Şimdi ‘Hanuka nedir?’ sorusunu açıklayabiliriz. İlk evrede açıkladığımız gibi, bu, ihsan etme kaplarını edinmek olan, sonrasında yaratılış amacına ulaşabileceğimiz, yaratılışın ıslahı çalışmasıdır. Buna ‘maneviyat’ diyebiliriz, çünkü kendimiz için, hiçbir şey yapmak istemiyor ama yalnızca Yaradan için yapmak istiyoruz, bilgelerimizin dediği gibi, ‘Bir adak yani yanmış bir adak, tümüyle Yaradan içindir, tamamıyla manevidir’.
Hanuka mucizesi, maneviyatla ilgiliydi, şöyle söylediğimiz gibi (‘Mucizeler üzerine’ kutsanmasında), ‘Yunanlıların günahkâr kralı, Senin yasanı, onların unutmasını sağlamak ve onları Senin arzunun yasalarından uzaklaştırmak için, Senin insanlarının, İsrail’in üzerinde durduğunda, Sen, pek çok merhametinle, onların vaat zamanında, onlar için ayağa kalktın’. Açıkladığımıza göre, ‘maneviyat’, ihsan etme kaplarını kullanmak anlamına gelir. Yunanlıların tahakkümü, ihsan etme kaplarıyla yapılması gereken her şeyin yasaklanmasıyla ifade buldu, çünkü orada, Tora ve Mitzvot çalışması üzerinde kontrol, denetim vardı. Bu dışarıdaydı. Düşüncede çok daha fazlasıydı- düşünceleri yöneteceklerdi ki böylece hiçbir şeyi Yaradan için hedefleyemeyeceklerdi. Tam tersine, İsrail halkının, kendilerine-sevgiye gömülmelerini istediler, ki böylece Yaradan’dan ayrılmış olacaklardı. Sitra Ahra’nın (diğer taraf) bütün düşüncesi, onları Yaradan’dan uzaklaştırmakla ilgilidir ve uzaklık ve ayrılık, yalnızca ‘kendine-sevgi’ denen form eşitliğiyle gelir.
Yunanlıların yönetimi, Yahudilik yolunun tam tersidir. Yunanlılar meselesi hem akılda hem de kalpte, mantık içerisinde gitme meselesidir. Doğaldır ki, İsrail, mantık ötesi gitmek istediği ve dışsal aklın gerektirdiklerini dikkate almadığında, yapamadılar. Buna, ‘Yunanlılara karşı olan savaş’ denir. Bu, gerçek çalışmanın başladığı andır, yani İsrail halkı, Yaradan’la Dvekut’a (bütünleşme) götüren yola çıkmak istedi. Bu, ‘mantık ötesi inanç’ olarak adlandırılır. Yunanlılar, bedeni kontrol etmek istediler ki böylece mantığın hemfikir olduğu hiçbir şeyden vazgeçmesin.
‘Hanuka’- Hanu (park etmek) Koh (burada / şimdiye kadar), onlar buraya park ettiler anlamına gelir. Bu demektir ki, Kislev’in (Hanuka’nın başladığı gün) Chaf-Hey’i (Koh /25.), savaşın sonu değildi, yalnızca bir duraklama, molaydı. Bu, yeni, büyük bir saldırı başlatmak isteyen bir orduya benzer ki böylece askerler, savaşa devam edebilmek için, dinlensin ve güçlerini toplasınlar. Savaşı sonlandırdıkları için ve artık düşmanı yenmeye gerek olmadığı için, düşman topraklarına gitmeme ama dinlenme emri aldığını düşünen budalaların olduğunu söyledi. Hanuka’nın, henüz amacın tamamlanması olmadığı, ancak yalnızca yaratılışın ıslahı olduğu ortaya çıkıyor. İhsan etme kaplarını, yani ihsan etme eylemlerini tamamlar.
Kişi Yaradan yolunda yürüdüğünde, ona yukarıdan pek çok uyanış verilir—duanın ortasında, Tora çalışırken ya da Mitzva yerine getirirken. Bu uyanış kalbe girer ve kişi kutsallığın ihtişamını ve tadını hissetmeye başlar.
