e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Sabah Dersi Materyalleri > Kabala Kütüphanesi > Sabah Dersi 2019 > Sabah Dersi Materyali – Mart – Teslim Olmak (Boyun Eğmek)

Sabah Dersi Materyali – Mart – Teslim Olmak (Boyun Eğmek)

1) Rabaş, Makale 128, Efendiyi, Tanrımızı Yücelt

“O’nun dağının önünde başını eğ.” Baş eğmek, teslim olmak demektir. Kişi kendi aklını aşağıya indirdiği ve akıl anlasa da anlamasa da dediği zaman, kişi kendini sıfırlar ve boyun eğer. Hangi niteliğin önünde boyun eğer? “O’nun kutsal dağının” önünde.

Har [dağ], Hirhurim [derin düşünce] anlamına gelir, yani düşünce anlamına gelir. “O’nun kutsallığı,” sözünde “kutsal” maddeden ayrı demektir. Bu, kendini alma arzusundan ayırmak anlamına gelir. “Boyun eğmek”, aynı fikirde olmasa bile bedeni teslim etmek ve yalnız Keduşa’nın düşüncelerini kabul etmek anlamına gelir. Bu, “Kutsal dağın önünde boyun eğ,” anlamına gelir. Neden kendimizi Keduşa’nın düşüncelerine, yani almak için almaktan ayırmaya razı olmalıyız? Çünkü Yaradan sadece ihsan ettiği için, “Efendimiz, Tanrımız kutsaldır”. Bu nedenle kişinin Yaradan’la form eşitliğinde olması gerekir ve böylece Yaratan’ın yüceliğini elde edebiliriz. Daha sonra, Efendimiz, Tanrımızın yüceliğinin edinimini başarabiliriz.

2) Rabaş, Makale 3, Gerçeğin Ve İnancın Anlamı (1985)

Bize mantık ötesi inanç yolu verilmiştir, yani hislerimizi ve aklımızı dikkate almayıp, şunu söylemeliyiz; “Onların gören gözleri yok. Onların duyan kulakları yok.” Daha ziyade inanmalıyız ki, Yaradan bizim için iyi olanı bilir. O, olduğum aşamamı hissetmemi ister ve ben kendimi nasıl hissettiğimle ilgilenmem, çünkü ihsan etmek için çalışmak isterim.

Dolayısıyla temel şey şudur ki, Yaradan için çalışmam gerek. Çalışmamda bütünlük olmadığını hissetmeme rağmen, yine de üst olanın Kabında, yani üst olanın perspektifinden ben kesinlikle bütünüm. Bu nedenle çalışmamdan—Kral’a en düşük seviyede hizmet etme ayrıcalığından—hoşnudum. En azından Yaradan’ın O’na birkaç derece yakınlaşmama izin vermesi benim için büyük bir ayrıcalık.

3) Rabaş, Makale 38, Çalışmada, “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır,” Nedir?

Gözleri kapalı, mantık ötesinde yürüyebilen kişi ve bilgelerin hikmetine inanır ve sonuna kadar ilerleyebilir. Buna ana rahmine düşme denir, zira ağzı yoktur. Ana rahmine düşme, en küçük ve en kısıtlı olan Malhut durumudur ve buna İbur denir; bu, Evra (öfke) ve Dinim (yargılama) sözlerinden gelir, şu sözlerde ima edildiği üzere; “Yaradan sizin hatırınız için benim içime yerleştirildi.”

Ve bu “öfke ve yargı,” meselesi açıklanmalıdır. Biri gözleri kapalı, mantık ötesinde yürümek zorunda olduğu için beden buna karşı koyar ve bu nedenle sürekli olarak bunun üstesinden gelmesi gerekir. Ve buna, ihlal etmek, zorluk ve gazap denir, çünkü her zaman yukarıdakinin önünde kendini eğerek ve kendini sıfırlayarak devam etmek ve yukarıdakinin ona ne istiyorsa yapmasına izin vermek zor iştir. Olası en küçük kısıtlama (Katnut) olan bu duruma, İbur (ana rahmine düşme) denir.

4) Rabaş, Makale 21, Ayın Kutsanması

Kişi en düşük durumda iken, cennet krallığının yükünü kabul etmelidir ve bu durumda dahi, bundan daha düşük bir şey olmadığını, yani kişinin tamamen mantık ötesinde, akıl ve hislerinden, üzerine bir temel inşa etmek için kesinlikle hiçbir destek almadığını söylemeliyiz. Bu durumda kişi, cennet ve yer arasında duruyormuş gibidir, tamamen desteksizdir, çünkü her şey mantık ötesindedir.

Böylece kişi, tamamen alçakta olduğu bu koşulu ona Yaradan’ın gönderdiğini söyler, çünkü Yaradan, cennetin krallığının boyunduruğunu, bu alçakgönüllülük durumunda almasını istemektedir. Böylece kişi bunu üstlenir, çünkü mantık ötesi inanır ki şu an içinde bulunduğu durum, kendisine Yaradan’dan gelmiştir, yani Yaratan’ın onun bu dünyada olası en düşük durumunu görmesini istiyor.

Her halükârda, her koşulda kişi Yaradan’a inandığını söylemelidir ve buna “koşulsuz teslimiyet” denir.

5) Baal HaSulam, Şamati 96- Çalışmada Ambar Ve Şarap İsrafı Nedir?

Zaten en dibe inmiş olduğu için kişinin çalışmada daha fazla aşağıya inecek yeri olmadığından, bu çalışmanın amacı aslına uygun ve doğaldır. Bu böyledir, çünkü yüce olmaya ihtiyacı yoktur, çünkü onun için bu daima yeni bir şey gibidir.

Bu demektir ki, o daima çalışmaya şimdi başlamış gibi çalışır. Cennet Krallığının sorumluluğunu mantık ötesi kabullenerek çalışır. Çalışma düzeninde oluşturduğu temel en aşağı seviyedir ve tüm çalışmayı mantık ötesi yapar. Yalnızca gerçek bir aptal inancını oturtacağı bir temel olmadan, yani destek almadan ilerleyecek kadar aşağıda olabilir.

Kişi bu çalışmayı büyük bir mutlulukla kabullenir, sanki bilgisi ve inancının kesinliğini oturtabileceği bir görüşü varmış gibi. Ve bu mantık ötesinin ölçüsü sanki mantıklıymış gibinin ölçüsü kadardır. Dolayısıyla yolunda ısrar ve sebat ederse asla düşmez. Tersine yüce bir Krala hizmet ettiğine inanarak daima memnuniyet içinde olur.

