e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Sabah Dersi Materyalleri > Kabala Kütüphanesi > Sabah Dersi 2019 > Sabah Dersi Materyali – Aralık – Onlunun Merkezi – İsrail Kongresine Hazırlık

Sabah Dersi Materyali – Aralık – Onlunun Merkezi – İsrail Kongresine Hazırlık

1) Baal HaSulam, 2. Mektup

En önemli mesele “sevgi” denilen manevi bağla ile ilgili olarak bunu yapacağım, tıpkı şöyle yazıldığı gibi “Ve Sen bizi bir araya getireceksin, Kralımız, Sen’in yüce adına, Selah, gerçekte ve sevgide” ve ayrıca “O’nun halkını, İsrail’i, kim sevgiyle seçer.” Bu, senin de çok iyi bildiğin gibi Yaradan’ın önceden kalbinde gizlediği tüm sevgiyi, yarattığı varlıklarına ifşası, kurtuluşun başlangıcı ve ıslahın sonudur.

2) Maor VaŞemeş, Haazinu

Yaradılışın amacının özü, yalnız İsrail topluluğunun uyandırdığı MAN’ın yükseltilmesi ile ihsan etmenin aşağıya inmesidir. Ve MAN’ın yükseltilmesi ile tüm dünyalar yükselir ve kökle bir olma özlemini arttırırlar. Yaradan’ın memnuniyetinin özü şudur; İsrail topluluğunun kendilerini dünyevi olandan arındırıp O’nunla bir olamaya özlem duymaları.

3) Rabaş, 76. Mektup

Bilinir ki, “Tüm dünya O’nun ihtişamıyla doludur.” Bu her insanın inanması gereken şeydir, şöyle yazdığı gibi “Ben yeri ve göğü doldururum.” Ancak Yaradan, seçim şansımız olması ve O’nu görmememiz için gizliliği yarattı, böylece sonrasında inanç için —Yaradan’ın “tüm dünyaları doldurduğuna ve tüm dünyaları kapladığına” inanmak—bir yer olur. Kişi Tora ve Mitzvot’a bağlandığında Yaradan ona kendini ifşa eder ve kişi Yaradan’ın dünyanın yöneticisi olduğunu görür. Böylece insan ona hükmedecek kralı yaratır. Bu demektir ki, kişi Yaradan’ı dünyanın yöneticisi olarak hisseder ve bu insanın Yaradan’ı kendi üzerinde kral yapması olarak kabul edilir. Kişi bu hisse gelmediği sürece Yaradan’ın krallığı örtülür. Bu nedenle şöyle deriz, “O gün Tanrı bir ve Adı ‘Bir’ olacak.” Bu demektir ki O’nun krallığının ihtişamı üzerimize yansıyacak. Bu dünyada yapmamız gereken tüm ıslah budur, O’nun krallığını üzerimize almak için Tora ve Mitzvot’a bağlanarak yukarıdan tüm ihsanı ve bereketi çekeriz

4) Rabaş, Makale 557, Ohr Hozer (Yansıyan Işık) Hakkında

Neden herkes Tanrısallığın hissiyatı yoktur ki; zira yazıldığı üzere, “Ben yeri ve göğü doldururum,” ve “Tüm dünya benim ihtişamım ile doludur,” ama gene de biz hiçbir şey hissetmiyoruz. Cevap şudur: Kıyafetlenmenin olmadığı yere Ohr Hozer denir, yaratılanların bakış açısından üst ışık yok sayılır, çünkü Ohr Hozer’in anlamı tam olarak şudur, kişi yalnız ihsan etme niyetine göre alır. Kendi için almaktan çıkmadıkça Ohr Hozer’i yoktur. Bu nedenle, “Tüm dünya O’nun ihtişamı ile dolu,” olmasına rağmen aşağıdakinin bakış açısından yok sayılır. Bu yüzden kişinin amacına ulaşması için yapması gereken tek şey, tüm çalışmasını yalnız tek bir noktaya odaklamasıdır: tüm boş vaktini Yaradan’ın hatırına adamasıdır. “Cennet korkusu dışında, her şey cennetin elindedir,” sözünün anlamı budur. Bunun anlamı şudur, Yaradan her şeyi verir. Üst ışık kişi için halen hazırdır, söylendiği üzere, “Buzağının emmek istediğinden daha fazlasını inek emzirmek ister.” Ve tek ihtiyacımız bir Kli’ye sahip olmaktır. Tzimtzum’dan sonra bu Kli’ye Masah ve Ohr Hozer denir ve yukarıdakini aşağıdakine bağlayan budur. Şöyle ki bununla aşağıdaki yukarıdakine bağlanır. Bu bağlantı olmadığı zaman, aşağıdaki yukarıdakini göremez ve aşağıdakinin bakış açısından yukarıdaki yok sayılır. Bu nedenle, Yaradan hatırına çalışması ölçüsünde kişi üst ışıkla bağlantı kurmayı edinir. Ve edinimi de bu bağlantının ölçüsünde olur.

5) Rabaş, Makale 940, Kalpteki Nokta

Tapınak yıkıldığı zaman, “Bana bir kutsal bir yer yapsınlar ve ben onların arasında oturacağım” diye yazılmıştır. Bu kalpteki noktaya işaret eder, Yaradan’ın ışığı için kutsal bir yer olmalıdır. Yazıldığı üzere “ve ben onların arasında oturacağım.” Bu nedenle kişi içinde Kutsallık için bir yer inşa etmeye gayret etmelidir ve bu yapı üst bolluğun girmesi için uygun olmalıdır, ihsan edenden alana akana bolluk denir. Ancak kurala göre, ihsan edenle alan arasında form eşitliği olmalıdır ve alan da anladığımız üzere ihsan etme niyetinde olmalıdır, tıpkı ihsan eden gibi. Buna yapma koşulu denir, yazıldığı üzere; “bana kutsal bir yer yap,” bir yer yapmak, ışığın içinde değil kabın içinde vuku bulur, zira ışık Yaradan’a aittir, yalnız yapılan işler yaratılanlara aittir.

6) Baal HaSulam, Zohar’ın Tamamlanması İçin Bir Konuşma

Yaradan’ın Kendisini, O mevcut mu, varlıklarını gözetiyor mu ve benzer şüpheleri düşünmez.  Benzer şekilde, Yaradan’ın bunları düşünmediği açık iken form eşitliğini gerçekleştirmek isteyen kişi de bu şeyleri düşünmemelidir, zira bundan daha büyük form eşitsizliği yoktur. Dolayısıyla, bunları düşünen kişi elbette ki O’ndan ayrıdır ve asla form eşitliğini gerçekleştiremeyecektir. Bilgelerimizin söylediği budur, “Tüm hareketlerinizin Yaradan için olmasına izin verin”, yani Yaradan’la birleşmek için. Dvekut’un amacını yüceltmeyen hiçbir şey yapmayın. Bunun anlamı, tüm hareketlerinizin ihsan etmek ve dostunuza fayda için olması demektir. O zaman, Yaradan’la form eşitliğini gerçekleştirirsiniz; zira O’nun tüm aksiyonları ihsan etmek ve başkalarına fayda sağlamak içindir, öyleyse sizin, tüm hareketleriniz sadece ihsan etmek ve başkalarına yarar sağlamak için olacaktır. Bu, tam bir Dvekut’tur.

7) Baal Hasulam, Şamati 36- İnsandaki Üç Beden

İnsan sadece içsel bedenini düşünmeli, çünkü bu Keduşa’nın ruhunu saran kıyafettir. Bu şu demektir, insan her zaman bedeninin ötesini düşünmelidir, demektir ki kendisi için değil ama başkasının iyiliği için yani kendi derisinin dışında olan için. Buna “kişinin derisinin dışı,” denir. … Kişi kendisini derisinin ötesinde düşünmeye zorlarsa “derim vücudumdan sıyrılırsa, Yaratan’ı görürüm” koşulu ile ödüllenir. Bu Şehina’dır ve kişinin derisinin dışında durur. “Sıyrılma,” “derimin dışında,” koşulu ile ödüllenmektir. O zaman kişi, “etimde Tanrı’yı göreceğim,” koşulu ile ödüllenir. Bunu anlamı şudur; Keduşa gelir ve içsel bedende kıyafetlenir, özellikle de kişi derisinin dışında, yani kıyafetsiz (çıplak) çalışmaya razı olduğunda.

8) Baal HaSulam, Şamati 42- Bu Çalışmada ELUL Kısaltması Nedir?

Şöyle yazılmıştır: “O’nun arzusu önünde kendini iptal et,” yani içindeki alma arzusunu iptal et, Yaradan’ın arzusu budur. Yani bu, kişi, Tanrı sevgisi karşısında kendini sevmeyi iptal edecek demektir. Buna “kişinin Yaradan huzurunda kendini iptal etmesi ve Dvekut (bir olmak, bağlanmak) denir. Daha sonra, Yaradan senin alma arzunda parlayacaktır, çünkü şimdi bu ihsan etmek için alma formunda düzelmiştir. “Ki O’da senin arzun önünde kendini iptal etsin,” sözünün anlamı şudur: Yaradan arzusunu, yani Tzimtzum’u (kısıtlamayı) iptal edecektir, çünkü bu form eşitsizliği nedeniyleydi. Ancak şimdi zaten form eşitliğine varıldığı için Işık artık aşağıdakine, ihsan etmek için ıslah olmuş olan arzusuna uzanır, yaratılışın amacı da zaten budur: Yarattıklarına iyilik yapmaktır ve artık gerçekleşebilir. Artık “Ben sevdiğime aitim,” dizesini yorumlayabiliriz. Bu demektir ki, “ben” Yaradan’ın önünde alma arzumu ihsan etme formunda iptal ederek, “sevdiğim benimdir,” koşulunu edinirim. Bu da demektir ki, sevdiğim, yani Yaradan, “benimdir” ve bana yaratılış düşüncesinde var olan hazzı ve keyfi verir.

