e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada “Yanmış Bir Sunu Olmaya Gelen Her Şey Erkektir” Ne Anlama Gelir?

Çalışmada “Yanmış Bir Sunu Olmaya Gelen Her Şey Erkektir” Ne Anlama Gelir?

Makale No. 24, 1990

Zohar’da (VaYikra, Madde 70) şöyle yazar: “‘Eğer sunusu yakmalık bir sunuysa. Rabbi Hiya, ‘Çünkü Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değildir’ diye başladı. Yaradan’ın düşüncesi üstündür ve her şeyin başlangıcıdır. Bu düşünceden, kutsal ismi tasarlamak için yollar ve patikalar uzanır. Ve bu düşünceden, Malhut olan yazılı Tora ve sözlü Tora yayılır. İnsanın düşüncesi, her şeyin başlangıcıdır. Yollar ve patikalar, bu düşünceden kişinin bu dünyadaki ve öteki dünyadaki yollarını saptırmak için uzanır ve bu düşünceden kendine ve diğerlerine zarar veren kötü eğilimin pisliği ortaya çıkar. Ayrıca bu düşünceden günahlar, kötülükler, putperestlik, ensest ve kan dökücülük de çıkar. Bu konuda şöyle yazılmıştır: ‘Çünkü Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değildir.”

Madde 73’te, “Yakmalık sunu olarak gelen her şey erkektir ve dişi değildir, çünkü yakmalık sunu, kalbin üzerinde yani kalbin üstünde olan düşüncenin üzerinde yükselir [“yükselir” İbranice’de “sunu” ile aynı şekilde yazılır], zira Hohma [bilgelik] olan düşünce, erkek ve Bina [anlayış] olan kalp, ‘kalp anlar’da olduğu gibi, dişi olarak kabul edilir.” der.

Zohar’da “Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değildir” diye yazıldığına göre, çalışmada “Yaradan’ın düşüncesinin” ne olduğunu ve çalışmada “insanın düşüncesinin” ne olduğunu anlamalıyız. Ayrıca, “yakmalık sunu erkektir” dediğinde bize ne ima ettiğini de anlamalıyız, zira bu, erkek olan düşünce için kefarettir. Nasıl davranacağımızı bilmemiz açısından bu bize ne ifade eder?

Yaratılışın amacı O’nun yarattıklarına iyilik yapmak, yaratılanların haz ve memnuniyet duyması olmasına rağmen, O’nun eylemlerinin mükemmelliğini gün ışığına çıkarmak amacıyla, haz ve memnuniyet üzerinde “Tzimtzum [kısıtlama] ve gizlilik” adı verilen bir ıslah yapıldığı bilinmektedir. Tüm yaratılanlar, haz ve memnuniyet alma arzusuyla yaratıldığından, insanın o şeyden haz ve memnuniyet alabileceğini bilmediği sürece hiçbir şey yapamayacağı sonucu çıkar. Aksi takdirde, yaratılanların köküne ters düşeceği için kişi, tek bir hareket dahi yapamaz.

Kişi bazen bir eylemde bulunduğunda, bu eylemlerden hiçbir zevk almasa da bunun nedeni, bu sayede daha sonra haz ve memnuniyet alacağını bilmesidir; bu da yaptığı işin, yani yaptığı ve hiçbir zevk almadığı eylemlerinin karşılığında kendisine verilecektir. Sadece çalıştıktan sonra alacağı zevk nedeniyle, şu anda zevk almadığı ama gelecekte alacağı işi yapmak üzere ona güç verir.

Ancak, ödül kesin değilse, zevk almadığı zaman çalışmak için gücü yoktur. Örneğin, bir anne çocuklarını besler. Yiyecekleri satın almak ve onları yemek için hazırlamak bir iş olsa da ve onları beslese de burada iki eylemi ayırt etmeliyiz: 1) Vazgeçeceği eylemler, 2) Vazgeçmeye niyetli olmadığı eylemler.