6) Rabaş, Makale 4, Çalışmada Suyun Taşması Nedir? (1989)

Bina niteliğini edinmeden önce, çok iş olduğunu bilmeliyiz. Şöyle ki, kişi, aklı ve duygularıyla aza razı olmalı ve kendi payına düşenle, sahip olduğuyla mutlu olmalıdır. Bu kişi, daima bütünlüktedir, çünkü kendi payına düşenle mutludur.

Ama kişi, henüz bu niteliği edinmemişse ve alma arzusunun üstesinden gelemediğini görüyorsa, ne yapabilir? O zaman, ona yardım etmesi için Yaradan’a dua etmelidir, böylece çalışmaya gözleri kapalı girebilir, hiçbir şeye ihtiyaç duymaz ve bedeninin buna direnmesine rağmen, her şeyi Yaradan hatırına yapabilir.

Şöyle ki, kişi, Yaradan’a, kendisine nasıl yardım etmesi gerektiğini söylemez. Aksine, kendisine boyun eğdirip, Yaradan’ın önünde kendini, koşulsuz olarak iptal etmelidir. Ama bedeninin üstesinden gelemez, Yaradan’dan kötü eğilimine karşı savaşını kazanması için ona yardım etmesini ister, zira kendi aşağılık durumunun farkındadır. Bu nedenle Yaradan’dan kendisine merhamet etmesini rica eder, öyle ki kendisi diğer insanlardan daha kötüdür. Kendisinde, başka herkesten daha çok kendisi için alma arzusu vardır. Bu kadar alçak olabildiği için kendinden utanç duyar. Bu nedenle, Yaradan’dan kendisine merhamet etmesini ve onu kötü eğilimin hükmünden kurtarmasını rica eder.

7) Baal HaSulam, Şamati 42- Bu Çalışmada ELUL Kısaltması Nedir?

Önce, O’nun yüzünün gizliliği Ahoraim (arkası dönük) algısı olmadan ve O’nun yüzünün ifşasının önemli olduğunu söylenmeden önce ifşa edilmesi mümkün değildir. Bunun anlamı şudur; kişi sanki O’nun yüzünün ifşasını edinmiş gibi mutluluk içinde olmalıdır.

Ancak kişi gizliliği, ifşa ediliş gibi takdir etmeye devam edemez, ihsan etmek için çalışmak dışında. O zaman der ki: “Çalışma sırasında ne hissettiğim umurumda değil, çünkü benim için önemli olan şu; ben Yaradan’a ihsan etmek istiyorum. Eğer Yaradan, benim Ahoraim formunda çalışmamdan daha memnun kalacağını anlarsa, bunu kabul ederim.

Ancak hâlâ alma kıpırtıları varsa, kişiye düşünceler gelir ve Yaradan’ın bu dünyayı “iyidir ve iyilik yapar,” tavrı ile yönettiğine inanmakta zorlanır. HaVaYaH adındaki Yod harfinin anlamı şudur; Yod, “içinde hiç beyaz olmayan siyah nokta” denenin ilk harfidir, yani tam bir karanlık ve O’nun yüzünün gizli olmasıdır.

Bu demektir ki, kişi hiçbir desteklenmenin olmadığı bir yere, tamamen karanlık bir duruma gelmesi ile bu Üst Dünya’daki en düşük idraktir ve bu aşağıdakine Keter olur, Keter kabı ihsan etme kabı olduğu için.

Yukarı en düşük algı Malhut’tur, kendisine ait hiçbir şeyi yoktur, yani hiçbir şeye sahip değildir. Ve yalnız bu anlamda ona Malhut denir. Bu demektir ki, eğer kişi Cennetin Krallığı’nı – ki bu hiçbir şeye sahip olmama durumudur – memnuniyetle üstlenirse, bundan sonra, bu Keter hâline gelir – ki bu ihsan etme kabıdır, en saf ve temiz Kli’dir. Başka bir deyişle, Malhut’un karanlık bir durum olarak edinimi ardından Keter’in Kli’si, yani ihsan etme Kli’si hâline gelir.

8) Rabaş, Makale 300, Kıtlık İçinde Ekmek Yiyeceğin Toprak (1973)

Zohar’da yazıldığı gibi, kişi gece ve gündüz Tora ile uğraşmalıdır, gece ve gündüz onun için eşit olmalıdır. Başka bir deyişle, bütünlük olan durumuna “gündüz,” bütünlük olmayan duruma “gece,” denir, bunlar eşit olmalıdır. Şöyle ki, eğer amacı Yaradan hatırı için ise kişi O’na memnuniyet vermek ister ve eğer Yaradan onu bütünlük olmayan durumda tutmak istiyorsa, kişi buna da razı olur. Rızasını, çalışmasını sanki bütünlük durumunda olmakla ödüllenmişçesine yaparak, gösterir. Kişi için gece ve gündüz eşit olduğunda, buna “kabul etmek,” denir. Ama eğer farklılık varsa, bu fark ölçüsünde ayrılık vardır ve bu ayrılıkta dışarıdakilere tutunma vardır. Bu nedenle, eğer kişi farklılık hissederse, Yaradan’a, onun için farklılık olmamasında ona yardım etmesi için dua etmelidir ve böylece bütünlükle ödüllenir.

9) Baal HaSulam, Şamati 121- O, Ticaret Gemileri Gibidir

Bu, “insan sadece ekmekle değil, Efendi’sinin ağzından çıkan her şeyle yaşar,” sözünün anlamıdır. Bu demektir ki, kişinin içindeki Keduşa’nın (Kutsallık) yaşamı, özellikle O’na yaklaşmaktan, yani Keduşa’ya girme izninden dolayı değil, ama aynı zamanda çıkıştan, uzaklaşmalardan da gelir. Bu böyledir, çünkü “O bana ait” iddiasında bulunan Sitra Ahra kıyafeti vasıtasıyla, kişi bu aşamaların üstesinden gelerek kalıcı inançla ödüllendirilir.

Bu demektir ki, kişi Yaradan’la her şeyde birleşmelidir, yani O’ndan gelen çıkışlarda bile. Ve ödüllendirildiğinde hem çıkışların hem de girişlerin O’ndan geldiğini görür.

Bu kişiyi alçakgönüllü olmaya zorlar, çünkü şimdi Yaradan’ın her şeyi hem girişleri hem çıkışları yaptığını görür. Ve bu, Musa hakkında alçakgönüllü ve sabırlı denmesinin anlamıdır, kişi aşağılığı kabullenmelidir. Böylece her derecede bu aşağılığına tutunmalıdır. Bu aşağılığını kaybettiği anda erişmiş olduğu tüm “Musa” derecelerini derhal kaybeder.

