Ana Bölüm:
Kabala’da gerçeği beş Dünyaya ayırırız. Dünya kelimesi İbranicede He’Elem (gizlenmiş) kelimesinden gelir. Bir Dünya tüm arzulardan oluşur; arzular, kelim (Kli’nin çoğulu) ve ışıkların çok özel bir hal içerisinde permütasyonlarla ilişki içerisinde olmasıdır.
Neden 5 Dünya?
Daha önce dört Behinot’un Direk Işığı açıklamasında gördüğümüz gibi tüm dünyalar aynı kalıptan yaratıldılar: beş duyu, Yaratan’ın özellikleri, dört Behinot, Galgalta ve Eynaim (kafatası ve gözler) + AHAP (Af / Hotem, Awzen, Peh: burun, kulak, ağız) ve vs.
Dünyaların sıralanışı
Gerçeğin her halini tanımlayan durum nedir?
Gerçekteki her safha ışık ve Kli’nin birleşmesiyle olur, Yaratan ve yaratılan, karanlık ve Işık. Kli olmadan ışığın olması mümkün değil, çünkü Kli’yi dolduracak ya da hissettirecek bir şey olmaz.
Ayrıca ışık olmadan da Kli olmaz, çünkü Kli’ye ışık hayat verir, dört Behinotta gördüğümüz gibi. İnsan bilinçli olarak sadece niyetinin yaklaşımını değiştirip düzelterek gerçeği hissedebilir; doğmuş olduğu yapısından özgecil bir yapıya bürünerek. Bu yaklaşıma Masah (perde) denir ve arzu = Kli. Arzu Masahla beraber işlev görür buna Partzuf (yüz) denir. Gerçek Partzuf’un içinde görünüm alır, dolayısıyla gerçeğin her hali ona ait yüzle izah edilir.
Ruhani Partzuf
Tekrar edelim, Partzuf, Masah ve Kli nedir?
Partzuf = Kli (almak için arzulamak) + Masah (6.his, özgecil olmak niyeti ya da perde)
Partzuf 3’e ayrılır:
Roş (Kafa), Toh (İç kısım) Sof (Son).
Roş = kendi içimde durumu değerlendiren ve kararları veren yanım.
Toh = arzumun içerisinde ışığı alan kısım, mutluluk, Yaratan’ın hissi.
Sof = Işığın/ Yaratan’ın yapısına ters olduğu için içimde ışığı hissedemeyen/ içine ışığı alamayan kısım.
Roş ve Toh’u birbirinden ayıran kısma Peh denir (ağız).
Toh ve Sof’u ayıran kısma Tabur (göbek) denir;
Partzuf’un sonuna Sium (sonek) denir
Partzuf hangi parçalardan oluşur
Partzuf, gerçekteki her şey gibi 10 Sefirot’tan oluşur
Roş = Keter, Hohma, Bina (KaHaB),
Toh = Hesed, Gevurah, Tifferet (HaGaT) ve
Sof = Netzah, Hod, Yesod, Malkut (NeHYM)
Her seviye için yeni bir Partzuf vardır ve her Partzuf Yaratan’la yaratılan arasında ki benzerliğe tekabül eder. Malkut’un (istemek/arzulamak) Yaratan’ın özelliği olan Bina’ya (özgecillik), kendi içinde eşitlemesi.
Aşağıdaki diyagram bir Partzuf’un şekil olarak çizimidir, unutmayalım ki bin bir farklı şekilde bunu çizebiliriz – çizimler sadece algılamayı daha fazla arzulamamız için bir araçtır ve gerçeğin böyle olmadığını, bu çizimlerin insanın bir iç halini, arzularını ve düşüncelerini sembolize ettiğini hiç unutmamalıyız.
Partzuf ruhani bir halin temsili, ruhani bir seviye olduğundan, yaratılanı Yaratan’a doğru götüren basamakları Partzufim’e (Partzuf’un çoğulu) ayırırız ve dolayısıyla beş dünyayı da Partzufim’e ayrılabiliriz.
Her dünya 5 Partzufim’den oluşur:
Atik: (Çok Eski)
Arih Anpin: (AA) (Uzun Yüz)
Abba ve İma: (AVI) (Baba ve Anne)
Zer Anpin: (ZA) (Küçük Yüz)
Nukva: (Kadın/ Dişi)
Her Partzuf ayrıca kendi içerisinde de 5 Partzufim’e ayrılır. Yani AVI kendi içerisinde de Atik, AA, AVI ve ZON (ZA ve Nukva’ya bir arada ZON denir) bulundurur.
Sonuç olarak 5 Partzufim x 5 Partzufim x 5 Dünya = 125 basamak eder; Yaratan ve insan arasındaki mesafe. Bu mesafe aşılınca Yaratan’la yaratılan eşitlik ve bütünlük sağlar.
Eğer üst dünyaları anlayabilir ve algılarsam kendi dünyamızın gerçeklerini anlayabilirim, tüm bunları bu yüzden çalışıyoruz, bu yüzden bizi ilgilendiriyor.
