e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada Yoksullara Verilen Sadakanın Kutsal Adı Yapması Ne Anlama Gelir?

Çalışmada Yoksullara Verilen Sadakanın Kutsal Adı Yapması Ne Anlama Gelir?

Makale No. 31, 1991

Der ki (BeHukotai, Madde 20), “‘Yağmurlarınızı mevsiminde vereceğim’. Her biri sizin üzerinizde gücünü gösterecek. Onlar kim? Kutsal Ad’ı birleştiren, sizin yaptığınız bu ıslah. Yasa ve yönetmeliğin bu birleşimi size ihsan edecektir. ‘Erdem ve adalet için Efendimizin yolunu izleyin’ diye yazılmıştır. Madem ‘Efendinin yolunu izleyin’ yazıyor, neden ‘Erdem ve adaleti yerine getirmek için’ yazmasına gerek var? Şöyle yanıtlar: ‘Tora’nın yollarını izleyen kişi, adeta erdem ve adaleti yerine getirmiş gibidir. Peki erdemli olmak ve adalet nedir? Yaradan’dır. Rabbi Şimon ağladı ve şöyle dedi: ‘Efendilerinin yüceliğini bilmeyen ve dikkate almayan insanların vay haline, zira her gün Kutsal Adı kim anar? Yoksullara sadaka veren kişi. Bu uyanışı aşağıdan yapan, yani sadaka veren kişi, Kutsal Adı eksiksiz bir şekilde yapmış gibidir: Kişi aşağıda ne yaparsa, yukarıda da aynısını uyandırır.”

Sadaka ile erdem ve adaletin birleşmesi arasındaki bağlantıyı anlamalıyız. Ayrıca, erdem ve adalet ile Kutsal Ad’ı yapmak arasındaki bağlantı nedir? Bir kişinin Kutsal Adı yapmasının ne anlama geldiğini de anlamalıyız, zira anlıyoruz ki Kutsal Ad insanı yaratır, insan Kutsal Adı yaratmaz.

Bunun, bize ne öğretmek için geldiğini çalışmada yorumlamalıyız. Tora ve Mitzvot’taki [emirler/iyi işler] çalışmamızın özünün, O’nun yaratılan varlıklara vermeyi düşündüğü hazzı ve zevki alabilmek olduğu bilinmektedir. Bütün gecikme, Veren’den yaratılanlara gelen bolluğu alacak Kelim’e [kaplara] sahip olmamamızdan kaynaklanır, bu da yaratılanların “O nasıl merhametliyse, siz de öyle merhametlisiniz” denilen form eşitliğine sahip olması, yani yaratılanların da Veren gibi ihsan etme kaplarına sahip olması anlamına gelir.

Bu nedenle, kişi cennetin krallığını üstlendiğinde, beden “Cennetin krallığını alma çalışmasından ne elde edeceksin?” diye sorar. Bilgelerimiz bu konuda şöyle der (Pesahim 50): “Kişi Lo Lişma [O’nun rızası için değil] olsa bile her zaman Tora ve Mitzvot ile meşgul olmalıdır, çünkü Lo Lişma’dan Lişma’ya [O’nun rızası için] gelir.” Zohar’da yazıldığı gibi, bu dünyada ve öbür dünyada ödüllendirilmek için Tora ve Mitzvot’u yerine getirirken korku söz konusudur. Ancak önemli olan korku “O yüce ve hükmeden olduğu içindir”, yani ödüllendirilmek için değil, yüce bir Kral’a hizmet etme ayrıcalığına sahip olduğunu söylediği içindir ve kişi bu nedenle Tora ve Mitzvot’u yerine getirmek ister.

Kişi, Kral’a hizmet etme meselesi olduğunu anlasa da, insanın bedeni sadece kendisine fayda sağlayan şeylerden haz alma arzusuna sahip bir doğayla yaratılmıştır. Beden, başkasına hizmet etmeyi anlayamaz, ki başkası bundan zevk alsın, yani yaptığı işten başkasının zevk almasından zevk alsın. Bu, mal sahibi için çalışan ve mal sahibinin çalışanın işinden gerçekten fayda sağladığı bir çalışan için, çalışanın mal sahibine “Bana ödeme yapmanı istemiyorum; senin için tamir ettiğim şeylerden keyif alman benim için yeterli çünkü bozuk aletlerinden şikâyetçiydin. Ama şimdi onları tamir ettiğim için bundan keyif alıyorsun ve yaptığım iş için herhangi bir ödeme istemiyorum.” Bu doğaya aykırıdır. Aksine, eğer yaptığım işten keyif alıyorsan, yaptığım iş için talep ettiğimden daha fazla ödeme yapmalısın.

