e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Bir Düşüş Esnasındaki İki Eylem Nelerdir?

Bir Düşüş Esnasındaki İki Eylem Nelerdir?

Makale No. 32, 1988

Bilgelerimiz Hulin’de (s. 7b) şöyle yazdılar: Rabbi Hanina dedi ki, ‘Kişi yukarıdan çağrılmadıkça, aşağıdan parmağını kaldırmaz, ‘Adamın adımları Efendi’dendir ve adam yolunu nasıl anlayabilir?’’ denildiği gibi. Bilgelerimizin çalışmada bununla bize ne dediğini anlamalıyız ki böylece yukarıdan çağrılmadıkça bir kişinin aşağıdan parmağını kaldırmadığını bileceğiz.

Bunu açıklamak için, birbiriyle çelişen iki şey olan yaratılışın amacını ve yaratılışın ıslahını daima hatırlamalıyız. Yaratılışın amacı, yaratılanların Yaratan’dan haz ve zevk almalarıdır, ‘O’nun arzusu, yarattıklarına iyilik yapmaktır ‘denildiği gibi. Yaratılışın ıslahı bunun tam tersidir – Yaradan’a iyilik yapmak. Bu, yaratılışın amacının yaratılanların iyiliği için olduğu, yaratılışın ıslahının ise yaratılanların her zaman sadece Yaradan’ın iyiliğini düşünmesi anlamına gelir. Yaratılanlar bu dereceyi edinmedikçe -kendileri için hiçbir şeye ihtiyaçları kalmadığında ve yaşamak istemelerinin tek nedeni eylemleriyle Yaradan’a fayda sağlamak olduğunda- ve kendi menfaatleri için yaşamak istedikleri sürece, yaratılanlar Yaratan’ın onlara vermeyi tasarladığı haz ve zevki alamazlar.

Lişma (onun uğruna) çalışmasında, ödül ve ceza, Yaradan’a ihsan etmeyi istemeleri ölçüsünde ölçülür. Yani Yaradan’a ihsan etmek istediklerinde bunu “ödül” olarak görürler. Ve tek istediklerinin kendi menfaatleri olduğunu gördüklerinde ve Yaradan için çalışmaktan kesinlikle aciz kaldıklarında bunu bir ceza olarak görürler.

Bundan şu sonuç çıkar; bir kişi düşüş safhasında olduğunu hissettiğinde, Yaradan’a ihsan etmek için herhangi bir özlemi veya arzusu olmadığında, burada iki tavır vardır: 1) Kişi bu safhasından herhangi bir ıstırap veya acı hissetmez – bir alçaklık safhasına gelmekten. Bunun yerine durumu kabul eder ve insan tüketimine uygun olmayan, hali hazırda çöp olduğunu belirlediği şeylerde tatmin aramaya başlar. Fakat artık manevi konulardan canlılık elde edemediğini görür çünkü maneviyatın tadı kendisinde kusurludur ki bu yüzden aynı zamanda yaşamak ve maddesellikten doyum elde etmek ister. Kişi, Yenilmeden çalışabileceğim bir zamanı bekliyorum. Yani, bana yukarıdan bir uyanış verildiğinde, çalışmaya geri döneceğim. Bu arada ben de bulunduğum safhada kalmak istiyorum.” der.

2) Kişi bir düşüş safhasında olduğunu hissettiğinde, bir Adam olmakla mükâfatlandırıldığını düşündüğü bir safhadan düşmüş olmanın acısını ve eksikliğini hisseder. Yani onu besleyen ve tüm canlılığını aldığı besinler, yalnızca hayvanlarla ilgisi olmayan şeylerdendi. Yakında Kralın sarayına kabul edileceğini ve Tora ve Mitzvot’un (emirlerin/iyi işlerin) lezzetleriyle ödüllendirileceğini düşünürdü. Ancak farkındalığı ya da hazırlığı olmadan, varlığını hiç düşünmediği dipsiz bir kuyuda olduğunu görür.

