e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Baruh Halevi Aşlag (Rabaş) > Kabala Kütüphanesi > Makaleler > Çalışmada “Moral Eksikliği ve Ağır Çalışma” Nedir?

Çalışmada “Moral Eksikliği ve Ağır Çalışma” Nedir?

Makale No. 16, 1990

Zohar, VaEra’da (Madde 65) şöyle yazar: “Rabbi Şimon, ‘Moral eksikliğinden dolayı’ dedi, bunun anlamı Bina olan Yovel’in [Jübile] onlara dinlenme ve özgürlük vermek için henüz bitmemiş olmasıdır. Ve Malhut olan son ruh, dünyaya doğru yasaları aşılamak üzere henüz dünyayı yönetmiyordu. Dolayısıyla, moral eksikliği vardı. Peki bu hangi ruhtu? İsrail’i kurtaramayan Malhut’tu. ‘Ruh eksikliği’nin anlamı budur.”

“Sıkı çalışma” ve “ruh eksikliği “nin ne anlama geldiğini anlamalıyız. Başka bir deyişle, sıkı çalışma ile ruh eksikliği arasındaki bağlantı nedir? Rabbi Şimon’un Malhut ile ilgili olarak ruh eksikliği hakkında ne yorumladığını da anlamalıyız, sıkı çalışma ile bağlantısı nedir?

Yaradan’ın çalışmasındaki çalışma düzeninin, kişinin kendisine Yaradan’ın yaratılanlara vermeyi düşündüğü hazzı ve mutluluğu alabileceği Kelim [kaplar] sağlamak için çalışması gerektiği bilinmektedir. Dünyaların yaratılmasının nedeninin O’nun yarattıklarına iyilik yapma arzusu olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, yaratılanlarda haz ve mutluluk almak için bir arzu ve özlem yaratmıştır. Hazza duyulan arzu ve özlemde, hazzın tadını ölçeriz, yani kişi haz alacağını düşündüğü bir şeye ne kadar özlem duyarsa, hazzın ölçüsü de o kadar olur. Bu nedenle bir kişinin aldığı hazzın küçüklüğü ya da büyüklüğü, o şeydeki hazza duyduğu özlemin ölçüsüyle ölçülür.

Buna göre, hazzı alanların idrakleri nereden gelmektedir? Sonuçta, hepsi kendileri için alma arzusuyla yaratılmışlardır, öyleyse kim birine küçük, diğerine büyük haz hissettirir? Yani, hangi aptal çok zevk alabileceği yerde az zevk almak ister ki? Ancak Yaradan “eylemlerinin mükemmelliğini gün ışığına çıkarmak” istediği için, yani yarattıklarına iyilik yapmak tam vermek anlamına geldiği için, yani kişi hazzı ve mutluluğu aldığında herhangi bir tatsızlık, yani utanç hissetmeyeceği için, “Kendisine ait olmayanı yiyen kişi yüzüne bakmaya korkar” yazıldığı için, bu nedenle, insanın doğası gereği onlarla birlikte yaratıldığı Kelim [kaplar] olan alma kapları üzerine Tzimtzum [kısıtlama] ve gizlilik yerleştirilmiştir.

Başka bir deyişle, bu konuda iki husus vardır: 1) Bu Kelim’lerde Keduşa’nın [kutsallığın] bolluğunu alamayız, 2) Kişi ihsan etme kapları edinmediği sürece, Keduşa’da bulunan hazzı ve mutluluğu göremez ve var olabilmeleri için Klipot’a [kabuklara] verilen küçük aydınlatma dışında hazzın tadını algılayamaz. Klipot’un içine düşen bu kıvılcımlardan tüm maddesel hazlar ortaya çıkar.

Bu herkese ifşa edilir, yani haz ifşa edilir, yani her biri kendi yararına haz almak isteyen alma kaplarıyla bu hazları tadabilir. Bunun tersine, O’nun yaratılanlara vermek istediği hazların çoğunlukta olduğu Keduşa’nın hazzı ve mutluluğu, bu alma kaplarından gizlidir. Buna “Tzimtzum ve gizlilik” denir.

