e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > İhsan Etme Çalışmasında Ödül Nedir?

İhsan Etme Çalışmasında Ödül Nedir?

Makale No. 20, 1988

Bilgelerimiz, Eğer çok Tora öğrendiysen, sana büyük bir ödül verilir ve ev sahibine çalışman için sana ödeme yapacağına güvenebilirsin. demişlerdir (Avot, Bölüm 2:21). Bu nedenle ödül için çalışmamız gerektiğini görüyoruz. Dahası, Yaradan’ın ödülümüzü ödeyeceğine inanmamız gereken özel bir emir vardır. Ama orada, Bölüm 1’de, tam tersini söylediler: ‘Ödül almak için Rav’a [büyük olana] hizmet eden köleler gibi olmayın. Aksine, ödül almak için değil şeklinde Rav’a hizmet eden köleler gibi olun.’ derdi.

Her dalın köküne benzemek istediği bilinmektedir. Bizim kökümüz, ki bu Yaratan’dır, tam bir istirahatte olduğundan, insanın dinlenme halini geliştirmediği sürece canlılar tek bir hareket yapamazlar. Aksi takdirde, kişi dinlenmeyi seçer, On Sefirot’un Çalışması’nda (Kısım 1, Histaklut Pnimit, Madde 19) yazıldığı gibi: Her dalın doğasının, köküne eşit olduğu bilinir. Dolayısıyla kökteki her davranış dal tarafından da arzu edilir, sevilir ve imrenilir ve kökte olmayan her şeyde dal da kendini onlardan uzaklaştırır. … Örneğin, dinlenmeyi severiz ve hareketten şiddetle nefret ederiz, öyle ki, istirahat etmek için değilse tek bir hareket yapmayız.

Diğer bir deyişle, bu hareketin dinlenmemizi iyileştireceğini bilmeden tek bir hareket yapmıyoruz. Yani, aldığımız bu iyileştirilmiş istirahate “ödül” denir. Bu demektir ki hareket, dinlenmekten daha çok zevk almamıza neden oluyorsa, hareket edebiliriz. Aksi halde hareketsiz kalırız.

Ödül konusunda Tora’da açık bir ifade vardır: “Kanunlarıma uyar, emirlerimi tutar ve onları yaparsanız, yağmurlarınızı zamanında veririm ve toprak ürününü verir.” Peki, bilgelerimiz neden “ödül almak için değil” denilen ödülsüz çalışmamız gerektiğini söylediler? Bu, Tora’da yazılanların tam tersidir. Ayrıca, akidelerden biri de ödül ve cezaya inanmaktır. Peki, bilgelerimiz, bir kişinin ödül almak için değil şeklinde çalışması gerektiğini nasıl söyledi?

Bilgelerimizin neden “Ödül almak için değil şeklinde Rav’a hizmet eden köleler gibi olun.” dediğini anlamalıyız. Bu, yaratılışın amacı ile çelişiyor gibi görünüyor, çünkü yaratılışın amacı, yarattıklarına iyilik yapmaktır ve bu nedenle Yaradan, yaratılanları haz ve memnunluk alma arzusu ve özlemi anlamına gelen alma kapları ile yaratmıştır.

O halde neden haz ve memnuniyeti arzulamaktan vazgeçip sadece Yaradan’a ihsan etmeye çalışmalıyız, haz özlemimizi tatmin etmeyip, zira O bizi böyle bir tabiatta yarattı? Ayrıca sonradan bize nasıl diyebilirler ki, “Hayır, bizi zevkleri almak için bir mahiyette yaratmış olmasına rağmen, yine de “kendimiz için alma arzusu” denen bu Kapları kullanmak şu an için yasaktır.”

Cevap şudur ki, yukarıda da söylendiği gibi her dal köküne benzemek istediğinden ve Yaradan da veren olduğundan, kişinin kendisi için alması gereken yerde utanç meselesi vardır. Utancı düzeltmek için “ihsan etmek için almak” denilen bir ıslah vardı. Bu nedenle, kişinin kendisi için almanın yasak olduğunun söylenmesi, zevk almak yasak olduğu için değildir. Daha ziyade bu bir düzeltmedir: Kişi haz aldığında, hazzı alırken verenle form eşitsizliğinde olduğu için hazzı alırken nahoşluk hisseder.

Ancak, hazzı üsttekini memnun etmek istediği için alırsa, bununla form eşitliğini alır. O zaman, hazzı aldığında iki şeye sahip olur: 1) Hazzı aldıktan sonra Yaradan’dan uzaklaşmaz. 2) Hazzı alınca herhangi bir eksiklik hissetmez.