9) Rabaş, Makale 128, Efendiyi, Tanrımızı Yücelt

“O’nun dağının önünde başını eğ.” Baş eğmek, teslim olmak demektir. Kişi kendi aklını aşağıya indirdiği ve akıl anlasa da anlamasa da dediği zaman, kişi kendini sıfırlar ve boyun eğer. Hangi niteliğin önünde boyun eğer? “O’nun kutsal dağının” önünde. Har [dağ], Hirhurim [derin düşünce] anlamına gelir, yani düşünce anlamına gelir. “O’nun kutsallığı,” sözünde “kutsal” maddeden ayrı demektir. Bu, kendini alma arzusundan ayırmak anlamına gelir. “Boyun eğmek”, aynı fikirde olmasa bile bedeni teslim etmek ve yalnız Keduşa’nın düşüncelerini kabul etmek anlamına gelir. Bu, “Kutsal dağın önünde boyun eğ,” anlamına gelir. Neden kendimizi Keduşa’nın düşüncelerine, yani almak için almaktan ayırmaya razı olmalıyız? Çünkü Yaradan sadece ihsan ettiği için, “Efendimiz, Tanrımız kutsaldır”. Bu nedenle kişinin Yaradan’la form eşitliğinde olması gerekir ve böylece Yaratan’ın yüceliğini elde edebiliriz. Daha sonra, Efendimiz, Tanrımızın yüceliğinin edinimini başarabiliriz.

10) Baal HaSulam, Şamati 57- O’nun Rızası İçin

Aşağıyı yönetecek bir arzuyu yukarıda uyandırmamız gerekir. Sadece arzumuzun olması yeterli değildir, ihsan eden tarafından da iyi bir rıza olması gerekir. Yaratılanlara genel anlamda iyilik yapma arzusu olmasına rağmen, O hala bizim arzumuzun O’nun arzusunu uyandırmasını bekler. Başka bir deyişle, O’nun arzusunu uyandıramazsak, hala alan tarafındakinin arzusu bütün bir arzu haline gelmemiş demektir.

11) Rabbi Şmuel Di Ozida, Midraş Smuel, Avot 1, 16

“Kendine bir Rav yap,” diye yazılmıştır, bunun anlamı, onu Rav olarak kabul et, demektir. Rav’dan faydalanmak için öğrenci Rav’a inanmalı, onun sözlerine güvenmelidir. Söylendiği üzere, “kuşkudan ayrıl,” yani Rav’ın sözlerinden kuşku etme, ona güven, böyle olmazsa, o sana yardım etmeyecektir.

12) Efrahim Kampı Üzerindeki Sancak, Paraşat VaEthanan

“Yaradan birdir ve İsrail birdir,” diye yazılmıştır; buna göre onlar Yaradan’a bağlanırlar zira bu Bir olanın bire bağlanması yararlıdır. Bu ne zaman olur? İsrail tek bir deste olarak birbirine tam bir birlik içinde bağlandığında olur. O zaman bir olarak kabul edilirler ve Yaradan onların üzerindedir, çünkü O birdir. Ama kalpleri bölündüğünde onlar birbirlerinden ayrı düşerler ve birliğe bağlanamazlar ve Yaradan onların üzerinde olmaz. Aksine başka bir tanrı onların üzerindedir. Bu şu ayette ima edilir, “Ve siz bağlanmış olanlar,” yani birbirine bağlanan ve birlik olanlar, “Siz, her biriniz yaşıyorsunuz.” Onlar birlik içinde iken, böylece Bir’in bire bağlanması uygundur ve tek bir Yaradan onların üzerindedir.

13) Rabaş, Makale 28, Topluluk On Kişiden Az Olmaz

Bilgelerimizin dediği gibi; “Her onluda kutsallık barınır,” yani Yaradan orada ifşa olur. Malhut’a “onuncu” denir, yukarının bolluğunu edinen onuncu Sefira. Ona “alma arzusu” denir ve tüm yaratılanlar ondan uzanır. Bu nedenle, tüm maddesel dallar üst köklerden uzandığı için topluluk (grup) on kişiden az olmaz. Böylece, “on Sefirot’a sahip olmayan ışık yoktur,” kuralına göre, maddesellikte de üst derecelerdeki gibi on kişi olmadığı sürece bir topluluk önemli sayılmaz.

14) Rabaş, Makale 5, ‘Dostunu Kendin Gibi Sev’ Kuralı Bize Ne Verir (1984)

“Kutsal izleyiciler” diye bahsettiğimiz zaman, bir araya gelerek birlik oluşturmuş belli sayıda insandan bahsederiz. Daha sonra, onlara bir başkan atanır, vs. ve buna Minyan (on / yeterli çoğunluk) ya da “grup” denir. En az on kişi hazır bulunmalıdır ve o zaman Keduşa’nın hizmette olduğunu söylemek mümkün olur. Zohar bununla ilgili şöyle der: “Her nerede on kişi varsa, orada Şehina yaşar.” Bu demektir ki on kişinin olduğu yerde, Şehina’nın yaşaması için bir yer vardır.

15) Rabaş, Makale 1, Toplumun Amacı 2 (1984)

İnsan, eylemin kendine yarar sağlayacağını görmediği “kendini sevmek” denen Kli ile yaratıldığından, en küçük bir hareketi yapmak için bile bir motivasyonu yoktur. Ve kendini iptal etmeden, Yaradan’la Dvekut’a (bütünleşme) yani form eşitliğine ulaşması mümkün değildir. Ve bu doğamıza zıt olduğundan, büyük bir güç oluşturacak bir gruba ihtiyacımız var, böylece insanın yaratılma amacının gerçekleşmesini engelleyen ‘kötü eğilim’ olarak adlandırılan alma arzusunu iptal edebiliriz. Bu nedenle, grup, bu amacı başarmaları gerektiğine oy birliğiyle hemfikir olan bireylerden oluşmalıdır. O zaman, herkes herkese entegre olduğundan, her biri kendine karşı mücadele edebilecek tek bir büyük güç haline gelir. Bu nedenle, her biri amaca ulaşmak için büyük bir arzu oluşturur. Birbirine entegre olmak için, herkes kendini, diğerlerinin önünde iptal etmelidir. Bu, her birinin dostlarının hatalarını değil, erdemlerini görmesiyle başarılabilir. Fakat dostlarından biraz daha yüksek olduğunu düşünen kişi, artık onlarla birleşemez.

16) Rabaş, Makale 8, Kendin İçin Bir Öğretmen Yap ve Kendine Bir Dost Satın Al – 2 (1985)

Söz edildiği üzere, o insanların, dost sevgisiyle uğraşan tek bir grup olarak birleşmeye hemfikir olmalarındaki neden, her birinin düşüncelerini birleştirebilecek bir arzuya sahip olduklarını hissetmeleridir ki böylece başkalarını sevme gücünü edinebilsinler. Meşhur bir atasözü vardır, “Yüzleri farklı olduğu gibi, görüşleri de farklıdır.” Bu nedenle, bir grup olmak için aralarında birleşmeyi kabul edenler, başkalarını sevme çalışmasının gerekliliğinin farkında olma hissiyatında, aralarında büyük bir mesafe olmadığını anlamışlardır. Dolayısıyla, her biri diğerleri adına ödün verebilecek ve bunun etrafında birleşebilecektir. Fakat diğer insanlar, başkalarını sevme çalışmasının gerekliliğine dair hiçbir anlayışa sahip değildir, bu yüzden, onlarla birleşemezler.

17) Maor VaŞemeş, Paraşat Ekev

Tam bir ünüte olan her onlunun içinde Şehşina’nin oturduğu bilinir. Ve tam bir ünite baş, kollar, bacaklar ve topuklardan yapılmıştır. Buna göre herkes kendisini kutsal toplum içindeki “bir hiç” olarak gördüğü zaman -diğerleri baş ve beden ve üst parçalar olurken- bu kişi topluluğun topuğu addedilir. Ve herkes kendisinin bu şekilde olduğunu düşünür ve onların eylemleri bolluk, bereketin ve dünyadaki tüm iyiliğin kapılarını açar. Tam olarak bu (bolluk ve iyilik) kendisini başka bir şey değil ama yalnız topuk olarak kabul edenden yayılır.

18) Rabaş, Makale 6, Dost Sevgisi 2 (1984)

Birkaç kişi, ihsan etmenin bağımsız olması için dışarıdan yardım almadan, kendini sevmeyi bırakma arzusu ile bir araya gelmelidir. Şimdi, eğer bu insanlar, her biri, gerçekte onu muhafaza edemeseler de en azından potansiyel olarak Yaradan sevgisine sahip oldukları için, birbirlerinin önünde kendileri iptal ederlerse, o zaman, her birinin gruba katılması ve onun önünde kendilerini iptal etmeleriyle, tek bir beden haline gelirler. Örneğin, eğer o bedende on kişi varsa, o zaman, tek bir kişinin sahip olduğundan on kat daha fazla güce sahip olur. Ancak, bir koşul vardır: Bir araya geldikleri zaman, her biri, kendini sevmeyi iptal etmek amacı için bir araya geldiğini düşünmelidir. Bu demektir ki şimdi kendi alma arzusunu nasıl tatmin edeceğini düşünmeyecek, fakat mümkün olduğunca sadece diğerlerini sevmeyi düşünecektir. “İhsan etme arzusu” olarak adlandırılan bu yeni niteliği edinme arzusu ve ihtiyacını elde etmenin tek yolu, budur. Ve kişi, dost sevgisinden Yaradan sevgisine ulaşabilir, yani Yaradan’a memnuniyet vermek isteyebilir.

19) İsrail’in Çalışması, Şlah Bölümü

Bilgelerimiz şöyle demişler; “Kötülerin dağılması iyidir, erdemlilerin toplanması iyidir.” ARİ’nin İgulim dünyaları için söylediğine göre bu böyledir, bir İgul, bir diğerine değmez ve o, Yoşer dünyasında ıslah olana kadar, orada kırılma olur. Bu meselenin anlamı ve buradaki alegori, kişinin kendisini sardığı ve çevrelediği İgulim’ın aklıdır ve Yaradan’ından ayrılmıştır. Kişiye sanki kendi iradesi ile gidiyormuş gibi gelir, kibirlidir ve “Ben hükmedeceğim,” der, kırılma da budur. Benzer şekilde, erdemliler arasında, kalbi kibirli olanlar, “ben hükmedeceğim,” der ve bu yüzden onlar ayrılığın dünyasındadırlar, bağlanamazlar, dairler gibidirler, açıkça görülebileceği gibi bir arada oturamazlar. Onlar için dağılmak iyidir. Bunun aksine, erdemlilerin her biri Yaradan’a farklı tarzda hizmet etse de onların hedefi aynıdır – Cennetteki babaları. Onlar bir araya gelirler ve birer birer toplanırlar, tek bir kalpte tek bir adam gibidirler, her biri kendini yok der ve O’na hizmet edene güç ve akıl veren, Yaradan uğruna çalışmayı yüceltirler. Bu nedenle, kişi dostuna karşı kibirli olmaz ve onlar güçlülüğün dünyasındadırlar, birbirleri ile birleşip bağlanırlar.

