e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada “Kuyruk Değil Baş Olalım” Ne Anlama Gelir?

Çalışmada “Kuyruk Değil Baş Olalım” Ne Anlama Gelir?

Makale No. 1, 1990

Bilgelerimiz şöyle der: “Aslanlara kuyruk olun, tilkilere baş olmayın” (Avot, Bölüm 4). O halde, “Kuyruk değil baş olalım” derken ne demek istiyorlar?

Çalışmanın sırası, “ihsan etmek için” denilen ıslah yolunda yürümek isterken, çalışmanın temelinin mantık ötesi inanç olması gerektiğidir. Demek ki, beden bir kişinin kendisi için değil de Yaradan rızası için çalışmak istediğini gördüğünde, “Kim” sorusunu soran kötü Firavun’un sorusuyla ve günahkâr olanın “Bu çalışma senin için nedir?” sorusuyla gelir. Makul bir şekilde düşünerek, bu sorulara akıl olan zihinle cevap vermeli ve başımız yokmuş gibi cevap vermemeliyiz. Başka bir deyişle, bu sorulara ne cevap vereceğimizi aklımızla araştırmalı ve irdelemeliyiz.

Bu konuda bedene şöyle dememiz gerektiği söylenmiştir: “Akıl açısından sen haklısın ve benim sana verecek bir cevabım yok. Ancak Tora’nın yolu mantık ve aklın ötesinde bir yol izlememizi gerektirir.”

Buna göre, “Aslanlara kuyruk ol ve tilkilere baş olma” ifadesini yorumlamalıyız. Bu, beden “Kim” ve “Ne” sorularıyla geldiğinde, ona başla, yani akılla ve mantık dahilinde cevap vermeyin demektir. Bunun yerine, “Aslanlara kuyruk olun.” “Aslan” Hesed [merhamet] niteliğidir, zira üst Merkava’da [yapı] Hesed ve Gevura olan bir aslan ve bir öküz ile Tifferet niteliği olan bir akbaba vardır. “Tilkilere” der çünkü onların sordukları sorular akılla ilgilidir ve bir tilki akıllı kabul edilir; bu yüzden onlara “tilki” denir.

Kişi şöyle yanıt vermelidir: ” Sana akılla, yani zihinle yanıt vermiyorum. Aksine, kuyruğun başı takip ettiği gibi ben de aslanları takip ediyorum. Bana gelince, benim başım yok, ama Hesed niteliğini takip ediyorum ki bu da örtülü Hassadim’dir [merhametler].” Demek ki, onların Hassadim olduğunu görmese de yani ondan gizlenmiş olsa da yine de mantık ötesinde onların Hassadim olduğuna inanır.

Buna “aslanlara kuyruk olmak” denir. Bunun anlamı şudur: “Ben sadece ihsan etmek olan Hesed’in niteliğini takip ediyorum. Kişi, demelidir ki, Yaradan’ın dünyayı iyi ve iyilik yapma niteliğiyle izlediğine mantık ötesi inandığı için, bu nedenle İlahi Takdir’in gizlendiğini görse de kişinin gözüne göre başka türlü olması gerektiğinden, yine de Yaradan’ın bu şekilde her şeyi mantık ötesi inançla kabul edebilirse insan için daha iyi olacağını istediğine inanır, çünkü bu sayede kendini sevmekten kurtulup Yaradan rızası için çalışabilecektir.

Bu demektir ki, eğer İlahi Takdir herkese ifşa edilmiş olsaydı, bir kişi ihsan etme kaplarını edinmeden önce bile, insanın ihsan etmek için iyiliği alabilmesi tamamen imkânsız olurdu. Daha ziyade, kişi ihsan etme kaplarını edinmek için her türlü çabayı gösterdikten sonra, ihsan etmek için haz ve memnuniyet alabilir, ki bu da ıslahın olması gerektiği gibidir.

Bilgelerimizin “Cennet korkusu dışında her şey cennetin elindedir” dedikleri bilinmektedir. Bu, Yaradan’ın cennet korkusu dışında her şeyi verdiği anlamına gelir. Bunu ise Yaradan vermez.

Gerçekten de şunu sormalıyız: Neden vermez? Ama önce cennet korkusunun ne anlama geldiğini bilmeliyiz. “Zohar Kitabı’na Giriş “te (Madde 203) açıklandığı üzere, korku, kişinin “Yaradan’ı memnun etme konusunda düşüşe geçeceğinden” korkmasıdır. Kişi, bu nedenle bolluğu almaktan korkar. “Ve Musa bakmaktan korktuğu için yüzünü sakladı” diye yazıldığı gibi. Bilgelerimiz, “‘Musa yüzünü sakladı’ sözüne karşılık, ‘Efendinin gördüğü sureti’ ile ödüllendirildi” diye açıklamışlardır. Buradan, Yaradan’a sadece vermeyi atfettiğimiz ve vermemenin Yaradan’a ait olmadığı sonucu çıkar. Bu nedenle cennet korkusunun yaratılan varlıklara ait olduğunu söyleriz; onlar kendilerini sadece Yaradan’ın rızası için olacağından emin olmadıkları sürece almaktan alıkoyarlar.

