e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > “Kudüs İçin Yas Tutan, O’nun Sevincini Görmekle Ödüllendirilir” Sözü Çalışmada Ne Anlama Gelir?

“Kudüs İçin Yas Tutan, O’nun Sevincini Görmekle Ödüllendirilir” Sözü Çalışmada Ne Anlama Gelir?

Makale No. 39, 1990

Bilgelerimiz şöyle der (Taanit, s 30b): ” Kudüs için yas tutan kişi, onun sevincini görmekle ödüllendirilir.” Harfi harfine ele alındığında, bunu anlamak zordur. Kuşkusuz, Kudüs için yas tutan birçok erdemli vardı, ancak Kudüs halen inşa edilmemişti, öyleyse nasıl oldu da onun sevincini görmekle ödüllendirildiler? Gerçek anlamda bir açıklama yapıldığında, muhtemelen bunun birçok cevabı vardır, ancak biz bunu çalışmada yorumlamalıyız.

Malhut’un ” Kudüs ” olarak adlandırıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla, ” Kudüs’ün harabesi” dediğimizde, Tapınağın harabesine atıfta bulunulmaktadır. Buna “toz içindeki Şehina [Kutsallık]” ya da “sürgündeki Şehina” denir. Başka bir deyişle, kişi cennetin krallığının yükünü üzerine almalı ve Yaradan’ın dünyayı İyilik yapan İyi’nin rehberliğiyle yönettiğine inanmalıdır, zira bu bizden gizlidir.

Malhut, ruhlara ve BYA’ya verendir. Yaratılanlara yukarıdan gelen her şey Malhut olarak kabul edilir. Bu nedenle, Malhut yaratılanlar tarafından saygı görmez çünkü onun önemini, yani onun verdiği şeyleri görmezler. Buna “harabeye dönmüş Kudüs” denir. Başka bir deyişle, onun yaratılanlara haz ve memnuniyet vermesi gereken yerde ve herkesin onun erdemini görmesi gereken yerde, onda her şeyin mahvolduğunu ve bunun yerine verecek hiçbir şeyi olmadığını görürler. Onun hakkında (9 Av’daki Nachem [teselli] duasında), “Kudüs için yas tutanlar ve ağıt yakanlar, yıkılmış, alçalmış ve ıssız şehir” denir. Başka bir deyişle, her şey mahvolmuş ve yok olmuştur ve buna ” toz içindeki Şehina” denir. Bu nedenle, bir kişi cennetin krallığının yükünü üzerine aldığında, beden buna şiddetle direnir.

Dolayısıyla, eğer kişi hiçbir önem görmemesine rağmen üstesinden gelir ve cennetin krallığının yükünü üzerine alırsa ve Kudüs’ün önemi bizden bu kadar saklı olduğu için yas tutarsa ve Malhut’un neden hiçbir öneminin olmaması nedeniyle dua ederse ve Yaradan’dan Kudüs’ü içinde bulunduğu tozdan yükseltmesini isterse, kişi onun yıkımına üzüldüğü ölçüde, Yaradan’ın onun duasını duymasıyla ödüllendirilir.

Ve bu insan onun sevincini görmekle yani ona haz ve memnuniyet ihsan etmekle ödüllendirilir. Sonuç olarak, Kudüs için, Şehina toz içinde olduğu için üzülen ve yas tutan kişi, onun sevincini görmekle ödüllendirilir, çünkü Kli [kap] olmadan ışık olmaz. Kişi bu Kli’ye, yani eksikliğe sahip olduğu için -Şehina’nın toz içinde olmasından duyduğu pişmanlık- Kudüs’ün refahını görmekle ödüllendirilir.

Yukarıda söylenenlere göre, yazılanları (Yeşaya 1) yorumlamalıyız: “Öküz sahibini bilir, eşek efendisinin yemliğini; İsrail bilmez, Halkım anlamaz.” Çalışmada öküz ve eşek arasındaki farkın yanı sıra, çalışmada İsrail ve Benim halkım arasındaki farkı da anlamalıyız. Baal HaSulam, öküz ile eşek arasındaki farkın, öküzün “akıl” olarak kabul edilmesi olduğunu, bunun da mantık ötesi inanç olduğunu söylemiştir. “Öküz sahibini bilir” sözünün anlamı budur. Eşek ise “kalp” yani alma arzusu olarak kabul edilir ki bu da “Ve eşek, sahibinin yemliği” demektir.