Yani, hayattaki amacını bildiğini noktasında net bir anlayışa geldikten sonra, şimdi kendini kedilerle birlikte, çöp bidonlarının yanında durmuş ve insanların; insan tüketimi için uygun olmadığından zevk alamadıkları için attığı çöpleri yerken görür. Ancak şimdi kendisi, adam” safhasındayken böyle bir hayatın çöp olduğunu söylediği çöplüğün tadını çıkarıyordur. Dolayısıyla, alçaklığına baktığı zaman, geldiği safhada, bu acı ve ıstırap uyandırır.

Bununla birlikte, bazen bir kişi yaraya travma ekler. Yani, kişi sadece bir alçaklık safhasına gelmekle kalmamıştır, aynı zamanda umutsuzluğa düşer ve Yaradan’ın her ağzın duasını duyduğuna inanamayacağını söyler. Bunun yerine o zaman, Zaten birkaç kez en üst safhada bulunduğum ve birkaç kez bu safhaya düştüğüm için, bu çalışmanın bana göre olmadığı sonucuna varmalıyım. Gördüğüm kadarıyla, bu mesele sonsuzdur ve hayatımın sonuna kadar devam edebilir. Bu nedenle, belki Yaradan sonunda beni duyar diye düşünerek neden boş yere kendimi üzeyim ki? Ne de olsa her insan geçmişten, kendisine yazılanlardan ve başından geçenlerden ders alır.” Bu çaresizlik onu çalışmadan uzaklaştırır ve kişi mücadeleden kaçmak ister.

Bununla birlikte, kişi bir şeye inanmalıdır, çünkü çalışmada ancak bununla ilerleyebilir: 1) Çalışmada sahip olduğu yabancı düşünceler olan düşüşleri kendisinden kaynaklanmamıştır. Aksine, hepsi Yaradan’dan gelir. Yani Yaradan ona bu safhaları göndermiştir ve dünyada başka bir kuvvet yoktur. Baal HaSulam’ın dediği gibi, bir kişi dünyada başka bir kuvvet olmadığına ve her şeyin Yaradan’dan geldiğine inanmalıdır (bkz. Şamati No. 1, Ondan Başkası Yok”).

Gerçekten de, Yaradan’ın bu safhaları neden gönderdiğini anlamalıyız zira bu çok sıra dışıdır, çünkü bilgelerimiz, Arınmaya gelene yardım edilir” demiştir. Ama burada tam tersini görürüz: Her geçen gün ilerlediğini görmek için kendisine yardım edilmesi gereken yerde, kişi gerilediğini görür. Yani her seferinde kendini sevmeye ne kadar daldığını görür. Her gün ihsan etme arzusuna yaklaşmak yerine, her gün kendini sevmeye yaklaştığını görür.

Başka bir deyişle, ihsan etme çalışmasına başlamadan önce, kendini sevmede bu tür tatları ve hazları tatmamıştı. Ne zaman isterse, kendisi için alma arzusunu derhal iptal edebileceğini ve kendisi için herhangi bir ödül olmadan çalışabileceğini düşünmüştü. Ama şimdi, alıcısının izni olmadan tek bir adım bile atamayacağını görür Bilgelerimizin Kötü, kalbinin otoritesi altındadır.” diye tanımladığı bir safhaya gelmiştir. Diğer taraftan, Bir erdemli, onun kalbi kendi otoritesi altındadır.” “Kalp” arzu demektir. Yani kişi sürgündedir, kendisi için alma arzusunun onun üzerinde mutlak kontrolü vardır ve alma arzusu” denilen kalbine karşı gelmek konusunda tamamen güçsüzdür. Kötü, kalbinin otoritesi altındadır.” sözünün anlamı budur.

