e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Kabala Kütüphanesi > Son Nesil > Kabala – Gerçeği Algılamanın Anahtarı

Kabala – Gerçeği Algılamanın Anahtarı

Bizim Gerçeğimiz

Bizim karşımızda kendi beş duyumuzla boyanmış bir resim var ve biz bunu “bizim gerçeğimiz” veya “benim dünyam” diye biliyoruz. Biz bu resmin içinden birçok şey algılıyoruz, ama bu yanlışsız mı? Benim dışımda olanlar gerçekten o mu?

Bu gördüğümüz resmin yanlış olma ihtimali herhangi birimize çok nadir olarak olur. Neden? Çünkü aslında bizim kendi dışımızda ne olduğuna dair hiçbir fikrimiz yok. Bizim tek bildiğimiz, kendi yorumumuzun duyularımızla aldığımız bilgileri temel aldığı.

Bizler aslında kocaman bir gerçeklik içinde yaşıyoruz, ama sadece ufak bir kısmını hissedebiliyoruz. Bunun doğru bilgi olduğunu nasıl biliyoruz? Hadi bizim gerçekliğimizin nasıl yapıldığına bir bakalım. Eğer kendi gözümüzü ve onun nasıl çalıştığını iyice düşünüp taşınırsak, aslında ışığın gerçekten gelip kafamıza girmediğini buluruz:

  • Işık retina ile karşılaşıncaya kadar göz yuvarlağına girer ki retina temelde bir aktarım aygıtıdır.
  • Işık retinaya çarpar, ama onun içinden geçmez. Bunun yerine retina ışığı engeller ve beynimize optik sinirlerimiz aracılığı ile ışığın niteliği ile ilgili bilgileri taşır.
  • Beynimiz ancak bundan sonra kafamızın içinde resmi oluşturur, bizim dışımızda olanın kendi yorumu.

Bizim Kısıtlı Algı Kabiliyetimiz

Buradaki sorun, aktarılan bilginin çok kısıtlı olması. Neden? Retina sadece “görsel tayf” denen ufak bir tayfa karşı hassasiyete sahip. Eğer ışığın bütün tayflarına karşı duyarlılığa sahip olsaydı (ki buna “radyasyon/ışınım” diyoruz), biz röntgenleri, mor ötesi ışınları, kızılötesi ışınları, mikrodalgaları ve hatta ses dalgalarını bile görebilirdik.

Dışarıda Ne Var?

Öyleyse gerçekte dışarıda ne var? Diğer duyularımızda aynı şekilde çalışıyor. Bizim bütün sorunumuz, kendi dışımızda kalanlarda daha geniş alandaki bilgide formun eşitliğinden yoksun oluşumuz. Ve ne de, bizim algıladığımız o ufak parçanın kesin olduğunu bilmiyoruz. Aslında kesin olmadığını biliyoruz, aksi takdirde biz insanların iskeletini görüp, köpek ıslıklarını duyardık.

Ve hatta bizim aldığımız resim hatalı çünkü bu filtre edilmiş bilgi. Ne aracılığıyla filtre edilmiş? Benimle, “Ben” hissim – benim egom ile. Ve “Benim dünyamı” gerçek kavrayışım tamamen egomun özelliklerine bağlı durumda.

Ben Zevk Almak İsteği Dışında Hiçbir Şey Değilim

Biz çok özel bir şekilde yapıldık, burada bizim egomuzun temel aldığı şey diğer bütün karakteristik özelliklerin ötesinde tek bir şey, alma arzusu. Başka şekilde anlatmak gerekirse, ben her koşulda algılıyorum, iyi veya kötü olup olmamasının temelinde benim koşuldan zevk alıp almamam var. Bu özellik – almak isteği – bizim ile ilgili her şeyi kontrol ediyor ve iki farklı form halinde geliyor:

  1. Ben zevk almak için alıyorum ve
  2. Ben zevk almak için veriyorum.

Keyif almak için vermek daha karışık, çünkü ben almaya devam ettiğim sırada verirken bunu hissediyorum. Bunun örneklerini hayırseverliğin her türünde veya çocukları ile ilgilenen bir annede görürüz. Alma isteği “benim dünyam” denen resmin doğruluğunu fazlasıyla çarpıtmakta ve gerçeğin hatırlatmasını bizden saklamakta.

Bu filtrenin sonucunda benim resmim tamamen hatalı ve benim kendi dışımda ne olduğuna dair gerçekten hiçbir fikrim yok. Ben sadece benim duyularımın bana anlattıklarını ve benimde onun hakkında nasıl hissettiğimi biliyorum.

Neden Kendi Dışımdakileri Göremiyorum?

Neden benim dışımdakileri hatasız olarak göremiyorum? Bizim bildiğimiz, eğer ben retinama veya kulak zarıma çarpan bilgi ile formun eşitliğine sahip değilsem, o zaman ben o bilgiyi idrak edemem. Bu aynı şekilde benim doğam, alma arzusu içinde etkilidir.

Benim dışımda gerçekten var olan şeylerin tek bir genel özelliği var, tıpkı benim de olduğu gibi. Ama bu özellik benimkinin tamamen zıttı: bu ihsan etme isteği. Benim sahip olduğum genel özellik, benim dışımda var olan şeylerin genel özelliğinin tam karşıtı olduğuna göre, o zaman benim dışarıda ne olduğunu hatasız hissetmek için hiçbir yolum kesinlikle yok. Ya da var mı?

Eğer ben bir transfer aygıtı yerleştirebilirsem, kulak zarı veya retina gibi, benim alma isteğimin ötesinde olan, öyle ki bu transfer aygıtı benim dışımda var olan şeylerle aynı özelliklere sahip olsun ve ancak o zaman ben dışarıda ne olduğunu algılayabilecek durumda olurum.

Niyet: Tamamen Yeni Bir Gerçeklik Algılamak İçin Olan Aygıt

Bu transfer aygıtının adı niyet. Ama ne için niyet? Bu vermek için olan bir niyet, ihsan etmek – benim dışımda olan şeyler ile benim özelliklerimi eşitliğe getirmek. Bu doğduğumdan beri bana tamamen yabancı olan bir şey. Ve ne zaman ben bu transfer aygıtını kendi alma isteğimin üzerine yerleştirecek duruma gelirsem, o zaman tamamen yeni gerçeklik ortaya çıkacak. Benim dışımdakileri hissetmeye ise “maneviyatı hissetmek” denir.

Bu nasıl bir şey? Eğer biz hayatımız boyunca deneyimlediğimiz bütün zevkleri tek bir ufak kum tanesi olarak düşünürsek, bir anlığına dahi maneviyatı hissetmeyi bir zevk sahilinin tamamına benzetebiliriz. Ama bir kişi nasıl bu hissi geliştirebilir? Maneviyatı algılama organının gelişim yöntemini basit şekilde işaret etmek gerekirse bu… Kabala’dır.

Yazar: Michael R. Kellogg

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
18 - 0,083