Buna göre, kişinin herhangi bir ödül olmaksızın Yaradan rızası için çalışma gücüne sahip olmasının nasıl mümkün olduğunu anlayabiliriz. İlk koşul, kişinin Tora ve Mitzvot’a uymak istemesidir ki bu ona “Tora’daki ışık onu ıslah eder” şifasını getirsin. Bu demektir ki, onlar aracılığıyla “ihsan etme arzusu” denilen ikinci doğayı elde edecektir. Bu durumda Kral’a herhangi bir ödül olmaksızın hizmet edebilecek ve tek ödülü Kral’ı memnun etmek olacaktır. Zohar, kişinin ihsan etme arzusunu edinmek için Tora ve Mitzvot’u gözlemlediği bu zamanı, “613 Eitin [Aramice: öğütler]” olarak adlandırır.

İkinci koşul, kişinin ihsan etme arzusunu edinmesinden sonradır. Bu, Zohar’ın “613 Pekudin [Aramice: teminat]” olarak adlandırdığı, 613 Mitzvot’ta bulunan zevk ve hazzı alma durumudur. Bu, Sulam’da [Zohar üzerine Merdiven yorumu] yazıldığı gibi, haz ve zevkin orada bir teminat olarak bulunduğu anlamına gelir.

Bu nedenle, cennetin krallığının yükünü üzerine alan kişinin çalışması, bunu “yoksullar için bir sadaka” olarak yapmaktır. Bilindiği gibi Zohar, Malhut’u “fakir ve yetersiz” olarak adlandırır. Bunu karşılığında bir şey almak istememek olarak yorumlamalıyız. Bu, fakir bir kişiye sadaka verip karşılığında hiçbir şey istememeye benzer. Yani, fakir kişinin minnettarlığını bile istemeyiz, çünkü gerçek sadaka “gizli verme” olarak adlandırılır, yani kişi kime verdiğini görmez. Bu nedenle, sadakanın verilmesi yoksulun minnettarlığını gerektirmez.

Dolayısıyla bir kişi, cennetin krallığının yükünü mantık ötesinde kabul ettiğinde, Yaradan’ın bunun için kendisine teşekkür etmesini ummaz. Bu nedenle beden, “Neden Tora ve Mitzvot’un yükünü üzerine alıyorsun?” diye sorar. Bu durumda, kişi Tora ve Mitzvot’u herhangi bir ödül olmaksızın yerine getirmek istediğinde, Yaradan’ın ona bedenin sorusunun üstesinden gelecek gücü vermesine ve kutsal çalışmayı severek yapacak güce sahip olmasına ihtiyaç duyar.

Bundan şu sonuç çıkar ki, kişi tamamen kutsal olan, içinde hiçbir atık karışımı olmayan bir çalışmaya ulaşmak için çalıştığında, Yaradan’ın yardımına muhtaç hale gelir. Cennetin krallığının yükünü yeniden üstlenmek istediği her seferinde, yeniden çalışması gerekir. Kişi, “Her gün, Klipot’a [kabuklara] düşen yeni anlayışların ıslah edildiğini ve bir günün diğerine ya da bir anın diğerine benzemediğini” söyleyen ARI’nın sözlerine inanmalıdır.

Bu nedenle, cennetin krallığının yükünü yeniden üstlenmek, yeni anlayışları Keduşa’ya [kutsallığa] doğru ıslah eder. Bu yüzden, kişi cennetin krallığını yeniden üstlenmek istediğinde, beden şöyle sorar: “Yaradan rızası için çalışarak ne elde edeceksin?” Ve Yaradan’dan bedenin mantık ötesi ona inancın gücünü vermesini istemekten başka bir yol yoktur. Bilgelerimizin sözleriyle, buna “Yaradan ona yardım etmeseydi, bunun üstesinden gelemezdi” denir.

Yukarıdakilere göre, Zohar’ın “Efendimizin yolunu izleyin” ayeti hakkında açıkladığı ilişki hakkında sorduğumuz soruyu, neden “erdem ve adaleti yerine getirmek için” yazılması gerektiğini yorumlamalıyız. “Tora’nın yollarını izleyen kişi, sanki erdem ve adaleti yerine getirmiş gibidir” diye cevap verir. Yukarıda söylendiği gibi, insan bedenin mantık ötesi cennetin krallığını üstlenecek güce sahip olmadığından, ancak Tora ve Mitzvot’un Segula’sı [erdem/nitelik/güç] ile, ki bu Yaradan’ın yoludur, Tora’nın yollarıdır, kişi fakirlere sadaka vermekle ödüllendirilir, zira “Tora’daki ışık kişiyi ıslah eder”, o zaman “erdem ve adaleti” yerine getirmekle ödüllendirilir.

