e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada “Yeri Olmayan Hiçbir Şey Yoktur” Nedir?

Çalışmada “Yeri Olmayan Hiçbir Şey Yoktur” Nedir?

Makale 20, 1991

Bilgelerimiz şöyle der (Bereşeet Rabbah 68:9), “Yaradan’a neden ‘Yer’ denir? Çünkü O dünyanın yeridir ve dünya O’nun yeri değildir. Ne yazılmıştır? ‘Burada Benim yanımda bir yer var’. Böylece, Yaradan dünyanın yeridir ve O’nun dünyası O’nun yeri değildir.” Ayrıca (Avot 4:3), “Yeri olmayan hiçbir şey yoktur” da denmiştir. Bunun bize çalışmada ne öğretmek için geldiğini anlamalıyız.

Çalışmada “yer”, bir eksiklik yeridir. Bu demektir ki, eğer bir kişinin bir eksikliği varsa, bu eksikliğin giderilmesi için bir yeri olduğunu söylemeliyiz. Ancak kişinin hiçbir eksikliği yoksa, onun doldurulabileceği söylenemez, zira dolduracak biri yoktur. Örneğin, eğer kişi aç değilse, yemek yiyemez. Bu, kişinin açlığını giderecek bir yeri olmadığı şeklinde değerlendirilir ya da susamamışsa su içemez, çünkü doldurulacak bir yeri yoktur.

Yukarıdakilere bağlı olarak, “Dünyanın yeri” ile “Kutsanmış yer” yani Yaradan’ın yeri arasındaki farkı açıklamalıyız. Çalışmada bunu, Yaradan’ın, O’nun dünyasının yeri olduğu şeklinde yorumlamalıyız. Yani, yaratılışın ıslahı, “Yaradan’ın yeri” olarak adlandırılan eksiklik anlamına gelen Yaradan’ın yerinin, Yaradan’ın ihsan etmek istemesi yani eksikliğin olmasıdır.

Yaradan ile ilgili söylenebilecek eksiklik, O’nun yarattıklarına iyilik yapmak istemesidir. Bu ihsan etme arzusuyla onlar Yaradan gibi ihsan etmek istedikleri için dünya eksik olduğunda, o zaman dünya bütünlük içinde var olacaktır. O zaman, Yaradan onlara haz ve memnuniyet ihsan edebilecektir. Neden? Çünkü haz ve memnuniyet alınması bir nevi ıslah şeklinde olacaktır.

Bununla birlikte, O’nun dünyası O’nun yeri değildir. Bu demektir ki, eksiklik yani dünyada var olan arzu, alma arzusunun ta kendisidir. Bu Yaradan’a ait değildir, zira O kimden alacaktır? Dolayısıyla, O yani Yaradan’ın sahip olduğu ihsan etme arzusu, O’nun dünyasının üstlenmesi gereken ve alma arzusunun doğasını kullanmaması gereken şeydir, yaratılışın (“yoktan var olma” olarak adlandırılan) doğduğu eksikliktir. Buna “dünyanın yeri” denir.

İnsanın çalışması, sadece dünyada var olan arzunun doğasından nasıl çıkılacağı ve farklı bir arzunun yani ihsan etme arzusunun nasıl edinileceği ile ilgilidir. Bu zor bir çalışmadır ve bilgelerimizin de: “Kötü eğilimi Ben yarattım; Tora’yı da şifa olarak yarattım.” dediği gibi, ancak Tora aracılığıyla elde edilebilir. Özellikle Tora sayesinde kendimiz için alma arzusunun kontrolünden çıkabilir ve ihsan etme arzusunu elde edebiliriz, zira bu sadece Tora’nın ışığının yardımcı olduğu ikinci bir doğadır.

Bundan, O’nun yani Yaradan’ın, dünyanın yeri olduğu, dünyanın, ihsan etme arzusu olan Yaradan’ın eksikliğini edinmesi gerektiği sonucu çıkar. Ancak, O’nun dünyası, yani alma arzusu, yani yaratılış perspektifinden dünyada olan eksiklik, yani kendi için alma arzusu, bu Yaradan’ın eksikliği değildir.

Bu yüzden “Kutsanmış yer” deriz. Bu demektir ki, kişi Yaradan’ın eksikliğini almakla ödüllendirildiğinde, ki bu ihsan etme arzusudur, kişi Yaradan’a kendisine O’nun yerini yani Yaradan’ın sahip olduğu ihsan etme arzusunu verdiği için teşekkür eder. Kişi bu ihsan etme arzusuna sahip olma derecesine ulaşmalıdır. Bu yüzden bize yeri yani ihsan etme arzusu olan O’nun eksikliğini verdiği için “Kutsanmış yer” deriz, zira Yaradan’ın bu arzusuyla, Yaradan onu haz ve memnuniyetle ile tatmin edebilir.

