e-posta ile Paylaş

GÖNDER

Kabala İlmi, dünyadaki tüm ilimleri kapsar.
Baal HaSulam “Özgürlük”
“Bu ilim, gizliliğin sonunda çocuklara bile ifşa olacaktır.”
Baal HaSulam “Kabala Öğretisi ve Özü”
Son neslin günleri yaklaştığında, çocuklar bile, kurtuluşu ve sonu bilip, bu ilmin sırlarını bulacaklardır.
Sulam’ın Önsözü ile Zohar Kitabı
“Ben’i arayanlar, Ben’i bulacaklar” ve yazdığı gibi , “Aradım ve bulamadım, buna inanmayın.”
Baal HaSulam “On Sefirot Çalışmasına Giriş”
MENÜ

KABALA KÜTÜPHANESİ

Ana Sayfa > Sabah Dersi Materyalleri > Kabala Kütüphanesi > Sabah Dersi 2020 > Sabah Dersi Materyali 2020 – Kendi Güçünün Yetmezliğinden Çaresizliğe Düşmek

Sabah Dersi Materyali 2020 – Kendi Güçünün Yetmezliğinden Çaresizliğe Düşmek

1) Rabaş, Makale 10, Duaya Dair (1986)

Bu nedenle kişi, kendi başına ihsan etme kaplarını elde etmeye çalışmalıdır ve elde etmeksizin ortaya koyduğu tüm çalışmasından sonra kalbin derinliklerinden gelen gerçek bir dua başlar. O zaman yukarıdan yardım alabilir, bilgelerimizin şöyle söylediği gibi “Arınmaya gelene yardım edilir.”

Ama bu dua, doğamıza zıt olduğundan ve insan kendine-sevgi denen alma arzusuyla yaratıldığından, bütün organları bu arzuya karşı çıkarken ihsan etme gücünü ona vermesi için Yaradan’a nasıl dua edebilir? Bu nedenle bu çalışmaya “dua” denir yani kişi, ona ihsan etme gücünü vermesi ve insanın alma gücünü iptal etmesi için, Yaradan’a dua edebilmek için büyük bir çaba sarf etmelidir.

2) Baal HaSulam, Şamati 5, Lişma Yukarı’dan Gelen Bir Uyanıştır ve Neden Aşağıdan Bir Uyanışa İhtiyaç Vardır?

Ancak, dua bütün olmalıdır, kalbin derinliğinden. Şöyle ki kişi yüzde yüz bilir ki kendisine dünyada Yaratan’dan başka hiç kimse yardımcı olamaz.

Peki, kişi, Yaratan’dan başka hiç kimsenin yardımcı olamayacağını nasıl bilebilir? Kişi bunu ancak elindeki tüm gücü harcadıktan sonra kendisine hiç bir şeyin yardımcı olmadığını görünce anlayabilir. Dolayısıyla, “Yaradan adına” koşulunu edinmek için kişi dünyada elinden mümkün olduğunca gelecek her şeyi yapmalıdır. O zaman kişi tüm kalbiyle dua edebilir ve Yaratan duasını duyar.

Ancak, kişi bilmelidir ki Lişma edinmek için çaba sarf ederken, sadece tümüyle ihsan etmek için çalışmayı üstlenmelidir, yani sadece ihsan etmek için ve hiç bir şey almama koşuluyla. Kişi ancak o zaman organlarının bu fikre karşı olduğunu görebilir.

Bu koşuldan kişi berrak bir bilince ulaşabilir ve şikâyetini Yaratan’a aktarabilir ki Yaratan kendisine yardım etsin ve yardımıyla bedeni sadece Yaratan adına koşulsuz çalışma koşuluna gelebilsin, zira görür ki kendisi bedenini tümüyle Yaratan’a karşı ilga edememektedir. Böylelikle kişi bedeninin bu koşul altında Yaratan için çalışmaya razı olacağını ümit etmekten vazgeçer, o zaman bu dua kalbinin derinliklerinden olabilir ve böyle bir dua kabul görür.

3) Rabaş, Makale 29, “Kederin Ölçüsü Neyse Ödülün Ölçüsü de Odur,” Ne Demektir?

Kendi için almanın hükmünden hiç kimse kendi kendine çıkamaz, zira bu Yaradan’ın insanı yarattığı doğasıdır, bunu yalnız Yaradan kendi değiştirebilir. Başka bir deyişle, O yaratılmış olana nasıl alma arzusunu verdiyse, daha sonra ihsan etme arzusunu verebilir.

Ancak kurala göre, “Kli olamadan ışık olmaz, eksiklik olmadan dolum olmaz,” kişi önce bu eksikliği edinmelidir. Şöyle ki, “ihsan etme arzusu” denen Kli’den yoksun olduğunu hissetmelidir. Bu nedenle kişi, ihsan etme arzusunun olmamasına neyin sebep olduğu üzerine içsel çalışma yapmalıdır.

