e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Musa Gitti

Makale No. 1, Tav-Şin-Mem-Vav, 1985-86

Zohar’da şöyle yazılmıştır (madde 1-3): ‘Musa gitti’. Rabbi Hizkiya, ‘Musa’nın sağına, ihtişamlı koluna öncülük ederek, onların önünde suyu ikiye ayırarak,’ diye başladı. Üç kutsal kardeş, onların arasında yürüdü. Onlar kimdir? Musa, Harun ve Meryem’dir. Bizler Harun’un, İsrail’in sağ kolu olduğunu tespit ettik, şöyle yazıldığı gibi: ‘Kenanlı, Arad’ın Kral’ı… İsrail’in siteler aracılığıyla geldiğini duyduğu zaman’. ‘Siteler aracılığıyla’, İsrail’in, bir kolu olmadan yürüyen bir adam gibi olduğu, her yerde kendisini desteklediği anlamına gelir, zira ‘siteler’, ‘yerler’ demektir. O zaman, ‘İsrail’e karşı savaştı ve onların bazılarını esir aldı’, zira onların sağ kolu yoktu. Gelin ve görün, Tiferet olan Harun, bedenin sağ koluydu, bu nedenle şöyle yazılmıştır: ‘Musa’nın sağına, ihtişamının koluna öncülük ederek’.

‘Kenanlı… duyduğu zaman’, ayeti hakkında verilen alegoriyi anlamalıyız. Raşi bunu şöyle yorumladı; o, Harun’un öldüğünü ve bir kolu olmadan yürüyen bir adam olarak, ihtişamın bulutlarının ayrıldığını duydu. Harun’un sağ kol olması ne demektir? Ayrıca bu alegoriden şunu da anlamalıyız, kolu olmayan birisi yürüdüğü zaman, kendisini her yerde, destekler. Yapmak istediğimiz her şeyin, onu yapmamızı gerektiren bir sebebi olduğunu bilmeliyiz. Sebebin önemine göre, kişi dilediğini elde etmek için çaba gösterebilir.

Bu sebeple, kişi, Yaradan çalışmasında yürümeye başladığında ve inanç ve ihsan etmede çalışmak istediğinde, özellikle neden bu yolda yürümesi gerektiğini bilmek ister. Herkes, eğer çalışma, almaya ve bilmeye dayanırsa, çalışmanın, daha iyi ve daha başarılı olacağını bilir. Şöyle ki, ‘kendini-sevmek’ olarak adlandırılan beden, bu çalışmaya, böylesine güçlü bir şekilde direnmez, zira beden, dinlenmeyi arzu etmesine ve hiç de çalışmak istememesine rağmen, eğer bu çalışma, almak ve bilmek temeline dayansaydı, kesinlikle çok daha kolay olur ve daha fazla insan Tora ve Mitzvot’a bağlanırdı.

Baal HaSulam, Yaradan’ın, bedenin direnmesini istediğini, böylelikle insanın, O’nun yardımını almak zorunda olacağını, söylemiştir. Yaradan’ın yardımı olmadan, hedefe ulaşmak mümkün değildir ve bu her seferinde insanın, daha yüksek bir dereceye yükselebilmesi içindir, bilgelerimizin söylediği gibi; ‘Arınmaya gelene yardım edilir’. Kutsal Zohar sorar: ‘Ne ile yardım edilir?’ Kutsal bir ruhla. Kişi doğduğunda, ona bir ruh verilir. Şayet daha fazlası ile ödüllendirilirse…’ Bu nedenle, insana, çalışma verilmiştir ki böylece kutsallığın derecelerinde yükselebilsin.