Buna göre, sorduğumuz şeyi yorumlamalıyız, Çalışmada “Yeri olmayan hiçbir şey yoktur” nedir? Bunun anlamı şudur: kişinin edinmek istediği bu şey yani ihsan etme arzusu, kişinin eksikliğini hissettiği şeydir, kişi önce çalışmalıdır ki edinmek istediği şey yani ihsan etme arzusu, önce bir yere yani gerçek bir eksikliğe sahip olsun.

Bu iki şekilde ifade edilir: 1) Eksiklik hissetmek, 2) Sadece Yaradan’ın kendisine yardım edebileceğini ve insanın kendisi için alma arzusunun yönetiminden tamamen çıkamayacağını hissetmesi.

“Yeri olmayan hiçbir şey yoktur” sözünün anlamı budur. Bu, çalışmanın sırasının, kişinin önce yeri, yani eksikliği hazırlaması gerektiği ve sonra Yaradan’ın eksikliğin doldurulmasını verdiği anlamına gelir.

Ancak şunu bilmeliyiz ki, her ne kadar insanın çalışmasının özü ihsan etme arzusundan yoksun olduğunu bilmek ve Yaradan’a eksikliğini gidermesi ve ona bu arzuyu vermesi için dua etmek olsa da kişi aynı zamanda bütünlük olarak kabul edilen sağ çizgide yürümelidir. Yani Yaradan’a teşekkür edebilmek için kişi kendini bütün olarak hissetmelidir, zira kişi, Yaradan’ın onun eksikliğini gidermesi amacıyla bir şey için dua ettiğinde, “lanetli” olarak kabul edilir ve “Lanetlenmiş olan, Kutsanmışa tutunmaz.”

Bu nedenle bilgelerimiz (Berahot 32), “Kişi her zaman Yaradan’ı övmeli ve sonra dua etmelidir” demişlerdir, zira kişi Yaradan’ı övmeye başladığında, Yaradan’ın övgüsünü görür ve O’nu överse, o durumda bir bütünlük koşulu içinde olduğu kesindir yani kişi, bir kutsanma koşulu içindedir ve doğal olarak, “Kutsanmış olan Kutsanmışa tutunur”. O zaman kişi yukarıdan gelen kutsamayı genişletebilir.

Düzen, kişinin kendi içinde Yaradan’ın ona vermiş olduğu iyi bir şey bulması olmalıdır. Şimdi eksik olsa da içinde Yaradan’dan aldığı ve Yaradan’a minnettar olabileceği iyi bir şeyin Reşimot’unu [hatıralarını] uyandırmalıdır. Kişinin neyden haz aldığı önemli değildir, sadece haz alması ve bunun için Yaradan’a teşekkür etmesi önemlidir. O zaman kişi bütünlük koşulundadır.

Başka bir deyişle, o zaman kişi Yaradan’la barış içindedir çünkü Yaradan, onu memnun etmiştir, bu yüzden kişi sahip olduklarından zaten memnun olabilir ve artık kendisine yardım etmesi için Yaradan’a gelebilir çünkü artık diğer tüm insanlardan daha kötü durumda olduğunu hissettiği bir üzüntü durumunda değildir. Bu duruma “lanetli” denir ve “Lanetlenmiş olan Kutsanmışa tutunmaz.” Aksine, kişi şimdi “kutsanmış” koşulu içindedir. Bu nedenle, kişi, içinde Yaradan’a şükretmesini sağlayacak bir şeyler aramalıdır.

“Ve kimse Benim huzuruma eli boş çıkmayacak” ayetinin anlamı budur. Şöyle yorumlamalıyız: kişi Yaradan’dan bir şey istemeye geldiğinde, eli boş olmamalıdır, yani hiçbir şeye sahip olmamalıdır. Aksine, kişi önce Yaradan’ın kendisine verdiği ve Yaradan’ı kutsadığı bir şeyi, kendi içinde bulmaya çalışmalıdır.

Daha sonra, kişi Yaradan’dan isteyebilir çünkü Yaradan’dan ne aldığını düşünmektedir. Böylece, Yaradan’la zaten bir bağı vardır, çünkü Yaradan ona bu her ne olursa olsun bir şey vermiştir, ancak önemli olan Yaradan’a bunun için teşekkür edebilmesidir ve Yaradan’la halihazırda bir bağı vardır çünkü Yaradan kendisine ihsan ettiği için memnundur.

