e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada Bilgelerimizin “Kral Davud’un Bir Hayatı Yoktu” Demesi Ne Anlama Geliyor?

Çalışmada Bilgelerimizin “Kral Davud’un Bir Hayatı Yoktu” Demesi Ne Anlama Geliyor?

Makale No. 10, 1989/90

Zohar şöyle der (VaYişlah, Madde 52-54): “Rabbi Şimon der ki, ‘Kral Davud’un, dünyaya gelmeden önce Adam Harişon’un kendisininkinden ona verdiği yetmiş yıl dışında hiçbir hayatı olmadığını öğrendik.’ Başka bir yorum: Ataların her biri ona hayatlarından verdiler. İbrahim ona hayatından verdi, Yakup ve Yusuf da öyle. İshak ona hiçbir şey bırakmadı, çünkü Kral Davud, onun tarafından geldi.”

Yorum: “Kral Davud, ışık olmayıp karanlık olduğunda, sol taraftan gelen Nukva olduğu için bir hayatı yoktu zira sadece sağ taraftan, ‘Hayat Ağacı’ olarak adlandırılan ZA’den, hayat vardır. İshak da sol taraftandı ama ‘İbrahim İshak’ı doğurdu’ diye yazıldığı gibi İbrahim’e dahil edildi, bu nedenle ve ayrıca [İshak’ın] bağlanması nedeniyle hayatı vardı. Ve bu sadece kendisi içindi ama esasen sol çizgiden olduğu için Davud’a hayat veremezdi.”

“Sadece sağ taraftan hayat vardır” dediğindeki “sağ”ın ne olduğunu ve “ışık değil karanlıktır” dediğindeki “sol”un ne olduğunu anlamalıyız. Ayrıca sol olan İshak’ın neden hayata sahip olup yine de İbrahim olan sağ ile Hitkalelut’a [kaynaşmaya/dahiliyete] ihtiyaç duyduğunu, oysa Davud’un hiç hayatı olmayıp her birinin kendi hayatından Davud’a vermesi gerektiğini de anlamalıyız.

Çalışmada bunu anlamak için, öğrendiklerimizi; önümüzde iki şey olduğunu hatırlamalıyız: 1) Yarattıklarına iyilik yapmak olan yaratılışın amacı. Bu, tüm yaratılanların amaca ulaşması ve Yaradan’ın amacında var olan, O’nun yarattığı, haz ve memnuniyet ile ödüllendirilmesi gerektiği anlamına gelir. 2) Yaratılışın ıslahı, ki bu utanç ekmeği olmamasıdır. Bu amaçla, Or Hozer [Yansıyan Işık] adı verilen bir ıslah oluşturuldu, bu da alttakilerin ihsanı Yaradan’a iade etmesi anlamına gelir. Yani, haz ve memnuniyeti kendi iyilikleri için değil, ihsan etmek için almak isterler.

Bu ikisi birbirine zıttır çünkü Yaradan yaratılanlarda kendileri için alma arzusu yaratmıştır, yani yaratılanlar haz alacaktır, öğrendiğimiz üzere, O’nun tüm amacı buydu. Islah, kendileri için alma arzusu ile yaratılmış olan yaratılanların niteliğinin tam tersidir, bu nedenle şimdi, yaratılanlar doğalarına aykırı bir şey yapmalıdır, yani ihsan etmelidir.

Başka bir deyişle, çalışma alttakilerin ihsan etme eylemlerini ve ihsan etme niyetini gerçekleştirmek zorunda kalmalarıyla başlar. Daha sonra, ihsan etme niyetiyle haz ve memnuniyet alabilecekleri çalışma başlar.

