e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Şabat Konuşması Neden Hafta İçi Konuşması Gibi Olmamalıdır?

Şabat Konuşması Neden Hafta İçi Konuşması Gibi Olmamalıdır?

Makale No. 18, 1990

Zohar’da (Beşalah, Madde 70-78) şöyle yazar: “‘Siz sessiz kaldıkça, Efendiniz sizin için savaşacaktır. Rabbi Aba, ‘Eğer Şabat nedeniyle dilediğini yapmaktan ve söz söylemekten ayağını çevirirsen, Şabat günü konuşman, hafta içi konuşman gibi olmayacaktır’ diye başladı. Her gün, kişi bir eylem göstermeli ve aşağıda uyandırması gerekenden bir uyanışa neden olmalıdır. Ancak, Şabat’ta kişi sadece Yaradan’ın ve günün kutsallığının sözleriyle uyanmalıdır, başka bir şeyle değil, zira Şabat’ta aşağıdan bir uyanışa ihtiyaç yoktur. Gel ve gör, burada, Firavun İsrail’le savaşmak için yaklaştığında, o zaman Yaradan İsrail’in aşağıdan bir uyanışa neden olmasını hiç istemedi, çünkü yukarıdan bir uyanış vardı, şöyle yazıldığı gibi, “Efendiniz sizin için savaşacak ve siz sessiz kalacaksınız,” çünkü aşağıdan bir uyanış, sadece yargıyı harekete geçireceği için Rahamim [merhametler] adı onların üzerinde uyanmalıdır.”

“Efendiniz sizin için savaşacak” ve Şabat’ın bitişikliğini ve neden her gün aşağıdan bir uyanışa ihtiyacımız olduğunu, ancak Şabat’ta buna ihtiyacımız olmadığını, çünkü Şabat’ta sadece yukarıdan bir uyanış olduğunu anlamalıyız. Ayrıca Şabat’ta sadece Yaradan’ın sözleriyle ve günün kutsallığıyla meşgul olmamız gerektiğinin ne anlama geldiğini de anlamalıyız.

Önümüzde iki şey olduğu bilinmektedir: 1) Eksiklik, yani özlem. Eksikliği olmayan bir kişi, bu şey, dünyadaki en önemli şey olsa bile, haz alamaz. Kişinin bu konuda bir eksikliği yoksa, onu alabilir ama ondan zevk alamaz, çünkü bu ona duyduğu özlemin ölçüsüne bağlıdır. Dolayısıyla, bir eksiklik zamanımız vardır ve sonrasında her seferinde daha fazla eksiklik alma zamanı gelir.

Demek ki, kişi nerede bir eksiklik hissederse, o eksikliği doldurmaya gider. Eğer o şeyi elde etmek onun için zorsa, onu elde etmek için boşuna uğraştığını değil, bir şey elde ettiğini söyleriz: “Özlem” adı verilen bir Kli [kap] edinmiştir. Başka bir deyişle, doyumu hemen edinmiş olsaydı, bu doyum, haz açısından bir doyum olarak kabul edilmeyecekti ki bu da öğrendiğimiz gibi, asıl amaçtır, yaratılışın amacı O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusudur, yani onların haz ve zevk almalarıdır.

Buradan şu sonuç çıkar ki, kişi bir şeyi çaba göstermeden alırsa, yani ondan alması gereken hazzı, “özlem” denen hazzı alacak Kli’yi edinecek zamanı yoksa, bu doyum haz veremez çünkü kişinin bu hazzı alacak Kli’si yoktur, çünkü hazzı alacak Kli’ye “özlem” denir ve bir şeye özlem duymak zamana, yani eksikliği hissetme zamanına bağlıdır.

Dolayısıyla, kişi ihtiyacını karşılaması için Yaradan’a dua ettiğinde, bu da kişinin Yaradan’ın kendi eksikliğini gidermesi için ne kadar zamandır dua ettiğine bağlıdır. Bu nedenle, Yaradan ilk olarak ona içindeki Kli’nin büyümesi için yardım eder, buna “özlem Kli’si” denir, yani Yaradan onun duasını duyar. Kişinin duasının karşılığını hemen alamamasının sebebine gelince, bunun böyle olmadığını, Yaradan’ın duasını duyduğunu ve içindeki özlemi artırdığını, böylece hazzı hissetmek için gerçek bir Kli’ye sahip olacağını söylemelidir. Sonuç olarak, kişi istediği şeyi hemen alsaydı, özlem eksikliği nedeniyle zevk alamazdı.