Dolayısıyla, burada yapılması gereken iki ayrım vardır:

1) Ödül için çalışanlar, ödül almak için Tora ve Mitzvot’u [emirleri/iyi işleri] yerine getirenler. Onların sorusu öncelikle “Ne kadar ödül alacağım ve ödül ne olacaktır, yani bu ödül Tora ve Mitzvot’taki emeğe değer mi?”

2) İhsan etmek için çalışmak isteyenler, Zohar’da yazıldığı gibi, “O yücedir ve hükmedendir”. Başka bir deyişle, onlar sadece Yaradan’ın yüceliğinden dolayı çalışırlar. Yani, büyük bir Kral’a hizmet ettikleri için kendilerini çok ayrıcalıklı hissederler. Buradan, ihsan etmek için çalışanların kime hizmet ettiklerini, O’nun gerçekten büyük ve önemli bir Kral olduğunu, hizmet etmeye değer olduğunu bilmeleri gerektiği sonucu çıkar.

Ancak, onlar ihsan etmek için çalışmaya başladıklarında ve çalışma gücüne sahip olmalarının tüm nedeni Yaradan’ın önemi olduğunda, o zaman çalışma ” tozun içindeki Şehina” formunda başlar. Başka bir deyişle, maneviyatın, yani Yaradan’a fayda sağlamak için çalışmanın her seferinde daha önemli olması gereken yerde, kişi bunun tam tersini gösteren düşünceler edinir. Ve kişi büyük ve önemli bir Kral’a hizmet ettiği için ilerlemek ve daha sevinçle çalışmak yerine, önemsizliğin tasvirini alır. Başka bir deyişle, O’nun yüceliğini hissetmez ve bu da sürekli düşüş yaşamasına neden olur.

Kişi, bu düşüşlerin üstesinden gelse bile, her zaman dayanamaz ve bu düşüncelere karşı savaşamaz. Ve bu düşüncelerin ona gösterdiği şey Şehina’nın toz içinde olduğudur. Kişi yüce ve önemli bir Kral’a hizmet etmek için sevinçle çalışmak ister ve bu ona sevinç getirmelidir ama o bunun tam tersini yani reddedildiğini hisseder. Sanki çalışmadan itiliyormuş gibidir.

Buna ” Şehina tozun içinde” denir – bu kişinin dışarı itilme hissidir. Başka bir deyişle, kişi cennetin krallığının yükünü üzerine almak isterken, Firavun’un sorularının kendisine geldiğini, ” Efendi kim ki O’nun sesine itaat edeyim?” diye sorduğunu hisseder. Bu, Malhut’un, yani Şehina’nın, cennetin krallığının alçaklığını gösteren Mısır Kralı Firavun’la birlikte sürgünde olması olarak kabul edilir.

O zaman, kişi sadece Malhut’un [krallığın] inşa edilmesini yani Malhut’un bir alçaklık biçiminde kalmamasını isteyebilir, çünkü kişi bunun hiçbir önemi olmadığını gördüğünde bu alçaklıktan sevinç alamaz. Bu, kişinin Tapınağın yıkılması için dua etmesi gerektiği şeklinde değerlendirilir, çünkü dünya cennetin krallığını almayı iyi bir şey olarak göremez, yani Yaradan için çalışmayı saygın, onurlu bir çalışma olarak kabul edemez.

Bu nedenle, kişi Şehina’nın sürgüne gönderilmesi için dua ettiğinde, onun sadece kendisi için toz içinde olması için dua etmemelidir. Aksine, onun tüm dünyadaki alçaklığı, tüm dünyanın maneviyatı düşünmemesi üzerine dua etmelidir. Ve kişi tüm dünya için dua eder, tıpkı bizim “Ve Kudüs’ü bizim zamanımızda inşa et” diye dua ettiğimiz gibi, böylece Roş Aşana [yılın başlangıcı] duasında söylendiği gibi, ” İhtişamınla tüm dünyanın üzerinde Kral ol” diyerek tüm dünyada yüceltilecektir. Ancak genel halk eksikliği hissetmediğinden, nasıl dua edebilir?

