e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Kabala Kütüphanesi > Kongre Materyalleri > Kuzey Amerika Kongresi Materyali 23-26 Mayıs 2019 Hepimiz Biriz

Kuzey Amerika Kongresi Materyali 23-26 Mayıs 2019 Hepimiz Biriz

DERS 1: Yaradan’ın Davetine Uyanmak

1) Rabaş, 76. Mektup

Bilinir ki, “Tüm dünya O’nun ihtişamıyla doludur.” Bu her insanın inanması gereken şeydir, şöyle yazdığı gibi “Ben yeri ve göğü doldururum.” Ancak Yaradan, seçim şansımız olması ve O’nu görmememiz için gizliliği yarattı, böylece sonrasında inanç için —Yaradan’ın “tüm dünyaları doldurduğuna ve tüm dünyaları kapladığına” inanmak—bir yer olur. Kişi Tora ve Mitzvot’a bağlandığında Yaradan ona kendini ifşa eder ve kişi Yaradan’ın dünyanın yöneticisi olduğunu görür. Böylece insan ona hükmedecek kralı yaratır. Bu demektir ki, kişi Yaradan’ı dünyanın yöneticisi olarak hisseder ve bu insanın Yaradan’ı kendi üzerinde kral yapması olarak kabul edilir. Kişi bu hisse gelmediği sürece Yaradan’ın krallığı örtülür. Bu nedenle şöyle deriz, “O gün Tanrı bir ve Adı ‘Bir’ olacak.” Bu demektir ki O’nun krallığının ihtişamı üzerimize yansıyacak.

2) Baal HaSulam, On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş, 4

Bununla ilgili Şöyle yazılmıştır: “Kralım, benim miras payım ve kabım senin koruman altında. ‘Bu senin için’ demek için elimi iyi kaderin üzerine koydun.’” Göründüğü kadarıyla bu sözler kafa karıştırıcı. Şöyle geçer, “öyleyse yaşamı seç.” Bunun anlamı seçimi kişinin kendisinin yaptığıdır. Ancak, O’nun kişiyi iyi tarafa yerleştirdiğini söylüyorlar. O zaman burada seçim yok mu? Dahası, Yaradan’ın kişinin elini iyi kadere yerleştirdiğini söylüyorlar. Bu gerçekten kafa karıştırıcı, çünkü eğer öyleyse kişinin seçimi nerede? Şimdi bilgelerimizin sözlerinin gerçek anlamını görebilirsiniz. Gerçekten de Yaradan’ın, hoşnutluktan uzak acı ve ızdırapla dolu fiziksel yaşamın içinde keyifli ve mutlu bir yaşam vererek kişinin elini iyi kaderin üzerine koyması doğrudur. Bu çatlakların arasında sadece görünürde olmasına rağmen kişi huzurlu bir yer gördüğünde bunlardan uzaklaşır ve kaçar. Orada bu yaşamdan kaçar ki bu ölümden daha zordur. Aslında, Yaradan tarafından kişinin elinin koyulabileceği bundan daha yüce bir yer yoktur. Ve kişinin seçimi sadece bunu güçlendirmek anlamındadır.

3) Rabaş, Makale 34, TANTA [Taamim, Nekudot, Tagin, Otiot]

Hayattan iyi bir tat almak isteyen kişi, kalpteki noktasına önem vermelidir. Herkesin kalpteki noktası vardır, ancak parlamıyordur, aksine siyah bir nokta gibidir. Kalpteki nokta Keduşa’nın Nefeş’inin (ruhun) farkındalığıdır ve onun doğası ihsan etmektir. Ancak o “Şehina tozun içinde,” koşulundadır.

4) Rabaş, Makale 940, Kalpteki Nokta

Tapınak yıkıldığı zaman, “Bana kutsal bir yer yapsınlar ve ben onların arasında oturacağım” diye yazılmıştır. Bu kalpteki noktaya işaret eder, Yaradan’ın ışığı için kutsal bir yer olmalıdır. Yazıldığı üzere “ve ben onların arasında oturacağım.” Bu nedenle kişi içinde Kutsallık için bir yer inşa etmeye gayret etmelidir ve bu yapı üst bolluğun girmesi için uygun olmalıdır, ihsan edenden alana akana bolluk denir. Ancak kurala göre, ihsan edenle alan arasında form eşitliği olmalıdır ve alan da, anladığımız üzere ihsan etme niyetinde olmalıdır, tıpkı ihsan eden gibi. Buna yapma koşulu denir, yazıldığı üzere; “bana kutsal bir yer yap,” bir yer yapmak, ışığın içinde değil kabın içinde vuku bulur, zira ışık Yaradan’a aittir, yalnız ameller yaratılanlara aittir.

5) Baal HaSulam, Zohar’ın Tamamlanması İçin Bir Konuşma

Bunun nedeni Yaradan’ın Kendisini, O mevcut mu, Varlıklarını gözetiyor mu ve benzer şüpheleri düşünmemesidir.  Benzer şekilde, Yaradan’ın bunları düşünmediği açık iken form eşitliğini gerçekleştirmek isteyen kişi de bu şeyleri düşünmemelidir, zira bundan daha büyük form eşitsizliği yoktur. Dolayısıyla, bunları düşünen kişi elbette ki O’ndan ayrıdır ve asla form eşitliğini gerçekleştiremeyecektir. Bilgelerimizin söylediği budur, “Tüm hareketlerinizin Yaradan için olmasına izin verin”, yani Yaradan’la birleşmek için. Birleşmenin amacını yüceltmeyen hiçbir şey yapmayın. Bunun anlamı, tüm hareketlerinizin ihsan etmek ve dostunuza faydalı olması demektir. O zaman, Yaradan’la form eşitliğini gerçekleştirirsiniz; zira O’nun tüm aksiyonları ihsan etmek ve başkalarına fayda sağlamak içindir, öyleyse sizin, tüm hareketleriniz sadece ihsan etmek ve başkalarına yarar sağlamak için olacaktır. Bu, tam bir bütünleşmedir.

6) Rabaş, Makale ,Toplumun Amacı – 1 (1984)

Ve burada toplanma sebebimiz şudur; her birimizin Yaradan’a ihsan etme ruhunu izlediği bir toplum kurmak. Ve Yaradan’a ihsan etmeyi başarmak için, “başkalarını sevmek” denilen insana ihsan etmek ile başlamalıyız. Ve başkalarını sevmek, kişinin yalnızca kendisini iptal etmesiyle mümkün olur. Bu nedenle, bir taraftan, her insan kendini düşük hissetmeli, diğer taraftan Yaradan’ın bize, her birimizin tek bir hedefinin olduğu, Yaradan’in (ihsan etme niteliğinin) aramızda olmasını hedeflediğimiz bir toplumda bulunma şansı verdiği için gurur duymalıyız.

7) Maor VaŞemeş, Paraşat Vayehi

Toplantının temel amacı herkesin tek ve bir olarak birleşmesidir ve böylece hepsinin talebi tek bir amaca yönelir – Yaradan’ı ifşa etmek: “Her onluda Kutsallık barınır.” Ve eğer on taneden fazla iseler, kesinlikle Kutsallığın daha büyük bir ifşaatı olacaktır. Her biri kendini dostuna dâhil eder ve ona kendini eğer ve dostu da ona; ta ki hepsi kendini eğip sıfırlayana kadar. Böylece, topluluğun amacı bu olduğu için bundan sonra doğal olarak, Yaradan onları kendi yakınına çeker ve onların arasında oturur, tüm kurtuluş ve kutsamalar onlara açılır. … Ve büyük Hasadim (merhamet) ifşa olur ve İsrail topluluğuna (maneviyatı çalışan grup) çekilir.

8) Zohar Kitabına Giriş, İki Nokta, Madde 121

Manevi çalışma ve ıslahlar/emirler yoluyla, alma arzusunu kendi için almaktan ihsan etmek için almaya çevirmekle ödüllenmeden önce Yaradan’a açılan kapılar üzerinde güçlü kilitler vardır; bunların karşıt bir rolü vardır; bizleri Yaradan’dan uzağa sürmek. Bu nedenle ayrılığın gücüne “kilit” denir; çünkü bunlar kapılardan geçişi engeller ve bizi Yaradan’dan uzağa sürerler. Ama eğer bunların üstesinden gelirsek ve böylece O’nun sevgisini kalbimizde soğutarak bizi etki altına almazlarsa, kilitler kapılara, karanlık aydınlığa, acı tatlıya dönüşür. Tüm kilitlerin üzerinde, O’nun İlahi Takdiri içinde özel bir kademe ediniriz ve bunlar Yaradan’a erişmekte geçitler haline gelirler.

9) Baal HaSulam, 55. Mektup

Dolayısıyla “Ve sen Tanrı’nı seveceksin,” sözü kişinin kutsallık, güç ve sonsuz mutluluğun hazzının bereketini alma seviyesine gelebilmesi için elinden geleni yapmasına bağlıdır. Bu aşamada, Doğa yasalarında olduğu gibi, sevginin ölçüsü ve onun buyrukları O’ndan sonsuz haz üstüne haz alabilme niteliklerimizle eşit hale geldiğinde kişi kendiliğinden sevgiyi edinir, tıpkı kutsallığın gittikçe artması gibi. Bu kesinlikle bizim elimizdedir yani inancın ıslahı. Bununla, O’nun sevgisinin ışığı kendiliğinden gelir çünkü haz alma hissi kendi içinde verene şükran ve sevgi sunmaktır tıpkı mum ve onun ışığı gibi, bu kadar basit.

10) Baal HaSulam, 47. Mektup

Dolayısıyla, her şeye rağmen dostları sevmenin geçerliliğini sana hatırlatmama izin ver çünkü var olmamız ve yaklaşan başarımızın ölçüsü buna bağlıdır. Bu nedenle, tüm hayali yükümlülüklerden vazgeç ve kalbini, sizi gerçek anlamda birbirinize bağlayacak ve bir yapacak taktikleri bulmaya ve düşünmeye doğru yönlendir, böylece “Dostunu kendin gibi sev,” tam anlamıyla içinde gerçekleşir ve tüm günahları örtecek olan sevgi düşüncesiyle arınırsın. Bunu bende test et ve gerçek anlamda sevgiyle bağlanmaya başla ve sonra göreceksin ki, “damağın tat alacak” ve diğer insanlar senle beni ayıramayacak.