Ancak, bilmelidir ki, bu bereket ona sadece eğilim ile savaşında yeni güç elde etmesi ve çalışmada daha çok ilerleyebilmesi için verilmiştir. Her sefer geçici bir mola, üst bereket verilir çünkü yukarıdan uyanış geldiği zaman kişi artık savaş olmayacağını düşünüp, kutsallığın güzelliğini ve dünyasal meselelerin bayağılığını hissetmeye başlar, ta ki yalnızca Yaradan için çalışana kadar.
Fakat kişi çalışmasını henüz bitirmediğinden, ona verilmiş olan uyanış ondan alınır ve güzellik ve ihtişamı sadece maddesel meselelerde hissettiği bir önceki aşamasına düşer. Bu sırada Tora ve Mitzvot’a uyanıştaki gibi arzu ve coşku için değil, zorunluluk nedeniyle bağlanır.
Uyanış Hanuka mumudur. Dolayısıyla eğer akıllıysa gerçek bütünlükle ödüllendirilmek için yukarıdan yardım alana kadar çabalamalıdır.
“Kurtuluşumun Kudretli Kayası,” şarkısında, “Yunanlılar benim üzerimde toplandılar ve sonra Hasmonean zamanında kalelerimin duvarlarını yıktılar.” “Yunanlılar,” mantık içinde giden, eğer mantıklarına karşı ise hiçbir şey yapmayan insanladır. O zaman, Yunanlıların yönetimi vardı, yani onlar İsrail halkı üzerinde hükmediyorlardı. Bu otoriteye “Yunanistan’ın hain krallığı,” denir, onun rolü İsrail halkının “Tora’yı unutmasını ve Senin iradenden uzaklaşmasını,” sağlamaktı. Onların yönetimi özellikle mantık içerisinde gitmektir. Kaleyi koruyan duvarlarda gedik açmak budur. “Kale,” insanın içinde, belli ölçüde var olan Yaradan’ın yüceliğidir. Bu duvara, “mantık ötesi inanç,” denir ve özellikle mantık ötesi inanç sayesinde kişi Yaradan’ın yüceliğini hissedebilir ve Yaradan’ın yüceliğini gözünde canlandırabilir. Yaradan’ın yüceliğini hissettiği zaman, kişi “meşalenin huzurundaki mum,” haline gelir ve O’nun önünde kendini sıfırlar. Ancak Yunanlılar, yani mantık içinin hükmü, onların mantık ötesinde gitmelerine izin vermez ve buna “kalenin duvarlarının yıkılması,” denir. Başka bir deyişle, mantık ötesi inanç, bu duvardır. Bu duvarın içinde kaleler inşa edebiliriz, yani Yaradan’ın yüceliğini edinebiliriz ki buna “kale,” denir. Şöyledir, özellikle mantık ötesi inanç yoluyla, “Keduşa’nın mantığı,” ile ödülleniriz.