Kişi kaybının ölçüsü kadar acı ve keder hisseder. Gerçek eksikliği olduğu zaman, yani, Yaradan uğruna çalışabilmek için gücü olmadığından bunun için, Yaradan’a kalbinin derinliğinden dua edebildiği zaman, yani gerçek bir yoksunluğu, Kli’si olduğu zaman, bu duasının karşılık görmesinin ve yukarıdan yardım almasının zamanıdır.

4) Rabaş, Makale 30, Çalışmada Menora’yı Yakmak Ne Demektir? (1989)

İlerleme kaydetmediğini gören kişi mücadeleden kaçmamalıdır. Kişi bazen, “bu çalışma bize göre değildir, bu mücadele yolunun üstesinden gelebilen özel kişiler içindir,” diyen casusların arasından geçer. Bütün bunlar ona, her defasında ne kadar ilerleme kaydettiğini görmek zorunda hissettiği için gelir. Halbuki, karanlığı edinerek ilerlemek zorunda olduğu kişinin aklına gelmez, ihtiyacı olan tek Kli budur. Dolum almak için bir Kli gereklidir. Şöyle ki, eğer eksikliğinin dolumu yoksa, kişi karanlık hisseder. Bu nedenle, kişi çalışmada ilerlemediğini söylememelidir. Bu doğru olmadığı için mücadeleden kaçmak ister, zira her defasında ışığı edinmekten ne kadar da uzakta olduğunu görür, zira Yaradan ona “alma arzusu,” denen bir Kli vermiştir. İhsan etme arzusunu kendi başına elde edemez ve o zaman dünyasının karadığını görmeye başlar. İşte o zaman ışık, yani yukarıdan yardım gelir. Yazıldığı gibi, “Arınmaya gelene yardım edilir.”

5) Rabaş, Makale 38, Çalışmada, “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır,” Nedir? (1990)

Kişinin mücadeleden kaçmaması için çok büyük merhamete ihtiyacı vardır. Bilgelerimizin verdiği, “Kötü eğilimi yarattım, Tora’yı da şifa olarak yarattım,“ tavsiyesine uymasına rağmen gene de bu tavsiyeyi defalarca kullandığını ama çare görmediğini söyler. Ayrıca, “Arınmaya gelene yardım edilir,” tavsiyesini de kullanmış olduğunu söyler ve sanki hiçbir tavsiye onun için değilmiş gibidir. Bu durumda ne yapacağını bilemez. Kişi için bu en kötü durumdur, bu durumlardan kaçmak ister, ama kaçacak hiçbir yer yoktur. O zaman çaresizlik ve güven duyma arasında kalıp acılar çeker. Böylece kişi “Nereden çare umayım?” der. O zaman tek çaresi dua etmektir. Ancak bu duanın da bir garantisi yoktur, o zaman kişi Yaradan’ın duasını duyacağına ve bu durumda hissettiği her şeyin kendi yararı için olduğuna inanmak zorundadır. Ancak bu yalnız mantık ötesindedir, yani mantığı ona “Tüm bu hesap kitaptan sonra görüyorsun ki hiçbir şeyin sana faydası olmadı,” demesine rağmen kişi buna mantık ötesinde inanmalıdır. Yani Yaradan’ın onu alma arzusundan kurtaracağına ve karşılığında ihsan etme arzusu vereceğine inanmalıdır. Yani Yaradan’ın onu alma arzusundan kurtaracağına ve karşılığında ihsan etme arzusu vereceğine inanmalıdır.

6) Meşivat Nefeş (Ruhun Yenilenmesi) Madde 40

Amalek savaşı kötü eğilimin savaşıdır. Bu çok uzun bir savaştır ve en önemlisi güçlenmektir. Kişi hayatın içinde yürürken, çok güçlü olmalı ve asla vaz geçmemelidir, şu bakımdan; “ben yatağımı cehennemde yaptım, ama Sen oradaydın.” Orada, ruhu çaresiz kaldığında, “cehennemin dibinden sesleniyorum,’ diyerek Yaradan’a bağırır. Kişi çaresiz kaldıkça, kendini yeni bir şeye başlamak için güçlendirir, bu kişiye savaşın galibi denir. Zira kişinin kendi başına kazanması mümkün değildir; bilgelerimizin dediği üzere, “eğer Yaradan ona yardım etmeseydi…” Yazıldığı üzere, “Yaradan’ın Amalek ile savaşı var.” Ve kişi kendini ancak, bu savaştan geri çekilmeyerek ve asla ümitsizliğe kapılmayarak güçlendirir. Çünkü bu savaşta kişi, kesinlikle kimin galip olduğunu hissedip bilemez, çünkü bu savaş çok uzundur ve sürgün uzar. Herkes katlanması gerekene katlanır, silahlarımıza tutunduğumuz sürece ve bizim temel silahımız duadır ve Tanrı korusun bu savaşta ümitsizliğe düşmediğimiz sürece ve bu silaha sarıldıkça, kesinlikle galip geliriz. Çünkü kişi kendini dua ile güçlendirdiği ve Yaradan’a seslendiği zaman, kesinlikle bu savaşı kazanacaktır, zira galip gelmek için en önemlisi budur.