20) Maor VaŞemeş, Paraşat Vayehi

Toplantının temel amacı herkesin tek ve bir olarak birleşmesidir ve böylece hepsinin talebi tek bir amaca yönelir – Yaradan’ı ifşa etmek: “Her onluda Şehina barınır.” Ve eğer on taneden fazla iseler, kesinlikle Şehina’nın daha büyük bir ifşaatı olacaktır. Her biri kendini dostuna dâhil eder ve ona kendini eğer ve dostu da ona; ta ki hepsi kendini eğip sıfırlayana kadar. Böylece, topluluğun amacı bu olduğu için bundan sonra doğal olarak, Yaradan onları kendi yakınına çeker ve onların arasında oturur, tüm kurtuluş ve kutsamalar onlara açılır. “İnek, buzağının emmek istediğinden daha fazlasını emzirmek ister.” Ve büyük Hasadim (merhamet) ifşa olur ve İsrail topluluğuna çekilir.

21) Rabaş – 42. Mektup

Yapmamız gereken Tora için hazırlık yapmak, şöyle yazdığı gibi, “Ve hepsi tek kalp tek adam olarak bir araya geldi.” Bu demektir ki, hepsinin tek bir amacı var, Yaradan’a yakınlaşmak. Atalarımızın “Yüzleri birbirine benzemediğinden, düşünceleri de birbirine benzemez,” demesi üzerine, tek kalp, tek adam nasıl olur anlamak zorundayız. Cevap: Eğer her biri yalnızca kendisiyle ilgili dersek, birbirlerine benzemedikleri için tek adam olmaları mümkün değildir. Ancak, kendilerini iptal eder ve yalnızca Yaradan adına endişe duyarlarsa, bireysellikleri iptal olduğundan ve tek bir otorite altına girdiklerinden, bireysel düşünceleri olmaz.

22) Baal HaSulam, Şamati 19- “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir?

Bunu takiben, kişi hiçlik noktasına tam olarak geldiği zaman çalışma önemlidir; yani kişi bütün varoluşunu ve yaratılışını iptal ettiğini gördüğü zaman, o anda alma arzusunun hiçbir gücü yoktur. Sadece o zaman kişi Keduşa’ya (kutsallık) girer.

23) Rabaş, 65. Mektup

Yaradan’ın ona O’nun önünde iptal olma arzusu vermesi, yani kendi otoritesi altında hiç arzu kalmaması ve içindeki tüm arzunun sadece Yaradan’a yönelik olması için dua eder. Bir kez tam iptale karar verdiğinde, Yaradan’dan bunu başarması için yardım ister. Bu demektir ki, aklı ve arzusu Yaradan önünde iptal olmaya hemfikir olmasa da, Yaradan’a O’nun önünde iptal olmak için dua etmelidir. Buna “tam dua” denir, yani kendisi için bir şey istemeden Yaradan’ın ona tam bir arzu vermesini ister ve daima erdemlik içinde kalmak için Yaradan’a yakarır.

24) Baal HaSulam, Zohar Kitabı’na Giriş, Madde 13

Tam olarak ruhları yaratma düşüncesi ile Yaradan’ın düşüncesi, her şeyi tamamladı. Zira bizimki gibi hareketlere ihtiyacı yoktur. Anında, tüm ruhlar ve tüm dünyalar bir gayeyle yaratıldılar, Yaradan’ın onlar için planladığı bütün haz ve zevklerle ve yumuşaklıkla dolu olarak, ruhların içindeki alma arzusu tamamen ıslah olup saf ihsana dönmüş şekilde, ışığı yayan ile tam form eşitliğinde, ıslahın sonunda almaları planlanan son mükemmellikte hâsıl oldular. Bunun böyle olmasının sebebi ise şudur ki O’nun ebediyetinde geçmiş, şimdi ve gelecek birdir. Gelecek, şimdi gibidir ve O’nda zaman diye bir şey yoktur. Dolayısıyla Eyn Sof’daki ayrılmış durumunda asla bozuk alma arzusu konusu yoktu. Tersine ıslahın sonunda ifşa olması planlanan bu form eşitliği, sonsuzlukta anında ortaya çıktı. Bilgelerimiz bununla ilgili şöyle dedi: “Dünya yaratılmadan önce, O ve O’nun adı Bir’di,” zira alma arzusundaki ayrı form, yaratılışın düşüncesinde ortaya çıkan ruhların realitesinde ifşa olmamıştı. Tersine onlar, “O ve O’nun adı Bir’dir” yoluyla form eşitliğinde Yaradan’a tutunmuşlardı.

25) Baal HaSulam, 25. Mektup

Sevgiden tövbe eden kişi, tam bir Dvekut’la yani en yüksek dereceyle ödüllendirilir ve günahları için hazır olan kişi cehennemdedir. Bunlar realitenin birbirine en uzak iki ucudur. Öyle görünüyor ki, her şeyin önceden düzenlenmiş olduğunu göstermesi ve her bir ruhun zaten onun ışığında, iyiliğinde ve sonsuzluğunda yapılandırılmış olması haricinde, “bütünlük” olarak adlandırılması gereken “tövbe” kelimesiyle ilgili olarak çok dikkatli olmalıyız. Utanç ekmeği nedeniyle çamurdan bedenle kıyafetlenene kadar, ruh kısıtlamaya gider ve sadece bu şekilde yaptığı tüm kötü eylemlerden elinde kalan ödülle beraber, Tzimtzum’dan (kısıtlama) önceki köküne döner. Ödül genel olarak gerçek Dvekut’tur, yani ruh, utanç ekmeğinden kurtulur, çünkü onun alma kapları ihsan etme kaplarına döner ve formu O’nu Yapan’la eşitlenir, bunu sana sık sık anlatmıştım. Düşme, yükselme amacıyla olursa, düşüş değil, yükseliş olarak kabul edilir. Gerçekte düşüşün kendisi, duanın harfleri bereketle dolu olduğu için yükseliştir, kısa bir duada harflerin eksikliği nedeniyle bereket az olur.

26) Rabaş, 645. Makale, Seni Yaptıklarından Biliriz

Yzıldığı üzere, “Düm yeryüzü O’nun nuru ile doludur.” Zohar kitabında şöyle yazar, “O’nun olmadığı hiçbir yer yoktur” ve bizim onu hissetmememizin nedeni ise hissedecek kaptan yoksun oluşumuzdur. Bu dünyada mevcut olan sesleri radyonun almasında gördüğümüz gibi sesi alıcı yapmaz, sesler bu dünyada zaten mevcuttur ancak bir alıcıya sahip olmadan önce bu sesleri -zaten bu dünyada olmalarına rağmen- duyamayız. Benzer olarak, bilmeliyiz ki; “O’nun olmadığı hiçbir yer yoktur” bunu hissetmek için bize gereken tek şey bir alıcıdır. Bu alıcıya birleşme ve form eşitliği denir, bu ihsan etmektir. Bu alıcıyı edindiğimiz zaman derhal hissedeceğiz ki “O’nun olmadığı hiçbir yer yoktur,” ve “tüm dünya

27) Rabaş, Makale 557, Ohr Hozer’e Dair

Üst ışıkların zaten kişi için hazırlanmıştır; “İnek, buzağının emmek istediğinden daha fazlasını emzirmek ister” ve tek ihtiyacımız olan şey Kli’di. Tzimtzum’dan sonra bu Kli, Masach ve Ohr Hozer olarak adlandırılır ve bu, yukarıyı aşağıya bağlayan şeydir. Yani, bununla, aşağıdaki yukarıdakine bağlanır. Bu bağlantı mevcut olmadığında, alttaki yukarıdakini göremez ve yukarıdaki, aşağıdakinin bakış açısından yok sayılır. Bu nedenle, kişi Yaradan uğruna çalışmaya başlayana kadar, o ölçüde, üst ışıkla bağlantı kurar. Ve bağlantısının ölçüsünde edinir.

28) Baal HaSulam, Şamati 54, Manevi Çalışmanın Amacı

Alma arzusu da aşağıda olanın ihsan etme arzusunda dâhildir (ancak alma arzusu ıslahla birlikte kullanılabilir), yoksa veren ile alan arasında bir bağ olmaz. Zira bunun nedeni birisinin verip de diğerinin bir karşılık vermemesi mümkün değildir, şöyle ki bir ortaklık olmak zorundadır. Sadece birbirlerine sevgi gösterdikleri zaman aralarında bir bağ ve dostluk olabilir, ancak biri sevgi gösterir ve diğeri göstermez ise, böyle bir sevgi gerçek değildir ve var olma hakkı yoktur. Ve hocalarımız şu paragrafı şöyle açıklıyor “ve oğullarına şunu de; onlar Benim halkım”, ancak Ami (Benim halkım) deme ama İmi (Benimle) de, şöyle ki yaratılan varlıklar Yaratan’la ortaklık içerisindedir. Şöyle ki aşağıdaki Yaratan’a ihsan etmek istediği zaman, aşağıdaki de Yaratan’dan almalı. Buna ortaklık denir, aşağıdaki ve Yukarıdaki karşılıklı olarak verir.

29) Baal HaSulam, Şamati 57- O’nun Rızası İçin

Yukarıdan refah alabilmesi için aşağıdan uyanış gerekmektedir. Neden “aşağıdan bir uyandırma” gerektiğini anlamamız gerekir, çünkü duamız yukarıda bir arzu olması içindir. Yani, aşağıyı yönetecek bir arzuyu yukarıda uyandırmamız gerekir. Sadece arzumuzun olması yeterli değildir, ihsan eden tarafından da iyi bir rıza olması gerekir. Yaratılanlara genel anlamda iyilik yapma arzusu olmasına rağmen, O hala bizim arzumuzun O’nun arzusunu uyandırmasını bekler. Başka bir deyişle, O’nun arzusunu uyandıramazsak, hala alan tarafındakinin arzusu bütün bir arzu haline gelmemiş demektir.

