e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada Kötü Eğilimin Yükselmesi ve İftira Etmesi Ne Demektir?

Çalışmada Kötü Eğilimin Yükselmesi ve İftira Etmesi Ne Demektir?

Makale No. 20, 1989

Zohar’da (Madde 20) şöyle yazılmıştır: “‘Yasa budur,’ İsrail meclisidir. Yükselen Malhut, onu hakikatin yolundan saptırmak için kişinin aklına gelen kötü düşüncedir. O yükselen ve insana iftira atan yakılmış adaktır ve iftira atmasına izin vermemek için ateşte yakılmalıdır. Bu yüzden, bütün gece sunağın tepesindeki yakılacak odundadır. ‘Gece’ kimdir? İsrail meclisi, insanı bu arzudan arındırmak için gelen Malhut’tur. Bu nedenle, asla söndürülmez, içinde ebedi bir ateş yanar.”

Yükselen ve insana iftira atan, kötü düşüncenin ne anlama geldiğini anlamalıyız. Ayrıca “gece”ye Malhut denmesinin ve yukarıya iftira atmasın diye, bu kötü düşünceyi ateşte yakmanın ve bu ateşin söndürülmeyecek olmasının ne anlama geldiğini de anlamalıyız. Ateş nedir?

Bilinir ki, temelimiz, dayanağımız inançtır. Öyle ki, bilgelerimizin söylediği her şeyi hissetmesek veya anlamasak da inanmalıyız. İnanç olmadan konuşacak bir şey yoktur. Demek ki, bizlere söylenen “Çaba gösterdim ama bulamadım, inanma” sözlerine inanmalıyız. Daha doğrusu, kişi gerekli çabayı gösterdiğinde, bilgelerimizin bizlere söylediği şeye ulaşacaktır.

Yani öncelikle yaratılış amacının “O’nun yarattıklarına iyilik yapmak” olduğuna inanmalıyız. Ancak yaratılanlar, bu haz ve memnuniyete hemen ulaşamaz yani herkes “‘Dünya olsun’ diyene ne mutlu” diyebilecek yani herkes yaratılmış olmaktan ve bollukla dolu bir dünyada olmaktan sevinç duyabilecektir. Gel gör ki, tüm yaratılışın az ya da çok acı çektiğini görüyoruz. Hepsi “Yaradan’ın bizlere vermek istediği bu haz ve memnuniyet nerede?” diye sorar. Cevap, O’nun işlerinin mükemmelliğini gün ışığına çıkarmak için bir ıslahın olmasıdır. Öyle ki, haz ve memnuniyeti alırken, yaratılanlar utanç hissetmesin. Bu amaçla, iyiliği almaya uygun olan Kelim’i (kaplar) edinene ve bunda “utanç ekmeği” olarak adlandırılan, bir eksiklik hissetmeyene dek, haz ve memnuniyetin bizden gizlendiği yerde, Tzimtzum (kısıtlama) ve gizlilik vardır.

Bu nedenle, henüz iyiliği göremesek de kendimizi buna uygun olan Kelim’i edinmek için nitelikli hale getirirsek, bu bolluğu alacağımıza inanmalıyız; bilgelerimizin şöyle söylediği gibi, “Çaba sarf ettim ama bulamadım, inanma.” Daha doğrusu ihsan etme kaplarını edinmek için çaba sarf eden herkes, haz ve memnuniyeti alacaktır. Bu yüzden kişi, ihsan etme çalışmasına bağlanmasının üzerinden bir süre geçtiyse ve bunun için emek verdiyse, gereken çabayı göstermemiş olduğu ve bu yüzden bu Kelim’le ödüllendirilmediği sonucuna varmamalıdır.

Ancak bu Kelim’i yani ihsan etme kaplarını almak için, burada tam tersi bir çalışma vardır. Öyle ki, normalde kişi bir zanaat öğrendiğinde, her gün biraz olsun ilerleme kaydeder ama biraz daha fazla, ama biraz daha az. Mesleği bırakanların tamamı, ilerleme görmedikleri için bırakmıyorlar. Diğer yandan ilerliyorlar ancak çok yavaş ilerliyorlar ve en azından bu mesleği çok yavaş ilerledikleri için, uzun yıllar boyunca öğrenmeleri gerektiğini görüyorlar. Bu yüzden de bırakıyorlar.

Bununla birlikte, ihsan etme çalışmasını öğrenirken, düzen tam tersidir. Çalışmada sadece ilerlemediklerini değil, gerilediklerini bile görürler. Aslında soru, neden gerilemeleri gerektiğidir yani kişi görmesi gereken şey yerine, kendisi için alma arzusunun, onu Keduşa’dan (kutsallık) ayırdığını ve her seferinde kötülükten iğrenmesi gerektiğini yani kendisi için almak üzere çalışmak istemediğini görür. Ancak her zaman Yaradan için çalışmaya özlem duyar, bu durumda kendisi, sevmeye daha büyük özlem duyduğunu ve ihsan etmek üzere hiçbir şey yapamadığını görür.

