e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Mektup 28

7 Ocak, 1957, Manchester

Dostuma,

Aralık ayında gönderdiğin mektubunu okudum, kısa ve öz cevaplayacağım.

Daha önce yazdığım gibi hafifletilmiş yargılar vardır. Yaradan’ın sarayına girmeye hazırlanırken anlamamız gereken şudur ki, kişi bazen bayağılık aşamasında olduğunu hisseder, yani Manevi çalışmasını yerine getirmez ve dünyasal düşüncelere dalar. Bu sırada kişi çaresiz kalır ve şöyle der; “‘Ben Efendi’me hizmet ederim’ bir başkası için söylenmiş olmalı.

Oysa yüksek bir akıl ve düzgün niteliklerle doğan ve Manevi çalışmasına daima arzu ve özlem duyan insanların dünyaya geldikleri andan itibaren akılları ve kalpleri sadece Işık ve çalışmayla doludur. Oysa ben farklıyım, ‘Bu senin için boşuna olmadığı ve senin tüm hayatın olduğu için,’ ayeti benim için söylenmedi.”

Bazen bayağılığın uyanışı sırasında bir hafifletilme olur ve kişi görür ki, “Geçici konulara ve boş şeylere nasıl daldım bilmiyorum. Olması gerektiği gibi bir kul olmaya özen göstermiyorum. Ayette ki gibi, ‘O, beni arzuladığı için içimde kutsallaşacak,’ Ben de bu ayeti söylemeliyim çünkü tüm İsrail (Maneviyatı çalışan grup) sonraki dünyada yer alacak, tıpkı ‘O, durdu ve erdemli için bunu gizledi,’ sözündeki gibi.

Fakat şimdi her şeyden uzak olduğumdan, çaresizliğe düşmemeli ve sadece Yaradan’a güvenmeliyim, öyle ki, ‘Sen her ağzın duasını duyarsın.’ ‘Her,’ demek, ağzım olması gerektiği gibi olmasa da, merhametin on üç niteliği bende bir araya gelir demektir.

Bugünden sonra, ilerliyor olmayı umuyorum, bunu pek çok defa söyledim ama sonunda kaldım.” Bu sırada cevap verir, “dünya,” “yıl,” “ruh,” vardır ve bu üçü aynı zamanda, yerde bayağılığımda ve ruhta bir araya gelmelidir.

Böylece kişi, “Şimdi benim için tüm bu kötü aşamalardan çıkma zamanı ve ‘arınmaya gelen yardım alır,’” der ve yenilenmiş bir canlılık ve güçle çalışmaya başlar.

Bu pazarlık sırasında bayağılığından dolayı ızdırap çekmez, çünkü gördüğü şey tüm hayatı boyunca zaten bayağılık içinde olduğudur. Tersine bu sırada hoşnutluk ve sevinç hisseder çünkü şimdi daha sonra ödüllendirileceği yücelik onun için parlamaya başlamıştır. Bu saran ışığın uzaktan kişiye parlaması olarak kabul edilir.

Bu demektir ki, kralın sarayından çok uzakta olmasına, yani kaplar/arzular arındırmakla henüz ödüllendirilmemiş olmasına rağmen, sonunda onun içinde kıyafetlenmesi gereken ışıkla aydınlanmaya sahip olur. Bunu takiben bayağılık aşaması ona acı vermez tersine haz verir.

Bu “yargıların hafifletilmesi” olarak kabul edilir, yani durum o kadar da kötü değildir. Bu böyledir, çünkü o geçmişe değil, önüne, elde edeceği ışığa bakmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, saran ışıkla Yaradan’a tutunmuştur.

Ancak, yukarıdaki her iki aşama—hangi aşamayı kabul edip izleyeceğiyle ilgili olarak kendini yargılayan ve inceleyen insan için— zordur. Genellikle kişi çalışmada eğitimsiz olduğunda bir gölge gibidir. Bazen yukarıdan ona çaresizlik aşaması, bazen de bayağılığın eksiltilmesi gösterilir.

Fakat her durumda, kişi alması gerekeni kendisi için seçemese bile çaresizlik aşamasının hakikat olduğuna inanmalıdır. Tersine çalışma için nitelikli olmadığını fakat aşamadan aşamaya atılıp duruyor olduğunu söylemelidir.

Eğer insan “çaresizlik” denilen ilk aşamaya düşerse o zaman gerçekten ölüdür. Ve bazen kişi kendini ölüme getirir, yani tehlikeli bir yere gider. Buna “kendini tehlikeye atmak” denir. Çoğu zaman çevre “ölüm” denilen böyle bir aşamaya sebep olur. Ve sonra ölü bir insan ıslahlarından (arınmadan) ayrı kaldığından “ölüler özgürdür” aşamasına gelir. Bu demektir ki, hocalarından aldığı tüm emirler ona anlamsız gelir ve bu nedenle onların peşinden koşmak istemez.