DERS 2: Onluda Tam (Mükemmel) Arvut

1) Breslov’lu Rabbi Nahman, Likutey Halahot, Hoşen Mişpat, Halahot Arev

Tora ve Mitzvot’u yerine getirmek yalnız Arvut yoluyla mümkün olur, bunun dışında mümkün değildir. Arvut’da herkes dostundan sorumlu olur ki bu Tora’yı yerine getirmenin özüdür, arzulan şey birlik yoluyla olur. Bu nedenle Tora ve Mitzot’u üstelenmek isteyen kişi kendisini İsrail topluluğuna, büyük bir birlik içinde, dâhil etmelidir. Bu nedenle, Tora’nın edinilmesi sırasında onlar kesinlikle birbirlerinden sorumludurlar, zira kişi Tora’yı edinmek ister istemez, kendisini, arzusunu onlarla birleştirmek amacıyla diğerlerine tek ve bir olarak dâhil etmelidir. Ve kesinlikle her biri dostundan sorumludur, zira hepsi bir olduklarında önemlidirler. Ve tam da her biri dostundan sorumlu olduğu için ki birlik olurlar, bu yolla Tora’yı yerine getirebilirler, bu olmaksızın Tora’yı korumak mümkün değildir. Zira böylece sevgi ve birlik arzusu bakımından, her biri dostundan memnun kalır ve aralarında form eşitsizliği yoktur. Onunla yukarının arzusuyla birleşecekleri, tek bir arzuya dâhil olurlar, birliğin amacı budur.

2) Baal HaSulam, Dünyada Barış

Toplumdaki her birey bir makineye yerleştirilmiş birkaç başka çarka bağlı bir çark gibidir. Bu tek çarkın, kendisi dışında hareket etme özgürlüğü yoktur; ancak makineye, genel görevini gerçekleştirmesinde yeterlilik kazandırmak için belli bir yönde ve diğer çarkların ile harekete devam eder. Eğer çarkta bir kırılma olursa kırılma; çarkın kendisine değil, hizmeti ve makinenin tümüne ilişkin rolüne göre değerlendirilir.

3) Baal HaSulam – Sürüyü Toplamanın Zamanı Değil

Kişi kendisini toplumdan ayırmamalı ve Yaradan’ı memnun etmek için bile olsa kendisi için talepte bulunmamalı yalnız tüm toplum için talep etmeli. Toplumdan ayrılan ve özel olarak yalnız kendi ruhu için talepte bulunan, ruhunu inşa edemez. Tam tersine ruhuna zarar verir. Şu sözlerde olduğu gibi “gururlu olanla aynı yerde oturmam (Midraş Rabah, Bölüm 7, Madde 8),” zira kişi gurura bürünmediği sürece toplumdan ayrılamaz. Yazıklar olsun ona ki ruhuna zarar verir. … Böylece herkes tüm gücünü tüm İsrail’de, çalışmada Yaradan’a yapılan tüm dualar için toplar ve kendisini tüm İsrail’in köküne dâhil eder.

4) Rabaş, Makale 2, Dost Sevgisine Dair (1984)

Unutmamalıyız ki, grup diğerlerini sevme temeli üzerine kurulmuştur, dolayısıyla her üye, başkalarını sevme ve kendinden nefret etme koşulunu gruptan alır. Ve dostun kendisini iptal etmek ve başkalarını sevmek için gayret ettiğini görmek, herkesin diğer dostların niyetlerine entegre olmasına neden olur.

Dolayısıyla, örneğin, eğer grup on üyeden oluşuyorsa, her biri kendini iptal etmeyi, kendinden nefret etmeyi ve başkalarını sevmeyi uygulamak için on güce sahip olur.

5) Rabaş, Makale 30, Dostlar Meclisinde Ne Aranmalıdır (1988)

Öyle anlaşılıyor ki her biri, gruba yaşam ruhu ve umut verip, enerji aşılamalıdır. Dolayısıyla, her bir dost, kendine şunu söyleyebilmelidir; “Şimdi çalışmada, temiz bir sayfa açıyorum.” Diğer bir deyişle, gruba gelmeden önce, Yaradan çalışmasının gelişiminde hayal kırıklığına uğramıştı, fakat şimdi, grup onu, yaşam ve umutla doldurdu. Bu nedenle, grup vasıtasıyla üstesinden gelme gücü ve güveni kazanır çünkü artık bütünlüğü elde edeceğini hisseder. Fethedilemeyecek kadar yüksek bir dağla karşı karşıya olduğu ve bunun, gerçekten de ürkütücü bir engel olduğuna dair tüm düşüncelerinin, artık önemli olmadığını görür. Tüm bunu, grubun gücünden almıştır çünkü her biri, gruba cesaret ve yeni bir atmosfer ruhu aşılamaya çalışmıştır.

6) Noam Elimeleh, Likutey Şoşana

Kişi her zaman dostu için dua etmelidir çünkü (dua) kendisi için bunu yapması çok etkili olmaz, nitekim ”kişi kendi başına hapisten kendisini kurtaramaz”, fakat dostu için bu yardım çabucak gelir. Ve böylece, her biri dostu için dua etmeli, bu şekilde biri diğerine yardım ettiği zaman, her ikisine de yardım edilir. İşte bu yüzden şöyle denirdi, ”İsrail Arevim (sorumlu) biri diğeri için. ”Arevim”, hoş (tatlı) kelimesinden gelir, ”sesiniz hoş”ta olduğu gibi, çünkü her biri diğeri için ettiği dualar sayesinde birbirlerini tatlandırırlar ve bu nedenle onlara yardım edilmiş olur. Ve duada temel olan şey, düşüncedir, çünkü düşüncede kişinin duası kolayca kabul edilir.

7) Rabaş, 40. Mektup

En güçlü olanların bile kalplerinin yıpranması pahasına, her ikisi de kalbinin duvarlarından sıcaklık yayar ve bu sıcaklık bir sevgi giysisi oluşturana kadar sevginin kıvılcımlarını ateşler. Sonra, her ikisi bir battaniye ile örtülmüş olur, yani tek sevgi her ikisini de örter ve sarar, tıpkı Dvekut’un (birleşme) ikiyi bir olarak birleştirmesi gibi. Ve kişi dostunun sevgisini hissetmeye başladığında, yenilik hoşa gider kuralı gereği haz ve neşe içinde derhal uyanmaya başlar. Dostunun sevgisi onun için yeni bir şeydir çünkü o zamana kadar kendi iyiliğini düşünen tek kişi kendisiydi. Fakat dostunun onunla ilgilendiğini keşfettiği an, bu onun içinde ölçülemez bir neşe uyandırır, insan sadece haz hissettiği yerde olmak istediğinden artık kendisiyle ilgilenmez. Ve dostuyla ilgilenerek, haz hissetmeye başladığından doğal olarak kendisini düşünmez.

8) Baal HaSulam, Arvut (Karşılıklı Sorumluluk) Madde 17

Bağ’dan (karşılıklı sorumluluk/garanti) tüm İsrail’in birbirinden sorumlu olduğunda bahsedilir. Zira ilmin ifşasından önce her birine tek tek “dostunu kendin gibi sev” kuralı olan başkalarını tam anlamıyla sevmeyi üzerlerine alıp almayacakları sorulmuştu (Madde 2 ve 3’de açıklandığı gibi burada detaylı inceleyin). Bunun anlamı şudur, halkın parçası olan her bir kişi, ulusun her bir üyesine hizmet etmek ve onun için çalışmayı ve tüm ihtiyaçlarını karşılamayı en az kendi ihtiyaçlarını karşıladığı ölçüde üzerine yüklenir. Tüm halk oybirliğiyle hemfikir olup “Yapacağız ve duyacağız” dedikten sonra halkın her bir üyesi, her bir diğer üyesinin hiç bir eksiği olmamasından sorumlu oldu. Sadece o zaman manevi edinime hak kazandılar, öncesinde değil. Bu kolektif sorumluluk ile her bir üye kendi bedeninin ihtiyaçlarını karşılama endişesinden özgür kaldı ve “Dostunu kendin gibi sev” manevi kanununu yerine getirebilir ve sahip olduğu her şeyi ihtiyacı olan kişiye tam anlamıyla verebilir hale geldi, zira artık kendi bedeninin ihtiyaçlarını düşünmek zorunda değildi, çünkü etrafında onun ihtiyaçlarını karşılayacak altı yüz bin sadık dostunun olduğunu biliyordu.

9) Baal HaSulam, Arvut (Karşılıklı Sorumluluk), Madde 17-18

Tüm İsrail birbirinden sorumludur; hem olumlu hem de olumsuz yönden. Olumlu taraftan, eğer her biri Bağı dostunun ihtiyaçlarıyla ilgilenip karşılayana dek korursa Manevi Çalışma ve Islahı tam anlamıyla yerine getirebilirler, yani Yaradan’a mutluluk getirebilirler (Madde 13). Olumsuz taraftan da, eğer ulusun bir kısmı Bağı korumak istemezse ve kişisel-sevgiden zevk almayı seçerse ulusun geri kalan kısmının da içinden hiç çıkamayacakları bataklık ve alçak seviyede kalmalarına neden olurlar. (18) Bu nedenle, Bağ birinin delik açtığı kayıktaki iki kişi olarak tanımlar. Arkadaşı sorar, “Neden delik açıyorsun?”, diğeri yanıt verir “Sana ne, ben kendi altıma delik açıyorum senin altına değil.” Ve öteki şöyle yanıtlar, “Aptal! İkimiz birlikte boğulacağız!”.

10) Baal HaSulam, 76- Tüm Adaklarınızla Tuz Da Sunacaksınız

Tüm adaklarınızla tuz da sunacaksınız,” bu, tuz antlaşmasını da sunacaksınız anlamındadır. Antlaşma akla karşılık gelir. Genel olarak kabul edilen odur ki, iki kişi birbirine iyilik yaptığı zaman, onların aralarında sevgi rol oynadığı zaman aralarında antlaşma yapmalarına kesinlikle gerek yoktur. Ama aynı zamanda tam da sevginin rol oynadığı bu zaman genellikle antlaşma yapmanın zamanıdır. Böylece o, “antlaşma yapmak daha sonrası içindir” dedi. Bu demektir ki bu antlaşma şimdi yapıldı, çünkü eğer daha sonra onlardan birisi diğerinin kalbinin tam olarak dostuyla dolu olmadığını düşündüğü bir durum olsa bile, ellerinde bir antlaşmaları olacaktır. Bu antlaşma onlara, bu durumda bile o eski sevgiyi sürdürmek için verdikleri sözü hatırlatacak. “Tüm adaklarınızla tuz da sunacaksınız,” sözünün anlamı, Tanrı’nın hizmetindeki tüm Krevut (yaklaşım) Kral’ın antlaşması hakkında olmalıdır.