Bu nedenle, bu ıslahtan iki şey ortaya çıkmıştır -Kişinin Keduşa’nın hazlarını ancak ihsan etme kaplarını edindiği ölçüde alması mümkündür: 1) Kişi, Yaradan’ın yaratılan varlıklara vermek istediği haz ve mutluluğun çoğunluğunun Keduşa’da bulunduğuna inanmalıdır. 2) Doğamıza karşı çalışmalı ve her şeyi kendi iyiliğimiz için değil, sadece Yaradan’ın rızası için almalıyız.

Bu bir derece ayrımını tetikler. Yani, hiç kimse bir diğerine benzemez, zira ARI’nın dediği gibi, Veren’den gelenler açısından herkes aynıdır, “Oluşacaklar oluşmadan ve yaratılanlar yaratılmadan önce, basit, üst ışık tüm gerçekliği doldurmuştu. Ve başlangıç ya da son yoktu, ama her şey basit ışıktı.” Ancak daha sonra, sadece ihsan etme kaplarında alma ıslahı yapıldıktan sonra, dünyaların çoğalması gerçekleşti, yani kişinin ihsan etmek için amaçlayabileceği niyete göre birçok ayırt etme gerçekleşti. Buna Masahim’in [perdelerin] çoğalması denir ve bununla bir derece ayrımı gerçekleşmiştir.

Bilgelerimizin dediği gibi (Şabat 152), “Her erdemli kişiye ihtişamına göre bir bölüm verilir.” Bu böyledir çünkü alıcının Kelim’i yani “ihsan etme kapları” olarak adlandırılan, ihsan etmek için almak anlamına gelen, alıcının yapması gereken Kelim açısından bir fark vardır. Kişinin kendi yararı için aldığı kaplar Var Eden’den gelir. Kişinin bu Kelim üzerinde çalışmasına gerek yoktur, çünkü Yaradan onu bu Kelim ile yaratmıştır. Dolayısıyla, yaratılan varlıkların tek çalışması ihsan etme kaplarını edinmektir.

Yukarıdakilere göre, insanın çalışmasının ne olduğunu biliyoruz: Bu sadece ihsan etme kaplarını edinmek üzere çalışmaktır. Yani, kişi Yaradan’ın yararını ilgilendirmeyen hiçbir şeyin kendisini ilgilendirmediği bir duruma gelmelidir. Bunun yerine, tek arzusu Yaradan’a hoşnutluk getirebileceği bir duruma gelmektir. Dolayısıyla, bir kişi çalışmaya başladığında, Lo Lişma’da [O’nun rızası için değil], yani kendi iyiliği için başlar. Daha sonra, Lo Lişma’da çalışıyor olmasının, bilgelerimizin “Lo Lişma’dan Lişma’ya geliriz, çünkü içindeki ışık onu ıslah eder” dediği gibi, Lişma’ya [O’nun rızası için] ulaşmak için sadece bir Segula [çare/güç/nitelik] olduğunu anlamaya başlar ve sonunda Lişma’ya ulaşacağına inanır.

Daha sonra kişi bir adım daha ileri gider ve çaba göstermeye başlar. Kendisini Lişma’ya ulaştıracak şeyler yapar, yani kişinin eylemlerde bulunması ve bu eylemlerin kendisini Lişma seviyesine ulaştırmasına niyet etmesi gerektiğini anlamaya başlar ve Lişma konusunda ne kadar ödüllendirildiğini kendi kendine hesaplar.

O zaman gerçeği görmeye, ihsan etme çalışmasından ne kadar uzakta olduğunu anlamaya başlar. Her seferinde, yalnızca kendini sevmeye ne kadar dalmış olduğunu daha fazla görür. Her geçen gün gerilediğini görür ve o zaman ihsan etmek amacıyla çalışmak istediği çalışması “ağır çalışma” olarak adlandırılır.