Bununla birlikte, bu tür bir kişi, ihtiyacı edinmekle ödüllendirilmiş olan, sürgüne ulaşmış olan kişi, kurtuluş isteyebilir. Ama bir sürgün olduğunu hissetmeyenler, O’ndan kendilerini sürgünden kurtarmasını nasıl isteyebilirler? Buradan, bir kişinin sürgünde olduğunu hissetmesinin zaten derece olarak bir yükseliş olarak kabul edildiği ve genel halk için doyum istemesi gerektiği sonucu çıkar.

Yukarıda da belirtildiği gibi, “Kudüs için yas tutan herkes onun sevincini görmekle ödüllendirilir.” Başka bir deyişle, Şehina’nın sürgününü hisseden ve yas tutan kişi, onun sevincini görmekle ödüllendirilen kişidir, zira Kelim [kaplar] açısından, sadece onun kurtuluşa hazır Kelim’i vardır, çünkü Kelim doyum için bir arzudur.

Bu nedenle, kişi Şehina’nın sürgünde olduğunu ve büyüklüğünün görülmediğini hissettiğinde yas tutar. Ancak O yüce ve hükmeden olduğu için cennetin krallığının yükünü üzerine almak isteyen kişi düşünceler ve hayaller alır ve bu düşünceler onu Keduşa’nın [kutsallığın] dışına iter ve ancak üstesinden gelerek ve mantık ötesi bir zorlama ile buna dayanabilir.

Ve kişi ne zaman İlahi Takdirin iyi ve iyilik yapan şeklinde olduğuna inanmak istese, Yaradan’a iftira eden düşüncelere kapılır ve iftira duymak zorunda kalması ona acı verir. Bunun sadece dünya uluslarının Keduşa’ya hükmetmesinden dolayı olduğuna yani gizlilik olduğuna ve kutsal çalışmaya girmek isteyenler için Sitra Ahra’nın [diğer tarafın] Keduşa’nın önemini gizlediğine inanır. Dolayısıyla, içindeki kötülüğün üstesinden gelebilmek için cennetin merhametine ihtiyaç duyan kişi tam olarak yas tutan kişidir ve Yaradan’ın ona yardım etmesi için yas tutar ve ağlar.

Ancak kişi kesinlikle tüm halk için dua etmelidir, yoksa sadece kendi iyiliği için, yani sadece kendisinin sürgünden kurtulması için dua ettiği düşünülür. Ve eğer kişi gerçekten Yaradan’ın rızası için, cennetin ihtişamının dünyada ifşa olmasını istiyorsa, nasıl sadece kendisi için isteyebilir? Bu nedenle, bilgelerimizin dediği gibi (Baba Kamah 92), kişi cennetin ihtişamının tüm dünyaya ifşa edilmesini istemelidir, “Dostu için merhamet dileyen ve aynısına ihtiyaç duyan kişiye ilk önce merhamet edilir.”

Çalışmada, dostu için merhamet dileyen bir kişiye neden önce cevap verildiğini anlamalıyız. Sanki istediği merhamet, dostuna merhamet uyandırmak istediği için değilmiş gibi görünüyor. Bu bir aldatmaca gibi görünüyor. Bilgelerimiz önce kendisine yanıt verileceğini söyledikleri için, dostu için merhamet dilemektedir.

Yine de neden önce ona cevap verildiğini anlamamız gerekir. Dua her ikisi için aynı anda kabul edilemez mi? İkisi birden değil de her seferinde biri mi olmalı? Önce onun duasının kabul edilmesinin nedenini anlamalıyız.