Söylediklerinin anlamı budur, Efendinin yolunu izleyerek, “erdem ve adaleti” yerine getirme derecesine ulaşacaklardır. Peki, “erdem ve adalet” nedir? Yani, Zohar’ın “Kutsal Ad’ı yapmak” olarak adlandırdığını söylediği bu birleşme nedir? Başka bir deyişle, sadaka vererek Kutsal Ad’ı yapmak ne anlama gelir?

Yukarıda söylendiği gibi, “erdem ve adalet” Yaradan’ın “adalet” ve Malhut’un “erdem” olarak adlandırıldığı anlamına gelir ki bu da yargı niteliğidir, Malhut, Yaradan’dan bolluğu alan bir Kli [Kelim’in tekili] olarak adlandırıldığı için üzerinde bir yargı vardır. Almak için alma kapları üzerinde Tzimtzum [kısıtlama] ve gizlilik vardır, yani Malhut olarak adlandırılan alıcı ile “Yaradan” olarak adlandırılan Verici arasındaki form eşitsizliği nedeniyle alma kaplarını oldukları gibi kullanmanın yasak olduğuna dair bir yargı vardır. Buradan, yukarıda bir ayrılık olduğu ve form eşitsizliği nedeniyle bolluğun yaratılanlara ulaşamadığı sonucu çıkar.

Bu nedenle, alttakilerin “fakirlere sadaka” vermeleri konusunda bir ıslah yapılmıştır. Çalışma açısından, onlar karşılığında hiçbir şey almadan fakirlere sadaka verirken ve bunun karşılığında hiçbir şey almak istemezken cennetin krallığının yükünü üstlendiklerinde, her biri ruhunun kökünde, yukarıda Malhut’ta, onun da sadece ihsan etmek için çalışmasına neden olur. Bu da Yaradan ve O’nun Şehinası’nın [Kutsallığının] birleşmesine neden olur. Bu, bir kişinin her şeyi ihsan etmek için yapmasıyla, “adalet” olarak adlandırılan sadakanın Yaradan’dan Malhut’a uzandığı anlamına gelir. Başka bir deyişle, “erdem” olarak adlandırılan Malhut’un aldığı bolluk sayesinde, Yaradan’dan aldığı şey nedeniyle artık ona “sadaka” denir.

Başka bir deyişle, alttakilerin Malhut’a sadaka vermesiyle, Yaradan da Malhut’a sadaka verir. O zaman, Malhut “sadaka” adını alır. “Fakirlere sadaka veren kişi, sanki Kutsal Adı olması gerektiği gibi tamamlamış gibidir” sözlerinin anlamı budur, yani onu, ona her şeyi veren Yaradan’a bağlar, sanki Kutsal Adı eksiksiz yapmış gibidir, “Kişi aşağıda ne yaparsa, yukarıda da o uyanır.”

Bu, cennetin krallığının “fakir” olarak adlandırıldığı anlamına gelir, çünkü yaratılanlara verecek hiçbir şeyi yoktur. Yaratılanlar ona alma kaplarıyla gelirlerse, bu durumda o fakir ve yetersizdir zira yaratılanlar Malhut’ta, Malhut’un niteliğinde var olan almaya neden olurlar ve bu da Malhut ile Veren olan Yaradan arasında ayrılığa neden olur. Dolayısıyla, bu ad tam değildir çünkü bu ad açısından Yaradan’a İyi ve İyilik Yapan denir. Onlar Malhut’ta, ruhlarının kökünde var olan almaya neden olduklarından ve almanın niteliğinde bolluğun bir Tzimtzum’u olduğundan, bununla bolluğun daha aşağıda olanlara yayılmasını önlerler.

Ancak yaratılanlar sadaka verirlerse, yani eylemlerini ihsan etmek için yaparlarsa, ruhlarının kökünde ihsan etme arzusuna neden olurlar ve böylece yukarıda form eşitliğine neden olurlar ve bolluk yaratılan varlıklara akar. Daha sonra, İyi ve İyilik Yapan adı alttakilere ifşa edilir ve bu onların “Kutsal Adı bütünlük içinde” yapmaları olarak kabul edilir. Başka bir deyişle, her şey onların eylemlerinin ihsan etmek üzere yönlendirilmesiyle meydana gelir.