Tüm bunlar yaratılan varlıkların çalışmasıdır, ki onlar mantık ötesinde çalışmalıdırlar. Bizim için çalışmanın düzenini ayarlayan bilgelere inanmaksızın bir şey yapmak mümkün değildir. Kişi çalışmasını “aslanlara kuyruk” olarak kabul ettikten sonra, sadece bizim için düzenledikleri şekilde yürümek amacıyla bilgeleri takip eder.

Bilgelerimizin dediği gibi (Avot, Bölüm 1:4), “Onların (bilgelerin) ayaklarının tozuyla tozlanın.” Bartenura onları izlemeniz gerektiği yorumunu yapar, çünkü yürüyen kişi ayaklarıyla toz kaldırır ve onu izleyen kişi onların ayaklarıyla kaldırdıkları tozla dolar.

Bilgelerimizin bu alegoriyle bize ne ima ettiklerini anlamalıyız. Bilgelere inancın peşinden giden kişinin onların yoluna baktığı ve onların da mantık ötesine geçmemiz gerektiğini söyledikleri şeklinde yorumlamalıyız. O zaman kişi, onların yolunu izlemenin gerçekten değerli olup olmadığını görmek için ajan gibi olmaya başlar. Bu, bilgelerin adımlarının onları takip edenlerin gözlerine giren tozu tekmelemesi olarak kabul edilir. Yani, kişi bilgelerin yolunu anlamak istediğinde, bize onları gözlerimiz kapalı olarak izlememiz gerektiğini, aksi takdirde toz gireceğini söylerler. Önemsiz bir şeye “toz” denir, yani bundan daha büyük bir alçaklık olamaz.

İnsana her şeyi akla göre anlaması için akıl ve zekâ verildiğinden ve burada bilgelere inancı kabul ederek yürümemiz söylendiğinden ve kişi bu yolu anlamak istediğinden ve kişi kendisi için alma arzusunun yönetimi altında olduğu sürece neyin iyi neyin kötü olduğunu bilemez. Ancak her şeyi bilgelerin bizim için belirlediği şekilde kabul etmelidir, yoksa gözlerine toz ve kir girecek ve ilerleyemeyecektir ama bilgelerin sözlerini eleştirmediğimizde ve onların sözlerini mantık dahilinde kabul etmek istemediğimizde, özellikle bu sayede Keduşa’nın [kutsallığın] bilgisi [aklı] ile ödüllendiriliriz.

Bu böyledir çünkü mantık ötesi gitmemizin tüm nedeni kendimizi sevmeye dalmış olmamızdır. Dolayısıyla, mantık ötesi inanç sayesinde, ihsan etme kaplarıyla ödüllendiriliriz ve o zaman ihsan etme kaplarındaki haz ve memnuniyet ifşa olur. Zohar’ın sözleriyle, buna “Akıl yayılır ve odaları ve koridorları doldurur” denir. Demek ki, Kelim [kaplar] uygun olduğunda, akıl hem iç Kelim’de hem de dış Kelim’de yayılır.

“Baş olalım, kuyruk olmayalım” sözünü bununla yorumlamalıyız. Bilindiği gibi, yaratılış amacının sırası ve yaratılışın ıslahının bir sırası vardır. Bu nedenle, yaratılışın ıslahı düzeninde, ihsan etme kaplarını edinmeliyiz, yoksa hazzı ve memnuniyeti almamız mümkün değildir. Bu nedenle, işleyiş “aslanlara kuyruk olmaktır” ve ardından işleyiş, her şeyin mantığın ötesinde olmasıdır.

Kişi daha sonra bu yolla ihsan etme kaplarıyla ödüllendirildiğinde, Zohar’da yazıldığı üzere, “Keduşa’nın aklı” olarak adlandırılan ve aklın odaları ve koridorları doldurduğu bir Keduşa aklıyla ödüllendirilir. Başka bir deyişle, ödüllendirilen bir kişideki Keduşa aklına “baş” denir. Bu nedenle, Yaradan’dan istediğimizde ve “Olsun” dediğimizde, yaratılışın amacı olan “akıl” ve “baş “a ulaşmayı isteriz.

“Kuyruk değil baş olalım “ın anlamı budur, yani “Başka bir Tanrı kısırdır ve meyve vermez” diye yazıldığı gibi, aklı olmayan Sitra Ahra’nın [diğer tarafın] kuyruğu olarak kalmayacağız. Aksine, “akıl” ile ödüllendirileceğiz, ki bu da kişinin ihsan etme kaplarını edinme çalışmasının ardından elde ettiği meyvelerdir, ki bunlar O’nun yarattıklarına ihsan etmek istediği hazzı ve memnuniyeti almaya uygun Kelim’dir.

Bu nedenle, eğer bir kişi hala “baş” olarak adlandırılan “Keduşa’nın aklı” ile ödüllendirilmediğini görürse, bu onun hala kendine olan sevgi kaplarından arınmadığının bir işaretidir. Bu yüzden hâlâ bir “akla” sahip değildir. Başka bir deyişle, başlangıçta kişinin Keduşa’nın kıyafetlenebileceği Kelim olan ihsan etme kapları ile ödüllendirildiği, mantık ötesi inancı kabul etme tarzında yürümediği içindir. Bu nedenle Keduşa’ya dair bir aklı yoktur.