Kişi çalışmadaki dostu için merhamet dilediğinde – kişi Tora ve Mitzvot’u gözlemleyerek Yaradan’la Dvekut [bütünleşme] yolunda yürümeye başladığında, tüm eylemlerinin kendisi için değil Yaradan için olacağını düşündüğünde – bedenin bu çalışmaya direnmeye başladığını anlamalıyız. Bu kişiye bu çalışmanın kendisi için olmadığı düşüncesini getirir, çünkü bedenin doğası kendi iyiliği içindir, oysa o Yaradan’ın rızası için çalışmak ister. Böylece, “alma arzusu” olarak adlandırılan beden ona her zaman Yaradan için çalışmanın değersiz olduğunu gösterir. Ve kişi haz almadan tek bir hareket bile yapamayacağı için – çünkü bu yaratılışın doğasıdır, zira Yaradan yarattıklarını memnun etmek ister, yaratılışın sebebi de budur – dolayısıyla kişi yaptığı çalışmadan haz almadıkça çalışamaz.

Dolayısıyla, bir insanın yaptığı her şey yalnızca zevk almak, yani sarf ettiği çabanın karşılığını almak içindir. Bu nedenle, Lo Lişma’da [O’nun rızası için değil], kişi ödül ve cezaya inandığında, emeği sırasında çalışmak için yakıtı vardır çünkü alacağı ödüle bakmaktadır. Ancak kişi ihsan etmek için çalıştığında, yani emeğinin karşılığında herhangi bir ödül almak istemediğinde, nasıl olur da haz almadan çalışabilir?

Zohar bu konuda şöyle der: Yaradan yüce ve hükmeden olduğu için, yani Yaradan’ın yüceliğinden dolayı çalışmalıyız. Bu böyledir çünkü doğada daha küçük olanın daha büyük olana hizmet ederken zevk aldığını görürüz, zira doğal olarak kişi önemli bir kişinin hizmetinde çalışma gücüne sahiptir. Özellikle de büyük bir krala hizmet etmek büyük bir zevktir. Kişinin bunun üzerinde çalışmasına gerek yoktur; bu yaratılışın doğasında vardır. Kişinin üzerinde çalışması gereken şey onun önemli bir kişi olduğunu bilmek ve hissetmektir; o zaman ona hizmet edebilecektir.

Bu nedenle, özellikle kişi Yaradan’ın yüceliği nedeniyle çalışmak istediğinde, kötü düşünceler ona gelir ve Yaradan’ın yüceliğini hissetmesine izin vermez, aslında ona tam tersini gösterir. Gerçekten de bu gizlilik tüm halkı etkisi altına alır. Ancak Yaradan’ın yüceliği nedeniyle çalışmayanlar için, bedenin Yaradan’ın yüceliğini onlardan gizlemesine gerek yoktur, çünkü Yaradan’ın yüceliğini çalışmanın nedeni yapmadıkları sürece, beden karşılıksız çalışmaz çünkü ödülü vereni değil ödülü düşünür.

Özellikle sadece Yaradan’ın yüceliği nedeniyle çalışmak isteyen insanlar için bir direnç söz konusudur ve dünya ulusları insanın içindeki İsrail’i örter ve gizler. Böylece, doğal olarak, Yaradan’ın yüceliğine karşı iftiraların çoğunluğu Yaradan’la Dvekut’a ulaşmayı dileyenlerdedir. “Şehina toz içinde” denilen o anlayışı hissedenler, Yaradan’dan onu sürgünden, ulusların arasında olmaktan, yani ulusların ona hükmetmesinden ve kutsal Şehina’nın yüceliğini ve önemini gizlemesinden kurtarmasını isteme ihtiyacı hissedenlerdir.

Bu nedenle, Şehina’nın toz içinde olduğunu hissedenler, cennetin ihtişamının tüm dünyada ifşa olması için dua etmelidir. Ancak buna -Şehina’yı tozdan kaldırmaya- ihtiyacı olan tüm dünya değildir ve bu yüzden aynı şeye ihtiyacı olduğu için önce ona cevap verilir. Ancak bu daha sonra tüm nesle ifşayı getirir. Yine de bunun için uygun Kelim’e sahip olmadıkları sürece, bu onlarda ifşa edilemez. Bilgelerimizin dediği gibi, “Eğer bir Mitzva [emir/iyi iş] yaparsa, ne mutlu ona, çünkü kendisini ve tüm dünyayı erdemin tarafına mahkûm etmiştir.”