İhsan etmeyi amaçlayabilsinler diye çalışma ve seçim için bir yer olması amacıyla Tzimtzum [kısıtlama] ve gizlilik yapılmıştır. Bu demektir ki, ihsan etmeyi amaçlayamadığı sürece kişi gizlilik altına alınır. Başka bir deyişle, ihsan etmeyi amaçlayamaması ve sadece kendi iyiliği için çalışmak istemesinin yanı sıra, bu gizleme yoluyla başka bir şey daha gerçekleşmiştir ve bu en zor olanıdır  –mantık üstü inançla ödüllendirilmesi için insanın sıkı çalışma yapması gerekir çünkü gizlilik nedeniyle yaratılanların Yaradan’dan aldıkları haz ve memnuniyeti mantık dahilinde göremez oysa yaratılışın tüm amacı O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusu nedeniyleydi. Ne var ki, bu iyiliği ne kendisi ne de diğer insanlar açısından göremez.

Öyle anlaşılıyor ki, kişi, çalışıp form eşitliğini edinmek, yani ihsan etme kaplarına sahip olmak zorunda olmasının yanı sıra, Yaradan’ın, O’nun dünyasına iyi ve iyilik yapan formunda rehberlik ettiği inancıyla ödüllendirilmek için çalışmak zorundadır. Peki tüm bunlara kim sebep oldu? Her şey, yaratılışın ıslahı nedeniyle yerleştirilen Tzimtzum ve gizlilik ile yapılmıştır.

Ancak burada ciddi bir soru ortaya çıkıyor: Gizliliğin, yaratılışı ıslah etmek amacıyla gerçekleştiğini söylüyoruz ama bu gizliliğin bir sonucu olarak iki anlayış ortaya çıkıyor: 1) inanç eksikliği meselesi, 2) kendisi için alma arzusunu kullanma yasağı, ki bunlara genel olarak “akıl ve kalp” denir. Soru şudur: Kim önce gelir? Yani, kişi önce inançla ödüllendirilip sonra kendi iyiliği için değil de Yaradan’ın rızası için çalışmakla mı ödüllendirilmelidir, yoksa tam tersi mi olmalıdır?

Mantıklı olan, kişinin önce imanla ödüllendirilmiş olması gerektiğidir ve daha sonra benliğini iptal ettiği ve kendi çıkarı için değil, sadece Yaradan’ın yararına çalıştığı söylenebilir. Bu mesele, yani kişinin her şeyi sadece Yaradan rızası için yapması gerektiği, kişinin Yaradan’ın yüceliğine ne kadar inandığına bağlıdır. O ölçüde Yaradan için çalıştığı söylenebilir. Bu, önemli olmayan bir şey için büyük çaba sarf etmenin imkânsız olduğu anlamına gelir çünkü daha önemli bir şey için daha fazla çaba sarf etmemiz doğaldır.

Bu, kişinin verebileceği emeğin nesnenin önemine bağlı olduğu anlamına gelir. Doğal olarak, kişinin kendisi için alma arzusunu terkedip sadece Yaradan için çalışması için, Yaradan kişi için ne kadar önemliyse, O’nun için çalışmak da o kadar kolay olur. Buradan şu sonuç çıkar ki, kişinin kendi hazzını bırakıp yükselebilmesi ve Yaradan rızası için çalışabilmesi için, Yaradan’a inançla ödüllendirilmesi gerekir. Sonrasında, kişi Yaradan’ın önünde kendini iptal edebilecek ve her şeyi Yaradan rızası için yapabilecektir. Sağduyunun dikte ettiği budur, yani çalışmanın düzeni böyle olmalıdır.

Ancak, Sulam’da [Zohar’a Merdiven Yorumu’nda] (“Zohar Kitabı’na Giriş”, Madde 138) yazılana göre bunun tam tersi gibi görünmektedir: Bir kişi Kelim’ini [kaplarını] “form eşitliği” olarak adlandırılan ihsan etmek için çalışmaya ıslah etmekle ödüllendirilmeden önce inanca sahip olamaz. Orada, ihsan etme kaplarına sahip olmadığı sürece kişinin Yaradan’dan haz ve memnuniyeti alamayacağını ve Yaradan’ın dünyaya İyilik Yapan İyi olarak yönettiğine inanamayacağını söylüyor. Bundan şu sonuç çıkar ki, kişi Yaradan’a iftira atmaktadır. Bu nedenle, o zaman artık Yaradan’ın dünyaya İyilik Yapan İyi olarak yönettiğine inanmaz.