Bu, Duvna’nın Sayer’inin “Beni çağırmadın Yakup, çünkü çaba gösterdin İsrail” ayeti hakkında söylediklerine benzer. Eğer kişi Yaradan’ın çalışmasında hâlâ emek hissediyorsa, bu onun hâlâ Yaradan için çalışmadığının, daha ziyade kendi iyiliği için çalıştığının bir işaretidir. Bu yüzden çalışmasında efor sarf eder. Tersine, Yaradan’ı hoşnut etmek için çalışacak şekilde Kelim’ini ıslah ettiğinde, çalışmaktan zevk alır çünkü büyük bir Kral’a hizmet ettiğini hisseder ve bu onun için büyük bir servet değerindedir. Yaratılışın amacı bu olduğu için, kişinin Keduşa’nın baş, akıl ve mantık koşuluna gelmesi gerektiği sonucuna varılır.

Yukarıdakilere göre, Zohar’ın söylediklerini yorumlamalıyız (Pinhas, Madde 143), “Rabbi Aba dedi ki, ‘Rabbi Şimon’dan duyduğum bir şeyi hatırlıyorum, o da Rabbi Eliezer’den duymuştu. Bir gün uluslardan bir bilge Rabbi Eliezer’e geldi ve ona şöyle dedi: ‘Sana üç soru sormak istiyorum: 1) Sizin için başka bir Tapınak inşa edileceğini söylüyorsunuz, ama sadece iki kez inşa edilebilir… çünkü yazı onlara ‘İsrail’in iki evi’ demiştir. Ayrıca, İkinci Tapınak hakkında, ‘Bu son evin ihtişamı ilkinden daha büyük olacak’ diye yazılmıştır. 2) Yüce Kral’a diğer tüm uluslardan daha yakın olduğunuzu söylüyorsunuz. Kral’a yakın olan kişi her zaman mutludur, kederli değildir… Ama siz her zaman acı çekiyorsunuz, sıkıntı içindesiniz ve tüm halklardan daha fazla yas içindesiniz. 3) Sağlıklı olmak için leş ya da helâl olmayan yiyecekler yemiyorsunuz. Biz istediğimizi yeriz ve güçlü kuvvetli oluruz vs. Yaşlı adam, yaşlı adam, bana hiçbir şey söyleme, çünkü seni duymayacağım’. Rabbi Eliezer gözlerini kaldırdı, ona baktı ve onu bir kemik yığınına çevirdi. Öfkesi yatıştığında başını çevirdi ve ağladı. … Günahkâr adamın ona sorduğu bu soruları bir gün İlyas’a sordum, o da gök kubbenin okulunda sözlerin Yaradan’ın huzuruna dizildiğini söyledi ve öyle de oldu.”

Yahudi olmayan kişi ona üç soru sorduğunda, Rabbi Eliezer’in neden onu bir kemik yığınına çevirdiğini, oysa İlyas’ın ifşasıyla ödüllendirildiğini ve ona aynı üç soruyu sorduğunu anlamalıyız. Rabbi Eliezer’in bu soruları sormasına neden izin verilmişti?

Yukarıda anlatılanlara göre, yani mantık ötesi gitmemiz gerektiğine göre, sorulara yer yoktur. Demek ki, tilkilere baş olmak, yani sorulara başla, yani akıl ve zekâyla, yani “Kim” ve “Ne” sorularına cevap vermek yasaktır. Bunun yerine, “aslanlara kuyruk olun”, yani sağduyunun bedenin söylediği şekilde olduğunu söylemeliyiz, ancak mantık ötesi gitmeliyiz. Bu sayede daha sonra “Keduşa’nın aklı” ile ödüllendiriliriz ki bu da kuyruk değil baş olmaktır. Başka bir deyişle, Keduşa’nın başı ile ödüllendiriliriz.

Bununla, Rabbi Eliezer’in Yahudi olmayanla yaptığı tartışmayı bize anlattığı bu eylemin ne olduğunu yorumlamalıyız. Bu bize çalışmada ne verir? Çalışmada bunu tek bir kişide yorumlamalıyız. Yani, beden soru sorduğunda ve her şeyi mantık dahilinde anlamak istediğinde, bedene “Soruların beni ilgilendirmiyor, çünkü ben mantık ötesi gidiyorum” demeliyiz. “Ona baktı ve onu bir kemik yığınına çevirdi” sözünün anlamı budur. Yani, onu bir kemik yığınına çevirmek onun sorularını ifade eder, zira kişi mantık ötesi gittiğinde soru yoktur ve her şey iptal edilir. Sonrasında, günahkâr adamın kendisine sorduğu sorulardan dolayı “öfkesi yatıştığında”, İlyas’ın ifşasıyla ödüllendirildi ve İlyas yukarıda öğrenilenlere göre ona tüm sorularla ilgili Keduşa’nın aklını verdi.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,095