e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Tanrı Sevgisi ve İnsan Sevgisi

Tanrı Sevgisi ve İnsan Sevgisi

Baal HaSulam Tanrı Sevgisi ve İnsan Sevgisi

Dostunu kendi gibi sev.” Rabbi Akiva bunun Tora’nın en yüce yasası olduğunu söyler.

KOLEKTİF VE BİREY

Yukarıdaki cümle en bilinen ve alıntı yapılan cümle olsa da, yine de mânâsı tam olarak anlaşılamamıştır. Bu böyledir çünkü yasa (ya da kolektif) kelimesi yukarıdaki cümlenin tüm ayrıntıları içerir, öyle ki her bir ayrıntının içinde, bu yasayı oluşturan tüm ayrıntıları bir araya getiren bir parça vardır.

Eğer buna “Tora’nın yüce yasası,” dersek, bu demektir ki, 612 Mitzvot, “dostunu kendin gibi sev,” ayetiyle ilgili ayrıntıların toplamıdır. Bir cümlenin nasıl olup da Tora’daki bütün Mitzvot’ların toplamını içerdiğini anlamak zordur. En azından bu yasa Tora’nın insan ve insan arasındaki Mitzvot ile ilgili kısmının yasası olmalıydı. Oysa “Dostunu kendin gibi sev,” yasası, Tora’nın en yüce kısmı Tanrı ile insan arasındaki çalışmayla ilgilidir.

KENDİNDE NEFRET ETTİĞİN ŞEYİ DOSTUNA YAPMA

Eğer bir şekilde yukarıdaki yasayı idrak ederseniz, Hillel’in, huzuruna gelen ve — Gemarah’ta yazıldığı gibi, “Beni dönüştür ve birayağımın üzerinde dururken bana Tora’yı öğret,”— dönüştürülmeyi isteyen bir yabancıya verdiği cevabı anlayabilirsiniz: Hillel ona şöyle der: “Nefret ettiğin şeyi dostuna yapma. Tüm Tora budur, geri kalanı bunun yorumudur, git ve çalış.” Açıkça görüyoruz ki, Hillel adama tüm Tora’ nın “Dostunu kendin gibi sev” ayetinin yorumu olduğunu söyler.

Tüm zamanların en yüce Kabalisti Hillel’in sözlerini yorumladığımızda şunu görürüz ki, kutsal Tora’mızın ilk amacı bizi “Dostunu kendin gibi sev,” yasasını özümlediğimiz o yüce aşamaya ulaştırmaktır çünkü Hillel’in dediği gibi, “gerisi onun yorumudur, git ve çalış.” Bu demektir ki, Kabalistler bize bu yasaya nasıl ulaşacağımızı anlatıyor.

Şaşırtıcıdır ki, bu yasa Tora’nın insan ve Tanrı’yla ilgili pek çok konusu için geçerlidir, çalışmaya her başlayan açıkça görür ki bu Tora’nın kalbidir.

DOSTUNU KENDİN GİBİ SEV

Dostunu kendin gibi sev” ayetinin anlamını daha yoğun incelemeli ve anlamalıyız. Kelime anlamı kendini sevdiğin kadar dostunu sevmektir. Ancak, görüyoruz ki kolektif bunu yerine getirmiyor. Eğer dostunu, dostunun seni sevdiği kadar sev demiş olsaydı, bunu tam anlamıyla yerine getiren olmasa da yine de kabul edilebilirdi.

Fakat kendimi sevdiğim kadar dostumu sevmek imkânsız görünür. Dünyada benim haricimde tek kişi olsa bile, bu yine de imkânsız olur. Dahası, insan kendini sevdiği kadar başkalarını da severse, kendisi için vakti kalmaz. Oysa kişi kendini ihmâl etmeden ihtiyaçlarını gidermelidir.