11) Ramhal, Deruşel 24, “Gelinin Süslemeleri”

Sen çok güzelsin eşim (karım), sende hiçbir kusur yok.” Tamamlanmak için tüm geri kalan ruhlar ona bağlanmalı ve onunla bir olmalıdır. O zaman, Şehina büyük bir ıslahatın içinde aydınlatır ve bu nedenle “Sen çok güzelsin eşim (karım)”, ve onda hiçbir kusur kalmaz zira Arvut’un (karşılıklı sorumluluk) gücü yoluyla her biri diğeri için ıslah olur ve böylece herşey ıslah olmuş olur.

DERS 3: İlk Manevi Derecenin Bir Koşulu Olarak Kendini İptal Etme

1) Rabaş, Makale 31, Yenika ve İbur Meselesi (1986)

Yaradan’ın hizmetine giriş, İbur (ana rahmine düşme) hâlidir; burada kişi kendi özünü iptal eder ve yazılmış olduğu gibi annesinin rahmine girer: “Oğlum, babanın talimatını dinle ve annenin öğretisini terk etme”. Bu, “Bina’ya anne diyeceksin” sözünden kaynaklanır. Yani, kişi Malhut adı verilen, “kendini sevme” olan ilk durumunu iptal eder ve kabı Bina adı verilen ihsan etme koşuluna girer. Kişi doğmadan önce, yani ruh bedenine inmeden önce bu ruhun Yaradan’a bağlanmış olduğuna inanmalıdır ve şimdi geri dönmeye ve inmeden önce olduğu gibi O’na bağlanmaya can atar ve buna İbur denir, yani kişi özünü tamamen iptal eder.

2) Rabaş, Makale 1, Toplumun Amacı 2 (1984)

Ve kendini iptal etmeden, Yaradan’la Dvekut’a (bütünleşme) yani form eşitliğine ulaşması mümkün değildir. Ve bu doğamıza zıt olduğundan, büyük bir güç oluşturacak bir gruba ihtiyacımız var, böylece insanın yaratılma amacının gerçekleşmesini engelleyen ‘kötü eğilim’ olarak adlandırılan alma arzusunu iptal edebiliriz. Bu nedenle, grup, bu amacı başarmaları gerektiğine oy birliğiyle hemfikir olan bireylerden oluşmalıdır. O zaman, herkes herkese entegre olduğundan, her biri kendine karşı mücadele edebilecek tek bir büyük güç haline gelir. Bu nedenle, her biri amaca ulaşmak için büyük bir arzu oluşturur. Birbirine entegre olmak için, herkes kendini, diğerlerinin önünde iptal etmelidir. Bu, her birinin dostlarının hatalarını değil, erdemlerini görmesiyle başarılabilir. Fakat dostlarından biraz daha yüksek olduğunu düşünen kişi, artık onlarla birleşemez.

3) Maor VaŞemeş, Paraşat Ekev

En önemli şey kutsal topluluğun içinde, her biri kendisinin erdemli veya özel olduğunu düşünmemeli, aksine tek düşünceleri, davranışları veya eylemleri ile kutsal topluluğa zarar vermemek olmalıdır. Ve hatta kişi önemli biri bile olabilir, ama gene de eylemlerini sorgulamalı ve ne için önemli olduğunu dikkate almalı ve kendisini tamamen sıfırlamalıdır. Tam bir ünite olan her onlunun içinde Şehina’nın oturduğu bilinir. Ve tam bir ünite baş, kollar, bacaklar ve topuklardan yapılmıştır. Buna göre herkes kendisini kutsal toplum içindeki “bir hiç” olarak gördüğü zaman -diğerleri baş, beden ve üst parçalar olurken- bu kişi topluluğun topuğu addedilir. Ve herkes kendisinin bu şekilde olduğunu düşünür ve onların eylemleri bolluk, bereketin ve dünyadaki tüm iyiliğin kapılarını açar. Tam olarak bu (bolluk ve iyilik) kendisini başka bir şey değil, ama yalnız topuk olarak kabul edenden yayılır.

4) Rabaş, Makale 30, Dostlar Meclisinde Ne Aranmalıdır? (1988)

Kişi, başkalarının sevgisini edinmek için çaba sarf etmelidir. Mantık ötesi çaba göstermek zorunda olduğundan buna, “emek” denir. Mantıklı düşündüğünde, “Aklı ona, dostunun gerçek yüzünü, ona olan nefretini gösterdiğinde, onu erdemine göre yargılamak nasıl mümkün olabilir?” Bedene, bununla ilgili ne söyleyebilir? Dostunun önünde, neden kendini eğmek zorundadır? Cevap şudur; kişi, Yaradan’la “form eşitliği” denilen, Dvekut’u (birleşme) başarmak ister, yani kendi menfaatini düşünmemelidir. Öyleyse dostun önünde eğilmek, neden zor bir şeydir? Bunun nedeni şudur; kendi değerini iptal etmesi gerekmektedir ve yaşamak istediği tüm hayat, yalnız başkalarının yararına çalışmak için olan becerisini göz önüne almaktır, bu, başkalarını sevmek ile başlayan, insan ve insan arasındakinden, Yaradan sevgisine doğrudur. Dahası, mantığıyla, onu sevmek zorunda olanların, dostları olduğunu düşündüğünden mantığın üstesinden gelip, mantık ötesi giderek, her şeyi kendisi için değil başkaları için yaptığını ve “Kendim için yaşamak değerli değil,” diyebileceği bir yeri vardır. Kişi, her zaman böyle söyleyebilme durumunda olmamasına rağmen, bu, yine de çalışmanın amacıdır. Bu nedenle, bedene verecek bir cevabı vardır.

5) Rabaş, 42. Mektup

Şöyle yazdığı gibi, “Ve hepsi tek kalp tek adam olarak bir araya geldi.” Bu demektir ki, hepsinin tek bir amacı var, Yaradan’a yakınlaşmak. Atalarımızın “Yüzleri birbirine benzemediğinden, düşünceleri de birbirine benzemez,” demesi üzerine, tek kalp, tek adam nasıl olur anlamak zorundayız. Cevap: Eğer her biri yalnızca kendisiyle ilgili dersek, birbirlerine benzemedikleri için tek adam olmaları mümkün değildir. Ancak, kendilerini iptal eder ve yalnızca Yaradan adına endişe duyarlarsa, bireysellikleri iptal olduğundan ve tek bir otorite altına girdiklerinden, bireysel düşünceleri olmaz.

6) Rabaş, Makale 38, Çalışmada “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır” Nedir? (1990)

Gözleri kapalı, mantık ötesinde yürüyebilen kişi ve bilgelerin hikmetine inanır ve sonuna kadar ilerleyebilir. Buna ana rahmine düşme denir zira ağzı yoktur. Ana rahmine düşme, en küçük ve en kısıtlı olan Malhut durumudur ve buna Ibur denir; bu, günah ve yargılama sözlerinden gelir, şu sözlerde ima edildiği üzere; “Yaradan beni sizin hatırınız için yargıladı.” Ve bu ceza ve yargı (Din) meselesi açıklanmalıdır. Biri gözleri kapalı, mantık ötesinde yürümek zorunda olduğu için beden buna karşı koyar ve bu nedenle sürekli olarak bunun üstesinden gelmesi gerekir. Ve buna ihlal etmek, zorluk ve gazap denir, çünkü her zaman yukarıdakinin önünde kendini eğerek ve kendini sıfırlayarak devam etmek ve yukarıdakinin ona ne istiyorsa yapmasına izin vermek zor iştir. Olası en küçük kısıtlama (Katnut) olan bu duruma, Ibur (ana rahmine düşme) denir.

7) Rabaş, Makale 4, Çalışmada Suyun Taşması Nedir? (1989)

Ancak, Bina niteliğini edinmeden önce, çok iş olduğunu bilmeliyiz. Şöyle ki, kişi, aklı ve duygularıyla aza razı olmalı ve kendi payına düşenle, sahip olduğuyla mutlu olmalıdır. Bu kişi, daima bütünlüktedir, çünkü kendi payına düşenle mutludur. Ama kişi, henüz bu niteliği edinmemişse ve alma arzusunun üstesinden gelemediğini görüyorsa, ne yapabilir? O zaman, ona yardım etmesi için Yaradan’a dua etmelidir, böylece çalışmaya gözleri kapalı girebilir, hiçbir şeye ihtiyaç duymaz ve bedeninin buna direnmesine rağmen, her şeyi Yaradan hatırına yapabilir. Şöyle ki, kişi, Yaradan’a, kendisine nasıl yardım etmesi gerektiğini söylemez. Aksine, kendisine boyun eğdirip, Yaradan’ın önünde kendini, koşulsuz olarak iptal etmelidir. Ama bedeninin üstesinden gelemez, kişi Yaradan’dan (kötü) eğilime karşı olan savaşını kazanmak için yardım etmesini ister, zira kendi aşağılığını anlamıştır.

8) Rabaş, 65. Mektup

Yaradan’ın ona O’nun önünde iptal olma arzusu vermesi, yani kendi otoritesi altında hiç arzu kalmaması ve içindeki tüm arzunun sadece Yaradan’a yönelik olması için dua eder. Bir kez tam iptale karar verdiğinde, Yaradan’dan bunu başarması için yardım ister. Bu demektir ki, aklı ve arzusu Yaradan önünde iptal olmaya hemfikir olmasa da Yaradan’a O’nun önünde iptal olmak için dua etmelidir. Buna “tam dua” denir, yani kendisi için bir şey istemeden Yaradan’ın ona tam bir arzu vermesini ister ve daima erdemlik içinde kalmak için Yaradan’a yakarır.

9) Rabaş, Makale 223, Çalışmaya Giriş

Kişi Lo Lişma denen seviyeye eriştikten sonra, daha yüksek bir duruma geldiğinde başka bir şeyle ödüllenir. Bu şudur, bu durumda kendini hiç dikkate almaz, tüm hesabı ve düşüncesi yalnız gerçek içindir. Başka bir deyişle, amacı, orada yalnız Kral’a hizmet etmek zorunda olduğunu hissettiği, doğru gerçekliğin önünde kendini eğmektir. Çünkü Kral’ın yüceliğini, büyüklüğünü ve önemini hissetmektedir. O zaman, kişi kendini unutur, yani kendisi için hiçbir endişesi kalmaz, tıpkı bir meşale önünde iptal olan mum gibi hissettiği Yaradan’ın varlığı önünde kendi varlığını iptal eder. Böylece Lişma (O’nun hatırına) yani Yaradan’ı memnun etme koşuluna gelir. Kişinin tek endişesi ve özlemi, kendi varlığı, yani alma arzusu hiçbir isme layık olmaksızın, Yaradan’ı nasıl memnun edeceğidir. Böylece kişi, “ihsan etmek için ihsan etme,” koşulunda addedilir.