Ancak çalışma sırasında, yani kişinin Yaradan’ın yardımını istemesi sırasında, dikkatli olmalıyız, çünkü kişi çalışmaya geldiğinde, beden, ona şöyle der: ‘Neden bu kadar üzgünsün? Hiçbir şekilde ‘kendini-sevmek’ denen doğanla başa çıkamazsın. Ondan dışarı çıkamazsın ve sana yalnızca Yaradan yardım edebilir. O halde kendini neden zorluyorsun, kendini-sevmekten çıkmak için, böylesine büyük bir çaba harcıyorsun? Boşuna çalışıyorsun! Bu çalışmaya neden ihtiyaç duyuyorsun?’

Baal HaSulam bununla ilgili olarak, kişinin yerine getirmek istediği her bir eylemden önce, seçimin sadece ona bağlı olduğunu söylemesi gerektiğini söylemiştir. O zaman kişi, Yaradan’ın kendisine yardım edeceğini söylememelidir. Tam tersine, elinden gelen bütün çabayı sarf etmelidir. Kişi, Yaradan’ın yardımına, sadece çalışmanın tamamlanmasında ihtiyaç duyar ve yukarıda bahsi geçen sebeple çalışmayı bitiremez.

Bununla ilgili olarak bilgelerimiz şöyle söylemişler (Avot, Bölüm 5, risale 21): ‘O şöyle derdi, ‘Çalışmayı bitirmek sana göre değil’. Bu nedenle, şu denebilir: ‘Çalışmaya neden ihtiyacım olsun? Şayet bitiremeyeceksem, çalışmamın ne yararı var ki?’ Bu yüzden, risalede şöyle devam eder, ‘ama ne de iş yapmadan boş durmakta özgürsün’.

Dolayısıyla burada, birbirine zıt gibi görünen iki şey görüyoruz. Bir taraftan, kişiye ‘zahmet altındaki öküz gibi ve yük altındaki eşek gibi’ çalışması söylenir. Bununla kastedilen şudur; kutsal çalışma insana bağlıdır, yani o bitirebilir. Diğer taraftan, yazıldığı gibi, şöyle deriz: ‘Yaradan benim için bitirecek’.

Mesele şu ki, her ikisi de gereklidir. Bir taraftan, kişi seçim yapmalıdır yani Yaradan için çalışmaya arzusu olmalıdır. Eğer kişi, çalışmasını bitirebilseydi, mevcut durumunda kalırdı, çünkü bütün eylemlerinin Yaradan için olduğunu gördüğü için, kendisini tam, bütün hissederdi, bu durumda başka ne eksik olurdu ki? Bu yüzden de artık, Tora’nın ışığını çekmeye gerek kalmazdı.

Ancak, Tora’da ilerlemeye ihtiyaç duymak için, zira Tora, Yaradan’ın yarattıklarına ifşa etmeyi arzuladığı Yaradan’ın isimleridir ve ‘Kli (kap) olmadan ışık yoktur’ kuralına göre, ‘ihtiyaç ve eksiklik’ olarak adlandırılan Kli’si olmadığını zaman, kişi, Tora’nın ışığını nasıl alabilir ki? Bu sebepten, kişi çalışmaya başladığında ve çalışmayı bitiremeyeceğini gördüğünde, Tora’nın ışığı için bir ihtiyaç ve eksiklik edinir.

Bu, bilgelerimizin söylediği gibidir: ‘İçindeki ışık, kişiyi ıslah eder’. Böylece kişi, her seferinde daha saf olmak ister ve yukarıdan daha büyük bir yardım alması gerekir. Bu nedenle, her ikisine de ihtiyaç duyarız ve bunların arasında aralarında bir çelişki yoktur, zira her biri, kendi eşsiz, benzersiz rolüne sahiptir.

