e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada Dua ve Şükür Zamanı Nedir?

Çalışmada Dua ve Şükür Zamanı Nedir?

Makale No. 7, 1990

Bilgelerimiz şöyle der (Berahot 32): “Kişi her zaman Yaradan’ı övmeli ve sonra dua etmelidir.” Ayrıca (Roş Aşana 35), “Rabbi Elazar, ‘Kişi her zaman duasını oluşturmalı ve sonra dua etmelidir’ dedi.”

Neden önce Yaradan’a övgüde bulunmamız gerektiğini anlamalıyız. Kişi bir eksiklik koşulundaysa ve eksikliğini gidermek için Yaradan’a dua etmek istiyorsa, o zaman O’nun yardımına ihtiyaç duyar. Öyleyse, neden önce Yaradan’a övgüde bulunmalıdır?

Etten kemikten bir kral söz konusu olduğunda, önce krala saygımızı göstermemiz gerektiğini anlayabiliriz, böylece kral bizim onu sevenler arasında olduğumuzu görecek ve bu nedenle dileğimizi yerine getirecektir. Fakat bu Yaradan’la ilgili olarak nasıl söylenebilir? Yaradan’ın bir kişinin Yaradan’ı sevenler arasında olduğunu göstermesine ihtiyacı var mıdır ki, o zaman ona yardım etsin, aksi takdirde etmesin?

Sonuçta, Yaradan merhametli ve bağışlayıcıdır. Kişi değersiz olsa da Yaradan Kendisine dua edenlere yardım eder, Baal HaSulam’ın On Sekiz Dua’da söylediğimizi açıkladığı gibi, “Çünkü Sen her ağzın duasını duyarsın,” yani hangi ağzın dua ettiği önemli değil, herhangi bir ağzın duasını, bu ağız önemsiz olsa bile, Yaradan yine de duyar. Öyleyse, neden önce Yaradan’a övgüyü oluşturmalıyız?

Bunu yorumlamak için, öncelikle Zohar’ın (Chayei Sarah, Madde 224) sözlerini aktarmalıyız, ” Gel ve gör, ‘Ve o konuşmasını bitirmeden önce, işte, Rebeka çıktı. ‘Geldi’ denmesi gerekirdi, ‘kızı Rahel geldi’ diye yazıldığı gibi. Neden ‘çıktı’ deniyor? Bunun, Yaradan’ın onu, hepsi kötü olan şehir halkının arasından çıkardığını ve Rebeka’nın çıkıp şehirdeki diğer insanlardan ayrıldığını, çünkü onun erdemli olduğunu gösterdiğini söyler.”

RAŞİ, ” Varsayalım ki kadın yürümüyor” ayetini (Yaratılış 24:39) yorumlar. Şöyle yazar: “‘Bana’ diyor [İbranice’de “varsayalım” ve “bana” aynı şekilde yazılır]. Eliezer’in bir kızı vardı. İbrahim’in onun kızıyla evlenmesi için kendisine dönmesi amacıyla bir neden arıyordu. İbrahim ona şöyle dedi: ‘Benim oğlum kutsanmış, sen lanetlisin ve lanetliler kutsanmışlara tutunmaz.”

Çalışmada İshak ve Rebeka’nın anlamının yanı sıra Eliezer’in kızı meselesinin anlamını da yorumlamalıyız. Zohar şöyle yazar (Chayei Sarah, Madde 94), “Ona dedi ki, ‘Efendim, Mişna yazarlarının ruhla ilgili olarak yorumladıkları bu bölümü nasıl söylediklerini duyarsa, İbrahim’in ruh ve Sara’nın beden olduğunu söyleyecektir.”

Bu şekilde, Zohar’da (Chayei Sarah, Madde 249) yazıldığı gibi, İshak ve Rebeka meselesini yorumlamalıyız, “Rabbi Yehuda, ‘Annesi Sarah’ dedi, çünkü İshak’ın formu İbrahim’in formu gibiydi, benzer şekilde Rebeka’nın formu da Sarah’ınki gibiydi. Bu yüzden ‘Annesi Sara’ diye yazılmıştır.”