10) Rabaş, 8. Mektup

Ve bir kez bu giysiyi talep ettiğimde sevginin kıvılcımları içimde ışıldamaya başlar. Kalbim dostlarla birleşmeye özlem duyar ve bana öyle gelir ki, gözlerim dostlarımı görüyor, kulaklarım onların sesini duyuyor, ağzım sevgi ve neşe içinde onlarla konuşuyor, eller kavuşuyor, ayaklar daireler çiziyor ve dünyasal sınırlarımın ötesine geçiyorum. Dostlarım ve benim aramdaki geniş uzaklığı unutuyorum ve aramızda birkaç mil toprak uzanmıyor artık. Bu tıpkı dostlarımın kalbimin tam içinde durup, neler olduğunu görmeleri gibi ve ben dostlarıma karşı yaptığım küçük eylemlerden dolayı utanıyorum. Sonra dünyasal kaplardan çıkıyorum ve bana öyle geliyor ki dostlarım ve benim haricimde dünyada başka bir gerçeklik yok. Bundan sonra, “ben” iptal oluyor ve onlarla kaynaşıyorum ta ki dostlarımın haricinde dünyada hiçbir gerçekliğin olmadığını hissedene kadar.

DERS 4: Duaya Gelmek

1) Rabaş, Makale 24, Çalışmada Üç Zaman (1985)

Dua kalpteki çalışmadır. Bu demektir ki, insanın kalbinin kökü alma arzusu olduğundan ve bunun zıttına ihtiyaç duyduğundan, bunu tersine çevirmek için çok çalışması gerekir. Dolayısıyla doğasından çıkmak için Yaradan’a dua etmelidir. Buna “mucize” denir ve sadece Yaradan mucize yaratabilir. Bu demektir ki, insanın kendini sevmeden çıkması mucizevi bir şeydir.

2) Baal HaSulam, Zohar’ın Tamamlanması İçin Bir Konuşma

Bilgelerimizin söylediği budur, “Tüm eylemleriniz Yaradan için olsun,” yani Yaradan’la birleşmek için olsun. Dvekut amacını yüceltmeyen hiçbir şey yapmayın. Bunun anlamı, tüm hareketlerinizin ihsan etmek ve dostunuza fayda için olması demektir. O zaman, Yaradan’la form eşitliğini gerçekleştirirsiniz; zira O’nun tüm eylemleri ihsan etmek ve başkalarına fayda sağlamak içindir, öyleyse sizin, tüm eylemleriniz sadece ihsan etmek ve başkalarına yarar sağlamak için olacaktır. Bu, tam bir bütünleşmedir.

3) Rabaş, Makale 217, Uzağa Kaç Sevgilim

Ve kural şudur ki form eşitliği olmadan hiçbir şey alamayız, her zaman eşitlik koşulu olmalıdır. Böylece, kendi için alma koşulu içinde çalışarak kişi kendine merhameti uyandırdığı ve daha çok dua eklediği zaman, form eşitliğinde bir kap hazırlamak için, bu yeterli olmaz, aksine alma kıvılcımları onun içini sarar. Buna göre kişi aksi istikamete hareket etmektedir, yani kişi ihsan etme kabını hazırlarken alma kabını hazırlamaktadır. Ve “O’nun niteliklerine tutun” yani tam olarak, “O merhametlidir, sen de merhametli ol.” Böylece kişi kolektif için dua etiği zaman, bu duası ile, dua edebildiği ölçüde ihsan etme koşulunda çalışıyordur, bu derecede kabını dokumaktadır, ki orada, “merhametli” denen ihsan etmenin ışığı ifşa olur. Ve merhamet ışığını edinerek kişi daha sonra “merhametli” olma koşulunu ifşa edebilir.

Gelen Bir Uyanıştır ve Neden Aşağıdan Bir Uyanışa İhtiyaç Vardır?

Yaradan adına” koşulunu edinmek için kişi dünyada elinden mümkün olduğunca gelecek her şeyi yapmalıdır. O zaman kişi tüm kalbiyle dua edebilir ve Yaratan duasını duyar. Ancak, kişi bilmelidir ki Lişma edinmek için çaba sarf ederken, sadece tümüyle ihsan etmek için çalışmayı üstlenmelidir, yani sadece ihsan etmek için ve hiçbir şey almama koşuluyla. Kişi ancak o zaman organlarının bu fikre karşı olduğunu görebilir. Bu koşuldan kişi berrak bir bilince ulaşabilir ve şikâyetini Yaratan’a aktarabilir ki Yaratan kendisine yardım etsin ve yardımıyla bedeni sadece Yaratan adına koşulsuz çalışma koşuluna gelebilsin, zira görür ki kendisi bedenini tümüyle Yaratan’a karşı ilga edememektedir. Böylelikle kişi bedeninin bu koşul altında Yaratan için çalışmaya razı olacağını ümit etmekten vazgeçer, o zaman bu dua kalbinin derinliklerinden olabilir ve böyle bir dua kabul görür.

5) Rabaş, Makale 21, Çalışmada Tora’nın Karanlıkta Verilmesi Ne Demektir?

Kişi Yaradan’ı yakınına çekmek istediğinde, yani ihsan etme kaplarını kullanmak istediğinde ama beden buna razı olmadığı için bunu yapamadığında, zira beden alma kaplarından uzanıp gelir, o zaman kişinin dünyası kararır. Şunu anlar, eğer ihsan etme kaplarını edinemezse asla, “O’nun yarattıklarına iyilik yapan” üst ışıkla ödüllenmeyecektir. Bu nedenle, kendi kendine ihsan etme kaplarını edinememekten dolayı duyduğu bu karanlık, birisinin ona bu kapları vermesine ihtiyaç duymasına neden olur. “Kap olmadan ışık olmaz, eksiklik olmadan dolum olmaz,” kuralı gereğince, şimdi kişi Tora’nın ışığı için bir ihtiyaç edinmiştir. Bilgelerimizin dediği üzere, “Kötü eğilimi yarattım; Tora’yı da şifa diye yarattım.”

Tora, özellikle eksikliği olan kişiye verildi ve bu eksikliğe “karanlık” denir. Yazıldığı üzere, “Tora karanlıktan verildi”, sözünün anlamı, ihsan etme kabına sahip olmadığı için kişi hayatındaki karanlığı hissettiği zaman Tora’yı almaya hak kazanır demektir; böylece Tora aracılığıyla onun içindeki ışıkla ıslah olur. Böylece, ihsan etme kabını edinir ve bununla keyif ve tatmin bulur

6) Baal HaSulam, Şamati 19- “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir?

Kişi alma arzusu ile yapacak işi olduğunda öfkeli olmamalı; bu onun çalışmasını engeller. Eğer bedende alma arzusu yoksa yani, çalışmasında kişi Torah ve Mitzvot’u (sevap) yerine getirmesini sorgulamıyorsa, çalışmasını engellemiyorsa kişi elbette daha memnun olacaktır. Ancak kişi manevi çalışmasında alma arzusunun engellerinin kendisine yukarıdan geldiğine inanmalıdır. Kişiye alma arzusunu keşfetmesi için yukarıdan güç verilir. Çünkü tam olarak alma arzusu uyandığı zaman onun çalışması için yer vardır. Böylece alma arzusunu ihsan etmeye çevirmesine yardım etmesi için kişinin Yaradan ile yakın teması olur. Ve kişi bunun, kişinin O’na duasından Yaradan’ın memnuniyeti ölçüsünde onu yanına, form eşitliği, alma arzusunun ihsan etmek için almak üzere iptal edilmesi denen Dvekut’a (bağa), çektiğine inanmalıdır. Yaradan bunun hakkında der ki: “Oğullarım beni yendi.” Bu ben size alma arzusunu verdim ve siz benden bunun yerine ihsan etme arzusunu talep ettiniz demektir.

7) Rabaş, Makale 19, Firavun’a Doğru Gel – 1 (1985)

‘Keskin bir kılıç boynuna yerleştirilmiş olsa bile, kişi merhameti inkâr etmemelidir’, şöyle söylendiği gibi (Eyüp, 13), ‘Beni katletse bile, O’ndan ümidimi kesmeyeceğim’. ‘Boynuna yerleştirilen keskin kılıç’ ifadesini yorumlamalıyız; bunun anlamı şudur, kişinin boynuna asılmış olan ‘kendini-sevme’ denen kötülüğü, onu Keduşa’dan ayırmış ve bunun hükmünden çıkmanın imkânsızlığını, ona gösterilmiş olsa bile gördüğü bu resmin gerçek olmadığını söylemelidir. Ancak, ‘Merhameti inkâr etmemelidir’, çünkü o zaman kişi, Yaradan’ın ona merhamet yani ihsan etme niteliği vereceğine inanmalıdır. Şöyle ki, kişinin kendi başına, kendi için almanın otoritesinden çıkamayacağı bir gerçektir. Ancak Yaradan’ın bakış açısından, Yaradan kişiye yardım ettiğinde, elbette onu dışarı çıkarabilir. Bu, şu yazılanların anlamıdır, ‘Ben, Tanrınız olmak için sizi Mısır topraklarından çıkaran Efendiniz, Tanrınızım’.

8) Baal HaSulam, 57. Mektup

Bu dünyada insanın kendini çaresizlikte görmesinden daha mutlu başka bir durum yoktur. Bu demektir ki, çabalamış ve yapabileceğini düşündüğü her şeyi yapmış fakat bir şifa bulamamıştır. Ancak ondan sonra O’nun yardımı için tüm kalbinden duaya gelir çünkü şundan emindir ki, kendi çalışması ona yardım etmeyecek. Kendinde biraz güç hissettiğinde, duası bütün olmaz, çünkü kötü eğilim gelir ve ona şöyle der, “Önce yapabileceğini yap, sonra Yaradan’a layık olursun.” Bununla ilgili şöyle denir, “Yaradan yüksektir ve bayağı olan görür.” Kişi çalışma için çabalayıp, hayal kırıklığına uğradığında, herkesten daha aşağıda olduğunu bilerek gerçek bayağılığa gelir ve bedeniyle ilgili iyi hiçbir şey yoktur. Bu sırada duası bütün olur ve O’nun cömert elini tutar. Şöyle yazar, “İsrail oğulları çalışma nedeniyle iç çekti… ve onların yakarışı yükseldi.”