Yiyecek satın almaktan ve onları yemek için hazırlamaktan vazgeçecektir. Zenginler arasında yiyecekleri satın alan kişiler ve bir aşçı olduğunu görüyoruz. Bu da annenin onlarsız da yapabileceğini gösteriyor. Ama çocukların yemek yemesine bakan anne, çocukların yemek yemesine bakarken yemek yemese de o durumda kendinden vazgeçer ama çocukların yemek yemesinden zevk alır. Annenin aklına hiçbir zaman “Küçük çocukların yemek yemesini seyretmek bana ne kazandıracak?” diye düşünmek gelmez.

Bunun için “öteki dünyayı” ya da “bu dünyayı” istemez, çünkü bu eylemden zevk alır, dolayısıyla ödüle ihtiyacı yoktur. Bu nedenle, eğer Tora ve Mitzvot’tan [emirler/iyi işler] alınan tat açığa çıksaydı, bilgelerimizin dediği gibi, 613 Mitzvot’a “613 Pekudin [Aramice: teminat]” denir, Sulam’da [Zohar üzerine Merdiven yorumu] açıklandığı gibi, her Mitzva’da [Mitzvot’un tekili] parlayan özel bir ışık vardır, eğer bu ifşa edilseydi ve onlar buna inanmak zorunda kalmasalardı, tüm dünya sadece Tora ve Mitzvot ile meşgul olurdu.

Ancak, haz ve memnuniyet üzerine bir gizleme konulduğu ve kişi ihsan etme kaplarıyla ödüllendirilmeden önce ifşa edilmediği için, bedenden gelen rahatsızlıklar vardır ve bu rahatsızlıklar şöyle haykırır: “Neden haz ve memnuniyet almak için Yaradan’ın insanı yarattığı doğaya karşı gelmek istiyorsun? Bundan vazgeçmek mi istiyorsun?” Kişi bedene ödüllendirileceğine, yani Tora’nın emirlerini yerine getirdiğinde ödüllendirileceğine dair söz verse de beden görünüşte “Hangi Kelim [kaplar] içinde ödül alacağım, alma kapları içinde mi yoksa ihsan etme kapları içinde mi?” diye sorar.

O zaman, eğer kişi ona “Ödülü alma kaplarında alacaksın” derse, beden şöyle sorar: “Yaradan bize neden bu kadar çok emir verdi? Ne de olsa O merhametli bir Baba’dır, iyidir ve iyilik yapar, öyleyse neden 613 Mitzvot’un yarısını yerine getirmemiz karşılığında 613 Mitzvot’un tamamını yerine getirmemiz için vermek istediği ödülün tamamını bize vermiyor? Tora ve Mitzvot’un küçük bir bölümünü yerine getirmemize karşılık ödülün tamamını vermesinin ne sakıncası var? Ayrıca, 613 Mitzvot’un tamamını yerine getirmek için neden bu kadar çok çalışmamız gerekiyor?”

Bu, çocuklarını yiyecek ve içecekle besleyen ancak yiyecekleri satın almak ve pişirmek zorunda olan anne hakkındaki alegoriye benzer. Annenin vazgeçmediği şey, çocuklarının nasıl yemek yediğini görmesi ve bakmasıdır. Küçük çocukları kendisi besler ve bundan keyif alır. Bu işten vazgeçmek istemez, çünkü işin kendisinden zevk alır ve bu iş için herhangi bir ödüle ihtiyaç duymaz.

Dolayısıyla elimizde iki şey var:

1) Bu, akıldan o kadar da uzak değildir. Yani, ödülü alma kaplarında almak isteyen ama Yaradan’ın neden bu kadar çok Mitzvot’u yerine getirmemizi istediğini, yani 613 Mitzvot’un yarısını yerine getirerek vermek istediği tüm ödülü vermiş olması gerektiğini soran kişi, yaptığı çalışmadan zevk almadığı, daha ziyade daha sonra alacağı ödülden zevk aldığı için, bu “öbür dünyada ödül almak” olarak kabul edilir. Bu, çalışma sırasında hiçbir zevk hissetmediği ve çalışmayı istemesinin tek nedeninin, daha sonra gelecek ödül olduğu anlamına gelir.