Bununla bilgelerimizin ne dediğini anlayacağız (Suka 52), “Günahkârlara kötü eğilim saç teli gibi, erdemlilere ise yüksek bir dağ gibi görünür.” Ancak öncelikle şunu anlamamız gerekir: Çalışma açısından konuştuğumuzda, “çalışma açısından” ne anlama gelir?

Mesele şu ki, Tora ve Mitzvot’a [emirlere/iyi eylemlere] uymanın iki yolu vardır: 1) Yapmak, ki bu eylem olarak kabul edilir. Kişi Tora’yı öğrenir; Mitzvot’u tüm detayları ve hassasiyetleriyle yerine getirir ve buna eklenecek hiçbir şey yoktur. Gerçekten de eylemler açısından kişi erdemli kabul edilir. 2) Çalışma, ki bu kalpte yapılan çalışmadır. Bilgelerimizin sözleriyle, dua genellikle “çalışma” olarak adlandırılır, çünkü bir duaya “kalpteki çalışma” denir ki bu bir niyet, yani kalbin niyeti demektir. Yani kişi Tora ve Mitzvot’u yerine getirirken neden Tora ve Mitzvot’u yerine getirdiğini, kendi iyiliği için mi yoksa Yaradan’ın rızası için mi yerine getirdiğini amaç edinmelidir.

Bu nedenle, eylem açısından erdemli ve günahkâr ile niyet açısından erdemli ve günahkâr arasında ayrım yapmalıyız. Eylemler açısından erdemli olanlar Ultra-Ortodokslar, günahkârlar ise laiklerdir. Ancak niyet açısından, erdemliler ve günahkârlar tamamen farklı bir sıralamadan geçerler. Başka bir deyişle, eylem açısından her ikisi de erdemlidir. Ancak niyet açısından bir fark vardır: Erdemliler Yaradan için çalışanlardır, günahkârlar ise kendileri için çalışanlardır. Bununla birlikte, çalışma açısından her ikisi de erdemlidir.

Çalışmada yani kalbin amacı ile tüm çalışmanın Yaradan’ın rızası için olmasına niyet ederek yürümek istediğimizde, o zaman çalışmanın düzeni başlar. Bu demektir ki, “kendisi için alma arzusu” olarak adlandırılan kalpteki kötülük, Yaradan rızası için çalışmaya direnir. Ancak, “Tanrı onları birbirinin zıttı yapmıştır”, yani kişi hakikat yolunda yürümek istediği ölçüde, içindeki kötülük hakkındaki hakikat de o ölçüde ortaya çıkar.

Kişi hakikat yolunda yürümek için küçük bir arzuya sahip olduğunda, yani her şeyi Yaradan rızası için yapmak istediğinde, onun kötülüğü de küçüktür, zira “biri diğerinin zıddıdır…” Başka bir deyişle, kişinin içindeki Keduşa [kutsallık] ne kadar büyükse, Keduşa’ya karşı direnç de o kadar büyüktür. Dolayısıyla, kişi çalışmasında ne kadar ilerler ve hakikat yolunda daha da fazla ilerlemek isterse, kötülüğü iptal etmesine izin vermemek suretiyle, kötülük o kadar çok ortaya çıkar ve daha güçlü bir şekilde kontrol etmeye çalışır.

“Kim dostundan daha büyükse, onun eğilimi de ondan daha büyüktür.” Bu nedenle, erdemli olmak isteyen, eylemlerinin Yaradan’ın rızası için olmasını isteyen kişinin içinde kötülük büyür. Bu yüzden “Erdemliler için kötü eğilim yüksek bir dağ gibi görünür” demişlerdir. Başka bir deyişle, kötülük her seferinde yükselir. Har [dağ] Hirhurim [yansımalar] anlamına gelir. Bu demektir ki, kişinin kötü yansımaları vardır, yani kötü düşünceler her seferinde artar ve yüksek bir dağ haline gelir.

Ama günahkârlara, niyete, bunu, ihsan etmek için yapmaya aldırmayıp, Lo Lişma [O’nun rızası için değil] çalıştıklarına ve Lo Lişma’dan Lişma’ya [O’nun rızası için] geleceklerine inananlara ve buna güvenip “İhtişam sonunda gelecek” diyenlere,” yani sadece Yaradan’ı amaç edinme arzusuna sahip olduklarında, kesinlikle üstesinden gelme ve her şeyi Yaradan rızası için yapma gücüne sahip olacaklarına bel bağlayanlara, kötülükleri onlara kıl payı gibi göründüğünden, bu da amacı edinmenin o kadar da zor olmadığı anlamına gelir.