Kişi Keduşa’ya yaklaşmayı yani her şeyi Yaradan hatırına yapmak istediği zaman, bu “Hasmonean’ın,” niteliği olarak kabul edilir, onun rolü Keduşa’yı, “Yunanlılar denen Klipot’un hükmünden çıkarmaktır. Özellikle kişi Keduşa’ya yakınlaşmak istediği zaman ki bu mantık ötesi inanç yoluyla olur, kişinin içinde “Yunanlıların bakış açısı,” ortaya çıkar. Bu inanca karşı olan Klipa’dır. O zaman şunu görürüz; ihsan etme çalışmasına başlamadan önce, kişinin içindeki Yunanlılar ortaya çıkmaz ve kişi Yaradan’a olan inancının yeterli olduğunu zanneder, Tora ve Mitzvot’u yerine getirmek için gerekli gücü olduğunu, tek gerekenin daha çok Tora ve Mitvot yapması olduğunu zanneder. Ancak kişi Hasmonean, olmak istediğinde, yani bu dünyayı yalnız Keduşa’nın yönetmesini istediğinde, “Yunanlılar,” inanca karşı olan Klipa her seferinde büyük bir canlılıkla ortaya çıkar ve özellikle “kalenin duvarlarını,” yıkmak ister. İnanç bu duvardır ve O’nun yüceliği, tamamen kişinin içindeki Yaradan inancının ölçüsüne bağlıdır. Zohar’da bu ayetle ilgili olarak yazıldığı üzere; “Onun kocası kapılarda tanınır,” bu herkesin kendi kalbinde kabullendiğine göredir. Şöyle ki, On Sefirot Çalışmasına Giriş, 14. maddede yazıldığı gibi, herkesin Yaradan’a olan inancı farklı ölçüdedir. Şimdi, “kalemin duvarları yıkıldığı zaman,” sözünü anlayabiliriz; bu inançlarının olmadığını ve mantık ötesinde gidemedikleri zamandır. Bu tam da her şeyi Yaradan’a ihsan etmek için çalışmak istedikleri zamandır; bu “Yunanlılar etrafımda toplandı,” denen ve Yunanlıların düşünceleri gelmeye başladığı zamandır ve bu bizi yalnız aklın savunduğu ve yapmaya değer bulduğu yere götürür. Ama akla karşı olana karşı koymakta direnir ve biraz bile hareket ettirmez. Burada çaba ve emek vermek başlar. Bu tam olarak ihsan etme çalışmasında yürümeye başladığımız zamandır ve ancak o zaman kişi, alma arzusu olan kendi doğasına karşı hiçbir şey yapamadığını görür.
İnanç mantık ötesidir, Sitra Ahra’nın hükmü yalnızca dışsal aklın mantığı içindedir. Bu nedenle onun insanla bir bağı ve teması yoktur. Yunanistan Klipa’sı İsrail halkının özellikle felsefeden, dışsal akıldan haz alması demektir. Bu “duvar” denilen inanca ters düşer. İsrail’e felsefeyi kabul ettirmeyi başarmalarının ölçüsü, duvara gedik açma ölçüsü olarak kabul edilir. Bu, “kulelerimin duvarları kırıldı,” sözünün anlamıdır, yani kulenin etrafındaki duvar Yaradan’ın dünyaya bereketle gönderdiği iyiliklerdir. Yukarıda bahsedilen delik vasıtasıyla onlar “tüm yağları kirlettiler,” yani inanç yoluyla edindikleri tüm canlılığı ve netliği inkar ederler, çünkü Tuma’a (kirlilik) kelimesi Timtum’dan (dilsizlik) ve Situm (engelleme) kelimelerinden gelir. Son olarak bir mucize olur ve Yaradan onlara yardım eder ve onlar bir kez daha “yüzün nuru” denilen ışıkla ödüllendirilir.
“Mucize” kişinin elde edemeyeceği bir şey demektir. Yukarıdan bir mucize verilmeden kişinin bir şey elde etmesi imkânsızdır. Sadece bu şekilde gerçekleşene “mucize” denir. Bu sebeple, kişi kötü eğilimin farkında olduğu aşamaya geldiğinde, içindeki ulusların (dışsal arzuların) hükmünden çıkması imkânsızdır, içindeki İnsan onların etkisi altındadır ve onların gücünden çıkmanın yolunu bulamaz, ama Yaradan yardım ettiğinde ve onu dünya uluslarından kurtardığında her şey tersine döner ve İnsanoğlu onlara hükmeder, işte buna “mucize” denir.