Dolayısıyla insan için iki koşul vardır: 1) Çalışmanın başlangıcında Lo Lişma’da başlamalıyız. Bu demektir ki, kişinin yaptığı her şey bu dünyada ve bir sonraki dünyada ödül almak içindir. Bu durumda, Yaradan kişi için “Ulusların Kralı” olarak adlandırılır, “Senden kim korkmaz, Ulusların Kralı” diye yazıldığı gibi.

Çalışmada, kişi kendi çıkarı için çalıştığında, “Yahudi olmayanlar1” olarak kabul edildiği şeklinde yorumlamalıyız. Kişi hâlâ eylemlerinin Yaşar-El [Yaradan’a doğru] olduğu “İsrail” niteliğine ulaşmamıştır. Bu da kişinin “Ulusların Kralı” olarak adlandırılan bir krala hizmet ettiğini gösterir. Dolayısıyla, “Ulusların Kralı, Senden kim korkmaz” diye yazıldığı üzere, korkusu olmasına rağmen, “Yahudi olmayan” koşulunda olan bir kişide, Kral’ın ne tür bir yüceliği olabilir?

Bunun çok önemli olduğunu bilmeliyiz. Demek ki, kişi Yaradan’la kurduğu her temasın çok önemli olduğunu bilmelidir. Bu nedenle, kişi bir ödül için çalıştığında, “Ulusların Kralı” derecesinden kesinlikle daha büyük bir derece olmasına rağmen, bu çalışmaları küçümsememeliyiz. Bu demektir ki, kişi “İsrail” niteliğiyle ödüllendirildiğinde, kesinlikle şu anki ediniminde, “İsrail” derecesindeyken, Yaradan’ın yüceliğini daha iyi anlar, öyle ki büyük bir Kral’a hizmet etmekten mutluluk duyar ve çalışmasının karşılığında hiçbir şey almaya ihtiyaç duymaz.

Yaradan rızası için çalışmakla ilgili olarak, bilgelerimizin söylediklerini yorumlamalıyız (Midraş Tanchuma, s 235b), “‘Eğer kardeşin fakirleşir ve elini uzatırsa,’ der yazı, ‘Bir fakiri soyma, çünkü o fakirdir. ‘Bir fakiri soyma’ ne demektir? Fakirleri soyan bir kişi var mıdır? Hiçbir şeyi olmayan birinden ne çalınır ki? Ama eğer alışmışsanız, onu geçindirmeye alışmışsanız ve geri çekilmişseniz ve “Ben bunu daha ne kadar geçindireceğim?” demişseniz ve ona vermekten kaçınıyorsanız, böyle yapmışsanız, bilin ki onu soyuyorsunuz. Bu, ‘Fakiri soymayın, çünkü o fakirdir’ demektir.”

Yukarıdakilere göre, fakirlere verilen sadakanın, insanlara geri verecek hiçbir şeyi olmadığı için “fakir ve yetersiz” olarak adlandırılan Malhut’a atıfta bulunduğu yorumunu yapmalıyız. Eğer kişi Yaradan’ın rızası için çalışır ve karşılığında hiçbir şey istemezse, sadece Yaradan’ın rızası için çalışır ama bazen çalışmanın ortasında aklına her zaman Yaradan’ın rızası için çalıştığı ve karşılığında hiçbir şey istemediği düşüncesi gelirse, bunun için kesinlikle daha yüksek bir derece ile ödüllendirilecektir, yani Tora’da ve çalışmada daha fazla tat hissedecektir, Kişi üzerine düşeni zaten yapmış olduğundan, yani hiçbir ödül almadan cennetin krallığını üstlendiğini söylediğinden, yani çalışmasının karşılığında Tora ve Mitzvot’ta bir tat bile almadığından, eğer niyeti zaten “Yaradan’la Dvekut [bütünleşme]” denilen Yaradan’ın rızası içinse, çalışmasında canlılık hissetmesi gerekirdi. Ancak, çalışmasında herhangi bir ilerleme görmez; bu nedenle, bu ihsan etme çalışmasını durdurmak ve diğer insanlar gibi ödül almak için çalışmak ister.