Daha da kötüsü, O’nun İlahi Takdiri’ni inkâr etmektedir, şöyle yazıldığı gibi: “Islahtan önce, Malhut’a ‘iyiyle kötüyü bilme ağacı [bilgi ağacı]’ denir çünkü Malhut O’nun bu dünyadaki rehberliğidir. Alıcılar, yaratılış düşüncesinde O’nun bizim lehimize tasarladığı tüm iyiliğini alabilecek şekilde tamamlanmadıkları sürece, rehberlik iyi ve kötü şeklinde olmalıdır.

…”‘Efendi her şeyi kendi amacı için yaratmıştır’ diye yazılmıştır fakat biz tam tersini söylüyoruz. Bu nedenle, O’nun iyilik ve kötülük rehberliğini ödül ve ceza rehberliği olarak tadarız, zira bunlar birbirine bağlıdır; şöyle ki, alma kaplarını kullandığımız için İlahi Takdir’in işleyişinin bizim için kötü olduğunu zorunlu olarak hissederiz.Yaratılanın Yaradan’dan ifşa edilmiş kötülüğü alamayacağı bir yasadır, çünkü yaratılanın O’nu kötü olarak algılaması bu tam olan Operatör’e yakışmadığı için Yaradan’ın yüceliğinde bir kusurdur. Bu nedenle, kişi kendini kötü hissettiğinde, Yaradan’ın rehberliğini inkâr etmiş olur ve üstün Operatör de aynı ölçüde ondan gizlenmiş olur. Bu dünyadaki en büyük cezadır.

“Böylece, O’nun rehberliğine ilişkin iyi ve kötü hissi beraberinde ödül ve ceza hissini de getirir, çünkü Yaradan’a olan inançtan ayrılmamak için çaba gösteren kişi İlahi Takdir’de kötü bir tat aldığında bile ödüllendirilir. Ve eğer çaba göstermezse O’na olan inançtan ayrıldığı için bir ceza alacaktır. Bundan şu sonuç çıkar ki, tüm işleri tek başına O yapar, yapıyor ve yapacak olsa da yine de bu, iyiyi ve kötüyü hissedenlerden gizli kalır, çünkü kötülük sırasında Sitra Ahra’ya [diğer tarafa] O’nun rehberliğini ve inancı gizleme gücü verilir. Böylece kişi ayrılığın müthiş cezasıyla karşı karşıya kalır ve sapkın düşüncelerle dolar. Ve tövbe edildiğinde kişi, buna karşılık gelen ödülü alıp bir kez daha Yaradan’a tutunabilir.”

Böylece, kişi ihsan etme kapları ile ödüllendirilmeden önce Yaradan’a inanca sahip olmasının imkânsız olduğunu görürüz, çünkü ancak o zaman kişi tam bir inanca sahip olur. Öyleyse soru şudur: Eğer bir kişinin inancı yoksa, Yaradan’a inanca sahip olmadan önce her şeyi Yaradan rızası için nasıl yapabilir?

Bunun cevabı, insanın kısmi inanca yani genel halktan aldığı inanca sahip olduğudur. İsrail’deki genel halkta, Saran Işık formunda bir inanç vardır. Bu, genel olarak İsrail’in bütününde parlayan inanç ışığıdır ve her biri bu inançtan alır. Buna “kısmi inanç” denir ve “Keduşa’nın [kutsallığın] cansızı” olarak adlandırılır. Herkes çalışmasına “cansız” şeklinde başlar.

