e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Teşuva’nın (Tövbe) Ölçüsü Nedir?

Teşuva’nın (Tövbe) Ölçüsü Nedir?

Makale No. 2, 1988

Şöyle yazılmıştır (Hosea 14): ‘Geri dön Ey İsrail, Efendin olan Tanrına.’ Bu, Teşuva’nın (tövbe) derecesinin, ‘Efendin olan Tanrı’na’ olduğu anlamına gelir. Ancak ‘Efendin olan Tanrı’na’ ifadesinin ne anlama geldiğini anlamalıyız, çünkü bu yere kadar, tövbe etmemiz gerektiğini ima eder ve kişi o yere ulaştığında, geldiği yere geri döndüğü için tövbe etmeye artık ihtiyaç duymaz. Kişinin bir yerden uzaklaşmasının ve Teşuva (Teşuva ‘geri dönmek’ demektir) denen geldiği yere geri dönmesi gerektiğinin ne anlama geldiğini anlamalıyız. Buna göre kişinin gittiği ve geri dönmesi gereken yer nedir?

Kabalistlerin insanın ruhunun yukarıdaki Tanrı’nın bir parçası olduğunu yazdıkları biliniyor; şöyle yazıldığı gibi (‘Zohar Kitabı’na Giriş,’ madde 2): ‘‘Araştırma No. 3: ‘Bu, Kabalistlerin söyledikleriyle ilgilidir, insanın ruhu, yukarıdaki Tanrı’nın bir parçasıdır, öyle ki, O ve ruh arasında bir fark yoktur, sadece O “bütün”dür, ruh ise “parça”dır.’’

Ayrıca şöyle yazılmıştır (‘Zohar Kitabı’na Giriş,’ madde 9): ‘Maneviyatta keşfediyorsunuz ki, form eşitsizliği, maddesel şeyleri ayıran bir balta gibi hareket ediyor. Bundan, Yaradan’ın hazzını alma arzusu ruhlara damgalandığından, ruhların edindiği form eşitsizliğinin, onları Yaradan’ın özünden ayırdığını öğreniyoruz. Bu form eşitsizliği yüzünden, ruhlar Yaradan’dan ayrıldılar ve yaratılan oldular.’ Ayrıca şöyle yazılmıştır (‘Zohar Kitabı’na Giriş,’ madde 11): ‘Ve dünyalar bu maddesel dünyanın realitesine, bir bedenin, bir ruhun, bir bozulma ve ıslah sürecinin olduğu bir yere aşamalı olarak indirildiler.’ Şöyle yazılmıştır (‘Zohar Kitabı’na Giriş,’ madde 12): ‘Tora ve Mitzvot (Manevi çalışma/Emirler) sayesinde, sonunda alma arzusunun formunu ihsan etme arzusunun formuna çevirirler. O zaman yaratılış düşüncesinde bulunan bütün iyiliği alabilirler. Bununla birlikte Onunla güçlü bir Dvekut’la (bütünleşme) ödüllendirilirler, çünkü Maneviyat ve Emirlerdeki çalışmalar sayesinde onları yapanla form eşitliği ile ödüllendirilirler; bu da ıslahın sonu olarak kabul edilir.’

Dolayısıyla bu dünyada yapmamız gereken tek şey, yaratılış düşüncesinde var olan haz ve memnuniyeti alabilmek için kendimizi düzeltmemiz ve nitelikli hale getirmemizdir. Bu nedenle Yaradan’ın tam tersi olan alma arzusu ile yaratılmak vasıtasıyla, kişinin bu yerden ayrıldığı düşünülür. Hangi yerden? Kökten; zira ruh yukarıdaki Tanrı’nın bir parçasıdır. Yaradan’dan form eşitsizliği yüzünden ayrılmış ve bir bedende kıyafetlenmek için bu dünyaya inmiştir.

Yukarıda bahsedildiği üzere bu dünyada bir bozulma süreci ve bir ıslah süreci vardır. Manevi Çalışma ve Emirlere şifası sayesinde bozulanlar düzeltilecektir. Bozulma yalnızca alma arzusunun kişiyi Yaradan’dan ayırması olduğundan, kişi ‘form eşitliği’ olarak adlandırılan ihsan etme niyetinin niteliğini elde etmek için Manevi çalışma ve Emirlere (ıslahlara) bağlanır bağlanmaz, bu bozulmayı düzeltir.

