikle daha iyi olurdu. Ancak en azından zorlamayla yiyebiliyorsa bu da iyidir. Ancak bazen sağlıklı bir insan bazı nedenlerden dolayı daha geç yemek zorunda kalır. Bu durumda da sevgi ile yemek yer. Öyle ki bazen yemeye başladığında sevginin kendisini terk ettiğine pişman olur. Başka bir deyişle, yemeye başladığı ölçüde, yediği her lokmadan sonra içindeki yeme aşkı azalır çünkü doyum yemek yeme sevgisini ortadan kaldırır. Yine de, kişinin ister sevgiden ister korkudan olsun yemek yemesi gerektiği herkes için açıktır.

Aynı şey Yaradan çalışmasında da geçerlidir. Kişinin Tora ve Mitzvot’u yerine getirirken yaptığı şeylerde de sevgi ve korku meselesi vardır. Yani, bazen Tora ve Mitzvot’la uğraşmaktan zevk alır ve moralini yüksek tutar ve bunun sebepleri önemli değildir. Bu, kişinin Tora ve Mitzvot’u gözlemlemekten dolayı iyi bir ruh haline sahip olduğu anlamına gelir, zira bu sayede daha sonra Lo Lişma [Onun rızası için değil] olarak adlandırılan koşulla ödüllendirilecektir.

Ya da başka bir sebepten dolayı, Kral’a hizmet ettiği için mutludur. Sebepleri eylemlerden ayırmalıyız. Başka bir deyişle, kişinin ne hissettiğini dikkate alırız, ona bu duyguyu yaşatan nedeni değil.

Yani, kişinin mutlu olduğu gerçeği “sevgiden çalışmak” olarak kabul edilir. Diğer bir deyişle, daha sonra ödüllendirileceği veya Kral’a hizmet ettiği için mutludur ama her şeyden önce mutludur. Buna “sevgiyle çalışmak” denir.

Bazen kişi, korkudan dolayı çalışır. Yani, bu dünyada cezalandırılmaktan ya da öteki dünyada cezalandırılmaktan korkar. O zaman kişi, bundan memnun değildir çünkü her şeyi zorlamayla yapar. “Zorlama”, eğer bu olmasaydı kişinin daha mutlu olacağı ve bunun için cezalandırılmayacağı anlamına gelir.

Bu nedenledir ki, eylemleri korkudan, yani zorlamayla yaptığımızda bile eylemlerin beden üzerinde maddesellikte işlediğini görürüz. Bundan ders çıkarmalı ve çalışmanın da böyle yani zorlamayla da olsa böyle olduğuna inanmalıyız. Bu demektir ki, kişi Tora’da ve duada hiçbir tat bulamadığında bile, bunu zorlayarak yapmalıdır çünkü eylem kendi gereğini yerine getirir. Maddi eylemde olduğu gibi, kişi zorlayarak hareket ettiğinde, zorlama olmadan çalışsa bile bu iyi ya da kötü işler. Çalışmada da durum böyledir. Kişi Tora ve Mitzvot’u zorlama ile yerine getirse bile, bu kişinin içinde işler.

Bununla birlikte, çalışmayı sevgiyle ya da korkuyla yapması arasında kesinlikle bir fark vardır. Yine de bilmeliyiz ki, sevgiyle yaptığı çalışmada bile, sevgiyle çalışmak ile “Yaradan’ın Tora ve Mitzvot’u yerine getirmeme ihtiyacı var ama benim Tora ve Mitzvot’u kendim için yerine getirdiğimi söyleyebileceğim bir ihtiyacım yok” demek arasında fark vardır. Kişi, “Tora ve Mitzvot’u yerine getirirsem bu bana ne kazandıracak?” dediği için, onları hangi amaçla yerine getirmesi gerektiğini anlamadığını söyler.

Ancak kişi bunun karşılığında alacağı ödüle inanır ve bu yüzden Tora ve Mitzvot’u yerine getirir. Bu, ihtiyaç duyduğu şey için kendisine bir şey verilmesi gereken kişinin ödeme yapması gerektiği kuralına uyar. Bu nedenle, sevgiyle çalışır çünkü Yaradan ona çalışmasının karşılığını kesinlikle ödeyecektir.

Ancak kişi Tora ve Mitzvot’u, Tora ve Mitzvot kendisini ıslah edeceği için, yani ıslaha ihtiyacı olduğunu hissettiği için yerine getiriyorsa, bu bilgelerimizin dediği gibidir: “Yaradan, ‘Kötü eğilimi Ben yarattım; Tora’yı da bir şifa olarak yarattım’ dedi.” Buradan, kişinin Tora ve Mitzvot’u kendisi için yerine getirmesi gerektiği sonucu çıkar. Kesinlikle Yaradan’dan Tora ve Mitzvot’u yerine getirdiği için kendisine ödeme yapmasını isteyemez çünkü Tora ve Mitzvot’u Yaradan’a fayda sağlamak için yerine getirmez zira Yaradan’ın, Yaradan için Tora ve Mitzvot’u yerine getirmesi için aşağıdakilere ihtiyacı yoktur. Aksine, bu insanın iyiliği içindir. Dolayısıyla, kişi sevgiden dolayı çalışmaktadır, çünkü bu sayede tam bir insan, ıslah olmuş bir kişi olacaktır. Bu durumda, Yaradan’ın onu Tora ve Mitzvot’u yerine getirme çalışması için ödüllendirmesi gerektiği söylenemez.