Sabrın anlamı budur. Aşağılık herkeste vardır; fakat her insan aşağı olmanın iyi bir şey olduğunu hissetmez ve ıstırap çekmek istemez. Ancak, Musa alçak gönüllülüğe katlanır, bu nedenle aşağılık olmak onu mutlu ettiğinden, ona “alçakgönüllü” denir.

10) Baal HaSulam, Şamati 53- Kısıtlama Meselesi

Yazdığı gibi “ve dağın en alt kısmında durdular. (Dağ kelimesi (İbranicede: Har) düşünceler (İbranice: Hirhurim) demektir.) Yani Musa onları düşüncenin, anlayışın ve mantığın sonuna getirdi, olabilecek en alt dereceye. Ancak o zaman böyle bir koşulu kabul ettiler, içlerinde hiçbir tereddüt ve karşılık olmadan, sanki en büyük Gadlut derecesindelermiş gibi ve bundan mutluluk duyarak.

“Yaratan’a memnuniyetle hizmet edin” cümlesi bunu anlatmaktadır. Şöyle ki Gadlut zamanında, bizlere mutluluk duyacağımız bir iş veriyor demek alakasızdır, zira Gadlut’tayken, mutluluk kendiliğinden gelir. Bunun yerine, mutlu olmaları için verilen iş, onlara Katnut zamanında verilir, kendilerini Katnut’ta hissetmelerine rağmen bu aslında çok büyük bir çalışmadır.

Seviyenin esas kısmı budur denir, yani Katnut koşulunun anlaşılması. Anlayış sürekli olmalı ve Gadlut sadece bir eklemedir. Ayrıca, kişi ana bölüm için özlem duymalı, eklemeler için değil.

11) Rabaş, Makale 7, Çalışmada “İnsan” Nedir, “Hayvan” Nedir?

Özellikle ihsan etmeye ulaşmak isteyenler içlerinde boşluk hissederler ve Yaradan’ın yüceliğine ihtiyaç duyarlar. Bu boşluğu, Yaradan’dan mantık ötesi gidebilmek için güç istedikleri ölçüde, özellikle “Mitzvot ile dolu,” diye nitelendirilen ulvilik ile doldurabilirler, buna “yücelik” denir.  Başka bir deyişle Yaradan’dan yücelik için güç vermesini isterler, bu mantık ötesinde Yaradan’ın yüceliği ve önemidir. Yaradan’ın onların bunu edinmesine izin vermesini istemezler, zira kendilerini teslim etmek, boyun eğmek isterler, ancak bunun için Yaradan’dan yardım isterler ve bu ölçüde bu boş yeri Mitzvot ile doldururlar. “Nar gibi Mitzvot ile dolmak,” sözünün anlamı budur.

12) Baal HaSulam, Şamati 42 – Bu Çalışmada ELUL Kısaltması Nedir?

İhsan etmek için çalışmak isteyenler Kral’ın salonuna kabul edilirler. Ve kişi ihsan etmek için çalıştığı zaman, çalışma sırasında ne hissettiğine aldırmaz.

Aksine, siyah şekiller gördüğü durumda bile, bundan etkilenmez, tüm engellerin üstesinden gelebilmek için Yaradan’ın ona güç vermesini ister. Yani kişi Yaradan’dan beyaz şekiller vermesini değil, tüm sırların üstesinden gelmek için güç vermesini diler.

Böylece, bu insanların, ihsan etmek için çalışmak isteyenler için, her zaman beyazlık durumu var gibidir ve bu beyazlık onların çalışmasına imkân sağlar. Çünkü beyaz parladığı için, kişi kendi için alma formu içinde bile çalışmaya devam edebilir.

Çünkü eğer her zaman beyazlık durumu olsaydı ve bu beyazlık onun çalışmasına imkân verseydi, kişi asla çalışmasının saf ve temiz olup olmadığını bilemezdi. Ve bu kişinin asla Yaradan ile Dvekut (bir olmak, bağlanmak) ödülüyle ödüllenememesine neden olurdu. Bu nedenle kişiye yukarıdan siyahlık verilir, böylece çalışmasının saflık ve temizliğini görsün diye.

Başka bir deyişle, eğer siyahlık durumunda da kişi memnuniyet içinde ise, bu kişinin çalışmasının saf ve temiz olduğunun işaretidir, çünkü kişi kendisine yukarıdan ihsan etmek için çalışabilme fırsatı verildiğine inanır ve mutlu olur.

13) Rabaş, Makale 5, “Günahların Erdemler Haline Gelmesine Dair”

Bu alevin fitile bağlı oluşuna benzer: Yabancı düşünceye fitil denir, kişinin çalışmasında hatalar bulmak ister. Bu yabancı düşünceler kişinin aklı ve mantığı çerçevesi içinde kişinin, Yaradan çalışmasıyla yapacak bir şeyi olmadığını anlamasına meydan verir. Ve bu yabancı düşünceler ona geldiğinde, mantığı bunların hepsinin doğru olduğunu söylemesine rağmen, kişi hiçbir bahaneye yer vermek istemediğini söyler ve şimdi o, mantık ötesinde, inancın yolunda yürümektedir. Bu durumda, inancın alevi yabancı düşüncelerin fitili ile bağlanır. Böylece, yalnız şimdi tam olarak inanç emrini yerine getirebilmektedir. Bu yüzden şüpheleri erdemler haline gelir, aksi halde inanç anlayışından bir erdem edinemezdi. Buna “ıstırap içinde memnun,” denir. Kişi, yabancı düşünceler onun, Yaradan çalışmasında kötü konuşmasına, dedikodu yapmasına ve sivri dilli olmasına neden olarak, ona eziyet vermesinden acı çekse bile, ancak bu durumda mantık ötesi inancı yerine getirebildiği için bundan memnundur. Ve buna “Mitzva’nın sevinci,” denir.

14) Baal HaSulam, Şamati 219- Sadakat

Bu hizmet öncelikle korku anlayışına dayanan bir sadakatle olmalıdır. O zaman, tüm beden çalışma ile karşıt görüşte olur, çünkü hizmet etmekten tat almaz. Ve beden yaptığı her şeyde, beden yaptığı -bütünlük içinde olmayan- bu hizmeti hesaplar. Böylece, bu çalışma ile eline ne geçecek? O halde, bu hizmette geçerlik ve zevk olmadığı için, bununla başa çıkması sadece fedakârlık yoluyla olur. Bu demektir ki, verdiği hizmetten acı hisseder ve her hareket onun korkunç acı çekmesine neden olur, çünkü beden boşuna çalışmaya alışkın değildir; bu çalışması ya kendisine ya da başkalarına yararlı olmalıdır. Ama Katnut (küçüklük) sırasında, kişi hizmet etmenin kendisi için bir faydasını hissetmez, çünkü halen bu hizmetten bir keyif almaz. Ve hatta kişi başkalarına da bir yararı olacağına inanmaz, eğer bu kendi için önemli değilse, başkaları bundan nasıl keyif alır ki? O zaman acısı şiddetlenir. Ve daha da çalıştıkça, acısı da bu oranda artar. En sonunda, ıstırap ve çabası belli bir miktara ulaştığı zaman Yaradan ona merhamet gösterir ve Yaradan’a hizmet etmekten tat almayı ona bahşeder, çünkü yazılmış ki, “Yukarıdan bize maneviyat akana kadar.”