Bu yazıldığı gibidir (“On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş”, Madde 14): “Bir keresinde bilgelerimizin şu sözünü yorumlamıştım: ‘Tora’sı zanaatı olan kişi.’ Onun inancının ölçüsü Tora’yı uygulamasında aşikardır, zira Umanuto [işi/zanaatı] kelimesinin harfleri, Emunato [inancı] kelimesinin harfleriyle aynıdır. Bu, arkadaşına güvenen ve ona borç para veren kişinin durumu gibidir. Bir sterlin söz konusu ise ona güvenebilir ama iki sterlin isterse ona borç vermeyi reddeder. Tüm mal varlığını ona zerre kadar şüphe duymadan da emanet edebilir. Bu son inanç ‘tam inanç’ olarak kabul edilir ve önceki formlar ‘eksik inanç’ daha doğrusu  ‘kısmi inanç’ olarak kabul edilir.”

Bu nedenle kişi çalışmasına, Saran Işık şeklinde inanca sahip olan İsrail’in bütününün inancıyla başlar. Bu inançtan, her biri çalışmasına başlaması, bireyin çalışmasına başlamak istemesi için yeterli olan inancın bir parçasını alır, yani kişi “Ve Tanrın Efendi’ni seveceksin” olarak adlandırılan İç Işık formundaki inançla ödüllendirilecektir. “Tanrın”, bireysel bir idraktir, kişinin inancı genel halk üzerine inşa edilmediği zamandır, ki oradan yalnızca “kısmi inanç” adı verilen kısmı alır. Bununla birlikte, bireysel inançla ödüllendirilir ve buna “tam inanç” denir, genel halka ihtiyacı olmadığı zamandır.

Tam inançla ödüllendirilmek için kişi önce form eşitliği şeklinde çalışmalıdır, yani tüm çalışması ihsan etmek için olacaktır. Bir kez ihsan etme kaplarını elde etmekle ödüllendirildiğinde, ancak o zaman tam inançla ödüllendirilebilir çünkü o zaman “Ve Tanrın Efendi’ni tüm kalbinle seveceksin.” diye yazılanı yerine getirebilir.

Ancak, bir kişi tam inançla ödüllendirilmek için form eşitliği şeklinde çalışmaya başladığı zaman çalışma “akıl” ve “kalp” olarak adlandırılan iki yönde gider. Yani, büyük ve önemli bir kişiye ihsan etmek istemediğimiz sürece ihsan etmek için çalışmak imkânsızdır. Bu nedenle, kişi zamanının bir kısmını “akılda” ve bir kısmını da “kalpte” çalışmaya vermelidir.

İşte gerçek çalışma burada, kişi bireysel inançla çalışmak istediğinde başlar, çünkü burada inişler ve çıkışlar vardır, çünkü bu çalışmanın temeli Yaradan’ın rızası için çalışmaktır, ki bu da kendi iyiliği için alma arzusuyla yaratılmış olan insan doğasının tam tersidir. Dolayısıyla, eğilime karşı gerçek savaş burada başlar. Bu nedenle, çalışmada bir düzen olmalıdır, aksi takdirde bu yolda devam edemez, yani Yaradan ile Dvekut’a [bütünleşmeye] ulaşamaz.

Kişi, çalışmanın zor olduğunu görür çünkü her zaman mantık üstü gitmelidir, yani her zaman mantığı ona kendi iyiliği için olmadıkça çalışmaya değmeyeceğini düşündürmektedir ve her seferinde mantığı onun şunu görmesini sağlar: “Kendin için alma arzusuyla doğduğunu görüyorsun, öyleyse nasıl kendini iptal etmek ve kendi yararını değil, Yaradan’ın yararını düşünmek istersin? Yaradan uğruna çalışmaktan ne elde edeceksin?” Mantığımız, kişinin ödül almak için Tora ve Mitzvot’ta [emirler/iyi işler] kutsal çalışmayı yapmasını anlayabilir. Bu normal bir yoldur, birileri için çalışırız ve patronun kim olduğu önemli değildir, ancak her zaman iş için ne kadar ücret aldığımızı düşünürüz, çünkü belirleyici olan ödüldür. Bu genel halkın çalışmasıdır.