Bu, maddesellikte gördüğümüze benzer, zira maneviyat için geçerli her hareket, her gidişat maddeselliğe de uzanır. Düzenin şöyle olduğunu görüyoruz; ağır bir yük taşıyan bir kişi sokakta durduğu ve geçenlerden çuvalı sırtına almasına yardım etmelerini istediği zaman, herkes ona zamanının olmadığını söyler ve ‘Lütfen başka birinden iste, zira sana yardım edecek bir sürü insan var ve aslında benim yardımıma ihtiyacın yok’ derler. Ama eğer kişi, ağır bir çuvalı sırtında taşıyorsa ve çuval yere düşmek üzereyse, insanlar onun yanından geçiyor ve kişi, düşmesin diye, çuvalı sırtına koymaları için, onlardan yardım istiyorsa, görürüz ki, çuval sırtından düşmek üzere olduğu zaman, ona hiç kimse şöyle demez: ‘Zamanım yok, başka birinin yardım etmesini iste’. Tam tersine yanındaki ilk kişi derhal ona yardım eder.

Şu iki durum arasındaki farkı anlamalıyız: Çuval yerde durduğu ve kişi yardım istediği durumda herkes ona yardım etmemek için bir bahane bulur, ama çuval sırtındayken ve yere düşmek üzereyken, yanındaki ilk kişi ona yardım eder. Çalışmanın ortasındaki birisi ile henüz çalışmaya başlamış biri arasında bir fark olduğunu anlamalıyız. Bu kişinin, çalışmasına devam edebilmek için yardım istediğini görebiliriz, yani yük zaten sırtındadır ve düşmek üzeredir, bu nedenle de ona yardım ederiz.

Ancak kişi çalışmaya sadece o an başlamak isterse, ona şöyle deriz: ‘Acele etme. Çalışmaya başlama arzusunun bir süre sonra geldiğini farz et; bu o kadar da kötü değil’. Bu sebeple, herkes, onun acil bir yardıma ihtiyaç duymadığını ve boş bir zamanında ona yardım edecek birisini bulana dek bekleyebileceğini görür.

Buradaki ders şudur, eğer kişi Yaradan’ın ona yardım etmesini bekler ve şöyle söylerse: ‘Şimdi çalışabilirim ama Yaradan bana arzu ve özlem vermeden önce, bedenimin arzularının üstesinden gelemem ve bu nedenle Yaradan çalışmasına başlayabilmem için, Yaradan’ın bana yardım etmesini oturup bekliyorum.’

Bu, yanından geçen birinin çuvalı sırtına yerleştirmesini bekleyen kişinin durumuna benzer. Aynı şekilde, insan ona güç vermesi ve yardım etmesi ve Cennet Krallığı’nın yükünü sırtına yerleştirmesi için, Yaradan’ın yardımını beklemektedir. Şöyle yazıldığı gibi: ‘zahmet altındaki öküz gibi ve yük altındaki eşek gibi.’ Kişi, bu zahmet ve yük için Yaradan’ın ona yardım etmesini ister ve sonra çalışmaya başlayacaktır. O zaman, ona şöyle denir: ‘Bir fırsat bekle ve bu arada, Cennet Krallığı’nın yükünü üstlenme çuvalıyla, aşağıda yeryüzünde kal’.

Çalışmaya zaten başlamış olan, kutsal çalışmayı yapmak için, Yaradan’ın ona arzu vermesini bekleyeceğini ve ancak o zaman çalışmaya başlayacağını söylemeyen kişi için, bu böyle değildir. Tam tersine, kişi beklemek istemez, çünkü çalışmaya ve hakikate ulaşmaya duyduğu özlem, Nahşon gibi, tek başına ileri gitme yeteneğine sahip olduğunu görmemesine rağmen, onu ileri iter.

Ancak, kişi bu çalışmaya devam edemeyeceğini görür ve şu anda taşıdığı Cennet Krallığı’nın yükünün düşmeye başlamasından korkar, bu yüzden de, yardım çağırmaya başlar, zira her seferinde üstlendiği yükün düşmeye başladığını görür. Bu, sırtında bir çuval taşıyan ve çuvalın düşmeye başladığını gören kişinin durumuna benzer. Maddesellikte, yardım istediği herkesin, ona anında yardım ettiğini ve hiç kimsenin sonraya ertelemediğini görürüz.