2) Kişinin ödülü ihsan etme kaplarında almak istediğini, yani Yaradan’ın sevgisine sahip olmak ve Kral’a hizmet ettiğini hissetmek istediğini ödülden anlayabiliriz. Buradan, kişinin bir ödül almayı umduğu ve bu ödülü daha sonra, bu dünyada, yani şimdiki zamanda olan Kelim [kaplar] içinde alacağı sonucu çıkar. O zaman, 613 Pekudin ile ödüllendirildiğinde, her Mitzva’yı “bu dünya” tarzında aldığında, “Neden bize bu kadar çok Mitzvot verildi?” demez.

Aynı şekilde, maddesel dünyada da bize bu kadar çok maddesel haz hazırladığı için Yaradan’a kızan kimse yoktur. Aynı şekilde, kişi 613 Pekudin ile ödüllendirildiğinde, o zaman her Mitzva’da farklı bir tat hisseder ve bundan vazgeçmeye niyeti yoktur.

Ancak burada 613 Eitin [Aramice: öğütler] şeklinde çalışırken, yani Tora ve Mitzvot sadece ihsan etme kaplarının nasıl alınacağıyla ilgili “ipuçları” olduğunda büyük bir kusur vardır, zira bedenin direnci şiddetlidir çünkü insanın doğuştan sahip olduğu alma arzusuna tamamen terstir.

Buradan, bunların (çalışma ve ödül) iki ayrı anlayış olduğu sonucu çıkar. Ödül alma kaplarında olduğunda, kişinin yakıtı vardır çünkü ödül alabilecektir. Bununla birlikte, her zaman çabası vardır zira aldığı ödül “öteki dünyada “dır, yani şimdide değil ama başka bir zamanda, geldiği zaman ödül alacaktır. Başka bir deyişle, kişi daha sonra alacağı ödüle bakar.

Dolayısıyla, ödüle baktığı için, daha az çalışarak daha büyük bir ödül alsa daha mutlu olacaktır. Öyle görünüyor ki, kişi her zaman çaba gösterir çünkü ona göre ödül, kendisini Tora ve Mitzvot’la uğraşmaya zorlayan sebeptir. Bu durum maddesel dünyaya benzer: İş için bize ödeme yapıldığında, iş sadece bir araçtır. Kişi daha az çalışarak ödül alabilseydi, elbette herkes daha az çalışarak daha çok ödül veren bir yeri seçerdi.

Buna karşılık, kişi ihsan etme kapları ile ödüllendirildiğinde, Tora ve Mitzvot üzerindeki gizlilik ve Tzimtzum kaldırılır ve kişi 613 Pekudin ile ödüllendirilir. Bu, gerçekleştirdiği her Mitzva’da, Mitzva’daki tadı edindiği anlamına gelir. Buradan ödülün bu dünyada, yani kişinin içinde bulunduğu mevcut durumda olduğu sonucu çıkar. Kuşkusuz, kişinin çalışmayı bırakması gerektiği söylenemez, zira ödülün alınacağı yer çalışmanın kendisidir. Buradan, “ihsan etme kaplarında”, 613 Mitzvot’un “çalışma ve emek” değil, “dinlenme” olarak kabul edildiği sonucu çıkar.

Yukarıdakilere göre, Zohar’ın “Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değildir” ayeti hakkında söylediklerini yorumlamalıyız. Yaradan’ın düşüncesinden “kutsal ismi tasarlamak” için yollar ve patikalar uzanırken, insanın düşüncesinden “kendine ve diğerlerine zarar vermek için kötü eğilimin pisliği” uzanır dediğinde, bu bize çalışmada ne ifade ediyor diye sorduk. Ayrıca bu düşünceden, putperestlik, ensest ve kan dökmenin yanı sıra, günahlar ve kötülükler de gelir.”