15) Baal HaSulam, Şamati 5- Lişma Yukarı’dan Gelen Bir Uyanıştır ve Neden Aşağıdan Bir Uyanışa İhtiyaç Vardır?

Kişi mantık ötesi çalıştığı zaman, kendisini zorlayarak, o zaman beden arzusuna karşı bu çalışmayı yapmaya alışır ve o zaman kişi Yaratan’ına mutluluk verecek bir çalışmaya başlayabilir.

Bu böyledir, zira kişiden istenilen yegâne şey, manevi çalışmasıyla Yaratan ile Dvekut’a (Bütünlüğe) gelmektir ve bu kişiye form eşitliği olarak ifşa olur, kişinin tüm yaptıkları, sadece ihsan etmek için olur.

Şöyle yazdığı gibi; “O zaman kendini Yaratan’la memnun edeceksin.” “O zaman” kelimesi ilk başta, kişinin çalışmaya başladığı zaman, zevk duymadığı zaman. Yani, kişinin çabası kendisini zorlayarak olduğu zaman.

Ancak, sonradan, kişi kendisini incelemektense ihsan etmek için çalışmaya alıştırdıktan sonra, eğer kişi manevi çalışmasından tat alıyorsa, Yaratan’ına yaptığı çalışmayla haz verdiğine inanıyorsa, kişi Yaratan’ın yaptığı çalışmayı her ne kadar olursa olsun, kabul ediyor demektir. Her şeyde Yaratan, memnunluk getirecek niyeti inceler ve bu durumda kişide “O zaman kendini Yaratan’la memnun edeceksin” koşulu oluşur.

Yaratan adına çalıştığı zamanda bile kendisini mutlu ve canlı hisseder, sanki gerçekten Yaratan için çalışıyormuş gibidir, zira kişinin kendisini zorlayarak yaptığı çalışmada kişiyi ağırbaşlılıkla çalışmaya hak kazandırır. Görürüz ki, o zamanda kişinin aldığı memnuniyetlik Yaratan’la alakalıdır, yani özellikle Yaratan içindir.

16) Rabaş, 65. Mektup

Yaradan’ın ona O’nun önünde iptal olma arzusu vermesi, yani kendi otoritesi altında hiç arzu kalmaması ve içindeki tüm arzunun sadece Yaradan’a yönelik olması için dua eder.

Bir kez tam iptale karar verdiğinde, Yaradan’dan bunu başarması için yardım ister. Bu demektir ki, aklı ve arzusu Yaradan önünde iptal olmaya hemfikir olmasa da Yaradan’a O’nun önünde iptal olmak için dua etmelidir. Buna “tam dua” denir, yani kendisi için bir şey istemeden Yaradan’ın ona tam bir arzu vermesini ister ve daima erdemlik içinde kalmak için Yaradan’a yakarır.

17) Rabaş, 18. Mektup

Kalbe konuşan Yaradan’ın sesini duyduğumuzda, her şey “Arınmaya gelen yardım alır,” sözündeki gibi gerçekleşir. Kutsal Zohar bunu şöyle yorumlar, kişi kutsal ruhtan yardım görür, yani kalp Yaradan’ın sesini duyar ve sonra özellikle kutsallığın sesi, yani ihsan etme arzusu tüm arzulara hükmeder. Ve doğal olarak aptallığa geri dönmez, yani bir daha günah işlemez, çünkü tüm alma arzusu ihsan arzusuna teslim olmuştur.

Bu sırada tüm iyilikler kalpte belirir, çünkü Şehina’nın haz doldurması için orada yer vardır ve sonra tat ve dostluk yayılıp insanın tüm organlarını kaplar.

Bu özellikle Yaradan’ın sesini duyduğunda olur. Tüm beden teslim olur ve kendini kutsallığa köleleştirir. Beden kutsallığa hizmet eden bir hizmetkâra dönüşür.

18) Rabaş, Cilt 3, Makale 223, Çalışmaya Giriş

Kişi Lo Lişma denen seviyeye eriştikten sonra, daha yüksek bir duruma geldiğinde başka bir şeyle ödüllenir. Bu şudur, bu durumda kendini hiç dikkate almaz, tüm hesabı ve düşüncesi yalnız gerçek içindir. Başka bir deyişle, amacı, orada yalnız Kral’a hizmet etmek zorunda olduğunu hissettiği, doğru gerçekliğin önünde kendini eğmektir. Çünkü Kral’ın yüceliğini, büyüklüğünü ve önemini hissetmektedir. O zaman, kişi kendini unutur, yani kendisi için hiçbir endişesi kalmaz, tıpkı bir meşale önünde iptal olan mum gibi hissettiği Yaradan’ın varlığı önünde kendi varlığını iptal eder. Böylece Lişma (O’nun hatırına) yani Yaradan’ı memnun etme koşuluna gelir. Kişinin tek endişesi ve özlemi, kendi varlığı, yani alma arzusu hiçbir isme layık olmaksızın, Yaradan’ı nasıl memnun edeceğidir. Böylece kişi, “ihsan etmek için ihsan etme,” koşulunda addedilir.

19) Baal HaSulam, 8. Mektup

Bu dünyada olan her şeyin yüce bir amacı vardır ve buna “bir damla birleşme” denir. O çamur evlerin sakinleri tüm bu kötülüklerin toplamından, onlardan alınmış O’nun kibrinden geçtiklerinde, Yaratılışın doğası gereği sıkıca mühürlenmiş kalplerinin duvarlarında bir delik açılır ve bu damlanın kalplerine yerleşmesi için uygun hale gelirler. Sonra damgalanan bir şey gibi alt-üst olur ve açıkça bunun tersini, bütünlüğü tam olarak bu ölümcül kötülüklerin içinde algıladıklarını anlarlar. Oraya, sadece oraya Yaradan’ın kendisi tutunur ve orada O, onlara birleşme damlasını akıtır.