Dolayısıyla, kişi artık Yaradan’la bütünlük içinde olduğu için, Yaradan’ın onun dileklerini yerine getirmesi bir Segula’dır [çare/şifa/erdem]. Baal HaSulam’ın dediği gibi, bu sayede “Kutsanmış olan Kutsanmışa tutunur”. Dolayısıyla, kişi üzüntünün Klipa’sına [kabuğuna] düşmemeye çok dikkat etmelidir, zira o zaman kişi “kutsanmış” durumdayken olduğunun aksine Yaradan’dan ayrıdır.

Ve en önemlisi, kişi “ödüllendirilmiş” bir durumda olmaya çalışmalıdır, yani Yaradan’a kendisinin ödüllendirilmesi için dua etmelidir, çünkü kişi “ödüllendirilmiş” bir durumda olduğunda, Tora ve dua için bir özlem duyar ve Keduşa’da [kutsallık] gördüğü her şeyi sever. Bu ona iyi bir ruh hali verir çünkü Keduşa ile ilgili her şeyde yaşamın tadını hisseder.

Ancak “ödüllendirilmediğinde”, bunun tam tersi olur -Tora veya dua için hiçbir arzusu kalmaz. Keduşa’da yaptığı her şey ona zorla yaptırılır ve içsel gözlem yaptığında, Keduşa ile ilgili her şey hakkında, bunun kendisi için ölüm iksiri gibi olduğunu, etrafındaki tüm bu şeylerden hızla kaçmak istediğini söyler.

Etrafındaki insanların Tora ve Mitzvot [emirler/iyi işler] ile meşgul olduklarını ve yaptıkları işlerde iyi bir ruh haline sahip olduklarını görmesine rağmen, bedeni, insanların kendisinin hissettiği tadı almaları halinde, kendisinden daha iyi durumda olmayacaklarını söyleyerek kendini haklı çıkarır. Bazen, onların neden yapabildiğini ve kendisinin neden yapamadığını açıklamayı bile düşünmez. Bu demektir ki, onların Tora ve duaya olan coşkulu bağlılıkları, ona bu çalışmada bir özlem vermek için yeterli değildir. Gerçekte, bu kişi “ödüllendirilmeme” koşulu içinde olduğundan, Tora’nın onun için bir ölüm iksiri haline geldiğini söylemeliyiz.

Yukarıdakilere göre, bilgelerimizin şu söylediklerini yorumlamalıyız (Yoma 72), “Rabbi Yehoşua Ben Levi şöyle dedi: ‘Neden ‘Musa’nın koyduğu yasa budur’ diye yazılmıştır? Eğer ödüllendirilirse, bu onun için bir yaşam iksiri olur; eğer ödüllendirilmezse, bu onun için bir ölüm iksiri olur.’”

Çalışmada bunu, eğer kişi ödüllendirilirse, Tora onun için bir yaşam iksiri haline gelir şeklinde yorumlamalıyız. Bu, kişinin Tora’da, duada ve Keduşa’nın her şeyinde yaşamın tadını hissettiği anlamına gelir. Ve eğer ödüllendirilmezse, Tora’sı onun için bir ölüm iksiri haline gelir. Bu demektir ki, Tora’da ve çalışmada ölüm iksirini yani ölüm iksirinin tadını hisseder ve mücadeleden ve çalışmadan kaçmak ister ve yaptığı her şey zorlamayla olur.

Bununla birlikte, insanın çalışma düzeninin iki yönde olduğunu bilmeliyiz: 1) Lo Lişma [O’nun rızası için değil], 2) Lişma [O’nun rızası için] yani ihsan etmek için. “Zohar Kitabı’na Giriş “te (Madde 29) dediği gibi, “Yetmiş yılımız boyunca çalışmamızın dört bölüme ayrıldığını bilin:

“Birinci Bölüm, dört saf olmayan dünya olan ABYA’nın ellerinin altından onun tam, bozulmuş ölçüsüyle, kısıtlama olmaksızın aşırı alma arzusunu elde etmektir. Eğer bu bozulmuş alma arzusuna sahip değilsek, onu ıslah edemeyiz çünkü ‘kişi kendisinde olmayanı ıslah edemez’, zira Klipot [kabuklar] ona hükmedecek ve ona kendi ışıklarından verecektir, kişiye çalışmak ve ıslah etmek için ihtiyaç duyduğu tüm malzemeyi sağlayacakır.” Bu on üç yılın tamamlanmasıyla gerçekleşir.