Kendisi için alma yasağının Yaradan’a ihsan edilmesi veya O’nun sevilmesi gerektiği için değil, yaratılmış varlıkların iyiliği için olduğu anlaşılıyor. Her şey sadece, O’ndan haz alan yaratılmışlar içindir ve hazda tamlık olsun diyedir.

Dünyanın düzeltilmesi ile ilgili olarak iki sistem yapıldı: 1) ABYA de Keduşa [Kutsallık], burada sadece ihsan etmek için alma düzeni vardır, 2) ABYA de Tuma’a [kirlilik], almak için almanın olduğu yer.

Dolayısıyla kişi eylemlerini ihsan etmek için düzeltmeden önce ABYA de Tuma’a’dan çektikleriyle beslenir. Şimdi sorduğumuzu anlayabiliriz, yani şunu: Ödüle ve cezaya inanmamız gerekir, ancak bize ödül almak için değil şeklinde, yani hiçbir karşılık beklemeden çalışmamız söyleniyor. Cevap, Yaradan’ın vermek istediğidir, çünkü amacı buydu – yarattıklarına iyilik yapmak. Ancak bir düzeltme vardı: “O’nun eylemlerinin mükemmelliğini ortaya çıkarmak için”, yani ödül almak için değil şeklinde çalışacağız. Sadece bu ıslahta, ‘ödül almamak için’ de, bu, doğamıza aykırı olduğu için büyük çaba göstermeli ve çok çalışmalıyız. Yalnızca Tora ve Mitzvot’un (Manevi Çalışma ve Emirleri) Segula’sı [gücü/liyakati] aracılığıyla, “ihsan etme kapları” olarak adlandırılan bu Kelim ile ödüllendirilebiliriz.

Bizim mükâfatımız, mükâfat ve cezaya inanmamızdır. Yani, eğer Manevi Çalışma ve Emirleri yerine getirirsek ihsan etme kapları ile ödüllendirileceğiz. Manevi Çalışma ve Emirleri yerine getirmezsek Kutsallıkta hiçbir şey yapamayan alma kaplarında kalacağız. Öyleyse, Yaradan’ın onlara vermek istediği haz ve memnunluğu almak nasıl mümkün olacak?

Bu nedenle, ihsan etme yolunda yürümeye başlar başlamaz, beden direnmeye başlar ve “Arınmaya gelene yardım edilir” diyen bilgelerimize inanmalıyız ve bilgelerimizin şu söylediğine de inanmalıyız: Yaradan, “Kötü eğilimi ben yarattım; şifası olarak da Tora’yı yarattım,” çünkü Tora aracılığıyla, “içindeki ışık onu düzeltir.” Manevi Çalışma ve Emirlerindeki çalışmalarımızın karşılığında Yaradan’ın bize bu ödülü vereceğine inanmalıyız. Böylece onların ödül ve cezaya inanmamız gerektiğini söyledikleri ile öte yandan “Rav’a ödül almak için değil şeklinde hizmet eden köleler” gibi olmamız gerektiğini söyledikleri arasında bir çelişki olmayacaktır.

Cevap, mükafat almak için değil şeklinde çalışmamız gerektiği ve bu bizim tabiatımıza aykırı olduğu ve bu ıslahta kendimizi düzeltemeyeceğimiz için, “İnsanın eğilimi onu her gün yener. Yaradan’ın yardımı olmasaydı, üstesinden gelemezdi.” Bu nedenle, yalnızca Yaradan ona ihsan etme kapları vererek ona yardım edebilir. Yaradan’ın vermesi için insanın dua etmesi gereken ödül budur, çünkü kendi başına ihsan etme kaplarını elde edemez.

Dahası, kişi Yaradan’ın bize bu gücü vereceğine inanmalıdır, çünkü kişi birçok kez ihsan etme kaplarını elde etmek için çabalar ve didinir, ancak insanın anlayamadığı ıslah perspektifinden, bazen kişi bu ihsan etme işine başlar ama tersini görür – gerilemektedir. Yani, şimdi ihsan etme işine başladığı için, daha materyalist hale gelmiştir, yani kendisi için alma arzusu onun içinde daha güçlü bir şekilde çalışmaktadır.