9) Rabaş, Makale 5, Çalışmada, “Erdemlinin İyi İşlerinin Sonuçları Bu Nesillerdir,” Nedir? (1991)

Şöyle deriz, “Babamız, Kralımız, bizi senin hatırın için koşuluna getir.” Yaradan yararına iyi işler yapabilme gücünü bize vermesini, yani Yaradan hatırına çalışabilmeyi, O’ndan rica ederiz. Ve eğer O bize yardım etmezse, tüm işlerimiz kendi menfaatimiz için olacaktır, çünkü alma arzumuzun üstesinden gelecek gücümüz yoktur. Bu nedenle bize yardım etsin ki O’nun için çalışabilelim. Senin için çalışabilmemiz için Sen bize yardım et. Aksi halde kayboluruz; kendi menfaatimiz için alma arzu içinde kalırız.

10) Baal HaSulam, 52. Mektup

Onlar konuşurken, Ben dinlerim,” yani Yaradan’ın dinlemesinin ölçüsü tamamen dua sırasında açığa çıkan özlemin ölçüsüne bağlıdır. Kişi aşırı özlem duyduğunda bilmelidir ki, o sırada Yaradan onu dikkatle dinlemektedir. Açıkça bunu bildiğinde, ona dikkat kesilen dünyanın Kralı’ndan daha yüce bir öncelik olmadığından, kalbini daha güçlü açar. Bu atalarımızın şu söylediğine benzer: “Yaradan erdemlinin duasının özlemi içindedir” çünkü Yaradan, kişinin O’na yaklaşmasını ve O’na özlem duymasını ister, tıpkı “Yüz yüze bakar gibi, kalp kalbe karşıdır.” Öyle anlaşılıyor ki, dua ve duanın duyulması birikene ve kişi her şeyi talep edene kadar el ele gider.

11) Rabaş, 18. Mektup

Kalbe konuşan Yaradan’ın sesini duyduğumuzda, her şey “Arınmaya gelen yardım alır,” sözündeki gibi gerçekleşir. Kutsal Zohar bunu şöyle yorumlar, kişi kutsal ruhtan yardım görür, yani kalp Yaradan’ın sesini duyar ve sonra özellikle kutsallığın sesi, yani ihsan etme arzusu tüm arzulara hükmeder. Ve doğal olarak aptallığa geri dönmez, yani bir daha günah işlemez, çünkü tüm alma arzusu ihsan arzusuna teslim olmuştur. Bu sırada tüm iyilikler kalpte belirir, çünkü Şehina’nın haz doldurması için orada yer vardır ve sonra tat ve dostluk yayılıp insanın tüm organlarını kaplar. Bu özellikle Yaradan’ın sesini duyduğunda olur. Tüm beden teslim olur ve kendini kutsallığa köleleştirir.

DERS 5: Şafağı Mutlulukla Uyandırmak

1) Baal HaSulam, Ohr Bahir, Ohr Yaşar, Ohr Hozer

O yüceliği ile, aşağıdakilerin O’nun aydınlığını her şeye rağmen fark edebilecekleri bir taktik icat etti. Bilgeler bu taktiği “karanlık,” diye adlandırdılar, “ve karanlığı yarattı,” ve “gel ve karanlığı gör,” sözlerinde olduğu gibi. Bu ışığın engellenmesi ve bizim onu zayıfça algılamamızdır ve böylece biz bunu karanlık olarak algılarız ki bu ışığın algılanmasının güvenilir nedenidir. Bu şu sözlerin anlamıdır, “ışığın üstünlüğü karanlığın içindedir,” yani bizim aydınlığı algılamamız tamamen karanlığın içinde olur.

2) Zohar, Bereşit, “’Haydi insanı yapalım” 159

O derecedeki, Panim’in ölçüsü, Ahoraim ölçüsüyle aynıdır. Anhoraim’in damlatılması Panim damlatmak için bir çağırı ve davetiyedir. Bu nedenle, eriştikleri Ahoraim’in kapanma derecesine göre, yazgılı oldukları açmanın ölçüsünü bilirler. Yazılanın anlamı şudur, Rabbi Şimon onun, Rabbi Şimon diye değil ama Şimon diye seslendiğini duydu, yani Ahoraim damlatıyordu, bu çağrı o kadar kuvvetliydi ki, bütün kademeleri kayboldu ve alelade biri, pazar yerinden Shimon haline geldi. Bununla, onun, Panim’in çok yüksek bir erişimini edinmek için bir çağrı ve bir davetiye olduğunu tanıdı.

3) Rabaş, Makale 6, Çalışmada İbrahim’in Sığır Çobanı ve Lot’un Sığır Çobanı Ne Demektir? (1991)

Her başlangıçta kişi cennetin boyunduruğunu yeniden üstlenmelidir, dün Yaradan’a inancı olması yeterli değildir. Bu nedenle her defasında cennetin krallığını edinmek, yeni bir durum olarak kabul edilir, yani kişi cennetin krallığından boş olan bir yer alır ve onu cennetin krallığı ile doldurur. Böylece kişi şimdi daha önce var olmayan yeni bir şeyi açıklığa kavuşturmuştur, boş bir yeri almış ve onu cennetin krallığı ile doldurmuştur. Buna yeni bir kıvılcımı Keduşa’ya yükseltmek denir. Birçok yükselişler yoluyla, kişi, daima boş olan yerden Keduşa’ya kıvılcımlar yükseltir. Böylece her inişle yeni bir başlangıç gelir ve yeni kıvılcımlar yükselir.

4) Zohar, Zohar Kitabına Giriş, Gelinin Gecesi, Madde 138

Yaradan’dan üstü örtülmüş kötülük görmemesi bir kuraldır. Bu nedenle kişi kendini kötü hissettiğinde, Yaradan’ın ona yol gösterdiğini inkâr eder ve yüksek Operatör aynı ölçüde ondan gizlenmiştir. Bu, dünyadaki en büyük cezadır. Böylece O’nun yol göstericiliği ile ilişkili olarak iyi ve kötü algısı beraberinde ödül ve ceza algısını da getirir. Yaradan’a olan inancından ayrılmamak için çaba gösteren, Yukarının takdirinden kötü bir tat alsa bile ödüllendirilir. Ve eğer çaba göstermezse, Yaradan’a olan inancından ayrıldığı için cezalandırılacaktır.

5) Rabaş, Makale 22, Tüm Tora Tek Bir Kutsal İsimdir (1985)

Her zaman amacı göz önüne almalıyız, bu “O’nun yarattıklarına” iyilik yapmaktır. Eğer kötü eğilim gelir ve kişiye Firavunun sorularını sorarsa, kişi bunları aciz bahanelerle cevaplamamalıdır, demelidir ki, “İşte şimdi senin bu soruların sayesinde ihsan etme çalışmasına başlayabilirim.” Bunun anlamı şudur; bizi bulunduğumuz kademeden aşağıya indirmek için gelen kötü eğilimin soruları hakkında konuşmamalıyız. Tam tersine, şimdi bu bize çalışacak bir yer vermekte ve biz bu sayede tamamlanmış olma kademesine yükseleceğiz. Bu dünyadaki her üstesinden gelmeye “Yaradan’ın hizmetinde yürümek” denir, zira her kuruş büyük bir miktara eklenir. Her defasında üstesinden gelir ve bolluk ve bereketi edinen bir Kli haline gelmek için gereken miktara belli ölçüde ekleme yaparız.

6) Rabaş, Makale 3, Gerçeğin Ve İnancın Anlamı (1985)

Bize mantık ötesi inanç yolu verilmiştir, yani hislerimizi ve aklımızı dikkate almayıp, şunu söylemeliyiz, “Onların gören gözleri yok. Onların duyan kulakları yok.” Daha ziyade inanmalıyız ki, Yaradan bizim için iyi olanı bilir. O, olduğum aşamamı hissetmemi ister ve ben kendimi nasıl hissettiğimle ilgilenmem, çünkü ihsan etmek için çalışmak isterim. Dolayısıyla temel şey şudur ki, Yaradan için çalışmam gerek. Çalışmamda bütünlük olmadığını hissetmeme rağmen, yine de üst olanın Kabında, yani üst olanın perspektifinden ben kesinlikle bütünüm. Bu nedenle çalışmamdan—Kral’a en düşük seviyede hizmet etme ayrıcalığından—hoşnudum. En azından Yaradan’ın O’na birkaç derece yakınlaşmama izin vermesi benim için büyük bir ayrıcalık.

7) Rabaş, Makale 12, Bu Kandiller Kutsaldır (1991)

En önemlisi duadır. Şöyle ki, kişi mantık ötesi gitmekte ona yardım etmesi için Yaradan’a dua etmelidir, bunun anlamı şudur, kişinin çalışması sanki Keduşa’nın mantığı ile ödüllenmişçesine mutluluk içinde olmalıdır ve o zaman ne kadar da mutlu olacaktır. Benzer olarak, Yaradan’dan ona bu gücü vermesini talep etmelidir ki böylece bedeni mantığının ötesinde ilerleyebilsin. Başka bir deyişle her ne kadar beden ihsan etmek için çalışmaya razı olmasa da kişi, Yaradan’dan, yüce bir Kral’a hizmet eden birine yakışacak şekilde, mutluluk içinde çalışabilmeyi ister. Yaradan’dan, böylece memnuniyetle çalışması için, ona Yaradan’ın yüceliğini göstermesini istemez. Aksine Yaradan’dan mantık ötesi çalışmanın içinde ona sevinç duymayı vermesini ister, şöyle ki halen mantığa sahipmiş gibi olmak önemlidir.

8) Rabaş, 77. Mektup

Birkaç kuruş bir araya geldiğinde büyük miktarlar oluşturduğundan, düşüşten etkilenmemeliyiz. Bu bizim öğrendiğimiz “maneviyatta hiç eksiklik yoktur,” dan ziyade, ilerlememize yer açılması için geçici bir ayrılıştır. Bu böyledir, çünkü kutsallık için çabaladığımız her an kutsallık alanına gireriz ve kişi sadece kutsallığın fazla kıvılcımından çıkmak için düşer. Ancak tavsiye şudur ki: Kişi, derecesi onu düşürene kadar beklememelidir, kişi bayağılığını hissettiğinde tekrar yükselir ve bu yükseliş kutsallığa bir parça koymak olarak kabul edilir. Buna mukabil kendisi düşer ve diğer kıvılcımları yükseltir ve onları kutsallık alanına çıkarır. Bu atalarımızın dediği gibidir: “Kaybetmeden önce, ararım,” yani içinde bulunduğum durumu kaybetmeden önce aramaya başlarım. Bu Baal HaSulam’ın “Şafağı uyandırırım,” diyen Kral Davut ile ilgili söylediği şeydir. Atalarımız şöyle der: “Şafak beni değil, ben şafağı uyandırırım.”