Bunun nedeni, söylendiği gibi, kötülüklerinin çok büyük olmamasıdır, zira iyilikleri küçüktür, yani Yaradan’ın rızası için her şeyi yapma arzuları küçüktür. Bunun kanıtı, bu çalışmaya başlamak için böyle bir ihtiyaç duymamalarıdır, dolayısıyla onların içindeki kötülük, içindeki kötülüğü göstermeye ve ona direnmeye ihtiyaç duymaz. Bu nedenle, kötü eğilim onlara saç teli gibi görünür. Bu, onlardan hiçbirinin yalan söylemediği, ancak her birinin kendi hissiyatına göre konuştuğu anlamına gelir.

Buna göre, ışığı genişletmenin anlamını ve Kli’yi [kabı] genişletmenin anlamını anlıyoruz. Demek ki, “özlem” olarak adlandırılan haz ve zevkin alınması için henüz bu Kli’ye sahip değiliz, çünkü bu insanın çalışmasına bağlıdır, özellikle çalışma yoluyla “eksiklik” ve “özlem” olarak adlandırılan bu Kli için gelişme söz konusudur. Bu Kli, özellikle emek yoluyla edinilir, yani emek olmadan Kli’yi, yani ihsan etme kaplarını edinme ihtiyacını elde etmek mümkün değildir.

Bu, ihsan etme kaplarının edinilmesinin zaten “ışık” olarak adlandırıldığı anlamına gelir. Yani, bu yukarıdan gelen bir şeydir ve “ihsan etme kaplarının edinilmesi için yukarıdan yardım” olarak adlandırılır.

Işıkta yapılması gereken iki ayrım olduğu bilinmektedir: 1) İhsan etme kaplarını, yani Kelim’i [kaplarını], diğer bir deyişle daha önce Keduşa’nın dışında olan, yani ihsan etmek için kullanılamayan arzuları edinmek. 2) Bu ışık Kelim’in adını alır, çünkü ışık Kelim’i ıslah etmek için gelir. Buna, Kelim’den sonra “Ahoraim’in [arka] ışığı” denir, çünkü Kelim ışığa göre Ahoraim olarak adlandırılır ve ışığa Panim [yüz/ön] denir.

Çalışmada buna “yukarıdan yardım” denir, Zohar’da söylendiği gibi, “Arınmaya gelene yardım edilir.” Ve “Neyle?” diye sorar. Cevap “Kutsal bir ruhla” şeklindedir. Yani, kişiye yukarıdan Neşama [ruh] adı verilen bir ışık verilir ve bu ışık kişiyi arındırır, böylece yukarıdakine ihsan etme gücüne sahip olur, çünkü ışık Veren’den geldiği için, bu ışık kişiye ihsan etmek için çalışabilme gücü verir.

Dolayısıyla, çalışma sırasına göre aşağıdakileri ayırt etmemiz gerekir:

Durum 1) Kişi, yetiştirilme tarzından gelen anlayışından sıyrılmak için uyandığında. Kişi, Tora ve Mitzvot’u gözlemlemeye başladıklarında sahip oldukları aynı anlayışla Tora ve Mitzvot’la meşgul olan genel halkın içine çekilemeyeceğini hisseder. Bu anlayış ve duygu, onlar için uzun zamandır devam etmektedir, ancak Tora ve Mitzvot’ta nicelik dışında herhangi bir ilerleme kaydetmemektedirler. Ancak niteliğe, yani Tora ve Mitzvot’un önemine dair daha fazla duyguya sahip olmaya gelince, buna sahip değillerdir. Tora ve Mitzvot hakkında “Çünkü onlar bizim hayatımız ve günlerimizin uzunluğudur” yazıldığı için, Tora ve Mitzvot niteliğinde nasıl ilerleme olmayacağını merak ederler. Ama bu anlamda, hiçbir şekilde ilerleme kaydetmezler. Bu nedenle, yücelik ve önem açısından ilerleme kaydedebilecekleri bir yer ararlar, ki böylece “Onlar bizim hayatımızdır” olduğunu hissedebilsinler.