7) Rabaş, Makale 23, Çalışmada, “Eğer Acı Baharatı Yutarsa, Kişi Çalışmadan Çıkamaz” Ne Demektir?

Kişi, ona yalnız Yaradan’ın yardım edebileceğinin farkına vardığı, gerçek çarenin yalnız dua etmek olduğunu anladığı zaman bile, beden gelir ve ona der ki “Baksana şimdiye kadar ne kadar çok dua ettin ama yukarıdan hiçbirine cevap almadın. Bu yüzden ne diye Yaradan sana yardım etsin diye dua etmeye uğraşırsın ki? Görüyorsun yukarıdan sana yardım gelmiyor.” O zaman kişi dua edemez. Bu durumda bir kere daha inanç yoluyla bunun üstesinden gelmeli ve Yaradan’ın her ağzın duasını duyduğuna inanmalıyız. Ve kişinin nitelikli veya iyi olup olmadığı önemli değildir. Doğrusu şudur; aklı ona defalarca dua ettiğini ama yukarıdan hala hiç cevap almadığını, bir kere daha dua etmesinin nedensiz olduğunu gösterse bile, bu durumun üstesinden gelip mantık ötesi inanca gelmesidir.

8) Baal HaSulam, 34. Mektup

Davamız için acele etmeli, kapıyı çala çala, yorulmadan, sonu gelmeyen bir şekilde çalışmalıyız, O, cevap vermese bile zayıf düşmemeliyiz. İnanıyoruz ki, O bizim dualarımızı duyar ve bizi bekler, “Tanrı’nın eli kısa olmayacak,” olduğundan, bereketi almak için Kelim (kaplar) sahibi olduğumuzda, bir defada her duamız için cevap alırız. “Hiçbir kusuru olmayan çocuklar… ve kralın sarayında durma gücüne sahip olanlar.” Bu size öğretir ki, kötülükler için—erdemlik haline gelen, içinde kötülük olmayan— af ile ödüllendirilmiş olanlar bile, kralın sarayında durabilmek için daha fazla güce ihtiyaç duyar, yani durmak ve dua etmek için yorulmadan beklerler ta ki Yaradan’dan tam arzuyu alana kadar. Bu nedenle kralın sarayına girmeden önce bu alışverişi öğrenmek zorundayız, yani Yaradan’dan arzuyu alana kadar gücümüzü toplamayı ve demirden bir sütun gibi durmayı, şöyle yazıldığı gibi, “Durup, dinlenme.” Yaradan sessiz kalmış gibi görünse de sen sessiz kalmayı aklından bile geçirme. “Durup, dinlenme.” Yaradan’ın sessizlikle amaçladığı şey, hiçbir kusur olmadığında sana kralın sarayında durma gücünü vermektir. Bu nedenle, “O’na rahat verme.”

9) Baal HaSulam, 57. Mektup

Gücünü kaybetme ve af dilemekten vazgeçme. Çabanın ölçüsü tam olduğu zaman hiçbir şey görmesen bile bu dua zamanıdır. Fakat o ana kadar atalarımıza inan: “Çaba harcamadım ve buldum, inanma.” Çaban tam olduğunda duan da tam olacak ve Yaradan cömertçe bunu sana verecek tıpkı atalarımızın bize söylediği gibi, “Çaba sarf ettim ve buldum, inan,” çünkü kişi bundan önce duaya uygun değildir ve Yaradan duasını duyar.

10) Rabaş, Makale 24, Sadaka ve Hediye Arasındaki Fark (1986)

Uzun bir süre boyunca çaba gösterip eksikliğinde bir tatmin görmemek, kişinin içine azap ve acı verir, çünkü çaba göstermiş ama ilerleme görememiştir. O zaman aklına birer birer düşünceler gelmeye başlar. Bazen bu bir çaresizlik kıvılcımıdır, bazen kişi güçlenir, ama kişi, bir kere daha bu durumundan düşer, bu böyle tekrarlanır. Nihayet gerçek eksiklik, kişinin içinde biçimlenir, bunu çıkış ve inişlerdeki çabası ile edinir. Bu çıkış ve inişler, Yaradan ile Dvekut bahşedilmediği için her defasında ona acı verir. Nihayet çabanın kabı yeteri kadar dolduğu zaman, buna Kli denir. Sonra, bunun dolumu Yaradan’dan gelir, zira şimdi bu gerçek bir Kli’dir.