Buradan şu sonuç çıkar ki, Tora ve Mitzvot’u sevgiyle yerine getirmesi, daha sonra ödüllendirileceği için değildir. Aksine, bedeni ıslah edecek bir tedavi verdiği için Yaradan’a şükreder ve O’nu över. Maddesellikte olduğu gibi, birine şifa veren kişi, ilacın alıcısı, doktora ödeme yapar ve doktor, ilaç kullandığı için hastaya ödeme yapmaz.

Ancak şunu sormalıyız: İnsanın içinde Tora ve Mitzvot’u yerine getirerek ıslah edilmesi gereken ne gibi bir kötülük vardır? Demek ki, Tora ve Mitzvot olmadan insan kötülüğüyle kalacak ve acı çekecektir. Aksi takdirde, içindeki kötülükle kalmasına neden aldırsın ki? Bu, kişinin içindeki kötülüğü yok etmesi gerektiği, yoksa kötülükten acı çekeceği ve dünyada yaşayamayacağı ve ölmek zorunda kalacağı anlamına gelir. Ancak Tora ve Mitzvot’un erdemi sayesinde, kötülük ondan uzaklaşacak ve evinde iyi bir yaşam ve huzura sahip olacaktır.

Bunun cevabı, insanın yaratılışında var olan alma arzusudur. Bu arzu, kendi yararını gözetir ve başkalarının yararına dair hiçbir duygu ya da algıya sahip değildir. Kişi başkalarının iyiliği için çalışmayı ancak kendi iyiliği için alma arzusu bundan kazanç sağladığında anlayabilir. Buna “almak için ihsan etmek” denir.

Bu nedenle insanlar çalışmaya giderler; Yahudiler (Yaradan’la bağı olanlar), Yahudi olmayanlar (Yaradan’la bağı olmayanlar, גוי (Türkçe okunuşu goy) (yabancı)) için, Yahudi olmayanlar, Yahudiler için, hepsi de kendisi için alma arzusunun alacağı ödüle göre. Ama gerçekten başkalarının iyiliği için mi? İnsan gerçekte böyle bir şeyin olabileceğine dair hiçbir his taşımaz. Kişi sadece başkalarının iyiliği için çalışmak diye bir şeyin var olduğuna inanabilir, ancak neden başkalarının iyiliği için çalışılması gerektiğini sormalıyız.

Buna verilecek yanıt, yaratılışın amacı ve yaratılışın ıslahı meselesidir. Yaratılışın amacı, O’nun arzusunun yarattıklarına iyilik yapmak, yani yaratılanların zevk ve haz almasını sağlamak olmasıdır. Bu nedenle, Yaradan’ın genel adı, İyilik Yapan İyi’dir. Bununla birlikte, bir ıslah söz konusudur ki, kişi ihsan etmek için alması gereken bu iyiliği alırken utanç duymasın. İnsan ihsan etme doğasıyla değil, alma doğasıyla yaratıldığından, ihsan etmek için çalışabilmek üzere kendini ıslah etmelidir.

Kişi, bu arzuya sahip olmadan önce, Yaradan ve yaratılan varlıklar arasındaki form eşitsizliği nedeniyle çıplak ve yoksul bırakılır. Buna “kötülük” yani kendisi için alma arzusu denir. Kişi ihsan etmek için çalışmak üzere bunu ıslah etmezse, karanlıkta kalacaktır. Bu nedenle, kişi kötülüğünü ıslah etmek ve ihsan etmek amacıyla ikinci bir doğa edinmek üzere Tora ve Mitzvot’u yerine getirmelidir.

Buradan, kişinin Tora ve Mitzvot’u kendi iyiliği için yerine getirdiği sonucu çıkar. Demek ki, bir şifa olan Tora ve Mitzvot’u yerine getirerek, O’nun yarattıklarına iyilik yapması demek olan yaratılış amacına ulaşacaktır.

Bu sayede insan “evde barış” ile ödüllendirilecektir. “Ev” insanın kalbidir, Zohar’da yazıldığı gibi, “Güzel bir mesken onun kalbidir”. İnsanın kalbi, Yaradan’la barış içinde değildir, zira tüm isteklerini yerine getirmediği için Yaradan’a şikâyette bulunur. Ancak bunun nedeni “form eşitsizliğidir”. Bu nedenle, kişi ihsan etmek için çalışmak üzere kendini ıslah ettiğinde, Yaradan’dan haz ve zevk alır ve o zaman barış sağlanır. Buna “evde barış” denir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,092