Toplantının başlangıcında, bir gündem olmalıdır. Herkes elinden geldiğince grubun öneminden bahsetmeli, grubun ona sağlayacağı faydaları ve kendi başına elde edemeyeceği, grubun ona getirmesini umduğu önemli şeyleri ve bundan dolayı grubu nasıl takdir ettiğini anlatmalıdır.
Atalarımızın yazdığı gibi (Berachot 32): “Kabalist Şamlay dedi ki, ‘Kişi, her zaman Yaradan’ı övmeli ve sonra dua etmelidir.’ Buraya nasıl geldik? Musa’dan, şöyle yazdığı gibi: ‘Ve o anda Yaradan’a yalvardım.’ Ayrıca yazılıdır ki, ‘Ey Efendimiz, Tanrı’mız, Sen başladın,’ ve ‘Sana dua ediyorum, bırak geçeyim ve iyi toprakları göreyim.’”
Ve Yaradan’ı övmekle başlamak zorunda olmamızın nedeni şudur, birisi, diğerinden başka bir şey istediği zaman, iki koşulun olması doğaldır:
Böyle bir insandan iyilik isteyebilirsiniz. Bu yüzden dediler ki, “Kişi her zaman Yaradan’ı övmeli ve sonra dua etmelidir.” Bu demektir ki kişi, Yaradan’ın yüceliğine, O’nun insanlara vermek üzere her tür hazza sahip olduğuna ve O’nun iyilik yapmayı arzuladığına inandıktan sonra, kişinin o zaman Yaradan’a dua ettiğini söylemek doğru olur, Yaradan ihsan etmeyi arzuladığı için kişiye mutlaka yardım edecektir. Ve sonra Yaradan, kişinin arzuladığı şeyi, ona verebilir. O zaman dua eden de Yaradan’ın bunu vereceğinden emin olur.
Benzer şekilde, dost sevgisinde de toplantının en başında, toplandıklarında, dostları ve her dostun önemini övmeliyiz. Kişi grubun yüceliğini kabullendiği ölçüde, grubu takdir eder.
“Ve sonra dua et” demek, herkes kendini incelemeli ve gruba ne kadar çaba sarf ettiğini görmeli demektir. Daha sonra kişi, grup için bir şey yapma gücünün olmadığını gördüğü zaman, Yaradan’a yardım etmesi ve dost sevgisine bağlanma gücü ve arzusu vermesi için dua etmesi için yer vardır.
Sonrasında, herkes tıpkı “On Sekiz Dua”nın son üç duasında olduğu gibi davranmalıdır. Diğer bir deyişle, Yaradan’ın önünde yalvardıktan sonra, Zohar, “On Sekiz Dua”nın son üç duasında kişinin, Yaradan onun talebini çoktan yerine getirmiş gibi düşünmesi gerektiğini söylüyor.
Dost sevgisinde de bu şekilde davranmalıyız: Kendimizi inceledikten ve dua için bildik tavsiyeyi izledikten sonra, duamız cevaplanmış gibi düşünmeli ve tüm dostlar, tek bir bedenmiş gibi onlarla beraber sevinmeliyiz. Ve bedenin, tüm organlarının keyif almasını dilemesi gibi, biz de tüm dostlarımızın keyif almasını istemeliyiz.
Dolayısıyla, tüm hesaplamalardan sonra, neşe zamanı ve dost sevgisi gelir. O anda, herkes, sanki ona çok para kazandıracak, çok iyi bir anlaşmayı imzalamış gibi mutlu olur. Ve böyle bir zamanda kişinin, dostlarına içki ısmarlaması adettendir.
Benzer şekilde, herkes dostlarının içmesini ve kek yemesini ister. Çünkü şimdi mutludur, dostlarının da kendilerini iyi hissetmelerini arzular. Bu yüzden, toplantının dağılması, sevinç ve coşku içinde olmalıdır.
Bunu, “Tora zamanı” ve “dua zamanı” yolu izler. “Tora zamanı”, bütünlük demektir, hiçbir eksikliğin olmadığı zamandır. Buna “sağ” denir, yazıldığı üzere, “O’nun sağ elinde, ateş gibi bir kanun vardı.”
Fakat “dua zamanı” için “sol” denir, çünkü eksikliğin yeri, ıslaha ihtiyacı olan yerdir. Buna “Kelim’in (kaplar/ arzular) ıslahı” denir. Fakat “sağ” denen Tora durumunda, ıslah için hiç yer yoktur ve bu yüzden Tora’ya, “hediye” denir.
Sevdiğiniz kişiye hediyeler vermek adettir. Ve eksik olan birisini sevmemek de adettir. Bu yüzden, “Tora zamanında,” ıslah düşünceleri için yer yoktur. Dolayısıyla, toplantıdan ayrılırken, “On Sekiz Dua”nın son üç duasındaki gibi olmalıdır. Ve bundan dolayı, herkes bütünlük hissecektir.