11) Rabaş, Makale 12, Yakup Babasının Yaşadığı Topraklara Geldi (1985)

Yaradan’ın dünyayı bereketle donattığına inanmalıyız, kişinin bedenindeki kötülük onu bu bereketten uzaklaştırır. Kişi Tora öğrenmeye geldiğinde ve Mitzva yerine getirmeye başladığında bunu kesinlikle tatsız bulur, çünkü bedenindeki kötü eğilim mantık ötesi Yaradan’a inanmasına izin vermez. Ne zaman manevi bir şeye yaklaşsa her şeyi kuru hisseder. Kişi çalışmaya başladığında Tora’nın, yaşamın Tora’sı olduğu anlatılır, şöyle yazdığı gibi, “Yaşamın ve ömrün için” ve “Altından daha değerli, baldan daha tatlı.” Bunun farkına vardığında kötü eğilimin her şeyin suçlusu olduğunu görür, onu bu hale düşüren kötülüğü hisseder ve sonra “Erdemli için pek çok acı vardır.” Sonrasında “Tanrı onu hepsinden kurtarır.” Yaradan’a yardım etmesi için yakarır, çünkü düşünebildiği her şeyi yerine getirmiş fakat hiçbir şey yardımcı olmamıştır, şöyle düşünür, “Yapabildiğini yap.” Kötü eğilim ona teslim olduğu ölçüde kurtuluş gelir. “Yaradan kişinin çabasını ve Yaradan’a olan inancını gördüğünde, ona yardım eder. Sonra kişi İlahiliği edinir, yani yüzün ifşasını. Sonra tam bir tövbeyle ödüllendirilir, yani bir kez daha tüm kalbi, ruhu ve gücüyle Yaradan’a tutunur.” Şöyle yazılıdır, “Tövbe neye benzer? Sırları bilen O, kişinin aptallığa dönmeyeceğine tanıklık eder.” “Tövbe neye benzer,” demek “Kişi tam bir tövbeyle ödüllendirildiğinden ne zaman emin olur?” demektir. Bunun için ona açık bir işaret verilir: “Sırları bilen O, kişinin aptallığa dönmeyeceğine tanıklık eder.” Bu demektir ki, yüzün ifşasıyla ödüllendirilmiştir ve kurtuluşun kendisi onun aptallığa dönmeyeceğine tanıklık eder.

12) Rabaş, Makale 34, Çalışmada, Onların Meyvelerini Bu dünyada Yemek ve Depozitinin Sonraki Dünyaya Kalması, Nedir? (1991)

Çalışmanın doğası gereği kişi istediğini almanın zorluğunu gördüğü zaman, çalışmadan kaçar, şöyle der: İnanıyorum ki Yaradan’ın ihsan etmeyi bahşedeceği insanlar vardır ve onlar benden daha yeteneklidirler. Ancak onun gibi diğerlerinden daha kötü özellikli olan birisinin bu ödülü alma şansı yoktur. Böylece kişi mücadeleden kaçar ve genelin çalışmasına girer. Yalnızca, bu mücadeleden kaçmak isteyen ama gidecek başka bir yerleri olmayanlar zira başka hiçbir şeyde tatmin bulamayanlar, işte bu kişiler çalışmadan ayrılmazlar. Çıkışları ve inişleri olmasına rağmen ümitsizliğe düşmezler. Yazıldığı üzere, İsrail çocukları çalışmaktan iç çektiler, yüksek sesle ağladılar ve onların yakarışı Yaradan’a yükseldi. Bunun anlamı şudur; Çalışma yüzünden ağlayıp yakardılar, çünkü çalışmada Yaradan’ı memnuniyet ihsan edebilecek ve Mısır’dan çıkacak yani “alma arzusunun kontrolünden çıkıp ihsan etmeye girecek” kadar ilerlemediler. . İşte o zaman Mısır’dan çıkışla ödüllendirildiler. Çalışmada buna, “alma arzusunun kontrolünden çıkıp, ihsan etme çalışmasına girmek,” denir.

