e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Balak Öğüt Aldığında

Not 435

Temmuz 1978

Balak öğüt aldığında, o, “ve onu bu topraktan süreceğim” dedi. O, “İsrail’in kavradığı o derece, kesinlikle topraktandır” dedi çünkü o, “toprak” olarak adlandırılan Malhut‘tur. “Çünkü İsrail’e karşı savaşabilen ve ona karşı koyabilen benden daha güçlüdür” sözünün anlamı budur çünkü onların derecesi onunkinden daha güçlüdür.

Bu nedenle, “onu bu topraktan süreceğim” yani onların derecesi olan Malhut‘tan. Onları bu topraklardan sürersem; onları günaha sokabilir, onlarla her istediğini yapabilir anlamına gelir. (Zohar, Balak, Madde 264).

Neden Malhut’un derecesinin kendi derecesinden daha güçlü olduğunu söylediğini yorumlamalıyız. Malhut‘a “mantık ötesi” denir, bilgelerimizin dediği gibi “Kişi domuz eti ile ilgili olarak ‘imkânsız’ değil, aksine ‘mümkün’ demelidir, fakat Tora yasaklamıştır.”

Buna “mantık ötesi” denir, insanın doğası öyle olduğundan, yaratılan varlığın mantığı alma arzusuna karşı gelmeyi kabul edemediği zaman, hazdan vazgeçmesi gerektiğinde, kişi nedenini bilmek ve anlamak zorundadır yani neden taviz veriyorum, kendimi haz almaktan men ettiğimde bedenim ne kazanıyor.

O zaman, bu şöyle yanıtlanmalıdır, ya korku yüzündendir yani hazzın tadının değerini acı çekmenin tadına göre tarttığında, ızdırap çok daha büyük olduğundan, bu haz için çektiği acının değerini karşılamadığından ve kısa ömürlü bir haz karşılığında cehennemde sonsuz olan bu büyük ızdıraba katlanmaya değmeyeceğinden, hazzı bırakarak kendini cehennemin azabından geri çeker.

Ya da sevginin açısından, geçici bir hazzı tatmaktan vazgeçmesinin karşılığında, daha büyük ve daha uzun süreli bir haz, yani bir sonraki dünyanın hazlarını alacaktır.

Bu iki nedenden ötürü, kişi emir ile günahı karşılaştırırsa, hazzın üstesinden gelme gücüne sahiptir. Yine de bu durumda, beden bunu anlasa da, kötü eğilim gelebilir ve hesaplamalarını karıştırabilir çünkü her şey alma arzusunun hesabını takip eder, bu nedenle kötü eğilim, onu ​​şaşırtma ve cennet ve cehennem tasvirini bulanıklaştırma gücüne sahiptir.

Fakat kişi cennetin krallığı nedeniyle kendi varlığını alıkoyma gücüyle ödüllendirildiğinde, yani kendisi için çalışmakla değil, sadece ihsan etmek için çalışmak zorunda olmakla ödüllendirildiğinde, kötü eğilim onunla tartışamaz çünkü ona verecek hiçbir şeyi yoktur.

“Onu bu topraktan süreceğim”, cennetin krallığı derecesinden ve sonra onlara günah işletebileceğim, sözlerinin anlamı budur.  Fakat cennetin krallığı olan “toprak”, ondan daha güçlüdür ve bu derece ile onlara günah işletmek kesinlikle imkânsızdır ve bu kalp ile ilgilidir.

Akıl açısından da bu böyledir: O, Yaradan’ın duayı duyduğuna inanmalıdır. Yani, kişi her şeyden uzak durur ve Yaradan’a bağlanmak isterse, Yaradan onunla bağ kurar ve onu yakınlaştırır, “arınmaya gelene, yardım edilir”de olduğu, Zohar‘ın “kutsal bir ruhla” diye yazdığı gibi. Başka bir deyişle, Yaradan ona ifşa olur ve sonra doğal olarak tüm dünyayı unutur ve yalnızca Yaradan’ı hatırlar.

Gelin ve görün ki “Rab, Seir’den çıktığın zaman, Edom tarlasından uzaklaşırken, yer sarsıldı …” Yaradan, Tora’yı İsrail’e vermek istediğinde, gitti ve Esav’ın çocuklarını çağırdı ama onlar bunu kabul etmediler, söyledindiği üzere, onu almak istemeyenlere, “Rab Sina’dan geldi, onların üzerine Seir’den parladı.” O, İsmail’in çocuklarının yanına gitti ama onlar onu almak istemediler, yazıldığı gibi, “Paran Dağı’ndan göründü.” Bunu istemedikleri için, O, İsrail’e geri döndü.