Kolektifin ihtiyaçlarıyla ilgili durum böyle değildir; çünkü insan başkaları için çalışma arzusunu harekete geçirecek güçlü bir motivasyona sahip değildir. Buna arzusu olsa bile, insan bunu tam anlamıyla yerine getirebilir mi? Gücü buna yeter mi? Eğer yetmezse, nasıl olur da hiçbir şekilde uygulanabilir olmayan bir şeyi yapmamız için Tora bizi zorlar?

Bu cümlenin abartı olduğunu düşünmeyin çünkü “Ona ne bir şey ekle, ne de çıkar,” sözü bizi uyarır. Tüm yorumcular metni kelime anlamıyla yorumlamaya hemfikirdir. Dahası, insanın kendi ihtiyaçlarını ihmâl ederek, dostunun ihtiyaçlarını doyurması gerektiğini söylerler. Dostumuzun ihtiyaçlarını gidermeli ve kendimizi düşünmemeliyiz.

Tosfot, Kiduşin 20’yi şöyle yorumluyor: “İbrani bir köle satın alan kişi, kendisine bir efendi satın almış gibidir.” Tosfot orada Kudüs Talmud’u adına şöyle yorumluyor: “Bazen tek yastığı vardır. Eğer onun üzerine kendi yatarsa, “ senden hoşnut olması için,” koşulunu yerine getirmez. Eğer onun üzerine kendi yatmaz ve onu kölesine vermezse, bu sodomite kuralıdır. Görünüşe göre, arzusuna ve iradesine rağmen onu hizmetçisine vermek zorundadır. Böylece kendine bir efendi satın alır.

Tek Yasa (Mitzva)

Bu pek çok soru doğurur. Önceki söylenenlere göre, hepimiz Tora’ya karşı günah işliyoruz. Dahası Tora’nın özünü tam olarak idrak edemiyoruz çünkü detaylara takılıp, gerçek yasayı uygulamıyoruz. Şöyle yazılıdır: “Yaradan’ın arzusunu yerine getirdiğin zaman, yoksulluk senin içinde değil, başkalarında olacaktır.” Peki herkes Tanrı’nın arzusu olan dostunu kendin gibi sev yasasını yerine getirirse, yoksulluk nasıl olacak?

İbrani köle konusunu daha etraflıca çalışmalıyız: Metnin anlamı şudur ki, insan kölesini İbrani olmayan bir yabancı bile olsa, kendi gibi sevmelidir. Ve kişi kendini bundan muaf tutmamalıdır çünkü “Tek yasa ve tek kuralın her ikisi de, senin ve seninle beraber olan konuk içindir.” “Yabancı” kelimesi aynı zamanda “kısmi olarak din değiştiren kimse,” yani Tora’yı kabul etmeyen fakat puta tapmaktan kendini koruyan kişi, demektir. Böyle bir insanla ilgili şöyle yazar: “Elinde olanı bir yabancıya vermelisin.”

Bu Tana’nın bahsettiği Tek Mitzva’nın anlamıdır: “Tek Mitzva’yı yerine getirmek, kişiyi ve tüm dünyayı erdemlik derecesine getirir.” Bütün dünyanın bununla ne ilgisi olduğunu anlamak oldukça zordur, özellikle de insanın yarı erdemli yarı günahkâr olduğunu düşündüğümüzde.

Kişi kendisini yarı erdemli yarı günahkâr görebilir ama tüm dünyayı değil. Dahası metin şöyle demeliydi: “Bütün İsrail”; peki neden “tüm dünya” der? Bizler tüm dünyanın garantörü müyüz? Onları iyi ameller hesabımıza dâhil mi etmeliyiz?

Anlamalıyız ki, atalarımız sadece dünyayı arzulanan amaca getiren Tora’nın uygulanabilir kısmından bahseder. Dolayısıyla, Tek Mitzvadedikleri zaman kesinlikle uygulanabilir Mitzva’dan bahsederler. Bu kesinlikle Hillel’in söylediğidir, “Dostunu kendin gibi sev.”