Ancak soru şu ki, kalbinin otoritesi altında olduğunu söyleyebildiğimiz kötü” sayılan kimdir? Tam da Yaradan’ını kınadığını gördüğü bir safhaya geldiğinde, bu kişinin ihsan etmek için Tora ve Mitzvot’u uygulamadığını ve öz sevgiye battığını gördüğü zamandır. Kalbi ona Sana ne diyorsam onu ​​yap.” dediğinde, düşüncesizce onun peşinden gider ve ne yaptığını düşünmeye bile vakti olmaz. Bilgelerimiz buna şöyle der: Kişi içine bir ahmaklık ruhu girmedikçe günah işlemez.” Yalnızca olaydan sonra kendine bakar ve yaptığı aptallığı görür. Ancak o zaman, o safhada, bilgelerimizin “Kötü, kalbinin otoritesi altındadır.” dediğini görür.

Sorunun cevabı, Yaradan ona neden alçaklık hallerini göndermiştir? Kişinin hakikati, yani alma arzusunun öz sevgiyi arttırmak için ne yapmaya istekli olduğunu, hiçbir şeye aldırmadığını ve ona haz veren ne varsa onu yapmaya istekli olduğunu görmesi içindir.

Yaradan ona her seferinde gerçek safhasını görmesi için yardım eder. Yani bu kalbinde gizliydi ve kişi hastalığını görmedi. Bu yüzden Yaradan’ın yardımı geldi ve ona hastalığın ciddiyetini gösterdi. Başka bir deyişle, alma arzusunun kötü bir şey olduğuna inanmamız gerekmez. Bunun yerine, kişi, şimdi bunu kendisi için görür. Bu, bir kişinin kendisinde bir sorun olduğunu anlayıp testler ve röntgen için hastaneye gitmesine benzer. Testler ona kalp hastalığı gibi bazı hastalıklardan ve ayrıca akciğerlerden mustarip olduğunu gösterir. Aile bireyleri hastane yönetimine Biraz ateşi olan, tehlikeli hastalığı olmayan birini getirdik ve siz, yani doktorlarınız ve röntgeniniz oğlumuza ölümcül hastalıklar verdi.” şikâyetiyle gelirler.

Bizde de böyledir. Alma arzumuz tehlikeli olacak kadar kötü değildi. Burada çalışmaya başladığımızda, içimizdeki kötülük hakkında düşündüğümüz bütünlüğe çok yakında ulaşacağımız söylendi. Fakat bir anda, yaptığınız testler ve tetkiklerden sonra, içimizdeki kötülüğün çok tehlikeli olduğunu, öldürebileceğini ve manevî hayatı kaybetmenize neden olabileceğini görüyoruz.

Maddesellikte olduğu gibi, hastalıkları yani bedendeki kötülükleri teşhis ettiği için hastaneye teşekkür etmeliyiz. Aynı şekilde, manevi yaşamımıza mal olabilecek gerçekten ölümcül bir tehlike olan içimizdeki kötülüğün tehlikesini bize bildirdiği için Yaradan’a teşekkür etmeliyiz. Ve elbette, çektiğimiz hastalığı keşfetmemize yardım ettiği için de Yaradan’a teşekkür etmeliyiz, çünkü daha önce sadece biraz hasta olduğumuzu düşünüyorduk ama Yaradan bize gerçeği ifşa etti. Gerçeği, yani içimizdeki kötülüğün gerçek biçimini görme yönünde ilerleme kaydettik.

Bununla, çalışmada Kişi yukarıdan çağrılmadıkça aşağıdan parmağını kaldırmaz.”ın ne anlama geldiğini sorduğumuz şeyi yorumlayabiliriz. Bir “parmak”; “herkes parmağıyla gösterir” yazıldığı gibi veya “parmakla işaret etme” kelimelerinden, bir kişinin mantık içinde gördüğü anlamına gelir. Kaldırma” aşağıdan bir eksiklik anlamına gelir. Yani eksikliği, verdiği önemin düşük olduğunu, yani Yaradan’dan uzak olduğunu hisseden kişi, yukarıdan çağrılmadıkça bu farkındalığı hissetmez.