Bununla aynı zamanda İshak’ın ruh, Rebeka’nın ise beden olduğunu da yorumlamalıyız. İnsanın çalışma düzeninde, kişi Yaradan’la Dvekut’u [bütünleşme] edinmek istediğinde, her zaman iki çizgi üzerinde yürümelidir -sağ ve sol. “Sağ” bütünlük anlamına gelir, kişi yaptığı çalışmadan memnuniyet duyduğu ve kendisini Kral’ın hizmetkârları arasında olmakla ödüllendirdiği için Yaradan’a överek şükrettiği zamandır. Kişi maneviyatta bir dereceye ulaştığını görür ki bu Yaradan’ın diğer işçileri açısından böyle değildir. Yine de kendi alçaklığının farkındadır ve Yaradan’ın kendisini neden bu dereceye ulaşmamış diğer insanlara tercih ettiğini bilmez. Bu nedenle Kral’a şükreder ve övgüler sunar ve “Efendiye sevinçle hizmet edin” diye yazılanları yerine getirebilir. O anda Yaradan’a kendisine yardım etmesi için dua edecek hiçbir şeyi yoktur, zira içinde bulunduğu durumda hiçbir eksiklik hissetmez.

Ancak daha sonra, kişi sol çizgide çalışmaya başladığında, içinde bulunduğu durumu sorguladığında ve zihninde ve kalbinde kusurlu olduğunu gördüğünde ve daha da kötüsü, bazen normalden daha fazla kendini sevmeye dalmış olduğunu gördüğünde, o kadar alçalır ki Yaradan’ın kendisini bu alçaklıktan kurtarmasını istemez. Aksine, maddesel yaşamdan haz ve memnuniyet alamadığı için öfkelenir. Bundan dolayı, bazen sol kişinin dua etmesine ve Yaradan’dan bir şey istemesine bile izin vermez. Öyleyse, kişi kendisini nasıl bütün bir insan olarak hissedebilir ve Yaradan’a teşekkür edebilir?

Bununla birlikte, çalışmanın esas olarak yükseliş sırasında olduğunu bilmeliyiz, çünkü sadece yükseliş sırasında insanın çalışmasının sağ ve sol olmak üzere iki çizgide olduğundan bahsedebiliriz. Diğer taraftan, kişi düşüş sırasında ölü olarak kabul edilir. Bir ölüyle konuştuğumuzu ya da ölüden bir şey istediğimizi, onun bir şey yapacağını söyleyebilir miyiz?

Bu nedenle, kişi çalışma halindeyken, iki şekilde çalışması gerektiği söylenebilir: 1) sağ, 2) sol. “Sağ”, öncelikle kişinin içindeki bütünlüğün mantık ötesi üzerine inşa edildiği, solun ise akıl ve zekâ üzerine inşa edildiği anlamına gelir. Yani, o sırada kendini gördüğü gibi yargılar, bilgelerimizin şöyle dediği gibi, “Bir yargıç sadece gözlerinin gördüğüne sahiptir” (Baba Batra 131).

Görünen o ki, kişi sol ile meşgul olduğunda ve gerçeği, ne kadar alçak ve kendine sevgiye dalmış olduğunu gördüğünde, o zaman nasıl bütünlük halinde olduğunu ve kendisine Keduşa [kutsallık] içinde olduğu böylesine büyük bir armağan verdiği için Yaradan’a minnettar olduğunu söyleyebilir? Bu gördüğü gerçeğin tam tersidir ve kişi gerçeği gördüğünde nasıl mutlu olabilir?

Buna iki şekilde cevap verilebilir: 1) Tav-Şin-Gimel’in (Şamati, Makale No. 40, 1943) öğretmenine inançla ilgili makalesinde, Baal HaSulam’ın bir kişinin bilgelere, onların bizim için düzenledikleri şekilde, inançla gitmesi gerektiğini söylediği yazılıdır. Sözleri biraz değiştirilerek şöyledir: Öğrenci, “sağ ” ve bütünlük yolunda yürümek için öğretmeninin ona söylediklerine inanmalıdır. Öğrenci, Yaradan’a tam bir inançla zaten ödüllendirilmiş olduğunu ve Yaradan’ın tüm dünyayı İyilik Yapan İyi olarak yönettiğini organlarında zaten hissettiğini kendine tasvir etmelidir. Bu demektir ki, tüm dünya O’ndan sadece iyilik alır ve kişi kendisine baktığında çıplak ve yoksul olduğunu görmesine ve dünyaya baktığında da dünyanın çile çektiğini görmesine rağmen -her biri kendi derecesine göre çile çeker- bu konuda “Gözleri var ama görmezler” diye yazılmış olanı söylemelidir. Yani, kişi “onlar” koşulunda olduğu yani “onların” iki otoritesi olduğu sürece, “onlar” gerçeği göremezler. Bu nedenle kişi kendisinin ve tüm dünyanın bir bütünlük içinde olduğuna mantık ötesi bir şekilde inanmalıdır.