Bu iki nedenden ötürü böyledir: 1) Kişi artık “ihsan etmek için” ifadesinin ne anlama geldiğini görmüştür. Kişi bilgelerimize, artık daha önce gerçek anlamını bilmediği “Yaradan’ın rızası için” ifadesinin ne olduğunu gördüğüne inanmalıdır. Aksine, Zohar’ın “Ya da günahını ona bildir” ayeti hakkındaki sözleri hakkında açıkladığımız gibi, “Bunu ona kim bildirdi?” diye sorar. O da “Yaradan” diye cevap verir. Kişi ihsan etme çalışmasından ne kadar uzak olduğunu ve kendini sevmeye ne kadar dalmış olduğunu hissettiğinde, bunu yukarıdan gelen bir ifşa olarak yorumlamalıyız. Şimdi, bu çalışma daha da zorlaşır, yani bir kez yukarıdan “kendi iyiliği için değil, Yaradan’ın rızası için”in anlamı kendisine bildirildiğinde, şimdi çalışması daha da zorlaşmıştır.

Bununla birlikte, kişi sanki şimdi kendisi daha kötü hale gelmiş gibi, ihsan etmek için çalışmaya başladığı zamandan daha kötü hale geldiğini düşünür. O zaman kişi bunun böyle olmadığına inanmalıdır. Aksine, Yaradan’ın ona gerçek durumunu bildirmesiyle gerçeğe doğru ilerlemiştir. Bu çalışma sayesinde, şimdi ona ağır bir çalışma olarak görünen bu çalışmayı yapmaya başladığında, bunun nedeni Yaradan’ın ona ihsan etme çalışmasına henüz dahil olmadığı zamandan daha iyi bir durumda olduğu için ona dönmüş olmasıdır.

Ancak, şimdi onun için daha zor hale gelmesinin ikinci nedeni, normalde bir kişinin bir meslek öğrenmek istediğinde, kendisi için iyi olduğunu düşündüğü mesleği öğrenmek için bir zanaatkâra gitmesidir. Bir süre onunla birlikte öğrendikten sonra ilerlemediğini görürse, zanaatkâr ona “Bu meslek sana göre değil; çok zor, git senin için daha kolay olan başka bir meslek ara ve geçimini bundan sağla” der.

Bu nedenle, Yaradan’ın çalışmasında, kişi ihsan etme çalışmasını yapmaya başladığında ve çalışmanın düzenine göre her gün ilerleme kaydedilmesi gerektiğini düşündüğünde, bu ihsan etme çalışmasına devam etmenin değerli olduğunu söyler çünkü her şeyi sadece Yaradan’ın rızası için yapmayı bilme mesleğini öğreneceği kesindir.

Ancak kişi bu çalışmada bir süre çaba gösterdikten sonra ilerleme kaydetmek bir yana gerilediğini gördüğünde, bedeni ona şöyle der: “Bu çalışmada enerjini boşa harcıyorsun; bu çalışma sana göre değil. Bu çalışma özel beceriler ve cesur bir yürek gerektiriyor. Git ve herkes gibi başka bir meslek bul ve bir istisna olma.”

Dolayısıyla buna “ağır çalışma” denir, çünkü kişi herhangi bir işte, ihsan etme çalışmasında çaba sarf etmek ve yürümek istediğinde, beden ona sadece argümanlarla direnerek çalışmasına izin vermez.

Ve gerçekten de mantık dahilinde, bu kesinlikle doğrudur. Dolayısıyla bedeninden işittiği iftiralar çalışmayı ona ağırlaştırır ve bu yüzden buna “ağır çalışma” denir.

Ancak, kişi gerçekte ilerleme kaydettiğine inanmalıdır ve her seferinde kendini daha çok sevmeye daldığını ve şimdi daha kötü durumda yani ihsan etme çalışmasına başladığı zamandan daha kötü bir alçaklık durumunda olduğunu görmesinin nedeni “Çünkü onun kalbini katılaştırdım” olmasıdır.

Başka bir deyişle, Yaradan ona her seferinde kişinin kendi çıkarı için değil, sadece Yaradan’ın rızası için çalışmasının ne demek olduğunu gösterir, Yaradan kişinin kendisi için çalışmamasının anlamını bilmesini sağlar. Bu sayede kişi bunun aslında doğasına ne kadar aykırı olduğunu görür. İnsan kendi iyiliği için alma arzusuyla yaratıldığından ve şimdi doğasına aykırı bir şey yapmak istediğinden, buna “ağır çalışma” denmesinin nedeni budur.