20) Baal HaSulam, 8. Mektup

Bu tam da şiirde yazılan şeydir, “Sen her şeyi sarar ve doldurursun.” Edinim sırasında bereket hissedilir. Tüm zıtlıkların üzerinde belirir ve durur. “Tüm kötülüklerden daha kötü, kibirlilerden daha kibirli” sözünün anlamı budur ve doğal olarak, “her şeyi doldurur.” Şair, O’nun onları bereketle doldurduğunu, O’nun onlara görünene kadar kimsenin O’nla birleşme hazzını algılamadığını ve O’nla birleşmenin hazzını ve tadını alabilmek için çektikleri ıstırabın bir erdemi olduğunu bilir. Her organı ve tendonu dünyadaki her bir insanın tüm yaşamları boyunca böyle bir tadı tek bir an tatmak için günde yedi defa ayaklarını ve ellerini keseceğini bilir ve tanıklık eder.

21) Baal HaSulam, 1. Mektup

Herkes kişisel kadere inanır ama buna fazlaca tutunmaz diyebilirim. Bunun sebebi bir aptalın düşüncesinin, “iyi ve iyilik yapanın” tek örneği Yaradan’a atfedilmemesi gerektiği içindir. Ancak, sadece Yaradan’ın gerçek hizmetkârları kendi kaderinin bilgisine sahiptir ki O, hem iyi hem kötü her şeyin sebebidir. Onlar kadere yapışırlar, çünkü arı olana bağlananlar, arıdır. Koruyucu koruduklarıyla bir olduğundan, kötü ve iyi arasında belirgin bir ayırım yoktur. Onlar, O’nun benzersizliğini yüceltmeye hazır ve kapların taşıyıcıları olduklarından, hepsi bütün ve sevilendir. İyi ve kötü tüm eylem ve düşüncelerin bilgisine içgüdüsel olarak sahip oldukları ölçüde Tanrı’nın kaplarının taşıyıcılarıdırlar. Yaradan onları hazırlar, onlar O’dan gelir. Bunu ıslahın sonunda herkes bilecek.

22) Baal HaSulam, 138- Kişi Bazen Kafasını Korkuyla Meşgul Ederken

Kişi bazen aklını korkuyla meşgul ederken şunu bilmelidir ki, O’ndan başkası yok. Ve eğer kişi hala korkunun üzerinde etkisi olduğu hissi içerisindeyse, kişi bilmeli ki şans eseri diye bir şey yoktur ve kendisine olanı Yaratan yukarıdan vermiştir, kişi sonu düşünebilmesi için ona bir korku gönderilir. Şöyle ki korku kişiye “O’ndan başkası yok” diyebilmesi için getirilmiştir.

Ancak, hala bundan sonra kişi korku hissi içerisindeyse, o zaman kişi bu korkuyu örnek olarak almalı ve Yaratan korkusunun şu anda hissettiği korku kadar güçlü olması gerektiğini söylemeli.

23) Baal HaSulam, 18. Mektup

Cennet krallığının yükünü üstüne alan kişi, Yaradan’a tapınmada çaba harcamaz, O’na gece ve gündüz, karanlıkta ve aydınlıkta tutunur. Yağmur—gelecekte ve şu anda yaratılan—onu durduramaz, çünkü Ein Sof olan Keter her şeyi eşit olarak aydınlatır. Aptal—arkasından ve önünden üzerine gelen engellerin altında yürüyen— herkese Dvekut (birleşme) eksikliğini, bozukluk ya da kendi adına kötülük olarak hissetmediğini söyler.

Eğer hissetmiş olsaydı, kesinlikle az veya çok Dvekut eksikliğinden kendisini kurtaracak bir yöntem bulacaktı. Bu yöntem sıkıntıdaki bir insandan, saklandığı yerde Yaradan’a yakaran bir hırsızdan bile, ister “inancın düşüncesi” ya da “güven” ister “duasının yakarışında,” olsun onu arayandan asla kaçamaz. Bu sebeple dalın kökten ayrılmasını engelleyecek Mohin de Gadlut’a gerek olmaz.

24) Baal HaSulam, Şamati 19, “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir?

Atik en yüksek seviyedir; kıyafetlenmeden en uzaktaki şeydir. Kişi elinin oraya ulaşamadığı “mutlak sıfır” denen en soyut şeyin içinde hissedebilir.

Bu demektir ki, alma arzusu ancak ışığın biraz yayıldığı bir yerde ele geçirilebilir. Kendi kaplarını arındırmadan önce, ışığı lekelemesin diye kişi kapların (kelim) genişlemesi şekliyle ışığın kendisine gelmesini sağlayamaz. Yalnız ihsan etme yolu üzerinde yürüdüğü zaman, yani alma arzusunun olmadığı bir yerde, akla ya da kalbe ışık, mutlak bir bütünlük içinde gelebilecektir. O zaman üst ışığın inceliğini hissedebileceği bir duyarlılık içerisinde Işık ona gelir.

Ancak kişi kaplarını ihsan etmek için ıslah etmediğinde, yayılmak üzere geldiği zaman, Işık Kelim’in arılığına göre kısıtlanmalı ve parlamalıdır. Dolayısıyla Işık bu zamanda tam bir küçüklük içerisinde belirir. Bu yüzden Işık Kelim’in içindeki kıyafetlenmeden soyutlandığı zaman, Işık mutlak bütünlük içerisinde ışıldayabilir ve aşağıdakiler için hiçbir kısıtlaması olmaksızın berraktır.

Bunu takiben, kişi hiçlik noktasına tam olarak geldiği zaman çalışma önemlidir; yani kişi bütün varoluşunu ve yaratılışını iptal ettiğini gördüğü zaman, o anda alma arzusunun hiçbir gücü yoktur. Sadece o zaman kişi Keduşa’ya (kutsallık) girer.

25) Rabaş, Makale 24, Çalışmada, Kişi Bir Oğul ve Bir Kız Doğurmalıdır, Ne Demektir? (1991)

Mantık ötesinde çalışma koşulsuz teslimiyet içinde olmalıdır. Öyle ki kişi cennet krallığının yükünü, mantık ötesinde üzerine almalıdır. Kişi demelidir ki; “Bu çalışma hakkında hiç fikrim olmasa da bu çalışmadan hiçbir tat almasam da Yaradan’ın hizmetkârı olmak istiyorum. Sanki yine de çalışmanın tadını hissetmiş ve edinmişim gibi tüm gücümle çalışmaya razıyım.” O zaman, kişi ilerleyebilir ve böylece onun için bulunduğu durumdan düşeceği bir yer olmaz, zira tam da yere toprağa konduğu zaman bile çalışmayı üzerine almıştır ve zaten topraktan daha aşağıda olması imkânsızdır.