Yukarı”ya iki yorum vardır: 1) Yukarıdan çağrıldı”, bunun ona İlahi Takdir’den geldiği anlamına gelir. Yani, kendisini (parmağı)kaldırmaktan” sakınmadığı, yani bedeni korumakta dikkatli olmadığı için, beden hasardan zarar görmesin diye bize kişinin kendisini korumasını sağlayacak kanunlar verildi fakat kişi dikkatli olmadığından, bedeni kaldırma” adı verilen bir kusur aldı denilemez.

Kişi kendisini yüz çeşit bakım ile korusa da hiçbir faydası olmaz çünkü o buna yukarıdan” mahkûm edilmiştir. RASHI’nin yorumladığı gibi, “‘Çağrıldı’, o buna mahkûm edildi.” Yani bu yukarıdan bir hükümdür ve kişinin suçu değildir. Yine de sorabilirdik, Neden kişi yukarıdan buna mahkûm edildi?

2) Yukarıdan”, yüksek öneme sahip olduğu anlamına gelir. Yani kişi, mantığıyla yaptığı çalışmada, aşağıdan parmağını kaldırma” denilen bir kusur aldı. Başka bir deyişle, şimdi bir alçaklık safhasında olduğunu, yani hakikat yolundaki çalışma konularında bomboş ve sefil olduğunu görüyor.

Bu şu soruyu gündeme getirir, kendi alçaklığını görme ona Tora ve Mitzvot’a uymadığı için mi geldi yoksa tam tersi mi? – çalışmaya daha hevesli başladığı ve bu da onu aşağıdan parmak kaldırma” denen bir düşüş safhasına getirdiği için mi? Bizler çalışmaya daha çok emek verdiği için geldiğini söylemeliyiz. Kurala göre, bir Mitzva [emir/iyilik] bir Mitzva’ya neden olur yani kişi yukarı” safhasında olduğunu görmeliydi, öyleyse neden aşağı” safhasındadır?

Cevap, kişinin yukarıdan çağrıldığı”dır. Yani çok önemli bir yere kabul edilmeye yukarıdan mahkûm edilmiştir. Bu sebeple içindeki kötülüğün gerçek hali kendisine gösterilmiş, böylece ne için dua etmesi gerektiğini bilmiştir. Maddesellikte gördüğümüzde, bir kimse birinden borç istemeye, ödünç para istemeye geldiğinde veya bir başkasından hapse atılmasın diye onun adına konuşması iyiliğini istediğinde veya ölüme mahkûm edildiğinde, kendisini ölümden kurtarabilecek tek kişiden talep ettiğinde kesinlikle bir fark vardır. Talepler arasında büyük farklılıklar vardır.

Maneviyatta, bu konuları Kli’ye [kap] ilişkin anlarız. Maneviyatta bir dua Kli olarak kabul edilir. Kli olmadan ışık olmaz.” kuralına göre, bütünlüğe ulaşabilsin diye Yaradan’a, ona yardım etmesi için dua eden bir kişi arasında bir fark vardır, yani gerçekte, kişi Tora ve Mitzvot’u uygular ve hayır işleriyle meşgul olur, ancak duyduğu söylentilerden, hem nicelikte hem nitelikte kendisinin Tora ve Mitzvot’u uygulamasından daha fazla bütünlük olduğunu anlar. Yeryüzü üzerinde iyilik yapıp günah işlemeyen bir erdemli yoktur.” ayetine inanır ve bu nedenle Yaradan’dan kendisine yardım etmesini ister. Buradan kişinin yalnızca küçük bir şeye ihtiyacı olduğu sonucu çıkar.

Örneğin, bir kişi birisinden borç almaya geldiğinde, bunu başka bir yerden de alabileceği söylenir. Yani borç vermeye gelince çok da dikkat etmeyiz. Bu nedenle, normalde, birisi borç vermeyi reddettiğinde, kişi onu bırakır.