Ancak, kişi ihsan etmek için çalışıp bununla kendisine tam bir inanç bahşedilmesini istediği zaman burada yükselişler ve düşüşler başlar, çünkü ödül olmadan çalışmak imkânsızdır. Peki, kişi ne zaman ödül olmadan çalışabilir? Sadece, önemli bir kişiye ihsan etmek istediği zaman. Bunu bir ödül olarak görür. Bu, bilgelerimizin “kişinin ondan aldığı haz” hakkında söylediği gibidir, yani kişi, önemli birinin onun hediyesini kabul etmesinden keyif alır.

Bu, daha küçük olanın Kral’a hizmet edebilmesi durumunda keyif almasının doğal olduğu anlamına gelir. Bundan şu sonuç çıkar ki, kişi ihsan etmek için çalışmak istediği zaman Yaradan’ı takdir etmelidir ki böylece Yaradan’a ihsan edebilsin ve O’nun rızası için çalışma gücüne sahip olsun. O halde, Yaradan’ın önemini kaybettiğinde – Zohar buna “Şehina [Kutsallık] toz içinde” der, Keduşa’nın önemini hissetmeyip onu toz olarak gördüğü zamandır – o zaman ihsan etmek için çalışmak için güçsüzdür. Bu yüzden çalışma hem akılda hem de kalptedir.

Ancak, çalışma sırasında, kişi Yaradanla Dvekut ile ödüllendirilmek olan hedefe ulaşmak için çalıştığı zaman düzen, maddesellikte olduğu gibidir; kişi, sağ ve sol, her iki bacağını kullanmadığı sürece yürüyemez. Bu, bilgelerimizin dediği gibidir (Sotah 47): “Sol her zaman uzağa itmeli ve sağ yakına çekmelidir.” “Sağ”, Yaradan’a yaklaştıran demektir, yani kişinin Yaradan’a yakın hissettiği zamandır. Hala bu duyguya sahip olmasa bile “Ve payından memnundur ve ‘kutsanmış’ olarak adlandırılır.” diye söylendiği gibi (Makale No. 9, Tav-Şin-Nun), sanki tamamen bütün hissediyormuş gibi mantık ötesi gitmelidir.

O zaman, “Kutsanmış olan, Kutsal Olan’a tutunur” ve bundan canlılık alır çünkü Yaradan’a yakındır. Buna “hayat ağacına tutunmak” denir, üzerinde Tzimtzum veya yargı olmayan ihsan etme kaplarını kullandığı zamandır. Bu nedenle insan, “bütünlük” olarak adlandırılan sağ taraftan, Hayatların Hayatı’ndan hayatı uzatır.

Buna karşılık, “sol” ıslah gerektiren bir şeydir. Kişinin, çalışmasını eleştirdiği zamandır, ve hatalarını (görür). Hiçbir şeyinde bütünlüğe sahip olmadığı için Keduşa’dan reddedildiğini görür. Doğal olarak, lanetli olduğunu görür ve “lanetli, Kutsal Olan’a tutunmaz”. Dolayısıyla kişi, o zaman Yaradan’dan ayrılır ve doğal olarak hayatı yoktur. Solda, mantık dahilinde hesaplamasını yaptığında, çıplak ve yoksul olduğunu görür. Bu nedenle, bir kişi sol çizgide yürüdüğünde hayatı yoktur.

Yukarıdakilere göre, Zohar’ın, Kral Davud’un dünyaya gelmeden önce hiçbir hayatı olmadığına dair sözleri hakkında sorduğumuz soruyu yorumlayabiliriz. Bunun nedeni şudur: Kral Davud üzerinde bir Tzimtzum bulunan Malhut olduğu ve Davud “Malhut’un bütünü” olarak kabul edildiği için, ki bu da ıslah gerektirir, yani alma kaplarında bulunan alma arzusunun tamamı ıslah edilmelidir, bu nedenle, içinde ihsan etme kaplarının bulunduğu Kelim’e [kaplara] dahil edilmesi gerekiyordu. Böylece, genel Malhut da düzeltilecektir.