Bununla sorduğumuz şu soruyu anlayabiliriz: ‘Kişiye Teşuva denen yerine geri dönmesinin gerektiğinin söylendiği, insanın ortaya çıktığı bu yer nedir?’ Ruh yukarıdaki Tanrı’nın bir parçası olduğundan ve Yaradan’dan bütün değil sadece bir parça haline gelmekle ayrıldığından, tüm bunların form eşitsizliği yüzünden olduğu şeklinde değerlendirmeliyiz. Bu nedenle kişi bunu Manevi Çalışma ve Emirlerin gücü sayesinde, her şeyi ihsan etmek için yapma kabiliyetinin düzeltmeye geleceği niyeti ile düzelttiğinde, doğal olarak bütüne tekrar bağlanacaktır. Buna ‘Yaradan ile Dvekut’ denir ve bu Teşuva’ya ulaşana kadar kişinin ne kadar çalışması gerektiğini bilmesi gereken ölçüdür.

Buna cevap gelir, ‘Geri dön Ey İsrail, Efendin olan Tanrına.’ ‘Tanrın’ tekil formda söylenmiştir. Yani insanın içinde var olan alma arzusu, onu iki otoriteye böler ve kişi Yaradan’dan uzak hale gelir. Kişi kendisini düzelttiğinde ve her şeyi ihsan etmek üzere yaptığında, bu şekilde Dvekut’a ulaşır. Sonuç olarak form eşitsizliği insanı bölmüş ve onu kaynağından uzaklaştırmıştır. Bu, kişinin yerinden uzaklaşması ve şimdi yerine tekrar geri dönmesi olarak kabul edilir. Buna Yaradan’ı yaratılanlardan ayıran hiçbir şeyin olmadığı tekil formda ‘Tanrın’ denir.

Bu, kişi yaratılıştan önce olduğu gibi yerine döndüğünde, ruh bütüne dâhil olduğunda Teşuva olarak adlandırılır. Sonrasında alma arzusu vasıtasıyla bütünden ayrılmış ve artık tekil, bireysel otorite yaratılmıştır ve buna ‘Teşuva’ (geri dönmek) denir. ‘Geri dön Ey İsrail,’ ifadesinin anlamı budur. Kişi hangi ölçüde geri dönmelidir? Peygamber bize der ki, O ‘senin Tanrın,’ tekil otorite olana kadar ‘Efendine.’

Yukarıdakilere göre yazılanların bize Teşuva’nın ne olduğunu göstermek istediğini görüyoruz. Şöyle ki, genel halka Manevi Çalışma ve Emirler Lo Lişma’da (Onun adına değil) bağlanmaları öğretilir. Orada genel halkta kişi eylem için tövbe etmeye ihtiyaç duyar. Yani kişi Manevi Çalışma ve Emirleri bütün detayı ve özellikleri ile izlemeye özen gösterirse, bu şekilde kişi Manevi Çalışma ve Emirleri izleme görevini yerine getirmediğine mantık ötesi olarak inanmalı ve her zaman araştırmalıdır -belki de iftara atıyor ya da boş konuşuyordur.

Şöyledir; eğer kişi bütünlüğü edinmek istiyorsa, her zaman yaptığı çalışmayı incelemekle meşgul olur. Ama normalde kişi kendi hatalarını görmez. Ayrıca bilgelerimizin ‘çok ama çok alçakgönüllü ol’ dediği gibi alçakgönüllülük ile aynıdır. Bunda da kişi kendisine diğerlerinden daha kötü olduğunu söyleyebileceği hatalar arar, zira kişi alçakgönüllü olmalıdır ve yalan söylemek kesinlikle yasaklanmıştır. Bu nedenle her zaman endişe duyar ve kendisinde kusur bulmakla ilgili düşünür ki böylece diğerlerinden çok daha kötü olduğunu söyleyebilsin.

Şüphesiz kişinin bu durumda tövbe etmesi çok zordur. Gösterdiği bütün çabadan sonra tek söyleyebileceği, yanlış dua etmiş olabileceği ya da belki de iftara attığı ve fark etmediğidir. Yani kişi içinde işleyebileceği günahlar için tövbe edebileceği bir yer bulur.