Daha yüce bir seviyeye gelebilmek için, bir çocuk oyuncaklarla oynar ve hayalinde gerçekmiş ve oyuncağın gerçeğini sanki kontrol ediyormuş gibi bir zekâ geliştirir, “oyuncak araba yarıştıran bir çocuk gerçek bir araba yarışçısının zekâsını edinir”.
Tüm bu dünyaların yapısı içerisinde, Adam Harişon (ilk insan; Âdem) adında bir Kli yaratılmıştı. Adam’ı Tarzan gibi ormanda çıplak dolanıyormuş gibi hayal etmemeliyiz. Bizim dünyamızda bulduğumuz şeylerle alakası yok, sadece ruhani bir güç.
Adam HaRishon adındaki bu ruh Bilge Ağacı günahı denilen bir işlemden geçer ve bunun karşılığında 600,000 parçaya bölünür ve giderek parçalanmaya devam ederek HaOlam Haze’ye (bu dünya) iner.
Kendimize bu noktada şunu sormalıyız, neden dünyalar var ve bu dünyaların içinde yaşayan bir ruh neden var? Bir ruhu yaratmak neden yetersiz?
Bu zamana kadar öğrendik ki Yaratan ve yaratılan yapı olarak birbirlerine tümüyle ters. Yaratan özgecil bir kanun ve yaratılan sürekli kendi mutluluğu için bir şeyler isteyen bir varlık. Dolayısıyla yaratılan Yaratanı anlayamayacak durumda ve O’nunla direkt olarak bir bağ kuramamakta; ancak bir iletişim mekanizması kurmanın ihtiyacı var.
Nasıl iki insan aralarındaki hisleri ve düşünceleri paylaşabilmek için ortak bir dil konuşmak durumundalarsa bizde bir iletişim yolu oluşturmak durumundayız. Tıpkı bir anne ve çocuğu gibi; annenin tüm tecrübe ve aklını çocuğuna vermek istemesi gibi, ama bu imkânsız. Dolayısıyla özel bir ilişki geliştirir; çocuğuna yapabilmesi için izin verdiği şeyler ve ona yasakladığı şeyler, ödül ve ceza – böylelikle anne kendi aklını çocuğuna taklit yoluyla geçirir. Eğer anne sobaya uzanan ele tokat atarsa, çocuk bu davranışın tavsiye edilmediğini anlar.
Bu durum üniversitede öğretmen ve öğrenci ilişkisinde de vardır. Hocanın aklını öğrenciye bir program gibi yükleyemezsiniz. Ancak belli metot, sistem ve testler sonucunda öğrenci kendisini hocasına endeksler ve gelişir. Bu yolla öğrenci problem çözdükçe hocasının aklını edinir.
Yukarıdaki açıklamalardan da dünyaların (Olamot), Yaratan’la bir konuşma sistemi olduğunu kabul edebiliriz.
Ruhu ve Olamot’u anladık, peki ruhu neden kırıp böldü?
Kabalistler Adam Harişon denilen ruhun Yaratan’la bütün (Dvekut) halinde yaratıldığını söylüyorlar, ama hala Yaratan’a bağımlı olarak ve habersiz. Bu şekilde yaratılmış. Adam Harişon’un bir melek olduğu yazar.
Bu durum özellikle yaratılan varlığın bağımlı durumdan bağımsız duruma geçmesi için düzenlenmiş. En zıt ve karşı kutuptan, bağımsız olarak Yaratan’ın halini edinebilmek için, aksi takdirde Yaratan yaratılana ne kadar mutluluk verse de yaratılan hep utanç hisseder.
Dolayısıyla Yaratan’ın yaratılanı kendisinden uzak tutmasının nedeni O’nun kötü olması değil, tam tersi O hep sevgi dolu ve özgecil – insanı hep mükemmelliğe ulaşabilmesi için yönlendiriyor ve yaratılanı kendisine bağımlı kılmak istemiyor. Ancak bu durumu algılayamayan yaratılan durumu hep kötü olarak tecrübe edinmekte.
İnsan Yaratan’a doğru yükseldikçe, bağımsızlığını edinir. Kendisi bilinç seviyesini artırır, önce Olam Haze’den başlayarak ve sonunda sonsuzluğu (Ayın sof) edinene kadar.
Dünya’nın aslında ne kadar zengin ve mükemmel olduğu ve bizim algılarımızın ne kadar kısıtlı olduğu ortada. Kabalistlerin neden şu anki halimizin hayatın alında olduğunu, çünkü şuanda hayatta değiliz, anlamaya başlayabiliriz. Bu yükselişe başlayabilirsek, gerçek hayatı keşif edeceğiz; mükemmelliği, mutluluğu ve sonsuzluğu. Hepimiz gözlerimizi açıp uyanmalıyız, gerçeği görüp yaşamalıyız.