Metin bu konuda şöyle der: “Çünkü Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değildir.” “Yaradan’ın düşüncesi”, yarattıklarına iyilik yapmak olan yaratılış düşüncesini ifade eder. Yani, O sadece yaratılanlara bolluk ihsan etmek ister. Bu nedenle, bize yerine getirmemiz için verdiği Tora ve Mitzvot için, O’nun niyetinin, bizim O’na bu çalışmayı vermemiz ve O’nun da bunu kabul etmesi olmadığını söylemeliyiz. Sonuçta, O’nun arzusu sadece ihsan etmektir. Bu yüzden Yaradan’ın düşüncesinden “kutsal ismi tasarlamak için yollar ve patikalar uzanır” der.

“Kutsal ismi tasarlamanın” ne anlama geldiğini anlamalıyız. Öğrendiğimize göre, yaratılışın amacı O’nun yarattıklarına iyilik yapmasıdır. Bu da Yaradan’ın “kutsal adının” İyilik Yapan İyi olduğu anlamına gelir. Bu isim, ihsan etme kaplarına sahip olmadıkları sürece yaratılanlardan gizlendiğinden, bilgelerimizin “İçindeki ışık onu ıslah eder” dediği gibi, Tora ve Mitzvot bize Eitin, yani ihsan etme kaplarını edinmek için öğütler olarak verildi.

Dolayısıyla, Tora ve Mitzvot’taki çalışmamız, O’nun bizim Mitzva’sını yerine getirmemize ihtiyacı olduğu için değildir. Aksine, yaratılan varlıklar O’nun Mitzvot’unu yerine getirirler, çünkü bu sayede yaratılan varlıklar kendilerini ıslah ederler ve böylece ihsan etme kaplarıyla ödüllendirilebilirler. “Kutsal ismi tasarlamak” diye yazılanın anlamı budur, çünkü bu sayede her biri Yaradan’ın isminin İyilik Yapan İyi olduğunu hissedecektir.

Ancak insanın düşüncelerinden “kötü eğilimin pisliği” yayılır çünkü “yaratılmış bir varlık” olan insan, yokluktan var olur, sadece nasıl alacağını düşünür ve ihsan etmez. İnsanın kökeni bu olmasına rağmen, gizlilik ve Tzimtzum bu alma arzusunun üzerine yerleştirilmiştir, bu yüzden kötü eğilim insandaki bu düşünceden yayılır. Başka bir deyişle, kişi Yaradan’la Dvekut’a [bütünleşme] sahip olmak için ihsan etme eylemleri gerçekleştirmek zorunda olduğunda, buna “form eşitliği” denir, bu arzu, kişiye gücünü başkalarına vererek acı çekeceğini tasvir eder.

Bu nedenle, kişi Tora ve Mitzvot’u kendi yararını ilgilendiren hiçbir şeyi almamak ve ihsan etmek amacıyla yerine getirmek istediğinde, bu düşünce ona nasıl acı çekeceğini tasvir eder. Bu tasvir gücüyle, kişinin Yaradan’la Dvekut’a ulaşmasını engeller.

Baal HaSulam’ın bilgelerimizin “Yılan Havva’nın üzerine geldi ve içine pislik attı” sözü hakkında söylediği gibi, “Bu düşünceden kötü eğilimin pisliği ortaya çıkar” sözlerinin anlamı budur. Zuhama’nın [pislik] Zu-Ma [bu nedir?] olduğunu söyledi, yani her Keduşa [kutsallık] meselesinde, kötü eğilim olan yılan gelir ve kişiye “Bu nedir?” der, yani ” Her şeyi kendi iyiliğin için değil de Yaradan’ın rızası için yapmayı ve çalışmayı istemekten ne elde edeceksin?” “Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değildir” demek, Yaradan’ın düşüncesinin ihsan etmek olduğu, insanın düşüncesinin ise sadece almak olduğu anlamına gelir.

Şimdi ne sorduğumuzu anlayabiliriz: Zohar’ın “yakmalık sunu erkektir” demesi bize ne ifade eder, zira bu erkek olan düşünce için kefarettir, çünkü düşünce Hohma’dır ve erkek olarak kabul edilir, Bina [anlayış] olan kalp ise “kalp anlar “da olduğu gibi dişidir.