13) Rabaş, Makale 19, Firavun’a Doğru Gel-1 (1985)

Kişi daima üstesinden gelmeli ve umutsuz düşüncelerin zihnine girmesine izin vermemelidir, bilgelerimizin söylediği gibi (Berachot, 10), ‘Keskin bir kılıç boynuna yerleştirilmiş olsa bile, kişi merhameti inkâr etmemelidir’, şöyle söylendiği gibi (Eyüp, 13), ‘Beni katletse bile, O’ndan ümidimi kesmeyeceğim’. ‘Boynuna yerleştirilen keskin kılıç’ ifadesini yorumlamalıyız; bunun anlamı şudur, kişinin boynuna asılmış olan ‘kendini-sevme’ denen kötülüğü, onu Keduşa’dan ayırmış ve bunun hükmünden çıkmanın imkânsızlığını, ona gösterilmiş olsa bile gördüğü bu resmin gerçek olmadığını söylemelidir. Ancak, ‘Merhameti inkâr etmemelidir’, çünkü o zaman kişi, Yaradan’ın ona merhamet yani ihsan etme niteliği vereceğine inanmalıdır. Şöyle ki, kişinin kendi başına, kendi için almanın otoritesinden çıkamayacağı bir gerçektir. Ancak Yaradan’ın bakış açısından, Yaradan kişiye yardım ettiğinde, elbette onu dışarı çıkarabilir. Bu, şu yazılanların anlamıdır, ‘Ben, Tanrınız olmak için sizi Mısır topraklarından çıkaran Efendiniz, Tanrınızım’.

14) Rabaş, Makale 16, İhsan Etmeye Dair (1984)

İnsanın eğilimi onu her gün mağlup eder ve onu öldürmeye çalışır, şöyle yazdığı gibi: ‘Günahkâr, erdemliyi izler ve onu katletmeye çalışır.’ Ve eğer Yaradan ona yardım etmeseydi, kişi onun üstesinden gelemezdi, şöyle yazdığı gibi: ‘Efendi, kişiyi, onun eline bırakmayacak.’” Bu demektir ki, kişi, önce Yaradan’a memnuniyet ihsan etmek amacıyla hareket etme gücüne sahip olup olmadığını görmelidir. Sonra, bunu kendi başına başaramayacağını fark ettiğinde, Tora ve Mitzvot’u, “İçindeki ışık kişiyi ıslah eder” noktasına odaklar ve bu Tora ve Mitzvot’tan istediği tek ödüldür. Diğer bir deyişle, çalışması için ödül, Yaradan’ın ona “ihsan etme gücü” denilen o gücü vermesi olacaktır.

15) Rabaş, Makale 21, Çalışmada Tora’nın Karanlıkta Verilmesi Ne Demektir?

Tora, özellikle eksikliği olan kişiye verildi ve bu eksikliğe “karanlık” denir. Yazıldığı üzere, “Tora karanlıktan verildi”, sözünün anlamı, ihsan etme kabına sahip olmadığı için kişi hayatındaki karanlığı hissettiği zaman Tora’yı almaya hak kazanır demektir; böylece Tora aracılığıyla onun içindeki ışıkla ıslah olur. Böylece, ihsan etme kabını edinir ve bununla keyif ve haz bulur. … Bu nedenle Tora özellikle alma arzusunun onları kontrol ettiğini hissedenlere verilir. Onlar karanlıktan ağlar yakarırlar, onları karanlıktan, alma kaplarının kontrolünden kurtarması için Tora’ya ihtiyaçları vardır, zira orada Tzimtzum (kısıtlama) vardır ve hiçbir ışık orada parlamaz. Ancak burası Tora’yı edinme ihtiyacına neden olur.

16) Rabaş, Makale 37, Tora Nedir ve Çalışmada Tora’nın Yasası Nedir? (1991)

Kişi her şeyi, kendi menfaati için değil, Yaradan uğruna yapmak istediği zaman, beden tüm gücüyle karşı koyar ve itiraz eder, “Beni ve benim etki alanımı neden öldürüyorsun? Kendin için değil yalnız Yaradan uğruna çalışmak için bana geliyorsun, bu alma arzusunu her şeyde sıfırlamak demek. Sen bana, bilgelerimizin “Tora yalnız kendini onda öldürende olur, yani kendi-menfaatinin etki alanını tamamen öldüren ve yalnız Yaradan yararına önem verende. Ve bundan önce kişi Tora ile ödüllenemez,” dediğini söylemiştin. Ancak insan bunun gerçekçi olmadığını görür, doğaya karşı çıkacak gücü yoktur. O zaman, başka çaresi kalmadığı için Yaradan’a döner ve der ki, “Ben öyle bir koşula geldim ki yalnız Sen bana yardım edebilirsin, yoksa ben kaybolurum.” Benim hiçbir zaman alma arzusunun üstesinden gelecek gücüm olamaz, çünkü bu benim doğam. Yalnız Yaradan başka bir doğa verebilir. Kişi bunun Mısır’dan çıkış olduğuna inandığını söyler, Mısır’ın hükmünden İsrail oğullarını Yaradan kurtardı; bilgelerimizin dediği üzere, “Ve Tanrı bizi Mısır’dan çıkardı, bir melek yoluyla değil, bir haberci yoluyla değil ama bizzat kendi. Ben sizin Tanrınızım, benden başkası yok.” Şimdi kişi kendisi de alma arzusunun hükmünden yalnız Yaradan’ın onu kurtarabileceğini ve ikinci bir doğa verebileceğini görür.