Metin bu konuda şöyle der “Bir fakiri soyma, çünkü o fakirdir.” Midraş sorar: “Fakirleri soyan bir kişi var mıdır? Hiçbir şeyi olmayan birinden ne çalınır ki? Ancak, eğer onu geçindirmeye alışmışsan ve geri çekilip, ‘Bunu daha ne kadar geçindireceğim’ diyorsan ve ona vermekten kaçınıyorsan, bil ki onu soyuyorsun.”

Sonuç olarak metin, bizi şöyle demememiz gerektiği konusunda uyarmaktadır: “Ben zaten ihsan etme amacına ulaşmak için çok çalıştım ve “fakirlere sadaka” adı verilen ihsan etme niyetiyle çalışırken edinilmesi gereken zevk ve hazzı elde edemedim. Ayrıca, yine de ihsan etmek amacıyla her şeyi yapabilmem için “güç” adı verilen ışığı edineceğime söz verildi; bu ışık, kişi Tora ve Mitzvot’u “613 öğüt” tarzında gözlemlediğinde, “Kelim’in tamamlanması için ışık” adı verilen ihsan etme kaplarını edinmek için ortaya çıkan ışıktır, böylece ihsan etmek amacıyla Kelim ile çalışabilirler.” Kişi, Tora ve Mitzvot ile uğraştığı süre boyunca bu niyetle hareket etmesine rağmen, bu gücü de edinememiştir. “Bu nedenle” der kişi, “Sana birçok çaba sarf ettim ama hiçbir şey elde edemedim, bu yüzden bu çalışmayı bırakmak istiyorum.”

Bu, “Bunu daha ne kadar sağlayacağım?” ifadesinin anlamıdır. Başka bir deyişle, Sana çok şey verdim ama karşılığında hiçbir manevi ilerleme elde edemedim. “Bu nedenle,” der kişi, “daha ne kadar ‘fakirlere sadaka’ tarzında çalışmam gerekecek?” Bu noktada kişi mücadeleden kaçmak ve “Senden kim korkmaz, Ulusların Kralı?” tarzında çalıştığı zamanki genel halk gibi çalışmaya geri dönmek ister. Yukarıda da belirtildiği gibi, kişi Tora ve Mitzvot’u kendine olan sevgisi için yerine getirmeye çalıştığında, Yaradan rızası için çalışmak için yer yoktur. Bu durum, kişinin Tora ve Mitzvot’u gözlemlediği krala “İsrail Kralı” değil, “Ulusların Kralı” demesi olarak kabul edilir, çünkü o zaman kişi “İsrail” değil, “Yahudi olmayan” olarak kabul edilir.

Metin bu konuda uyarıda bulunur: “Mücadeleden kaçmayın; fakiri soymayın, çünkü o fakirdir.” “Fakiri soymayın'” diye yorumlamalıyız. Bu, ona verdiğiniz sadakayı kesmemeniz gerektiği anlamına gelir, bu da cennetin krallığının herhangi bir ödül olmaksızın kabul edilmesi demektir, çünkü ona zaten pek çok sadaka verdiğinizi iddia etseniz de, bunun yanlış olduğunu bilin. “Çünkü o fakirdir” ifadesinin anlamı şudur: Fakir olan Malhut’un size bir şey vermesi gerektiğini düşündüğünüz sürece, onun fakir olduğunu söylememiş olursunuz. Yani, kişi Malhut’tan kendisini ödüllendirmesini talep ederse, ondan bir şey talep ettiği için “fakir ve yetersiz” olarak adlandırılan Malhut’un adını lekelemiş olur.

Aksine, kişi Yaradan’a, Malhut kendini gizlediğinde ve ona hiçbir yakınlık göstermediğinde bile onun için çalışabilmekten memnun ve mutlu olma gücü vermesi için dua etmelidir ve çalışmadaki tat sanki şimdi yeniden başlamış gibidir, yani bu tat için cennetin krallığını üstlenmede çalıştığını ve emek verdiğini söyleyebileceği herhangi bir tat hissettiğini söyleyemez.

Bu demektir ki, kişinin “İşte bu yüzden Tora ve Mitzvot’la uğraşıyorum” diyebileceği hiçbir dayanağı ya da desteği yoktur. Buna “dünyayı hiçbir şeyin üzerine asmak” denir ve “tamamen mantık ötesi” olarak adlandırılır. Bedenin doğasına tamamen aykırı olmasına rağmen, kişi bunun için, kendisine bu gücü vermesi için Yaradan’a dua eder. “Fakiri soyma, çünkü o fakirdir” diye yazılan şeyin anlamı budur. Kişi her zaman kalmak istemeli, cennetin krallığını kendi üzerine almalıdır ve bunun temeli “çünkü o fakirdir”.