“İkinci bölüm, on üç yaş ve sonrasıdır. Bu noktada, kişinin doğumundan bu yana alma arzusunda kıyafetlenmiş Keduşa [kutsallık] ruhunun Ahoraim’i [arka] olan kalbindeki noktaya güç verilir. Bununla birlikte, ancak on üç yıl sonra uyanmaya başlar (yukarıdaki nedenden dolayı) ve o zaman kişi, Keduşa dünyalarının sistemine girmeye başlar. Alma arzusunun birincil güçlendirilmesi sadece maneviyattadır. Yine de bu ilkinden çok daha önemli bir derecedir, zira bilgelerimizin dediği gibi, ‘Kişi her zaman Tora ve Mitzvot Lo Lişma ile meşgul olmalıdır çünkü kişi, Lo Lişma’dan Lişma’ya gelir’. Ve bu bölümdeki son derece, Yaradan’a tutkuyla aşık olmaktır, ta ki tutkunun nesnesi tüm gün ve tüm gece boyunca kişinin gözlerinin önünde kalana kadar, şairin şöyle dediği gibi, ‘Onu hatırladığımda, O benim uyumama izin vermez.’

“Üçüncü bölüm, Tora ve Mitzvot Lişma’da ödül almak için değil, ihsan etmek için çalışmaktır. Bu çalışma kişinin içindeki alma arzusunu arındırır ve onun yerine ihsan etme arzusunu yerleştirir. Kişi alma arzusunu arındırdığı ölçüde, NRNHY adı verilen ruhun beş kısmını almaya layık hale gelir.”

Bu nedenle bizler, önce Lo Lişma’da çalışmamız gerektiğini görüyoruz, bu, Tora ve Mitzvot’ta kıyafetlenmiş olan haz ışığına duyulan arzu ve özlemi edinmek anlamına gelir. Kişinin sadece kendi iyiliği için yapması gereken bu çalışma, bedensel hazlardan daha büyük hazlar alma arzusunu memnun etmek için çalışmak anlamına gelir. Lo Lişma olarak adlandırılan bu çalışmanın nedeni, kişinin Yaradan’ına memnuniyet ihsan etmek için değil, sadece duygusal tatmin elde etmek için çalışmasıdır. Başka bir deyişle, kişi, Tora ve Mitzvot’u yerine getirirken kendi iyiliği için çalışır ve Yaradan’ın yararını düşünmez.

Kişi, duygusal tatmin elde etmek için Lo Lişma’da çalışmaya başladığında, Tora’dan ve çalışmaktan iyi bir tat almaya başlar, iyi bir ruh haline sahip olur ve Yaradan sevgisini hissetmeye başlar. O zaman, Keduşa’nın lütfuna sahip olur. Ancak, ihsan etme çalışmasına başlamak istediğinde yani kendi iyiliği için değil de Yaradan rızası için çalışmak istediğinde, sadece kendi iyiliği için çalışırken hissettiği tat ondan alınır.

Bu, kişinin kendisini kendi iyiliği için değil Yaradan rızası için çalışmaya alıştırması için böyledir. İkinci bölümün koşulu içindeki çalışmanın tadını hissetmeye alıştığından ve şimdi Lo Lişma’da çalışırken hissettiği aynı tatlılık tadını hissetmediğinden, kişi, Lişma çalışmasına başlamadan önce olduğu gibi çalışmadan iyi bir tat almadığını, zira o zaman olduğundan daha kötü hale geldiğini düşünür. Bu nedenle bu çalışmanın kendisine göre olmadığını anladığını ve mücadeleden kaçmak istediğini söyler.

Ancak gerçekten, kişi çalışmadan iyi bir tat almadığı gerçeğinin, şimdi daha önce sahip olduğu dereceden aşağı indiği için olmadığına inanmalıdır. Daha ziyade şimdi kişi, yukarıdan, kendisini Yaradan’ın rızası için çalışmaya alıştırması ve bu çalışmadan hoşlanıp hoşlanmadığını önemsememesi için yönlendirilmektedir. Bilakis, kişi kendisini Yaradan rızası için çalışmaya alıştırmalıdır. Baal HaSulam’ın dediği gibi (“Çalışmanın Düzeni, Baal HaSulam”), kişi çalışmasını Yaradan’a atfettiğinde, Yaradan çalışmasının şekli ne olursa olsun, Yaradan’ın onun çalışmasını kabul ettiğine inanmalıdır.