Baal HaSulam bununla ilgili demiştir ki, aslında kişi ilerler yani her seferinde kendi gerçek durumunu, kendini sevmeye ne kadar battığını görmeye doğru ilerler. Bu böyledir çünkü kişinin ıslah etmeden önce, kendi gerçek durumunu görmemesi için, yukarıdan bir ıslah vardır. Bu yüzden, kişinin, kendini sevmekten çıkmak için çaba gösterdiği yukarıda görüldüğü, içindeki kötülük ona ifşa olduğu ölçüde, dünyadaki en kötü insan olduğunu bilecektir. Öyle ki, diğer insanlardaki kötülük, onda olduğu kadar ortaya çıkmaz. Bu nedenle, kişi neyin eksik olduğunu görür ve o zaman Yaradan’dan onu kurtarmasını ve içindeki kötülükten onu çıkarmasını isteyebilir.

Böylece şu yazılanları yorumlayabiliriz: “Efendi O’nu çağıran herkese, O’nu gerçekten çağıran herkese yakındır.” Demek ki, gerçekte aşağılıklarını, geri kalan insanlardan daha düşük olduklarını ve içlerindeki kötülüğün kontrolünden kendi başlarına çıkamayacaklarını görürler. Bu nedenle bu “O’nu gerçekten çağıran” olarak adlandırılır, zira görürler ki, kendini sevmenin kontrolünden çıkmak, son derece imkânsızdır.

Bu yüzden, tam olan bir şeye yani O’nun yardımı için tam bir arzuya sahipler. Baal HaSulam’ın şöyle dediği gibi, “Bir dua yarım eder.” Demek ki, kişi “bir dua yarım eder” denen, aşağıdan bir uyanış yani Kli (kap) verdiğinde, Yaradan’ın yerine getirmesini istediği şeye (arzu) denir. Kli’nin yarısı tamamlandığında, dolum gelir. Burada, “yarım” demek kişi, bir eksikliği olduğunu görüyor ancak ihsan etme kaplarına sahip değil demektir.

Öyle görünüyor ki, kişi kendisi hakkında eksikliğini tamamen ıslah edemeyeceğini yani ihsan etme arzusunu edinmek için elinden gelen her şeyi zaten yaptığını bildiğinde, Yaradan yardım etmezse kendine-sevgide kalacağını yüzde yüz bildiğini söyleyebilir. Buna “tam bir Kli’ye sahip olmak” yani bir eksikliğe sahip olmak denir. O zaman, eksikliğin tatmini, doyumu gelir çünkü Yaradan, kişiye ihsan etmek için bir arzu ve özlem vermiştir.

Düzen, bilgelerimizin şöyle dediği gibidir, “Kişinin içinde üç ortak vardır: Yaradan, babası ve annesi. Babası, kişiye beyazı verir” şöyle söylendiği gibi (Nida 31), “Bilgelerimiz dedi ki, ‘İnsanın içinde üç ortak vardır. Yaradan, babası ve annesi. Babası beyazı eker, annesi kırmızıyı eker ve Yaradan kişinin içine bir can ve bir ruh yerleştirir.’”

“Sağ”, kişinin babasından yani yaratılış amacının ışığı olan Hohma ışığından sonra isimlendirilir. Hohma ışığı, “O’nun yarattıklarına iyilik yapma” ışığıdır ve bu ışık özellikle alma kaplarına gelir. Bu ışığın üzerinde Tzimtzum ve gizlilik vardır ki ıslah edilmeden önce, alma kaplarına parlamasın ve ihsan etmeyi hedefleyebilsin.

Bu yüzden, bu ışık parladığında, onunla birlikte bir Tzimtzum olduğu gerçeğini de görürüz yani bu ışık aracılığıyla, ayrılığa gelebileceğimizi hissederiz. O zaman kişi, olduğundan daha da kötü bir hale gelir. Öyle ki, manevi ışığı almak ve bolluğu almak için almak isteyen Klipot’a (kabuklar) geçirmek ister. Bu nedenle kişi alma kaplarını hiç kullanmamayı üstlenir. Bu Hohma olarak adlandırılan, babasının beyazı vermesi yani alma arzusunu kendisi için kullanmaması kişiyi “beyazlaştırır” olarak kabul edilir, zira ışık, kişinin kendisi için alma arzusuna bağlanmanın, Yaradan’dan nasıl da uzaklaştırdığını görmesini sağlar. Bu nedenle kişi artık alma arzusunu kullanmamaya karar verir ve bu “beyaz” olarak adlandırılır.