Bir kişi ölüme mahkûm edildiğinde bu böyle değildir ve hayatını kurtarabilecek bir kişi vardır. Eğer o kişi, adamı kurtarmak için ona iyiliği yapmayı reddederse, adam onu bırakmayacak ve onu ölümden kurtarması için başka birine gideceğini söylemeyecektir, çünkü sadece kralın kendisi onu affedebilir. Bu nedenle kralı bırakmayız ve kralın onu affetmesi için her türlü imkânı ararız.

Benzer şekilde, maneviyatta, gerçek bir Kli’ye ihtiyacımız vardır, yani Yaradan’ın bize dolumu vermesi için gerçek bir ihtiyaca. Bu nedenle, gerçek safhamız, gerçekten çıplak ve yoksul olduğumuz bize yukarıdan gösterildiğinde, kişi tam inanç” olarak adlandırılan manevi yaşamdan yoksun olduğunu fark ettiğinden ve maneviyatta kontrolü olmadığından, o Kli’ye dolumu koyabiliriz. Başka bir deyişle, Yaradan için bir şey yaptığını söyleyemez, aksine her şey kendi yararınadır. Bu, onda kutsallığın tüm yapısının mahvolduğu ve kişinin yaptığı her şeyin yalnızca sözde hizmet olduğu anlamına gelir. Buna gerçek dua” denir, çünkü o kişinin dönecek kimsesi yoktur ve sadece Yaradan’ın Kendisi ona yardım edebilir, Mısır’dan çıkışta söylendiği gibi ki bu, Yaradan’ın Kendisi tarafından yapılmıştır Seni Mısır diyarından çıkaran Tanrın Efendiniz” yazıldığı gibi.

Bu, ölüme mahkûm edilmiş bir kişiye benzer ve onu ancak kral bağışlayabilir. Sonuç olarak, bir kişi kötülük” safhasında olduğunu ve hayatlarında kötülerin ‘ölü’ olarak adlandırıldığını” hissettiğinde, ölüme mahkûm edilmiş olarak kabul edilir. Bununla birlikte, bir kişi Yaradan’dan kendisine bir hediye olarak hayatını vermesini istediğinde, Yaradan’dan lüks için değil fakat sadece manevi hayatı adına istediğinden, bu kişinin dolumu alabilen bir Kli’ye sahip olduğu düşünülür.

O halde insan bir taraftan, Ben kendim için değilsem kim benim için?” demelidir. Yani kendisi seçmelidir. Bu, yapabileceğini düşündüğü, kendini sevmesinden çıkmasına yardımcı olacağını düşündüğü her şeyi yapması gerektiği anlamına gelir. Öte yandan insan, Kişi yukarıdan çağrılmadıkça aşağıdan parmağını kaldırmaz.” denildiği gibi, her şeyin yukarıdan geldiğini söylemelidir. Kişi, içindeki ve hayatını tehlikeye atan kötülüğün farkına vardığında buna eylem” denir. Ama kişi bu eylemi de Yaradan’a atfetmelidir.

Ardından eylem için dua etmelidir. Yani kişi hem eksikliği hem de dolumu Yaradan’a atfetmelidir. Öyle ki, bir kişi ihsan etme çalışmasına başladığında ve hakikati elde etmek için özveriyle çalıştığında, Yaradan ona eksikliğinin bir hissini gönderir. Kişi bunu ancak ihsan etme niteliğini elde etmek için büyük çaba sarf ettikten sonra hissedebilir. O zaman kendisine, hayat” denen Yaradan ile Dvekut’tan (bağlılık) uzak olduğu bildirilir. Bunun hakkında şöyle yazılmıştır: “Ve Tanrınız Efendiye bağlanan sizler, bugün her biriniz hayattasınız.”

O zaman kişi dua ettiği zaman, bu, insanın onsuz da yaşayabileceği şeyler için dua etmesi olarak değil, hayatın eksikliği için bir dua olarak kabul edilir. Daha ziyade kişi yalnızca Yaradan’a tam inanç” denilen hayatı talep eder.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,092