Kişi umutsuzluğa kapılıp ihsan etme arzusuyla ödüllendirilme şansının hiç olmadığını gördüğünü söyleyene kadar, içindeki alma arzusunun her seferinde daha güçlü bir şekilde çalıştığını görür. Bu noktada, “Boşuna çalıştım. Yani, Manevi Çalışma ve Emirlerdeki emeğim sayesinde ödüllendirileceğimi ve her zaman umduğum şeyi – Yaradan’a memnuniyet getirmek ve kendine-sevgiden çıkmakla ödüllendirilmek – almanın benim için bir hediye olacağını düşünmüştüm. Ama şimdi bunun benim için olmadığını görüyorum, çünkü diğer insanlardan daha materyalistim. Çalışmamın başında, kendini-sevmeye bu kadar dalmış olmadığımı düşünmüştüm, bu yüzden ihsan etme niyetine ulaşma çalışmasının öğrendiğimiz herhangi bir meslek kadar uzun süreceğini düşünmüştüm. Bir meslek öğrenmek kolay değildir ve zanaat ne olursa olsun – marangozluk veya çilingirlik, hatta tıp ve benzeri – kişi öğrendiği mesleği edinene kadar çok şey öğrenmeyi gerektirir. Hepsi zaman gerektirir. Bazı meslekleri öğrenmek için üç yıl veya beş yıl gerekir, ancak süre dolana kadar beklemek için sabır vardır. Orada insan çalışabiliyor çünkü her geçen gün ilerlediğini görüyor, dolayısıyla üç beş yılın sonunda diplomasını alıp mesleğinde iş bulabileceği bir zamanın geleceğini anlıyor.”

Fakat ihsan etme çalışmasında, her gün gerilediğini görür. Bir veya iki yıl geçebilir ve bir parça bile kıpırdamadığını görür. O sırada ümitsizliğe kapılır ve asla ihsan etmek için çalışma diploması alamayacağını söyler. Doğal olarak, Tora’yı (Maneviyatı) alamayacaktır, çünkü oraya sadece kendilerine verilen Tora’yı bozmayacak olan sadık insanlar kabul edilir. Lişma [O’nun uğruna] çalışıyor diploması alamayacağını gördüğü için, Tora’nın sırlarıyla asla ödüllendirilmeyecektir, bilgelerimizin dediği gibi, “Tora Lişma’yı öğrenen kişiye Tora’nın sırları gösterilir.”

Bu nedenle savaştan kaçmak ister. Bilgelerimiz bu durum hakkında, bir kişinin kendini güçlendirmesi ve “Emeklerinin karşılığını sana ödemesi için ev sahibine güvenebilirsin,” olduğuna inanması gerektiğini söyledi. Yani, eğer bir kişi mükafat almak, ihsan etme gücünün kendisine verilmesi için, Manevi Çalışma ve Emirlerde çaba sarf ediyorsa, durmuş ilerlemesine dikkat etmemelidir. İhsan etme kaplarıyla ödüllendirilmek için çaba harcarsa, Yaradan’ın ona kesinlikle vereceğine inanmalıdır. O halde, çalışmamız için istediğimiz ödül şudur: Ödülsüz çalışabilmek, ama “O büyük ve hükmeden” olduğu için.

Buna göre, (Mezmurlar’dan önce, “Lütfen rica ederim,” duasında) yazılanları yorumlamalıyız: “Bana bedava bir hediye hazinesi ver.” Yani, sadece bir ödül değil, aynı zamanda bize bedava bir hediye hazinesinden de vermeni istiyoruz niyetiyle dua eder ve mezmurlar okuruz. Anlamalıyız, çünkü kişinin ‘ödül almak için değil’ için her şeyi yapması gerektiği biliniyor.

Ancak, şöyle yorumlamalıyız: Bize bedava bir hediyenin hazinesinden bolluk vermeni istiyoruz çünkü oradan bolluk alırsak, boşuna çalışabiliriz, ödül almak için değil şeklinde. Benzer şekilde, birinin şifaya ihtiyacı olduğunda Yaradan’dan şifa hazinesinden şifa göndermesini isteriz. Ya da, birinin güce ihtiyacı varsa, güç hazinesinden güç gönderilmesini ister.

Bu nedenle, herhangi bir karşılık almadan ücretsiz olarak çalışabilmesi için yukarıdan güç almak isteyen kişi, Yaradan’dan kendisine “bedava bir hediyenin hazinesinden” güç vermesini ister, yani güç verilmesi ki bu onun için büyük bir armağandır, yani bir şeyleri bedavaya yapabilmek. Bunu bir hediye olarak kabul eder, yazıldığı gibi, “Ben bir hiç uğrunaysam, sen de hiç uğrunasın.”