İsrail, Tora’yı alacaksa, neden önce Seir ve İsmail’in çocuklarına gittiğini ve neden hemen İsrail oğullarına gitmediğini anlamalıyız. Sonrasında onlar da Tora’yı alsınlar diye Esav ve İsmail’in oğullarına giderdi. Ayrıca, eğer İsrail Tora’yı alsaydı, Esav ve İsmail’in çocuklarının da Tora’yı alacakları bir yer olmayacaktı.

Bunu gerçeklik yoluna göre, Tora’nın alınma sırasına göre yorumlamalıyız, “kötü eğilimi ben yarattım; Tora’yı da şifa olarak yarattım” (Baba Batra 16)’da olduğu gibi, bununla, Tora’nın Yaradan’ın isimleri olması bakımından, Yaradan’ın Tora’sıyla ödüllendiriliriz. Başka bir deyişle, Tora, Tuma’a [kirlilik] ve Tahara’nın [saflığın] bir sınıflandırması değildir, aksine Tora’nın tamamı Yaradan’ın isimleridir.

Kişi, Tora ve Mitzvot‘u [emirleri] yerine getirmeye başladığında, Yaradan’ın, Seir’in çocuklarını da davet ettiğini düşünür, aynı zamanda, insanoğlu yetmiş ulustan oluştuğu ve Esav ve İsmail dünya uluslarının kökleri olduğu için, Esav’ın çocukları ile birlikte Tora’yı yerine getirebileceğini düşündüğü anlamına gelir, çünkü Esav’ın Klipa‘sı [kabuğu/derisi] akla karşılık gelen “sol”un niteliğidir ve İsmail’in Klipa‘sı kalbe karşılık gelen “sağ”ın niteliğidir, geri kalanlar ise dallardır.

Bu nedenle, kişi Tora ve Mitzvot‘u yerine getirmeyi kabul eder, ancak Esav’ın çocuklarının niteliğinden vaz geçmek istemez.

Daha sonra, eğer onlardan vazgeçmezse Tora’yı almayı kabul etmeyeceklerini anlar, bu yüzden Esav’ın çocukları ile bunun pek de iyi yürümeyeceğini anlar. Bu, onların, onu almak istemedikleri olarak kabul edilir yani kişi onlarla birlikte asla gerçek Tora’ya gelemeyeceğini anlar.

Daha sonra, belki de İsmail’in çocuklarıyla birlikte gerçek Tora’yı uygulayabileceğini düşünür ama sonra görür ki, eğer İsmail’in çocuklarından vazgeçmezse, asla gerçek Tora’ya ulaşamayacaktır.

Bu, kişinin Tora’yı İsmail’in çocuklarına Yaradan’ın verdiğini, onlardan vazgeçmese bile Yaradan’ın onlara Tora’yı yani onlarla birlikte vermeyi amaçladığını düşündüğü şeklinde dikkate alınır. Ama gerçekten anladığında, Yaradan’ın Tora’yı onlarla bile vermediğini görür.

Bu, “onu almadılar” olarak kabul edilir yani hemfikir olmadıkları anlamına gelir. Kişi, Esav’ın ve İsmail’in çocuklarının Tora’yı istemediği konusunda tam bir karara vardığında, bu, kişinin kötülüğün farkındalığına ulaşması olarak kabul edilir.

O zaman, kişi yaptığı her şeyin doğrudan Yaradan uğruna hedeflenmesi gereken, Yaşar-El [doğrudan Yaradan’a] denilen, İsrail niteliğine geri döner ve Yaşar-El‘in anlamı budur.

O zaman kişi seçeneğe sahiptir: Her şeyden vazgeçebilir ve Yaşar-El‘in niteliğini üstlenebilir ya da olduğu gibi kalıp, çocukluğundan beri sahip olduğu amaç doğrultusunda Tora ve Mitzvot‘u yerine getirir veya “yalnız Rab için” anlamına gelen “Duyacağız” dan önce “Yapacağız” denilen, mantık ötesini kabul edebilir.

“Sonra İsrail’e geri döner” sözlerinin anlamı budur yani o zaman kişi İsrail’e geri döner çünkü Tora sadece “İsrail” adının idrakine verilmiştir. Buna, “Bütün uluslar arasından bizi seçen” denir. Kişi sadece Yaşar-El koşuluna geldiğinde Tora’yı alabilir. Bundan, gerçek Tora’nın bir kişiye ancak İsrail niteliğinde olduğu zaman verildiği sonucu çıkar.

Bundan önce, kişi Tora’yı pratikte uygulayabilir, ancak Yaratıcısına memnuniyet ihsan etme niyetiyle değil ve o zaman “Kötü eğilimi ben yarattım; Tora’yı da şifa olarak yarattım.” anlamında Tora’yı bir araç olarak alır. Daha sonra, kişi İsrail durumuna geldiğinde, “Yaradan’ın adları” denilen içsel Tora ile ödüllendirilir.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,091