17) Rabaş, 65. Mektup

Çalışmada temel şey şudur ki, maneviyatta bir şeyin yarısı verilmez. Aksi takdirde kişi yarım tövbe ettiğinde yukarıdan diğer yarı için yardım alması gerekir. Bu nedenle maneviyatta yarım şey olmadığından, kişi Yaradan’a yardım için dua etmelidir. Bu demektir ki, dua kalbin çalışması olduğundan, dua sırasında kişi kalbindekini ortaya koyarak Yaradan’ın ona O’nun önünde iptal olma arzusu vermesi, yani kendi otoritesi altında hiç arzu kalmaması ve içindeki tüm arzunun sadece Yaradan’a yönelik olması için dua eder. Bir kez tam iptale karar verdiğinde, Yaradan’dan bunu başarması için yardım ister. Bu demektir ki, aklı ve arzusu Yaradan önünde iptal olmaya hemfikir olmasa da, Yaradan’a O’nun önünde iptal olmak için dua etmelidir. Buna “tam dua” denir.

18) Rabaş, Makale 3, Gözyaşı Kapısı İle Diğer Kapılar Arasındaki Fark Nedir?

Kişi eğer neden günahkâr olduğunu bilirse, “günahkâra yaşarken ölü denir,” sözünde olduğu gibi, onu hayatın hayatından ayıran alma arzusunun kontrolü altına yerleştirilmiş olduğunun farkına vardığı zaman, bununla kapıya vurur ve tövbe etmek ister. Şöyle ki, yukarıdan ona yardım edilmesini ister ki böylece kendini-sevmekten çıksın ve tüm kalbiyle Yaradan’ı sevebilsin. Öyle ki, Yaradan’ı seveceği yerde kendisini sevdiği için kendinin günahkâr olduğunu hisseder. Bunu takiben, onun kapıya vurmasından şunu anlarız, Yaradan’ın onu kendi kötülüğünden alıp O’nun yakınına getirmesi için yapması gerekeni yapar. Buna “gerçek gözyaşı,” denir. Bu açıklamamızın anlamı şöyledir, “Kapı kilitliyken bize kapıyı aç.” Şöyle ki tüm kapıların kilitli olduğunu görür ve kapıya vurmaya başlar. Böylece, kapıların kilitli olduğu zaman, halen dua etmiş olduğu ve günahı ona bildirilmiş olduğunda, gerçek göz yaşları dökmeye başlar, yani o zaman gerçekten de Yahudi olmak ister. O zaman onun kapıya vuruşu göz yaşı olarak kabul görür ve bu “pişmanlık içinde kapıya vurana kapıyı açan,” sözünün anlamıdır.

19) Rabaş, Makale 626, Merhametli Olan Ne Yaparsa Hayır İçin Yapar

Kişi tamamen kayıp olduğu bir duruma geldiği, bu dünyada nasıl var olacağını göremediği ya da tutunacak hiçbir şeyi olmadığı, tüm taktikleri ve fikirleri tükettiği zaman tüm bu çaba ve emekten sonra her şey kaybolmuştur; kendini güçlendirmeli ve “Merhametli olan ne yaparsa hayır için yapar,” demelidir. Başka bir deyişle, tüm bu kayıp olma durumunu onun üzerine Yaradan getirmiştir ve hayrı içindir. Şöyle ki, bunlar yoluyla en aşağı derecede olduğu bir duruma gelmiştir ve bununla yükselebilecektir. Yazıldığı üzere, “Yaradan yüksektir ve alçak olan görecektir,” zira kişinin kendini tamamen kayıp hissettiği durumdan daha aşağısı yoktur.

20) Rabaş, Makale 2, Çalışmada, “Ey İsrail, Efendine Tanrına Geri Dön,” Nedir? (1991)

Kişi Yaradan’a dua eder ve der ki, “Bana yardım etmek zorundasın, çünkü ben herkesten daha kötüyüm, zira kalbimi alma arzusunun kontrol ettiğini hissediyorum ve bu yüzden de benim kalbime Keduşa’dan hiçbir şey giremez. Ben lüks bir şey istemiyorum, tek istediğim Yaradan uğruna bir şey yapabilmek ve buna hiçbir şekilde muktedir değilim, bu nedenle yalnız Sen bana yardım edebilirsin. Bununla şu yazılanı yorumlamalıyız, “Yaradan kalbi kırık olana yakındır.” Bunlar Yaradan’ın yardımını isterler ki böylece kalpleri kırık olmasın, bütün olsun.