Yaradan onlar için bir mucize yaptığı, yani onlara yardım ettiği zaman, herkes tüm bu çalışmalarının onlara hiçbir şey yapmamış olduğunu, yani çalışmalarının boş yere olduğunu gördüler, zira zafer elde edememişlerdi. Yazıldığı üzere, “Sen güçlüyü güçsüzün eliyle kurtardın ve birkaç kişinin eliyle pek çoğunu kurtardın.” Şöyle ki doğal olarak, onların galip gelmesinin bir yolu yoktu, çünkü orada onlar zayıf ve azdılar. Bu nedenle mantık içinde Yaradan’ın onlara yardım ettiğini gördüler. Bu bize şunu öğretir, Yaradan yardım ettiği zaman, “O özellikle güçlü olana yardım eder, güçsüz olana yardım edemez,” denemez. Şimdi kişinin içinde hangi büyük güçlerin ve iyi niteliklerin olması gerektiğini göreceğiz ki böylece Yaradan ona yardım etsin, ona yaklaşsın. Çalışmada, şu yorumu yapmalıyız; “Sen güçlüyü güçsüzün eliyle kurtardın,” sözünün anlamı, kişinin içindeki Yunanlıların güçlü düşünceleri ve güçlü arzuları demektir, kişinin içindeki “İsrail’in eli,” güçsüz bir düşünce ve beceri demektir. Onların, kişinin içindeki dünya milletlerinin arzularının üstesinden gelecek, güçlü arzuları ve yetenekleri yoktur. Ama gene de Sen onları, bu güçlü olanları, güçsüz olanların eliyle kurtarırsın. Buna “mucize,” denir, çünkü insanın bunun üstesinden gelebilmesi doğal değildir.
Hanuka henüz amacın tamamlanması değildir, ancak yaratılışın ıslahıdır. İhsan etme kabını, yani ihsan etme eylemini tamamlar ve bu yüzden Hanuka’nın ışığını kullanmak yasaktır, zira kullanmak bir alma eylemidir ve mucize yalnız verme eyleminde olur, Lişma diye adlandırılan, onların ihsan edebildiği ve ihsan etmeye niyet edebildiği eylemde olur. Bu mucize onların Yunanlıların hükmünden çıkmaları ve mantık ötesi inançla gidebilmeleriydi. Ancak Yunanlıların Klipa’sı İsrail’e hükmediyordu, bu nedenle, bir işi neden ve ne niyetle yaptığını bilmedikçe hiçbir şey yapmamak ve özellikle her şeyi mantık ötesine hedeflemek lazımdı. Bu açıkladıklarımıza göre, Hanuka mumu her ne kadar manevi bir mucizeye işaret ederse de ki bu İsrail halkının Yunanlıların yönetiminden kurtulmalarıdır, bu yalnızca yarım bir şeydir. Şöyle ki Hanuka mucizesi ile yalnız ihsan etme kabı düzeltilmiştir ve bu yaratışın ıslahı olarak kabul edilir, yaratılışın amacı olarak değil.
Şöyle yazılmıştır; “Bu mumlar kutsaldır, onları kullanmaya iznimiz yoktur, yalnız görmeye iznimiz vardır,” Hanuka mucizesi ile Purim mucizesi arasındaki farkı bilmeliyiz. Hanuka’daki ferman yalnız maneviyatla ilgilidir, şöyle ki İsrail halkının Mitzvot’u yerine getirmesi engellenmişti. Mucize onların Hasmonean’ı yenmeleri ve Mitzvot’u yerine getirebilmeleriydi. Maneviyatın Kelim’i olmadığı için, Kelim’e özellikle “alma kapları,” denir, buna “yoktan var edilmiş olan yaratılış,” denir, bu alma arzusudur ve bu nedenle şu bildiride bulunulur, “Bu mumlar kutsaldır, onları kullanmaya iznimiz yoktur, yalnız görmeye iznimiz vardır,”