Yine de soru şudur: Yaradan neden bir insanın doğasına aykırı çalışamayacağı gerçeğini ona bildirir? Bunun nedeni, şöyle yazıldığı gibidir: “Bu işaretlerimi onun içine yerleştireyim diye.” Demek ki, Yaradan kişinin içindeki tüm kötülükleri ifşa ederek ona yardım edebilir, bilgelerimizin şöyle dediği gibi: “Arınmak için gelene yardım edilir.” Ve yukarıdan verilen şey, tam bir şey olduğu için, kişinin tam bir Kli’ye [kaba] yani ışığın tamamının girebileceği “tam Kli” denilen tam bir eksikliğe sahip olması gerekir.

Buradan Yaradan’ın bir kişiye yardım etmek için ona kötüyü ifşa ettiği sonucu çıkar. Yani, Kli olmadan ışık olmadığından, kötü tam olarak ifşa edilmediğinde, kişi halen tam bir Kli’ye sahip değildir. “Tam Kli “yi “O’nun yardımı için tam arzu” olarak yorumlayabiliriz, çünkü kötülük ifşa edilmediği sürece, kişi bazen üstesinden gelirse, kesinlikle ihsan etme çalışmasını başarabileceğini söyler. Ayrıca, bazen Yaradan’ın da kendisine yardım edemeyeceğini söyler. Dolayısıyla, kişi ihsan etme çalışmasında gayret gösterdiğinde, sarf ettiği güçler onun mücadeleden kaçmasına izin vermez ve her seferinde Yaradan’ın yardımına daha fazla ihtiyaç duyar. Sonuç olarak, ağır çalışmanın kendisi, kendisine yardım etmesi için Yaradan’a haykırmasına neden olmuştur.

Bu, Zohar’da (Beresheet Bet, Madde 103) anlatılanlara benzer: “Kişinin tövbe etmeden önce yaşadığı bedensel ve ruhsal sıkıntıların iki yönü vardır:

Yaradan yaptığı her şeyi en iyisi için yapar. Kişi, kendisi için alma doğasına daldığı için çektiği korkunç acılar olmasaydı, asla tövbe ile ödüllendirilmeyeceğini görür. Bu nedenle, iyiliği kutsadığı gibi kötülüğü de kutsar, çünkü kötülük olmasaydı iyilikle ödüllendirilmezdi. Buradan, Merhametli Olan’ın yaptığı her şeyi en iyisi için yaptığı, yani iyiliği tetiklediği sonucu çıkar.

Bu da en iyisi içindir. Sadece yapılan kötülükler iyiliğe sebep olmakla kalmamış, aynı zamanda Yaradan’ın tüm bu kötülükler iyiliğe dönüşene kadar aydınlattığı çok büyük ışıklar aracılığıyla kötülüklerin kendileri de iyiliğe dönüştürülmüştür.”

Bu nedenle, özellikle tüm kötülükler ifşa edildiğinde, tam bir ışığın parlayabileceği tam bir Kli olduğunu görüyoruz. Yukarıdakilerden, Yaradan’ın neden kişinin kalbini katılaştırdığını, yani “arzu” olarak adlandırılan kalbin ihsan etme çalışmasına her seferinde daha güçlü bir şekilde direndiğini görürüz. Bunun nedeni sıkı bir çalışmaya ihtiyaç duymamızdır, çünkü kişi ancak sıkı bir çalışmanın acısını çekerek, bu acılarla Yaradan’a, Mısır kralı Firavun’un yönetiminden çıkmasına yardım etmesi için tam bir arzuyla haykırır. Demek ki, özellikle alçaklık durumundan, kişi diğer tüm insanlardan daha kötü durumda olduğunu hissettiğinde, bu onu Yaradan’a kendisine yardım etmesi için tüm kalbiyle haykırmaya iter.

Ancak, bu durumda pek çok iniş ve çıkış yaşanır. Yani, kişi Yaradan’ın kendisini, kendini sevmenin hükmü altında bulunduğu sürgünden kurtarmasını istediğinde, bazen kişi içinde bulunduğu durumun Yaradan’dan geldiğine, yani Yaradan’ın kendisine döndüğüne ve duasını işittiğine inanamaz.