Gerçi bir arzu olmadan, bir şeyler yapmak mümkün değildir ve kişi artık kendisi için almak istemez. Bu yüzden “Annesi kırmızıyı verir.” “Annesi”, Bina’dır, niteliği ihsan etme arzusudur. Malhut’a “siyah” yani alma arzusu dendiği, Malhut olarak adlandırıldığı, üzerinde Tzimtzum olduğu yani ışığın ona parlamadığı biliniyor. Bu nedenle ona “karanlık” denir. Malhut, Bina’ya dahil olduğunda, Bina’ya “kırmızı” denir. Annesinin yani Bina’nın, kişiye ihsan etme arzusunu vermesinin anlamı budur ve bu durumda kişi ihsan etme eylemleri yapabilir. Bu, Yaradan’ın “bir can ve bir ruh vermesi” yani ihsan etme kaplarına gelen üst bolluk olarak kabul edilir. Buna “Partzuf’un doğumu” denir yani yeni bir derece doğar.

Dolayısıyla her şey yukarıdan gelir. Demek ki, kendi başına yapması için alma arzusunu bir kenara atma gücü, kişinin kendi elinde değildir. Daha doğrusu buna “Babası beyazı verir” denir. Ayrıca her şeyi ihsan etmek üzere yapabilmeye, kişinin gücü yetmez. Aksine, yalnızca bu ihsan etme eylemlerini yapmayı isteme gücü, bizlere yukarıdan gelir. Buna, “Annesi kırmızıyı eker” denir.

Yukarıdakilere göre, sorduğumuz soruyu, “O yükselir ve kişiye iftira eder.” söyleminin ne anlama geldiğini yorumlayabiliriz. “Tora budur” yani kişiye yukarıdan güçler veren çalışmanın düzeni budur diye yazılmıştır. O, Tora’ya “İsrail Meclisi”, Malhut dendiğini ve kişinin cennet krallığını üstlenmesi gerektiğini söyler. Sonra sıra, öncelikle kişinin içindeki kötülüğü hissetmeye başlamasına gelir, zira ihsan etme çalışmasına başlamadan önce, oturup Tora öğrendiği ve Mitzvot’u yerine getirdiği için, ona kendisi zaten erdemliymiş gibi görünüyordu, başka ne yapması gerekirdi ki?

Şüphesiz, daha çok öğrenen ve Mitzvot (emirler) ile ilgili çok daha titiz olan, daha yüce erdemliler vardır ancak yine de daha yüce erdemliler olduğuna inansa da kendisi de erdemlidir. (Bundan) dolayı kişi kendi alçaklığını, onlar gibi erdemli olmadığını hisseder ve alçaklığını ancak bundan alır.

Ancak kişi, ihsan etme çalışması olan, hakikatin yolunda çalışmaya başladığında, her seferinde kendine-sevgiye battığını ve ihsan etmek üzere hiçbir şey yapamadığını görmeye başlar. Daha doğrusu Tora ve Mitzvot’u izleyerek, kendisi için alma arzusunun bundan hoşlandığını her gördüğünde, çalışabilir. Aksi taktirde tamamen güçsüzdür.

Bu, “Yakılmış adağın Tora’sı (yasası) budur” olarak adlandırılır. Zohar der ki, “Kişiyi hakikatin yolundan saptırmak için, kişinin aklında gelen kötü bir düşüncedir.” Peki, aklına gelen kötü düşünceyi ona veren kimdir? Ne de olsa çalışmaya başlamadan önce erdemliydi ve şimdi neden kötü bir düşünce alıyor?

Makul olan, bunun tam tersinin olmasıydı, artık hakikatin yolunda yürümek istediğine göre, kötü olanları değil iyi düşünceleri almalıydı. Bunun cevabı, “Yakılmış adağın Tora’sı budur” yani Malhut olan İsrail Meclisi’nin, kişiye bu kötü düşünceleri göndermesidir. Aksi taktirde, eğer o, kötülüğün düşüncelerini kendisine bildirmezse, asla ıslah edemeyecekti.

Öyle görünüyor ki, ona kötü düşünceleri Tora gönderiyor ama sonra çaresizliğe düşüyor. Kişi, öyle bir alçaklığa gelir ki, gördüğü alçaklığa, nasıl da kendine sevgiye battığına bakılırsa Yaradan’ın kendisine yardım edebileceğine inanamaz. “O yükselir ve kişiye iftira eder” diye yazılanların anlamı budur. Bu kötü düşünce, kişinin aklına gelir ve Yaradan’ın yardımına layık olmadığını görmesine neden olur. Daha doğrusu, Yaradan, sadece ondan daha önemli olan insanlara yardım eder. Çalışmada “yükselme ve iftira etme”nin anlamı budur. Tora’nın ateşiyle yakmalıyız, şöyle yazıldığı gibi, “Benim sözüm ateş gibidir.” Ancak Yaradan herkese yardım eder.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,087