26) Rabaş, Makale 24, Çalışmada, Kişi Bir Oğul ve Bir Kız Doğurmalıdır, Ne Demektir? (1991)

Kişi “toz” olarak çalışmak isterse, yani çalışmadan toz tadı bile alsa, Yaradan hatırı için bir şeyler yapabilmenin onun için çok önemli olduğunu söyler. Kendisi için hangi tadı aldığına aldırmaz ve toz tadı aldığı, yani bedenin alay ettiği bu çalışma için bedene kendi görüşüne göre bu çalışmanın “Şehina’yı tozdan kaldırmak,” olduğunu söyler. Başka bir deyişle, beden bu çalışmadan toz tadı alır; kişi bu Keduşa’dır der ve çalışmadan ne kadar tat aldığını ölçmez. Aksine Yaradan’ın bu çalışmadan hoşnut olduğuna inanır, çünkü buraya alma arzusu karışmamıştır zira alacak hiçbir şey yoktur, çünkü bu çalışmada hiçbir tat ya da güzel koku yoktur, burada yalnız toz tadı vardır. Bu nedenle, bu çalışmanın kutsal çalışma olduğuna inanır ve buna sevinir.

27) Baal HaSulam, Şamati 19- “Manevi Çalışmada Yaradan Bedenlerden Nefret eder” Ne Demektir?

Kişi bazen Cennetin Krallığı’nın yükünün üstlenilmesi çalışmasını küçümser; bu karanlık bir hissiyatın zamanıdır. Yaradan’ın dışında onu bu durumdan hiç kimsenin kurtaramayacağını gördüğü zamandır. O zaman kişi, Cennetin Krallığı’nı kendi üzerine mantık ötesinde alır, bir öküzün yükü çektiği ve bir eşeğin yükü taşıdığı gibi.

Kişi şimdi Yaradan’a bir şeyler verebileceği için memnun olmalıdır. Ve Yaradan onu Yaradan’a verecek bir şeyi olmasından memnun kalır. Fakat kişi her zaman bunun süsleme denen hoş bir çalışma olduğunu söyleyecek güce sahip olmaz, ama bu çalışmayı küçümser.

Kişi için, beyazlığın çalışması yerine bu çalışmayı seçtiğini söyleyebilmesi ağır bir koşuldur. Yani kişi çalışması esnasında karanlığın tadını hissetmez ama çalışmanın tadını hisseder. Bu demektir ki o zaman kişi, mantık ötesinde Cennetin Krallığı’nın yükünü kendi üzerine almak üzere, alma arzusuyla hemfikir olarak çalışmak zorunda değildir.

Eğer kişi kendini yenerse ve şimdi mantık ötesi inancın Mitzva’sına (emir) uyduğunda bu çalışmanın keyifli olduğunu söyleyebilirse ve bu çalışmayı süsleme olarak kabul ederse, buna “Mitzva’nın bir sevinci” denir.

28) Rabaş, Makale 289, Yaradan Erdemliye Karşı Titizdir

Bu, “O’nun etrafı çok fırtınalı” ifadesinin anlamıdır, yani Yaratan, erdemlilik zamanında titizdir. Ama kişi aşağı bir durumdayken, çalışmadan iyi bir tat hissetmediğinde, ona titizlikle davranmak anlamsızdır, çünkü o, her ne kadar düşük bir durumda olsa da Yaradan’a yaklaşmak için çalışmaktadır. Bu nedenle, ona işin lezzetinden vaz geçmesi söylenemez, çünkü şimdi zaten hiçbir tat almamaktadır. Kişinin çalışmanın lezzetini alması için Yaradan’ın verdiği darbe, kişi tarafından iyileştirilir, çünkü Yaradan’a hizmet etmenin başka bir yolu yoktur. Böylece, Yaradan’dan aldığı darbe onu iyileştirir, aksi takdirde ayrılıkta kalacaktır.

Bununla, bilgelerimizin söylediklerinin, Yaradan’ın darbeleriyle, O’nun (Mehilta BeŞalah) iyileştiğini anlıyoruz. Başka bir deyişle, bu şifadır – ona herhangi bir destek olmadan inançla çalışmak için bir yer verir.

29) Baal HaSulam, Şamati 143- İyilik İsrail İçin Olsun

“İyilik İsrail için olsun, Tanrı kalbi arınmışlar içindir.” Bilinir ki, “tek” ve “tam” küçültme adlarıdır. Bu demektir ki, Tora’da “tek” ve “tam” kelimelerinin geçtiği her cümle küçültmeyi ifade eder.

Dolayısıyla çalışmayla ilgili olarak bunu kişinin kendini küçültmesi, eksiltmesi olarak yorumlamalıyız. Düşüklük, kişinin mağrur, yani Gadlut’ta (yücelik) olma isteğine karşılık gelir. Bu demektir ki, kişi, ruhunun görmeyi ve duymayı arzuladığı her şeyi anlamak ister, fakat yine de kendini eksiltir ve Tora ve Mitzvot’u kesin bir yalınlıkla, gözü kapalı yerine getirmeye hemfikir olur. Bu “İsrail için iyi” sözünün anlamıdır. Yaşar-El (İsrail) kelimesi, Li Roş (baş (akıl) benim) kelimesinin harfleridir.

Bu demektir ki, kişi, “tam” olarak tanımlanmasına, yani küçülme ve eksilme aşamasında olmasına rağmen, Keduşa (Kutsallık) aklına sahip olduğuna inanır. Ve “tam” ile ilgili olarak bunun mutlak iyi olduğunu söyler. Sonra “Tanrı kalbi arınmışlar içindir” ayeti içinde var olur, yani arı bir kalple ödüllendirilir. Ve bu, “taştan kalbi etinden çıkaracak ve sana etten kalp vereceğim,” sözünün anlamıdır.