Bu nedenle, kişi bu inanca sahip olduğunda, mücadeleden kaçmaz, yani Yaradan’ın duasını duymadığını gördüğünü bu yüzden de dua edecek kimsenin olmadığını söylemez. Aksine, Yaradan’ın duasını duyduğuna ve Yaradan’ın ona kişinin ne kadar alçakta olduğunu bilme farkındalığını verdiğine inanır, öyle ki kendini sevmeye bu kadar dalmış olacağı hiç aklına gelmemiştir.

Bu nedenle, kişi her seferinde kendini dizginler ve Yaradan’a dua etmekten geri durmaz. “Yaradan içimde beni bu sürgünden kurtaracak gerçek bir arzunun ortaya çıkmasını istiyor olmalı” der. Sonra, kendisine gerçek durumunu açıkladığı için Yaradan’a teşekkür etmeyi ihmal etmez.

Ayrıca, ayağa kalkar ve Yaradan’a dua eder, çünkü Yaradan’ın duayı işittiğini görür, çünkü ona kötülüğü göstermiştir ve kesinlikle kötülükten kurtulmasına da yardım edecektir ki buna “kurtuluş” denir. Başka bir deyişle, Yaradan’ın sürgünde olduğunu görmesine izin verdiğine ve kesinlikle onu sürgünden kurtaracağına inanır.

Ancak, bazen Yaradan’ın bir duayı işittiğine inanmanın onun için zor olduğu düşüşler vardır, çünkü kişi açısından O’na zaten çok fazla dua etmiştir ve eğer Yaradan kendisinden isteneni işitiyorsa, bana yardım etmeliydi diye düşünür. Ve hakkında dua ettiğim şeyden kurtarılmadığım için, Yaradan’ın duasını duymadığını söyler. Belki başkalarını da duyuyordur ama bu neyi değiştirir ki, önemli olan ne hissettiği, yani mutlu ya da üzgün olup olmadığıdır.

Bu düşüşler onun içinde mücadeleden kaçma ve bunun ona göre olmadığını söyleme düşüncelerini uyandırır. Ancak kaçmazsa, başka bir yükseliş yaşar ve farklı düşünmeye başlar ve aldığı tüm kararları unutur. Bu şekilde, yükselişler ve düşüşler süreci kişinin içinde Yaradan’a yaklaşmak için gerçek bir ihtiyaç belirene kadar devam eder, yani “arzu” denilen Kli tüm doğru şekliyle tamamlanmıştır.

Yine de onun ne zaman tamamlandığını bilen Yaradan’dır ve kişi bunu bilemez. O zaman, Yaradan yardım eder ve kişiyi sürgünden kurtarır.

Şimdi Zohar’ın “Ve Musa İsrailoğullarına böyle konuştu (kurtuluşun müjdelenmesi anlamında), ama onlar moral eksikliğinden ve çok çalışmaktan dolayı Musa’yı dinlemediler” sözlerini nasıl yorumladığını sorduğumuzu anlayabiliriz. “Moral eksikliği, İsrail’i kurtaramayan Malhut anlamına gelir” der. ARI’nın dediği gibi, asıl çalışmanın Malhut’ta olduğunu, Mısır’daki sürgünün Keduşa [kutsallık] görüşünün sürgünde olduğu şeklinde yorumlamalıyız. Bu demektir ki, cennetin krallığını, cennetin krallığının yükünü kabul etmeliyiz çünkü O yücedir ve hükmedendir, yani ödül almak için değil, Kral’ın önemi nedeniyle Kral’a hizmet etmekle ödüllendirildiği için çalışmanın büyük bir zevk olması gerekir, bu sürgündeydi.

Başka bir deyişle, Keduşa’nın önemi ifşa edilmemiştir. Buna ” Tozun içindeki Şehina” denir, yani kişi Yaradan rızası için çalışmayı üzerine aldığında, bu çalışma alçaklık olarak kabul edilir, çünkü bunda önemin tadını bulamaz. Dolayısıyla, Malhut’un tozun içinde olması, ki bu önemli olmayan bir şeydir, bu onu zor bir çalışma haline getirmiştir.