Dolayısıyla, sadece o kişi -Yaradan’ın yüceliğinden dolayı maneviyatın, ihsan etme arzusunun üzerindeki gizliliği hisseden – tüm nesil için merhamet dilemelidir. Ve aynı şeye ihtiyacı olduğu için, önce ona cevap verilecektir. Bu yüzden onun hakkında “Kudüs için yas tutan herkes, onun sevincini görmekle ödüllendirilir” denir. Bunun nedeni, yukarıda da söylediğimiz gibi, onun aynı şeye ihtiyacı olmasıdır, halkın değil. Bu nedenle dostu için merhamet dileyen kişi, her ikisi de duasının kabulünü aynı anda alamaz çünkü sadece onun o şeye, yani kurtuluşa ihtiyacı vardır -“Şehina’yı tozdan kaldırmak” denilen Keduşa’nın [kutsallığın] yüceliğini hissetmek için.

Ancak yukarıda bahsedilen şekilde çalışanlar, bir ödül için çalışanlar, ödülü düşünürler. Bir kural vardır: Veren önemlidir. Dolayısıyla, eğer ödül alacaklarına, Yaradan’ın ödüllerini vereceğine inanıyorlarsa, o zaman Yaradan onlar için zaten önemlidir. Ancak bir ödül için çalışmayanlar şimdi O’nun yüceliğini hissetmelidirler ve bunun üzerinde Keduşa üzerine yerleştirilen gizlilik vardır -onun yüceliği görülmez. Bunun için, “Yüzünü benden gizleme” diye yazıldığı üzere, Yaradan’dan gizliliği kaldırmasını talep ettik.

Artık “İsrail bilmiyor” ve “Halkım anlamıyor” hakkında ne sorduğumuzu anlayabiliriz. İsrail, Yaradan’la Dvekut’a ulaşmak, Yaşar-El [Yaradan’a doğru] derecesine ulaşmakla ödüllendirilmek amacıyla çalışanlardır, kendi çıkarları için değil. Onlar “bilmek” olarak adlandırılan niyete aittirler, çünkü Yaradan’ın yüceliğini edinmeleri gerektiğine dair net bir bilgiye gelmeleri gerekir. Bu bilgi özellikle mantık ötesi inanç yoluyla gelir, çünkü akıl Keduşa’nın yüceliğini gizleyen ve cennetin krallığını toza indirgeyen dünya uluslarının hâkimiyetindedir.

Ve özellikle mantık ötesi inançla üstesinden gelerek, kişi eylemlerini zorlamayla gerçekleştirdiğinde, Sitra Ahra’nın iftira atan ve Yaradan rızası için çalışmanın değersiz olduğunu, bu çalışmanın sebebinin sadece Yaradan’ın yüceliği olduğunu söyleyen kötü düşünceleri ona geldiğinde, o zaman kişinin Yaradan’ın hoşlandığı şeyin özellikle mantık ötesi yaptığı bu çalışma olduğunu söyleyen bilgelere inanmaktan başka yapabileceği bir şey yoktur. Baal HaSulam’ın dediği gibi, çalışmanın çoğunluğu kişinin Yaradan’a bir şey verdiği zaman, tam olarak mantık ötesine geçtiği zamandır.

Bu, aklın ona ihsan etmek için bir şeyler yapmanın buna değmeyeceğini söylediği anlamına gelir. Ancak kişi bunun üstesinden gelir ve mantık ötesi çalışır. Bu, kişinin Yaradan’a bir şey vermesi olarak kabul edilir. Ancak Yaradan kişiye yukarıdan bir uyanış verdiğinde, kişinin Yaradan’a bir şey verdiğini söyleyebilmesi için yapabileceği hiçbir şey yoktur, çünkü o zaman kişi Yaradan’ın önünde, bir meşalenin önündeki mum gibi, herhangi bir seçim hakkı olmaksızın iptal edilir.

Bu durumda kişi hiçbir şey vermemektedir çünkü başka seçeneği yoktur. Ama kişi mantık ötesine geçmek zorunda kaldığında, mantık aksini söylediği için, Yaradan’a bir şey verdiğini söyleyebilir. Ve bu çalışmanın Yaradan için diğer çalışmalardan daha önemli olduğuna inanmamız gerektiğini söyler.