Buna “ıslahın sonu” denir, yani Kral Mesih’e “ıslahın sonu” denir. Bu, genel Malhut’un ihsan etmek için çalışmak üzere ıslah edilmesi anlamına gelir. Bu yüzden Zohar yalnızca, yargı niteliğinden olmayan İbrahim, Yakup ve Yusuf’un kendi niteliklerinden Davud’a verdiklerini söyledi, ki böylece hayatı olsun diye.  Yani, onlar sayesinde “sağ” a ait olan, Hesed [merhamet] olan ihsan etme kaplarına sahip olacaktı, bu da yargı niteliğinin zıttı olan alma kaplarıdır. Bu yüzden sol olan İshak’tan alma kapları olan yargı niteliğini almamıştır.

“Solda hayat yoktur”un anlamı budur çünkü bir kişi “sol” şeklinde yürüdüğünde, bu demektir ki, kişi eksiklerini görür ve bir eksikliğe “yargı niteliği” denir, bu nedenle solda hayat yoktur. Daha ziyade sağdadır, “Çünkü o merhameti arzuluyor” formuna bağlandığı ve hiçbir şeyden yoksun olmadığında; bu, insanın yaşadığını hissettiği zamandır. Fakat bir kişi çıplak ve yoksul olduğu bir koşulda olduğu zaman, hayatının olmadığı kabul edilir. Kişi, hatalarını hissettiğinde ve gelecek onun için parlamadığında – eksikliklerini hiç gideremeyecek – o zaman kişi “Yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim” der.

Bununla, “Kral Davud’un hayatı yoktu” diye yazılanı yorumlamalıyız. Bu demektir ki, dünyanın yaratılışıyla ilgili tüm mesele, yaratılanların haz ve memnuniyeti alması içindir. Bu nedenle, çalışmanın düzeni şudur; kişi önce yaratılışın amacına, yani yaratılanların haz ve memnuniyet almasının Yaradan’ın arzusu olduğuna inanmalıdır. Eğer buna inanıyorsa, “Yaradan’ın almamı istediği haz ve memnuniyete sahip olmamamın sebebi nedir?” diye düşünmelidir.

Sonuç olarak, eğer kişi, alması gerektiğine inanırsa, o ölçüde yokluğu hisseder. Yokluğu hissettiğinde eksikliğini giderememesinin sebebini aramaya gider. O zaman, eksiğimizin Dvekut, yani form eşitliği olduğunu söyleyen bilgelerimizin sözlerine inanmalıyız, “O merhametli olduğu gibi, siz de merhametlisiniz.” diye yazıldığı gibi.

Bu demektir ki, kişi, Yaradan’ın bütün dünyaya bolluk bahşettiğine inandığı ölçüde, kendisi de o ölçüde Yaradan’a ihsan etmelidir. Sonra, kişi Yaradan’ın tüm dünyaya verdiğine inandığında, bundan tıpkı önemli insanlara hizmet etmenin büyük bir ayrıcalık olduğunu gördüğümüz bedensellikteki önemli bir kişi gibi Yaradan’ın önemini ve büyüklüğünü almalıdır ve bu hizmetin kendisinden haz ve memnuniyet alır ve başka bir ödüle ihtiyaç duymaz. O halde, “akıl”a olan inancı ölçüsünde, o ölçüde inançla da çalışabilir.

Ancak, insan kendisi için alma arzusu olarak doğduğundan, bu şekilde hayat yoktur. Bundan, kalpteki nokta olan Kral Davud niteliğinin hayatı olmadığı sonucu çıkar. Başka bir deyişle, hayat ışığı orada parlayamaz.

Bu nedenle, ihsan etmek olan “sağ” niteliği Kral Davud niteliği ile birleştiği zaman yargı niteliği olan Malhut’un “sağ” niteliğinden hayat alacağı yazıldığı gibi, “merhamet niteliğinin yargı ile birleşmesi” gerçekleşmiştir. Dolayısıyla alma kapları demek olan “sol” niteliği olan İshak değil, Hesed ve merhamet niteliği olan İbrahim, Yakup ve Yusuf niteliği, Kral Davud niteliğine yerleştirildi.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,094