Hanuka Mucizesi “sağdadır,” buna onların bütünleştiği, “yaratılışın ıslahı,” denir. “Maneviyat,” denilen ihsan etme kabı nedeniyle, Kelim’in bakış açısından, buna maneviyat üzerindeki mucize denir, bu Kelim iyi eğilime ilişkindir. Diğer taraftan, alma kalpları maddeselliğe, yani kötü eğilime atfedilir. Açıkladığımız gibi, “Efendin Tanrı’nı tüm kalbinle seveceksin,” yani her iki eğiliminle de. Bu şöyledir, Yaradan uğruna çalıştığımız ihsan etme kapları olan iyi eğilimle ve kötü eğilime ait olan alma kapları ile de. Bunlar da Yaradan uğruna, yani ihsan etmek için almak için kullanılmalıdır. Hanuka üzerine ARİ, şöyle der; Hanuka ve Purim her ikisi de “sol,” olarak kabul edilir, Hanuka mumu soldadır. Her ne kadar, ihsan etme kaplarının bakış açısından sağa “bütünlük,” denirse de durum şudur ki sol, yani Hassadim’siz Hohma aydınlatır ve Hohma’yı Hassadim’siz kullanmak yasaktır, ancak bu başlı başına büyük bir şeydir, bunlar yaratılışın amacından uzanıp gelmiştir. Ama gene de bu ışığı kullanmak yasaktır. Bu nedenle, Hanuka’da mucizenin maneviyat üzerine olduğu kabul edilir, çünkü Hohma’yı Hassadim’siz kullanmak yasaktır. Bu nedenle manevi bir mucizedir, henüz bizim kullanabilmemiz için aşağıya inmemiştir. Bu bakımdan, Hanuka, “manevi mucize,” olarak addedilir hem Hassadim açısından hem Hohma’nın solu açısından, zira hala orta çizgi eksiktir.
Hanuka ile ilgili yazacağım: Bilinir ki, üç koşul gerçekleşene kadar mumlar yakılmaz 1) içine yağ yerleştirilen kap olan mum; 2) yağ; 3) fitil. Bu üçü bir araya getirildiğinde ışığın hazzına varırız.
Bu üç anlayışı çalışma açısından yorumlamalıyız. Yağ ve fitilin yerleştirildiği kap (Kli), “mum” denilen bedendir.
Tora ve Mitzvot çalışmasındaki kişi, ona ifşa olmamış şeylerle, yani dünyanın iyilikle yönetilmesiyle alakalı olarak, kendini O’nun İlahiliğine zıt hisseder. İnsana göre Yaradan dünyayı farklı yönetmeliydi, yani O’nun iyiliği herkese ifşa olmalıydı. Bu insan aklıyla çelişir. Bu düşünceler içinde olmak kusur olduğundan, buna Petaltol (sarmal) kelimesinden gelen Petillah (fitil) denir.
Kişiyi Tora ve çalışma özlemine getiren farkındalık ve netliğe, Tora ve çalışmada tatlılık ve haz hissetmeye “yağ” denir.
Eğer bunlardan biri eksikse onun ışığından haz almak imkânsızdır. Benzer şekilde beden çaba ve netlik içindeyse, kişi özellikle ikisi vasıtasıyla ortaya çıkan Yaradan’ın ışığını edinmekle ödüllendirilir. Yağ ve fitil yanıp bitince aydınlatacak bir şey olmaz, dolayısıyla çaba ve netlik olmadığında ışık olmaz ve kişi için her şey karanlık olur.
Eğer kişi daha fazla ışık almak isterse, ışığın sızacak ve kalacak yeri olmadığından, “fitil” denilen çaba ve “yağ” denilen netliği daha çok arttırmalıdır. Bir kuraldan dolayı bu böyledir: “Emeğe göre ödül.”
“Yağ” denilen netlik, esasen dışsal akılla çelişen ve kişiyi çabaya zorlayan inanç vasıtasıyla gelir. Buna Yaradan çalışmasındaki “sınavlar” denir.
Bunun üstesinden geldikten sonra, kişi ruhunu aydınlatan Yaradan’ın ışığını almakla ödüllendirilir ve kafa karışıklığı olmaz. Buna “Hanuka ışığı” denir. Bu demektir ki kişi amacı Yarattıklarına iyilik yapmak olan açık ilahilikle ödüllendirilmiştir.