30) Baal HaSulam, Şamati 42- Bu Çalışmada ELUL Kısaltması Nedir?

Bununla şu yazılmış olanı yorumlayabiliriz: “O’nun arzusu önünde kendini iptal et,” yani içindeki alma arzusunu iptal et, Yaradan’ın arzusu budur. Yani bu, kişi, Tanrı sevgisi karşısında kendini sevmeyi iptal edecek demektir. Buna “kişinin Yaradan huzurunda kendini iptal etmesi ve Dvekut (bir olmak, bağlanmak) denir. Daha sonra, Yaradan senin alma arzunda parlayacaktır, çünkü şimdi bu ihsan etmek için alma formunda düzelmiştir. “Ki O’da senin arzun önünde kendini iptal etsin,” sözünün anlamı şudur: Yaradan arzusunu, yani Tzimtzum’u (kısıtlamayı) iptal edecektir, çünkü bu form eşitsizliği nedeniyleydi. Ancak şimdi zaten form eşitliğine varıldığı için Işık artık aşağıdakine, ihsan etmek için ıslah olmuş olan arzusuna uzanır, yaratılışın amacı da zaten budur: Yarattıklarına iyilik yapmaktır ve artık gerçekleşebilir. Artık “Ben sevdiğime aitim,” dizesini yorumlayabiliriz. Bu demektir ki, “ben” Yaradan’ın önünde alma arzumu ihsan etme formunda iptal ederek, “sevdiğim benimdir,” koşulunu edinirim. Bu da demektir ki, sevdiğim, yani Yaradan, “benimdir” ve bana yaratılış düşüncesinde var olan hazzı ve keyfi verir. Böylece daha önceden gizli ve kısıtlanmış olan, şimdi O’nun yüzünü ifşa etmesi hâline gelir ve böylece şimdi O’nun yarattıklarına iyilik yapmak olan yaratılış düşüncesi ifşa olur.

31) Rabaş, Makale 777, Şehina’nın Sürgünü İçin Bir Dua

Dünyalar bakımından iki durum vardır, ilk dokuzun durumu, ihsan etme kapları, Malhut ise alma kabı olarak addedilir ve buradan Klipot (kabuklar) beslenir. Maneviyatta biri diğerine karışmaz. Bu nedenle, insan için zaman kavramı vardır, kişi on üç yaşın altındayken Klipot’un yönetimi altındadır ve on üç yaşından sonra ilk dokuzu edinmeye başlar. O zaman, Malhut alma arzusunda ibaret olduğu için, onu ihsan etmek için almaya ıslah edebilir. Ayette yazıldığı üzere, “Karanlık ışık gibi parlayacak,” koşulu gerçekleşir. Bunun anlamı şudur; Malhut, “alma ve bilme,” diye adlandırılır. O zaman, Kelim’i ters yüz olur. Aksine eğer o yalnız ilk dokuzdan ibaret olsaydı, hiçbir şeyi ıslah edemezdi. Bu nedenle aşağıdakilerin çabasına ihtiyaç vardır. Bunun anlamı şudur; Yaradan erdemlinin duasına özlem duyar, yani dua eden ve erdemli olmak isteyenlerin, Malhut’un niteliğini üst dokuzunkine çevirmesi için Yaradan’ın yardımını isteyenlerin.

32) Rabaş, Makale 36, Çalışmada, “Asaf’ın ve İsmail’in Çocukları Tora’yı Almak İstemediler,” Ne Demektir?

İnsanın çalışması, O’nun yaratılıştan verdiği alma arzusu yerine, ihsan etme arzusunu vermesini, Yaradan’dan istemek üzere bir eksiklik ve ihtiyaç edinmektir; böylece Yaradan ile Dvekut olmakla ödüllenecektir. Bu yüzden, her ne kadar, kişi Yaradan’ın ona verdiğinden farklı bir arzuyu ona vermesi için talepte bulunursa da Yaradan bunu ister. Baal HaSulam bunun hakkında şunu demiştir, “Oğullarım Beni yendi,” bununla Yaradan’ın onlara verdiğinden farklı bir arzu isterler, yani Yaradan’ın başlangıçta vermiş olduğu arzudan farklı bir arzuyu, O’ndan talep ederler. Ancak, Yaradan’ın vermiş olduğu, “yoktan var olan,” denen alma arzusu, tüm yaratılışın eksenidir. Bu yüzden, alma arzusu ıslah olmalıdır, buna “yaradılışın ıslahı,” denir. Bu, “kendi için alma arzusu,” denen yaratılıştır ve bunun üzerine ihsan etmek için niyet konulmalıdır. Böylece nihayetinde, alma arzusu kalır, ama ihsan etmeyi hedeflemek üzere ıslah olur.

33) Rabaş, Makale 1, Toplumun Amacı 2 (1984)

İnsan, eylemin kendine yarar sağlayacağını görmediği “kendini sevmek” denen Kli ile yaratıldığından, en küçük bir hareketi yapmak için bile bir motivasyonu yoktur. Ve kendini iptal etmeden, Yaradan’la Dvekut’a (bütünleşme) yani form eşitliğine ulaşması mümkün değildir. Ve bu doğamıza zıt olduğundan, büyük bir güç oluşturacak bir gruba ihtiyacımız var, böylece insanın yaratılma amacının gerçekleşmesini engelleyen ‘kötü eğilim’ olarak adlandırılan alma arzusunu iptal edebiliriz. Bu nedenle, grup, bu amacı başarmaları gerektiğine oy birliğiyle hemfikir olan bireylerden oluşmalıdır. O zaman, herkes herkese entegre olduğundan, her biri kendine karşı mücadele edebilecek tek bir büyük güç haline gelir. Bu nedenle, her biri amaca ulaşmak için büyük bir arzu oluşturur. Birbirine entegre olmak için, herkes kendini, diğerlerinin önünde iptal etmelidir. Bu, her birinin dostlarının hatalarını değil, erdemlerini görmesiyle başarılabilir. Fakat dostlarından biraz daha yüksek olduğunu düşünen kişi, artık onlarla birleşemez.

34) Rabaş, Makale 8, Kendin İçin Bir Öğretmen Yap ve Kendine Bir Dost Satın Al -2 (1985)

Bu insanların, dost sevgisiyle uğraşan tek bir grup olarak birleşmeye hemfikir olmalarındaki neden, her birinin düşüncelerini birleştirebilecek bir arzuya sahip olduklarını hissetmeleridir ki böylece başkalarını sevme gücünü edinebilsinler. Meşhur bir atasözü vardır, “Yüzleri farklı olduğu gibi, görüşleri de farklıdır.” Bu nedenle, bir grup olmak için aralarında birleşmeyi kabul edenler, başkalarını sevme çalışmasının gerekliliğinin farkında olma hissiyatında, aralarında büyük bir mesafe olmadığını anlamışlardır. Dolayısıyla, her biri diğerleri adına ödün verebilecek ve bunun etrafında birleşebilecektir.

35) Rabaş, Makale 17, Dostların Önemine Dair (1984)

Fakat kişi, kendi erdemlerinin ve niteliklerinin dostununkinden daha yüce ve daha iyi olduğunu görebildiğinde, dostunu kendisinden daha yüce olduğunu nasıl düşünebilir? Bunu anlamanın iki yolu vardır:

1) Kişi mantık ötesi inançla gider: bir kez onu dost olarak seçtiğinde, onu mantık ötesi takdir eder.

2) Bu, mantık dâhilinde daha doğaldır. Eğer diğerini dostu olarak kabul etmeye karar verdiyse ve onu sevmeye çalışıyorsa, o zaman aradaki sevgi vasıtasıyla sadece iyi şeyleri görmek doğaldır. Dostunda kötü şeyler olsa bile, onları görmez, şöyle yazıldığı gibi, “sevgi, tüm günahları örter.”

36) Rabaş, Makale 21, Mantık Ötesine Dair (1986)

Ve söylendiği gibi, Yaradan’la Dvekut’a ulaşmak için yeterli olacak yeni nitelikler, dostların bütünleşmesiyle elde edilir. Ve tüm bunlar kişi dostlarının erdemlerini gördüğünde söylenebilir. O zaman onların eylemlerinden öğrenmesi gerektiğini söylemek uygun olacaktır. Fakat kişi kendinin onlardan daha nitelikli olduğunu gördüğünde, dostlarından alacağı bir şey yoktur. Bu sebeple derler ki, kötü eğilim gelip kişiye dostlarının değersizliğini gösterdiğinde, kişi, mantık ötesi gitmelidir. Fakat mantık dahilinde, dostlarının ondan daha yüksek derecede olduğunu görebilirse bu kesinlikle daha iyi ve başarılı olur. Bununla Kabalist Elimeleh’in bizim için yazdığı şu duayı anlayabiliriz, “Bırak kalbimiz dostların yanlışlarını değil, erdemlerini görsün.”

37) Raba, Makale 30, Dostlar Meclisinde Ne Aranmalıdır (1988)

Başkalarını sevmeye dayanan dost sevgisi ki bununla Yaradan sevgisi edinilir, normalinde dost sevgisi olarak bilinen şeyin, tam zıttıdır. Diğer bir deyişle, dost sevgisi, dostlarım beni sevecek demek, değildir. Aksine, dostlarımı sevmek zorunda olan benim, demektir. Bu sebeple, dostun onu kötülemesi ve ondan kesinlikle nefret etmesi önemli değildir. Onun yerine, başkalarını sevmeyi başarmak isteyen kişinin, bir diğerini sevmenin ıslahına ihtiyacı vardır. Dolayısıyla, kişi, çaba sarf edip dostunu erdemine göre yargıladığında, kişinin gösterdiği çaba “aşağıdan uyandırılma” denilen, Segula’dır (çare/güç/erdemlilik), bununla kişiye, istisnasız tüm dostları sevebilmesi için, yukarıdan güç verilir.