Sadece bu Mitzva ile kişi Yaradan ile birleşme olan gerçek amacı edinir. Böylece görürsünüz ki, bu TekMİtzva ile kişi bütün amacı yerine getirir.

Dolayısıyla aklımızda insanla Tanrı arasındaki Mitzva ile ilgili bir soru kalmamıştır çünkü uygulanabilir olan bu yasa, bizi bedeni arındırmanın son noktası dostunu kendin gibi sev amacına ulaştırır. Bundan sonraki derece ise O’nla birleşmektir.

Burada genel ve uygulanabilir olan söz konusudur. Uygulanabilir olandan, genele geliriz çünkü genel bizi nihai hedefe ulaştırır. Bu nedenle başladığımız ve hedefe ulaşana kadar durmadığımız sürece hangisinden —genel ve uygulanabilir— başlanacağını fark etmez.

O’NA TUTUNMAK

Şunu sormalıyız: “Eğer Tora’nın ve yaratılışın amacı insanlığı bu muhteşem yüceliğe değer hale ve O’na tutunmaya getirmekse, O, bizi Tora ve Mitzvot çalışmasıyla zorlamak yerine, bizi bu yücelikle yaratmalıydı.”

Bunu atalarımızın sözleriyle açıklamalıyız: “Kendisinin olmayanı yiyen kişi, kendi yüzüne bakmaya korkar.” Bu demektir ki, başkasının çalışmasından beslenen kişi kendi formuna, insan olmayan formuna bile bakmaya utanır.

Çünkü O’nun bütünlüğünden eksiklik gelmez, kendi çabamızdan hoşnut olmamız için bu çalışmayı bize vermiştir. Bu nedenle yaratılışı basit formda yaratmıştır. Tora ve Mitzvot’taki çalışma bizi yaratılışın en alt seviyesinden yükseltir ve bu şekilde kendi başımıza yüceliğe ulaşırız. Sonra haz ve mutluluğu onun cömert elinden almış gibi değil, sahibi bizmişiz gibi hissederiz.

Ancak yine de bir hediye aldığımızda, hissettiğimiz utanç hâlinin kaynağını anlamalıyız.

Bilim adamları bilirler ki, her dalın doğası köküne yakın olmaktır. Aynı prensiple, köküne yakın olmayan her şey, kökünü tolere edemez ve ondan zarar görür.

Kökümüz Yaradan olduğundan ve O almadan verdiğinden, her alışımızda ıstırap ve alçalma hissederiz.

Şimdi O’na tutunma amacını anlayabiliriz. Birleşmenin yüceliği dalın kökle eşit olmasıdır, aşağıda olma meselesi ise kökten uzaklıktır.Diğer bir deyişle, yolu ihsan olan her varlık yüce ve O’na tutunmaya lâyık olur. Ancak, yolu alma ve kendini sevme olan her varlık düşer ve Yaradan’dan uzaklaşır.

Çare olarak Tora ve Mitzvot’u yerine getiririz. Başlangıçta Lo Lişma’da, yani ödül almak için bunu yaparız. Bu Katnut (küçüklük), eğitim dönemindeki durumdur. Kişi büyüdüğünde, Tora ve Mitzvot’u Lişma’da, yani onu yapana memnuniyet vermek için yerine getirmesini öğrenir.

Şimdi “Yaradan neden birinin boynun arkasından mı yoksa boğazdan mı katlettiğiyle ilgilensin ki? diye soran atalarımızın anlayabiliriz. Her şeyden önce Mitzvot yalnızca insanların ıslahı için verilmiştir. Fakat yine de ıslahın ne demek olduğunu bilmiyoruz.

Yukarıda söylenenlerle ilgili, biliyoruz ki, “vahşi eşeğin yavrusu insan olarak doğar.” Bizler hiçbir ihsan ve sevgi kıvılcımı olmadan, tamamen çamura, alma arzusuna ve kendini sevmeye batmış dururumdayız. Bu aşamada kişi kökünden en uzak noktadadır.