Bu alevin fitile bağlı oluşuna benzer: Yabancı düşünceye fitil denir, kişinin çalışmasında hatalar bulmak ister. Bu yabancı düşünceler kişinin aklı ve mantığı çerçevesi içinde kişinin, Yaradan çalışmasıyla yapacak bir şeyi olmadığını anlamasına meydan verir. Ve bu yabancı düşünceler ona geldiğinde, mantığı bunların hepsinin doğru olduğunu söylemesine rağmen, kişi hiçbir bahaneye yer vermek istemediğini söyler ve şimdi o, mantık ötesinde, inancın yolunda yürümektedir. Bu durumda, inancın alevi, yabancı düşüncelerin fitili ile bağlanır. Böylece, yalnız şimdi tam olarak inanç emrini yerine getirebilmektedir. Bu yüzden şüpheleri erdemler haline gelir, aksi halde inanç anlayışından bir erdem edinemezdi. Buna “ızdırap içinde memnun,” denir. Kişi, yabancı düşünceler onun, Yaradan çalışmasında kötü konuşmasına, dedikodu yapmasına ve sivri dilli olmasına neden olarak, ona eziyet vermesinden acı çekse bile, ancak bu durumda mantık ötesi inancı yerine getirebildiği için bundan memnundur. Ve buna “Mitzva’nın sevinci,” denir.
Bilgelerimiz şöyle demiş; “Hanuka nedir? Ve bilgelerimiz şöyle demiş; “Kişlev’in yirmi-beşinde, sekiz tane Hanuka gününde.” vb. Yunanlılar salona girdiği zaman, salondaki tüm yağı kirlettiler vb., gözden geçirdiler ve yüksek rahip tarafından mühürlenmiş olan yalnız bir kavanoz yağ buldular. Bu yalnız tek bir gün için yeterliydi. Bir mucize oldu ve onlar sekiz gün boyunca bunu yaktılar. Bir sonraki yıl, onlar şükran ve övgü gününde görevlendirildiler ve kural olarak, ışık kullanmak yasaktı. “Yunanlılar,” mantık içinde demektir, bu felsefedir, yani Mitzva’yı akla uydurmaktır, “serbest bırakmada,” olduğu gibi. “Salon,” akıl ve kalp demektir, yani bu insanın içindeki salondur. “Yağ,” Mitzvot’tur, yazıldığı gibi, “aydınlatmak için yağ,” vardır, zira Tora’ya “ışık,” denir, Mitzvot’a “mum,” denir. Yazıldığı üzere; “Mum Mitzva’dır ve Tora ışıktır.” Işık yağ olmadan parlamaz, üzerine tutunacağı bir şey yani yağ olmaksızın Tora parlayamaz. “Bir kavanoz yağ,” Yunanlılarla olan zaferden ve sadakatten sonra inanç meselesinin “tek ve bir,” olduğunu anladılar, Şu sözlerde olduğu gibi, “Duy sen ey İsrail, Tanrı bizim efendimizdir, tek ve biridir.” “Bu Yağ,” bu Mitzva, Hesed niteliğindeki yüksek rahip tarafından imzalanıp mühürlenmiş demektir. Hesed’in anlamı şudur, “O merhametlidir, sen de merhametlisin,” ve bu Yaradan hatırına demektir. Her ne kadar bu güç, bir gece aydınlatmaya yeterli olsa da her defasında inanç meselesi yenilendiği için, yazıldığı üzere, “Sana olan inanç her sabah yenilenir.” Onlara bir mucize oldu ve inancın gücü onları sekiz gün aydınlattı. Şükran ve övgü yalnız manevi mucize içindir; bu nedenle onun ışığını kullanmak yasaktır, bu, yalnız maneviyat içindir, anlamına gelir