Buna verilecek tavsiye yalnızca canlı insanların çevresine geri dönmek olacaktır, yani hocalarından öğrendikleri emirleri (manevi çalışmayı yapan dostlara ya da gruba) halen daha sürdürenlerin arasına. Bu aşamada bile grubunda bu tip insanlar olduğuna inanmak istemez, daha ziyade ona öyle gelir ki, dünya karardı ve nereye baksa yalnızca etrafını saran kemik yığınını görecek, aslında çaba göstereceği tek şey vardır— eğer grubu her şeye rağmen hocalarının tavsiyelerini devam ettiriyorsa.

Bazen kişinin bunu bile görmesine yukarıdan izin verilmez. Bu zamanda doğru yolda yürüyor olmakla kendini kandıran kurnaz birini görür.

Grupla ise böyle değildir. Ya gerçek durumlarını görmezler ya da bayağılıklarını görme fırsatları yoktur, bu nedenle de huzur dolu bir yaşamları vardır. Oysa o acı yolundadır.

Böyle bir zamanda kişi bazen dünyasal yaşamdan haz almaya özlem duyar, fakat o bile onu tatmin etmez. Ve diğerlerinin hayattan zevk aldığını gördüğünde, neden kendisinin onlar gibi mutlu olmadığını sorar. Etrafta dolaşır, işine giden, alışveriş yapanları görür, hiçbiri ona ızdırap içindeymiş gibi görünmez. Tersine hepsi mutlu ve neşelidir. Öyleyse ben neden bunda kazanç ve tatmin olma nedeni bulamıyorum, der.

Diğer bir deyişle, kendisinden daha az şeye sahip insanlar bile yaşamdan zevk almadıklarını söyleyecek kadar sıkıntı çekmiyordur. Fakat onun için hayat tatsızdır, yani tüm dünyasal hazlar onu mutlu etmez.

Eğer dünyasal hazlar arzuladığım kadar beni mutlu etmiyorsa onlardan vazgeçerim demiyorum çünkü bir paralık değeri olmayan bir şeyi bile insan fırlatıp atamıyor. Fakat endişem şu ki, onlar kadar haz hissetmiyor, onlar kadar tatmin olamıyorum.”

Eğer dünyasal hazların yüzde kırk mutluluk taşıdığını söylersek, bu yüzde kırklık pay, bunu kabul edenler için tatmin edici olabilir. Fakat yüzde altmışlık bir mutluluğa sahip olduklarını söyleyebilen manevi tadı tatmış olan insanların sadece yüzde kırklık bir gıdayla yaşaması onu şaşırtır. Onlar mutlu ve neşelidir, fakat onun yüzde altmışlık hazza ihtiyacı olduğundan, ızdırap içinde yaşar. Ancak, yüzde bir bile olsa bu hazzı bir kenara atamaz.

Bu sebeple “Açgözlü olan öfkelidir.” Bu demektir ki, başkaları kadar haz alıyor olsa da öfkelidir. Bu demektir ki, manevi tatta alışmış olduğu yüzde altmışlık hazzı bulmak istiyor. Fakat Zohar’da yazdığı gibi, başlangıçta dünyasallıkta en küçük ışıktan sınırlı haz alabilirsin. Dolayısıyla kişi öldüğü zaman, yani manevi yaşamın tadını kaybettiğinde, maneviyatta dünyasal hazlardan daha yüksek bir yüzdenin tadına alıştığını hatırlayarak üzülür ve mutsuz olur.

Bu, “Delice bir arzu, ölüye, canlı olana iğnenin acı vermesi kadar acı verir,” sözünün anlamıdır. Bu demektir ki, ölüyken maneviyatta hissettiği hazzın tadını hatırlar, buna “delice arzu” denir, yani canlıyken tüm mutluluğu Manevi çalışmasındaydı, böylece onu yapana memnuniyet ihsan etme çalışmasının tadını aldı. Ve eğer içinde günah, yani alma arzusu özlemi uyanırsa bu ona acı verir.

Bu “yaşayana iğne gibi” sözünün anlamıdır, yani yaşama tutunduğunda. Fakat şimdi ölü olarak kabul ettiği arzuyu hatırlar ve bu ona acı verir.

Ancak kural şudur ki, kalp unutur. Yani, bir zamanlar canlı olduğunu unuttuğundan şimdi ölü aşamasındadır. Canlılığı halkın yaşam akışıyla akıp gitmiştir ve artık hüzün dolu bir yaşam sürdürmektedir. Diğer bir deyişle her şeyi unuttuğu bir aşamaya gelir.