Peygamber “Öküz sahibini bilir” demiştir. Bu, halkın başı olarak kabul edilen İsrail’in niteliğine aittir. İsrail, Li Roş [Baş benimdir] anlamına gelir. Bilgi onlara aittir ve bu yüzden “İsrail bilmiyor” dedi, çünkü Yaradan’ı tanımak için emek harcamıyorlardı, “Bugün bil ve kalbine yerleştir ki, Efendi, O Tanrı’dır” diye yazıldığı gibi.

Ve peygamber onların bununla meşgul olmadıklarını söyledi. Ayrıca peygamber halka, yani çalışmaları sadece ödül almak olan ve bu yüzden Tora ve Mitzvot ile meşgul olan halka seslendi. “Ve eşek, efendisinin yemliği” konusunu dikkate almadılar. Eşek, yukarıda da söylediğimiz gibi, “sadece kendini sevmek” olarak adlandırılan alma arzusudur. Ve sonra peygamber onlara eşeğin, yani efendisinin yemliğine -ödülüne- bakan kişinin Yaradan’ın onlara ödül verdiğini düşünmediğini söyledi, yani düşünerek Yaradan’ın sevgisini alacaklardı, tıpkı insanlara hediye veren biri için sevgi olduğu gibi. Ama Veren’i fark etmediler; sadece ödüle sahip olacaklarını düşündüler.

Buradan, ödül için yaptıkları şeyi sevgisiz ve korkusuzca yaptıkları sonucu çıkar, yani “Efendisinin yemliğini”, yani ev sahibini -Yaradan’ın Veren olduğunu – hiç düşünmediler. Bunun yerine, Mitzvot’u Tora ve Mitzvot’u Verenden kopardılar ve çalışma sırasında çalışmayı Vereni düşünmediler. Ayrıca, ödülü düşündüklerinde, ödülü Verenin kim olduğunu düşünmüyorlardı.

Bu, peygamberin hem niyetle çalışan ama Yaradan’la Dvekut’a ulaşmaya yeterince önem vermeyen İsrail’i hem de sadece eylemde çalışan ve amaçları sadece ödül almak olan ve ödülü verenin kim olduğunu düşünmeyenleri durup uyardığı anlamına gelir. İşte bu yüzden “Halkım anlamıyor.” Ve doğal olarak, Yaradan’ın sevgisinden yoksundurlar.

Bu nedenle insan dua etmeye gelmeden önce ne için dua edeceğini düşünmelidir. Bu nedenle Baal HaSulam, kişinin sadece tek bir şey için dua etmesi gerektiğini ve bunun pek çok şeyi içerdiğini söylemiştir: O da Yaradan’dan kendisine kendi iyiliği için değil, ihsan etmek için çalışma arzusu vermesini istemesidir. Bu böyledir çünkü ihsan etme arzusuna sahip olmak için kişinin Yaradan’a inancı olmalı ve Yaradan’ın yüceliğine inanmalıdır. Ancak Yaradan’ın kendisine ihsan etme arzusu vermesini dilediği dua, kişinin Yaradan’a “Tora ve Mitzvot ile meşgul olurken niyetimin Yaradan’ın yaptıklarımdan haz aldığına inanmak olmasını istiyorum” demesi anlamına gelir.

Başka bir deyişle, kişi emeği sırasında hiçbir şey tatmasa veya hissetmese bile, bedenine şunu söyleyecek güce sahip olacaktır -beden “Görüyorsun ki Tora çalışmak ve dua etmek sana tatsız geliyor” derken, kişi bedenine şunu söyleyecek güce sahip olmak ister: “Madem sadece Yaradan’ın rızası için çalışıyorum, bana tatsız gelip gelmemesi neden umurumda olsun ki? Eğer kendi çıkarım için çalışıyor olsaydım, bana söylediğin şeyde haklı olurdun, yaptığın çalışmada hiçbir şey tatmıyorsun. Aynı şekilde, yemeğinden zevk almayan bir kişi de yemek yemez. Ancak ben Yaradan’a fayda sağlamak için çalışıyorum, bu yüzden hangi lezzeti tattığım benim için fark etmez.” Kişinin Yaradan’dan istediği budur ve buna koşulsuz teslimiyet denir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,092