Hanuka şiirinde şöyle deriz; “Yunanlılar,” vb. “ve kalan tek bir kavanozda güller için mucize yapıldı. Bina’nın oğulları (anlayış), sekiz gün, bu şarkıyı ve ilahiyi meydana getirdi.” Yorumlayıcılar şunu sorar; “Hanuka’nın günleri neden sekiz tane yaptılar?” Nihayetinde onların tek bir günlük yağı vardı ve mucize onun yedi gün daha yanmasıydı. Bu durumda bu mucizeye göre, onlar bunu yalnız yedi gün için düzenlemeliydiler.” Bunu şöyle açıkladılar; ilk gece için gerekli olan yağdan ilk gece artan kaldı, böylece mucize ilk gecede oldu, tüm yağ yanıp tükenmedi, birazı yandı, gerisi yedi gün için arta kaldı. Bunun anlamı şudur; onların buldukları yağ kavanozu yüksek rahibin mührü ile mühürlenmişti ki bu mucize sayılmaz. Ama Yunanlıların bu yağ kavanozunu görmemeleri bir mucizedir. Mucize, doğal olmayan diye kabul edilir ve bu doğa ötesinde yapılır ve bu bir mucize olarak addedilir, zira yağ kavanozu bu dünyada idi ve onlar bunu görmediler. Yağ için bu böyle değildir. Bir gece boyunca yakmak için gereken miktar, yakılacak yağın yalnız küçük bir parçasıdır. Bu küçük miktar, kutsanmıştı ve daha uzun yandı. Bu doğal değildir. Şöyledir, beklenenden daha uzun süre yanması doğal değildir. Anlaşılan şudur ki, birinci geceden arta kalması, yağın tamamının yanmaması durumuna “mucize,” denir, zira bu yağ, bu dünyada yoktu.
Kişinin başına gelen mucize, Keduşa’dan yana seçim yapabilmesi, akılla ilgili bir mesele değildir. Aksine, bu bedenin gereksiz saydığı bir şeydir, bu emek vermektir. Beden bundan nefret eder ve bunu tamamen gereksiz bir çaba olarak görür. Ancak tam da bu gereksiz olandan, yani terk ettiği ve özlem duymak istemediği şeylerden, buradan kişiye Keduşa içinde duran mucize gelir. Bu şu sözlerin anlamıdır; “Kalmış olan tek bir kavanozdan, güller için bir mucize yapıldı.” Yazıldığı üzere, bu kavanoz Rabbi Meir’in yüz elli tütsü ile haşereden arındırdığı kavanozdu. Bunun anlamı şudur; her iki tarafında görüş açısı orada mevcuttu. Ne ile sorgulayıp araştırırız? Arta kalanla, bedenin gereksiz, önemsiz saydığı ile. Bu mantık ötesi inançtır ve yalnız bununla, Klipot’un tuzağına düşmekten kurtuluruz.
Buldukları yağ kavanozu yüksek Kohen tarafından mühürlenmişti, bunun anlamı şudur; Kohen’e (rahip) Hesed (merhamet) denir. “Yüksek,” Hesed demektir, bu Hohma yani Hassadim’in bereketi haline gelir ve buna “Kohen,” denir. Kohen Hesed niteliğidir ve Hesed mantık ötesi inancı işaret eder. İbrahim’in anlamı şudur, Hesed niteliğidir, o inancın babasıdır. Yunanlılar inancı göremezler, çünkü onlar mantık ötesi yoluyla değil, ama yalnız mantık yoluyla görürler. Bu nedenle mantık ötesinde yürüdükleri zaman, Yunanlılar onlara hükmedemez. Yunanlıların yağ kavanozunu görmemelerinin anlamı budur. Mucize ile yani yağın sekiz gün boyunca yanması ile ilgili olarak, bu şuna işaret eder, o Bina içindeki Hassadim’i aydınlatmıştır. Bina’dan Malhut’a kadar sekiz Sefirot vardır ve Hohma’nın Hohma’sı aydınlatmaz. Bu nedenle onlar bunu sekiz gün olarak düzenlediler, zira yalnız sekiz gün boyunca aydınlatmıştır. Yazıldığı üzere, “Bina’nın oğulları (anlayış), yani bu sekiz gün, şarkıları ve ilahileri yapmıştır.