Bu sırada “ölü özgürdür” aşamasına gelir, yani hocasından aldığı tüm emirlerden ayrı kalmış ve unutkanlık, bir zamanlar çalışmaya sahip olduğunu unuttuğu bir aşamaya gelmiştir. Ona öyle gelir ki, tüm hayatı boyunca her şeyi unutup, dünyanın akışına kapıldığı bu aşamadaydı.

Dolayısıyla, kişinin tüm ruhların içinde olduğu yaşam boru hattını idrak ettiği aşamaya gelmeden önce geçirmesi gereken pek çok aşama vardır:

1 – Şimdiki aşamasıyla ilgili çalışma yapmayı unutur.

2 – Ölü olduğunu görür, inceler ve delice arzular aşamasını hatırlar. Bu sırada acı hisseder, şöyle yazdığı gibi, “Yaşayan canlıya bir iğne gibi” ve çaresizliğe düşer.

3 – Ölü olduğunu görür ama bu sırada güven ışığı onun için parlar ve güçlenir, bundan böyle eksiltme içindeki çalışma yolundan yürümeye karar verir.

4 – Çalışma sırasında, “Elinden ne geliyorsa, yap,” sözündeki gibi aklın ve kalbin hükmü altında çalışırken, manevi konuların içeriğini tam anlamasa da Kabala çalışmasının lezzetini hisseder. İçindeki ışık vasıtasıyla çalışma onun için parlar. Ayrıca mantık ötesi çalışmanın tadını ve alma arzusunun sebep olduğu uzaklığı hisseder ve Yaradan ona acıyıp, onu karşılayana kadar ihsan çalışmasına bağlanmaya özlem duyar, şöyle yazdığı gibi, “Tanrı’nın ne dediğini duyacağım, çünkü O Halkına ve O’nu izleyenlere barıştan bahsedip, aptallığa geri dönmelerine engel olacak.”

Aslında şu zor soruyla karşı karşıyayız: Ari ve Baal HaSulam’ın ağzından Tanrı’nın sözlerini duyma ve O’ndan hiçbir şeyin gizlenmediğini görüp, kalplerimiz ve ruhlarımızla, bu dünyanın zevklerinin ötesindeki manevi havayı hissederek, O’na teslim olmakla ödüllendirildikten sonra, nasıl olur da şimdikinden daha yüksek derecede, olması gereken yerde değil de, şimdiki aşamada kaldık?

Bu konu Tora’da (Musa’nın beş kitabı) açıklanmıştır. İsrail’in Firavun’un topraklarından çıkışının anlamını size açıklamıştım, Yaradan İsrail’i Mısır’dan çıkarmak isteğinde, neden Firavun’un onayını almak zorundaydı? Firavun’un beden olduğunu ve bedenin “Efendi’ni tüm kalbinle sev,” idrakine ihtiyaç duyduğunu ve sevginin zorlanamayacağını açıklamıştım.

Bu sebeple, şunu sormalıyız, “Bilinir ki, çalışma mantık ötesi olmalıdır, öyleyse neden Yaradan Firavun’a işaretler gösterdi?” Diğer bir soru: “Ben, Ben’im işaretlerimi içine yerleştirebilmek için onun kalbini sertleştirdim.” Yaradan’ın ona seçim bırakmaması anlamlıdır. Bu demektir ki, insanın kalbindeki eğilimin gençliğinden beri kötü olması unsuruna rağmen, O, iyiyi seçip kötüyü reddetmekten başka çaresi kalmasın diye insana sürekli olarak kalbin sertleşmesini vermiştir.

Aslında, bunu Baal HaSulam’ın bize öğrettiği şekilde anlamalıyız: Çalışmamızın temeli ihsan etmek arzusu olmalı. Ancak bir işaret olduğunda, Lişma’da çalışmak zordur ve ana unsur “Ben’im işaretlerimi onun içine yerleştirdim,” olmalıdır. Bu demektir ki, özellikle mantık ötesi Lişma’da (Yaradan rızası için) çalışmak zordur.

Fakat esas konu şudur ki, “Kim” sorusu olduğu yerde “bunlar” ile bağ kurma yeri açılır ve “Bunlar,” “kim” olmadan olamayacağından, ikisi vasıtasıyla Tanrı orada görünür.

Ve en önemlisi Tora’nın harflerinin görünmesine ihtiyacımız vardır, çünkü “eğitimsiz, dini bütün değildir,” yani ihtiyacımız olan özellikle Tora (Işık-İhsan etme niteliği) öğrenmiş olandır. Aksi takdirde bu “kızını eğitimsiz birine veren, onu aslanın ağzına atmış biridir,” olur. Diğer şekilde eğer kişi Tora’da (Maneviyatta) cahilse bu kesinlikle ölümdür. Beraberce Elokim (Tanrı) adını oluşturan “kim” ve “bunlar” kelimelerini içeren Tora’ya orta çizgi denir.