38) Raba, Makale 30, Dostlar Meclisinde Ne Aranmalıdır (1988)

Kişi, başkalarının sevgisini edinmek için çaba sarf etmelidir. Mantık ötesi çaba göstermek zorunda olduğundan buna, “emek” denir. Mantıklı düşündüğünde, “Aklı ona, dostunun gerçek yüzünü, ona olan nefretini gösterdiğinde, onu erdemine göre yargılamak nasıl mümkün olabilir?” Bedene, bununla ilgili ne söyleyebilir? Dostunun önünde, neden kendini eğmek zorundadır? Cevap şudur; kişi, Yaradan’la “form eşitliği” denilen, Dvekut’u (birleşme) başarmak ister, yani kendi menfaatini düşünmemelidir. Öyleyse dostun önünde eğilmek, neden zor bir şeydir? Bunun nedeni şudur; kendi değerini iptal etmesi gerekmektedir ve yaşamak istediği tüm hayat, yalnız başkalarının yararına çalışmak için olan becerisini göz önüne almaktır, bu, başkalarını sevmek ile başlayan, insan ve insan arasındakinden, Yaradan sevgisine doğrudur. Dahası, mantığıyla, onu sevmek zorunda olanların, dostları olduğunu düşündüğünden mantığın üstesinden gelip, mantık ötesi giderek, her şeyi kendisi için değil başkaları için yaptığını ve “Kendim için yaşamak değerli değil,” diyebileceği bir yeri vardır.

39) Rabaş, Makale 22, Tüm Tora Tek Bir Kutsal İsimdir

Her zaman amacı göz önüne almalıyız, bu “O’nun yarattıklarına” iyilik yapmaktır. Eğer kötü eğilim gelir ve kişiye Firavunun sorularını sorarsa, kişi bunları aciz bahanelerle cevaplamamalıdır, demelidir ki, “İşte şimdi senin bu soruların sayesinde ihsan etme çalışmasına başlayabilirim.” Bunun anlamı şudur; bizi bulunduğumuz kademeden aşağıya indirmek için gelen kötü eğilimin soruları hakkında konuşmamalıyız. Tam tersine, şimdi bu bize çalışacak bir yer vermekte ve biz bu sayede tamamlanmış olma kademesine yükseleceğiz.

40) Rabaş, Makale 22, Tüm Tora Tek Bir Kutsal İsimdir

Bu dünyadaki her üstesinden gelmeye; “Yaradan’ın hizmetinde yürümek” denir, zira her kuruş büyük bir miktara eklenir. Her defasında üstesinden gelir ve bolluk ve bereketi edinen bir Kli haline gelmek için gereken miktara belli ölçüde ekleme yaparız. Üstesinden gelmek demek, alma kabından bir parçayı alıp ihsan etme kabına eklemek demektir. Bu üzerine Aviut (kalınlık, alma arzusu) koymamız gereken Masah (perde) gibidir. Eğer kişinin alma arzusu yoksa, üzerine Masah koyacağı bir şeyi de yoktur. Bu nedenle, kötü eğilim bize yabancı düşünceler getirdiğinde, bu düşünceleri almak ve mantık ötesi yükselmek zamanıdır. Bu, kişinin her şeyi ruhunun arzusuyla yapacağı bir şeydir. Şimdi kişi bu hizmetten geri çevrildiğini söylememelidir. Aksine yukarıdan kendisine düşünceler ve arzular verildiğini ve böylece bunları Keduşa’ya (Kutsallığa) almak için yer olduğunu söylemelidir.

41) Rabaş, Makale 572, “İki Emek”

Kişi Yaradan hatırına çalışmak istediği zaman, Tora ve Miztvot’un düzeni şudur; kişi kötü eğilimle savaşmalı ve onu yenmelidir. İnsan doğası, eğer bir çıkarı varsa çaba göstermektir. Ancak eğer kişi bir menfaati olmadığını görürse, çalışmadan kaçar, çalışamaz. Bunun yerine şikâyet eder ve “Bu ne işe yarayacak ki?” der, yani bundan ne kazanacağım? Eğer kişi bunun üstesinden gelir ve doğasına karşı çalışmak istediğini ve Yaradan’a ihsan edeceğini söylerse, kötü eğilim daha başka itirazlarla gelir ve günahkâr firavunun sorularını sorar, “Efendi de kim ki sen O’nun sözünü dinleyeceksin?” Başkaları hatırına çalışmak ancak, diğerinin bu emeğin karşılığını alacağını bildiğimde mümkün olur.

Böylece, kişinin iki emeği vardır;

1) Kişi üstesinden gelmeli ve doğasına karşı gitmeli, kendi menfaati için değil, başkalarının menfaati için çalışmalıdır, Yaradan hatırına çalışmalıdır.

2) Yaradan’ın onun emeğini kabul ettiğine inanmalıdır. Günahkarın itirazları içinde bu iki soru temel sorulardır. … Bu soruların üstesinden sadece, mantık ötesinde olan inançla ulaşmak mümkündür. Kişi, günahkârın sorusunu aklın bakış açısından cevaplamak zorundadır, ne sorduğunu sormak anlamlı olur. Ancak mantık ötesi inanç içinde, bilgelerin sözlerine inanmak, Yaradan’ın uğruna olan tek yoldur. Yani, kişi Yaradan’ın uğruna tüm enerjisini ve çabasını verir, bu onun tek amacıdır ve dünya bu amaç için yaratıldı, çünkü bilgelerimiz “Bütün dünya bunun için yaratıldı” (Berahot, 6b), yani cennet korkusu için. Bu nedenle, kişi günahkârı mantık ötesine çıkarak cevaplar ki bu akla karşıdır, akıl artık herhangi bir soru soramaz, çünkü tüm sorular mantık içindedir, oysa mantık ötesinde sorulara yer yoktur. Bu yüzden, günahkâr bu soruları sorduğunda, ona, şimdi işimi inançla yapabileceğim denir. Başka bir deyişle, gerçek şudur ki, senin soru soruyor olman ve benim seni mantık ötesi inancın içinde gidiyorum diye cevaplamam senin şunu anlamanı gerektirir, bilmelisin ki benim çalışmam mantık ötesindedir.

42) Rabaş, Makale 6, Çalışmada Mantık Ötesi Nedir? (1989)

Çalışmada “mantık ötesi” şu anlama gelir; bu, aklımız öyle olduğunu görmese bile inanmak zorundayız demektir ve bunun çeşitli kanıtları vardır ki bu kişinin inanmak istediği gibi değildir. Buna “inanç mantığın ötesinde, “denir, yani kişi mantık içinde görüyormuşçasına inanır. Buna “mantık ötesi inanç,” denir. Başka bir deyişle, bunu üstlenmek kişi için pek çok çabayı gerektirir, zira bu mantığına karşıdır. Bunun anlamı şudur ki beden buna razı gelmez, ama kişi gene de bunu, sanki mantık içindeymiş gibi, kabul eder. Böyle bir inanç Yaradan’ın yardımını gerektirir. Bu nedenle, böyle bir inanç için kişi Yaradan’a kendisine O’na benzer olmak için, sanki O’nu mantık içinde edinmiş gibi olmak için gerekli gücü vermesi için yalvarıp dua eder.

43) Rabaş, Makale 68, Çalışmanın Düzeni

Kişi keyif ve zevkin mantık ötesinde var olduğuna inandığı zaman, bunu bilinçli olarak hissetme koşuluna gelir, kendi içindeki kötülüğü tanır. Bu, şudur ki, böyle bir keyif ve zevki Yaradan vermektedir, tüm bu iyiliği mantık ötesinde görmesine rağmen, bunu fark etme koşuluna erişir. Şöyle ki, tüm organlarda kendi için almanın kötülüğünün var olduğunu hisseder ve bu kişinin bolluğu almasına engel olur. Bunu takiben, mantık ötesi inanç kişinin düşmanını mantık içinde hissetmesine neden olur, onu iyiye erişmekten alıkoyanı. Bu standarttır. Şöyledir; keyif ve zevke mantık ötesinde inandığı ölçüde, kötülüğün farkındalığı koşuluna gelir. Daha sonra, bu kötülük, bu keyif ve zevke boyun eğer, zira kötülüğün farkındalığının organlardaki hissiyatı kötülüğü ıslah eder. Bu öncelikle dua yoluyla yapılır, kişi Yaradan’dan her şeyi ihsan etmek için talep eder, buna Dvekut denir. Bu Kelim yoluyla amaç, açık İlahi Yönetim içinde ifşa olur, yani gizlemeye gerek yoktur, çünkü alabilen Kelim mevcuttur.

44) Baal HaSulam, Şamati 19- “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir?

Kişi alma arzusu ile yapacak işi olduğunda öfkeli olmamalı; bu onun çalışmasını engeller. Eğer bedende alma arzusu yoksa yani, çalışmasında kişi Torah ve Mitzvot’u (sevap) yerine getirmesini sorgulamıyorsa, çalışmasını engellemiyorsa kişi elbette daha memnun olacaktır. Ancak kişi manevi çalışmasında alma arzusunun engellerinin kendisine yukarıdan geldiğine inanmalıdır. Kişiye alma arzusunu keşfetmesi için yukarıdan güç verilir. Çünkü tam olarak alma arzusu uyandığı zaman onun çalışması için yer vardır. Böylece alma arzusunu ihsan etmeye çevirmesine yardım etmesi için kişinin Yaradan ile yakın teması olur. Ve kişi bunun, kişinin O’na duasından Yaradan’ın memnuniyeti ölçüsünde onu yanına, form eşitliğine, alma arzusunun ihsan etmek için almak üzere iptal edilmesi denen Dvekut’a (bağa), çektiğine inanmalıdır. Yaradan bunun hakkında der ki: “Oğullarım beni yendi.” Bu ben size alma arzusunu verdim ve siz benden bunun yerine ihsan etme arzusunu talep ettiniz demektir.

45) Rabaş, Makale 502, Eğer İnsan Galip Gelirse, Yaradan Mutlu Olur

Yaradan’ın niyeti aşağıdakilere memnuniyet vermektir. Ama insan Tora’yı aksi şekilde kullanır, Yaradan’dan haz almak ister. Kişi bu gücü Tora’dan, onun şifasından alır. Şöyledir, Yaradan ile mücadele etmektedir, yani Yaradan insanın memnuniyet almasını ister, insan Yaradan’ın memnuniyet almasını ister. Bu yüzden Tora’yı satıcıdan aksi yönde kullanır. Bunun hakkında şöyle denmiştir, “Oğullarım beni yendi.” Şöyle ki, onlar Yaradan’ın kalplerine damgaladığı alma arzusuna karşı mücadele ederler ve eğer insan galip gelirse Yaradan mutlu olur.