Bu, Baal HaSulam’ın (“Yiğit Bir Kadın” şiirinde) “Cazibe aldatıcıdır ve güzellik boştur; Efendi’den korkan bir kadın, övülecektir” diye yazılanlar hakkında söylediği gibidir. Kişi cennetin krallığının yükünü üstlendiğinde, bazen cennetin krallığının zarif olduğunu ve bazen de cennetin krallığında güzellik olduğunu hissettiğini söylemiştir. Metin bu konuda şöyle der: “Bunların hepsi yalandır.” Yani, cennetin krallığını üzerine inşa ettiği tüm bu temel yanlıştır.

Ancak, kişinin üzerine aldığı cennetin krallığı olan “kadın”, Yaradan korkusundan dolayı olmalıdır, yani korkusu Zohar’da yazıldığı gibi olacaktır, “Korkunun özü, O yüce ve hükmeden olduğu için olmalıdır” (“Zohar Kitabı’na Giriş,” Madde 191), “En önemli olan korku, kişinin Efendisinden korkmasıdır, çünkü O yüce ve hükmedendir, tüm âlemlerin özü ve köküdür ve her şey O’nun yanında bir hiç sayılır ve kişi arzusunu o yere yerleştirecektir. ”

Sonuç olarak duanın en önemli şey olduğu ortaya çıkar. Kişi, hem Tora’da hem de duada, çalışma ile ilgili herhangi bir şey için gerekli gücü vermesi için Yaradan’a dua etmelidir. Dolayısıyla, kişi Yaradan’dan kendisine bu çalışma için bir ihtiyaç, yani bir arzu vermesini istemelidir. Bazen kişi hiçbir şey için arzu duymadığı bir duruma gelir, yani önünde istemesi gereken, ona canlılık getirecek, bir şey elde etmek için çaba gösterme ihtiyacı verecek iyi bir şey görmez. Aksine, kişi elde etmek için emek vermeye değer olduğunu söyleyebileceği herhangi bir arzudan yoksun kalır. Bunu göremez.

O zaman, Yaradan’dan kendisine bir şey için arzu vermesini yani bu şeyin ona çalışma arzusu vermesini istemelidir. Kişinin anlayışına göre, talep Yaradan’ın ona zevk ve haz verecek bir şey görmesine izin vermesi olacaktır. Bilgelerimizin dediği gibi, “Göz görür ve kalp imrenir.” Yani, Yaradan ona uğruna çalışmaya değecek bir şeyi görmesine izin verirse, kalpteki imrenme onu bu şeyi elde etmenin yollarını aramaya itecektir. Buradan, bir kişinin şu anda ettiği duanın sadece Kli [kap] olarak adlandırılan arzu amacı için olduğu sonucu çıkar.

Bu, bir kişinin etmesi gereken ilk duanın, Yaradan’ın ona bir eksiklik istemesi için vereceği bir arzu ve eksiklik olduğu anlamına gelir, böylece eksikliğin tatminini elde ederse, bu tatmin insanı bütünlük içinde dolduracaktır. Yani, Yaradan ona edinmesi gereken bütünlüğün ne olduğunu bildirecektir, kişi böylece gerçekten neye ihtiyacı olduğunu bilecektir. Ve gerçekten neye ihtiyacı olduğunu bilmek, Tora aracılığıyla gerçekleşir; Tora’nın Segula’sıyla, içindeki ışık kişiyi ıslah eder, yani Tora ona neyin eksik olduğunu bildirir.

Ancak kişi bunu Tora’dan talep etmelidir, yani Tora’nın onu gerçeğe ulaşması için yönlendirmesini istemelidir. Ayrıca, kişi kendisi ile Tora arasındaki bağı bulmalıdır, çünkü Tora ile olan bağını bilme arzusu zaten bir dua olarak kabul edilir. Bu demektir ki, kişi Tora öğrenirken zaten kendisini Yaradan’a bağlamaktadır, çünkü Tora ile meşgul olduğunda Yaradan’dan Tora ile Tora öğrenen kişi arasındaki bağı anlamasını istemektedir. Ve Yaradan’dan kendisine eksiklik vermesi için dua ettikten sonra, Yaradan’dan kendisine eksikliğin tatminini vermesini, yani insanın tamlık derecesine ulaşarak ödüllendirilmesini istemelidir.

  1. גוי (yabancı- Türkçe okunuşu goy) Yaradan’la bağı olmayanlar anlamına gelir.
Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,097