9) Rabaş, Makale 4, Her biri Dostuna Yardım Etti (1984)

Görüyoruz ki herkeste ortak olan tek bir şey var-ruh hali. Şöyle denir: “Kişinin kalbinde bir endişe varsa, bırakın başkalarına ondan bahsetsin.” Çünkü kendini canlı ve neşeli hissetmek için, ona ne zenginlik ne de bilgelik yardımcı olabilir.

Daha ziyade, dostunun düşüşte olduğunu görüp, ona yardım edebilecek olan bir kişidir. Şöyle yazılmıştır: “Kişi kendini hapisten kurtaramaz.” Aksine, kişinin ruh halini yükseltecek olan, dostudur.

Bu demektir ki kişiyi, bulunduğu durumdan, canlılık durumuna dostu yükseltir. Sonra, kişi, sanki şimdi amacı ona yaklaşmış gibi, tekrar yaşama ve zenginliğe dair güven ve güç kazanmaya başlar.

Sonuç olarak, herkes dikkatli olmalı ve dostunun ruh halini yükseltmek için ona nasıl yardım edebileceğini düşünmelidir, çünkü ruh hali konusunda, herkes dostunda doldurabileceği bir ihtiyaç noktası bulabilir.

10) Zohar, Zohar Kitabına Giriş, İki Nokta, Madde 121

Bu dünyada tattığımız, Onun eşsiz ve benzersizliği ile çelişen şeyler bizi Yaradan’dan ayırır. Gene de, bize emredildiği gibi Yaradan’ımızı memnun etmek için sevgi ile Tora ve Mitzvot için tüm ruhumuz ve gücümüzle çaba gösterdiğimiz zaman, bu ayırıcı güçlerin hiçbiri bizi, ruhumuzdan ve gücümüzden Yaradan sevgisini azaltarak etkileyemez. Aksine bu durumda, üstesinden geldiğimiz her çelişki O’nun bilgeliğini edinmek için bir geçit haline gelir. Çünkü her çelişkide özel bir nitelik vardır, O’na erişmede özel bir dereceyi ifşa eden. Ve buna layık olanlar, karanlığı aydınlığa, acıyı tatlıya çevirmekle ödüllenirler. Ayrılığın tüm güçleri – aklın karanlığı ve bedenin acısı – yüce kademeleri edinmek için onlara geçit olur. Böylece karanlık, büyük bir ışık, acı ise tatlı olur. Böylece, daha önce O’nun rehberliği yönetimindeki tüm ayırıcı güçler şimdi birlik olmaya dönüşürler ve tüm dünyayı erdeme göre yargılarlar.

11) Baal HaSulam, 18. Mektup

Sabah ilk iş uyanır uyanmaz O’nla Dvekut’un anını kutsamalı ve aklına boş bir düşünce gelmesin diye yirmi-dört saat boyunca kalbini Yaradan’a açmalı ve bunu doğa üzeri ya da imkânsız görmemelidir. Aslında demir ayırımı yapan doğanın imajıdır ve kişi hissettiği doğanın ayrımını iptal etmeli ve önce bu ayrımların O’ndan gelmediğine inanmalıdır. Sonra kendi doğal arzusunun üzerinde olsa da kalbinin derinliklerinden dua etmelidir. Bilin ki daima, formlar Keduşa’dan olmadığı zaman bile size engel olur ve hatırladığınız anda da dururlar. Bütün gücünüzle kalbinizi açın böylece Yardan O’nla Dvekut’u engelleyenlerden sizi korur. Aşamalı olarak kalbiniz Yaradan’a alışarak genişler ve O’na tutunmaya özlem duyar ve Tanrı’nın arzusu sizin tarafınızdan yerine getirilmiş olur.

DERS 6: Yaradan’ın Yüceliğinde Yaşamak

1) Baal HaSulam, Şamati 4 – Manevi Çalışmada Kişinin Kendisini Yaradan’a Karşı İlga Ederken Hissettiği Ağırlığın Nedeni Nedir

Dolayısıyla görüyoruz ki kişinin temel çalışması sadece Yaratan’ın varlığının hissine gelebilmek, yani Yaratan’ın varlığını hissedebilmektir: Ve “tüm dünyanın O’nun muhteşemliğiyle dolu olduğunu görmek.” Kişinin tüm çalışması budur, yani tüm kuvvetiyle yaptığı çalışma sadece bu koşula ulaşmak içindir, başka hiçbir şey için değildir. Kişi bir şeyin sahibi olacağı gibi bir yanılgı içerisine girmemelidir, zira kişinin sadece bir tek şeye ihtiyacı vardır, bu Yaratan’a inançtır. Başka hiçbir şey düşünmemelidir ve yaptığı tüm çalışmanın ödülü sadece Yaradan inancı edinmek olmalıdır.

2) Rabaş, Makale 13, Çalışmada “Kem Gözün Ekmeği” Ne Demektir? (1989)

Tora ve Mitzvot içindeki tüm çalışmamız, sürgünden yani “kendimiz için almaktan,” geri dönmektir ki böylece ihsan ederek Yaradan’ı memnun etmek için çalışabilelim. Yani Yaradan’a hizmet ettiğimizi ve Yaradan’ın yüceliğinden kaynaklanan sevgiyi hissetmek isteriz. Aldığımız tüm keyfin Yaradan’ın hizmetinde olmaktan gelmesini isteriz, tek ödülümüzün bu olmasını isteriz. Bu hizmetin kendisinin ödül olduğunu hissetmek ve Yaradan’a hizmet etmekten daha büyük bir ödül olmadığını hissetmek isteriz.

3) Rabaş, Makale 24, Eksiğimiz Olan Temel Şey

Eksiğimiz olan temel şey ve çalışmak için yakıtımızın olmamasının nedeni; amacın öneminin eksik olmasıdır, yani verdiğimiz hizmeti takdir etmiyor, kime ihsan ettiğimizi bilmiyoruz. Yaradan’ın yüceliği bilgisinden yoksun olduğumuz için bu hizmeti vermekle ödüllendirilmekle ne kadar şanslı olduğumuzu anlayıp ne kadar mutlu olmamız gerektiğini bilmiyoruz; çünkü O’nun yüceliğini anlayabilmek için hiçbir şeye sahip değiliz. Buna “Şehina tozun içinde,” denir, Zohar’a göre anlamı; Yaradan’a ihsan etmenin bizim için önemi toz kadardır, bu nedenle de çalışmak için yakıtımız yoktur, zira bize mutluluk vermediğinde çalışmak için gücümüz yoktur. Ve kendi-sevgisinin aydınlattığı yerde beden, geçimini bundan edinir, ama ihsan etmek için çalışmadan beden hiçbir zevkin tadını almaz, bu kişiyi “yük altında iki büklüm olur” koşulunda zorlar.

4) Rabaş, Makale 21, Çalışmada “Sarhoş Adam Dua Etmemelidir,” Ne Demektir?

İhsan etmek için çalışmasına yakıt bulmak ve ödül almamak ve yalnız çalışmanın kendisi ödül olması için O’na inanmak gerekir, yani O’nun yüceliğine inanmak gerekir. Yaradan’ın yüceliğine inanmak için büyük bir çaba harcamalıyız. Yaradan’ın yüceliğine olan inanç olmaksızın, ihsan etmek için çalışma gücü olmaz. Tam Olarak Yaradan’ın yüceliğini hissettiğinde, kişi ödül beklemeksizin çalışmaya hazır olur.

Daha doğrusu, çalışmanın kendisi ödüldür, zira yüce Kral’a hizmet etmek, bu hizmetin kendisi, Yaradan’ın gelip O’na hizmet etmesi için izin vermesi, kişi için dünyadaki her türlü hazineden daha değerlidir. Bu nedenle Yaradan’ın yüceliğini hissetme koşuluna nasıl geleceğimize odaklanmalıyız ve sonra her şey bu noktayı izler.

5) Rabaş, Makale 19, Toplantının Gündemi -2 (1986)

Kral’ın ihtişamı insanların çokluğundadır,” bu yazılana göre kolektifin sayısı arttıkça, kolektifin gücü daha etkili olur. Diğer bir deyişle, Yaradan’ın önemine ve yüceliğine dair daha güçlü bir ortam oluştururlar. O anda, her birinin bedeni, kutsallık için yapmayı dilediği her şeyi yani Yaradan’a ihsan etmeyi, büyük bir kısmet olarak kabul ettiğini, Kral’a hizmet etmekle ödüllendirilmiş insanlar arasında olma ayrıcalığına sahip olduğunu hisseder. O anda, kişinin yaptığı her küçük şey, onu, şimdi Kral’a hizmet edecek bir şeylere sahip olmanın neşe ve zevkiyle doldurur. Toplantı sırasında topluluk, Yaradan’ın yüceliğini düşüncelerinde önemsediği ölçüde, her biri kendi seviyesine göre Yaradan’ın önemini kendi içinde oluşturur. Dolayısıyla, kişi gün boyunca memnuniyet ve neşe içinde yürüyebilir.

6) Rabaş, Makale 30, Dostlar Meclisinde Ne Aranmalıdır? (1988)

Dostlar birbiriyle, öncelikle Yaradan’ın yüceliği hakkında konuşmalıdır çünkü kişi, Yaradan’ın yüceliğini üstlendiği ölçüde, doğal olarak kendini, O’nun önünde iptal eder. Tıpkı doğada gördüğümüz gibi, küçük olan büyüğün önünde kendini iptal eder, bunun, maneviyatla ilgisi yoktur. Aksine bu davranış, laik insanlar arasında bile geçerlidir. Diğer bir deyişle, Yaradan, doğayı bu şekilde yaratmıştır. Bu nedenle, dostların Yaradan’ın yüceliğini konuşması, bir arzu uyandırır ve Yaradan önünde kendini iptal etme özlemi doğurur çünkü kişi, Yaradan’la bağ kurma özlemi ve arzusu hisseder. Ayrıca şunu da hatırlamalıyız; dostlar, Yaradan’ın önemini ve yüceliğini takdir ettiği ölçüde, gene de mantık ötesi gitmeliyiz yani Yaradan, insanın hayal edebileceğinden çok daha yücedir. Bizler, O’nun dünyayı iyilikseverlikle yönettiğine, mantık ötesi olarak inandığımızı söylemeliyiz ve eğer kişi, Yaradan’ın sadece insanın iyiliğini istediğine inanırsa bu, kişinin “Ve sen Efendin Tanrı’nı tüm kalbinle ve ruhunla seveceksin,” ile ödüllendirilene kadar, Yaradan’ı sevmesine sebep olur. Ve insanın, dostlardan alması gereken şey de budur.