46) Rabaş, Makale 5, “Günahların Erdemler Haline Gelmesine Dair”

Bu alevin fitile bağlı oluşuna benzer: Yabancı düşünceye fitil denir, kişinin çalışmasında hatalar bulmak ister. Bu yabancı düşünceler kişinin aklı ve mantığı çerçevesi içinde kişinin, Yaradan çalışmasıyla yapacak bir şeyi olmadığını anlamasına meydan verir. Ve bu yabancı düşünceler ona geldiğinde, mantığı bunların hepsinin doğru olduğunu söylemesine rağmen, kişi hiçbir bahaneye yer vermek istemediğini söyler ve şimdi o, mantık ötesinde, inancın yolunda yürümektedir. Bu durumda, inancın alevi yabancı düşüncelerin fitili ile bağlanır. Böylece, yalnız şimdi tam olarak inanç emrini yerine getirebilmektedir. Bu yüzden şüpheleri erdemler haline gelir, aksi halde inanç anlayışından bir erdem edinemezdi. Buna “ıstırap içinde memnun,” denir. Kişi, yabancı düşünceler onun, Yaradan çalışmasında kötü konuşmasına, dedikodu yapmasına ve sivri dilli olmasına neden olarak, ona eziyet vermesinden acı çekse bile, ancak bu durumda mantık ötesi inancı yerine getirebildiği için bundan memnundur. Ve buna “Mitzva’nın sevinci,” denir.

47) Baal HaSulam, Şamati 33- Haman İle Kefaret Günlerinin Kısmatleri

Gerçekten de bilmemiz gereklidir ki, kişiye, sanki “İyi ve İyilik yapan” bir rehberliğe karşıt gibi görünen her şey, sadece insanı, bu çelişkileri aşmak için Üst Işığı çekmeye zorlamak için vardır, yoksa kişi bunların üstesinden gelemez. Bu durum, kişinin Dinim (yargı) demek olan çelişkiler var olduğunda, ”Yaradan´ın Yüceliği“ koşulunu genişletmesidir. Bu demektir ki, bu çelişkiler, kişi onların üstesinden gelmek istediğinde, yalnızca Yaradan’ın Yüceliğini büyüterek, çözülebilir. Bundan çıkan sonuç, Yaradan’ın yüceliğini çekmeye sebep olan tam da bu Dinim’dir. Bu “Ve paltosunu ona fırlattı” cümlesinin anlamıdır. Bu demektir ki, kişi sonra bütün bu Aderet Zear´ları (Saç Örtüsünü) O´na yani Yaradan´a atfeder. Bu demektir ki kişi artık Yüksek Işığı bunların üzerine çeksin diye, Yaradan’ın ona bilerek bu örtüyü verdiğini görür. Fakat bu, kişi bunu ancak, başlangıçta onda bulunan, bu çelişkilerin ve Dinim’in üzerinde duran Işığı edindikten sonra görebilecek, anlamındadır. Bu böyledir, çünkü kişi, Zearot (saçlar) yani düşüşler olmadan yüksek Işık´ın duracak yeri olamayacağını görür, zira Kli olmadan Işık olmaz. Bu nedenle kişi, tüm bu edindiği Yaradan’ın Yüceliği koşulunun onda var olan Zearot (saçlar) ve çelişkiler aracılığıyla olduğunu görür. Bu, “Yukarıdaki Yaradan her şeye kadirdir” sözünün anlamıdır. Bu demektir ki, Yaradan’ın Yüceliği Aderet vasıtasıyla edinilir ve bu, “Yaradan’ın yüceliği onların ağzında olsun” anlamındadır.

48) Baal HaSulam, Şamati 13 – Nar

Var oluşun olmadığı bir yerde yalnız boşluk olur, yazıldığı üzere: “Dünya hiçbir şeyin üzerinde asılı değildi.” Boş yerin doluşunun ölçüsünün ne olduğunu nasıl bulursunuz? Bunun cevabı, kişinin mantık ötesine yükselmesi kadardır. Bu, boşluk yücelikle, yani mantık ötesi ile dolu olmalı demektir ve bu gücü vermesini Yaradan’dan istemek anlamına gelir. Bu, tüm bu boşluğun yaratılmış olduğu anlamına gelecektir, yani kişinin sadece Yaradan’ın Romemut’u ile doldurulmak amacıyla, boş olduğunu hissetme durumuna gelmesi anlamındadır. Başka bir değişle, kişi mantık ötesi her şeyi alma durumundadır. Ve bu “ve Yaradan böyle yaptı, insan Yaradan’ın huzurunda korkmalı,” sözünün anlamıdır. Bunun anlamı, kişiye bu boşluk hissi ona mantık ötesi inanç durumunu üstlenmeye ihtiyaç duyması amacıyla gelir demektir. Ve bunun için Yaradan’ın yardımına ihtiyacımız vardır. Böylece o zaman, kişi Yaradan’dan mantık ötesine inanmak için kendisine güç vermesini istemelidir. Ortaya çıkan şudur ki, tam da o zaman kişi Yaradan’dan yardım istemeye ihtiyaç duyar, çünkü dışsal olan onun zıt olanı algılamasına imkân verir. Dolayısıyla, kişinin Yaradan’ın ona yardım etmesini istemekten başka bir tesellisi kalmaz. Bu konuda “Kişinin arzusu her gün kişinin hakkından gelir ve eğer Yaradan için değilse, kişi buna galip gelemez.” denir. Bu nedenle, bu koşul; kişinin, Yaradan’dan başka ona yardım edecek kimsenin olmadığını anlaması durumudur.

49) Baal HaSulam, Şamati 14 – Yaradan’ın Büyüklüğü Nedir?

Yaratan’ın Romemut’u (büyüklüğü, yüceliği) kişinin mantık ötesi gitmek için gücü Yaradan’dan istemesi gerektiği anlamına gelir. Bunun anlamı; Yaradan’ın büyüklüğünün iki yorumu vardır:

  1. Bilgiyle dolmak değildir; bu kişinin sorularına cevap bulabildiği akıldır. Aksine kişi sorularını Yaradan’ın cevaplamasını ister. Buna Romemut denir, çünkü tüm bilgelik yukarıdan gelir, adamdan değil, yani bu kişi ancak kendi sorusunu cevaplayabilir anlamındadır.

  2. Kişinin cevaplayabildiği herhangi bir şey, dış akılla cevaplanıyor sayılır. Bunun anlamı, Tora ve Mitzvot’u tutmanın değerli olduğunu alma arzusu anlıyor demektir. Ancak, eğer mantık ötesi kişiyi çalışmaya zorlarsa, buna “alma arzusunun fikrine karşı” denir.

  3. Yaradan’ın büyüklüğü demek, kişinin dileklerinin kabul olması için Yaradan’a muhtaç hale gelmesi demektir.

Bu nedenle;

  1. Kişi mantık ötesi gitmeli. Böylece kişi boş olduğunu görür ve dolayısıyla Yaradan’a muhtaç hale gelir.

  2. Sadece Yaradan, kişiye mantık ötesi gidebilme gücünü verebilir. Başka bir değişle, Yaradan’ın verdiği şeye “Yaradan’ın Romemut’u” denir.

50) Rabaş, Makale 3, Gerçeğin Ve İnancın Anlamı (1985)

Bize mantık ötesi inanç yolu verilmiştir, yani hislerimizi ve aklımızı dikkate almayıp, şunu söylemeliyiz; “Onların gören gözleri yok. Onların duyan kulakları yok.” Daha ziyade inanmalıyız ki, Yaradan bizim için iyi olanı bilir. O, olduğum aşamamı hissetmemi ister ve ben kendimi nasıl hissettiğimle ilgilenmem, çünkü ihsan etmek için çalışmak isterim. Dolayısıyla temel şey şudur ki, Yaradan için çalışmam gerek. Çalışmamda bütünlük olmadığını hissetmeme rağmen, yine de üst olanın Kelim’inde, yani üst olanın perspektifinden ben kesinlikle bütünüm. Bu nedenle çalışmamdan—Kral’a en düşük seviyede hizmet etme ayrıcalığından—hoşnudum. En azından Yaradan’ın O’na birkaç derece yakınlaşmama izin vermesi benim için büyük bir ayrıcalık.

51) Baal HaSulam, Şamati 16 – Çalışmada Efendi’nin Günü ve Efendi’nin Gecesi Nedir?

Şimdi yazılanları yorumlayabiliriz, “Rabbin gününü arzulayan size yazıklar olsun! Neden siz Rabbin gününe sahip olabilesiniz? O karanlıktır ve ışık değildir.” Konu şudur ki Rabbin gününü bekliyor olanlar, mantık ötesi edinmek için bekliyorlar anlamına gelir, öyle ki inançları sanki gözleriyle görmüş kadar güçlü olacaktır. Yani bu, Yaradan dünyaya kesinlikle iyilikle rehberlik eder manasına gelir. Başka bir değişle, onlar Yaradan’ın dünyaya iyilikle nasıl rehberlik ettiğini görmek istemezler, çünkü görmek inanca aykırıdır. Diğer bir değişle, inanç tam olarak mantığa karşıt olan yerdedir. Ve kişi ne zaman kendi mantığına karşı olanı yaparsa, buna “mantık ötesi inanç” denir. Bu, onların Yaradan’ın rehberliğine, yarattıkları üzerine iyiliksever olduğuna inanıyorlar anlamına gelir. Onlar kesin olarak bunu anlamamalarına rağmen, Yaradan’a “Biz mantık içinde anlaşıldığı gibi ihsan etmeyi de anlamak istiyoruz” demezler. Aksine, onlar bunun mantık ötesi inanç gibi içlerinde kalmasını isterler. Fakat onlar Yaradan’dan kendilerine öyle bir güç vermesini isterler ki bu sanki mantık içinde görürmüş kadar güçlü bir inanç olsun. Bu inanç ile akıldaki bilgi arasında bir fark kalmayacağı anlamına gelir. Bu onların, Yaradan’a tutunmak isteyenlerin, “Yaradan’ın günü” olarak adlandırdıkları şeydir.

52) Baal HaSulam, Şamati 42- Bu Çalışmada ELUL Kısaltması Nedir?