Durum 2) “Çünkü onlar bizim hayatımızdır” ilkesine ulaşma yolunda yürümeye başladığımızda, bilgelerimiz bize Tora ve Mitzvot’ta bulunan hayatı hissetmek için verilmesi gereken tavsiyenin, “ve O’na tutunmak” şeklinde yazıldığı gibi, Dvekut [bütünleşme] olduğunu söylerler. Bu demektir ki, “O’nun niteliklerine tutunun, O nasıl merhametliyse, siz de öyle merhametlisiniz.” Bu, Yaradan’ın sadece ihsan etmek istediği gibi, insanın da tüm eylemlerinin kendi iyiliği için değil, sadece ihsan etmek için olmasını isteyecek bir dereceye gelmesi gerektiği anlamına gelir.

İşte bu ikinci durumda, kişi derecesini yükseltmek ve ihsan etmek için Tora ve Mitzvot’u yerine getirmek istediğinde, Lişma denilen bu nitelikten uzak olduğu kendisine bildirildiği zaman, ilk yardımı alır. Başka bir deyişle, ihsan etme çalışmasına başlamadan önce, “Yaradan’ın rızası için” denilen Lişma’yı çalışmak zorunda olduğunu biliyor olmasına ve bilgelerimizin “Kişi her zaman Tora ve Mitzvot ile meşgul olmalıdır” sözlerine inanmasına rağmen, Lo Lişma olsa bile, çünkü Lo Lişma’dan Lişma’ya gelecektir” (Pesahim 50), Lişma’yı çalışmak için kişinin yukarıdan bir mucizeye ihtiyacı olduğu ya da kendi için alma arzusunun kontrolünden çıkmanın imkânsız olduğu hiç aklına gelmemiştir.

Bu böyledir çünkü kişi sadece birazcık iyiliğe sahipse, ona çok fazla kötülük verilemez, çünkü onu alt edemeyecek ve hemen bu çalışmadan kaçacaktır. Ancak kişi ihsan etme çalışmasına gelmek için enerjiyle çalışmaya başladığında, yaptığı çalışmaya göre, ona bundan ne kadar uzak olduğuna dair bir his ve farkındalık verilir.

Bundan çıkan sonuca göre, kişinin aldığı ilk yardım, içindeki kötülüğün ifşa edilmesidir. Buna “kalbin katılaştırılması” denir, şöyle yazıldığı gibi: “Çünkü onun kalbini katılaştırdım.” Bu, Keduşa’nın Ahoraim’ini edinmek olarak kabul edilir. Keduşa’ya Panim denir ve Panim aydınlatan bir şey olarak kabul edilir, şöyle der (“On Sefirot Çalışmasına Giriş,” Madde 47), “Öncelikle, yazılanlar hakkında ‘Yüzümü gizleyeceğim’ dediği ‘Yaradan’ın yüzü’nün ne anlama geldiğini anlamalıyız. Bu, dostunun yüzünü gören ve onu hemen tanıyan bir kişi olarak düşünülebilir. Ancak, onu arkadan gördüğünde kimliğinden emin değildir. ‘Belki de o dostu değil de başkasıdır’ diye şüpheye düşebilir. Önümüzdeki mesele de böyledir: Herkes Yaradan’ın iyi olduğunu ve iyilik yapmanın iyilerin davranışı olduğunu bilir ve hisseder. Bu nedenle, Yaradan yarattıklarına cömertçe ihsan ettiğinde, O’nun yüzünün yarattıklarına göründüğü kabul edilir, zira o zaman herkes O’nu bilir ve tanır. Ancak, yarattıklarına yukarıda bahsedilenin tam tersi şekilde davrandığında, yani onlar O’nun dünyasında sıkıntı ve eziyet çektiklerinde, bu Yaradan’ın Ahoraim’i olarak kabul edilir, çünkü O’nun yüzü, yani O’nun tüm iyilik niteliği onlardan tamamen gizlenmiştir.”

Dolayısıyla, kişi bu durumda, “sürgün” olarak adlandırılan Ahoraim’i kabul edebilir ve kaçmazsa, bunun yerine kendisini sürgünden kurtarması için “Ve Efendiye yakardılar”, o zaman Ahoraim’i kabul eder ve bunun Yaradan’dan geldiğini söyler, dolayısıyla O’ndan kendisine sürgünün tadını hissettirdiği gibi, sürgünden çıkmasına da yardım etmesini ister. Buna “ikinci durum” denir.