7) Rabaş, Makale 28, Çalışmada, “Ekleme ve Geri Alma,” Ne Demektir? (1987)

Kişi mantık ötesi inanmalı ve organlarında hissedilen Yaradan’a zaten inanmakla ödüllendirildiğini düşünmelidir ve böylece Yaradan’ın bütün dünyayı iyi olan ve iyilik yapan olarak yönlendirdiğini görür ve hisseder. Her ne kadar mantık içinden baktığında tersini görse de mantık ötesinde çalışması gerekir ve ona sanki organlarında zaten hissedebilecekmiş gibi görünmesi gereken odur ki, gerçekten de Yaratan, dünyaya, iyi olan ve iyilik yapan olarak rehberlik eder. Burada, kişi amacın önemini kazanır ve hayat bulur, yani Yaradan’a yakın olmaktan sevinç duyar. Ve böylece bir kişi, Yaradan’ın iyi olduğunu ve iyilik yaptığını söyleyebilir. Ve Yaradan’a, “Sen bizi diğer milletlerin arasından seçtin, bizi sevdin ve bizi istedin,” diyecek gücü olduğunu hisseder, zira artık Yaradan’a şükretmek için bir nedeni vardır. Ve maneviyatın önemini hissettiği ölçüde, Yaradan’ı över ve O’na şükreder.

8) Rabaş, Makale 42, Efendiye Mutlulukla Hizmet Et

Yaradan’a hizmet eden, yani niyeti ihsan etmek için olan kişi, mutluluk içinde olmalıdır, çünkü Yaradan’a hizmet etmektedir. Eğer kişi çalışma sırasında mutlu değilse, bu onun Yaradan’ın yüceliğini takdir etmediğine işaret eder. Bu nedenle kişi mutlu olmadığını hissederse, Yaradan’a dua etmeli; O’nun yüceliğini hissetmesi için kalbini ve gözünü açsın diye.

Ve burada iki durum gelişir:

1) Kişi Kral’ın yüceliğini hissetmediğine hayıflanır.

2) Kişi mutlu olur, çünkü tüm hüznü manevi yoksunluktan gelmektedir; yoksunlukları alma arzusundan gelen diğer insanlar gibi değildir.

Ve kişi ona bu bilgiyi -maneviyat için endişe duyup hayıflanmayı- kimin verdiğini anlamalıdır. Ve bu onu mutlu etmelidir, çünkü Yaradan ona manevi yoksunluk hakkında düşünceler yollamaktadır; buna “Efendinin kurtarışı,” denir ve bu nedenle de kişi mutlu olmalıdır.

9) Rabaş, Makale 7, Çalışmada “İnsan” Nedir, “Hayvan” Nedir?

Kişi kendisi için değil, Yaradan hatırına çalışmak istediği zaman, yaptığı her şeyin Yaradan hatırı için değil, ama yalnız kendi menfaati için olduğunu görür. Bu durumda, hiçbir şeyinin olmadığını ve tamamen boş olduğunu hisseder ve bu boşluğu yalnız nar ile yani mantık ötesinde giderek doldurabilir, buna “Yaradan’ın yüceliği,” denir. Başka bir deyişle, Yaradan’dan ona mantık ötesinde Yaradan’ın yüceliğine inanmak için güç vermesini istemelidir. Şöyle ki, Yaradan’ın yüceliğini istemesi durumu, “Eğer beni Yaradan’ın yüceliğine ve büyüklüğüne eriştirmezsen, bu çalışmayı yapmaya razı olmayacağım.” diyor anlamına gelmez. Aksine Yaradan’dan, O’nun yüceliğine inanması için güç vermesini ister ki bununla şimdi içinde bulunduğu boşluğu doldursun.

10) Baal HaSulam, Şamati 26- Kişinin Geleceği Geçmişe Duyduğu Minnete Dayanmakta ve Bağlı Bulunmakta

Kutsal görevi yapmak arzusunu ve düşüncesini kazandığı zaman, kişi bunun önemini takdir edebilirse, kutsal göreve değer verdiği ölçüde, kişi bunu övmeli ve bunun için minnettar olmalıdır. Çünkü Yaradan’ın emirlerini, niyet olmadan bile, tutabilmenin önemini takdir edemediğimiz doğrudur. Bu koşulda kişi, kalbinde sevinç ve mutluluk hisseder. Kişinin verdiği övgü ve şükran duygularını genişletir ve o kutsal çalışmanın her bir noktasında coşku duyar ve kimin işçisi olduğunu bilir ve böylece giderek daha yükseğe tırmanır. Bu yazılmış olan, geçmişte “Bana gösterdiğin bu lütuf için, Sana teşekkür ederim” sözlerinin anlamıdır ve bununla kişi güvenle söyleyebilir “ve Sen bana lütfedeceksin,” der.

DERS 7: Sevgi Örtüsünü Dokumak

1) Baal HaSulam, Dünyada Barış

İyi veya kötü, realitedeki her şeyin ve dünyadaki en zararlı şeyin bile, var olmaya hakkı vardır ve dünyadan sökülüp atılmamalı, yok edilmemelidir. Bizler sadece iyileştirmeli ve yenilemeliyiz.

2) Zohar, Tetzaveh, Madde 86

Şu karanlıktan çıkıp gelen dışında ışık yoktur. Çünkü bu taraf teslim olduğu zaman, Yaradan yükselir ve zaferi büyür. Ayrıca, Yaradan’ın çalışması yalnız karanlıktan dolayıdır, kötünün içinde olandan başka iyi yoktur. Her şeyin mükemmelliğinde iyi ve kötü, beraber olduğu için ve kötü iyiyi terk ettiği için. Ve kötülükten çıkan dışında iyilik yoktur. Ve bu iyilikte, Yaradan’ın zaferi artar ve bu işin tamamıdır.

3) Rabaş, Makale 8, Kendin İçin Bir Öğretmen Yap ve Kendine Bir Dost Satın Al 2

O insanların, dost sevgisiyle uğraşan tek bir grup olarak birleşmeye hemfikir olmalarındaki neden, her birinin düşüncelerini birleştirebilecek bir arzuya sahip olduklarını hissetmeleridir ki böylece başkalarını sevme gücünü edinebilsinler. Meşhur bir atasözü vardır, “Yüzleri farklı olduğu gibi, görüşleri de farklıdır.” Bu nedenle, bir grup olmak için aralarında birleşmeyi kabul edenler, başkalarını sevme çalışmasının gerekliliğinin farkında olma hissiyatında, aralarında büyük bir mesafe olmadığını anlamışlardır. Dolayısıyla, her biri diğerleri adına ödün verebilecek ve bunun etrafında birleşebilecektir. Fakat diğer insanlar, başkalarını sevme çalışmasının gerekliliğine dair hiçbir anlayışa sahip değildir, bu yüzden, onlarla birleşemezler.

4) Rabaş, 40. Mektup

Sevgi “Kendine bir dost satın al” vasıtasıyla gerçekleşir. Diğer bir deyişle, eylemler vasıtasıyla kişi dostunun kalbini satın alır. Dostunun kalbinin bir taş gibi olduğunu görse bile, bu bir bahane değildir. Eğer çalışmanın onunla dost olmak için uygun olduğunu hissederse, o zaman onu iyi eylemlerle satın almalıdır.Her hediye (hediye, ister kelimelerle, düşüncelerle ya da eylemle olsun, dostunun hoşlanacağını bildiği bir şey olmalıdır) açık olmalıdır ki böylece dostu onu bilsin, çünkü sadece düşünce vasıtasıyla dostu onun kendisini düşündüğünü bilemez. Bu nedenle, kelimelere de ihtiyaç vardır, yani onu düşündüğünü ve ilgilendiğini söylemelidir. Ve bu şekilde dostunun sevdiği şeyi yapmış olur. Turşu değil de tatlı seven birine, tatlı yerine turşu veremezsiniz. Bununla şunu anlamalıyız ki, birisi için önemli olmayan bir şey, bir diğeri için önemli olabilir, dosta verilen şey, taşa delik açan kurşun gibidir. İlk kurşun taşı sadece çizse bile, ikinci kurşun yerine ulaşıp çentik atar ve bir üçüncüsü delik açar. Ve kurşunlar vasıtasıyla, tekrar tekrar vurur ve bu dostunun tüm hediyelerinin bir araya geldiği taştan kalbinde bir delik açar. Ve her bir hediye yani tüm sevgi kıvılcımları taştan kalbin deliğinde bir araya geldiğinde sevgi alev olur. Kıvılcımla, alev arasındaki fark şudur ki sevginin olduğu yerde açık bir ifşa vardır, yani içinde sevgi ateşinin yandığı her bir dost için bu bir ifşadır. Ve sevginin ateşi kişinin yolda karşılaştığı her günahı yakar.

5) Rabaş, makale 30, Dostlar Meclisinde Ne Aranmalıdır? (1988)

Aklı ona, dostunun gerçek yüzünü, ona olan nefretini gösterdiğinde, onu erdemine göre yargılamak nasıl mümkün olabilir?” Bedene, bununla ilgili ne söyleyebilir? Dostunun önünde, neden kendini eğmek zorundadır? Cevap şudur; kişi, Yaradan’la “form eşitliği” denilen, Dvekut’u (birleşme) başarmak ister, yani kendi menfaatini düşünmemelidir. Öyleyse dostun önünde eğilmek, neden zor bir şeydir? Bunun nedeni şudur; kendi değerini iptal etmesi gerekmektedir ve yaşamak istediği tüm hayat, yalnız başkalarının yararına çalışmak için olan becerisini göz önüne almaktır, bu, başkalarını sevmek ile başlayan, insan ve insan arasındakinden, Yaradan sevgisine doğrudur. Dahası, mantığıyla, onu sevmek zorunda olanların, dostları olduğunu düşündüğünden mantığın üstesinden gelip, mantık ötesi giderek, her şeyi kendisi için değil başkaları için yaptığını ve “Kendim için yaşamak değerli değil,” diyebileceği bir yeri vardır

6) Rabaş, makale 30, Dostlar Meclisinde Ne Aranmalıdır? (1988)

Başkalarını sevmeye dayanan dost sevgisi ki bununla Yaradan sevgisi edinilir, normalinde dost sevgisi olarak bilinen şeyin, tam zıttıdır. Diğer bir deyişle, dost sevgisi, dostlarım beni sevecek demek, değildir. Aksine, dostlarımı sevmek zorunda olan benim, demektir. Bu sebeple, dostun onu kötülemesi ve ondan kesinlikle nefret etmesi önemli değildir. Onun yerine, başkalarını sevmeyi başarmak isteyen kişinin, bir diğerini sevmenin ıslahına ihtiyacı vardır. Dolayısıyla, kişi, çaba sarf edip dostunu erdemine göre yargıladığında, kişinin gösterdiği çaba “aşağıdan uyandırılma” denilen, Segula’dır (şifa), bununla kişiye, istisnasız tüm dostları sevebilmesi için, yukarıdan güç verilir.