Ancak bunun bir koşulu vardır: Önce, O’nun yüzünün gizliliği Ahoraim (arkası dönük) algısı olmadan ve O’nun yüzünün ifşasının önemli olduğunu söylenmeden önce ifşa edilmesi mümkün değildir. Bunun anlamı şudur; kişi sanki O’nun yüzünün ifşasını edinmiş gibi mutluluk içinde olmalıdır. Ancak kişi gizliliği, ifşa ediliş gibi takdir etmeye devam edemez, ihsan etmek için çalışmak dışında. O zaman der ki: “Çalışma sırasında ne hissettiğim umurumda değil, çünkü benim için önemli olan şu; ben Yaradan’a ihsan etmek istiyorum. Eğer Yaradan, benim Ahoraim formunda çalışmamdan daha memnun kalacağını anlarsa, bunu kabul ederim. Ancak hâlâ alma kıpırtıları varsa, kişiye düşünceler gelir ve Yaradan’ın bu dünyayı “iyidir ve iyilik yapar,” tavrı ile yönettiğine inanmakta zorlanır. HaVaYaH adındaki Yod harfinin anlamı şudur; Yod, “içinde hiç beyaz olmayan siyah nokta” denenin ilk harfidir, yani tam bir karanlık ve O’nun yüzünün gizli olmasıdır. Bu demektir ki, kişi hiçbir desteklenmenin olmadığı bir yere, tamamen karanlık bir duruma gelmesi ile bu Üst Dünya’daki en düşük idraktir ve bu aşağıdakine Keter olur, Keter kabı ihsan etme kabı olduğu için. Yukarı en düşük algı Malhut’tur, kendisine ait hiçbir şeyi yoktur, yani hiçbir şeye sahip değildir. Ve yalnız bu anlamda ona Malhut denir. Bu demektir ki, eğer kişi Cennetin Krallığı’nı – ki bu hiçbir şeye sahip olmama durumudur – memnuniyetle üstlenirse, bundan sonra, bu Keter hâline gelir – ki bu ihsan etme kabıdır, en saf ve temiz Kli’dir. Başka bir deyişle, Malhut’un karanlık bir durum olarak edinimi ardından Keter’in Kli’si, yani ihsan etme Kli’si hâline gelir.

53) Rabaş, Makale 12, Bu Kandiller Kutsaldır (1991)

En önemlisi duadır. Şöyle ki, kişi mantık ötesi gitmekte ona yardım etmesi için Yaradan’a dua etmelidir, bunun anlamı şudur, kişinin çalışması sanki Keduşa’nın mantığı ile ödüllenmişçesine mutluluk içinde olmalıdır ve o zaman ne kadar da mutlu olacaktır. Benzer olarak, Yaradan’dan ona bu gücü vermesini talep etmelidir ki böylece bedeni mantığının ötesinde ilerleyebilsin. Başka bir deyişle her ne kadar beden ihsan etmek için çalışmaya razı olmasa da, kişi, Yaradan’dan, yüce bir Kral’a hizmet eden birine yakışacak şekilde, mutluluk içinde çalışabilmeyi ister. Yaradan’dan, böylece memnuniyetle çalışması için, ona Yaradan’ın yüceliğini göstermesini istemez. Aksine Yaradan’dan mantık ötesi çalışmanın içinde ona sevinç duymayı vermesini ister, şöyle ki halen mantığa sahipmiş gibi olmak önemlidir.

54) Baal HaSulam, Şamati 96- Çalışmada Ambar Ve Şarap İsrafı Nedir?

Zaten en dibe inmiş olduğu için kişinin çalışmada daha fazla aşağıya inecek yeri olmadığından, bu çalışmanın amacı aslına uygun ve doğaldır. Bu böyledir, çünkü yüce olmaya ihtiyacı yoktur, çünkü onun için bu daima yeni bir şey gibidir. Bu demektir ki, o daima çalışmaya şimdi başlamış gibi çalışır. Cennet Krallığının sorumluluğunu mantık ötesi kabullenerek çalışır. Çalışma düzeninde oluşturduğu temel en aşağı seviyedir ve tüm çalışmayı mantık ötesi yapar. Yalnızca gerçek bir aptal inancını oturtacağı bir temel olmadan, yani destek almadan ilerleyecek kadar aşağıda olabilir. Kişi bu çalışmayı büyük bir mutlulukla kabullenir, sanki bilgisi ve inancının kesinliğini oturtabileceği bir görüşü varmış gibi. Ve bu mantık ötesinin ölçüsü sanki mantıklıymış gibinin ölçüsü kadardır. Dolayısıyla yolunda ısrar ve sebat ederse asla düşmez. Tersine yüce bir Krala hizmet ettiğine inanarak daima memnuniyet içinde olur.

55) Rabaş, Makale 21, Ayın Kutsanması

Kişi en düşük durumda iken, cennet krallığının yükünü kabul etmelidir ve bu durumda dahi, bundan daha düşük bir şey olmadığını, yani kişinin tamamen mantık ötesinde, akıl ve hislerinden kesinlikle hiçbir destek almadığını söylemeliyiz, üzerine bir temel inşa etmek için. Bu durumda kişi, cennet ve yer arasında duruyormuş gibidir, tamamen desteksizdir, çünkü her şey mantık ötesindedir. Böylece kişi, tamamen alçakta olduğu bu koşulu ona Yaradan’ın gönderdiğini söyler çünkü Yaradan, cennetin krallığının boyunduruğunu, bu alçakgönüllülük durumunda almasını istemektedir. Böylece kişi bunu üstlenir, çünkü mantık ötesi inanır ki şu an içinde bulunduğu durumun kendisine Yaradan’dan gelmiştir, yani Yaratan’ın onun bu dünyada olası en düşük durumu görmesini istiyor. Her halükârda, her koşulda kişi Yaradan’a inandığını söylemelidir ve buna “koşulsuz teslimiyet” denir.

56) Baal HaSulam, Şamati 83- Sağ Vav ve Sol Vav İle İlgili

Bu demektir ki, içinde bulunduğu herhangi bir aşamada kişi hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı ve her şeyi mantık ötesi yerine getirdiğinde, Yaradan’ın hizmetkârı olabilir. Öyle görünüyor ki, kişinin onun vasıtasıyla Yaradan’ın hizmetkârı olacağı bir Mohin’e ihtiyacı yoktur. Şimdi şu yazılanı anlayabiliriz, “düşmanlarıma karşı benim önüme bir sofra kur.” Yazıldığı üzere sofra şöyledir: “Onu evinden gönderdi ve o onun evinden çıktı ve gitti.” Bir Şulhan (sofra) Ve Şlaha (onu gönderdi) gibidir, yani çalışmadan çıkmak. Çalışmadan çıkma sırasında, yani düşüş aşamasında bile, kişinin çalışma yeri olduğunu anlamalıyız. Bu demektir ki, kişi düşüşler sırasında mantık ötesine razı geldiğinde ve düşüşlerin ona Yukarıdan verildiğine inandığında, düşmanları bile iptal olur. Bu böyledir, çünkü düşmanları düşünür ki düşüşler vasıtasıyla kişi en alta düşecek ve mücadeleyi bırakacak, oysa sonunda bunun tersi olur, düşmanlar iptal olur. “Tanrı’nın önündeki sofra” sözünün anlamı budur, ancak bu şekilde kişi Yaradan’ın yüzünü edinir. Ve kişi Cennet Krallığının yükünü her zaman üzerine aldığından, tüm yargılara, en büyüklerine bile boyun eğdirmenin anlamı budur. Bu demektir ki, onun daima çalışmak için yeri vardır, Rabi Şimon Bar Yohay’ın dediği gibi, “Sen’den saklanacak bir yer yok.”

57) Baal HaSulam, Şamati 219- Sadakat

Bu hizmet öncelikle korku anlayışına dayanan bir sadakatle olmalıdır. O zaman, tüm beden çalışma ile karşıt görüşte olur, çünkü hizmet etmekten tat almaz. Ve beden yaptığı her şeyde, beden yaptığı -bütünlük içinde olmayan- bu hizmeti hesaplar. Böylece, bu çalışma ile eline ne geçecek? O halde, bu hizmette geçerlik ve zevk olmadığı için, bununla başa çıkması sadece fedakârlık yoluyla olur. Bu demektir ki, verdiği hizmetten acı hisseder ve her hareket onun korkunç acı çekmesine neden olur, çünkü beden boşuna çalışmaya alışkın değildir; bu çalışması ya kendisine, ya da başkalarına yararlı olmalıdır. Ama Katnut (küçüklük) sırasında, kişi hizmet etmenin kendisi için bir faydasını hissetmez, çünkü halen bu hizmetten bir keyif almaz. Ve hatta kişi başkalarına da bir yararı olacağına inanmaz, eğer bu kendi için önemli değilse, başkaları bundan nasıl keyif alır ki? O zaman acısı şiddetlenir. Ve daha da çalıştıkça, acısı da bu oranda artar. En sonunda, ızdırap ve çabası belli bir miktara ulaştığı zaman Yaradan ona merhamet gösterir ve Yaradan’a hizmet etmekten tat almayı ona bahşeder, çünkü yazılmış ki, “Yukarıdan bize maneviyat akana kadar.”

58) Rabaş, Makale 12, Yakup Babasının Yaşadığı Topraklara Geldi (1985)

Yaradan sevgisinde kişi hiç ödül almadan sadece Yaradan için çalışmalıdır. Bu demektir ki, karşılığında bir şey almadan tam bir adanmışlığa hazırdır. Bu onun amacıdır, o kendini Yaradan önünde iptal etmek ister, yani alma arzusunu iptal eder. Amacı ruhunu Yaradan’a vermektir.

59) Zohar, Hayei Sarah, Madde 21

Bu dünyada kendini küçültene ne mutlu; o sonsuzluk dünyasında yüce ve üstündür. Bu dünyada küçük olan sonsuzluk dünyasında büyüktür ve bu dünyada büyük olan sonsuzluk dünyasında küçüktür… Yaradan yalnız kendini küçülteni büyütür ve yalnız kendini büyüteni küçültür. Bu dünyada kendini küçültene ne mutlu; o sonsuzluk dünyasında ne kadar yücedir.

60) Rabaş, Makale 44, Çalışmada, İsteğe Bağlı Savaş, Nedir?