Durum 3) Bu ikinci yardımdır, kişi ihsan etme kaplarını edinmek için yardım aldığında, bu da kendine olan sevginin hükmü altında olduğu sürgünden çıkması olarak kabul edilir. Yaradan’ın ona bir ruh vermesi olarak adlandırılan yukarıdan gelen yardım sayesinde, bu ışık ona ihsan etme kaplarını verir. Bu öğrendiğimiz gibidir, AB’nin ışığı olarak adlandırılan Hohma’nın ışığı geldiğinde ve Klipot’a [kabuklar] düşen Bina, ZA ve Nukva’nın Kelim’lerini dışarı çıkardığında, almak için almanın yönetimi altına yerleştirilmişlerdir, buna Klipa [Klipot’un tekili] denir, AB’nin bu ışığı onları Klipot’tan çıkarır, yani bu Kelim’lerin ihsan etmek üzere ıslah olmaları için güç verir. Bu, bu Kelim’in Keduşa’ya girmesi olarak kabul edilir, yani kişi onları ihsan etmek için zaten kullanabilir. Buna “Mısır’dan çıkış” denir.

Durum 4) Kişi ihsan etme kaplarında kıyafetlenen ışığı aldığında, o zaman 613 Mitzvot [emirler/iyi eylemler], 613 Pekudin [Aramice: teminat] olarak adlandırılır, yani her bir Mitzva’dan [Mitzvot’un tekili] farklı bir tat alır. Pekudin’in anlamı budur; her Mitzva’da, o Mitzva’ya ait olan özel bir ışık biriktirilir. Bu, maddesel zevklere benzer; etin içinde bir tat vardır ve balığa bürünmüş başka bir tat daha vardır. Aynı şekilde, her Mitzva’da da eşsiz bir tat vardır. O zaman kişi, Tora ve Mitzvot konusunun, “Çünkü onlar bizim hayatımız ve günlerimizin uzunluğudur” sözündeki gibi olduğunu hissetmeye başlar. Bu böyledir çünkü Yaradan’dan Dvekut, “form eşitliği” olarak adlandırılan ihsan etme kaplarını edinmiştir ve bu Kelim’de, yaratılışın amacında olan zevk ve haz kıyafetlenmiştir.

Şimdi “Efendiniz sizin için savaşacak ve siz sessiz kalacaksınız” ve Şabat’ın bitişikliği hakkında ne sorduğumuzu anlayabiliriz. İhsan etme kaplarını edinme çalışması, kötülüğün Gadlut [büyüklük/yetişkinlik] durumunu edinerek geldiğinden, “Çünkü onun kalbini katılaştırdım” diye yazıldığı üzere, bu kötülüğün edinilmesi anlamına gelir, o zaman İsrail halkı kötülükten kaçamayacaklarını gördükleri bir duruma geldiklerinde, yani kötülüğün gücünün her tarafta olduğunu ve doğaları gereği herhangi bir kurtuluş görmediklerini gördüklerinde, bu kötülüğün Kli’sinin tamamlanması olarak kabul edilir.

O zaman Durum 5) gelir, Yaradan onlara ışığı verir ve bu ışık onları ıslah eder. Başka bir deyişle, bu sayede ” kendi için alma kapları ” olarak adlandırılan kötülüğün yönetiminden çıkarlar ve ihsan etme kapları ile ödüllendirilirler. “Durun ve Efendinizin bugün sizin için yapacağı kurtuluşu görün” ifadesinin anlamı budur. Bu, kötü olanın Kli’si tamamlandıktan sonra, üst olanın tarafında ışığın ifşası için yer olduğu anlamına gelir. Bu, Yaradan’ın onlara ihsan etme kaplarını vermesi olarak kabul edilir.

Sonuç olarak, bu kötüyü artırma işi Hol [kutsal olmayan/hafta günü] ile ilgili bir çalışmadır. Demek ki, çalışma ve Hol bir ve aynıdır, yani tek bir anlayıştır, bilindiği gibi Keduşa’da hiçbir çalışma yoktur, zira kişi ihsan etme kaplarına sahip olduğunda vermekten zevk alır, ancak henüz ihsan etme kaplarına sahip olmadığında, karşılığında hiçbir şey almadan bir şey vermek zorunda kaldığında bu büyük bir çabadır, zira bu, insanın alma arzusuna aykırıdır.