Kişi onu yapana memnuniyet vermek amacını gerçekleştiren Tora ve Mitzvot ile büyür ve eğitilirse, başkalarına ihsan derecesine ulaşır. Bu dereceye Tora ve Mitzvot Lişma çalışmasıyla gelir. Tıpkı atalarımızın dediği gibi, “Kötü eğilimi ben yarattım, şifası için Tora’yı yarattım.”

Bu şekilde yaratılan varlık üst yüceliğin derecelerinde yükselir ta ki kendini sevme ve alma arzusundan kurtulana kadar. Bu aşamada insanın eğilimi ya ihsan etmek ya ihsan etmek için almaktır. Bununla ilgili atalarımız şöyle der: “Mitzvot, insanları ıslah etmek için verilmiştir,” sonra kişi köküne tutunur, tıpkı “ve O’na tutunmak,” denildiği gibi.

TORA’NIN İKİ KISMI: İNSANLA TANRI ARASINDA, İNSANLA İNSAN ARASINDA

Tora’da iki kısım —ilki insanla Tanrı arasındaki Mitzvot, ikincisi insanla insan arasındaki Mitzvot— görsek de, ikisi de bir ve aynı şeydir.Bu demektir ki, onların gerçek amacı ve hedefi birdir yani Lişma’dır.

İnsanın dostu ya da Yaradan için çalışması arasında fark yoktur. Bu böyledir çünkü yaratılış doğası gereği alma arzusu içimize kazınmıştır.

Bu sebeple Lo Lişma ile başlamaya mecburuz. Rambam şöyle der: “Atalarımız der ki, ‘Kişi daima Tora’yı, LoLişma’da çalışmalıdır çünkü Lo Lişma’dan Lişma’ya gelir.’” Dolayısıyla gençlere, kadınlara ve yaşlılara ilmi edinene ve bilgiyi hazmedene kadar ödüllendirilmek için çalışmaları öğretilir. Sonra sır onlara azar azar verilir ve O’nu bilip, O’na sevgiyle hizmet edene kadar konuya kolaylıkla alışmaları sağlanır.

Bu şekilde kişi çalışmasını sevgi ve başkalarına ihsan olarak tamamlayıp, en yüksek noktaya gelirse, aynı zamanda Yaradan için sevgi ve ihsanı da tamamlamış olur. Bu aşamada ister başkalarına, ister onu yapana memnuniyet vermek olsun, bu ikisi arasında fark yoktur.

Bu Hillel’in söylediği şeydir, “Dostunu kendin gibi sev,” nihai hedeftir. Çünkü bu insanlık için en uygun formdur.

Amellerle yanlışa düşmemeliyiz. Biliyoruz ki, dostumuzun ihtiyacını kendimizinkinden önce koyarsak, bu ihsan etme niteliğidir. Bu sebeple Hillel amacı “Ve Tanrı’nı tüm kalbinle, ruhunla ve gücünle seveceksin,” olarak tanımlamaz, çünkü onlar gerçekten bir ve aynı şeydir. Bu böyledir çünkü kişi dostunu da tüm kalbiyle ve ruhuyla sevmelidir çünkü bu “kendin gibi,” sözünün anlamıdır. Her şeyden evvel kişi tüm kalbi, ruhuyla kendini sever, fakat Yaradan’la ilgili kişi kendini kandırır; dostuyla ise her şey gözlerinin önündedir.

TORA NEDEN ATALARA VERİLMEDİ

Bu ilk üç soruyu cevaplar. Fakat geride görünüşte imkânsız olanı yerine getirmenin nasıl mümkün olduğu sorusu kalır. Bilmelisiniz ki, Tora atalara verilmemiştir, o yalnızca yirmi yaşından büyük 600.000 erkekten oluşan bütün bir ulusa, atalarin çocuklarının çocuklarına verilmiştir. Onlar da bu çalışmayı ve yüce amacı üzerlerine almak için istekli olup olmadıkları sorulduktan sonra almışlardır.