Bilgelerimiz şöyle der: “Göz görür ve kalp imrenir.” “Göz “ün ne anlama geldiğini anlamalıyız. Gözlere Hohma [bilgelik], yani düşünce denildiği ve düşüncenin erkek olarak kabul edildiği bilinmektedir. Zohar’da bununla ilgili olarak, kişinin cennetin krallığının yükünü üzerine alması gerektiğinde, inandığı bu inanca “akıl” denildiği söylenir. Bu düşünce kalbi etkiler ve sonra kalp, zihninde bir düşünce olarak gelen bu şeye imrenmeye başlar. Bu anlamda göze “düşünce” denir. Bilgelik, gördüğü ve beğendiği şey, kalbe verdiği şeydir; dolayısıyla, kalp zihinde olan şeye imrenir.

Yukarıdakilere göre, Yaradan’ın düşüncesi ihsan etmektir. Bu konuda bilgelerimizin söylediği gibi yorumlamalıyız (Avot, Bölüm 2:1), “Üstünüzde ne olduğunu bilin; gören bir göz.” İnsanın kendi üstünde olanı, yani düşüncesinin üstünde olanı bilmesi gerektiğini, orada “gören bir göz” olarak adlandırılan Yaradan’ın düşüncesinin olduğunu yorumlamalıyız. Zohar’ın dediği gibi, “göze” “düşünce” denir ve düşünceye de “bilgelik” denir ki bu da erkektir.

Öğrendiğimiz gibi, Hohma’nın ışığı Veren’den alana gelir. Dolayısıyla, insan yukarıdaki “göze” benzemeli ve Yaradan’a veren olmalıdır. Buna “form eşitliği” denir ve bu “Yaradan’a inanç” olarak adlandırılır. Buna “akıl” yani insanın Yaradan’la form eşitliği içinde olması gerektiğine dair bir düşünce denir.

Bu, “Zohar’ın Tamamlanması İçin Bir Konuşma” adlı makalede yazıldığı gibidir: “Benzer şekilde, tüm eylemleriniz ihsan etmek ve başkalarına fayda sağlamak için olacaktır. Böylece, formunuzu Yaradan’ın niteliklerinin formuyla eşitleyeceksiniz ve bu manevi Dvekut’tur. Yukarıda bahsedilen form eşitliğinde ‘aklın’ ve ‘kalbin’ ayırt edilmesi vardır. Kişinin Yaradan’ı hoşnut etmek için Tora ve Mitzvot’a bağlanması, zihindeki form eşitliğidir. Bunun nedeni Yaradan’ın Kendisi hakkında düşünmemesidir -var olup olmadığı veya yarattıklarını gözetip gözetmediği ve bunun gibi diğer şüpheler. Benzer şekilde, form eşitliğini edinmek isteyen kişi, Yaradan’ın bunları düşünmediği açıkken bunları düşünmemelidir, zira bundan daha büyük bir form eşitsizliği yoktur. Dolayısıyla, bu tür konuları düşünen herkes kesinlikle O’ndan ayrılır.”

Bu nedenle, eğer kişi “Üstünüzde olanı bilin; göz görür” sözüne inanıyorsa, “bilmek” Daat [bilgi] anlamına gelir ve Daat bağ ve Dvekut demektir. “Üstünüzde ne var, gören bir göz,” yani Yaradan’ın gözü, ki bu Hohma’dır [bilgelik] ve “bilmek” Dvekut’u ifade eder, kişi “üstünüzde” olana bağlı kaldığında, ki bu “akıl “dır, yani inançtır.

“Göz görür ve kalp imrenir” kuralına göre, yani “erkek” olan düşünce “imrenme ve arzu” olan kalbe verir, o zaman “inanç” olan düşünce Yaradan’a denk olduğu için, alma arzusu olan kalp de kendi niteliği olan almayı kullanmak istemez, aksine bu düşünceden etkilenir ve bu düşünce gibi bir veren olmak ister. Buradan şu sonuç çıkar ki, eğer kişi “zihinde” form eşitliği ile tamamlanırsa, bu kalbi etkiler, böylece kalp de “Bütün işlerin Yaradan’ın rızası için olacak” sözündeki gibi olur.