Bu yüzden ona kutsal değil, Hol denir ve bu yüzden Şabat’ta çalışmak yasaktır, zira Şabat bir dinlenme zamanıdır, çalışma zamanı değil. Başka bir deyişle, Şabat, Keduşa’ya işaret eder ki bu da Şabat’ın Keduşa’sı sayesinde yukarıdan gelen uyanış nedeniyle ışığın parladığı zamandır. Bu nedenle, kalbin katılaşmasında olduğu gibi, kötülüğü arttırmak için çalışmaya gerek yoktur, zira o zaman sadece Yaradan’ın verdiklerinden bahsetmenin zamanıdır, kişinin alması ve kendini sevmekten arınıp arınmadığını düşünmesi ve Kelim’i ıslah etmesi gereken insan hakkında konuşmanın zamanı değildir.

Kötülük üzerindeki çalışma kutsallıkla değil, Hol ile ilgilidir, çünkü kötülüğü, içinde bulunduğu durumu görmek insanın çalışmasıyla ilgilidir. Demek ki, kişi kendine bakar ve alçaklık durumunu ve Yaradan’a nasıl dua etmesi gerektiğini görmek ister ve ilerleyip ilerlemediğine veya tam tersine dikkat eder.

Başka bir deyişle, kişi çalıştığında, bu kişinin görülme zamanıdır, yani eksikliklerini, nelerden yoksun olduğunu görme zamanıdır. Fakat yukarıdan bir uyanıştan, yani Yaradan’ın yaptıklarından bahsederken, sadece Yaradan’a yani O’nun ne vermesi gerektiğine bakmalıyız, diğer bir deyişle kutsal isimlerin anlamını görmeliyiz çünkü her bir isim edinime işaret eder.

Örneğin, bir kişiye baktığımızda ve onun zengin olduğunu gördüğümüzde, o kişinin adı “zenginlik “tir. Ve eğer kişinin her zaman hastaları iyileştirdiğini görürsek, o zaman ona “hastaları iyileştiren” denir. Bu nedenle, Yaradan’dan bahsederken, bazen “hastaları iyileştiren”, bazen “besleyen ve yaşatan” veya “tutsakları kurtaran” vb. denir. Bu nedenle, Yaradan’ın verdikleriyle ilgili olan, yukarıdan uyanış zamanı olan Şabat’ta, Yaradan’ın isimlerini görmeli ve incelemeliyiz.

Bu sayede, ” Efendiniz sizin için savaşacak ve siz sessiz kalacaksınız” ve Şabat’ın bitişikliğini anlayacağız. Bu böyledir çünkü o zaman, kötülük açısından zaten tamamlanmış olduklarında, kötülükten doğal bir şekilde çıkmanın imkânsız olduğunu, ancak bir mucize ile çıkılabileceğini gördüklerinde, bu kötülüğün yeterince tamamlanmış olması olarak kabul edilir. O zaman, Kelim’i tamamlamaları için onlara ışık vermek üzere yukarıdan yardım gelmelidir, yani alma kapları ihsan etme formunu alacaktır. Bu insanın çalışmasıyla ilgili değildir.

Bu yüzden “Sessiz kalacaksınız” diye yazılmıştır, zira şimdi Yaradan’ın verme zamanıdır. Ayrıca, yukarıdan bir uyanış olan Şabat’ta, sadece Yaradan’ın sahip olduklarından bahsetmeliyiz, çünkü Şabat yukarıdan bir uyanış olduğu için, Şabat’ta sadece Yaradan’ın sözlerinden ve günün kutsallığından bahsetmemiz gerektiğini söyler. Buna karşılık, diğer günlerde, yani hafta içi günlerde, aşağıdan bir uyanış olmalı, yaratılan varlıklar arasında aşağıda olan eksiklikleri davet etmeli ve Yaradan’dan onların eksikliklerini gidermesini istemeliyiz.

Artık “Sessiz kalacaksınız” ve Şabat’ın bitişikliği hakkında ne sorduğumuzu anlayabiliriz. Ayrıca neden hafta içi aşağıdan bir uyanışa ihtiyacımız olduğunu ve Şabat’ta bunun sadece yukarıdan bir uyanış olduğunu da anlayacağız. Ayrıca, “Şabat günü konuşmanız hafta içi konuşmanız gibi olmayacak” ifadesinin ne olduğunu da anlayacağız. Ve Şabat’ta neden sadece Yaradan’ın sözleri ve günün kutsallığı hakkında konuşmamız gerektiğini de anlayacağız.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,094