Benzer şekilde, maneviyatta, bu zahmet ve yükün yani kişinin daha önce, ‘zahmet altındaki öküz gibi ve yük altındaki eşek gibi’ olmak için üstlendiği çalışmanın, düşmeye başladığını gören kişi, çok yakında düşüşte olacağını görür, bu yüzden Yaradan’a haykırır ve yardım alır. Bilgelerimizin söylediği ve Zohar’da yazıldığı gibi ‘Arınmaya gelene yardım edilir.’

Diğer taraftan, önce Yaradan’ın kendisine yardım etmesini beklemekte olan ve daha sonra çalışmak için gücü olacağını söyleyen kişi hakkında, Baal HaSulam şöyle demiştir, ‘yazıldığı gibi (Ecclesiastes, 11) ‘Rüzgârı gözeten ve bulutlara bakan kişi ekin ekmeyecektir…’’ yani kişi, Yaradan’ın ona tövbenin ruhunu göndermesi için, durup bekler. Bu adam, hakikate asla ulaşamayacaktır.

Şimdi sorduğumuz konuya dönelim, ‘Bir kolu olmadan yürüyen ve kendini her yerde destekleyen bir insanla ve Harun öldüğü zaman kolun ayrılması ve ancak o zaman Kenanlıların İsrail’e karşı savaşı kazanabilmeleri ile ilgili alegori nedir?’ Sağ kolun, ihsan etme kabı olan Hesed (merhamet) olarak kabul edildiğini bilmeliyiz. Şöyle ki, kişi sadece merhamet ve ihsan etmek ister. Bu güçle, Harun, bu gücü İsrail halkına çekti. Bu yüzden, hiç kimse İsrail halkına karşı savaşamadı, çünkü bu bedenin tavrıdır, kişiye gelir ve eğer onu dinlerse ona pek çok zevk vereceğini görmesini sağlar. Ancak beden, kişinin tek arzusunun ihsan etmek olduğunu duyarsa, onunla konuşacak gücü olmadığını görür.

Onlar, Hesed niteliğinde olan ihsan etme gücünü, rahip Harun’dan aldılar ve ona tutundular. Bu nedenle, onun yönetimi altındaydılar. Bundan dolayı Harun öldüğünde, ihsan etme gücü kayboldu ve kendisi için alma savaşı başladı, çünkü beden, şimdi kişiye karşı itirazlarda bulunmak için bir yer bulabildi. Bu yüzden, o bize, bir kolu olmadan yürüyen, destek bulabileceği her yerde kendini desteklemek zorunda kalan adamla ilgili alegoriyi göstermiştir.

Buradaki ders, ‘akıl’ olarak adlandırılan mantığın ötesinin gücünden ve ‘kalp’ olarak da adlandırılan ihsan etmenin gücünden yoksun kaldıkları için, beden her çabası için destek talep etmektedir. Öyle ki, şöyle sormaktadır: ‘Neye dayanarak benden, çalışmada sana güç vermemi talep ediyorsun?’ Hesed’e sahip olmadığı için şöyle söyleyebilir: ‘Mantık ötesinde gidiyorum’, zira bu, ‘ihsan etme’ ve mantık ötesi’ olarak adlandırılan ve Hesed olarak kabul edilen Harun’un niteliğidir.

Buna, ‘yeryüzü, hiçbir şey üzerine asılı değildir’ denir. Baal HaSulam, mantık ötesi inancın anlamını şöyle yorumlamıştır; kişinin hiçbir desteği yoktur ve her şey havada asılıdır. ‘Yeryüzü asılıdır’, denmiştir, burada ‘yeryüzü,’ Cennet Krallığı anlamına gelir. ‘Hiçbir şey üzerine’, hiçbir destek olmadan demektir.