21) Rabaş, Makale 38, Çalışmada “Kutsama Kabı Dolu Olmalıdır” Nedir?

Kişi halen yukarıdan yardım alacağı bir yere yakın durduğunda, “yakın”ın anlamı şudur, Kli, yani ihsan etme arzusu ondan uzaktadır ve kişi yalnız Yaradan’ın ona yardım edebileceğini görmektedir. Baal Hasulam’ın dediği gibi, bu kişinin çalışmasındaki en önemli noktadır, zira bundan sonra Yaradan ile yakın teması olur çünkü Yaradan’dan başka hiçbir şeyin ona yardım edemeyeceğini yüzde yüz görür.

22) Baal HaSulam, 57. Mektup

Bu dünyada insanın kendini çaresizlikte görmesinden daha mutlu başka bir durum yoktur. Bu demektir ki, çabalamış ve yapabileceğini düşündüğü her şeyi yapmış fakat bir şifa bulamamıştır. Ancak ondan sonra O’nun yardımı için tüm kalbinden duaya gelir çünkü şundan emindir ki, kendi çalışması ona yardım etmeyecek. Kendinde biraz güç hissettiğinde, duası bütün olmaz çünkü kötü eğilim gelir ve ona şöyle der, “Önce yapabileceğini yap, sonra Yaradan’a layık olursun.” Bununla ilgili şöyle denir, “Yaradan yüksektir ve bayağı olan görür.” Kişi çalışma için çabalayıp, hayal kırıklığına uğradığında, herkesten daha aşağıda olduğunu bilerek gerçek bayağılığa gelir ve bedeniyle ilgili iyi hiçbir şey yoktur. Bu sırada duası bütün olur ve O’nun cömert elini tutar.

23) Baal HaSulam, 57. Mektup

Şöyle yazar, “İsrail oğulları çalışma nedeniyle iç çekti….ve onların yakarışı yükseldi.” Bu böyledir çünkü bu sırada çalışmadan dolayı çaresizliğe gelirler. Bu delik bir kovaya su çekmeye çalışan birine benzer. Bütün gün su çeker ama susuzluğunu giderecek bir damla su bulamaz. Mısır’daki İsrail oğulları da böyledir: Atalarımızın dediği gibi, inşa ettikleri her şeyi toprak yutar. Benzer şekilde, O’nun sevgisiyle ödüllendirilen kişinin tüm çalışması sanki ertesi gün tamamen yanacakmış gibi ruhunu her gün arındırmaktır. Her gün ve her an yeniden başlamalıdır sanki tüm hayatı boyunca hiçbir şey yapmamış gibi. Sonra, “İsrail oğulları çalışma nedeniyle iç çekti,” çünkü açık olarak görürler ki çalışmalarıyla ürettikleri hiçbir şey için uygun değiller. Bu nedenle, iç çekişleri ve duaları olması gerektiği gibi bütündür ve bu sebeple “Yakarışları yükseldi,” çünkü Yaradan duayı duyar ve O sadece kalpten gelen duayı bekler.

24) Rabaş, Makale 16, Onlara Daha Fazla Eziyet Edildikçe (1985)

Ve İsrail’in çocukları, çalışmaktan dolayı iç çekti ve haykırdı, onların haykırışı Tanrı’ya ulaştı. Ve Tanrı, onların iniltisini duydu.” … Tüm iç çekişler, herhangi bir şeyin eksikliğini duydukları için değildi. Sadece tek bir şeyin eksikliğini duyuyorlardı, yani herhangi bir lüks ya da ödeme istemiyorlardı. Acı ve ızdırap hissettikleri tek eksiklik, Yaradan için hiçbir şey yapamıyor olmalarıydı. Diğer bir deyişle, kendilerine değil, Yaradan’a memnuniyet verme arzusuna sahip olmayı istediler, fakat yapamadılar ve bu, onlara ızdırap verdi.

25) Rabaş, Makale 5, “Çalışmada Erdemlinin İyi İşleri Nesillerdir”, Ne Demektir (1991)

Yaradan yararına iyi işler yapabilmek için bize güç vermesini O’ndan rica ederiz. Ve eğer O bize yardım etmezse, tüm işlerimiz kendi menfaatimiz için olacaktır, çünkü alma arzumuzun üstesinden gelecek gücümüz yoktur. Bu nedenle bize yardım etsin ki O’nun için çalışabilelim. Bu nedenle bize yardım etmeli. Aksi halde kayboluruz; kendi menfaatimiz için alma arzu içinde kalırız.