Buna göre eğer kişi hakikat yolu çalışmasına girmeye başlar ve çalışmanın tadını alırsa, alma arzusunun başarısızlığa uğraması mümkündür. Bu demektir ki, kişinin Tora ve çalışmaya bağlanma temeli vardır, çünkü bu ona, dünyanın tüm zevklerinden daha fazla lezzetli gelir.

Bu aşamada mantık ötesi inanca artık ihtiyacı kalmaz, çünkü hissettiği haz onun için Yaradan’ın hizmetkârı olmaya değer olduğunun açık bir işaretidir. Fakat eğer çalışmada tat ona verilmezse, mantık ötesi çalışmaya başlamak zor olduğu için çalışmaya devam edemeyebilir. Bu nedenle kişi LoLİşma’da (Yaradan rızası için değil) başlar ve sonra Lişma’ya (Yaradan rızası için) ulaşır.

Düzen, çocuklara yürümeyi öğretmemiz gibidir: Ellerini tutar ve onları yönlendiririz. Yürümeye başladığında onları yalnız bırakırız. Düştükleri anda tekrar yardım ederiz ve gene düşerler. Yardımsız yürüyene kadar düzen bu şekildedir. Bu Lişma çalışması olarak kabul edilir.

Kişi sonrasında pek çok şeyle ödüllendirildiği ve Tora’ya bağlandığı için pek çok şey elde ettiğinden, kendini ihsan etme düzeninde nasıl yöneteceğini bilir. Bu ona Yaradan’ın hizmetkârları üzerine yağan bereketin, Tora’nın sırlarının gösterildiği zamanın başlangıcıdır.

Yukarıda tüm söylenenlerden Yaradan’ın Musa’ya vaat ettiği kalbin sertleştirilmesi konusunu anlayabiliriz. Bu demektir ki, tüm mucizelerden sonra, yani hem Tora’daki yenilikler, hem hissedilen sevinç açısından pek çok çeşit Gadlut (büyüklük/yetişkinlik) aldığımızda bu bize eylemde büyük ilham verse de, O’ndan başkası olmadığı kararını verdiğimiz noktada kendimizi sadece Yaradan’a hizmete adamalıyız.

Dolayısıyla, kişi hocalarının önünde iptal olduğu ve seçmesi gereken şeyi seçmek için yer kalmadığı için bunun çalışmasını iptal edeceğini düşünmemeliyiz.

Bu bağlamda Yaradan vaat eder, “Böyle bir şeyin realitede olduğunu anlayamayacağın bir şey yaparım. Yani kalbini sertleştiririm.” Yaradan kalp sertliği verir çünkü tüm açık işaretlerden sonra kişi her şeyi unutur ve yeni baştan başlamak zorunda kalır. “Ve eğer şunu sorarsan, ‘İnsan akabinde tüm işaretleri unutuyorsa neden bu işaretlere ihtiyaç var?’ İnsanın Yaradan’ın hizmetkârı olmaya değer olduğu işaretini aldığı zamana ‘destek’ denir.” Ve bu kişiye değil, sadece destek verene atfedilir. Bunun yanında kişi, kendini çocuğun yürümesi alegorisindeki gibi yürümeye alıştırır.

Dolayısıyla, Baal HaSulam’dan duyduğumuz üzere Tanrı’nın sözlerini Şehina’dan duymakla ödüllendirilsek bile, seçim yine de bizimdir. Bu nedenle Baal HaSulam bize pek çok ifşayı ifşa etmiş olsa da, bu yalnızca yardımsız yürüyebilmemize rehberlik yapmak içindir.

Yaşamlarımızı Yaradan’a adama coşkusu veren yenilikleri ifşa ettikçe kalbin sertliği gelir, tıpkı “Kalbini sertleştirdiğim için,” sözündeki gibi, daha sonra kendi seçimimizi yapmamız için bir yer açılır ve buna “destek olmadan çaba,” denir.

Onun niyeti arzulanan bütünlüğe bizi getirmektir. Bu nedenle her birimiz onun öğrencisi olmaya layık olmadığımız bir aşamada kalır ve kendimizi güçlendirme ihtiyacında oluruz, tıpkı Yakup Peygamberin ölmediğini, yani onun hakikat niteliğinin sonsuza kadar yaşadığını yazdığım mektubumdaki gibi. “Korkma Ben’im hizmetkârım Yakup,” der Yaradan, “Sen de Korkma İsrail, çünkü seni ve senin tohumunu, bu esaret topraklarından kurtaracağım.”

Bu demektir ki, tam bir uzaklıkta olsak da, Yaradan’ın kurtuluşu bir göz kırpması kadar yakındır, bizler hakikaten yaklaşmasıyla, yani bizi yapanın üzerine memnuniyet ihsan etmekle ödüllendirilmiş olacağız. Âmin, dileyelim öyle olsun.

Dostunuz,

Baruh Şalom HaLevi Aşlag

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,077