Dolayısıyla bu şekilde Yaradan’a bize bolluk verdiği için teşekkür edebilir ve etmelidir. Buna sol çizginin tam tersi olan “sağ çizgi” denir. Yani, sol çizgide, “Bir yargıç sadece gözlerinin gördüğüne sahiptir” denildiği üzere, mantık dahilinde yürürüz. Başka bir deyişle, bu özellikle akılla birliktedir ve aklın üzerinde değildir. Ancak “sağ” ile çalışmaya geçildiğinde, sol, sağın mantığın ötesinde bir temel üzerine inşa edilmesinin nedenidir.

Bilgelerimizin şöyle dediği gibi: “Sol iter ve sağ yaklaştırır.” Başka bir deyişle, “sol” koşulu kişinin nasıl reddedildiğini ve Yaradan’ın çalışmasından nasıl ayrıldığını gösterir. “Sağ yaklaştırır” ise ona Yaradan’ın çalışmasına yakın olduğunu gösterir. Bu demektir ki, kişi solla meşgul olduğunda, sol onu reddedilme koşulunu, reddedildiğini ve çalışmadan ayrıldığını görmeye getirmelidir. Sağla meşgul olduğunda ise, Yaradan’a yakın olduğunu gördüğü bir koşula gelmelidir. Kişi “sağ” için Yaradan’a şükretmeli ve “sol” için Yaradan’a dua etmelidir çünkü kişi maddeselliğin içinde sadece iki ayak üzerinde yürüyebilir. Bu, kişinin iki çizgi üzerinde yürümesi gerektiğini gösteren maneviyattan uzanır.

Bütünlükle ilgili olarak, başka bir yol daha vardır. Eğer kişi hem zihin hem de kalp olarak geride olduğu için çıplak ve yoksul olduğunu gördüğü yani kendini sevmeye dalmış olduğunu ve Yaradan rızası için çalışmak için herhangi bir arzusu olan tek bir organı bile olmadığını gördüğü bir koşula gelirse, o zaman artık “kötülüğün tanınması” denilen kendi gerçek durumuna gelmiş olduğunu görür.

Bu gerçeğin, yani kötülüğün farkına varmasının ona yukarıdan bir armağan olduğunu ve kendisine gerçeğin gösterildiğini söyler. Aksi takdirde kendini kandıracak ve yolunu değiştirmesine gerek olmadığını, çünkü kesinlikle hakikat yolunda yürüdüğünü düşünecekti. Böylece kötülüğünü sonsuza dek sürdürebilirdi. Ama şimdi, gerçeği görmesi için ona yukarıdan bir ifşa gelmiştir.

Bu, Zohar’da “Ya da günahını ona bildir” ayeti hakkında yazıldığı gibidir. Bu, Yaradan’ın kişiye günah işlediğini bildirdiği, yani yukarıdan kendisine günah işlediğinin bildirildiği şeklinde yorumlanır. Başka bir deyişle, kötülüğün tanınması yukarıdan gelen bir ifşadır. Bu nedenle, kişi Yaradan’ın kendisiyle ilgilendiği, ona rehberlik ettiği ve ona gerçek durumunu gösterdiği için sevinir. Bu kişiye Yaradan’ın ellerinde gerçeğin ifşasıyla ödüllendirilmenin bütünlüğünü verir. Bütünlüğü aldığı bu anlayış, Yaradan’ın onu yaklaştırdığını ve ona gerçeği gösterdiğini söylediği anlamına gelir.

Dolayısıyla, şimdi Yaradan’ın onu kötü hissettiği için Keduşa’dan reddettiğini söyleyecek bir durumda değildir. Aksine, bu ona Yaradan’ın onu daha yakına çektiğini hissettirir. Buna “sağ yaklaştırır” denir. Doğal olarak, bu durumda, tamamen kötü olduğunu gördüğünde, üstesinden gelebilir ve bu kötülükten nasıl çıkacağına dair tavsiye isteyebilir. Dolayısıyla Yaradan’a şükreder ve O’nu över.

Sonuç olarak, kötülüğün tanınması konusunda yukarıdan bir farkındalık aldığını gördüğü için artık kutsanmış olarak kabul edilir. Yaradan’a teşekkür ettiğinde, Yaradan’dan bir kutsama aldığı için kesinlikle “kutsanmış” olarak adlandırılır ve o zaman Yaradan’la Dvekut’a gelebilir zira “kutsanmış olan kutsal olana tutunur”.

Bu, Baal HaSulam’ın bilgelerimizin “Dünya ya tam günahkârlar ya da tam erdemliler için yaratıldı” (Berachot 61) sözünü yorumladığı gibidir. “Bunun tam erdemliler için olduğunu anlayabiliriz, ama ‘tam günahkârlar için’ denebilir mi?” diye sordu.