26) Baal Hasulam, 52. Mektup

Kişi iç-gözlem yapıp kendi berbat aşamasını hissettiğinde, Yaradan’a geri dönmek ve O’na tutunmak için büyük bir özlemle duasını eder. Tüm bu duaların ve uyanışların kendi gücüyle olduğunu düşünür ve oturup büyük ya da küçük Yaradan’ın onu kurtarışını bekler. Zaman geçtikçe ve Yaradan’dan bir işaret almadıkça çaresizliğe düşer çünkü tüm bu özlemden sonra Yaradan onu istemediğini düşünür. O’na asla dönmez. Bununla ilgili şöyle yazılıdır: Yaradan Kendini sana sunduğunda, “Bulabiliyorken, Yaradan’ı ara.” Sonra sen de O’nu mutlaka ara çünkü önce hareket etmek insanın yoludur. Diğer bir deyişle, Yaradan önce senin O’nu araman için sana kalp verir. Bunu bildiğinde, kral seni çağırdığından kesinlikle talebin ölçüsünde güçlenirsin. Bu nedenle şöyle der, “O yakınken O’nu çağır.” Bu demektir ki, Yaradan seni O’na yakınlaştırması için çağırdığında, bil ki O zaten sana yakın çünkü başka türlü O’nu çağırıyor olmazsın. Bu ayrıca şu ayetin anlamıdır, “Onlar çağırmadan, Ben cevap vereceğim,” yani eğer O’nu çağırırsan o zaman bu demektir ki O, senin O’nu çağırman için zaten sana uyandırılış vermiştir. “Onlar konuşurken, Ben dinlerim,” yani Yaradan’ın dinlemesinin ölçüsü tamamen dua sırasında açığa çıkan özlemin ölçüsüne bağlıdır. Kişi aşırı özlem duyduğunda bilmelidir ki, o sırada Yaradan onu dikkatle dinlemektedir. Açıkça bunu bildiğinde, ona dikkat kesilen dünyanın Kralı’ndan daha yüce bir öncelik olmadığından, kalbini daha güçlü açar. Bu atalarımızın şu söylediğine benzer: “Yaradan erdemlinin duasının özlemi içindedir” çünkü Yaradan, kişinin O’na yaklaşmasını ve O’na özlem duymasını ister, tıpkı “Yüz yüze bakar gibi, kalp kalbe karşıdır.” Öyle anlaşılıyor ki, dua ve duanın duyulması birikene ve kişi her şeyi talep edene kadar el ele gider.

27) Rabaş, 18. Mektup

Kalbe konuşan Yaradan’ın sesini duyduğumuzda, her şey Arınmaya gelen yardım alır,” sözündeki gibi gerçekleşir. Kutsal Zohar bunu şöyle yorumlar, kişi kutsal ruhtan yardım görür, yani kalp Yaradan’ın sesini duyar ve sonra özellikle kutsallığın sesi, yani ihsan etme arzusu tüm arzulara hükmeder. Ve doğal olarak aptallığa geri dönmez, yani bir daha günah işlemez, çünkü tüm alma arzusu ihsan arzusuna teslim olmuştur. Bu sırada tüm iyilikler kalpte belirir, çünkü Şehina’nın haz doldurması için orada yer vardır ve sonra tat ve dostluk yayılıp insanın tüm organlarını kaplar. Bu özellikle Yaradan’ın sesini duyduğunda olur. Tüm beden teslim olur ve kendini kutsallığa köleleştirir. Beden kutsallığa hizmet eden bir hizmetkâra dönüşür.

28) Likutey Tefillot, Bölüm 1, Dua No: 16

Bağlılık ve içtenlikler dua etmem için bana merhamet et ki böylece tüm benliğimi ve maddeselliğimi iptal etmekle ödüllenebileyim; kendim için dua etmek yerine, dua sırasında, sanki bu dünyada hiç yokmuşum gibi, tamamen iptal olayım ve duadaki tüm niyetim gerçekten de yalnız Senin rızan için olsun, Şehina’yı sürgünden kaldırıp çıkarmak için, bu dünyada Senin Tanrısallığını ifşa etmek için olsun.

Telif Hakkı © 1996 - 2015 Bnei Baruh. Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede sunulan tüm materyal, Bnei Baruh Kabala Eğitim ve Araştırma Enstitüsü tarafından dünyanın ıslahı ve hayatın iyileştirilmesi amacı ile sunulmaktadır.
Bu nedenle, içeriği değiştirilmediği ve kaynağına gönderme yapıldığı takdirde, tüm materyalin kullanımına ve dağıtımına izin verilmiştir.
19 - 0,079