Hanuka şarkısında şöyle deriz, “Kurtuluşumun kudretli kayası, Seni övmek sevinçtir; Dua Evimi düzelt, oraya şükran sunusu getireceğiz.” Şarkı, övgü sözleriyle başlar, “Seni övmek bir sevinç” ve sonra dua sözleriyle başlar, “Dua Evimi düzelt.” Sonrasında, şükran ve övgü sözlerine geri döner “Ve biz oraya şükran sunusu getireceğiz.” Dolayısıyla, burada, dua düzenine benzer üç şey vardır:
Böylece, mevcut olan ile başlarız, şöyle dediği gibi, “Seni övmek sevinçtir,” yani Sen’den aldığımız iyilik için teşekkür ederiz ve Seni överiz. Atalarımızın dediği gibi, “Kişi her zaman Yaradan’ı övmeli ve sonra dua etmeli.” Bunun nedeni şudur ki Yaradan’ın merhametli ve iyiliksever olduğuna ve O’nun insanlarına iyilik yapmayı arzuladığına inanan kişi, dua için yere sahiptir. Bu nedenle önce Yaradan’ı övmeliyiz, yani kişinin kendisi Yaradan’ı övmelidir. Yaradan’ın insanlara ihtiyacı olmadığından, kişinin O’nu övdüğünü görmelidir. Aksine, kişinin kendisi Yaradan’a olan övgüsünü görmeli ve sonra O’ndan kendisine yardım etmesini istemelidir, çünkü O’nun amacı insanlarına iyilik yapmaktır. Bu yüzden, “Seni övmek sevinçtir” dedikten sonra dua gelir ve deriz ki, “Dua Evimi düzelt.” “Dua Evim” nedir? Şöyle yazıldığı gibidir, “Onları bile Benim kutsal dağıma getireceğim ve Benim dua evimde mutlu kılacağım.” “Benim kutsal dağım.” Har (dağ) kelimesi, Hirhurim (düşünceler/tefekkür) kelimesinden gelir, yani O, onlara Keduşa (kutsallık) düşüncelerini getirecektir – onların tüm düşüncesi sadece Keduşa olacaktır. “Ve onları Benim dua evimde mutlu kılacağım”, kişinin kalbidir, böylece orada Kutsallık için bir yer olacaktır. Kutsallığa, “dua” denir, bilindiği üzere, Malhut’a “dua” denir, şöyle yazdığı gibi: “Tüm dua benim.” “Evimi düzelt” sözlerinden sonra, “Ve biz oraya şükran sunusu getireceğiz,” gelir. Öyle anlaşılıyor ki önce övgü, sonra dua ve sonra yine övgü ve şükranla tamamlanan övgü vardır.
Ancak eğer kişi övgü ile başlamak istiyorsa, fakat kalbi kapalı ise, hatalarla dolu olduğunu hissediyorsa ve ağzını açarak şarkı söyleyip övgüde bulunamıyorsa, ne yapabilir? Tavsiye, mantık ötesi gitmek ve her şeyin “gizli Hasadim (merhamet)” olduğunu söylemektir. Diğer bir deyişle, kişi demelidir ki her şey Hesed‘dir (merhamet), fakat ondan gizlenmiştir, çünkü henüz Yaradan’ın onun için hazırladığı sevinci ve memnuniyeti görmeye hazır değildir.
Ve kişi Yaradan için övgüyü oluşturduktan sonra – yani her şeyin iyi ve iyiliksever olduğuna mantık ötesi inanmalıdır – Yaradan’ın onun kalbini, “Benim Dua Evim” yapması için dua etmelidir, yani Yaradan’ın merhameti açığa çıksın. Buna, “açığa çıkan Hasadim” denir.
Ve sonra, “Biz oraya şükran sunusu getireceğiz,” yani kişi, alma kaplarını sunma ayrıcalığını kazandığı için şükranlarını sunmalıdır. Buna, kişi alma arzusunu feda etmekle ödüllendirildiği için, “Biz oraya şükran sunusu getireceğiz” denir. Bunun karşılığında, “Tapınak yeri” denen ihsan etme arzusu gelir.