Bu, bilgelerimizin “Kimin içinde cennet korkusu varsa, onun sözleri duyulur” dedikleri hakkında açıkladığımız gibidir. Bu demektir ki, inanç olan cennetin krallığının yükünü üstlenen herkesin, beden onların sözlerini duyar, yani yukarıdaki nedenden dolayı tüm beden onların sesine itaat eder, eğer düşünce mantık ötesi inanç, form eşitliği ise, o zaman erkek olan düşünce, dişi olan kalbi etkiler, şöyle yazıldığı gibi, “Kalp anlar.” Zohar’ın “Bina kalptir” demesinin anlamı budur ve o dişidir.

Bu nedenle, eğer bu bir yakmalık sunuysa, erkektir. Bunun nedeninin, yakmalık sununun erkek olan Hohma’nın, düşüncenin kefaretini ödemek için gelmesi olduğunu söyler. Yani, eğer kişi günah işlediyse, yani mantık ötesi inanç olan düşüncesini lekelediyse, lekelediği şeyi ıslah etmelidir. İnanç “gözün gördüğü” olarak ayırt edildiğinden, ki bu “yukarıdan gelen bilgeliktir”, yani Yaradan’ın düşüncesi O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusudur, yani alttakilere ihsan etmektir ve o kişi bunu lekelemiştir, yani dünyanın yaratılanları İyilik Yapan İyi olarak gözeten bir lideri olduğuna inanmamaktadır. İnsan Yaradan’ı övmeli ve ona teşekkür etmelidir, eğer kişi Yaradan’ın “erkek” olarak adlandırılan Veren olduğuna inanmazsa, ona karşılık gelen ve lekelenen ayırt etme yetisi demek olan bir erkek sunusu getirmelidir. Bu nedenle, düşüncenin lekelenmesi çok ciddidir, çünkü yaratılış amacının tüm meselesi budur. Kişi buna inanmadığında, günah işlediği ve düşünceyi lekelediği kabul edilir ve aynı anlayışta ıslah yapması gerekir.

Yukarıdakilere göre, Zohar’ın “Eğer sunusu yakmalık bir sunuysa”, “çünkü Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değildir” sözleri hakkında söylediklerini yorumlamalıyız. “Ayrıca, Malhut olan yazılı Tora ve sözlü Tora da bu düşünceden ortaya çıkmıştır” der. Çalışmada Malhut’un “göklerin krallığı” yani inanç anlamına geldiğini, “Sözlü Tora “nın ise Tora olarak adlandırıldığını yorumlamalıyız. Başka bir deyişle, bilgelerimizin “Puta tapanlara Tora’yı öğretmek yasaktır” dediği gibi, kişi inançla ödüllendirilmemişse Tora ile ödüllendirilmesi mümkün değildir.

Ancak inançla ödüllendirildikten sonra Tora ile ödüllendirilebilir. “Bu düşünceden” yani O’nun yarattıklarına iyilik yapmak olan yaratılış düşüncesinden, inancı ve Tora’yı genişletmek sözlerinin anlamı budur. Yani, herkesin O’nun rehberliğine neden bir gizlilik koyduğunu ve bunun için inanca ihtiyacımız olduğunu sorduğu yerde, bize inanç verildiği gerçeğinin cevabı, bunun da “eylemlerinin mükemmelliğini ortaya çıkarmak için” denilen, O’nun yarattıklarına iyilik yapmak için olduğudur. O’nun düşüncesine bağlı kaldığımızda, her şeye sahip oluruz. Bu, insanın düşüncesinin söylediğinden farklıdır, ancak bu düşünceden, “Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değildir” diye yazıldığı gibi, günahlar ve kötü eylemler ortaya çıkar.

Bu nedenle, insan tüm çalışmalarını yalnızca O’nun düşüncesiyle Dvekut’ta olmaya odaklamalı ve O’nun dünyayı İyilik Yapan İyi olarak gözettiğine inanmalıdır. Kişi bu inanca sahip olduğunda, her şeyle ödüllendirilecektir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,092