7) Zohar, Aherei Mot, Madde 65

Kardeşlerin de bir arada birlik içinde yaşaması ne güzel ve ne hoştur.” Bunlar dostlardır, bir arada ayrılmaksızın otururlar. Başta, onlar savaş yapan ve birbirini öldürmek isteyen insanlar gibidirler. Sonra kardeşçe sevgi koşuluna gelirler. Yaradan onlar hakkında ne der? “Kardeşlerin de bir arada birlik içinde yaşaması ne güzel ve ne hoştur.” “De” kelimesi Kutsallığın da onlarla birlikte oluşuna işaret eder. Dahası, Yaradan onların sözlerini dinler ve onlardan hoşnut ve memnundur.

8) Rabaş, Makale 738, Tuz Antlaşması

Tüm adaklarınızla tuz da sunmalısınız,” bu tuz antlaşması meselesidir. Ve bu antlaşma mantık ötesidir zira kişi dostundan iyi şeyler aldığı zaman onlar bir antlaşma yapmalıdırlar. Ve bu antlaşmayı yapma meselesi tam da her birinin diğerinden şikayetleri ve talepleri olduğu, öfke ve ayrılık olduğu zaman olmalıdır. Ve böylece yaptıkları bu antlaşma onlar arasında sevgi ve birliği korur. Ve kural şudur ki, ne zaman içlerinden biri diğerine zarar vermek isterse ona aralarında yapmış oldukları antlaşma hatırlatılır. Bu onların sevgi ve barışı korumaya zorunlu kılar ve “tüm adaklarınızla tuz da sunmalısınız,” sözünün anlamı budur yani Yaradan’a doğru yaklaşma çalışması tuz antlaşması ile olmak zorundadır, bu her şeyin temelidir.

9) Baal HaSulam, 2. Mektup

Sana aramızdaki sevginin soğuma korkusunu içinde uyandırmanı tavsiye edeceğim. Akıl bunu anlamayı ret etse de, düşün, eğer sevgiyi artıracak bir taktik varsa ve kişi onu arttırmıyorsa, bu da düşüş olarak kabul edilir.

Bu tıpkı dostuna büyük bir hediye veren kişinin durumu gibidir. Eylem sırasında kalbindeki sevgi, eylemden sonra kalbinde geride kalan sevgiden farklıdır. Daha ziyade, sevginin bereketi tamamıyla kaybolana kadar gittikçe küçülür. Bu nedenle, hediyeyi veren kendinde bunu her gün yenilemek için bir taktik bulmak zorundadır.

Tüm çalışmamız budur—her geçen gün aramızdaki sevgiyi göstermek, tıpkı almak gibi, yani akla pek çok ilave yaparak artırmak ve çoğaltmak, ta ki şimdinin bereketi gerçek bir hediye gibi duyularımıza dokunana kadar. Bu zamanı geldiğinde kullanılacak büyük taktikler gerektirir.

10) Maor VaŞemeş, Devarim

En önemli şey dostlar arasındaki gerçek bağdır. Bu tam bir kurtuluşa ve yargılamanın tatlanmasına (yumuşamasına) neden olur. Sevgi, kardeşlik ve dostluk ile bir arada toplandığınız zaman, bu yolla tüm yargılamalar kalkar, merhamet ile tatlanır, bağ kurmak yoluyla tam bir merhamet ve şefkat bu dünyada ortaya çıkar.

DERS 8: Manevi Bir Geçiş Hattı Olmak

1) Maor Eynaim, Yitro

Tüm dünyanın tüm yaratılmış varlıklarının, canlılığını her zaman, Yaradan’dan almak zorunda olduğu bilinir. Bu nedenle, erdemli olan, Yaradan ile tüm dünya arasında bir geçiş ortamı olmalıdır, her şeyi O’na bağlamalı, bir yol yapmalı, bolluk ve canlılık için bir geçiş sağlamalıdır ve aşağıya doğru tüm yaratılanlara doğru akan bir boru hattı oluşturmalıdır. Tüm dünyayı Yaratan’a bağlayan, böylece semayı ve yeri bağlayan odur.

2) Likutey Moharan No: 141, Madde:5

Herkes demelidir ki: Tüm dünya yalnız benim için yaratıldı (Sanhedrin 37). Bunun sonucu olarak, tüm dünya benim için yaratıldığından onu ıslah etmek yoksunluklarını gidermek ve onun için dua etmek için her an onu gözlemlemeli ve sorgulamalıyım.

3) Baal HaSulam, Son Neslin Yazıları

Hayatın yönü, O’nunla bir olmaya ve kesinlikle yalnız Yaradan’ın yararına ya da halkın O’nunla bir olamaya erişmesine, doğrudur.

4) Degel Mahaneh Efraim, BeŞalah

Yaradan’a gerçekten hizmet etmek isteyen biri, kendini tüm yaratılanlara dâhil etmeli, kendini tüm ruhlarla birleştirmeli, kendini onlara dâhil etmeli ve onunla birlikte olmalıdır. Yani, kendiniz için sadece, Şehina’yı birleştirmek için gerekli olan şeyleri bırakmalısınız. Bu, yakınlığı ve birçok insanı gerektirir, çünkü ne kadar çok insan Yaradan’a hizmet ederse, Şehina’nın ışığı onlara o kadar çok görünür. Bu sebepten ötürü, kişi kendini, tüm insanlara ve tüm yaratılışa kendini dâhil etmelidir ve her şeyi kendi köklerine, Şehina’nın ıslahına yükseltmelidir.

5) Likutey Halahot, Kokunun ve Duanın Kutsanması, 4. Kural

Bir bütün olarak bu dünya ile Yaradan arasında bir geçiş ortamı vardır, bu İsrail’in ruhudur, onun kökü çok yücedir ve Tanrının gerçek bir parçasıdır. Bu tüm dünyayı Yaradan’a bağlayan geçiş ortamıdır ve nu yolla, bolluk, canlılık ve süreklilik tüm dünyaya yayılır. Bu nedenle her şey İsrail’e bağlıdır

6) Baal HaSulam, Arvut (Karşılıklı Sorumluluk), Madde 28

Dolayısıyla şimdi, Sesime kulak verirseniz ve Sözümü tutarsanız,” yani, size burada söylediğime söz verin, tüm insanlar içinde benim hazinem olacağınıza. Siz, benim hazinem olacaksınız ve bedenin arınma ve temizlenme kıvılcımları sizden tüm insanlara ve tüm dünya uluslarına geçecek, zira dünya ulusları henüz buna hazır değiller. Her halükârda, şimdi bir ulusla başlamam gerekiyor ki tüm uluslara çare olsun. Ve bu yüzden şöyle bitiriyor, “zira tüm yeryüzü benimdir,” yani, yeryüzünün tüm insanları bana aittir, sizin gibi ve bana tutunmak kaderlerinde vardır. Ancak şimdi, hâlâ bu görevi yerine getiremezken, erdemli insanlara ihtiyacım var.

8) Baal HaSulam, Ortak Sorumluluk, Arvut, 20

Şu İsrail ulusuna kalmıştır; Lişma için çalışarak kendisini ve tüm dünyayı başkalarını sevme işini üstlenmeye yeterlilik kazandırmaktır ki bu yaratışın amacına çıkan merdivendir, bu Yaradan ile Dvekut’tur.

8) Baal HaSulam, Tanrı Sevgisi ve İnsan Sevgisi

İsrail ulusu “geçittir.” Bunun anlamı şudur, İsrail ulusu, Tora’yı yerine getirerek kendini arındırdığı ölçüde, güçlerini geri kalan diğer uluslara geçirirler.

9) Baal HaSulam, “Mesih’in Borazanı”

Bir başka fayda daha var: Arınma için bir önkoşul olduğunu kabul ettik; yani dünyadaki tüm halklar yaratılışın kanunlarını bilecekler; tıpkı şöyle yazıldığı gibi: “…ve topraklar bilgi ile dolacak.” Firavun’un da gerçek Yaradan ve O’nun yasalarını tanıyacağı ve onların ayrılmasına izin vereceği bir ön koşulun olduğu Mısır’dan sürgün örneğindeki gibi… Bu nedenle her halkın bir erdemliye tutunacağı ve onun kutsal topraklara götüreceği yazılmıştır. Kendilerinin ayrılması yeterli değildi. Tüm insanların nereden böyle bir arzu ve fikir ile geldiğini anlamalısınız. Bunun gerçek ilmin dağıtımı vasıtasıyla olduğunu bilin; öyle ki onlar gerçeği ve gerçeklerini kesinlikle görecekler. Dağıtımın kitlelere yapılmasına “Şofar” denir. Tıpkı sesi büyük mesafe kat eden Şofar gibi, ilmin yankısı tüm dünyaya yayılacak; öyle ki insanlar duyacak ve erdemli bir halkta, kutsi bir ilim olduğunu kabul edecekler.

10) Baal HaSulam, Özgürlük

İnsanlık, tam olarak başkalarını sevme derecesini tamamlayarak, amacına eriştiği zaman, dünyadaki tüm bedenler tek bir bedende ve tek bir kalpte birleşecek. (…) Ancak o zaman insanlık için niyet edilmiş olan mutluluk tüm ihtişamı ile ortaya çıkacaktır.

11) Zohar, Aharei Mot, 66

Ve sizler, burada olan dostlar, sizler bağlılık ve sevgi içindesiniz, bundan böyle, Yaradan sizden hoşnut olana ve size barış ve huzur verene kadar birbirinizden ayrılmayacaksınız. Ve sizin erdeminizle dünyada barış olacak. Bu sözlerin anlamı şudur; “Kardeşlerimin ve dostlarımın hatırına ‘Barış sizin üzerinizde olsun’ derim.”

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
18 - 0,141