30) Rabaş, Makale 283, Küçük Mitzva’da, Büyük Olan Kadar Dikkatli Olun – 3

Şöyle dediler: ‘Küçük Mitzva’da (emir) büyük olan kadar dikkatli olun, çünkü Mitzvot (emirler) için verilen ödülü bilmiyorsunuz…’ Bu, yalnızca Cennet Krallığı’nın yükünü kabul ederek, kişinin Tora’da bir tat almadığı ve duada hiçbir canlılığın olmadığı, küçük bir Mitzva için böyle değildir. Böyle bir zamanda, bu, ‘küçük’ olarak kabul edilir. Böyle bir çalışma için kişi, bir öneme sahip olmadığı zaman, dikkatli olmak ve sahip olduğu bozukluğun üstesinden gelmek istemez, çünkü kişi, hiçbir canlılığı olmadığı zaman, yukarıda Tora ve Mitzvot’a bağlanmanın çok da önemli olmadığını söyler. Küçük bir bozukluktan kurtulmak ister çünkü bu, yukarıda da önemsizdir ve büyük bir ödül almayacaktır. Bundan dolayı, şunu söylerler: ‘Mitzvot için verilen ödülü bilmiyorsunuz’. Başka bir deyişle, Yaradan, kişinin, hiçbir bilgi, zeka ya da Gadlut (büyüklük/yetişkinlik) zamanından başka duygular olmadan, yalnızca Cennet Krallığı’nın yükünün kabul edildiği Katnut (küçüklük/bebeklik) durumundan memnundur, temelde, kişinin yukarıya önem verişi, Gadlut sırasındaki değil, Katnut sırasındaki çalışmadadır. Zira kişi, yukarıya hangi safhanın daha çok haz vereceğini bilmez, ‘Küçük Mitzva’da’ yani Katnut safhasına, ‘büyük olan kadar’, yani Gadlut safhası kadar dikkatli olun, demektir.

31) Baal HaSulam, Şamati 127- Çekirdek, Öz ve Artan Bereket Arasındaki Fark

Malhut özünde, içinde hiç beyazlık olmayan kara bir noktadan başka bir şey değildir. Ve eğer kişi noktayı, kurtulmak istediği gereksiz bir şey olarak değil de bir öz, dahası bir ziynet gibi kabul ederse, buna “kişinin kalbindeki güzel yer,” denir. Bu böyledir, çünkü kişi bu köleliği inkâr etmez, tersine onu kendi için önemli kılar. Buna “Kutsallığı tozdan yükseltmek” denir. Ve kişi bu temeli önemli kılarsa, özden kopmak olmadığından, derecesinden asla düşmez. Ve kişi dünyanın en büyük karanlığı içinde bile olsa, kara bir nokta olarak çalışmayı üzerine alırsa, Kutsal İlahilik şöyle der, “senden saklanacak bir yer yok.” Bu nedenle “Ben O’na tek düğümle bağlandım” ve “o, asla kopmayacak.” Bu sebeple, kişi Dvekut’tan (yapışma, birleşme) ayrılmaz. Ve eğer “ilave” denilen az bir aydınlanma ona kendi uyanışı olmadan Yukarıdan gelirse, o bunu “kaçınılmaz ve istem dışı,” olarak kabul eder. Bu, “Ben karayım ama güzelim,” sözünün anlamıdır, çünkü karalığı kabul edersen, güzel olduğumu görürsün.

6) Rabaş, Cilt 3, Makale 799, Yeni Ayın Doğuşu

Aya Malhut denir. Buna, “Ayın yenilenmesi,” denir, çünkü her gün yeniden cennet krallığının yükünü üstlenmemiz gerekir. Dünkü kabullenme yeterli olmaz zira her defası için, ARİ der ki, BYA’ya düşen kıvılcımları yükseltmeliyiz, onları Keduşa’ya yükseltmeliyiz. Bu yüzden, her defasında, kişi yeni bir yükü üstlendiği zaman, her defasında ayrılığın bir parçasını alıyor ve Keduşa ile birliğe getiriyor diye kabul edilir. Malhut her gün bir noktaya dönüşür ifadesinin anlamı da budur, Zohar’da noktaya, “içinde hiç beyazlık olmayan siyah nokta, “denir.  Şöyle ki bu hiç parlamaz, zira “beyaz,” aydınlatıyor, demektir. Bunun anlamı şudur, o her defasında yenilenmek zorundadır. Ancak bilmeliyiz ki o öncekiyle aynı nitelikte değildir. Aksine, yazıldığı üzere, Ein Sof’tan uzanan ışıkta yenilenme yoktur. Buna “Ayın İbur’u denir. İbur itaatsizlik ve öfke kelimelerinden gelir. Yani kişi şunun üstesinden gelmelidir; Cennetin krallığı onun için bir nokta gibi olduğu zaman, yani Cennetin krallığını edinmek ona parlamadığı zaman sevinçli olmalıdır. Söylendiği üzere, “Yaradan’a sevinçle hizmet et,”  üzüntü içinde olsan bile. Ve İbur meselesi budur, dünyevi hayatta olduğu gibi, kişi hamileliğe girdiği zaman ve daha sonra gerekli koşullar içinde bir bebek doğar. Bunun gibi, kişi çalışmaya girdiği zaman, Yaradan’dan ne kadar uzak olduğunu görür ve bu ona acı verir, bu koşula Katnut ile ödüllenmek denir, yani kişi kendi küçüklüğünü hisseder ve buna eksik (boş) Kli denir. Daha sonra, bu ölçüde, kabın ölçüsüne göre ışığı edinebilir ki buna Gadlut denir. Noktaya, “Şehina tozun içinde,” denir, yükselişe ise, “ayın kutsanması,” denir. Bu “tozun” içindeki durumun olanın Keduşa anlayışına kabul edilmesidir. Buna, “Şehina’yı tozdan kaldırıp yükseltmek,” denir.

33) Baal HaSulam, Şamati 8- Keduşa’nın (Tanrısallığın) Gölgesi ile Sitra Ahra’nın Gölgesi Arasındaki Fark Nedir?

Klipa (Kabuk) gölgesine “Başka bir tanrı verimsiz ve meyve vermez” denir. Keduşa da (Kutsallık) ise, “Gölgesi altında mutlulukla oturdum ve meyvesi damağımda tatlıydı” denir. Başka bir değişle, kişi başına gelen tüm sıkıntı ve gizliliklerin kendisine Yaratan’ın mantık ötesinde çalışmasını sağlamak için gönderdiğini hisseder.

Kişi bunu Yaratan’ın yaptığını söyleyecek gücü bulduğunda, yani Yaratan’ın kendi iyiliği için gönderdiğini ve böylelikle kişinin kendi için değil ama çalışmaya ihsan edebilmek için gelmesini sağladığını görünce, kişi bilince ulaşır. Başka bir değişle, kişi çalışmasının Yaratan’a mutluluk verdiğine inanır ve bu tümüyle mantığının üstünde bir koşuldur.

Şöyle ki, kişi Yaratan’a gölgelerin dünyadan kaldırılması için dua etmez. Aslında, kişi şöyle der; “Görüyorum ki Yaratan benim Onunla bu şekilde çalışmamı istiyor, yani tümüyle mantık ötesi.” Dolayısıyla, kişi yaptığı her şeyde, kişi derki, “Elbette bu çalışmam Yaratan’ın hoşuna gitmekte, o zaman yüzünün gizliliğinde çalışmam ya da çalışmamam neden umurumda olsun ki?”