Ayrıca alçakgönüllülükle ilgili olarak der ki, ‘Belki de ben diğerlerinden çok daha kötüyüm.’ Kişinin tüm Teşuva’sının olası bir günah üzerine olduğu ortaya çıkıyor. Yani kişi mantık ötesi olarak bütünlükten muhtemelen yoksun olduğuna inanmalıdır. Ama bütün bunlar genel halka ait olan bir kişi için geçerlidir.

Ancak amacı form eşitliği olan Yaradan ile Dvekut’la ödüllendirilmek olan bireylere ait insanlar, bütün eylemlerinin Yaradan adına olmasını isterler. Burada tümüyle farklı bir düzen başlar. Onların Manevi Çalışma ve Emirlerdeki kıstasları mutlaka eylem değildir. Tam tersine onlar niyetin de Yaradan için olmasını isterler. Yani Yaradan’ın emirlerini yalnızca eylemde yerine getirmeye razı olmazlar. Manevi Çalışma ve Emirleri, çevre Manevi Çalışma ve Emirleri izlemek için onları yerine getirdiği için değil, Yaradan bize yerine getirmemizi emrettiği için yerine getirirler. Yani çevre onlara saygı duyacağı ya da saygı duymayacağı için izlemezler ve onları Manevi Çalışma ve Emirleri izlemeye zorlayan şey de budur.

Tam tersine onlar, her şeyi ‘Efendin olan Tanrın ile’ gizlilik içinde yaparlar. Çevreden saygı vb. şeyleri talep etmezler onlar Manevi Çalışma ve Emirleri daha ziyade ödül almama niyeti ile yalnızca Yaradan’ın hatırı için yerine getirmek isterler. Bedenin bu çalışmayı kabul etmediğini görürler. Ancak onlar hakikate ulaşmak istediklerinden, onlara her zaman çalışmalarının değerine göre yukarıdan hakikat, alma arzusunun Yaradan’ın formuna ne kadar zıt olduğu gösterilir. Yine de her seferinde yalnızca Yaradan için çalışmak istediklerinden, çok daha güçlü bir şekilde üstesinden gelirler.

Bu kişi maneviyatta bir değeri olduğunu görmez. Kişi kendisinin Yaradan’ın Manevi Çalışma ve Emirlere bağlanmış diğer hizmetkârlarının geri kalanından daha fazla maddileştiğini görür. Bunun sebebi ise yukarıda söylendiği üzere, hakikate ulaşmak için, kişinin daha fazla çaba göstermesidir. Ondan sonra ona yukarıdan kötülüğün gerçek durumu gösterilir. O zaman görür ki, kendisine yardım etmekten acizdir ve Yaradan’ın ona içindeki kötülüğün kontrolünden çıkmasına yardım edeceği Kli (kap) denilen bir ihtiyacı vardır.

Dolayısıyla ‘Geri dön Ey İsrail, Efendin olan Tanrına,’ ifadesi kişinin kendisini kandırmaması ve ‘Ben kendimde hiçbir günah görmüyorum’ dememesi ve tövbe etmesi gereken günahları olduğundan şüphe duyabilmesi için söylenmiştir. Bu nedenle ayet ‘Geri dön Ey İsrail’ der.

Şu soruyu sormalısınız: ‘Kesin olarak tövbe etmem gerektiğini bilebilmem için Teşuva’nın ölçüsü nedir?’ Ayet bu bağlamda bize der ki, ‘Geri dön Ey İsrail Efendin olan Tanrına.’ Yani eğer kişi halen iki otoritesi olduğunu görürse yani Yaradan’ın, ‘kendisi için alma arzusu’ denen insanın otoritesine haz ve memnuniyet vermesini isterse, o zaman kesin olarak bilir ki, Yaradan’dan ayrılmış, bütünden ayrı bir parça haline gelmiştir. Kişi kaynağına ve köküne yani ‘Efendin olan Tanrına’ olarak adlandırılan yerine geri dönmek için elinden gelen her şeyi yapmalıdır.

Bu demektir ki, yalnızca tek bir otorite vardır -Yaradan’ın otoritesi- şöyle söylendiği gibi ‘O gün Efendi ve Onun adı bir olacak’ yani tek bir otorite olacak.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,087