Her biri “Yapacağız ve duyacağız,” dedikten sonra bu mümkün olmuştur. Şüphesiz 600.000 adamın yaşamda dimdik durmaktan ve geride dostunun doyurulmamış hiçbir ihtiyacı kalmadığını görmekten başka bir amacı yoktu ve onlar bunu tüm ruhları ve güçleriyle severek yerine getirdiler. Bu ulusun ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgili endişe duymayan insanlardan oluştuğuna şüphe yoktur. Bu böyledir çünkü onun 600.000 gerçek dostu vardır.

Böylece neden Tora’nın kutsal peygamberlere verilmediği sorusunu cevaplamış olduk. Bunu sebebi küçük bir grubun Tora’yı idrak edemeyecek olmasıdır. Yukarıda bahsedildiği gibi çalışmaya Lişma’da başlamak imkânsızdır. Bu nedenle Tora onlara verilmemiştir.

TÜM İSRAİL BİRBİRİNDEN SORUMLUDUR

Atalarımızın “Bütün İsrail birbirinden sorumludur,” deyişini anlayabiliriz. Rabbi Şimon’un oğlu Rabbi Elazar buna şu eklemeyi yapmıştır: “Dünya çoğunlukla yargılanır.”

Öyle görünüyor ki, bizler aynı zamanda tüm dünya ülkelerinden sorumluyuz. Merak ediyorum; bu aklın almayacağı bir şey gibi görünüyor. İnsan nasıl olur da tanımadığı bir insanın günahlarından sorumlu olur? Özellikle denilmiştir ki, “Ne babalar çocukları için öldürülecek, ne de çocuklar babaları için; her insan sadece kendi günahı için ölüme mahkûm edilir.”

Şimdi bu sözleri tüm sadeliğiyle anlayabiliriz. Eğer tüm ülke buna dâhil değilse Tora ve Mitzvot’u yerine getirmek imkânsızdır.

Öyle görünüyor ki, her insan dostundan sorumludur. Bu demektir ki, dünyayı umursamayan insanlar Tora’yı yerine getirenleri kendi pisliklerinde tutanlardır. Bu şekilde Tora’yı yerine getirenler ıslah olamaz ve umursuzların katılımı olmadan dostuna ihsan etme sevgisine gelemezler. Bu nedenle, eğer ulusun içinde günahkârlar varsa, tüm ulusun acı çekmesine sebep olurlar.

Midrash’ta yazılıdır ki, “ İsrail’de biri günah işlediğinde, hepsi birden hisseder.” Rabbi Shimon onlarla ilgili şöyle der: “Bu bir kayıkta oturan insanların durumuna benzer. İçlerinden biri bir matkap alıp, oturduğu yerin altını delmeye başlar. Dostu sorar, ‘Ne yapıyorsun?’ O cevap verir, ‘Neden ilgileniyorsun ki? Kendi koltuğumun altını deliyorum?’ Hepsi birden cevap verir, ‘Su kayığı batıracak.’” Yukarıda açıkladığımız gibi, umursuzlar kendini sevmeye daldıklarından, onların eylemleri Tora ve Mitzvot’u yerine getirenleri engelleyen çelikten bir duvar gibi olur.

Şimdi Rabbi Şimon’un oğlu, Rabbi Elazar’ın şu sözlerini anlayabiliriz: “Dünya ve insan çoğunlukla yargılandığından, içlerinden biri bir Mitzva yerine getirecek olursa, kendini ve tüm dünyayı erdemlik derecesine getirir. Eğer günah işlerse, yazıklar olsun ona ki kendini ve tüm dünyayı kusur derecesine getirir. Şöyle denir, ‘Bir günahkâr pek çok iyiyi bozar.’”