Bu nedenle, Harun öldüğü zaman, bu gücü çekecek kimseleri yoktu, bu nedenle mantık içinde ilerlediler ve doğal olarak, kendilerini her yerde desteklediler. Öyle ki, beden, Tora ve Mitzvot’ta (emirler) çalışmak istesin, bunu kabul etsin diye destek alabileceklerini gördükleri her yerden destek aldılar. Buna, tek kolu olmadan yürüyen bir insan gibi ‘siteler aracılığıyla’ denir. Doğal olarak, Kenanlılar, İsrail’e karşı savaşmak için geldiler, çünkü mantık içinde savaşmak için üstünlüğe sahiptiler. Ama mantık ötesinde bu yolla itirazda bulunamazlar, çünkü kişinin orada hiçbir desteğe ihtiyacı olmaz.

Dolayısıyla tüm çaba, kişi mantık ötesi gitmek istediği ve yukarıdan bu gücü almaya ihtiyaç duyduğunda başlar. Bu, ona Harun’un niteliği aracılığıyla gelir, ama şimdi kişi bu gücü kendisi çekmeli, yani Yaradan’dan kendisine yardım etmesini istemelidir.

O zaman kişi, iki şey arasındaki farkı anlamaya başlar: 1) Bu gücü edinmek için Yaradan’ın ona yardım etmesini bekleyen kişi durup bekler. 2) Yaradan’ın ona yardım etmesini bekleyecek sabrı olmayan, tam tersine çalışmaya başlayan ve daha sonra Yaradan’ın yardımı için yalvaran ve ‘Çünkü sular yaşamımı tehdit ediyor,’ diye yakaran kişi. Bu kişi, ona sadece Yaradan’ın ona yardım edebileceğini halen açıkça anlamış olduğu için yardım alır.

Dua etmek, sadece sözde olmamalıdır. Kişi tehlike ile karşılaştığı, kötülüğün hükmü güçlü itirazlarla gelip onu cennet krallığının yükünü üstlenmek isteyerek çalışmasını engellemeye kalktığı zaman, teslim olmamalıdır. Bunlar kişiyi engellemek için her türlü çabayı gösterirler.

Şairin bize, önümüzde duran kötülüğün net bir resmini nasıl da verdiğini görüyoruz. On Pişmanlık Günü’nün dördüncü günü için, Selihot’ta (Selihot (affedilmek için yapılan dualar)) şöyle yazar: ‘Ey Tanrım, sana sesleniyorum, Ah çok müthiş ve çok korkunç! Bu sıkıntılı günlerde, lanetlenmiş olan bize karşı yükseldiği ve ‘O’nun önünde birer birer boyun eğerek Tanrı’yı kabul etmemelisiniz’ dediği zaman, yüzünü bizden saklama, kutsamadan af dileyen Tanrısal gazaptan korkar. Bunu duyduğum zaman, kalbim titrer; düşmanıma şöyle cevap veririm: ‘Atalarımın Tanrı’sının mirasından ayrılmamı ve unutmamı Tanrı yasakladı’.

Şöyledir, kişi, Cennet Krallığı’nın yükünü kendi üstüne almak istediğinde ve bu, ‘zahmet altındaki öküz gibi ve yük altındaki eşek gibi’ üstlenmek anlamına geldiğinden hem eşek hem de öküz bu çalışmayı üstlenmeye direnir, ama kişiye bunu zorla yaparlar. Çalıştıklarını hissettikleri zaman neden direnirler, ama çalışmadan hoşlandıklarında, yani bu da bir iş olmasına rağmen yedikleri zaman, bu eylem süresince keyif alırlar, bu yüzden bu ‘çalışma’ olarak kabul edilmez mi?

Kişinin merhamet arzusu olarak kabul edilen, sağ kolu olmadığında, çalışmadan hoşlandığı zaman, Sitra Ahra’nın (diğer taraf) bu çalışmayla bağlantısı kalmaz, bu yüzden savaşabilir. Ama Harun öldüğünde, yani kişi, Harun’un Hesed niteliği ile ödüllendirilmediği zaman, dışarıdaki ona gelir ve her tür inançsızlık sözünü eder ve o zaman bu iki yönde çalışır.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,086