Şimdi yazılanları yorumlayabiliriz (Mezmurlar 121), “Gözlerimi dağlara kaldıracağım; yardımım nereden gelecek? Yardımım, gökleri ve yeri Yaratan Yaradan’dandır.” Davud’un “Yardımım nereden gelecek?” sorusunu ve daha sonra, “Yardımım Yaradan’dandır.” buluşunu anlamalıyız. Ama her inanan, insanın Yaradan’dan başka yardım alabileceği bir yer olmadığını söylüyor, peki yenilik nedir?

Yukarıdakini, bize şunu söylemeye geldi diye yorumlamalıyız: Haz ve memnuniyet almak için ihsan etme kapları dışında hiçbir şeyimiz eksik değil, çünkü o zaman Yaradan ile form eşitliğine sahip olacağız, “O nasıl merhametliyse, sen de merhametlisin.” de olduğu gibi. O zaman haz ve memnuniyeti almaya uygun olacağız.

Bu nedenle şu bilinen kurala göre yorumlamalıyız: “Yaratılış” adıyla tanımladığımız tüm yaratılış, yokluktan varlık olarak yaratılmış olan sadece kendisi için alma arzusudur. Yani Yaradan ile ilgili olarak, O veren ve ihsan edendir demeliyiz. Oysa almak, Yaradan’ın hiçlikten yarattığı yeni bir şeydir. Yani, “hiçlik” demek orada almanın olmadığı anlamına gelir. Bu yüzden “yokluktan” diye yazılmıştır, yani Yaradan’da var olan şudur ki O sadece ihsan eder. Eğer bir insan “hiçlik” denilen o duruma gelebilirse, o zaman “benim yardımım gelecektir”. O anda kişi haz ve memnuniyeti almaya hazırdır.

“Yardımım, gökleri ve yeri Yaratan Yaradan’dandır.” sözlerinin anlamı budur. Burada o, almanın tersi olan, daha çok ihsan etme anlamına gelen “hiçlik” in anlamını yorumlar. “Gökleri ve yeri Yaratan” sözlerinin anlamı budur. O, göğü ve yeri yarattı, yani bahşedip göğü ve yeri meydana getirdi demektir. Kişi, “ihsan etme gücü” olarak adlandırılan “yokluk” durumuna ulaştığında, haz ve memnunluğu almaya uygun hale gelecektir, çünkü Yaradan’ın bakış açısından – alttakinin alabilmesi için – Kaplar dışında hiçbir şey eksik değildir.

“Yardımım nereden gelecek?” sözünün anlamı budur. Yaradan’ın yaratılanlara vermek istediği bu haz ve memnunluğu alabilmek için büyük bir şeyin eksik olduğunu düşünmemek gerektiği yazılmıştır. Yani, bir kimse, yaratılış gayesini tamamlamak için çaba sarf ettiği halde, henüz dokuz yaşındayken bulunduğu seviyeden daha yukarıya çıkmadığını gördüğünde ve Yaradan çalışmasını dokuz yaşındayken anladığı gibi anlıyorsa bunun sebebini incelediğinde “Yeteneksiz doğmuş olmalıyım ve üstesinden gelmekten acizim. Daha yetenekli olsaydım daha asil olurdum ve bütünlüğe ulaşırdım.” der.

Bundan şu sonuç çıkar ki pek çok şeyinin eksik olduğunu düşünüyor. Fakat gerçekte insan, “ihsan etme kapları” olarak adlandırılan form eşitliğinden başka hiçbir şeyden yoksun değildir, şöyle yazıldığı gibi, “O merhametli olduğu gibi, sen de merhametlisin”, çünkü ihsan etme “yokluk” olarak kabul edilir.

“Yardımım nereden gelecek?” derken bize anlatmak istediği budur, tek eksiğimizin bu olduğu, herhangi bir yetenek ya da asalet değil. Aksine, “Yardımım Yaradan’dandır.”, çünkü Yaradan insanlara ihsan etmek için göğü ve yeri yarattı. Yaradan’ın elde etmeme yardım etmesine ihtiyacım olan şey bu, çünkü Kap bu. Kişi, “ihsan etme kabı” olarak adlandırılan bu Kaba sahip olduktan sonra, ışık kendiliğinden gelecektir, çünkü yaratılışın amacı buydu – yarattıklarına iyilik yapmak.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,092