Kişinin kendisinin kötü olduğunu bildiği zaman, kesinlikle tövbe etmek için elinden geleni yapacağını açıklamıştır. “Tam erdemliler için” sözlerini, Yaradan’ın dünyanın yaratılışı sırasında vermek istediği haz ve memnuniyetle ödüllendirildikleri için dünyadan zevk alan kişiler olarak yorumlamalıyız, zira onlar zaten ihsan etmek için Yaradan’ın ışığını alacak Kelim’e [kaplara] sahiptirler, çünkü bu Kelim’lerde yaratılışın amacı ifşa olur ki buna “O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusu” denir.

Aynı şekilde, kişi zaten kötülüğün tanınmasıyla ödüllendirildiğinde, bu kötü durumdan çıkmak için elinden geleni yapmaya yönelik içsel bir güdüye sahip olduğu için Kelim’dir. Ancak kötülüğü hissetmediğinde, bu kötü durumdan çıkması için onu uyandıracak kimse yoktur, zira bu durumdan çıkmak için elinden geleni yapmasını gerektirecek kadar kötü hissetmez.

Bundan şu sonuç çıkar ki, kişinin kendisinin tamamen kötü olduğunu gördüğü bir duruma gelmiş olmasının zaten büyük bir değeri vardır. Bunun kanıtı, “Dünya ya tam günahkârlar için yaratılmıştır” denildiği üzere, dünyanın kendisi için yaratıldığını zaten söyleyebilmesidir. Ancak kötü durumu keşfetmeden önce, “Dünya ya tam günahkârlar ya da tam erdemliler için yaratılmıştır” denildiği gibi, dünyada var olma hakkı yoktu. Buradan kötülüğün farkına varmadan önce dünyada var olmaya hakkı olmadığı sonucu çıkar.

Bu nedenle, kişi kötülüğün tanınmasına ulaşmışsa, bu, onun halihazırda dünyada bir kavrayışa sahip olduğu şeklinde değerlendirilir. Bu bakımdan, kişinin bütünlüğe sahip olduğu ve bunun için Yaradan’ı zaten övüp şükredebildiği ve Yaradan’la zaten bir bağı olduğu düşünülür ve ona zaten “kutsanmış” denebilir ve “kutsanmış olan kutsal olana tutunur”.

Bu durumda olabilir ve bu onun derece olarak yükselebileceği zamandır, yani memnuniyet zamanında, eksiklikleri için ettiği tüm duaları alabilir. Bilgelerimizin şöyle dediği gibi, “‘Şehina’ [Kutsallık] sadece sevinç sırasında hazır bulunur.” “Ve o, çalan bir müzisyen gibi olacak ve Efendimizin ruhu onun üzerinde olacak.” Buradan, kişinin Şehina’yı aşılamakla ödüllendirildiği birincil zamanın özellikle bütünlük zamanı olduğu sonucu çıkar, çünkü özellikle bütünlük zamanı ruhunu alabileceği zamandır.

Yukarıdakilere göre bilgelerimizin söylediklerini şöyle yorumlayabiliriz: “Eliezer’in bir kızı vardı. Onun İshak’a eş olmasını istiyordu.” Kelimenin tam anlamıyla bunu anlamak zordur. Ne de olsa Eliezer’in kızı bir bilgenin kızıydı, bilgelerimizin şöyle dediği gibi (Yoma 28b), “Ve İbrahim hizmetkârına, evinin büyüğüne, kendisine ait olan her şeyi yöneten kişiye dedi ki. Rabbi Eliezer, efendisinin öğretisinin yöneticisinin Eliezer’in ev halkından olduğunu söyledi.” Orada ayrıca, “İbrahim’in hizmetkârı Eliezer yaşlıydı ve bir ilahiyat okulunda oturuyordu” dediler.

İbrahim bu eşleşmeyi kabul etmedi ve “Lanetlenmiş olan kutsanmış olana tutunmaz” diye yanıtladı. Betuel’in kızı ve kötü Lavan’ın kız kardeşi olan Rebeka’yla evlilik konusunda durum böyle değildi. Bilgelerimiz Betuel’in Eliezer’e ölüm iksirini içirmeye çalıştığını, böylece servetin onlara kalacağını söylerler. Başka bir deyişle, o sadece kötü değildi; aynı zamanda bir katildi. Yine de Cebrail geldi ve kâseyi değiştirip Betuel’e verdi ve Betuel öldü.