Kişi yüzün gizliliği içerisinde ihsan etmek için çalışmak istediğinden, yani Yaratan’ın memnuniyeti için, kişinin çalışması gururunu rencide etmez, yani Yaratan’ın memnun olmadığı hissi yoktur. Aslında, kişi Yaratan’ın liderliğini kabul eder ve şöyle ki kişi çalışmasında Yaratan’ın var olduğu hissini hissetmesini ister ve kişi tüm kalbiyle bu koşulu kabul eder. Bunun böyle olmasının nedeni kişinin kendisini nasıl mutlu edeceğinden değil ama Yaratan’ı nasıl memnun edeceğini düşünmesindendir. Dolayısıyla bu gölge kişiye hayat getirir.

Bu koşula “Gölgesi altında mutluluk duydum” denir, yani kişi içinde bulunduğu bu duruma, mantığının ötesine gittiği koşula gıpta eder.

34) Rabaş, Makale 24, Sadaka ve Hediye Arasındaki Fark (1986)

Uzun bir süre boyunca çaba gösterip eksikliğinde bir tatmin görmemek, kişinin içine azap ve acı verir, çünkü çaba göstermiş ama ilerleme görememiştir. O zaman aklına birer birer düşünceler gelmeye başlar. Bazen bu bir çaresizlik kıvılcımıdır, bazen kişi güçlenir, ama kişi, bir kere daha bu durumundan düşer, bu böyle tekrarlanır. Nihayet gerçek eksiklik, kişinin içinde biçimlenir, bunu çıkış ve inişlerdeki çabası ile edinir. Bu çıkış ve inişler, Yaradan ile Dvekut bahşedilmediği için her defasında ona acı verir. Nihayet çabanın kabı yeteri kadar dolduğu zaman, buna Kli denir. Sonra, bunun dolumu Yaradan’dan gelir, zira şimdi bu gerçek bir Kli’dir.

Böylece şimdi kişi, senelerce çalışmasından sonra, geri çekildiğini görür, bu kasten böyle olur ki böylece Yaradan ile Dvekut’ta olmadığı için canı yanmasın. Ortaya çıkan şudur, her defasında, “gerçek eksiklik” denen Kli’yi oluşturmaya yakınlaştığını görmelidir. Şöyle ki, Katnut’unun (küçüklüğünün) ölçüsü ve Gadlut’unun (yetişkinlik) eksikliği, yalnız Yaradan’a memnuniyet vermek olan, Yaradan ile Dvekut denen dolumu almadığı için hissettiği acı ölçüsündedir.

35) Baal HaSulam, 57. Mektup

Küçük veya büyük her şey sadece duayla edinilir. Yapmaya mecbur olduğumuz tüm çaba ve çalışma sadece gücümüzün eksikliğini ve bayağılığımızı—özümüzde hiçbir şey için uygun olmadığımızı— keşfetmektir, ancak bundan sonra O’nun huzurunda kalpten gelen duamızı haykırırız.

Bununla ilgili çelişkiye düşeriz, “Eğer hiçbir şey için uygun olmadığıma karar verebiliyorsam, neden bu kadar çaba ve uğraş?” Ancak, şu doğal bir yasadır ki, tecrübeliden daha bilgesi yoktur ve kişi yapabileceğini yapmaya çalışmadan önce gerçek bayağılığa erişme becerisini gösteremez.

Bu sebeple, Keduşa ve arınmışlık için emek sarf etmeliyiz, şöyle yazıldığı gibi, “Kendi gücünle yapabildiğin şeyi yap,” ve bunun gerçek ve değerli olduğunu anla.

Bu gerçeği sana güçsüzleşmemen ve af dilemekten vazgeçmemen için ifşa etmedim. Çabanın ölçüsü tam olduğu zaman hiçbir şey görmesen bile bu dua zamanıdır. Fakat o ana kadar atalarımıza inan: “Çaba harcamadım ve buldum, inanma.”

Çaban tam olduğunda duan da tam olacak ve Yaradan cömertçe bunu sana verecek tıpkı atalarımızın bize söylediği gibi, “Çaba sarf ettim ve buldum, inan,” çünkü kişi bundan önce duaya uygun olduğundan, Yaradan duasını duyar.

36) Rabaş, Makale 223, Çalışmaya Giriş

Kişi, Lo Lişma denen dereceye ulaştıktan sonra, harika bir şeyle ödüllendirilir. Yani, kişi kendisi için hiçbir endişesinin olmadığı, bunun yerine bütün hesaplamalarının ve düşüncelerinin gerçek olduğu, yüksek bir safhaya ulaşır.

Bu, kişinin niyetinin, gerçek realiteye göre, kendini tamamen iptal etmek olduğu anlamına gelir. Burada, yalnızca Kral’a hizmet etmesi gerektiğini düşünür. Çünkü, Kral’ın ihtişamını, büyüklüğünü ve önemini hisseder. Sonra, kendini unutur, yani kendisi hakkında endişe duymasına gerek yoktur, çünkü kişinin ‘kendi benliği’ ile ilgili görüşü, Yaradan’ın realitesini, ışığını hissettiğinde, bir mumun bir meşalenin önünde iptal olması gibi, iptal olmuştur. O zaman, kişi, Yaradan’ın memnuniyeti demek olan, Lişma yönündedir. Ve bütün isteği ve kaygısı, kendi varlığını, alma arzusunu, hiç hesaba katmadan, Yaradan’ı nasıl memnun edeceğiyle ilgilidir. O zaman kişi, “ihsan etmek için, ihsan etme” koşulundadır.

37) Baal HaSulam, Şamati 17- Sitra Ahra’ya “Taçsız Malhut” Denmesi Ne Demektir?

Bilgelerimizin söylediklerinin anlamı şudur; “Her kim gururlu olursa, der Yaradan, iki yetkili olamayacağı için, ‘O ve ben aynı yerde duramayız,’”. Ancak, kişi Ein durumunda olduğunda ve kişi kendini kökün önünde iptal ettiğinde, yani kişinin tek arzusu aynı kök gibi ihsan etmek olduğunda, karşısında tek bir yetki bulur: Yaradan’ın yetkisi. Bundan sonra, kişinin bu dünyada aldığı her şey, sadece Yaradan’a ihsan etmek içindir.

Söylediğinin anlamı şudur: “Tüm dünya benim için yaratıldı ve ben de Yaradan’ıma hizmet etmek için.” Bu nedenle bu dünyadaki tüm dereceleri almalıyım ki, “Yaradan’ıma hizmet etmek” anlamında her şeyi O’na verebileyim.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,080