Kişi kendi otoritesini iptal etmek için bir arzu edinmek için çalışmak zorundadır, bilgelerimizin, “Eğer bir adam çadırda ölürse,” ayeti hakkında söyledikleri gibi, zira Tora yalnız kişi onun için kendini öldürürse var olur. Bunun anlamı şudur, kişi kendi benliğini iptal etmek istemeli, yani tek bir otoritenin –Yaradan’ın otoritesinin- olduğu bir duruma erişmelidir. Buna “yegâne otorite,” denir ve “isteğe bağlı savaş,” denir. Başka bir deyişle, kişi bu yegâne otoriteyi edinmek için kendisine karşı savaşmaktadır, buna “isteğe bağlı savaş,” denir.

61) Rabaş, Makale 38, Çalışmada, “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır,” Nedir (1990)

Gözleri kapalı, mantık ötesinde yürüyebilen kişi ve bilgelerin hikmetine inanır ve sonuna kadar ilerleyebilir. Buna ana rahmine düşme denir zira ağzı yoktur. Ana rahmine düşme, en küçük ve en kısıtlı olan Malhut durumudur ve buna Ibur denir; bu, Evra (öfke) ve Dinim (yargılama) sözlerinden gelir, şu sözlerde ima edildiği üzere, “Yaradan beni sizin hatırınız için yargıladı.” Ve bu “öfke (Evra) ve yargı (Din)” meselesi açıklamalıyız. Kişi gözleri kapalı, mantık ötesinde yürümek zorunda olduğu için beden buna karşı koyar ve bu nedenle sürekli olarak bunun üstesinden gelmesi gerekir. Ve buna öfke, gazap ve zorluk denir, çünkü her zaman yukarıdakinin önünde kendini eğerek ve kendini sıfırlayarak devam etmek ve yukarıdakinin ona ne istiyorsa yapmasına izin vermek zor iştir. Olası en küçük kısıtlama olduğu buna Ibur (ana rahmine düşme) denir.

62) Rabaş, Makale 4, Çalışmada Suyun Taşması Nedir? (1989)

Bina niteliğini edinmeden önce, çok iş olduğunu bilmeliyiz. Şöyle ki, kişi, aklı ve duygularıyla aza razı olmalı ve kendi payına düşenle, sahip olduğuyla mutlu olmalıdır. Bu kişi, daima bütünlüktedir, çünkü kendi payına düşenle mutludur. Ama kişi, henüz bu niteliği edinmemişse ve alma arzusunun üstesinden gelemediğini görüyorsa, ne yapabilir? O zaman, ona yardım etmesi için Yaradan’a dua etmelidir, böylece çalışmaya gözleri kapalı girebilir, hiçbir şeye ihtiyaç duymaz ve bedeninin buna direnmesine rağmen, her şeyi Yaradan hatırına yapabilir. Şöyle ki, kişi, Yaradan’a, kendisine nasıl yardım etmesi gerektiğini söylemez. Aksine, kendisine boyun eğdirip, Yaradan’ın önünde kendini, koşulsuz olarak iptal etmelidir. Ama bedeninin üstesinden gelemez, Yaradan’dan kötü eğilimin üstesinden gelebilmesi için ona yardım etmesini ister.

63) Rabaş, Makale 37, Tora Nedir ve Çalışmada Tora’nın Yasası Nedir? (1991)

Kişi her şeyi, kendi menfaati için değil, Yaradan uğruna yapmak istediği zaman, beden tüm gücüyle karşı koyar ve itiraz eder, “Beni ve benim etki alanımı neden öldürüyorsun? Kendin için değil yalnız Yaradan uğruna çalışmak için bana geliyorsun, bu alma arzusunu her şeyde sıfırlamak demek. Sen bana, bilgelerimizin “Tora yalnız kendini onda öldürende olur, yani kendi-menfaatinin etki alanını tamamen öldüren ve yalnız Yaradan yararına önem verende. Ve bundan önce kişi Tora ile ödüllenemez,” dediğini söylemiştin. Ancak insan bunun gerçekçi olmadığını görür, doğaya karşı çıkacak gücü yoktur. O zaman, başka çaresi kalmadığı için Yaradan’a döner ve der ki, “Ben öyle bir koşula geldim ki yalnız Sen bana yardım edebilirsin, yoksa ben kaybolurum.” Benim hiçbir zaman alma arzusunun üstesinden gelecek gücüm olamaz, çünkü bu benim doğam. Yalnız Yaradan başka bir doğa verebilir.

64) Rabaş, 65. Mektup (2 kere)

Yaradan’ın ona O’nun önünde iptal olma arzusu vermesi, yani kendi otoritesi altında hiç arzu kalmaması ve içindeki tüm arzunun sadece Yaradan’a yönelik olması için dua eder. Bir kez tam iptale karar verdiğinde, Yaradan’dan bunu başarması için yardım ister. Bu demektir ki, aklı ve arzusu Yaradan önünde iptal olmaya hemfikir olmasa da, Yaradan’a O’nun önünde iptal olmak için dua etmelidir. Buna “tam dua” denir, yani kendisi için bir şey istemeden Yaradan’ın ona tam bir arzu vermesini ister ve daima erdemlik içinde kalmak için Yaradan’a yakarır.

65) Baal HaSulam, Şamati 19- “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir? (2 kere)

Kişi hiçlik noktasına tam olarak geldiği zaman çalışma önemlidir; yani kişi bütün varoluşunu ve yaratılışını iptal ettiğini gördüğü zaman, o anda alma arzusunun hiçbir gücü yoktur. Sadece o zaman kişi Keduşa’ya (kutsallık) girer.

66) Rabaş, Makale 587, Üstteki Alttakinin Amacı İçin İnceleme Yapar

Kişi, Lişma çalışmak için, üsttekinden güç almalıdır, alttaki, bu çalışmaya başlamak için güçsüzdür, ama sadece Lo Lişma alttakinin hareket edeceği ilk gücü verdiği için, yalnızca ‘alma arzusu’ olarak adlandırılan Lo Lişma (O’nun adına değil) formunda çalışmaya gücü vardır, çünkü kişi maddesel hazlarda yeterli tadı bulamadığı zaman, manevi hazları araştırmaya başlar. Bunu şu takip eder; alttakinin çalışmasının kökü, alma arzusudur, MAN olarak adlandırılan dua yükselir ve o zaman üstteki, bu MAN’ı düzeltir ve Masah’ın gücünü ona yerleştirir ki bu alttaki, kendisiyle ilgili olarak amacının ihsan etmek olduğunu bilmeden önce, bolluğun gecikmesi için bir arzudur. Öyle ki, üstteki, alttakine, alttakinin O’nun yüceliğini hissetmesiyle, ihsan etme arzusundaki iyi tadı ve hazzı verir, ihsan eder. İşte o zaman, kişi, O’nun önünde iptal olmanın ve O’nun önünde varlığını iptal etmenin değerli olduğunu anlamaya başlar. Daha sonra kişi, realitede var olan her şeyin, sadece O’nun arzusu bu olduğu için böyle olduğunu, Yaradan’ın alttakinin var olmasını istediğini, ama kişinin kendisi için varlığını iptal etmek istediğini hisseder. Bunu şu izler; daha sonra kişinin hissettiği canlılık, Lişma ve kendisi için değil olarak kabul edilir. Kişi bunu hissettiği zaman, MAN’ın ıslahına hâlihazırda sahip olduğu düşünülür ve o zaman kişi, aynı zamanda artık aralarında bir çelişki olmadığı için, MAD’ı da almaya uygundur, zira alttaki de kendi iyiliğini değil, üsttekinin iyiliğini ister. Bu, üstteki, alttakine Mohin verdiği zaman, ona da Mohin’in kıyafetlenmesini yani alttakine, bolluğu ve yanı sıra ihsan etme arzusu olan Masah’ın gücünü verir. ‘Lo Lişma’dan Lişma’ya geliriz’ ifadesinin anlamı budur.

67) Rabaş, Makale 223, Çalışmaya Giriş

Kişi, Lo Lişma denen dereceye ulaştıktan sonra, harika bir şeyle ödüllendirilir. Yani, kişi kendisi için hiçbir endişesinin olmadığı, bunun yerine bütün hesaplamalarının ve düşüncelerinin gerçek olduğu, yüksek bir safhaya ulaşır. Bu, kişinin niyetinin, gerçek realiteye göre, kendini tamamen iptal etmek olduğu anlamına gelir. Burada, yalnızca Kral’a hizmet etmesi gerektiğini düşünür. Çünkü, Kral’ın ihtişamını, büyüklüğünü ve önemini hisseder. Sonra, kendini unutur, yani kendisi hakkında endişe duymasına gerek yoktur, çünkü kişinin ‘kendi benliği’ ile ilgili görüşü, Yaradan’ın realitesini, ışığını hissettiğinde, bir mumun bir meşalenin önünde iptal olması gibi, iptal olmuştur. O zaman, kişi, Yaradan’ın memnuniyeti demek olan, Lişma yönündedir. Ve bütün isteği ve kaygısı, kendi varlığını, alma arzusunu, hiç hesaba katmadan, Yaradan’ı nasıl memnun edeceğiyle ilgilidir. O zaman kişi, “ihsan etmek için, ihsan etme”

68) Baal HaSulam, Şamati 17- Sitra Ahra’ya “Taçsız Malhut” Denmesi Ne Demektir?

Bilgelerimizin söylediklerinin anlamı şudur; “Her kim gururlu olursa, der Yaradan, iki yetkili olamayacağı için, ‘O ve ben aynı yerde duramayız,’”. Ancak, kişi Ein durumunda olduğunda ve kişi kendini kökün önünde iptal ettiğinde, yani kişinin tek arzusu aynı kök gibi ihsan etmek olduğunda, karşısında tek bir yetki bulur: Yaradan’ın yetkisi. Bundan sonra, kişinin bu dünyada aldığı her şey, sadece Yaradan’a ihsan etmek içindir. Söylediğinin anlamı şudur: “Tüm dünya benim için yaratıldı ve ben de Yaradan’ıma hizmet etmek için.” Bu nedenle bu dünyadaki tüm dereceleri almalıyım ki, “Yaradan’ıma hizmet etmek” anlamında her şeyi O’na verebileyim.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,117