Rebeka da kötü bir çevreden gelmesine rağmen, “Ve Rebeka çıktı” diye yazıldığı gibi, bu eşleşme iyi bir eşleşmedir. Başka bir deyişle, Yaradan onu kötü olan tüm kasaba halkının arasından çıkardı. “Rebeka çıktı” çünkü o erdemliydi. Gerçekte, bir kişiye iki eş sunulursa, biri bir bilgenin kızı, diğeri ise kötü insanların evinden ve kötü insanların şehrinden geliyorsa, elbette bilgenin kızını seçecektir.

Ancak çalışmada, Eliezer’in durumunun bir “sol” durumu olduğunu yorumlamalıyız, çünkü sürekli “Eli [Tanrım], Ezer [yardım et!], çünkü kötülüğün yönetimi altındayım” diye haykırıyordu. Dolayısıyla solun kızı olan bu kadın, Neşama [ruh] olarak adlandırılan İshak’ın niteliğini, yani ruhu almak için beden olan “eş” olarak kendisine verilmesi için dua ettiğinde, İbrahim bunu kabul etmedi çünkü bir kişi solda olduğunda ve “Tanrım, kötülükten kurtulmama yardım et” diye haykırdığında, o beden “lanetlenmiş” koşulundadır. Ona İshak’ın, yani ruhun “kutsanmış” olduğunu ve “lanetlenmiş olanın kutsanmış olana tutunamayacağını” söyledi.

Zohar’da (Toldot, Madde 49) şöyle yazar: Bu nedenle, Eliezer bir bilge olmasına rağmen, hakikat niteliğinden yoksun olduğunu hissetti. Her zaman “sol” koşulundaydı ve her zaman Yaradan’ın onu neden duymadığı ve ona bir ruh vermediği konusunda şikâyetleri vardı, zira “içindeki ışık onu ıslah eder”. Her ne kadar sol “doğru konuşsa da”, her şey “yargıç sadece gözlerinin gördüğüne sahiptir” denildiği üzere mantık üzerine inşa edildiğinden, gerçekte lanetlenmiştir.

Bu nedenle İbrahim ona, “Lanetli”, yani “lanetli” durumdaki beden, kişinin kişisel ruhu olarak kabul edilen Şehina’nın aşılanmasını alamaz demiştir. Bu böyledir çünkü Şehina, ruhların toplamı olan Malhut olarak adlandırılır. Bu nedenle Malhut’a “İsrail’in meclisi” denir. Dolayısıyla, bu durumda beden, “ruh” olarak adlandırılan İshak’ın niteliğini almaya uygun değildir, tıpkı bedenin “eş” ve ruhun “koca” olarak adlandırıldığı söylendiği gibi.

Bununla birlikte, Rebeka, çalışmada, bedenin solun ona gösterdiği her şeyi, gerçek durumunu, tüm organlarının kötü olduğunu, sadece kendini sevmeyi ilgilendiren şeyleri anladığını, ancak Yaradan’ın yararı ile ilgili olarak, “solun” ona gösterdiği gibi hiçbir şey yapamayacağını ifade eder.

“Kentin bütün halkı günahkârdı” sözünün anlamı budur, çünkü bedene “kent” denir, çünkü şöyle yazılmıştır (Vaiz 9:14): “Küçük bir kentti, içinde az insan vardı. Büyük bir kral geldi ve orada bilgeliğiyle kenti kurtaran yoksul bir bilge buldu.” Tek başına yaşayan erdemli bir kadın olan Rebeka, kent halkının arasından çıktı.

Neden “çıktı” deniyor? “Bu, Yaradan’ın onu tüm kent halkı arasından çıkardığını gösterir” diyor. Bu, bu bedenin kendisini bütün olarak, yani erdemli olarak hissettiği anlamına gelir, çünkü Yaradan ona gerçeği bildirmiştir. Bundan dolayı mutludur ve bu kendi içinde bütünlük olarak kabul edilir, Yaradan ona bildirmiştir, ya da yukarıda bahsedilen ikinci nedenden dolayı, mantığın ötesinde bütünlüğe sahip olduğuna inanır çünkü öğretmenine olan inancıyla mantığın ötesine geçmemiz ve “Gözleri var ama görmezler” dememiz gerektiğine inanır.

Bütünlük durumunda, “ruh” olarak adlandırılan İshak’ın koşuluyla ödüllendirilebiliriz. Bu, iki zıttın tek bir bedende ama iki zamanda olduğu anlamına gelir. Bize en önemlisinin, biraz sol çizgiye sahip olduktan sonra, sağ çizgide yürümek olduğu söylenir. Bu, “Kişi her zaman Yaradan’a övgüyü oluşturmalıdır” sözünün anlamıdır, buna “sağ” denir, “ve sonra dua”, buna “sol” denir ve kişi sonrasında sağa döner.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,092