Buna “ruh eksikliği” denir, yani önemli bir şey olan Malhut, yani Kral’a hizmet eden kişi, bu insanlar arasında “Kral’ın yüzünü gören”, krallıkta ilk oturan kişi olarak kabul edilir. Bu, Kral’la birlikte yaşadıkları olarak kabul edilmez ve Kral’ın yüzünü gördükleri, krallıkta ilk oturdukları kabul edilir, bunu ağır bir çalışma olarak görürler ve onların “ruh eksikliği” olduğunu söyleriz, yani moralleri yüksek değildir.

Ancak Malhut sürgündeyken Klipot’un [kabuklar] yönetimi altında, Malhut’u toz, önemsiz olarak görürler. Malhut, Kral’la birlikte yaşarken hissedilmesi gerektiği gibi yüksek bir moral veremediğinde, buna “ruh eksikliği” denir. Buradan “moral eksikliği ve ağır çalışmanın” birbirine bağlı olduğu sonucu çıkar. Bu demektir ki, Malhut toz içindeyse, önemsizse, bu çok çalışmaya neden olur, çünkü tatsız olan bir şey, kişinin üstesinden geldiği ve çalıştığı her an, bu üstesinden gelme çok zordur ve kişi her zaman üstesinden gelemez.

“Malhut olan son ruh, doğru yasaları aşılamak için halen dünyayı yönetmedi” demesinin anlamı budur, yani Malhut halen yönetime sahip değildi, böylece herkes ondan gelen tüm yasaların doğru yasalar olduğunu görecekti, yani her şey uyum içinde olacak ve her biri ” İlahi Takdir” olarak adlandırılan Malhut’un iyi olduğunu ve iyilik yaptığını hissedecekti, çünkü “Ve O’nun krallığı her şeye hükmeder” diye yazıldığı gibi, dünya O’nun liderliğini takip eder. Bu hala açıklanmamıştı.

Bu, şu sözlerin anlamıdır: “Bu nedenle, moral eksikliği vardı. Peki bu hangi ruhtu? İsrail’i kurtaramayan Malhut’tur.” Bu, Malhut’un hâlâ sürgünde olduğu için İsrail’i kurtaramadığı anlamına gelir. Ama sürgünden kurtulduğunda, tam tersine, insana ruh verir, böylece o yüksek ruhlu olur.

Bu nedenle, Musa geldiğinde ve kurtuluşun müjdesini duyurduğunda, böyle bir şeye Mısır’daki sürgünden kurtulacaklarına inanamadılar, çünkü “Ve seni Mısır’ın sıkıntılarının altından çıkaracağım ve seni onların çalışmalarından kurtaracağım” diye yazılmıştır. Yani, sadece ağır çalışma olmayacak değil, aynı zamanda hiç çalışmaları da olmayacaktı. Böyle bir şeyin olabileceğine inanamadılar.

Eğer buna inanmış olsalardı, o zaman inancın gücüyle sürgünden kurtulurlardı. “Ruh” olarak adlandırılan Malhut’un önemi artardı, çünkü şöyle yazılmıştır (Vaiz 3), “İnsanoğlunun ruhu yukarı doğru yükselirse, kim bilir? Ve hayvanların ruhunu, eğer yeryüzüne iniyorsa?” “İnsan oğullarının ruhu”nu, hayvanlıktan çıkıp “insan” olduktan sonra, bilgelerimizin “sana ‘insan’ denir” dediği gibi, ruhun, yani “ruh” olarak adlandırılan Malhut’un yükseldiği, öneminin arttığı anlamına gelecek şekilde yorumlamalıyız.

Ancak bir hayvandaki ruhun niteliği, kişi hayvanlık durumunda olduğunda, onun için ruhun önemi azalır. Bu nedenle, İsrail halkı kötülüklerini ifşa etmek zorundaydı, böylece tam bir eksikliğe sahip olacaklardı, çünkü o zaman tam yardım gelebilirdi. Bu yüzden İsrailoğulları henüz işitmemişlerdi.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,094