Buradan şu sonuç çıkar ki, kişi çalışmada iyi bir tat hissetmediğinde, şimdi sadece Yaradan rızası için yani Yaradan’ın onun çalışmasından haz alması için çalışma fırsatına sahip olduğunu söylemelidir, zira şimdi kişi çalışmada herhangi bir tat hissetmediğinden, lezzetin kendisini etkilediğini söyleyebilir.

Bununla birlikte, kişi üstesinden geldiğinde ve Yaradan’ın onun çalışmasından haz alması için çalıştığında, sadece Yaradan rızası için çalışacak bir yere sahip olmaktan haz almaya çalışmalı ve bundan iyi bir ruh hali elde etmelidir. Bu çalışma hakkında “Efendi’ye sevinçle hizmet edin” denmiştir. Bu demektir ki, kişi çalışmaya sahip olduğunu gördüğünde yani üstesinden gelmesi gereken bir yer olduğunu gördüğünde, beden özellikle alma arzusunun çalışmasından haz almasını istediğinden, üstesinden gelmeli ve özellikle çalışmalıdır çünkü Yaradan onun çalışmasından haz alacaktır, zira artık lezzetin onu çektiğini söylemek için çalışmada tat hissetmiyordur. Buna “çalışma” denir.

Kişi bu çalışmadan, artık sadece onu Yaratana memnuniyet verecek bir çalışma yapma şansına sahip olduğunu görerek sevinç duymalıdır. Yine de burada yükselişler ve düşüşler başlar, zira her seferinde kişiye Yaradan’dan neden uzak olduğu gerçeği hissettirilir çünkü bu doğaya aykırıdır.

Ancak şunu sormalıyız: Yaradan neden insanın kendi alma kaplarının üstesinden kendi başına gelemeyeceği ve Yaradan’ın yardımına ihtiyaç duyacağı şekilde yarattı?  Baal HaSulam bu konuda şöyle demiştir: Eğer kişi Yaradan’ın yardımı olmadan içindeki kötülüğün üstesinden gelemeyeceğini görmezse, Keduşa’nın dışında kalır. O, bunun nedeninin, eğer insan içindeki kötülüğün üstesinden gelebilseydi, doğal olarak çalışmadan iyi bir tat alacağını ve azla yetineceğini söyler. Yani kişi, “Tanrı’ya şükürler olsun, Tora ve Mitzvot [emirler/iyi işler] ile meşgul oluyorum” diye hisseder ve her şeyi Yaradan rızası için yaptığını düşünür, o halde başka neye ihtiyacı olur ki? Bu nedenle, kişi, gerçekten Yaradan için çalıştığından, başka ne eklemesi gerektiğini görmez. Ve kişi bir eksiklik olmadan çalışamayacağı için, Keduşa’nın Katnut’unda [küçüklük/bebeklik] kalacaktır.

Ama kişi üstesinden gelemeyeceğini ve Yaradan rızası için çalışamayacağını görürse ve her seferinde Yaradan’ın yardımına muhtaç olduğunu gördüğü düşüş ve yükselişler yaşarsa, Yaradan’ın verdiği yardım da Zohar’ın yazılanlar hakkında şu söylediği gibidir; “Arınmaya gelene yardım edilir” kişi sorar “Ne ile yardım edilir?” ve o “Kutsal bir ruhla” diye yanıt verir.

Bu demektir ki, kişi her seferinde, talep ettiği yardıma göre daha yüce bir ruhla ödüllendirilir -başlangıçta Nefeş’in ışığı, sonra Ruah, ta ki ruhunun NRNHY’ı ile ödüllendirilene kadar. Bu nedenle, kişinin deneyimlediği yükseliş ve düşüşlerin yukarıdan kasıtlı olarak geldiği, böylece onlar aracılığıyla ruhuna ait olana ulaşacağı sonucuna varılır.

Ancak, kişi hala Lo Lişma’dayken ve ikinci bölünmede olduğu gibi, “Onu hatırladığımda, O benim uyumama izin vermez.” cümlesinde olduğu gibi, Yaradan’a duyulan büyük özlem tarzında Lo Lişma’yı edinmemiş olsa bile, yine de ihsan etme çalışmasına başlamalı ve “Onu hatırladığımda, O benim uyumama izin vermez.” denilen Lo Lişma koşulunu edinene kadar beklememelidir, zira kişi sonsuza kadar bu koşul içinde kalabilir. Ancak Lo Lişma koşuluna ulaştığında ve çalışmadan iyi bir tat aldığında, yukarıdan kendisine ihsan etmek için çalışmayı istemesi için bir uyanış verilir. İşte o zaman, yukarıdan kendisine ihsan etme arzusu verilene kadar, gerçek çalışma başlar.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,089