Görüyoruz ki, Rabbi Şimon’un oğlu, Rabbi Elazar, Arvut (karşılıklı sorumluluk) konusunu bir adım daha ileriye götürüyor çünkü şöyle der: “Dünya çoğunlukla yargılanır.” Bu böyledir çünkü tek bir ulusun Tora ve Mitzvot’u yerine getirmesinin yeterli olmadığını düşünür. Bu düşünceye ya kurtuluş günü henüz gelmediği için realiteyi gözlemleyerek ya da hocalarından öğrenerek varmıştır.

Yazılı metinler de kurtuluş zamanında “yeryüzü Tanrı’nın bilgisiyle dolacak,” ve “tüm uluslar O’na akacak,” diyerek onu destekler. Bu sebeple tüm dünyanın işbirliği içinde olması gerektiğini söyler. Öyle görünüyor ki, insan arzulanan amaca dünyadaki tüm insanların yardımı olmadan gelemez.

Böylece, kişinin yerine getirdiği her bir Mitzva tüm dünyayı etkiler. Bu fasulye tanelerini tartan birisi gibidir. Tartıya koyduğu her bir fasulye tanesi istenen son karara etki yapar, bunun gibi kişinin yerine getirdiği her bir Mitzva da, tüm dünyanın O’nun bilgisi ile dolu olması yönünde ilerlemesine neden olur.

Bu nedenle kişinin yerine getirdiği her Mitzva tüm dünyayı etkiler. Şöyle denir: “Fakat bir günahkâr pek çok iyiliği bozar.” Bu demektir ki, birinin günahı tartının tüm dengesini bozar.

NEDEN TORA İSRAİL’E VERİLDİ?

Şimdi “Neden Tora diğer ülkelere değil de, İsrail’e verildi?” sorusunu cevaplandıralım. Gerçek şudur ki, yaratılış amacı tüm insan ırkına aittir. Ancak, yaratılışın doğasının bayağılığından ötürü insanların bunu anlaması ve bunun üzerine yükselmeye hemfikir olması imkânsızdır. Kendini sevmeden çıkmaya ve atalarımızın “O iyiliksever olduğundan, sen de iyiliksever ol,” dediği gibi, O’nun niteliklerine yapışmak demek olan form eşitliğine gelmeye hazır değillerdir.

İsrail, ataları ve atalarının 400 yıl boyunca çalışarak kendilerini amaca adamaları sebebiyle Tora’yı almıştır. Ulusun her bir üyesi dostunu sevmeye hemfikir olmuştur.

Yetmiş ulus arasında küçük bir ulus olarak onlar dost sevgisini üzerlerine almışlardır. Tora özellikle İsrail ulusu için verilmiştir.

Ancak, İsrail ulusu “geçiş noktası,” olmak zorundadır. Bu demektir ki, Tora’yı yerine getirerek kendilerini ıslah ettikleri ölçüde bu gücü diğer ülkelere geçireceklerdir. Ve geri kalan ülkeler amacı üzerlerine aldığı zaman Mesih ifşa olacaktır. Bu böyledir çünkü Mesih’in rolü sadece İsrail’i nihai amaç O’nla birliğe getirmek değil, Tanrı’nı yollarını tüm uluslara öğretmektir, ayette dendiği gibi, “Ve tüm uluslar O’na akacak.”

Ancak, İsrail ulusu “geçiş noktası,” olmak zorundadır. Bu demektir ki, Tora’yı yerine getirerek kendilerini ıslah ettikleri ölçüde bu gücü diğer ülkelere geçireceklerdir. Ve geri kalan ülkeler amacı üzerlerine aldığı zaman Mesih ifşa olacaktır. Bu böyledir çünkü Mesih’in rolü sadece İsrail’i nihai amaç O’nla birliğe getirmek değil, Tanrı’nı yollarını tüm uluslara öğretmektir, ayette dendiği gibi, “Ve tüm uluslar O’na akacak.”

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,085